• Sonuç bulunamadı

Farklı Görme Biçimiyle Modern Dünya Ritüeli Olarak Yemek Kültürü: Sınanma/Erginlenme ve İntikam Alma Gizli İşlevleri Doç. Dr. Gülin ÖĞÜT EKER

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Farklı Görme Biçimiyle Modern Dünya Ritüeli Olarak Yemek Kültürü: Sınanma/Erginlenme ve İntikam Alma Gizli İşlevleri Doç. Dr. Gülin ÖĞÜT EKER"

Copied!
14
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

GİZLİ İŞLEVLERİ*

Food Culture as a Modern World Ritual from a Different Aspect: Implicit Functions of Being Tested/Initiation and Revenge

Doç. Dr. Gülin ÖĞÜT EKER** ÖZ

Yemek; hayatı idame ettirme, sağlıklı yaşama, üreme gibi insan vücudunun temel ihtiyaçların-dan kaynaklanan biyolojik bir zorunluluk olmakla birlikte, yaşanılan toplumun dinî, kültürel, sosyal, ekonomik, siyasî ve coğrafî özellikleriyle doğrudan ilişkili bir kodlama sistemidir. Dünya coğrafya-sında hüküm süren toplulukların, yüzey yapıda herhangi bir yiyecek ve içecek gibi görünen yemek seçimleri, derin yapıda sosyal grubu oluşturan insanların belleklerinde kodlanan dünya görüşlerinin, yaşama şartlarının, dinî inançlarının, meslekî ve cinsel tercihlerinin bir göstergesidir. Yemek kültürü, besin maddelerinin üretiminden toplanmasına, üretim ve dönüşüm mekânı olan mutfaktan pişirilme yöntemlerine, yemeklik malzemelerin uyumundan sofra düzenine, porsiyon ölçülerinden gıda madde-lerinin saklanma yöntemlerine, besin maddemadde-lerinin sıcak ya da soğuk sunumundan öğün saatlerine kadar çok yönlü ele alınması gereken bir bütündür. Benlik algısına sahip insan için öznelliğin simgesi olan yemek, sıradanlıktan kurtulma, kendini bulma, özgürleşme ve toplumsal cinsiyet perspektifinden

cinsel kimliğini belirleme aracıdır. Araştırmada farklı görme biçimiyle, yemek kültürünün yüklendiği

bu kodlardan hareketle, İşlevsel Halkbilimi Yöntemi’yle, Hz. Âdem ile eşinin cennetten yeryüzüne indirilmelerinde, oruç ibadetinde ve diyette uygulanan sınanma/erginlenme ile öfke/nefret duygula-rıyla yiyeceğin fiziken kirletilerek veya psikolojik olarak kirletildiği hissi verilerek rakipten yiyecek ve

yeme eylemi aracılığıyla intikam alma gizli işlevleri ileri sürülecektir. Rakibin kişisel güvenlik alanını

aşarak bedenine müdahil olmak, ötekileştirmekten ve kendine acı/zarar vereni mağlup edebilmeyi ba-şarmaktan alınan doyumun sembolü olarak değerlendirilecektir. Orhon Kitabeleri, Kutadgu Bilig ve Dede Korkut Kitabı gibi Türk kültürünün yazılı kaynaklarındaki yemek kültürüyle ilgili tespit edilen örnekler üzerinden yapılacak analizlerle birlikte, araştırmada, yemek kültürü etrafında oluşturulan

kültürel metin yazarlığının evrensel bir davranış kalıbı olduğu vurgusu üzerinde durulacaktır. Yemek

kültürünün sınanma/erginlenme ve intikam alma gizli işlevlerinin yanında, cinsel kimlik olarak

ka-dınlık ve erkeklik göstergesi olma, kutsiyet atfetme, erginlenme, sosyal ilişkilerin derecesini gösterme, toplumsal bütünlük sağlama, etnik ve dinî kimlik oluşturma, birleştirme, paylaşma, eğlenme, rahatlat-ma, sosyalleşme, psikolojik tatmin, ekonomik güç kazandırrahatlat-ma, hatırlatrahatlat-ma, sosyal statü sağlarahatlat-ma, erk, itaat, sanayileşme, dilbilimsel kodlama ve hayatı sonlandırma gibi açık ve gizli işlevlerine de dikkat

çekmek, bu makalede, ortaya konmak istenen diğer amaçtır. Anahtar Kelimeler

Yemek kültürü, haz, kirletme, intikam işlevi, sınanma/erginlenme işlevi. ABSTRACT

Eating is a coding system that is directly related to the religious, cultural, social, economical, political, and geographical characteristics of the society one lives in, along with being a biological im-perative stemming from the basic needs of the human body such as surviving, healthy living, repro-duction. The eating choices of the communities in the World which appear to be any regular food and drink on the surface structure are an indication of the worldviews, living conditions, religious beliefs, professional and sexual preferences encoded in the memories of the people forming the social group at the deep structure. Food culture should be handled in a multifaceted way from producing foodstuffs to picking them up, from kitchens as production and transformation places to cooking methods, from

* Geliş tarihi: 30 Temmuz 2018 – Kabul tarihi: 2 Aralık 2018 / Öğüt Eker, Gülin. “Farklı Görme Biçimiyle Modern Dünya Ritüeli Olarak Yemek Kültürü: Sınanma/Erginlenme ve İntikam Alma Gizli İşlevleri”

Millî Folklor 120 (Kış 2018): 170-183

** Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Halk Bilimi Bölümü Öğretim Üyesi, Ankara/Türkiye, ekergulin@gmail.com, https://orcid.org/0000-0003-0911-9502

(2)

Giriş

‘Yemek yeme’ ve ‘zayıflama’, 21. yüzyıl dünyasının en çok üretilen ve tüketilen alanları olarak modern insa-nın belleğine kodlanmaktadır. Modern dönem tahakküm güçleri, insanları, bir taraftan sürekli yemek yemeğe ve dolayısıyla obeziteye teşvik ederken, diğer taraftan da zayıflama konusun-da sayısız ürün ve hizmetleri alma-ya özendirmektedir. Yemek yeme ve zayıflama arasındaki bu paradoks, modern dünyanın tüketim erklerinin beslenme üzerinden tahakküm yönte-midir. Modern dönem beden politikası-nın temel argümanı, ‘doyma/doyurma’ biyolojik hazzının şahsî ve toplumsal algı çerçevesinde şekillenen kültürel göstergeler sistemi olan yemek; hayatı idame ettirme, sağlıklı yaşama, üreme gibi insan vücudunun ihtiyaçlarından kaynaklanan biyolojik bir zorunluluk olmakla birlikte, yaşanılan toplumun dinî, kültürel, sosyal ve coğrafî özellik-leriyle doğrudan ilişkili fiziksel, cinsel, bilişsel, psikolojik, ekonomik ve kültü-rel üretim/tüketim sistemidir.

