Bir semaî kahvesi dekoruna ve külhanbeylerinin mâni okuyuş
resim üstad Münif Fehim’indir tarzlarını tasvir eden bu
Semaî Kahvehaneleri
Yanıtı asra yalan bir zaman evvel İstanbul’da semaî kahveleri vardı. Buralarda külhan beyleri. kendilerine mahsus tavırlarla ve raconla fiyakalarla mâniler söylerlerdi Bun .arın çalgı takınılan hususî ahengi ile başlar ve mâni söylenirken susarak söz bitince tî*?,?1'?1. ta? “ lBr; ard,; KÜIha" i Ier. > » « » " hazırların, okur ve bazan da karsı karsıya yenilerim soyiıyerek müsabakalar yaparlardı. Buralarda dasta-ılar da okunurdu ^ Bu
mevzuu da Ahmet Rasim merhumun kalemine bırakıyoruz.
Yazan: Ahmet Rasim
Maniler, musikimizin kendine tahsis ettiği teganni tarzı ile tamam olur. Bunlar âdeta «kafiye» itibariyle bir kulak verişte, bir bakışta, «kafiye kulak içindir, göz için de olahilir» nazariyesine dayanan müstakil beyitlerden yâni müfredierden ibarettir.
Dört mısralı, yâni «k ıta » yı andınr surette oianına ne tesadüf ettim, ne de hususi ter
ziyle okunanını dinledim.
Maniciler bunların «kafiye ve redif» kıs. mına «ayak» derler. «Ayak bulmak», «ayağı ayağıma getirmek» ayni kafiyede bir diğer
248
beyit bulup veyahut irticalen düşürüp söy lemek demektir ki onlar arasında en mak bul bir sanat, bir eseri zekâvettir.
Yirm i, otuz sene evvel Beyazıt’ta mer divenli, eski Saraçhanebaşı’nda yüksek kah vede, Unkapanı’nda, Çeşmemeydanı’nda, Fi- ruzağa’da, Kasımpaşa’da, Üsküdar’da, ekse riya ramazana mahsus olmak üzere «semaî kahveleri» kurulurdu. Bu kahvelerin kendi lerine mahsus çalgı takımı vardı. Bu çalgı lar başta «çığırtm a» denilen iptidaî bir flüt ile «darbuka» denilen ağzına deri geçirilmiş, su kabağı şeklinde geniş, ve vürdukça per desi davuldan daha pes fakat daha hım hım bir çömlekten, bir de «zilli maşa» dan mü. rekkebolurdu. Çığırtma, flütün bir iptidaî nümunesi olmakla beraber çalmasını bilenin elinde, bize göre bülbül kesilir. Mani, destan, semâî okumakta zamanının bir tanesi olan Zibidi Raşit merhum ile Tatavlalı K ör Ya- n i’yi, Uzunçarşılı iken esnaf tarafından ke. çekülâh edilmiş olduğu rivayet edilen Badis Ömer’i, Neyzen Murat Paşalı Ihsan’ı tanı rım. Bundan belki otuz, otuz beş sene evvel gene kalyoncu kulluğu selâtin meyhaneleri (büyük meyhane İnin birinde de bir çığırtma dinledim ki gayet hoş, gayet kıvraktı. Dar buka ile zilli maşa usul tutmaktan başka bir şeye yaramadıkları halde halk arasında bü yük maharete delâlet eden tâbirattan oldu ğu üzere «parmaklarına lanet indirmişleri» vardı.
Bu kahvelerce «semaî», «m ani» imihan- lan, yarışları da olurdu. Meşhur kumarbaz lardan Örücü Salih semaî okumakta cidden bir tane idi. Merhumun kendi telifi olarak semaîleri de vardı Bizzat kendisinden din lediğim ve tekrarlanan mısraı; «Aman To-
pâneli top top kaküllü, kırma kıvırcık per çem li» olan semaisi bir zaman bütün İstan bul’da şâyi olmuştu. Buralarda semai ekse riya:
Efendim hu, nasibim su, tecelli, taksirat, yahu
Ciğer yandı kebab oldu, aman saki bana bir su
r Beyti mukaddeme olarak terennüm edil
dikten: ve bunu takiben çalgı ile halkça meş hur ve muteber bir ara nağmesi çalındıktan sonra usuli mahsusası veçhile okunurdu.
