• Sonuç bulunamadı

Animal Models in Depression Research

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Animal Models in Depression Research"

Copied!
12
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Depresyon Araþtýrmalarýnda Kullanýlan

Hayvan Modelleri

Koray Baþar1, Aygün Ertuðrul2

1Dr., 2Yrd.Doç.Dr., Hacettepe Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalý, Ankara

SUMMARY

Animal Models in Depression Research In spite of our increasing knowledge about the patho-physiology of depression and the mechanisms of antide-pressant treatments, there are some unmet clinical needs like the high rate of lack of response to antide-pressants, and the time lag before the action of con-ventional therapeutics. Thus, preclinical studies still have primary importance in this area of research. Animal models are widely used in medical studies which are impractical or impossible to be carried on human, and they have significant implications in search of new and better antidepressant treatment strategies. In this arti-cle, animal models of depression which are widely used in preclinical studies are reviewed. These models have certain issues to be resolved about validity, like many other animal models for other psychiatric disorders. Some of these models are solely used for screening new molecules for antidepressant action, while some are designed to model certain aspects, symptoms, of depres-sion in human. In this article tail suspendepres-sion test, forced swimming test, models of learned helplessness and psy-chostimulant drug withdrawal are reviewed. In addition, few etiological models like chronic mild stress and social stress which are based on the theoretical role of stress in pathophysiology of depression are discussed. For practi-cal reasons, rodents are preferred in most of these mod-els. With the advances in genetic technologies, animal models have made important contributions in our insights on depression and its treatment. Refinement of better animal models may result in findings which will inspire further preclinical and clinical studies in depres-sion.

Key Words: Depression, antidepressants, animal model.

ÖZET

Depresyon patofizyolojisi ve antidepresanlarýn etki mekanizmalarý ile ilgili artan bilgi birikimine raðmen, hastalýðýn tedavisine yüksek oranda yanýt alýnamamasý ve yanýtýn gecikmeyle görülmesi gibi klinik sorunlar nedeniyle, bu alanda yapýlan preklinik çalýþmalar önemi-ni korumaktadýr. Ýnsanda yürütülmesi güç olan birçok çalýþmada kullanýlan hayvan modelleri, yeni tedavi araçlarýnýn saptanmasý ve sýnanmasýnda da önemli bir yere sahiptir. Bu yazýda depresyonla ilgili çalýþmalarda sýk kullanýlan hayvan modellerinin gözden geçirilmesi amaçlanmýþtýr. Depresyon modelleri, diðer psikiyatrik hastalýklarýn hayvan modellerinde olduðu gibi, geçerlikle ilgili önemli sorunlar içermektedir. Bu modellerin bir kýsmý insanda görülen depresyon belirtilerini oluþturmayý hedeflemekte, bir kýsmý ise yeni moleküllerin antidepre-san etkinliklerini deðerlendirmede kullanýlmaktadýr. Kuyruktan asma testi, zorunlu yüzme testi, öðrenilmiþ çaresizlik modelleri, psikostimulan yoksunluðu model-lerinin yanýsýra, depresyon etiyolojisinde rolü vurgulanan stresin etiyolojik etken olarak kullanýldýðý, kronik hafif stres, sosyal stres gibi modeller de bu yazýda gözden geçirilmiþtir. Sýklýkla kemirgen kullanýlan bu modeller, genetik müdahalelerle ilgili teknolojinin de ilerlemesiyle birlikte depresyon ve tedavisiyle ilgili anlayýþýmýza önem-li katkýlarda bulunmuþtur. Modellerin yetkinönem-liklerinde artýþla, insanlarda yapýlacak çalýþmalara ve antidepresan tedavi çalýþmalarýna yön verecek bulgulara ulaþýlmasý olasý görünmektedir.

Anahtar Sözcükler: Depresyon, antidepresanlar, hayvan modelleri.

(2)

GÝRÝÞ

Depresyon tedavisinde, ilk farmakolojik yaklaþým-larýn ortaya çýktýðý 1950'li yýllardan itibaren hýzlý geliþmeler olmuþ, daha düþük yan etkilere neden olan ilaçlar geliþtirilmiþtir. Ancak hala tedaviye yanýt vermeyen önemli oranda hasta olmasý, yanýt alýnmasý için gereken sürenin uzunluðu, bu alanda yeni, daha güçlü ve daha hýzlý etkili tedavi arayýþýnýn devam etmesini gerektirmektedir (Cryan ve Mombereau 2004). Depresyon nörobiyolojisi ve antidepresan etki mekanizmasý alanlarýnda çok sayýda araþtýrma yapýlmakla birlikte, insandaki nöronal süreçleri çalýþma teknikleri sýnýrlýdýr. Hayvanlarda yürütülen preklinik çalýþmalar hem depresyonda nöron iþleyiþinin farklý boyutlarý ile ilgili bilgi birikimimizi artýrabilir, hem de antidep-resan tedavi geliþtirmede yeni hedefler saptan-masýný saðlayabilir (O'Neil ve Moore 2003). Hayvanlarda bu amaçla, depresyon ve antidepresan etkileri ile ilgili çok sayýda model geliþtirilmiþtir. Ancak depresyon psikolojik, davranýþsal ve fizyolo-jik düzeylerde belirtiler veren heterojen bir bozuk-luktur. Taný sistemlerindeki geliþmeyle insanda depresyon taný ve tedavisi ile ilgili daha ayrýntýlý çalýþmak mümkün olduysa da, hayvanlarda depresyonun birçok temel belirtisini (suçluluk düþünceleri, intihar düþüncesi gibi) modellemek mümkün görünmemektedir.

Sýklýkla hayvan modelleri, insan psikopatolojisi de dahil, insanlarda görülen bir durumu hayvanlarda taklit edecek þekilde hazýrlanmýþ deney düzenek-lerdir (Geyer ve Markou 2000). Hayvan modelleri hastalýðýn bir sendrom olarak, bir bütün halinde modellenmesine yönelik olabileceði gibi, hastalýða iliþkin belirli ve bulgularýn ya da hastalýðýn temel belirtilerine benzerlik sergilediði öne sürülen hipotetik yapýlarýn modellenmesine yönelik ola-bilir. Ýnsanda görülen belirtilerin tamamen aynýsýnýn toplu olarak deney hayvanlarýnda oluþtu-rulabildiði bir deneysel model bulunmamaktadýr (Uzbay 2004). Depresyonda geliþtirilen modeller, sendrom olarak insandaki depresyonu karþýlamak-tan çok, belirli belirtilere, daha da sýk olarak insan-larda geçerli olduðu düþünülen hipotetik süreçlere (öðrenilmiþ çaresizlik gibi) yöneliktir. Depresyonun etiyolojisinde önemli rol oynadýðý düþünülen 'stres' kullanýlarak, sonuçlarý depresyon belirtilerine ben-zerlik gösterecek þekilde, çeþitli etiyolojik modeller

de çalýþmalarda uygulanmaktadýr (O'Neil ve Moore 2003). Depresyon tedavisi ile ilgili olarak ise, ben-zer ya da yeni etki mekanizmalarý olan ilaçlarý belirlemek için hýzlý ve verimli taramalar yapýla-bilmesi hedeflenmektedir. Bu durumda model hastalýðý taklit eder ya da etmez, modelden bekle-nen etkinliði bilinmeyen ilaçlarýn etkisini göstere-bilmesi, böylece yeni ilaç üretilebilmesidir. Son yýl-larda hayvan modelleri, depresyon patofizyolojisi ve antidepresanlarýn etki mekanizmalarý ile ilgili hücre içi mekanizmalarýn daha iyi anlaþýlmasýyla birlikte, hýzla geliþen tekniklerin kullanýldýðý genetik modellere yönelmektedir (Cryan ve Mombereau 2004). Bu modellerde etiyolojide rol oynadýðý düþünülen yapýlarla ilgili deðiþiklikler yapýlarak, gen-davranýþ iliþkisi üzerine çalýþmak olasý görünmektedir.