Bu sistem içinde her canlı, biyo-lojik anlamda varlığını sürdürebilmek ve enerji sağlamak için beslenmek zo-rundadır. Organizma için gerekli olan yemek, kişinin fizik, ruh ve zihin pers-pektifinden sağlıklı olmasının temel koşulu olmakla birlikte, aynı zaman-da kültürel, dinî, coğrafî özelliklerle anlamlanan bir kültürel kodlamadır. Yeme alışkanlığının etrafında oluşan kültürel algılamalar, beslenmeyi, bi-yolojik bir ihtiyaç olmaktan çıkararak sosyal varlık olan insanın etrafında oluşan gelenek ve ritüellerle kültürel semboller hâline dönüştürür ve ye-mek konusunu, halkbiliminin temel çalışma kadrolarına dâhil eder. Aynı zamanda benlik algısına sahip insan için öznelliğin simgesi olan yemek, sıradanlıktan kurtulma, kendini bul-ma, özgürleşme ve toplumsal cinsiyet perspektifinden cinsel kimliğini leme aracıdır. Sosyal ilişkilerin belir-lenmesi ve sergibelir-lenmesinde önemli bir gösterge olan yemek, profesyonel aşçı-lar ve özgüven sahibi yaratıcı amatör the adaptation of the foodstuffs to the tableware, from the measurement of the portions to the storage methods of the foodstuffs, from the hot or cold presentation of the meals to the meal hours. For people with self-perceptions, food, which is the symbol of ‘subjectivity’, is a means of determining sexual iden-tity from the perspective of disembodation, self-discovery, emancipation, and gender. In this research, moving from these codes that the food culture is attached to, with the Functional Folklore Method, the implicit function of ‘test’ which was used when Adam and his wife were sent down to the earth, in fasting practices, in diets, and the implicit function of taking ‘revenge’ from the opponent by the act of eating by contaminating food physically or giving the sense of it being psychologically polluted with the feelings of anger/ hate will be seen in a different aspect. It will be regarded as a symbol of satisfaction received from overcoming the personal security area of the opponent and being able to defeat the source of pain/ damage and being marginalized. It will be emphasized that the cultural textual writing around the food culture is a universal pattern of behavior in the study, along with the analysis of the examples about food culture which are identified in the written sources of Turkish culture Orkhon Inscriptions, Kutadgu Bilig, Compendium of the Turkic Dialects and Book of Dede Korkut. In addition to the imp-licit functions of food culture: being tested and revenge, drawing attention to its expimp-licit and impimp-licit functions such as determining the female or male identity as sexual identity, attributing sacredness, initiation, showing the degree of social relations, providing social integrity, forming ethnic and religi-ous identity, combining, sharing, enjoying, relaxing, socializing, obeying, industrialization, linguistic coding and terminating life is the other purpose of this article.

Key Words

(3)

yemek yapanlar için de ihtişamlı bir gösterim sanatıdır.

Douglas’ın ifadesiyle “Her yemek, kendi imgesinde grup üyelerini birleş-tiren yapılandırılmış sosyal bir etkin-liktir” (1972: 67). Toplumdaki diğer insanlardan ayrılıp özel etkinlikte bu-luşan grup üyeleri, yemek temelinde sosyal grup olma özelliği yüklenerek sosyal yapıda kimlik kazanır, aitlik duygusunu yaşarlar. Ortak sofralar-da buluşan bireyler, grup kimlikle-rini hissedip pekiştirerek folklorun aynı toplumun üyesi olma hazzına ulaşırlar. Yemek ve mutfak kültürü, ait olunan grup içinde bireylerin sos-yal rolünü de belirler. “Pek çok insan belirli bir zamanda belirli yemekler yiyerek grup kimliğini doğrular” (Sto-eltje 2005: 162). İnsanları yalnızlıktan uzaklaştıran, olumsuz duygulardan daha kolay arınmalarını sağlayan sos-yal gruplar, aitlik duygusuyla üyeleri-ne güven telkin eder. Aitlik temelinde belirlenen grup kimliği, tercih edilen yemek üzerinde de soyut olarak var-lığını devam ettirir. Grup üyelerinin besin temin sürecinde yerine getirdik-leri roller, grup içindeki temel statü-leri paylaşımda da belirleyicidir (Be-şirli 2010: 162). İslam kültüründeki Ramazan (iftar) ve Kurban Bayramı; Hristiyan inancındaki Halloween (Ca-dılar Bayramı), Easter Feast (Paskal-ya Bayramı), Christmas (Noel); Yahu-dilikteki Roş Aşana (Yılbaşı), Şavuot (Turfanda Bayramı) vb. özel günlerin törensel boyuttaki aile yemekleri, ye-meğe dâhil olan aile üyelerinde, folklo-run işlevlerinden olan aynı toplumun üyesi olma hazzına ulaşma duygusu-nu eyleme geçirerek birim olarak en küçük, güç olarak en büyük kurum olan ailede grup kimliğinin tescillen-mesini sağlar. Grup kimliğiyle yemek

ilişkisinin önemli sembollerinden biri de aşure geleneğidir. Besin maddele-rinin kültürlerdeki ortaklığının dinî sembolü olan aşure, Şiî/Sünnî Müs-lüman ile Yahudi inancında kutsallık atfedilen, kimlik simgesi kabul edilen, hatırlatma özelliğiyle kültürel mirasın sürekliliğini sağlayan; sözlü kültür or-tamı ve tarihî bağlam içinde taşıdığı toplumsal, dinî ve gelenek aktarımı cephesiyle tatlıya dönüşen bir göster-gedir.

Yemek kültürünün sosyal dokuy-la bağdokuy-lantısı, yalnızca kuldokuy-lanıdokuy-lan mal-zemelerde değil yapımında da kendini hissettirir. Yiyecek, bilinen yöntemle-rin dışında, aynı zamanda hayal etme seviyesinde de pişirilerek ‘medenileşti-rilir’. Fischler’a göre “Pişirme, o kadar büyülü bir uygulamadır ki insan, ye-mek pişirme ve büyücülük arasındaki garip akrabalığı hatırlatır.” (Fischler 1988’den aktaran Lupton 1996: 8). Dünyadaki farklı ülkelerin mutfakla-rında, aynı veya benzer temel besin maddelerinden çeşitli araç gereçlerle tuzlama, dondurma, fırınlama, ku-rutma, kaklama ve fermante etme gibi pişirme teknikleriyle değişik lezzet-ler ve sunumlar ortaya çıkarabilmek, kültürü oluşturan bireylerin bellekle-rinde kodlanan yazılı olmayan yemek tarifleridir. Un, tereyağı ve şekerin Hollanda kültüründe kurabiye ve tar-ta, Türkiye’de ise helvaya dönüşmesi gibi…

Khare’nin dünya üzerindeki top-luluklarda yiyeceklere atfedilen anlam ve farklılıkları göz önüne seren tasnifi de, yemek kültürünün toplumsal bel-lekteki yansımalarıdır: “Farklı kültü-rel sistemlerin mantığını ve prensip-lerini açıklamak için bir sosyokültürel bağlam olarak yemek”, “Toplumlar için madde ve ahlak sistemine aracı

(4)

olarak yemek” ve “İnsan toplulukla-rında birbiriyle çakışan ekolojik, biyo-lojik ve kültürel sistemleri temsil eden bir takım gıdalar olarak yemek” (1980: 525). Levi Strauss da (1970) yemeği, bütün kültürlerde ortak olan ‘doğa’ ve ‘kültür’ arasında bir dil şeklinde ele almıştır. Levi Strauss’a göre kültür, insanları birbirinden ayıran, onları benzersiz kılan bu uygulamaların bir karışımıdır. Bu uygulamalarda, özel-likle çiğ ve pişmiş arasındaki para-doks gibi görünen zıtlık ve uyum iliş-kisi dikkat çekicidir. Yiyeceğin çiğ ya da pişmiş olarak tüketimi, ait olduğu toplumun coğrafî ve kültürel özellik-lerinin sonucudur. Pişmiş yiyecek, çiğ olanın doğanın içinde değiştiği ve sı-nırlandığı kültürel bir dönüşümüdür. Günlük hayatın bir parçası olarak bu dönüşümün gerçekleştiği yollar, kül-türleri anlamanın ve tanımlamanın en belirleyici unsurlarıdır.