Semailerden maada «destanlar», «kalen derler», «koşmalar», «kesik K erem » 1er, «ası?. Keremııler, «keriz» yâni göbek, tudi «çinge ne» şarkıları, «zeybek» 1er, Rumeli ve Ana dolu türküleri, bu takımın repeıtuvanna yâni defterine dahildi.
Zibidi Raşit’in meşin kabı üzerine ik i kat kalın mıişamba kabil defterinde ayak ayağa dizili belki iki bin mâni, bir hayli seu maî, destan, koşma yazılı idi.
Mâniler, alelumum makamı üzerinden atılır. A tılır diyorum, çünkü «cinas atmak» tâbirine hemen muadildir. Hattâ bu yüzden ağız, iskemle kavgaları, kafa yarma, göz çı karma gibi sövüş, dövüş, hacamat, çizme gi bi cerh vakaları çıkmak hemen mûtad ha linde idi.
Bence en iyi mâni okuyanlar:
Meşhur musikişinas ve meşhur hânende K el A li Bey merhum idi. Çingene tarzı de nilen mânilerinde Muhsin merhumun bir misline tesadüf edilmek artık müyesser olmaz sanırım. İhtimal ki hanende Nasip Hanım aynen okuyabilir. Rahmetli Borazan Tev- fik ’in külhanbeyi ağzı mâni okuyuşu kendi si ile beraber bu dünyadan göçmüştür deni lebilir, Zibidi Raşit. de bu ağızda mahir idi.. Meşhur çengi ve hanende Gülüstan da iyi- çelerdendir.
Ermenilerden benim yetiştiğim San On- nik, ismi üstünde mânici Karabet, şair Ser- kiz’in oğlu, hanende Aleksan, saka Karabet ile lavtacı kör" Civan, kardeşleri Andon, Hris- to, kemençeci Aleko Efendinin babası lavtacı Lambo da okurlardı. Fakat bunların oku. yuşlan alelumum hem kısa, hem de sağa- naksız, yâni birbiri üstüne bindirme nağme lerden mahrum olduğu gibi sallı da değildi. Sallı tâbiri bestelerde, murabbalarda, kâr larda. hattâ şarkılarda ağırlığa delâlet ettiği halde manilerde bilâkis duracak, kalacak, karar verecek gibi görünürken yeniden hız a- lan okuyuş tarzına denir. Muhsin merhum bu tarzı her okuyuşunda ihya
ederdi-Makalemi bitirmeden evvel size birkaç mâni yazayım
ı
Adam aman «ce midir»?
Nefesin küI kokuyor, içerin bag «ce midir» T Beni baştan çıkaran, yârimin per «cemidir»;
240
-Adara aman «dertli koyun»
Zalim kasap elinden ne çeker «dertli koyun»? Bu sevdala ölürsem adımı «dertli koyun».
3 Adam aman «sürüne»
Madem çoban değilsin ardındaki «sürü ne»? Beni yârdan ayıran yüzükoyun «sürüne».
4 Adam aman «yâr asar»
Hekim isen bak nabzıma, cerrah isen «yara sar» Beni kimse asamaz, asar ise «yâr asar».
5 Adam aman «düz güneş»
Bu ne hikmet Yaradan, gece ay, gün «düz güneş» Dolaştım Şam’ı, Bağdad’ı bulamadım «düzgün
2
6
es». Adam aman «yarazarlar»
-Hep attıkça şeş gelir muvafık «yâre zarlar» Bir taraftan el sitemi, bir taraftan «Yâr
azarlar» 7
Adam aman «güle naz, gülen az»
Bülbül kanadların kırılsın neden ettin «güle naz»? Felek senin elinden ağlıyan çok «gülen az».
Bizde halk mdzahiyatı ntimunelerini de azçok mânilerle destanlarda, semâîlerle koş ma, kalenderlerde görebilmek ihtim ali her zaman için mevcuttur. Nasıl ki elime geçen hir iki destanda mizahî halk edebiyatını o' dukça temsil eden edalara tesadüf edilir Bu destanın ismi «cenk destanı» diye mâruf tur.
