• Sonuç bulunamadı

Bir varmış, bir yokmuş:Ziya Gökalp

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bir varmış, bir yokmuş:Ziya Gökalp"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Rıza Tevfik, Bebek’te komşu- muzdu. İki bitişik evde oturuyor, duk. Ben, henüz genç, hayır pek genç bir şairdim. Şair de değil, şair adayı!

Bir gün, büyük komşumuz: — Bu cuma seni Bilgi Derneği­ ne götüreceğim, dedi. Ziya Gökalp tanımak istiyor.,.

Ziya Gökalp, benim için sade­ ce «Turan» isimli şiirden ibaret­ ti:

Nabızlarımda vuran duygular ki târihin Birer derin sesidir...

Diye başlıyan ve:

Vatan ne Türkiyedir Türklere. ne Türkistan, Vatan büyük ve müebbet bir

ülkedir: Turan! Diye biten şiirden ibaret... Ama bu şiir, edebiyatımıza çağ değiştir- tiyordu: Ümmet devrinden millet devrine onunla girdik!

Bilgi Demeği Cağaloğlunda idi: Köşe başındaki İçtihat Yurdunun ikinci katında...

Rıza Tevfik beni salon kapısın­ da bıraktı:

— Sen gir, ben Abdullah Cev­ det’i görüp geleceğim şimdi.,.

ömrümde bu kadar yalnız kal­ dığımı bilmiyorum. İçeride upuzun bir masa vardı. Başında da, yu­ varlak yüzlü, pos bıyıklı, kırava- tının düğümü gerdanı altında kay­ bolmuş, yarı dalgın, yarı utangaç bir adam...

Terbiyeli bir temennahla masa­ nın öbür ucuna iliştim. Ara sıra ürkek gözlerle biribirimize bakıp susuyorduk. Başımızda fes, boy­ numuzda kolalı yaka ve kapalı bir salonda temmuz... Kolay mı?

Biraz sonra koridorda iki kah­ kaha birden şakradı. Birini, gör­ meden tanıdım: Rıza Tevfik’in kahkalıasıydı. Ama öteki? öteki­ ni, içeri girdikten sonra da tanı­ madım: Açık kumral bıyıklı, ma­ vi gözlü, geniş şakaklı, sivri çe­ neli, hafif çiçek bozuğu biriydi bu...

Sonra öğrendim: Karşı karşıya yarım saat sustuğumuz yumuşak adam Ziya Gökalp'miş. öbürü de Ömer Seyfettin!

O gün, edebiyat tarihinde «He­ cenin beş şairi» diye bir bölüm açanlardan üçü orada tanıştılar. Susan adam, iki saat konuştu: Biraz yorgun, biraz tutuk, ama dinliveni sürükliyen bir bilgi, bir anlayış ve inandırışla...

İkinci cuma, hece vezni ile ilk

şiirimi getirdiğim zaman, Ziya Göktalp, \ ilk çocuğunun doğum müjdesini almış bir baba kadar bahtiyardı.

Ondan sonra onu, Birinci Dün­ ya Savaşının başından Mütareke­ nin başına kadar üç ayrı yerde gördüm: Evinde, İttihat ve Te­ rakki merkezinde, Bekirağa bölü­ ğünde...

Gökalp, önceleri Cerrahpaşa’da, arka pençeleri geniş maviliklere bakan küçük, ahşap bir evde

o-turuyordu: Yer, çıplak tahta, pencereler patiska perde, eşya, bir eski sedir, çarpık bacaklı üç san­ dalye...

O, arkasında ince çizgili bir en­ tari, çıplak ayaklarında mercan terlikler, gelir, saatlerce, Türk mitolojisini anlatır, yarınki Türk operasmı hayal eder, bize, yepye. ni, bambaşka ufuklar açardı.