Yemek yapımında kullanılan malzemelerin, dünyadaki pek çok kül-türde hemen hemen aynı veya benzer olmasına rağmen, yemeğin farklı for-mat ve tatlarda ortaya çıkması, ürün dönüştürme/kullanma/algılama şe-killerine yüklenen coğrafî ve kültürel kabullerin sonucudur. Dünya coğraf-yasında hüküm süren toplulukların, yüzey yapıda rastgele ya da herhangi bir yiyecek ve içecek gibi görünen ter-cihleri, derin yapıda sosyal grubu oluş-turan insanların dünya görüşlerinin, yaşam şartlarının, dinî inançlarının bir göstergesidir. Kültürel ve coğrafî özellikler sebebiyle toplulukların ru-tin hayatı içinde var olan yiyeceğe farklı kültürden insanların bakış açı-ları ve tepkileri; besin maddelerinin sağlıklı/sağlıksız, lezzetli/lezzetsiz, ye-nilebilir/yenilemez, çiğ/pişmiş, iğrenç/ leziz gibi kriterlerin öznelliğini ortaya

koyar. Batılı bir turistin Uzak Doğu mutfağındaki hamamböceği/fare/ kertenkele gibi sürüngenlerin sokak tezgâhlarındaki birebir ölçülerde ız-gara yapılmış/kavrulmuş görselliğiyle karşılaştığında verdiği tepki gibi…

Üç Krallık zamanından (MÖ 57-MS 668) bu yana, köpek etinin Kore’nin geleneksel yemeği olarak sa-ray mutfağından halk mutfağına ka-dar yayılması (Ann 1999: 387) uygu-laması da, yemek temasının kültürel farklılıklarının ilgi çekici örneklerin-den biridir. Kore yemek kültürünün tarihsel sürecine bakıldığında, toplu-mun Budizmi kabul ettiği dönemde bu inancın hayvan eti yemeyi sınır-landırdığını, Konfüçyüzmün geçerli olduğu dönemlerde ise yemek kültü-ründe şifalı bir protein kabul edilen köpek etinin ana yemek olarak pek çok türevinin kullanıldığı görülmekte-dir. Modern yüzyılda, Kore kültürüne vâkıf olmayan toplumların köpek eti denildiğindeki algıları, Kore toplumu-nu adeta suçlu ve barbar durumuna düşüren eleştirileri (Ann 1999: 387); bazı ülkelerin Kore’de gerçekleştirilen olimpiyat oyunlarına katılmama kara-rı alması gibi durumlar (Lee 2002: 57), günümüzde devlet tarafından köpek eti yeme yasağını gündeme getirmiş-tir. Kore kültürüne mensup olmayan kitlelerin bu etin kullanımına yönelik suçlamaları sonucunda, köpek etiy-le yapılan yiyeceketiy-lerden günümüzde yalnızca bosintang (bir çeşit yahni), suyuk (haşlanmış et), duruçigi (haş-lanan baharatlı etin fırında hafifçe kızartılmış formu), muçim (baharatla karıştırılmış haşlanmış et), gaesocu (et suyu), jeongol (bir çeşit güveç) gibi yemekler kalmıştır. Bosintang resto-ranlarının yanında, Kore kültürel bel-leğinde muhafaza edilen çok sayıdaki

(5)

atasözü, deyiş, hikâye, şiir ve uygu-lamada varlık alanı bulan köpek eti, resmî yasağa rağmen, hâlâ halk tara-fından rağbet gören bir yemektir (Ann 1999: 388).

Kültürler arasında farklı misyon ve anlam yüklenen yiyecek ve yemek yeme, bu makalede, kolektif bellekte var olan karın doyurma biyolojik ihti-yacının ötesinde, farklı görme biçimiy-le, sınanma/erginlenme ve yiyeceğin fiziken kirletilerek veya psikolojik ola-rak kirletildiği hissi verilerek ola-rakipten yiyecek ve yeme eylemi aracılığıyla in-tikam alma gizli işlevleri perspektifin-den değerlendirilecektir.

Türk Kültürünün Yazılı Eser-lerinde Yemek Kültürü

Bütün dünya kültürlerinde ol-duğu gibi, Türk yemek kültürünün en önemli ve işlevsel verilerinin mu-hafaza edildiği yer, kültürel bellek-tir. Topluluğu oluşturan insanların belleklerinde kodlanan uygulama ve kullanımlar, ait oldukları kültür ve coğrafyanın yansımasıdır. Türk kültü-ründe kullanılan ‘Ekmek parası’ deyi-mi de, Türk insanının belleğinde var olan beslenme algısının yansımasıdır. Bir başka ifadeyle yemek ve yemeğin temel materyali olan ekmek [buğday], hayat mücadelesinde varlık sebebidir. ‘Aşını, eşini, işini bil’, ‘Erine göre bağ-la başını, tencereye göre kaynat aşı-nı’, ‘Aça dokuz yorgan örtmüşler, yine uyuyamamış’, ‘Aç ayı oynamaz’, ‘İşten artar, dişten artmaz’, ‘Ne benden sana bazlama ne senden bana gözleme‘, ‘Ab-dalın karnı doyunca gözü pabucunda-dır’, ‘Farzdan evvel farz var namazdan evvel boğaz var’, ‘Kışın ekmeksiz yazın gömleksiz yola çıkma’, ‘Bilinmedik aş, ya karın ağrıtır ya baş’, ‘Asıl azmaz bal kokmaz kokarsa ayran kokar onun da aslı yoğurt’, ‘Et ekmek üzerinde

yaraşır’, ‘Misafir, umduğunu değil bulduğunu yer’, ‘Et ile deri yemek ile diri’, ‘Tok, aç olanın halinden ne an-lar’, ‘Tatsız çorbaya tuz, akılsız ka-faya söz kar etmez’, ‘Acıkan doymam susayan kanmam sanır’, ‘Boğazı bü-yük olanın dostu olmaz’, ‘Kokmuş ete sinek çok konar’, ‘Akşamdan akşama bir tas çorbası mı gelir?’, ‘Aç doymam, tok acıkmam sanır’, ‘Aç insanın yanın-da hamur teknesi kurcalanmaz’, ‘Can, boğazdan gelir’, ‘Az yiyen her gün yer, çok yiyen bir gün yer’, ‘Meyve veren ağaç taşlanır’, ‘Aç tavuk rüyasında kendini buğday ambarında görür’, ‘Emek olmayınca yemek olmaz’, ‘Aç gezmektense tok ölmek iyidir’, ‘Büyük lokma ye, büyük söz söyleme’, ‘Yazın ayransız kışın yorgansız olmaz’, ‘Bal tutan parmağını yalar’, ‘Hatır için çiğ tavuk yenir’, ‘Gözünü toprak doyur-sun’, ‘Zengin helvasını baldan pişirir, züğürt derman için pekmez bulamaz’, ‘Sütten ağzı yanan, yoğurdu üfleyerek yer’, ‘Ucuz etin yahnisi tatsız olur’, ‘Pişmiş aşa su katmak’, ‘Başının etini yemek’, ‘Yemeden içmeden kesilmek’, ‘Ekmek teknesi’, ‘Çiğ çiğ yemek’, ‘Tuz-ekmek hakkı’, ‘Gözü doymak’, ‘Birbi-rini yemek’, ‘Ekmeğini taştan çıkar-mak’, ‘Gözüyle yemek’, ‘Diş hakkı’ vb. atasözü ve deyimlerle bu kalıp ifade-lerin Türk lehçeifade-lerindeki karşılıkları, Türk Dilindeki yemekle ilgili kelime varlığının ne derece zengin olduğunun göstergesidir.

Eski Türk yazıtlarında yemek kül-türüyle ilgili yer alan sözler, mutfak kültürünün siyasal, ekonomik ve kül-türel gösterge olarak kullanımın tarihî belgeleridir. Orhon Kitabeleri’nde geçen “Ey Türk Halkı, tok gözlü ve aksisin: Açlığı tokluğu düşünmezsin, bir de doyarsan açlığı hiç düşünmez-sin. Oralarda sağ kalmış olanlarınız