Başlıyorum, dinleyin beyler, efendiler, ağa., lar!
Bir gemi yaptırdım ayrık köklyle Bin pâre top dizdim taze sovanı Mısır dansından hesapsız gülle Niyetim fethetmek Frengistanı
★
Bin karga götürdüm gemiye bekçi örümcek ağası bile yedekçi Yüz bin serçe yazdım tüfekçi Sivrisinek oynar, kılıç kalkanı
★ Çıktı kelebekler açtı yelkeni Reis karıncalar dikti sereni Kertenkele orsa etti dümeni İşaret hocamız fındık sıçanı
★
Emir ördek kaptan, bastıbacaklı Keklik topçubaşı, kızal ayaklı Yüz bin karabacak yalın bıçaklı Martılar uzaktan sezer düşmanı
★
Bulmadık engini gezdik karayı Yulaf tarlasında yedik borayı Leylek kaptan çekip makarayı Bağdad çöllerinde bulduk limanı. Hind tavuğu ak sakallı ihtiyar Eski zamanlardan kaz pehlivan var Horoz bey ağzından ateşler saçar Güzel tavuk bilmez aman zamanı Akyavaş kehleler pusuya çekti Çerhacı pireler avcıya çıktı Attığı gülleler dağları yıktı Attı kür köstebek vurdu nişanı
•k
Tavşan her isini koymaz ihmale Ne bakarsın tilki ile çakala Kirpi ile sansar gelmez masala Onların ikisi bekler ormanı Çıktı ayılar geldi divandan
Şebek maymun asker çekti bir yandan Kurt leskeri püskürünce ormandan Eşek ah edip kıldı figanı
★
Arslan bey ile kavga etmesi müşkül Bin deve gönderdim eyledi dil dil Sıyırınca kılıcını divane bülbül Tahtakehlesinden saçtı al kanı
★ Aldı ortalığı şöyle bir korku ömrümde görmedim böyle bir korku Cenk heybetinden dağıldı uyku Uyandım elime aldım şamdanı
★
«Hengâml» bu çengin methin eyledim Hayfa deryasını gezip belledim Yalan yanlış bu destanı söyledim ömrümde demedim böyle yalanı
Arzetmiş olduğum veçhdle bu nevi man- zum şeylere ruh veren ancak teganni ve te rennümdür. Bunlar oldukça sürekli ara nağ mesi şeklinde bir girizgâh ile başlar, bu gi rizgâh destanın her kıtasının okunmasını müteakip tekrar edilirdi.
Şayanı dikkattir ki bu destanlarla, se- mâiler, koşmalar, keremler, kalenderler de, «eski halk edebiyatı» zümresine iltihak et miştir.
★
«Miras destanı» diye şöhret bulmuş olan âtideki manzume de, uzun bir müddet sonra veya askerlikten terhisi müteakip köyüne avdet etmiş hoşkû, hoşedâ bir Anadolu yav rusunun ağzından söylenmiştir. Dinleyin, a. ğalar, efendiler beyler!
Azmedip gurbetten geldim, sılaya Hani bizim felân filân niçoldu?
250
Nasip çekti yine geldik buraya Ezel konuştuğum yâran niçoldu?
Çok şükür cümlenizle geldik görüştük Birbirimizi arzulayıp kavuştuk Hele cümlenizle görüp biliştik Bunca ahbap, bunca ahval nicoldu?
★ .
,
Bir göreydim Iğriboyun Isa yı Kabasakal, palabıyık Musa’yı Pek severdim Hacıkızan Köse'yi Dayım oğlu Ayran Haşan niçoldu i★
Acep sağ mı acep o. Tozkoparan? Sarı Ilasan, Sivri oğlu Süleyman Onlar İle cok zevk ettik bir zaman Bizim kel danacı çoban niçoldu?
★
Hani bizim Tilldzade Karaoğlan Çakal oğlu çalıkçakır pehlivan Tepeciden, Yakayırtan, zorbozan
Eliçabuk Karaduman niçoldu?