Bu şatafatsız adam, OsmanlI İmparatorluğunu avucunda tutan adamdı. Bu fakir ev de onun

eviy-'45&Ü2

di... Hem de kira evi!

Ziya Gökalp, parayı tanımadan yaşadı, tanımadan öldü. Evininin kışlık odununu bile arkadaşları a- lırdılar.

O, yalnız hayallerinin içinde bahtiyardı: Minarelerinde Türkçe ezan okunan camiler, dükkânla­ rında Türk malları satılan çarşı­ lar, erkekle eşit Türk kadım ve... Ve çağdaş müslüman Türk mil­ leti!

O, tek başına bir genç kuşağa ideal aşılamıştı:

Türkiye Büyüyüp Tııran olacak, Düşmanın ülkesi viran olacak!

Çanakkale’ye bu iki mısra ile bir kaç üniversite gömdük.

Gökalp’ı dinliyenler, ona ina­ nırdı. Çünkü inandığını konuşan adamdı o!

Bir kere kızdığını gördüm: Fu- sulî’nin Türklüğünden şüphelenen Abdullah Cevdet’e karşı:

— Böyledir, diye bağırmıştı, kendisinden şüphe edenler, başka larmdan da eder!

Yahya Kemal’i eski ağız gazel­ lerden vazgeçirmek için inat ile uğraşıyordu. Nihayet şu meşhur beyti söyledi:

Harâbîsin, harâbâfî değilsin, Kökün mazidedir, ât! değilsin!

Ama Yahya Kemal hece vezni ile bir şiir yazınca, beş cepheden bozgun çığlıkları gelen o perişan günlerde, Gökalp, bir zafer müj­ desi almışçasına sevinmişti!

Büyük ilim adamı Gökalp, bü­ yük bir şairdi de. Şu dört mısra’a bakınız, acı renklerle çizilmiş bir tablo kadar canlı değil mi? Karanlık bir gece, sabaha yakın, Oğuzun üstüne çöktü bir akın, Bu akın atadan kalma bir öçtü: Yıldı Oğuzeli, batıya göçtü!

Çocuk masalları içinde Alage- yik hâlâ eşsizdir:

Çocuktum, ufacıktım, Top oynadım, acıktım, Yerde buldum bir erik, Kaptı bir Alageyik!

Biilyor musunuz, bu çocuk şii­ rini yazarken hâlâ içim beni ço­ cuklaştıran bir hazıa doluyor!

Gökalp’ın lirik şiirleri de böyle­ dir:

Benim gönlüm kış günü aç Kalan bülbül gibi muhtaç, Ruhum hasta, sensin ilâç, Beni dertten kurtar Tanrım!

Nasıl?.. Vezninden, kafiyesin­ den ve mânalı olmasmdan başka kusuru yok değil mi? ,

Vicdan azabı çeken bir hırsız teslim oldu (Gazeteler)

YAZISIZ)

4

(2)

Bir milletvekili lâikliğin kaldırılmasını istiyor.

YAZISIZ!

Nuruosmaniye’deki İttihat ve Terakki merkezinin Encümen oda­ sında her gün toplanırdık: Ömer Seyfettin, Ali Canip, Enis Behiç, Fuat Köprülü en çok, en sık ge­ lenlerdendi. Haaa, bir de şair îcL. ris Sabih... Tanımadınız değil mi?,.. Bayram sabahı Çanakka­ le’de şehit düşen kardeşi için: Kaşından daha çok bıyığın

yokken, Döğüştün yeleli arslanlar gibi! El fıtra verdi, sen canını verdin, Ne acı bir Şeker Bayramı yaptık! mısralariyle ağlayan şair...

Gökalp, bu odada her gün yeni bir kbnuya ışık tutardı:

— Cami, adından da belli, cem olunan yer, içtima mahalli. Orada, müslüman Türkler hayır işlerini, sosyal dâvalarını konuşacaklar... Camide, sıralar ve sandalyeler o. lacak... Kadın, erkek, oturup bü. yük mürşitlerin nasihatlerini din- liyecek, aydınlanacak! Mescit, yi­ ne adından belli: Secde edilen yer. Orada müslümanlar namazlarım kılarlar, Tanrı’ya dualarını yük­ seltirler...