(6)

her yönde bitkin ve mecalsiz yürüyor idiniz… Tahta oturup yoksul ve fakir halkı hep derleyip topladım. Fakir hal-kı zengin yaptım, az halhal-kı çok yaptım.” [Kül Tigin Güney Yüzü 9-10] (Tekin 2008: 13); “İtaatsizliğin yüzünden seni besleyip doyurmuş olan akıllı haka-nın ile bağımsız ve müreffeh devletine kendin hata ettin.” [Kül Tigin Doğu Yüzü 23] (Tekin 2008: 31); “Türk halkı aç idi. O at sürüsünü alıp onları do-yurdum.” [Bilge Kağan Doğu Yüzü 38] (Tekin 2008: 65) ifadeleri, bir milletin var olmasında beslenmenin öneminin ve halkını besleyen yöneticiye sadakat duyulmasını simgeleyen ekonomik ve siyasal göstergeleridir. Eski Türk ha-kanlarında cömertliğin de önemli bir sembolü olarak kabul edilen yiyecek, erk konumunda bulunan hakanın yö-netim sistemi içinde, yasama/yürütme ve yargı yetkisini görünür kılan bir unsurdur. Yemek ve güç ilişkisinde bi-reylerin besin temin sürecindeki rolü belirleyici olabildiği gibi, yöneten ve yönetilen ilişkilerinin de yemeğe yan-sıdığını görmek mümkündür. Yemek, güç, iktidar ilişkisi, insanlık kültür ta-rihinin her dönem ve ortamında varlı-ğını gösteren bir hâkimiyet sergileme yöntemidir. Birçok kültürde ziyafet, ziyafeti düzenleyenin toplumsal sta-tüsünü gösterir. Türklerdeki toylar ve hükümdar yemekleri bu kapsamda değerlendirilmelidir. Gerek katılım-cılara sunulan yiyeceklerin niteliği, gerekse ziyafete davet edilen katılım-cıların sayısı toplumsal güç sembolü olduğu gibi, ziyafetin verilme sıklığı da bir güç göstergesidir. Aynı zaman-da, ziyafete davet edilme ve davetin reddedilmesi de önemli simgesel bir anlamdır. Davete katılma konusu Ku-tadgu Bilig’de “Ziyafete davet edenler dört zümre olduğu gibi buna icabet

eden insanlar da dört zümredir. Bun-lardan biri davet edildiği her ziyafete gider ne ikram edilirse yer içer. Lakin kendisi evine başkalarını çağırmaz. Evine kapanıp yemeği kendi başına yer. Biri çağrıldığı ziyafete gider ye-meği yer kendi de onu yemeğe davet eder. Biri de kendi ziyafete gitmediği gibi başkalarını da davet etmez. Bu insan ölüdür. Sen onu diriden sayma. Ona katılma onunla birlikte olma. Bir kısmı da davete gitmez fakat kendisi hayvanlar keserek başkalarını ziyafe-te çağırır. Bunlardan en hayırlısı bu sonuncusudur. Âlim insanların beğen-dikleri hareket budur.” öğüdüyle de-ğerlendirilmektedir (Arat 2006: 219).

Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig’de bahsettiği tören yemekleri olan “düğün yemeği (küdenke aş), ölü yemeği (yoğ=yuğ aşı), doğum yemeği (togum aşı), sünnet yemeği (sünnet aşı), ad kazanma yemeği (at aşı), ar-kadaş yemeği (koldaş aşı)” Türk kül-türünde grup aidiyetiyle oluşturulan beslenme alışkanlığının bir gösterge-sidir. “Arkadaş, kardeş, uzak ve ya-kın, herkesin hakkını gözet ve onları yemeğe davet et… Onlara git, gönül-lerini kırma; onları sevindir ve kendin de sevin ey oğul. Eğer senin için bir ziyafet çekerlerse, o ziyafete de git; ye-meklerini yiyerek onları memnun et. Eğer beyler seni yemeğe davet eder-lerse; yemeği edep ile ye…” demekte-dir (Arat 2006: 220).

Yemek, aynı zamanda düğün, ölüm gibi geçiş dönemleriyle savaşın da vazgeçilmez argümanıdır. Atlı gö-çebe yaşam tarzının hâkim olduğu dö-nemlerin baskın unsuru olan savaşta, askerin azmi, iradesi, levazım hizmet-leriyle eş değer oranda önemli olan as-kerin doyurulması konusu, beslenme-nin, rutin hayatta olduğu kadar, savaş

(7)

ortamlarında da önemli bir konu ol-duğunu gösterir. “Türk savaşçıları ço-cukluktan itibaren ata binme, yaya ve atlı okçuluk eğitimiyle yetişiyor; barış zamanlarında sıgır adı verilen av vb. faaliyetlerle bir yandan bu eğitim ve tatbikatlarla halkın ve ordunun harbe hazırlanması sağlanırken bir yandan da beslenme, giyim-kuşam ve teçhizat yapımıyla ilgili malzeme ihtiyacı kar-şılanıyordu. Türk orduları sefer önce-sinde askerlerini ve atlarını susuzluğa ve açlığa karşı özel beslenme rejimine tabi tutuyorlar, muharebe esnasında açlık ve susuzluğu erteleyecek önlem-ler alıyorlardı (Atalay 1985 III: 225)” (Eker 2007: 13).

Divanü Lûgat-it-Türk’te geçen “Oğrak boyun adamları yılmaz yiğittir; yedikleri oğlaktır, süt kabının üstünde sürahileri bulunur, yerleri de çorak-tır.” (DLT I: 468) sözü, Orta Asya’daki Türk boylarının ve ordularının beslen-me rejimi hakkında bilgi verbeslen-mekte, et ve ürünlerinin önemini vurgulamak-tadır. “Uzak coğrafyalara sağlıklı bi-çimde, savaşabilme yeteneğini koru-yarak intikale imkân sağlayan besin muhafaza teknikleri (ör. kurutlug ‘keş, kuru yoğurt’, kawurmaç ‘kavrulmuş buğday’; küli ‘çekirdeğiyle kurutu-lan zerdali, kayısı, şeftali ve erik gibi meyveler), mançuklara asılan tagar ve ardıçlardaki besinlerle at üstünde günlerce yol katedebiliyorlardı. Le-vazım ve destek hizmetlerinin hayatî önemi olup savaşma azim ve idaresi bu hizmetlere bağlıdır (Eker 2007: 13). DLT’de geçen besin kurutmasıyla ilgili bu kelimeler, günümüzde, süt, peynir, yoğurttan yapılan kurutların ortak bellekte saklanıp kullanılmasının ör-nekleridir (Öğüt Eker 2018: 53).

Dede Korkut Hikâyeleri’nde Han-lar Hanı Bayındır Han’ın, periyodik

olarak yılda bir kez verdiği şölende alaca ipek otağlarda, “tepe gibi et, göl gibi kımız sağdırması” da Oğuz hal-kı içinde Bayındır Han’ın gücünün, beslenme kültürü üzerinden ortaya konulmasıdır. Dede Korkut’un “Kız anadan görmeyince öğüt almaz, oğul atadan görmeyince sofra çekmez.” de-yişindeki ‘sofra’ ise, beylerin en temel özelliğinin cömertlik ve misafirperver-lik olduğuna işaret etmektedir. Dede Korkut Hikâyeleri’nde, her Oğuz erke-ği için benlik gösterim alanı (eril cin-sin kendi benliğine/Oğuz beylerine ve düşmana karşı üç yönlü gösterim ala-nı) olan av törenleri ve bu törenlerde “av avlayıp kuş kuşlama”, sınanma/ erginlenme aracılığıyla erkek çocuğun, kişisel ve toplumsal bellekte erkeklik mertebesine yükselmesine de vesile olur. Bu törenlerde avlanacak hayvan üzerinden sınanma/erginlenme işle-vinin yerine getirilmesi, Camphell’ın (2015: 163) kahramanın yetişkin olma macerasında, erginlenme ritüelleri aracılığıyla riski göze alarak fiziksel eylemle çocuk kişiliğini öldürüp yetiş-kin kişiliğe geçmesinin aracıdır.