Hayvan modelleri ile ilgili en sýk kaynak gösterilen ilkeler, yaklaþýk otuzbeþ yýl önce McKinney ve Bunney (1969) tarafýndan öne sürülmüþtür. Yazarlar tarafýndan depresyonun hayvan modelinin karþýlamasý gereken ölçütler (Tablo 1) görünüm ya da belirtiler açýsýndan insanda görülen bozukluða bir ölçüde analoji göstermesi, nesnel olarak deðer-lendirilip gözlenebilecek davranýþsal deðiþiklikler olmasý, insanlarda etkili olan müdahalelerle davranýþsal deðiþikliklerin geri döndürülebilir olmasý, modelin farklý araþtýrmacýlarca tekrarla-nabilmesi olarak sýralanmýþtýr. Bu dönemde daha çok primatlarda ayrýlýkla tetiklenen, depresyona 'sendrom' olarak benzer modeller üretilmeye çalýþýlmýþtýr. Zamanla laboratuvar imkanlarýnýn art-masýyla, kemirgenlerde tekrarlanabilir modeller geliþtirme eðilimi hakim olmuþ ve sendrom olarak depresyonun modellenmesinden çok, hastalýkla ilgili tekil özelliklerin, tekrarlanabilir þekilde modellenmesi amaçlanmýþtýr. Tedavi araçlarý geliþtirmekle ilgili kemirgen modellerine olan yoðun talebi de göz önünde bulundurarak, Geyer ve Markou (2000) bir modelin kullanýmý için baþlangýçta gerekli ve yeterli olan tek ölçütün modelin güçlü bir yordayýcý geçerliði olmasý ve davranýþsal deðerlendirmenin güvenilir bir þekilde ayný laboratuvar ve farklý merkezlerde tekrarla-nabilir olmasý gerektiðini belirtmiþlerdir.

Geçerlik deðiþik þekillerde test edilebilir ve hangisinin tercih edileceði modelin hedeflerine

(3)

göre seçilebilir. Hayvan modellerinin temel amacý insanda gözlenen olgularla ilgili anlayýþýmýzý artýr-maktýr. Bir hayvan modelinin geçerliðini deðer-lendirirken en temel ölçüt modelin insanlardaki durumla ilgili doðru yordamalara imkan verip ver-mediði, yani öngörücü geçerliðidir. Öngörücü geçerlikten, modeldeki performansýn insandaki karþýlýðý yordayabilmesi, örneðin hayvanda ilaca yanýt olmasýnýn, insanda da yanýt olacaðýna iþaret etmesi anlaþýlmaktadýr. Bunun dýþýndaki geçerlik testlerinin ise kavramsal önemleri vardýr (Geyer ve Markou 2000).

Yapýsal geçerlik bir modelin ne doðrulukla hedef-lediði durumu taklit edebildiðinin ölçüsüdür. Birçok araþtýrmacý tarafýndan en önemli özellik olarak kabul edilmekle birlikte, yapýsal geçerlik nadiren saðlanabilmektedir. Ýlk bakýþ geçerliði ise insandaki hastalýk ya da belirli bir belirti ile model-de elmodel-de edilen davranýþ ya da fizyolojik model-deðiþiklik arasýndaki fenomenolojik benzerliklerle ilgilidir. Çoðunlukla modeller bir türdeki durumu farklý bir canlý türünde taklit etmeye çalýþtýklarý için, ayný etiyolojiye sahip olduklarý bilinse bile her iki türün de benzer belirtiler ve fenomenolojiye sahip olmasýný beklemek gerçekçi deðildir. Bunun yaný sýra insan ve hayvan davranýþ ya da fizyolojik deðiþikliklerinin benzer olmasý da etiyolojinin ben-zer olmasýný gerektirmez. Ýlk bakýþ geçerliðini nes-nel bir þekilde kararlaþtýrmak da mümkün olmaya-bilir, alandaki araþtýrmacýlar arasýnda farklý görüþler olabilir. Özetle ilk bakýþ geçerliði hayvan modellerinde gerçekleþtirilmesi zor olan ve mode-lin kullanýþlýlýðý ile ilgisi az olan bir geçerlik tipidir. Ýlk bakýþ geçerliði model ve hastalýk arasýndaki yüzeyel benzerliðe, yapýsal geçerlik ise altta yatan süreçler ve mekanizmalar arasýndaki benzerliðe iþaret etmektedir (Geyer ve Markou 2000). Etiyolojik geçerlik yapý geçerliðine yakýn bir kavramdýr. Hayvan modelindeki durum ile

modeli-ni oluþturduðu insandaki durumun etiyolojisi arasýndaki benzerlikle iliþkilidir. Durumu modelde oluþturmak için yapýlan müdahalelerin, insandaki durumun etiyolojisine dair hipotezlerle karþýlaþtýrýlmasýyla ölçülür. Psikiyatrik hastalýklarýn etiyolojisi nadiren bilinir, dolayýsýyla bu geçerlik sýklýkla hipotetiktir. Depresyon etiyolojisi, seyri ve tedavi yanýtýnda stresin rolü, insanda yapýlan çalýþ-malarda vurgulanmaktadýr (Cooper 2001). Bu nedenle depresyonla ilgili hayvan modellerinde, farklý nitelikte stres uygulanmasý sýk görülen bir uygulamadýr. Ancak patolojisi açýklýða kavuþturul-muþ birçok bedensel hastalýðýn aksine, depresyon-da altta yatan patofizyolojik süreç netlik kazan-mamýþtýr. Dolayýsýyla modellerin etiyolojik geçer-likle ilgili ölçütleri karþýlamasý pratikte mümkün deðildir (Cryan ve ark. 2002). Dahasý modellerin önemli bir kýsmýnýn tasarlanmasýnýn amacý hastalýðýn etiyolojisinin ortaya konmasý ya da eti-yolojiye dair bir hipotezin test edilmesidir.

Bu gözden geçirmede amacýmýz, depresyonla ilgili çalýþmalarda, bir kýsmýnýn artýk sadece tarihsel önemi kalmýþsa da, sýk kullanýlan hayvan model-lerini yöntemsel ve geçerlikle ilgili sorunlarý açýsýn-dan ele almaktýr. Pratikte yaygýn kullanýmlarý nedeniyle kemirgenlerde uygulanan modellere daha çok yer verilmiþtir. Genetik modellerin tartýþýlmasý ise, depresyonla ilgili birçok patofiz-yolojik sürecin ele alýnmasýný gerektireceðinden, genel olarak yöntemlerin gözden geçirilmesi ile sýnýrlandýrýlmýþtýr.

DEPRESYON MODELLERÝ Rezerpin etkisi

Monoaminlerin presinaptik depolarýný boþaltan rezerpin ve tetrabenazin gibi ilaçlarýn etkilerinin antidepresanlarla geri çevrilmesi antidepresan etkinliðin ilk modellerindendir. Rezerpin ve

ben-Tablo 1. Depresyon araþtýrmalarýnda kullanýlan hayvan modellerinin karþýlamasý gereken ölçütler (McKinney ve

Bunney 1969)

1. Ýnsanda görülen bozukluða görünüm ya da tekil belirtiler açýsýndan analoji göstermesi 2. Nesnel olarak deðerlendirilip gözlenebilecek davranýþsal deðiþiklikler olmasý

3. Ýnsanlarda etkili olan müdahalelerle davranýþsal deðiþikliklerin geri döndürülebilir olmasý 4. Modelin farklý araþtýrmacýlarca tekrarlanabilmesi

(4)

zeri ilaçlar uygulandýðýnda, pitoz, hipotermi ve katalepsi meydana gelir. Trisiklik antidepresan ve monamin oksidaz inhibitörlerinin önceden uygu-lanmasý durumunda pitoz ve hipoterminin görülmemesi, bu ilaçlarla nöroleptiklerin far-makolojik etkinliklerinin farkýna dair ilk bulgular-dandýr (Willner 1990). Bu modelin yeni antidepre-sanlarý ayýrdetme gücü ise bu kadar belirgin deðildir. Rezerpinin insanda depresyona yol açtýðý-na ve rezerpine baðlý geliþen katatoninin antidepre-sanlarla düzeldiðine yönelik bilgiler baþlangýçta bu modelin ilk bakýþ geçerliðini güçlendirmiþse de, insanlarda bu bulgular daha sonraki çalýþmalarda desteklenmemiþtir (O'Neil ve Moore 2003). Rezerpin etkilerini geri çevirmenin antidepresan-larýn adrenerjik uyarýcý etkileri ile iliþkili olduðu düþünülmektedir (Willner 1990).

Apomorfine baðlý hipotermi

Dopamin agonisti apomorfinin yüksek dozda uygu-landýðýnda neden olduðu hipoterminin antidepre-sanlarla geri çevrildiði gösterilmiþtir. Ancak apo-morfinin bu etkiyi noradrenerjik sinir uçlarýnda dopamin reseptörleri aracýlýðýyla norepinefrin salýnýmýný baskýlayarak gösterdiði, ilaçlarýn nore-pinefrin seviyesini artýrmalarý halinde bu etkiyi geri çevirdikleri gösterilmiþtir (O'Neil ve Moore 2003). Depresyonla iliþkili davranýþsal herhangi bir ben-zerlik kurulmamýþtýr.