★
Aziz dostum İdi Saman oğlu. Hımhım Emin, Zekâm oğlu, Sişbacak Kimseye benzemesin o kalbur karakulak Kibar oğlu Yahnikapan niçoldu?
★
Öyle ise bizden kimse kalmamış Ana, baba, hısım, cümlesi ölmüş Acep bizim vasiy kim olmuş? Hayırveren Gülsün aman niçoldu?
★
Hani babamın bunca emvali! Burun paçavrası, kendir çuvalı Bağışlamam kırık parça helâl! Bizim toprak çürük kovan niçoldu!
★ Hani kara saplı dişsiz testere Bunca çanak çömlek battı mı yere Katıl çarhtan çıkmış toprak tencpre Hani kulpsuz, dipsiz kazan niçoldu?
★
Hani tuz kapağı, pekmez hunisi Kani kaba çamdan meydan sinisi Hanı kiler, dolap, ayran kepçesi Eski ağaçtan kırık havan niçoldu?
★
Haniya bunca eşya gümüşe dair Kahve takımları bütün cevahir Ağaç tepsi, ağaç zarflar bînazir Yanı kırık toprak fincan niçoldu?
★
Gayet zengin idi rahmetli peder Hani bizim tarladaki o yüz çemender Hani taştan yastık, hasırdan minder Sokakta bulduğu yorgan niçoldu?
★
1 Hani hindi, hani şahin, hani kaz, ötmez horoz, tavuk yumurtlamaz
i
Duvarda asılı yanı yenik saz Kesmez bıçak, kılıç, kalkan niçoldu.★
Hani yeşil başlı şaşkın ördekler Bunca sığır, sıpa, sü süz inekler Hanı tazı, zağar, obur köpekler
Hani kedi, hani sıçan niçoldu?
★
Miras hak değil mi, elbet sorarım İğneden ipliğe bir bir ararım Elbet istemem ben de zararım Babamın sevdiği sapan niçoldu ?
★
Okunurken de hissediliyor ki manzume sahibi mizahî bir üslûp ile hem Anadolu köy lerinin herhangi birinde tarzı maişeti, refah ve int zamın derecesinU !) anlatmak, hem de dinliyenleri neşelendirmek niyetindedir.
Yâni bir taşla iki kuş vurmak istemiştir.
★
Mizah, sade şiire, nesre ait değildir a. Hilkat, kâinat bu tarzı lâtifin saha saha te cellisi ile tamam olmaktadır.
Destanların okunuş ve çalmışlarına da dahil olur. Bizim «külhanbeyi ağzı» dediği miz teganni tarzı nedir? Bu ağza göre ter tiplenen çalgı takımındaki edâyi terennüm ne idi? Çığırtma denilen bir düdük azmanı başta olduğu halde onun yanıbaşında su k a bağının ters çevrilmiş ve bir deri ile kapa, tılmış şeklinden başka bir şey olmıyan dar buka, cruun altında zilli, çarparalı bir maşa kimin hatırına gelir?
Darbuka çalmakta maharet göstermiş olanlardan K ör Sadık isminde biri varmış ki her darbukacı bir mecidiyeye işlerken bu na iki mecidiye verilirmiş. Sebebi darbuka da fiske ile çalmak usulünde yekta olması imiş. Bunu bana söyliyen zat, darbuka çalış tarzlarını üçe ayırdı, dedi ki:
«Fiske, saçma döktürme, düz çalma» iş te bu üç tarz darbukaya hastır, «fiske» bil diğimiz veçhile âlete münasebet aldıkça veya almadıkça fiske vurarak çalışa denir. «Saç ma döktürme» bunda «P Mahmut» namıa- da biri âdeta ihtisas gösterirdi. «Saçma dök türme» tırrt, tırrt şeklinde ses çıkarmadan ibarettir. Düz yâni fiske, saçma vurmayıp parmakları davul tokmağı indirir gibi vurur, çalmaktır ki bunda Halıcılarlı Ragıp Ağa namında biri meşhurdu
İşte halk edebiyatı olduğu gibi bir zaman, lar halk musikisi de vardı.
Tah a Toros Arşivi