Yemek ve Sınanma/Erginlen-me İşlevi

Tevrat ve İncil’i kapsayan Kitab-ı Mukaddes ile Kuran-ı Kerim’de, Hz. Âdem ile eşinin ‘ilk sınanma’larının aracı ve ‘ilk günah’ın cezası olarak cennetten çıkarılmalarının müsebbibi ‘yemek’tir. Yemek, aynı zamanda, Hz. Âdem ile eşine, cennette istedikleri gibi keyif içinde yaşamaları için su-nulan bir ödüldür. Hz. Âdem’in eşinin adının Havva mı Lilith mi ya da sade-ce ‘kadın’ mı olduğu; eşin, Hz. Âdem’in kaburga kemiğinden mi yoksa her iki-sinin de aynı nüveden mi yaratıldığı; bulundukları mekânın özel anlamda bir cennet mi yeryüzünde bir bahçe

(8)

mi; Hz. Âdem ile eşini kandıran/baş-tan çıkaran varlığın yılan mı şeykandıran/baş-tan mı olduğu konusunda farklı anlatım-lar bulunmaktadır. Kutsal kitapanlatım-larda verilen bilgilerdeki farklılıklar, yasak meyveyi taşıyan ağacın elma/incir/ hurma/zeytin ağacı mı ‘iyiyle kötüyü bilme ağacı [bilgi ağacı]’ mı; yasak yi-yeceğin zikredilen meyveler mi buğ-day mı olduğu hususunda da varlığını devam ettirir. Üç ilahî dinin kutsal kitaplarında ortak olan tek konu, Hz. Âdem ile eşinin yemek aracılığıyla sı-nanmaları ve sınanma sonucunda, bulundukları mekândan ceza olarak çıkarılmalarıdır. Kutsal kitaplarda ‘elma/buğday/hurma/zeytin’ vb. farklı ürünler olarak sunulan besin madde-si, insan için ‘yeme hazzı’nın tutku bo-yutundaki derecesini sembolize eden sihirli bir metafor olarak kullanılmış-tır. İlk günahın sebebi olarak kabul edilen yemek, Allah’ın, yarattığı var-lıkları sınamak ve itaat derecelerini ölçmek için tercih ettiği bir yöntemdir. Bir başka ifadeyle yeme eyleminin cez-bedici, karşı konulamaz ve Yaratıcı’ya itaatten daha baskın gücü, insanoğlu-nun yaradılışıyla var olmuş ve bedeli de çok ağır ödenmiştir.

Kur’an’da, Âdem ile eşinin şeytan tarafından baştan çıkarılarak yasak ağaçtan meyve yemeleri ve çıplak kal-maları şu ayetlerle anlatılmıştır:

“Ey Âdem! Sen ve eşin cennette oturun, orada istediğiniz yerden ra-hatça yiyip için ve şu ağaca yaklaş-mayın; yoksa zalimlerden olursunuz” dedik. Şeytan oradan onların ayağını kaydırdı da bulundukları yerden onla-rı çıkardı. Biz de “Birbirinize düşman olmak üzere inin! Bir zamana kadar sizin için yeryüzünde kalacak bir yer ve ihtiyaç maddeleri vardır” dedik. Bunun üzerine Âdem’e rabbinden bazı

sözler ulaştı (bunlarla tövbe etti); rab-bi de onun tövbesini kabul buyurdu. Şüphesiz O, tövbeleri kabul buyuran ve rahmeti sınırsız olandır. (Bakara: 35-38).

“Ey Âdem! Sen ve eşin cennette yerleşip dilediğiniz şeyden yiyin. An-cak şu ağaca yaklaşmayın! Sonra za-limlerden olursunuz” “Derken şeytan, kapalı olan avret yerlerini birbirine göstermek için onlara fısıldayıp kafa-larını karıştırdı ve “Rabbiniz size bu ağacı sırf melek olursunuz veya ebedî yaşayanlardan olursunuz diye yasak-ladı” dedi. Onlara, “Ben gerçekten si-zin iyiliğinizi isteyenlerdenim” diye de yemin etti. Böylece ikisini de ayartmış oldu. Ağacın meyvesini tattıklarında ayıp yerleri kendilerine göründü. Ve cennet yapraklarından üzerlerini ört-meye başladılar. Rableri onlara, “Ben size o ağacı yasaklamadım mı ve şeyta-nın size apaçık bir düşman olduğunu söylemedim mi?” diye seslendi. (A’raf: 19-22).

Bazı İslam müfessirleri, yasak meyveyi ve meyveyi yemeyi ‘cinsel birleşme’ olarak değerlendirmişlerdir. Bu düşünceye göre, ayette meyvenin yenilmesi sonrasında cinsel organla-rın görünür olduğunun zikredilmiş olması, bu meyveyle cinsel organ ara-sında ilişki bulunduğunu; şeytanın, Hz. Âdem ile eşini bu ağaçtan yerlerse ebedî olacakları sözüyle kandırdığını; Hz. Âdem ile eşinin ebedîliğinin ise ancak cinsel birleşme sonrasında ço-cuk dünyaya getirmek suretiyle ger-çekleşebileceğini sembolik olarak ifade etmektedir. Yasak meyvenin, İncil’de de Hz. Âdem ile Havva arasındaki cinsel temas şeklinde değerlendirilme-si, rahip ve rahibelerin evlenmekten kaçınmalarına sebep olur. Bazı İslam âlimleri de, bir sembol olarak

(9)

değer-lendirdikleri yasak ağacının, Allah’ın insanın arzu ve eylemlerine sınır koy-masının sembolü anlamına geldiğini ifade ederler (Aydar 2006: 94).

Yemeğin, kutsal kitaplarda sı-nanma aracı olarak sunulması gibi, dinî inanç gereği tutulan oruç da, inanan için sınanma aracıdır. Yasak-lanan yiyecek/ içecekler ve cinsellikle nefsin verdiği sınav, bireye kendini kontrol ve terbiye etme imkânı sağ-larken ruhunu da olgunlaştırır. Dinsel bedenden yasak yiyeceğin arındırıl-ması (Young 2003. 440), yiyecek aracı-lığıyla sınanarak saflığını/temizliğini/ Yaradana sadakat özelliğini kaybetme (Goode 2009: 377), Müslüman ve Ya-hudi dinî belleğinde var olan domuz tabusunu da desteklemektedir.

“Gerçek filozof’, bedensel arzular ve güzellikler gibi konuları hor görür çünkü biz bedenin hizmetinde olan ‘köleleriz’. Eğer bedenin isteklerin-den herhangi bir rahatlık edinirsek ve bir sorgulamaya girersek, beden bir kez daha araştırmalarımıza zor-la girer, bizi engeller, rahatsız eder, dikkatimizi dağıtır ve gerçeğin küçük bir belirtisinden bizi alıkoyar” (Pla-ton 1992’den aktaran Lup(Pla-ton 1996: 7). Platon’un ‘bedenin çılgınlıklarının bilginin ve gerçeğin saf arayışını le-kelemesi’ felsefesinden hareketle, sı-nanma ve sonrasında gerçekleşen er-ginlenme, insan hayatının hemen her safhasında varlığını gösteren, kişinin olgunluğa ulaşmasına vesile olan ey-lemlerdir. Kişinin, belirli dönemlerde açlık ve susuzlukla sınanması, engel-lerle karşılaşması, acı ve zorluk çeke-rek erginlenmesi Campbell’ın (2000) halk anlatılarındaki kahramanın macerasını dünyanın yıllık hareketi olarak tanımlanan ‘monomit’ yani er-ginlenme ayinlerinde tekrar edilen

ay-rılma-erginlenme-dönüş biçimindeki sistemin uyarlanması olarak değerlen-dirilebilir. Bu özellikler dikkate alın-dığında, modern dönemlerin güzellik/ estetik amaçlı yapılan diyetlerini de yemeğin sınanma işlevi içinde değer-lendirmek mümkündür. Bir modern dünya ritüeli olan diyet, eylemi yerine getiren kişi için, Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi’nin geniş tabanındaki te-mel beslenme dürtüsünün felsefesine aykırı bir davranış kalıbıdır. Modern yüzyılda, yiyeceklerin görsel sunum-larıyla oluşturulan algı yönetiminin kontrolündeki insan beyninin açlık ve tokluk sinyalleri, diyet aracılığıyla yeme düzeni oluşturulmasına zemin hazırlar. Belirli yiyecek gruplarını kendi bedeninde yasaklayarak yemek yeme dürtüsünü ve tat alma doyumu-nu kontrol eden kişi, diyet aracılığıyla sınanmakta ve bu sınanma, kilo kay-bıyla da ödüllendirilmektedir.

Platon’un ‘bedenin çılgınlıkları-nın bilginin ve gerçeğin saf arayışını lekelemesi’ felsefesinden hareketle, sınanma ve sonrasında gerçekleşen erginlenme, insan hayatının hemen her safhasında varlığını gösteren, ki-şinin olgunluğa ulaşmasına vesile olan eylemlerdir. Yemeğin sınanma/ erginlenme gizli işlevi, haz duygusunu yaşamaya meyilli insan için, nefsini sınavdan geçireceği zorlu bir aşama-dır. Sınanma işlevinde yemek/yeme eyleminin ve tat alma doyumunun kullanılması ise, nefsin/benliğin ver-diği sınavla bireye kontrol ve terbiye etme imkânı sunarken, kendi dünya-sının kutsalına ulaşma mutluluğunda, yemek, haz ve kaçınma ilişkisinin öne-mini de göstermektedir.

Yemek ve İntikam İşlevi

Soymak, kesmek, dövmek, ez-mek, doğramak, parçalara ayırmak,

(10)

kırmak, çırpmak, kaynatmak, kızart-mak, soldurkızart-mak, öğütmek, yırtkızart-mak, kıymak, püre yapmak, doldurmak, doğramak… Halligan, yemek malze-melerinin hazırlanması, pişirilmesi esasında kullanılan bu terimlerin şid-det, öfke ve acımasızlıkla ilişkili oldu-ğunu belirterek çiğ besin maddelerin yemeye uygun hâle gelme sürecini, adeta kanlı savaş senaryosu olarak düşünür. Yemeklik malzemelerin ha-zırlanmasını işkence görüntüleri ola-rak niteler: “Tavada kızartmak, ısı uy-gularken tavada zıplatmak demektir, derisini/kabuğunu soyma, kanatma/ asma ve bağlama var, şişlemeyi ve şişe geçirmeyi, kapamayı ve ayıklamayı da unutmamak gerekir. Ortaçağ yemek kitapları ‘Onları küçük parçalara bö-lün!, Onları parçalarına ayırın!’ der. Çiğ maddelerin yemeye uygun hâle gelme süreci, bir seri kanlı savaş ve sinsi oyunlardır” (1990: 118- 19). Besin maddelerinin hazırlanma ve dönüştü-rülme aşamaları farklı görme biçimiy-le ebiçimiy-le alındığında, ortaya çıkan tablo, insanoğlunun demografik özellikleri barındırmayan, zaman/mekân/eğitim sınırlarını şeffaflaştıran mazoşist ve sadist yönünü gözler önüne serer. Bel-leklerde oluşturulan bu sıra dışı algı, yiyeceğin kirletilmesiyle/mundar edil-mesiyle birleşince, yemeğin intikam gizli işlevi, düşmanca duyguları barın-dıran birey için, karşısındaki kişinin dokunulamaz olarak düşünülen en ko-runaklı varlığına, bedenine, midesine girecek yiyeceği kirleterek ona zarar verme isteğini eyleme dönüştürür.

Kirlenme; fizyolojik (deniz/hava/ su kirliliği, mikrobik kirlilik), psiko-lojik (birlikteliğe saygı duymayıp al-datma, tecavüz), toplumsal (sosyal yapının bozulması, bireyin/ailenin de-ğer kaybı, ırkçılık), ritüel (kutsal

ola-na/sayılana itaat etmeme) ve seküler (ahlakî değer kaybı, vergi kaçırma, zimmete para geçirme) kirlenme ola-rak beş alt grupta ele alınabilir. İn-san hayatının her alanında varlığını gösteren kirlenme, tek başına anlam ifade etmeyip oluşturduğu korkuyla ‘dehşetin hükümranlığına girilmesine’ (Ricoeur’dan aktaran Douglas 2007: 23) sebep olduğu için anlamlıdır. Kir-liliğe ilişkin düşünceler ve yasaklama-lar, toplumların kültürel ve sosyal ya-pılarında kodlanan inanç, algılama ve uygulamalarla varlığını ortaya koyar. “Ritüelin normaldışılık sembollerin-den yararlanmak suretiyle, kötülüğü ve ölümü, yaşam ve iyilikle birleştire-rek nasıl tek, büyük ve birleştirici bir örüntü oluşturacağı” (Douglas 2007: 64) düşüncesi, kolektif bellekte kirlen-meyle ilgili ortak algılar da oluşturur. Yemeğin insanlık kültür tarihindeki serüveninde, kirli yemek ve yemeğin kirletilmesi algıları da, bu minvalde kolektif bellekteki ortak kodlamalar-dan bazılarıdır.

Bir besin maddesini öfke ve nef-ret duygularına hizmet edecek şekilde kullanmak, çok yaygın, rağbet gören ve uygulanan düşünce değildir. Bir kişinin düşmanına yapabileceği en kötü misilleme (o kişiye fiziksel olarak saldırmak ve onu öldürmek dışında) yiyeceğini kirletmek/mundar etmek ya da kişiyi kandırarak/zorlayarak zehirli veya kirli bir maddeyi ona ye-dirmektir: Bir insana dışkı yedirmek gibi… Lupton’un Avusturya’da çıkan bir dergide “İntikam ile Pişirmek: Nef-ret Ettiğiniz İnsanlar İçin Yemekler” adlı makaleden verdiği örnekte yazar, esprili bir dille nefret ettiğimiz ve ödeş-me ihtiyacı duyduğumuz misafirler için mükemmel yemeği tarif eder. Bu yemek, misafirlere iğrenç yemeklerin

(11)

verildiği bir pazar günü mangal par-tisidir. Yazara göre, misafirlerin mi-delerini bulandırmak için etlerde bu-lunması gereken özellik ‘kalın bir yağ tabakası’dır. “İnsanların at etiyle ilgili anılarını uyandırmak için, eti dışarı çıkarmadan önce safrana bulayın; sıra dışı dokudan bahsedin. Onu mangala atarken her adımınızı seyrettilerse ba-şardınız demektir. Tavuk kırmızı gıda boyasıyla terbiye edilmeli ki piştiğinde bile çiğ görünsün; kebaplar sakatattan olmalı ve bütün etler kayış gibi olana kadar pişirilmelidir” (Lupton 1996: 30).

Enzensberger’in “Sümüksüler ve kayganlar, önemli bir yere sahiptir, yağlılara ve yapışkanlara çok saygı gösterilir; kısacası, pisliğin olası her özelliği yiyecekte bulunur” sözüne de atıfta bulunarak “Yemek, organik do-ğası sebebiyle mantıklı düşüncenin ‘temiz’ saflığına izinsiz girer. Yemek temiz değildir, oldukça dengesiz bir maddedir; hazırlama, ortadan kaldır-ma ve yan ürünleri sırasında dağınık ve pistir; kaçınılmaz olarak çürür ve kokusu vardır. Lezzetli bir yemek bir-kaç saat ya da gün sonra çürüyecektir. Bunun sonucunda tiksinme, yiyecek ve yemek yemenin zevklerinden asla uzakta değildir. Yemek sürekli pis ol-makla tehdit eder: Yemek insan etinin ölümlü oluşuyla, yaşayan maddenin kaçınılmaz entropisiyle benzerlik gös-terir. Bu yüzden de yemek, duygu kar-maşasının muhteşem bir kaynağıdır: Her zaman kirlenmeyle ve bedensel pislikle tehdit eder ama hayatta kal-mak için gereklidir, muazzam zevkin ve memnuniyetin de kaynağıdır” cüm-leleriyle yemek ve kirlenme ilişkisini ortaya koyar.

Danny DeVito’nun bir evliliğin sıra dışı sona erişini anlatan

Ameri-kan yapımı Güllerin Savaşı filmi, ana karakter Barbara ve Oliver arasında var olan nefretin, yemek üzerinden intikam alma sahnelerine tanıklık eder. Oliver, iş arkadaşları için yemek tertipleyen Barbara’nın servis etmeye hazırladığı balık tabağına idrarını ya-parak yemeği sabote eder. Yemek üze-rinden alınan intikama, Barbara’nın cevabı da benzer uygulamayı içerir: Oliver’a etli börek servis eder, sonra etli böreğin Oliver’ın köpeğinin etin-den yapıldığını ima eder. Barbara, eşi için kıymet arz eden köpeğinin öldü-rülme ve etinin de yenme düşüncesi üzerinden, eşine psikolojik/ fizyolojik olarak eziyet etme ve intikam alma ça-bası içindedir. Bir başka ifadeyle, fil-min kadın karakteri, eşini, sevdiği kö-peğinden ayırarak öç almaktadır. Bir İngiliz filmi olan, Peter Greenaway’in Aşçı, Hırsız, Karısı ve Âşığı filmi, şid-deti ve öfkeyi birbirine bağlayan, ye-mek üzerinden intikam alma görüntü-leriyle doludur. Hırsız, bir adama zorla dışkı yedirir; erkek, kendisini aldatan eşinin âşığına karısının kitaplarından kopardığı sayfaları yedirerek öldürür; kadın, aşçıya eşi tarafından öldürülen âşığının cesedini pişirtir. Daha sonra da, pişmiş eti, küçük düşürülme ve kir-lilik göstergesi olarak kocasına ikram edip yedirerek intikamını alır (Lupton 1996: 32).

Besin maddeleri ve yeme eyle-miyle ilgili yukarıda verilen sıra dışı örnekler, duyuların, bellekle uyumlu olarak çalıştığının göstergesidir. Tek başlarına çok anlam ve tat oluştur-mayan besin maddeleri, özel bir kom-binasyonla bir araya geldiklerinde tat ve görüntü bütünlüğüne ulaşabilirler ya da yukarıda anlatılan örneklerde olduğu gibi aykırı tatlara ve bağlam-lara sebebiyet verebilir. Duyuların,

(12)

sinir hücrelerinden uyarı salınımına sebep olması, bu uyarıların da beynin depolama bölümünde toplanması bel-lekteki ilişkiler sistemini ortaya koy-maktadır.

“Bellek ve yiyeceğin duygusal boyutu arasında güçlü bir ilişki var-dır. Yiyeceğin, sosyal olarak belir-gin yollarla geçmiş ile olan ilişkimizi somutlaştıran ve düzenleyen maddi dünyanın bir elementi olduğu düşü-nüldüğünde, yiyecek tercihleri ve bel-lek arasındaki ilişki sembiyotik olarak görülebilir. Bellek somutlaşmıştır, sıklıkla tat ve koku duyularıyla geri çağrılır. Belleğin etkileri, duruş, yü-rüyüş biçimi, jest ve belirli yiyeceklere iştahlı olma gibi faktörler bakımından bedene kaydedilmiştir. Böylece, bel-lek tecrübeye dayalı olarak yiyecek tercihlerini ve seçeneklerini kısıtlama görevini görürken, yiyeceğin tadı, ko-kusu ve doko-kusu önceki yiyecek etkin-liklerinin anılarını ve yiyecekle ilgili tecrübelerini tetikleme görevindedir. Bir yemeği hazırlamak o yemeğin önceden hazırlanıp yenildiği geçmiş olayların anılarını, o zaman hissedilen duyguları uyandırabilir ya da tecrübe, yemeğin başka biriyle paylaşılmasını, duygusal bir sonucun oluşmasını bek-leyebilir” (Lupton 1996: 28).

Müşteriyle tartışan garsonun, ev sahibiyle problem yaşayan hizmetçi-nin ya da kayınvalidesiyle münakaşa eden gelinin, ilgili şahsın yiyeceğinin ya da içeceğinin içine tükürerek kir-letmesi, garsonun/hizmetçinin/gelinin derin yapıda bastırarak sakladığı in-tikamın yemek üzerinden alınmasının göstergesidir. Tartışma yaşanan kişi-den yüz yüze alınamayan intikamın, yemek aracılığıyla örtülü olarak alın-ması, eylemi gerçekleştiren kişinin haz duygusuyla psikolojik tatminine

sebep olurken eyleme maruz kalan ki-şinin korumalı özel alanına da müda-hale edilmiş olmakta ve alınan hazzın derecesi artmaktadır. Tartışma/kavga anındaki düşmanca duygular, karşı-daki kişinin özel alanı olan bedenine giren yemeğin kirletilmesi aracılığıyla intikamın alınmasına ve öfkenin geçi-ci olarak hafiflemesine sebep olmak-tadır. Kişiden intikam alma amacıyla yüzey yapıda yiyeceğin fiziken kirletil-mesi ya da duyularla kirletilmiş gibi hissettirilmesi, derin yapıda kişinin bedeninin kirletilmesini sembolize ederek intikam duygusunu besleyen kişinin hazza ulaşmasını sağlar. Ya-şanılan haz, yemek üzerinden intikam aracılığıyla elde edilen tatmindir. Fizi-ken kirletilen yiyeceğin ya da algılarla kirletildiği hissettirilen yiyeceğin ağız yoluyla rakibin bedenine girmesi, nef-ret/öfke duygusunu besleyen kişinin özel alana müdahil olmayı başarması-nın hazzı ve karşısındakini ötekileştir-meden duyduğu doyumdur.

Mary Douglas’ın “İlkel dinlerin göstergesi olan kutsallık ve kirlilik kurallarının ayırt edilemez, gelişmiş dinlerin ise ayırt edici özelliğinin daha sonra dinle ilgisiz görülerek mutfağa, banyoya ve sağlık koruma teşkilatları-na havale edilmesi” (2007: 33) ifadesi-ne yükleifadesi-nen anlam gibi, ‘temiz’, ‘kirli’, ‘kutsal’ ve ‘özel’ olanı elde etmenin, intikam duygusuyla kirletmeyi/de-ğiştirmeyi ve ötekileştirmeyi yiyecek aracılığıyla başarmanın hazzı, yemeğe yüklenen intikam gizli işlevinin yıkıcı darbesidir. Acı ve zarar vermede sınır tanımayan insan nesli için, zaman/ mekân/ırk/yaş/cinsiyet gibi kriterle-rin şeffaflaştığı mücadele ve kazan-ma duygusu en büyük erktir. Genetik olarak başarıya odaklanan insan, bu hedefine ulaşmak için her türlü

(13)

acıma-sızlığı ve yapılamazı yapılır hâle geti-recektir.

Sonuç

Biyolojik bir ihtiyaç temelinden kaynaklanmakla birlikte, dünya coğ-rafyasında kültürlere göre marjinal özellikler gösterebilen, besin maddele-rinin çeşitlerinden pişirilme şekilleri-ne, sofra düzeninden yemek sunumu-na, yemeğe ayrılan süreden dişil ve eril cinse atfedilen besin maddelerine uzanan çok geniş bir perspektifte de-ğerlendirilmesi gereken yemek kültü-rü, yaşanılan toplumun dinî, kültürel, sosyal, ekonomik ve coğrafî özellik-leriyle doğrudan ilişkili kültürel de-ğerler sistemidir. Yemek yapımında kullanılan pek çok malzemenin her kültürde hemen hemen aynı veya ben-zer olmasına rağmen, yemeğin fark-lı format ve tatlarda ortaya çıkması, ürün dönüştürme şekillerine yüklenen coğrafî ve kültürel kabullerin sonucu-dur. Bedenin ‘doyma/doyurma’ biyo-lojik hazzına dayanan, şahsî ve top-lumsal algı çerçevesinde şekillenen, fiziksel, bilişsel, ekonomik, psikolojik kültürel göstergeleri olan yemek ve çevresinde oluşan anlamlar/uygula-malar, toplumların yaşayış biçimlerini ve değer yargılarını oluşturan kültü-rel doku analizi malzemeleridir. Ben-lik algısına sahip insan için öznelliğin simgesi olan yemek, sıradanlıktan kurtulma, kendini bulma, özgürleşme ve toplumsal cinsiyet perspektifinden cinsel kimliğini belirleme aracıdır.

