1 ANMADIĞIMIZ MEŞHURLAR:
\
araba köşede
durdu.
Hünkâr, Taş konağa baktı ye: “ Bu bizim
Arif beyin konağı değil mi?... diye sordu.
M eşhur T a ş konak p a ra sız o la ra k n asıl k a p a tıld ı?
—G arip bir istim lâk
usulü
—P a r a a r a b a sı!.,
—H ü n kâr y av eri kapıları çalıyor
—B u ev sizin
m i?.
—A ra b a d a hüküm darı g ö rü n c e !..
—A rif beyin kon ağı önünde
—A b d ü lm ecid ’in kehaneti
—A bdülh am id*in g ü n le r i
—« Y um urcağın p is
likleri kurum adı, p ad işah olm uş da..yy
—Tamburi. K e çi A r if a ğ a
—M üez
zin başı R ifa t bey
—S a ra y ın tadı tuzu kalm ıyor
Arif beyin Maçkada, tam «taş lık)) denilen yerdeki meşhur Taş konağından bahsetmiştik. Bu konağın Abdülâziz tarafından acayip bir şekilde ele geçirildiği ni ve yıktırıldığını görüyoruz.
Arif beyin Taş konağı hakkın, ¡da anlatılan şudur: Abdülâziz I yapılması düşünülen yeni cami i için münasip bir yer arıyordu, j Nihayet Dolmabahçenin karşı
sında ve yüksekteki Vişnezade, Süleymaniye semti ve civarı ho. şuna gitti. Buralarda o zaman, lar koca koca konaklar vardı. Hatırlı kimseler oturuyordu. Bu ¡binaları yıktırmak belki de bir mesele haline gelecek, iş uzıya- caktı. Her istediğini hemen yap. tırmağa alışan Abdülâziz bu semti bizzat kendisi tuhaf bir şekilde istimlâk etmeğe kalktı. Bir gün yanına bir yaver, bir mabeyin kâtibi aldı. Bir arabaya kendi bindi, birisine de kese kese para doldurttu. Doğru Vişnezade semtine... Hünkârın arabası bi rer birer her evin kapısının önünde duruyordu
Yaver hemen koşup kapıyı ça. lıyor. Telâş içinde dışarıya fır layan ev sahibi arabada Abdülâ. zizi görünce şaşırıp kalıyordu.
Hünkârla kapıya çıkan adam arasında ekseriya şöyle bir ko nuşma geçiyordu:
— Bu ev senin mi?.. — Bendenizin Efendimiz...
— Bana satacaksın. Değeri ne kadar?. Naç para istersin?..
— Aman efendim... Paranın lâfı mı olur?..
— Söyle... Söyle.. Sıkılma... Ne kadar İstiyorsun?.
— .Şey efendim... Bendeniz 400 altın liraya almıştım da...
.vTISLü j Î T « »
Taş konağın arsası, meşhur Taşlık — Al sana 800! Yaver efendi• •
yüzerlik torbalardan sekiz tane ver... Kâtip efendi kaydet!..
Ev sahibine dönerek:
— Sen de bugün hemen git, muamelesini yaptırt... Bitirt..
Bundan sonra araba biraz da_ ha ilerideki evin önünde duru yordu, Aynı muamele.
T a ş konak..
Bir bakımdan da istimlâk muamelelerinin en pratiği sayı lan bu usul tam Abdülâzize göre bir İşti. Araba cami ve diğer in şaatın yapılacağı sahadaki bütün binaların önünde birer birer dur. du. Ev sahipleri bazan hık mık ediyorlar, kimi para istemeğe utanıyor, lâkin Abdülâziz’in ıs rarı üzerine söyledikleri mikta. nn iki mislini alarak susuyor lardı. Nihayet Hünkârın arabası meşhur Taş konağın önünde dıırdu. Burası çok büyüktü. Her ¡haMe pek de pahalı olacaktı.
Hünkâr, yavere kapıyı çalma, sim söylemişti Yaver:
— Burası bestekâr Arif beyin konağı!., dedi.
Abdülâziz biraz evvel çıkarken Arif beyi Dolmabahçe sarayında görmüştü:
— Haaa bizim Arif beyin ko nağı demek... Öyleyse mesele yok... Yanmdakine geç!..
Bu suretle Arif beyin Taş ko. nağı da istimlâk edilmiş addedi liyordu. Abdülâziz saraya döndü. Tabiî «Taş konak» tn da parası verilecekti. Lâkin bugün yarın derken bütün binalar yıkıldı. Faahyet başladı.