5-Hidroksitriptofana baðlý davranýþ deðiþiklikleri

5-Hidroksitriptofan (5-HTP), 5-Hidroksitrip-taminin metabolik öncülüdür. 5-HTP uygulanmasý hayvanlarda 'davranýþsal depresyon' denilen, ödül arama davranýþýnda azalmaya neden olmuþtur. Baþlangýçta sýçanlarda tanýmlanmýþsa da, daha yaygýn olarak farelerde kullanýlmýþtýr. Bu baskýlan-manýn antidepresanlarca ortadan kaldýrýlabildiði öne sürülmüþtür (O'Neil ve Moore 2003). Ancak farklý mekanizmalara sahip antidepresanlarla yapýlan çalýþmalarla bu bulgu desteklenemediði gibi, modelin sadece serotonerjik iletimi arttýran ilaçlarýn in vivo deðerlendirmesi için kullanýlabile-ceði belirtilmiþtir. Gözlenen davranýþsal deðiþiklik-lerin 5-HTP'nin neden olduðu genel sedasyonla iliþkili olduðu düþünülmektedir (Willner 1990).

Psikostimulan yoksunluðu

Ýnsanlarda psikostimulan yoksunluðuna eþlik eden anhedoninin depresyon ve þizofrenideki negatif belirtilerin modeli olarak hayvanlarda oluþturul-masýna çalýþýlmýþtýr. Psikostimulan yoksunluðuyla meydana gelen haz almayla ilgili deðiþiklikler anhe-doninin yapýsal ve öngörücü geçerliði olan bir mo-deli olarak kullanýlabilir (Barr ve ark. 2002a). Belli miktarda bir pekiþtireç (örn. sukrozlu su) için hay-vanlarýn gösterdiði maksimum çabaya (pekiþtirece ulaþmak için koþullanýlmýþ davranýþ) kýrýlma nok-tasý denir. Kýrýlma noknok-tasý, deneðin motivasyonuna iþaret eden, nesnel olarak ölçülebilir bir deðiþken olarak kabul edilir. Amfetamin yoksunluðunda, sukrozlu pekiþtirece iliþkin kýrýlma noktasýnýn azaldýðý, yani haza yönelik davranýþta azalma olduðu gösterilmiþtir. Yoksunluk sýrasýnda hayvan-larda uyku ve yemeyle ilgili deðiþiklikler, lokomo-tor etkinlikte azalma bildirilmiþtir. Ayný zamanda sýçanlarda cinsel davranýþa dair motivasyona ait ölçümlerde azalma, kafaiçi kendini uyarma eþiðinde artma gösterilmiþtir. Kafaiçi kendini uyarým (intracranial self stimulation) anhedoniyi deðerlendirmek için kullanýlan bir baþka yön-temdir. Kafaiçi kendini uyarýmda beynin belirli böl-gelerine kýsa elektrik uyarýlarý uygulanýr, kontrolü hayvanda olan bu uygulamanýn pekiþtirici özelliði vardýr. Pekiþtirici gücünün fazla olduðu hayvanýn uyarýmý tekrarlamak için çaba göstermesinden anlaþýlýr. Uyarým için gerekli davranýþý gösterme sýklýðý ve uyarýma ulaþmak için sarf edilecek en yük-sek çaba eþiði, uyarýnýn ödül deðerini ölçmekte kul-lanýlýr. Eþiðin azalmasý uyarýmýn haz olarak karþýlýðýnda artýþ anlamýna gelirken, eþiðin artmasý uyarýmýn haz olarak deðerinde azalma, anhedoni olarak yorumlanýr. Tüm bu bulgular modelin yapýsal geçerliðine katkýda bulunmaktadýr. Yoksunlukla ortaya çýkan deðiþiklikler yaklaþýk 2-6 gün devam etmekte, bazý deðiþikliklerin düzelmesi 3 haftayý bulabilmektedir. Madde yoksunluðuna baðlý olan ve olmayan depresyon arasýndaki iliþki ile ilgili yeterli bilgi olmamakla birlikte, yoksunluk-la hayvanyoksunluk-larda hazyoksunluk-la ilgili meydana gelen deðiþik-likler, antidepresan tedavilerle kaybolmaktadýr (Barr ve ark. 2002b). Bu haliyle model madde kul-lanýmý ile iliþkili ya da iliþkisiz anhedoni için iyi bir yapý geçerliðine, etiyolojik ve öngörücü geçerliðine sahip görünmektedir. Ancak prosedürün karmaþýk-lýðý nedeniyle uygulamasý zordur.

(5)

Öðrenilmiþ çaresizlik

Tekrarlayan þekilde kaçamayacaklarý þoka maruz býrakýlan hayvanlarýn, kaçabilecekleri koþullarda kaçmamalarý depresyondaki öðrenilmiþ çaresizliðin hayvandaki karþýlýðý olarak kabul edilmektedir (Maier 1984). Depresyonda öðrenilmiþ çaresizlik hipotezi, depresyonun kontrol edilemeyen çevresel strese öðrenilmiþ yanýt olduðunu öne sürer. Öðre-nilmiþ çaresizlikle ile ilgili protokoller laboratuvar-lar arasý farklýlýklaboratuvar-lar gösterebilir. Temel ilke, hay-vanýn hoþa gitmeyen sonuca engel olamayacaðý bir düzeneðe yerleþtirilmesidir. Ýki bölmeli düzeneðin bir bölmesinde hafif elektrik þoku uygulanýrken, diðer bölmede þok uygulanmaz. Uygulamanýn diðer bir þekli de tek bir bölme içinde hayvanýn müda-halesiyle þoku sona erdirecek bir pedal da yerleþti-rilmesidir. Þok öncesinde ýþýk ya da ses uyaranýnýn tekrarlanmasýyla hayvanlar kýsa sürede þoka engel olmayý öðrenebilirler. Bir ya da birkaç gün içinde tekrarlayan uygulamayla model oluþturulabilir. Sýklýkla, benzer þiddet ve sýklýkta þok verildiði sýra-da þok üzerinde kontrolü olmayan hayvan grubu, kontrol hayvanlarla karþýlaþtýrýlýrlar. Þok üzerinde kontrolü olmayan hayvanlarýn, þoku engelleyebile-cekleri daha sonraki denemelerde, kontrollere göre daha pasif kaldýklarý görülür. Bu pasiflik öðrenilmiþ çaresizliðin modeli olarak kabul edilir. Stres karþýsýndaki pasiflikleri dýþýnda hayvanlar hareketlilikte azalma, yeme ve keyif verici davranýþlarda azalma, kilo kaybý gibi deðiþiklikler de gösterirler (Willner 1990). Kontrol edemedikleri þoka maruz kalan hayvanlar, depresyondakine ben-zeyen nörovejetatif belirtiler gösterirler, REM uyku deðiþiklikleri, kilo kaybý, azalmýþ cinsel davranýþ, artmýþ CRF (kortikotropin salgýlayýcý fak-tör) ve kortikosteron gibi (Nestler ve ark. 2002). Antidepresan tedavi uygulanmasý, kaçma davranýþýnda meydana gelen gecikmeyi azaltýr ve öðrenilmiþ çaresizlik oluþturulabilen hayvan oranýný düþürür, nörovejetatif belirtileri azaltýr. Vollmayr ve Henn (2001) model prosedürünü eleþtiriler doðrultusunda gözden geçirmiþlerdir. Daha geniþ bir düzenekte, daha düþük þiddette ve uzun süreli elektrik ile daha yüksek oranda ve daha tekrarlanabilir þekilde öðrenilmiþ çaresizlik oluþtu-rulduðu gösterilmiþ, hayvanlarýn eski düzenekte þoktan kaçýnmanýn yollarýný bulabildiklerini bildirmiþler. Kýrk dakika süren bu uygulama

sýrasýnda kontrol edilemeyen þok düzeneðinde, toplamý 20 dakikayý bulan, çeþitli aralýklarda, belir-li süre ve frekanslarla elektrik akýmý çubuklarla döþeli zemine verilir. Yirmi dört saat sonra yapýlan test seansý 20 dakika sürer ve hayvana benzer þid-dette, 60 saniye süreli elektrik akýmý belli aralýklar-la verilir. Düzenekte akým sýrasýnda üzerinde ampul yanan bir pedal bulunmaktadýr, hayvan pedala basarak þoku sonlandýrabilmektedir (pedala sürekli basýlýrsa iþe yaramaz). Þokun sonlandýrýl-masýna kadar geçen süre kaydedilir, þokun son-landýrýlamadýðý denemeler, þokun 20 saniyeden daha sonra sonlandýrýldýðý denemeler kaydedilir, toplam 15 þokun 10'undan fazlasýný durduramayan hayvanlarda öðrenilmiþ çaresizlik geliþtiði kabul edilir.

Biliþsel süreçleri bedensel belirtilerle birlikte gösterme iddiasý bu modeli çekici kýlmaktadýr. Ancak insanlarda depresyonla ilgili literatür, strese maruz kalan herkeste depresyon geliþmediðini gös-terdiði gibi, biliþsel süreçlerle ilgili yeni formülas-yonlarda, stresin kendisinden çok, kiþinin strese karþý tutumuna vurgu yapýlmaktadýr (Street ve ark. 2001). Bu verilerle modelin yapýsal geçerliliði zayýflamýþtýr (O'Neil ve Moore 2003). Tekrarlayan kontrol edilemez stres hayvanýn istemli çabalarýnýn sonuç vermediðini öðrenmesini, bozuk bir uyumla durumu kabullenmesini saðlar. Bu iddiayla ilgili tartýþma, öðrenilmiþ çaresizlikle iliþkili olduðu düþünülen sonuçlarýn, biliþsel süreçlerin sonucu mu, yoksa strese baðlý aktivite kaybýyla mý iliþkili olduðu þeklindedir. Bir de öðrenilmiþ çaresizlik geliþmiþ hayvanlardaki fizyolojik deðiþikliklerin hayvanlarýn taným gereði daha fazla þoka maruz kalmasýyla ilgili olabileceði, öðrenilmiþ çaresizlik geliþmeyenlerden bu açýdan farklý olduklarý öne sürülmüþtür (Vollmayr ve Henn 2001). Ancak bili-nen antidepresanlara yanýtýn gösterilebilmesi, diðer bir deyiþle yordayýcý geçerliðinin yüksekliði nedeniyle model önemini korumaktadýr (O'Neil ve Moore 2003). Hayvanlarýn maruz kaldýðý stresin, depresyonla iliþkili olduðu düþünülen strese göre oldukça uç ve aþýrý olmasý da hem etik açýdan hem de depresyon modelleme metodolojisi açýsýndan tartýþmalýdýr. Stresin daha açýk etiyolojik rol oynadýðý travma sonrasý stres bozukluðu için daha doðru bir model olabileceði öne sürülmektedir (Nestler ve ark. 2002). Bu modelin bir diðer

(6)

deza-vantajý da özellikle farelerde, farklý laboratuvarlar-da tekrarlanamamasýdýr, güvenilirliði düþüktür (Willner 1990).

Depresyon benzeri belirtilerin, þok uygulamasýnýn bitmesinden sonra 2-3 gün içinde kaybolmasý da geçerlikle ilgili zayýflýk olarak deðerlendirilmiþtir. Bu nedenle araþtýrmacýlar tarafýndan sýçanda öðre-nilmiþ çaresizlik modeli gözden geçirilerek deðiþti-rilmiþ, kronik hafif stres modelinden öðeler eklen-miþtir. Öðrenilmiþ çaresizlik oluþturulduktan sonra, kronik hafif stres ile kontrol edilemez þokun etki-leri uzun süreler devam edebilmekte, bu sýrada uygulanan antidepresan tedavi de bu deðiþiklikleri ortadan kaldýrabilmektedir (Gambarana ve ark. 2001).

Saðlýklý insanlarýn sadece düþük bir oranýnýn kont-rol edemedikleri zor koþullarda depresyona girdiði, sýçanlarýn da tekrarlanan düzeneklerle %10-50'sinde öðrenilmiþ çaresizlik geliþtiði bilgisinden yola çýkarak Henn ve arkadaþlarý (1985) tekrar-layan testlerle 4 nesil boyunca öðrenilmiþ çaresizlik geliþenleri kendi arasýnda çiftleþtirip üretmiþler, elde ettikleri grubun yarýsýnýn öðrenilmiþ çaresizlik geliþtirdiðini, öðrenilmiþ çaresizlik geliþmeyenlerin kendi aralarýnda çiftleþmeleri ile elde edilen grup-taki hayvanlarýn ise hemen hiçbirinde öðrenilmiþ çaresizlik geliþmediðini bildirmiþler.

Zorunlu yüzme testi

Zorunlu yüzme testi, Porsolt'un, öðrenmeyle ilgili kullanýlan bir baþka test olan Morris su tankýnda, su tanký içerisinde plattformu bulamayan sýçanlarýn bir süre sonra hareketsiz kaldýklarý gözleminden yola çýkarak geliþtirdiði bir testtir (Porsolt ve ark. 1978). Porsolt'un zorunlu yüzme testi olarak da bili-nen bu test, depresyon araþtýrmalarýnda, özellikle de antidepresan tedavi taramalarýnda, en sýk kul-lanýlan hayvan modelidir. Bir sýçan ya da fare, su doldurulmuþ bir silindir tanka konulduðunda, hareketsiz kalýncaya kadar geçen süre ve belli bir süre içinde ne kadar hareketsiz kaldýðý ölçülmekte-dir. Yirmi dört saat sonra tekrar tanka yerleþtirilir-lerse hareketsizliðe kadar geçen sürenin daha da kýsaldýðý görülür (fareler ve sýçanlar arasýnda model farklýlýk gösterir, farelerde hareketsizlik ilk uygula-mada sabit bir þekilde ortaya konabilir). Hareketsizlik, kaçmaya yönelik davranýþta ýsrarýn

kaybolmasý "davranýþsal umutsuzluk" olarak yorumlanýr. Zorunlu yüzme testi aslýnda öðrenilmiþ çaresizliðe benzer bir yanýt, kaçamayacaðý bir strese maruz kalan hayvanýn kaçma çabasýnýn sona erme-si üzerine kuruludur. Ýki tekrarlayan uygulama arasýnda antidepresan tedavi uygulanýp hayvanýn yanýtýndaki deðiþim gözlenmektedir. Akut ya da kýsa süreli antidepresan tedavilerle hareketsiz kalmaya kadar geçen süre uzayýp, toplam hareket-siz geçen süre azalýr. Bu sonuç antidepresanlarýn yüzme stresine karþý aktif baþa çýkma yanýtýný artýr-masý olarak yorumlanýr. Uygulamanýn kolaylýðý nedeniyle bu model yaygýn olarak kullanýlmaktadýr (Cryan ve ark. 2002).

Zorunlu yüzme testinin geçerliði farklý kimyasal sýnýflardan antidepresanlara yanýt vermesinden kaynaklanmakla birlikte (Porsolt ve ark. 1978), testin duyarlýlýðý ile ilgili sorunlar daha sonraki çalýþmalarda ortaya konmuþtur. Amfetamin gibi psikostimulanlar yalancý pozitif yanýta neden olmakta, skopolamin gibi hareketliliði arttýran ilaçlar testin sonuçlarýnýn baþka bir hareketlilik testi ile doðrulanmasýný gerektirebilmektedir. Ancak asýl sorun testin serotonin gerialým inhibitörleriyle yapýlan çalýþmalarda güvenilir sonuçlar vermemesidir (O'Neil ve Moore 2003). Bu nedenle sýçanlarda test gözden geçirilmiþtir. Su tankýnýn klasik uygulamada 15-18 cm olan derinliði 30 cm'e çýkarýlmýþtýr. Testin ilk halinde sadece hareketsizliðe geçiþ ve hareketsizlik süresi dikkate alýnýrken, tankýn içinde hayvanýn davranýþlarý yüzme hareketi, týrmanma hareketi, hareketsizlik olarak kaydedilmiþtir (Lucki 1997). Beþ saniyelik periyotlarla hakim olan hareket tipi de deðer-lendirilmeye baþlanmýþtýr. Bu deðiþikliklerle SSRI'ya yanýtta güvenilirlik artýrýlmýþ, antidepre-sanlarýn ayýrdedici özelliklerini de gösterebilir hale getirilmiþtir. Örneðin, norepinefrin gerialým inhibitörleri týrmanma davranýþýný arttýrýrken, seçi-ci serotonin gerialým inhibitörleri yüzmeyi artýr-maktadýrlar.

Akut tedaviyle yanýt alýnmasý, ilaçlarýn modeldeki etkinliði ile depresyon üzerindeki etkileri arasýnda-ki paralelliðe kuþku düþürmektedir. Ancak akut uygulamada yanýt alýnamayan bazý ilaçlarla kronik tedavi ile antidepresan yanýt alýnabilmesi modelin geçerliðine katkýda bulunmuþtur (Willner 1991). Testin farelerde kullanýmý, hayvanlarýn yanýtýnda

(7)

büyük deðiþkenlik görülmesi nedeniyle daha sýnýr-lýdýr. Farelerde baþý suyun üzerinde tutmaya yöne-lik küçük hareketlerle kaçma davranýþýný ayýrmak güç olmaktadýr (Borsini ve Meli 1988).

Testin yordayýcý geçerliði yüksek olsa da, depresyon semptomatolojisi ile tek benzerliði, genel bir hareketsizliðin deðil de belli bir çabanýn sürdürülmesi ile ilgili isteksizlik ya da kaybýn görülüyor olmasýdýr (Willner 1991). Depresyon hastalarýnda da psikomotor bozukluðun en belirgin görüldüðü ödevler çaba sürdürülmesini gerektiren-lerdir. Ancak bu teorik temelle ilgili sorunlar, öðre-nilmiþ çaresizliktekine benzer þekillerde, testin yapýsal geçerliðini zayýflatmaktadýr.

Bu modelin davranýþsal umutsuzluk olarak yorum-lanmasýna, hareketsiz kalmanýn enerji sarfiyatýný azaltarak su üzerinde kalýnabilecek süreyi artýrdýðý ve avantaj saðladýðý, ilaçlarýn biliþsel iþlevler üzerinde etkili olarak hayvanýn hareketsiz kalmasý gerektiðini öðrenmesi üzerinde etkili olduklarý þek-linde eleþtiriler yapýlmýþtýr.

Kuyruktan asma testi

Hayvanlarýn kuyruklarýndan havada asýlý tutulduk-larý ve hayvanýn hareketsiz kalmasýna kadar geçen sürenin ölçüldüðü bu model, zorunlu yüzme testin-deki gibi davranýþsal umutsuzluk üzerine kuru-ludur. Ayný þekilde akut antidepresan uygula-malarýyla da, kroniklerde olduðu gibi hareketsizlik azalmaktadýr (Steru ve ark. 1985). Hem sýçan hem farede uygulanabilir, ancak sýçanlarda kuyruktan

asma testi kullanýmý önerilmez. Uygulamasý kolay olmakla birlikte zorunlu yüzme testine benzer eleþtirilere maruz kalmaktadýr. Yapýsal geçerlikle ilgili sorunlara raðmen, yordayýcý geçerliðinin yük-sek olmasý ve kullaným kolaylýðý çok sayýda bileþiðin test edilmesini gerektiren ilaç geliþtirme çalýþ-malarýnda sýk tercih edilmesini saðlamýþtýr (Willner 1991).

Hayvan modellerinde soy farklýlýklarý

Genetik müdahalelerle davranýþsal farmakoloji çalýþmalarýnda elde edilen sonuçlar, hayvanlarýn soylarýna baðlý olarak modellerde bazal ve müda-hale sonrasý yanýtlarýnda farklýlýklar olabilir mi sorusunu gündeme getirmiþtir. Hemen tüm model-lerde soya baðlý farklýlýklar gösterilmiþtir. Örneðin zorunlu yüzme testi uygulanan 11 farklý soydan farenin bazal hareketsizlik ölçümlerinin on kat deðiþkenlik gösterdiði bildirilmiþ (Lucki ve ark. 2001), benzer sonuçlar kuyruktan asma testi ile tekrarlanmýþ (Liu ve Gershenfeld 2001), her iki modelde de bazal yanýtla antidepresana duyarlýlýk arasýnda iliþki gösterilememiþtir.

Depresyon benzeri davranýþlarda genlerin etkisini araþtýrmak üzere, modellerdeki bireysel yanýtlara göre seçici çiftleþtirme yapýlmasý çeþitli araþtýrma-cýlarca benimsenmiþtir. Amaç depresyon benzeri fenotipte daha belirgin farklýlýklar gösteren hay-vanlar elde etmektir. Diðer hayvan modelleri nor-mal, saðlýklý hayvanlarý kullanýrken, depresyon sýk-lýkla insanlarda genetik ya da çevresel zeminli bir yatkýnlýðý gerektirmektedir. Zorunlu yüzme testi,

Tablo 2. Depresyon araþtýrmalarýnda yaygýn kullanýmý olan hayvan modellerinin genel özellikleri

Hayvan modeli Güvenilirliði Öngörücü geçerliði Yapýsal geçerliði Uygulama kolaylýðý

Rezerpin etkisi Orta Orta Düþük Yüksek

Apomorfine baðlý hipotermi Orta Orta Düþük Yüksek

5-HTP'ye baðlý davranýþ deðiþiklikleri Orta Orta Düþük Yüksek

Psikostimulan yoksunluðu Düþük Orta Orta Düþük

Öðrenilmiþ çaresizlik Ortaa Yüksek Orta Orta

Zorunlu yüzme testi Yükseka Yüksek Orta Yüksek

Kuyruktan asma testi Yüksek Yüksek Orta Yüksekb

Olfaktör bulbektomi Yüksek Yüksek Düþük Orta

Kronik hafif stres Düþük Yüksek Yüksek Düþük

Sosyal stress

Prenatal stres ? ? Yüksek Düþük

Saldýrgana baðlý ? Orta Yüksek Düþük

(8)

kuyruktan asma testi ve öðrenilmiþ çaresizlikle ilgili olarak böyle soylar üretilmiþtir (Cryan ve ark. 2002).

Model için uygulanan müdahalelere yanýtlarý dýþýn-da, depresyon etiyolojisinde rolü olduðu düþünülen reseptör/reseptör alttiplerinin duyarlýlýðýna göre de seçici çiftleþtirme yapýlabilir. Depresyonun koliner-jik-noradrenerjik nörotransmiter dengesinde bozulmayla iliþkili olduðuna dair hipotezler doðrul-tusunda, bir muskarinik kolinerjik agoniste artmýþ termik yanýt veren sýçanlarýn seçici çiftleþmesiyle "Flinders Sensitive Line" depresyon modeli olarak oluþturulmuþtur (Overstreet ve ark. 2005). Bu sýçanlar azalmýþ iþtah ve psikomotor etkinlik göstermeleriyle insandaki depresyona benzerlik göstermektedirler. Ayrýca insanlardakine benzer uyku bozukluklarý ve baðýþýklýk sistemi deðiþiklik-leri görülür, bunlar da modelin yapý ve ilk bakýþ geçerliðini desteklemektedir. Ancak bu deðiþiklik-lerin genetik kökeni bilinmemektedir ve saptanan nörokimyasal farklýlýklarýn bu davranýþsal deðiþik-liklerle iliþkisi de açýklýða kavuþmamýþtýr. Modelin etiyolojik geçerliði düþüktür. Bu hayvanlar zorunlu yüzme testi ve öðrenilmiþ çaresizlik düzeneðinde pozitif yanýt vermeye meyillidirler, sonuçta gözle-nen deðiþiklikler antikolinerjik özelliði olmasa da antidepresanlarla ortadan kaldýrýlabilir. Zorunlu yüzme testinde süreðen antidepresan uygulamasýna yanýt verirken, psikostimulan uygulamasýna yanýt geliþmemektedir (Overstreet ve ark. 2005).

Olfakter bulbektomi

Antidepresanlarýn etkinlik baþlangýcý açýsýndan farklýlýklarýnýn çalýþýlabilmesi için, tek uygulamada deðil de, ancak süreðen uygulama ile antidepresan-larýn etkin olabildikleri modeller geliþtirilmesi gerekmiþtir. Sýçan ve farelerin olfakter bulbus-larýnýn bilateral alýnmasý, hayvanlarda çoðu depresyonda gözlenenlere benzer davranýþsal, nörokimyasal, nöroendokrin ve nöroimmunolojik deðiþikliklere yol açmaktadýr (Leonard ve Tuite 1981, O'Neil ve Moore 2003). Klasik olarak deðer-lendirilen davranýþ, açýk alan testinde artmýþ hareketliliktir. Bu deðiþiklikler akut antidepresan tedavisine yanýt vermezken, kronik uygulama ile düzelmektedir (Van Riezen ve Leonard 1990). Koku alma kemirgenler için temel duyu modalite-sidir. Bunun kaybýnýn neden olduðu duyusal

yok-sunluðun depresyon olarak kabul edilen sonuçlara neden olduðu öne sürülmüþtür. Ancak, koku duyusunun kimyasal yollarla zedelendiði baþka bir çalýþmada benzer davranýþsal yanýtlar alýna-mamýþtýr (Mar ve ark. 2000). Yapýsal ve etiyolojik geçerliði çok tartýþmalý olmakla birlikte bu model, öngörücü geçerliði ve güvenilirliði çok yüksek bir modeldir (O'Neil ve Moore 2003).

Kronik hafif stres

Stresin tekrarlayan uygulamasýný model olarak kul-lanmakla ilgili temel sorun, hayvanlarýn genellikle zamanla uyum saðlamasýdýr. Sýçanlarýn tekrarlayan þekilde hareketsiz býrakýlmalarý, baþlangýçta hareketliliklerinde ve yemelerinde azalmaya neden olurken, tekrarlayan uygulama ile bu yanýtýn azaldýðý, hareketsizlik stresine yanýtýn ve uyumun cinsiyetler arasýnda farklýlýk gösterdiði bir seri çalýþ-ma ile gösterilmiþtir (Kennett ve ark. 1985, Kennett ve ark. 1986). Uyumla ilgili sorunu ortadan kaldýr-mak için, sonraki modellerde farklý stresörler, deðiþik sýralarda uygulanmýþtýr. Katz ve arkadaþlarý (1981) üç hafta süreyle, farklý, þiddetli stresörlere maruz býrakmanýn, sýçanlarýn daha sonra açýk alan testine verdikleri hareketlilik artýþý yanýtýný azalt-týðýný göstermiþtir. Bunun dýþýnda kortikosteroid düzeylerinde artma, þekerli su tüketme davranýþýn-da azalma gibi sonuçlar davranýþýn-da gözlenmiþ, bu deðiþik-likler çeþitli sýnýflardan antidepresanlarýn kul-lanýmýyla engellenebilmiþtir (Katz 1982). Farklý stresörlerin etiyolojide rol oynamasý ve davranýþsal sonuçlarý açýsýndan bu modelin ilk bakýþ geçerliði nispeten yüksektir. Uygulamalar sonrasý meydana gelen deðiþikliklerin tedaviyle ortadan kaldýrýlama-masý, antidepresan tedavinin sadece profilaktik olarak uygulandýðýnda etkili olmasý yapýsal geçer-likle ilgili sorun olmaktadýr (Willner 1990). Kronik hafif stres modelinde, kemirgen süreðen olarak çeþitli, nispeten hafif þiddette stresöre maruz býrakýlýr. Bunlar arasýnda izole olarak kafeslere konmasý, gece-gündüz döngüsünün bozulmasý, yemek ve sudan mahrum býrakýlmasý, kafeslerine eðim verilmesi, sarsýlmasý, kafesin zemi-ninin ýslak tutulmasý sayýlabilir. Bu stresörler birkaç saatliðine dönüþümlü olarak uygulanýr, bu uygula-ma haftalar ya da aylar sürebilir (Willner 1997). Bu modelin güvenilirliði, tekrar uygulandýðýnda benzer sonuçlar vermesi, sýçanlarda farelerden daha iyidir.

(9)

Diðer testlere göre daha yüksek ilk bakýþ geçer-liðine sahiptir, çünkü çok daha doðal þiddette stresörlere sahiptir. Sonuçta hayvanlarda "anhedo-ni" olarak deðerlendirilebilecek davranýþsal deðiþiklikler (sukrozlu su tüketiminde azalma) ve kardiyovasküler deðiþiklikler gözlenir. Kronik hafif stresin haftalarca uygulanmasýna raðmen bu deðiþikliklerin gözlenmeye devam etmesi habitu-asyonun gerçekleþmediðini düþündürür. Sonuçta gözlenen davranýþsal deðiþiklikler birkaç ay süre-bilmektedir. Kronik antidepresan tedavilerle, kro-nik hafif stres uygulamasý devam etmesine raðmen bu deðiþiklikler ortadan kalkar. Temel dezavantajý zayýf tekrarlanabilirliði, farklý laboratuvarlarda farklý protokollerle tekrarlanmasýna raðmen güve-nilirliðinin düþük olmasýdýr (Nestler ve ark. 2002). Yapý geçerliðiyle ilgili olarak kronik hafif stres modeline yönelik eleþtiriler Willner (1997) tarafýn-dan gözden geçirilmiþtir. Sukrozlu su tüketiminde-ki azalma genel su tüketiminde azalma olduðuna iliþkin bulgularla iliþkilendirilmiþtir. Ancak çalýþ-malarýn çoðunda genel su tüketiminde deðiþiklik yokken sukrozlu su tüketimi azalmýþtýr. Modelde kilo kaybý, uygulanýlan stresörlerden birinin yemeyi kýsýtlama olmasýyla açýklanmaya çalýþýlmýþ, ancak bu stresörün kullanýlmadýðý protokollerde de kilo kaybý gösterilmiþtir. Yeme miktarýnda deðiþiklikten çok, yemenin ödül etkisinin kaybolduðu çalýþmalar-la gösterilmiþtir, bu da anhedoni geliþtiðine dair diðer bir kanýttýr.

Bu modelde anhedoniyi deðerlendirmek için kul-lanýlan bir diðer paradigma da kafaiçi kendini uyarýmdýr. Kronik hafif stresin, kafaiçi kendini uyarýmda eþiðin yükselmesine yol açmasý da anhe-doniyi destekleyen diðer bir bulgudur (Geyer ve Markou 2000). Antidepresan tedavilere 3-4 hafta içinde yanýt vermesi ve antidepresanlara yanýtýyla ilgili farmakolojik izomorfizm göstermesi öngörücü geçerliðini artýrmaktadýr.

Sosyal stres

Bu depresyon modelinde, hayvanlar arasýndaki sosyal iliþkilerin neden olduðu stres kullanýlmýþtýr. Küçük gruplar ya da çiftler halinde barýndýklarý zaman hayvanlar arasýnda bir hiyerarþi oluþmak-tadýr. Bu iliþki örüntüsünde baskýn olan ve olmayanlarýn davranýþlarýnda farklýlýklar, baskýn

olmayanlarýn saðlýk durumuyla ilgili belirgin olum-suz sonuçlar gösterilmiþtir. Blanchard ve arkadaþlarý (2001), gözleme imkan veren barý-naklarda tutulan sýçanlarla ilgili yaptýklarý bir dizi çalýþmada, hayvanlarýn sosyal statüsü ile davranýþý arasýndaki iliþkiyi çalýþmýþlardýr. Düþük sosyal statüdeki hayvanlar süreðen stres belirtileri göster-mektedirler. Buna sosyal yenilgi modeli de denir. Sonuçta görülen davranýþsal ve fizyolojik deðiþik-likler kronik hafif stresten farklý deðildir (Nestler ve ark. 2002). Bu modelde çeþitli müdahaleler yapýlmaktadýr. Hayvan tekrarlayan þekilde baskýn ve saldýrgan baþka bir hayvanla karþý karþýya býrakýlabilir. Bazen fiziksel hasara da izin verilir. Sýklýkla aralýklý karþýlaþmalar ve bunlarýn dýþýnda temasa izin verilmeyen, ancak görsel stresin devamlýlýðýnýn saðlandýðý düzenekler kullanýlýr. Fareler için sýçanlarýn saldýrgan olarak kullanýldýk-larý bir düzenekte, yirmibir günlük antidepresan uygulamasý ile, farelerde gözlenen korku ve anksiyete davranýþlarýnýn anlamlý ölçüde azaldýðý gösterilmiþtir (Griebel ve ark. 1995). Ýkili karþýlaþ-malar yerine, ayný kafese bir grup hayvan yerleþti-rilip doðal karþýlaþmalar izlenebilir, daha önceden oluþturulmuþ gruplar karýþtýrýlarak ya da saldýrgan tek bir hayvan bir gruba eklenerek karþýlaþmalar provoke edilebilir. Bu þekilde yenilgi ve zafer tecrübesi olan hayvan gruplarý elde edilir. Bunlarýn dýþýnda bazen hayvanlarýn kalabalýk kafeslerde tutulmasý, bazen de izole edilmeleri sosyal stresör olarak kullanýlýr. Bu modelin diðerlerine göre avan-tajý, tek bir stresör ya da olayla deðil farklý koþullar-da tek bir hayvanýn verdiði yanýtlarla ilgili çalýþýla-bilmesidir. Baskýn ve baskýn olmayan hayvanlar sosyal statüleriyle iliþkisiz streslere verdikleri yanýt-lar açýsýndan karþýlaþtýrýlabilirler. Tüm bu halelerle ilgili nesnel ölçümler yapmak, bu müda-halelerin tekrarlanmasý, operasyonel olarak taným-lanmasý mümkün deðildir ve zorluk yaratmaktadýr. Erken yaþamda çevrenin prenatal stres yaratýlarak, postnatal dönemde erken ele alýnarak veya anneden ayýrarak manipüle edilmesi nöroendokrin ve davranýþsal deðiþikliklerin ortaya çýkmasýna neden olmakta, bu deðiþiklikler eriþkinliðe kadar devam etmektedir. Genç maymunlarda anneyle iliþkinin kýsýtlanmasý ile eriþkinliðe kadar devam eden kalýcý davranýþ deðiþiklikleri ortaya çýkar. Baþlangýçta motor aktivitenin ve vokalizasyonun

(10)

arttýðý bir protesto dönemi gözlenir. Daha sonra, hareket ve oyun davranýþýnda azalma, su ve yiyecek tüketiminde düþme ve sosyal etkileþimde azalma görülür. Bu davranýþ deðiþiklikleri çeþitli antidepre-sanlarla ortadan kaldýrýlabilmiþtir (Suomi 1991). Anneden ayrýlmanýn etkileri primatlara özgü deðildir. Sýçanlarda yavruyken yuva ve anneden kýsa (15 dakikaya kadar) tekrarlayan ayrýlýklarýn eriþkin dönemde strese dayanýklýlýðý arttýrdýðý, uzun süreli ayrýlýklarýn ise (24 saate kadar) kalýcý olarak strese artmýþ yanýta neden olduðu gösterilmiþtir (Francis ve ark. 1999). Ayrýlýðýn etkilerinin ayrýlýk dönemlerinin süresinden çok, temas yeniden sað-landýðýnda annenin ilgisinin niteliði ile ilgili olduðu gösterilmiþtir (Caldji ve ark. 2000). Dolayýsýyla kemirgenler, primatlara özgü karmaþýk sosyal örgütlenmelerden uzak olsalar da, erken dönem deneyimleri insanlardakine benzer sonuçlar vere-bilmektedir.

Genetik modellerin genel özellikleri

Ýnsan genomu ile ilgili bilgi birikiminin artmasý, giderek iþlevsel iliþkilerin de açýða çýkarýlmasý, birçok psikiyatrik hastalýk ve depresyona dair eti-yoloji, seyir ve tedavi stratejileri üstüne anlayýþýmýzý önemli ölçüde etkilemektedir (Cowan ve ark. 2002). Bu konuda yapýlan preklinik çalýþmalarda önemli çýðýr açan geliþme ise belirli protein, resep-tör, taþýyýcý ya da enzimlerin farklý genetik ifadele-rine sahip fareler üretilebilmesidir (Cryan ve Mombreau 2004). Bu þekilde depresyon ya da anti-depresan tedavilerle ilgili bir fenotip sergileyen kýrka yakýn fare soyu üretilmiþtir. Bu hayvanlarla depresyonla iliþkili gündemdeki moleküler teori-lerin geçerliði üzerine çalýþmanýn yanýsýra, henüz farmakolojik araçlarla üzerinde çalýþýlamayan yeni tedavi araçlarý ve hedef moleküllerle ilgili araþtýr-malar yapmak mümkün olmuþtur. Genetik deðiþik-liklerle sýklýkla ilk bakýþ geçerliði yüksek, fenome-nolojik olarak depresyona benzeyen hayvan model-leri üretmek hedeflenmemiþtir (Cryan ve ark. 2002). Daha çok genlerle davranýþsal fenotipler arasýnda iliþki açýða çýkarýlmaya çalýþýlmaktadýr. Genetik müdahalelerde bir hayvan modelinde ya da antidepresan tedavi mekanizmalarýnda rolü olduðu düþünülen bir protein hedef alýnýr. Bu pro-teinle ilgili genetik yapýsý deðiþtirilmiþ, transgenik, hayvanlar elde edilmeye çalýþýlýr. Transgenik

memeli hayvan üretmenin klasik yolu, zigotun pronukleusuna DNA enjekte etmektir. Ancak bu haliyle gen, DNA zincirinin önceden kestirilemeye-cek yerlerine, bilinmeyen sayýda bütünleþmekte, böylece gen ifadesinin niteliði de kestirilememekte-dir. Yerdeðiþtirme (replasman) yolu ile hedef gen, ürününün özellikleri bilinen belirli genlerin komþu-luðuna getirilerek DNA zincirine eklenirlerse, komþu olduklarý ürünün aktivitesi ölçülerek, ne kadar ifade edildiði ile ilgili fikir yürütülebilir (Carter 2004).

Genetik yapýya gen eklenmesi yanýnda gen silin-mesi de davranýþsal deðerlendirmelerde sýk kul-lanýlan bir yöntemdir. Gen silinmesinin (knock out) klasik yönteminde seçili bir DNA dizisi baþka bir dizi ile deðiþtirilmektedir. Gen yapýsý deðiþtirilmiþ hücreler, blastosist evresindeki erken embriyolara enjekte edilirler. Elde edilen hayvanlar, sokaktipi (wildtype) hayvanlarla eþleþtirilerek, mutant homozigot hayvan elde edilmeye çalýþýlýr (Self 2005). Genetik deðiþikliklerin fetus döneminden itibaren etkin olmasý ve geliþim sürecinde telafi edici mekanizmalarýn etkili olabilmesi, tüm orga-nizmada yaygýn olarak mutasyonun görülmesi ve istenmeyen ek deðiþikliklere de neden olmasý, genetik yapýda deðiþime neden olan bu yöntemlerin uygulamasýný sýnýrlandýrmaktadýr.

Genetik deðiþikliklerin zamansal ve dokuya özgü yapýlabilmesi ile ilgili teknikler de geliþtirilmiþtir. Dokuya özgü gen deðiþiklikleri için, transgenik hay-van oluþturulurken, hedef gen ifadesi belli dokulara özgün düzenleyici gen bölümleriyle (promoter diziler) birlikte gen yapýsýna eklenir. Bu þekilde belirli dokularda gen ifadesi artýrýlýp azaltýlabilir. Telafi edici deðiþikliklerin etkisini ortadan kaldýr-mak amacýyla, eriþkin hayvanda belli bir gen ürününün, beyinin belli bir bölgesinde, belli bir zaman aralýðýnda ekspresyonunu artýrýp azaltmak üzerinde çalýþýlmýþtýr (Morozov ve ark. 2003). Bu da dokuya özgü etkinlik gösteren düzenleyici dizinin etkinliðini dýþarýdan verilecek ajanlarla düzenlenebilir hale gelmesiyle saðlanabilmiþtir. Gen ifadesindeki deðiþiklikler, genin yapýsýný deðiþtirmeden de saðlanabilir. DNA'nýn transkrip-siyonu sýrasýnda deðil de translasyon ve sonrasý basamaklarý etkilemek üzere RNA dizileri kul-lanýlabilmektedir (Self 2005).

(11)

SONUÇ

Depresyonun laboratuvar hayvanlarýnda modellen-mesinin diðer birçok hastalýða göre çok sayýda dezavantajý olduðu açýktýr. Sendromu bütün halinde modelleme yaklaþýmýndan vazgeçildiðinde, belirtiler ve patofizyolojik özelliklerle ilgili geçerliði daha yüksek modeller oluþturulmasý mümkün olmuþtur. Ancak bu modeller kolay uygulanmalarý nedeniyle, çok sayýda yeni molekülün test edildiði ilaç araþtýrmalarýnda kullanýþlý olmuþsa da, yapýsal ve etiyolojik geçerlikle ilgili üstesinden geline-memiþ sorunlar önemini korumaktadýr. Bu model-lerle ilgili iki temel sorun, insanda depresyon kro-nik tedaviyle fayda görmekteyken akut tedavi uygu-lamalarýyla hayvanlarda sonuç alýnabilmesi ve gözlenen durum kýsa süreli olduðunda tekrarlanan tedavi sonucuyla ilgili çalýþmalar yapýlmasýnda güçlükler yaþanmasýdýr. Olfakter bulbektominin kronik tedaviyle yanýt seyrinin incelenmesiyle ilgili avantajlý olsa da, uygulanmasý güç, yapýsal geçerliði düþük bir modeldir (Van Riezen ve Leonard 1990). Farklý modellerin birlikte uygulanmasýyla (örneðin, öðrenilmiþ çaresizlik ve kronik hafif stres (Gambarana ve ark. 2001)) bu sorunlarýn üstesin-den gelinmeye çalýþýlmaktadýr. Ýnsanlarda depresyonda etkili olduðu düþünülen müdahaleler kullanýlarak geliþtirilen yapýsal geçerliði nispeten yüksek modellerde de (kronik hafif stres, sosyal stres gibi), uygulama ve tekrarlanabilirlikle ilgili güçlükler belirgindir.

Ýlaç çalýþmalarýnda kullanýlan, uygulamasý daha

kolay olan modellerle ilgili önemli bir sorun da, kullanýlmakta olan modellerin güvenilirlik ve geçerliði ile ilgili bilginin sadece halen kullanýlmak-ta olan tedavilerle sýnanabilmesidir. Bu sadece ben-zer etki mekanizmasýna sahip ilaç adaylarýnýn etkili olduðunu düþündürebilmektedir ve bu nedenle sýnýrlayýcýdýr.

Gen ve gen ürünlerine müdahaleler yoluyla geliþti-rilmekte olan modellerin, uygulamanýn giderek pratikleþmesi ve yaygýnlaþmasý göz önünde bulun-durulduðunda, araþtýrmalarda artarak yer alacaðý öngörülebilir. Bu yöntemlerle etiyolojik ve yapýsal geçerliði daha yüksek modeller üretilmesi beklen-mektedir. Genetik modellerin geliþtirilmesinde, daha önceki modellerle elde edilen bulgularýn ve insanda yapýlan klinik çalýþmalarýn önemli rolü olmaktadýr.

Modellerin geliþimi gözden geçirildiðinde, depres-yonla ilgili insan çalýþmalarýndan elde edilen bil-giler ýþýðýnda, özellikle de genetik ve laboratuvar tekniklerinin geliþmesiyle, daha geçerli, güvenilir ve yordayýcý gücü daha fazla hayvan modellerine ulaþýlmasý olasý görünmektedir.

Yazýþma adresi: Dr. Koray Baþar, Hacettepe Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalý, Sýhhiye, Ankara, kbasar@hacettepe.edu.tr

Barr AM, Markou A, Philips AG (2002a) A crash course on psy-chostimulant wtihdrawal as a model of depression. Trends Pharmachol Sci, 23:475-482.

Barr AM, Zis AP, Phillips AG (2002b) Repeated electroconvul-sive shock attenuates the depreselectroconvul-sive-like effects of d-ampheta-mine wtihdrawal on brain reward functions in rats. Psychopharmacology, 159:196-202.

Blanchard RJ, McKittrick CR, Blanchard DC (2001) Animal model of social stress: effects on behavior and brain neuro-chemical systems. Physiol Behav, 73: 261-271.

Borsini F, Meli A (1988) Is the forced test a suitable model for revealing antidepressant activity? Psychopharmacology, 94:147-160.

Caldji C, Diorio J, Meaney MI (2000) Variations in maternal care in infancy regulate the development of stress reactivity. Biol Psychiatry, 48: 1164-1174.

Carter DA (2004) Comprehensive strategies to study neuronal function in transgenic animal models. Biol Psychiatry, 55: 785-788.

Cooper B (2001) Nature, nurture and mental disorder: old con-cepts in the new millenium. Br J Psychiatry, Suppl 40: 91-101. Cowan WM, Kopnisky KL, Hyman SE (2002) The human genome project and its impact on psychiatry. Annu Rev Neurosci, 25: 1-50.

Cryan JF, Markou A, Lucki I (2002) Assessing antidepressant activity in rodents: recent developments and future needs. Trends Pharmacol Sci, 23:238-245.

Cryan JF, Mombereau C (2004) In search of a depressed mouse: utility of models for studying depression-related bahvior in genetically modeified mice. Mol Psychiatry, 9: 326-357. Francis DD, Caldji C, Champagne F ve ark. (1999) The role of KAYNAKLAR

(12)

corticotropin-releasing factor-norepinephrine systems in medi-ating the effects of early experience on the development of behavioral and endocrine responses to stress. Biol Psychiatry, 46: 1153-1166.

Gambarana C, Scheggi S, Tagliamonte A ve ark. (2001) Animal models for the study of antidepressant activity. Brain Res Brain Res Protoc, 7:11-20.

Geyer MA, Markou A (2000) Animal models of psychiatric dis-orders. Psychopharmacology: the Fourth Generation of Progress, FE Bloom, DJ Kupfer (Eds), Lippincott Williams & Wilkins.

Griebel G, Blanchard DC, Agnes RS ve ark. (1995) Differential modulation of antipredator defensive behavior in Swiss-Webster mice following acute and chronic administration of imipramine and fluoxetine. Psychopharmacology, 120: 57-66.

Henn FA, Johnson J, Edwards E (1985) Melancholia in rodents: neurobiology and pharmacology. Psychopharmacoll Bull, 21:443- 446.

Katz RJ (1982) Animal model of depression: Pharmacological sensitivity of a hedonic deficit. Pharmacol Biochem Behav, 16:965-968.

Katz RJ, Roth KA, Carroll BJ (1981) Acute and chronic stress effects on open field activity in the rat: implications for a model of depression. Neurosci Biobehav Rev, 5: 247-251.

Kennett GA, Dickinson SL, Curzon G (1985) Central seroton-ergic responses and behavioral adaptation to repeated immobil-isation: the effect of the corticosterone synthesis inhibitor metapyrone. Europ J Pharmacol, 119: 143-152.

Kennett GA, Chaouloff F, Marcou M ve ark. (1986) Female rats are more vulnerable than males in an animal model of depres-sion: the possible role of serotonin. Brain Res, 382:416-421. Leonard BE, Tuite M (1981) Anatomical, physiological and bahvioral aspects of olfactory bulbectomy in the rat. Int Rev Neurobiol, 22: 251-286.

Liu X, Gershenfeld HK (2001) Genetic differences in the tail suspension test and its relationship to imipramine response among 11 inbred strains of mice. Biol Psychiatry, 49:575-581. Lucki I (1997) The forced swimming test as a model for core and component behavioral effects of antidepressant drugs. Behav Pharmacol, 8: 523-532.

Lucki I, Dalvi A, Mayorga AJ (2001) Sensitivity to the effects of pharmacologically selective antidepressants in different strains of mice. Psychopharmacology, 155:315-322.

Maier SF (1984) Learned helplessness and animal models of depression. Prog Neuropsychopharmacol Biol Psychiatry, 8:435-446.

Mar A, Spreekmeester E, Rochford J (2000) Antidepressants

preferentially enhance habituation to novelty in the olfactory bulbectomized rat. Psychopharmacology, 150:52-60.

McKinney WT Jr, Bunney WE Jr (1969) Animal models of depression. I. Review of evidence: implications for research. Arch Gen Psychiatry, 21: 240-248.

Morozov A, Kellendock C, Simpson E ve ark. (2003) Using con-ditional mutagenesis to sudy the brain. Biol Psychiatry, 54: 1125-1133.

Nestler EJ, Gould E, Manji H ve ark. (2002) Preclinical models: status of basic research in depression. Biol Psychiatry, 52: 503-528.

O'Neill MF, Moore NA (2003) Animal models of depression: are there any? Hum Psychopharmacol Clin Exp, 18: 239-254. Overstreet DH, Friedman F, Mathe AA ve ark. (2005) The Flinders Sensitive Line rat: a selectively bred putative animal model of depression. Neurosci Biobehav Rev, 29: 739-759. Porsolt RD, Bertin A, Blavet N ve ark. (1978) Behavioral despair in rats: a new model sensitive to antidepressant treat-ments. Eur J Pharmacol, 47: 379-391.

Self DW (2005) Molecular and genetic approaches for behav-ioral analysis of protein function. Biol Psychiatry, 57: 1479-1484. Steru L, Chermat R, Thierry B ve ark. (1985) The tail suspen-sion test: a new method for screening antidepressants in mice. Psychopharmacology, 85: 367-370.

Street H, Sheeran P, Orbell S (2001) Exploring the relatonship between different psychosocial determinants of depression: a multidimensional scaling analysis. J Affect Dis, 64:53-67. Suomi SJ (1991) Early stress, adult emotional reactivity in adult rhesus monkeys. Ciba Foundation Symposium, 156:171-188. Uzbay ÝT (2004) Depresyon modelleri. Psikofarmakolojinin Temelleri ve Deneysel Araþtýrma Teknikleri, 1. Baský, Ankara, Çizgi Týp Yayýnevi.

Van Riezen H, Leonard BE (1990) Effects of psychotropic drugs on the behaviour and the neurochemistry of olfactory bulec-tomized rats. Pharmac Ther, 47:21-34.

Vollmayr ve Henn (2001) Learned helplessness in the rat: improvements in validity and reliability. Brain Research Protocols, 8:1-7.

Willner P (1990) Animal models of depression: an overview. Pharmac Ther, 45:425-455.

Willner P (1991) Animal models as simulations of depression. Trends Pharmachol Sci, 12:131-136.

Willner P (1997) Validity, reliability and utility of the chronic mild stress model of depression: a 10-year review and evalua-tion. Psychopharmacology, 134: 319-329.

Referanslar

Benzer Belgeler

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’na göre, aşağıdakilerden hangisi kesin olarak hükümsüz sözleşmelerden biri değildir?. Kamu düzenine aykırı sözleşmeler

E).. Teknolojik gelişmeler sonucu günümüzde genellikle klavye ile yazı yazmaya başladık. Ancak elle kâğıda aktarılan bilgiler, hafızada daha kalıcı oluyor. Elle yazı

Bu araştırmada, depresyon düzeyi kontrol edilerek sosyal damgalanma algısı ve tedavi korkularının psikolojik yar- dım alma niyetiyle doğrudan ilişkisi, ayrıca sosyal

10. “Her şey seninle güzel.”cümlesindeki sıfatın türü nedir?.. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde “-lık,-lik” eki farklı kelime türetmiştir?. A) Kalabalık

Yerindelik testi için bilgi vermezseniz veya eksik ya da güncel olmayan bilgi verirseniz, size bireysel portföy yöneticiliği veya yatırım danışmanlığı hizmeti sunamayız.

Bulgular: Sonuçlar erkek cinsiyet, uyku derinliği, aile öyküsü mevcudiyeti yönünden enürezis noktur- na grubunda kontrol gruba göre anlamlı olarak fazla bulundu (p=0.03,

Ailede retinoblastom; konjenital, infantil veya juvenil katarakt; glokom veya retina hastalıklarına ve diğer nedenlere (Tablo 2) ait pozitif aile öyküsü; görme ve

Depresyonda melatoninin rolü ve salgýlanma düzey- leriyle ilgili yapýlan çalýþmalarda melatonin düzeyinin düþüklüðü saptanmaktadýr (Ceylan ve Oral 2001.) Bunun