Bu konuşmalar her gün değişir­ di: Türk edebiyatı, Türk tarihi, Türk mimarlığı, Türk mitolojisi onun dile getirdiği başlıca bahis­ lerdi.

Diyarbakırh Ziya Gökalp, şark­ lı kılığı içinde garplı ilim kafası­ nı taşıyan tek adamımızdır.

Konuştuğı konu üstünde, sözü dağıtmadan, dikkatini, bilgisini o.

nun kadar toplayan insan görme­ dim. İnandığını cezbe içinde savu­ nurdu. Bir gün, Büyükada’da Türkleşmek, İslâmlaşmak, Avru­ palılaşmak üstüne fikirlerini an­ latırken, masa üstündeki fesi ye­ re düşmüş,

— Ziya bey, demişler, fesiniz yere düştü...

Göz ucuyla bile bakmadan: — Giderken alır:m! deyip yine eözüne devam etmiş...

Onu, Mütarekede tevkif edecek Ierdi. Dostları «kaç» dediler. Gül­ dü ve sustu. Ertesi sabah «Bekir- ağa Bölüğü» ne hapsettiler. Haf­ tada iki gün ziyaretine giderdim. Demir karyolasının bir ucuna o otururdu, bir ucuna ben... Bu ö- lüm hücresinde, yatak odasınday­ mış kadar rahat yine eski sohbet, lerino devam ederdi.

— Bizim, derdi, iki benliğimiz vardır: Biri şeytan benliğimiz, bi­ ri melek... Zindanda olan şeytan benliğimizdir. Melek benliğimiz, hür duygular, hür düşünceler ha­ linde dolaşıyor!

Asılmaktan kurtulup da Mal- ta’ya sürüldüğü gün, ne cebinde on parası vardı, ne evinde... Dos­ tu Cafer Dikmen, rıhtımdan kalk mak üzere çarkları işleyen gemi­ ye, nefes nefese bir kaç yüz lira yetiştirebilmişti ancak.

Bu on parasız adamın, on da­ kikada milyoner olacak güçte bir politikacı olduğuna bugün inana­ bilir misiniz?

Yusuf Ziya ORTAÇ

Nşıseı Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Genel Kurul’un açılışını ya­ pan Holding Kurucu ve Şeref Başkanı Vehbi Koç, ‘özel sek­ tör olarak Türkiye ekonomisini kuvvetlendirmek için bütün gayreti

Malzeme- yi küçük miktarlarda ve yavafl yavafl elde etmenin bir di¤er yolu, uranyum izotoplar›n› iyonlaflt›r›p bir manyetik alan›n üzerinden geçirmek.. Ayn›

Geleneksel içten yanmal› motorlar›n veriminin düflük oluflunun en önemli nedenleri, bu motorlar›n yol- culu¤un çok büyük bölümünde gere- kenden çok daha

In this study, a collocation method based on Laguerre polynomials has been developed for solving the fractional linear Volterra integro-differential equations.. For this purpose,

2000 – 2004 yıllarını kapsayan araştırmasında panel veri analizini kullanan yazar, finansal veri piyasa değeri açısından Alman yerel mevzuatının UFRS ‘ye

第九條 本辦法限於總館使用,不及於附屬醫院分館。

Within this context, Lawrence and Joyce manage to step out of traditional lines in terms of the concept of hero in their works Women in Love and A Portrait of

Bu yapıların her biri çerçeveli sistem (ÇM modeli) yanında üç farklı perde yerleşimi (PM1, PM2 ve PM3 modelleri) dikkate alınarak modellenmiştir. Bu şekilde toplam 16