Bu araştırmada farklı görme bi-çimiyle ileri sürülen yiyeceğin kirletil-mesi aracılığıyla intikam alma işlevi, rakibin bedenine müdahil olmaktan, karşısındakini ötekileştirmekten, güç-süz/değersiz kılmaktan ve kendine acı/

zarar vereni mağlup etmekten alınan doyumun sembolüdür. Beslenen düş-manca duyguları görünmez maske-lerle engelleyerek, rakibin bedenine giren yemeği kirleterek düşman ola-rak kabul edilen kişinin şahsi güven-lik alanına girebilmek ve zarar vere-bilmek, eylemi gerçekleştiren kişinin, tartışılmaz üstünlüğüdür. Amerika ve pek çok Avrupa ülkesinde, bireyin, bir kol uzunluğundaki kişisel güvenlik alanına yaklaşmanın bile yasal sınır-larla belirlendiği 21. yüzyıl dünyasın-da, rakibin kişisel güvenlik alanını aşarak korumak istediği bedene ve ruha zarar vermek, intikamın alın-masına ve öfkenin geçici olarak hafif-lemesine sebep olmaktadır. Kirletilen yiyecek aracılığıyla rakibin özel alanı olan bedenine müdahale edebilmek, nefret duygusu barındıran kişi için, karşısındakini ötekileştirmek demek-tir. Ötekileştirilen kişiden intikam alma amacıyla yiyeceğin fiziken kirle-tilmesi ya da duyularla kirletilmiş gibi hissettirilmesi, intikam duygusunu besleyen kişiyi, mücadeleyi kazanan taraf olmanın sınır tanımayan hazzı-na ulaştırır. Yemek ve yiyecek aracı-lığıyla sınanma/erginlenme işlevi ise, yemek yeme doğal dürtüsü ve tat alma doyumunu üzerinden nefsin/benliğin verdiği sınavla bireye kontrol ve terbi-ye etme imkânı sunarken kendi dün-yasının kutsalına ulaşma mutluluğu-nu da sembolize eder.

Yemeğin, sıradışı gizli işlevi olan intikam alma ve sınanma/erginlenme dışında, cinsel kimlik olarak kadınlık ve erkeklik belirleme, kutsiyet atfetme, sosyal ilişkilerin derecesini gösterme, toplumsal bütünlük sağlama, birleş-tirme, paylaşma, eğlenme, rahatlatma,

(14)

sosyalleşme, psikolojik tatmin, eko-nomik güç kazandırma, hatırlatma, sosyal statü sağlama, erk, itaat, sana-yileşme, dilbilimsel kodlama ve hayatı sonlandırma gibi pek çok açık ve gizli işlevleri mevcuttur. Aile üyelerine/ya-kın arkadaşlara yemek, samimi olun-mayan kişilere içecek ikram edilmesi de, yemeğin sosyal ilişkilerin derecesi-ni belirleme işlevine örnektir. Kültürel bellekte kodlanarak saklanan erken dönem yaşanmışlıklarının ve seyahat anılarının hatırlatma işlevinden et-nik ve dinî kimlik oluşturma işlevine uzanan perspektifte yemek kültürü etrafında oluşturulan kültürel metin yazarlığı, dünya coğrafyası üzerinde farklı toplumlarda evrensel bir davra-nış kalıbı olarak varlığını gösterir. KAYNAKLAR

Ann, Yong Geun. (Koreceden çev.: Hyunjoo Park). Dog Meat Eating History and Culture

in Korea, Korea Food Nutrition Society. 12/4:

387 – 396.

Arat, Reşit Rahmeti. Kutadgu Bilig, İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2006.

Atalay, Besim (çev.). Divanü Lûgat-it-Türk

Ter-cümesi I, II, III, Ankara: Türk Dil Kurumu

Yayınları, 1985.

Aydar, Hidayet. “Âdem’in Meyvesi”, Meyve

Ki-tabı (ed. Emine Gürsoy Naskali-Dilek

Herk-men), İstanbul: Kitabevi 303, 2006.

Beşirli, Hayati. “Yemek, Kültür ve Kimlik”. Millî

Folklor, Yıl: 22, Sayı: 87, 2010.

Campbell, J. Kahramanın Sonsuz Yolculuğu. İs-tanbul: Kabalcı Yayınevi, 2000.

Campbell, J, Moyers, Bill. Mitolojinin Gücü,

Kutsal Kitaplardan Hollywood Filmlerine Mitoloji ve Hikayeler, İstanbul: MediaCat, 4.

Baskı, 2015.

Counihan, M. Carole-Kaplan, Steven L. Food

and Gender/Identity and Power. New York:

Harwood Academic Publishers, 2004. Douglas, Mary. “Deciphering a Meal”, Daedalus

Journal of the American Academy of Arts and Sciences. Winter 1972: Myth, Symbol,

and Culture Issued as Vol. 101, No. 1, of the Proceedings of the American Academy of Arts and Sciences, p. 61, 1972.

Douglas, Mary. Saflık ve Tehlike. (çev.: Emine Ayhan), İstanbul: Metis Yayınları, 2007. Eker, Süer. Türk Dil Bilimi Bakımından Tarihi

Askeri Terminoloji. Ankara: Grafiker: 2007.

Halligan, Marion. Eat My Words. Sdney: Angus & Robertson, 1990.

Goode, Judith. Yemek. (yayına haz: Gülin Öğüt Eker, Metin Ekici, Öcal Oğuz, Nebi Özde-mir), (çev: Fatih Mormenekşe),

Halkbilimin-de Kuramlar ve Yaklaşımlar, Ankara, Millî

Folklor Yayınları: 17, 2003.

Khare, R. S. Food as Nutrition and Cultures:

Notes Towards an Anthropological Methodo-logy. Social Science Information. Vol: 19 (3),

519-542, 1980.

Lee, H. B. “Brigitte Bardot’s Criticism on Dog Meat in Korea Food”. Montly Joongang, Apr. 55-61, 2000.

Lupton, Deborah. Food, The Body and The Self. Sage Publications, 1996.

Öğüt Eker, Gülin. “Mutfak ve Konserve”. Türk

Dünyasında Ortak Kültürel Değerler, Ortak Miras. TC. Kültür Bakanlığı Yayınları,

An-kara, s. 45-59, 2018.

Stoeltje J. Beverly. Festival. (çev: Petek Ersoy).

Milli Folklor, C. 9, Sayı: 67, s.160-169, 2005.

Tekin, Talât. Orhon Yazıtları. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları: 540, 2008.

Young, Katharine. Beden Folkloru. (yayına haz: Gülin Öğüt Eker, Metin Ekici, Öcal Oğuz, Nebi Özdemir), (çev: Serpil Cengiz),

Halkbi-liminde Kuramlar ve Yaklaşımlar, Ankara,

Millî Folklor Yayınları: 17, 2003. SANAL KAYNAKLAR

https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/A’r%C3%A2f-suresi/976/22-23-ayet-tefsiri (Erişim tarihi: 25.08.2018)

https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Bakara-suresi/42/35-ayet-tefsiri ((Erişim tarihi: 25.08.2018)

Referanslar

Benzer Belgeler

Yabancı dile özgü olan dilsel yapı ve sözcüklerin çeviride ya da sözde çeviri dilinde hatalı biçimde televizyonlarda sıkça yer alması zamanla erek dile ve kültüre

Öğrencilere, “Ebru yaparken çalışma sırasında neler hissettin?”, “Sence ebru yapmanın diğer çalışmalardan (pastel boya, sulu boya v.b. ile yapılan resimlerden)

Eğitim grupları ile işgücü verimliliğine etki eden organizasyonel faktör değişkenlerini karşılaştıran yukarıdaki tabloda OF3: "Hastanemizin en üst yöneticisine kadar

Dergimiz ince- leme süreçlerini tamamlamamış hiçbir yazı için “yayımlama” taahhüdünde bulunma- makta ve bu süreçleri olumlu olarak tamamlamış olsa bile hiçbir yazı

Ar-Ge, “yeni teknoloji yaratmak suretiyle maliyetlerde azalma, standartlarda iyileşme sağlayarak yeni ürün üretilmesi veya var olan ürünlerin geliştirilmesini

Recep Tayyip Erdoğan’ın demokratik özelliklerinin olduğuna inananlar ise, Partilerine çok güçlü, çok zayıf ve normal bağlarla bağlananlar; Erdoğan’ın

Bu bakımdan farklı rol ve durumlarda kullanılacak kelimelerin seçimi ile uygun beden ifadelerinin seçiminin öğre- nilmesi için oyunlar, özellikle bu yönden zengin geleneksel

Bu açıdan bakıldığında Türk kültür evreninde teşekkül eden ve Türk kültür ve edebiyatı- nın temel eserlerinden birisi olan Dede Korkut anlatılarının kaos ve