Ve bir müddet sonra da Sul. tan Aziz tahtından indirildi. Bu suretle talihsiz bestekârın koca man, meşhur Taş konağı da pa.
rasız olarak gitti gider, dahi gi der!. Taş konak 800,000 kuruş kıymetindeydi
İşte Arif bey bunun üzerine meşhur:
«Bî baht olanın bağına bir katresi düşmez. Baran yerine diirrü giiher
yağsa semadan.,» beytine yanık bir beste yapmış, tır.
A bdüH ıam id’m günleri
Abdülhamid’in günlerinde Arif bey sarayda Aziz ve Mecit zamanındaki kadar rahat ede memiştir. Halbuki sarayın en es. ki simasıydı. Ve meselâ Abdûl- hamidi, Murad’ı âdeta büyüten, ferden biri de oydu. Şehzadeleri kucağında taşımıştı.
Hattâ Abdülmecit, Arif beye Abdülhamitle Muradı göstererek foazjı kehanetlerde bulunurmuş. Muradı işaretle:
— Bu 3 gün mü, 3 hafta m ı,, 3 ay mı desem işte o kadar salta nat sürecek., der, sonra Hamid’i jişaret ederek:
— Bu neler yapacak, neler!., diye ilâve edermiş. Arif bey Ab. dülmecid’in bu kehanetine şaşar kalırdı. Abdülhamitten ise biraz âmirane bir muamele görse bu nu İzzeti nefis meselesi telâkki eder ve:
— Daha üstümdeki sidikleri kurumadı yumurcağın... Padi. şah olmuş da bir de bana «şunu çal, bunu çal... Şu şarkıyı söyle sin, bu şarkıyı söylesin...» diye emirler ediyor. Yapamıyacağim!. Babalanma şarkı söyledim. K i. mine mabeyincilik ettim. Kimi ni kucağımda uyutarak büyüt, tüm. Artık yeter. Oğullarının da gönüllerini hoş etmeğe mecbur değilim...
Sözlerini sık sık tekrar ederdi. Çünkü o hiç bir zaman sanatkâr izzeti nefsinden bir saniye için ayrılmazdı. Bunda o kadar titiz davranırdı ki bazan en küçük bir meseleden bile alınırdı..
Hattâ bu yüzden sarayın müezzin başısı meşhur bestekâr Rifat beyle de pek geçinememiş- ti. Sarayda müezzin başıhk pek mühim bir işti. Bu bir nevi mu. siki maestroluğu gibi bir şeydi. Bütün sazın ve hanendelerin şe fi müezzin başıydı. Üstelik Rifat bey pek mühim bir bestekârdı. Babası da devrin pek maruf sa. natkân tamburi «Keçi» Arif ağa» idi. «Keçi Arif ağa» musiki tarihimizin tanınmış simalann- dandır Kendisine Keçi ismi ne. den verilmişti?.. Arif ağanın bo. yu çok kısa idi. Ve böyle bir kısa boyla, sazların en uzunu olan tamburu kendisine seçmişti. Ça. larken, tambura yetişmek için mütemadiyen zıplamağa mecbur olurdu. Hele coştuğu, kendinden geçtiği zamanlar bu zıplamaları büsbütün artardı.
İşte tambur çalarken — boyu kısa olduğu içtn — yaptığı bu sıçramalardan dolayı kendisine «Keçi» ismi takılmıştı. Musiki tarihimizde «Keçi Arif ağa» diye meşhur olmuştu.
Arif beyin Abdülhamit zama nında saraydan adam akıllı so. ğuduğunu görüyoruz, O bütün bu gürültüden, bu debdebeden uzaklaşmak, sakin, sessiz bir ye re çekilmek ve günlerini orada geçirmek istiyordu. Şehrin bir ucundaki çifliği [şimdi Alman çifliğl denilen yeri gözünde tü.
İ l t l I l l l l l l H t l I t t I H t M I l l l l l H U l t l I l l l l l i m i ı ı ı » » . '
---tüyordu ve buraya gitmek için her fırsattan istifade ediyordu.
Esasen artık sarayın da musiki bakımından tadv tuzu kalmamış tı. Geceleri sarayın kahve oca. ğmda yapılan eski musiki âlem leri tarihe karışmıştı. Herkes bir. birinin kuyusunu kazmakla meş- guldü.
Arif beye gelince... O musikide şan ve şerefin en yüksek merte. besine ulaşmıştı. Her şeyden he vesini almıştı.
İşte bu sıralarda bir mesele, den dolayı sarayda hapsedilmesi Arif beyi büsbütün yeni karar lara şevketti. Onun hapsine se bep olan hâdiseyi ve bundan son raki hayatını da tetkik edeceğiz. Hikmet Feridun Es
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi