• Sonuç bulunamadı

'Ekonomiye plan gerek'

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "'Ekonomiye plan gerek'"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Can Kıraç, kendini, Koç’u

ve Türkiye’yi anlattı

“ 40 yıllık”

tecriibâ

konuştu

A Koç Holding idare Komitesi Bas-

w kanı Can Kıraç, iş hayatında 40.

yılınıgeridebıraktı.250lira ma­

aşla başladığı Koç memurluğun­

dan* topluluğun zirvesine çıktı

(2)

30 A R A L IK 1990

¡H M ıl

TATİL SOHBETİ

Can Kıraç’a göre, sürekli “dene-gör” yöntemiyle ekonomi gitmez

_____ _________ - i ___ _____

E

MEKLİLİĞİM 1 yıl daha ertelendi ama, ben zaten em ekliliği hiçbir zaman kenara çe k il­ me olarak almadım. Hedeflerim var. Yazı yazmak ve bu yolla insanlara ulaşmak istiyorum . Bunu da masa üstü yayıncılık ile gerçekleştirece­ ğim. Bülten yayınıyla, 200-250 e tkili kişiye ulaşa­ rak, bir baskı grubu oluşturacağım.”

Bugün, Türkiye’nin en etkin ve büyük kuruluşu Koç H olding’in İdare Komitesi Başkanı olan Can Kıraç, 40 yıl önce 250 lira maaşla Koç grubunun zi­ raat makineleri bölümünde işe başladı. İdare komi­ tesi başkanı... Koç Holdlng'in en üst İcra kademe­ si... Peki, nasıl çıkıldı bu başarı merdivenleri?.. Sırrı neydi?.. Cemiyetçiliöe gönülden inanan Can Kıraç, İzmir’de, Rotary Kulübü’nü kurduğu gibi, merdiven­ leri tırmanırken Mason Cemiyeti'ne de katıldı ve “ üstad ı muhterem” liğe kadar yükseldi. Ne var ki, merdivenleri hızla tırmanmak ¡çın en sihirli formül, Kıraç’agöre, insanın, kendisini iyiye yönlendirebil- mesl. “ Bunu yapabilmişseniz, size başarılı diyor­ lar, İyi insan diyorlar, lider diyorlar” diye yanıtlıyor sorumuzu. Bir de, insan ilişkisinin önemine değini­ yor. Can Kıraç, 63 yaşında. Koç geleneğine göre, 60 yaşında emekliye ayrılması gerekiyor. Ancak, o “ 63 yaşındayım ama, bende daha çok iş var” diyor... Can Kıraç'a gönülden katılıyoruz. Koç ailesi de böy­ le düşünüyor ki, emekliliği 1 yıl daha erteliyor. Can Kıraç, aym heyecanla 1991’e hazırlanıyor...

B A B A UĞRAŞI

—“ Sayın Can Kıraç, sohbetimize, beni çok etki­ leyen yeni yıl kartınızla başlamak istiyorum . Kart, bugününüzü yansıtan renkli bir fotoğrafın içine gö­ mülü siyah-beyaz portrenizden oluşuyor. Yeni yılı­ mızı kutlarken, geçmişi sizin gibi coşkuyla anımsa­ mamızı da diliyorsunuz. Beni duygulandıran bu kartta ilk aklıma gelen, gençlik fotoğrafınızın neyin başlangıcını simgelediği oldu.”

—“ 1990 yılının bir özelliği, benim çalışma yaşa­ mımın 40’ıncı yılı olması. Bu iki fotoğraf, bu 40 yıl­ lık zaman akışını gösteren bir belge niteliğinde. Ni­ tekim, gençlik fotoğrafı, 1950 yılında benim üniver­ siteyi bitirip, Koç’a ilk girdiğim yılda çekilm iş bir fotoğraf. O dönemin benim için bir başka özelliği de var. Ben, o dönemde Türkiye M illi Talebe Fede­ rasyonu Başkanıydım.”

—“ Hem de İlk başkanıydınız, değil mİ?” — “ Evet. İlk başkanıydım. Gördüğünüz, o vesi­ leyle çekilm iş birfotoğraf. Nedense, ben onu çok muhafaza etmişimdir. Çünkü, o fotoğraf, tahsil ha­ yatını tamamlamış, iş hayatına ilk adımını atmış 23 yaşındaki bir gencin, babasına sunduğu ilk hatıra fotoğrafıdır. Belki kendimi ön planaçıkardım ama, bu m utluluğu dostlarımla paylaşmak istedim .”

Koç Holding idare Komitesi Başkanı Can Kıraç, iş hayatında

40. yılını gende bıraktı. 250 lira maaşla çalışmaya başladığı

Koç Topluluğu’nda yıllarca en üst düzeyde söz sahibi oldu.

Kıraç, merdivenleri nasıl çıktı? Nereden nereye geldi? Ve

bugün Türkiye’yi nasıl görüyor, bunları anlattı

ÖZCAN ERCAN

tuğu gibi, Vehbi Koç’un yanına götürdü.” —“ Vehbi Bey, neler sordu size?”

—"Ne yaptığımı, kimin çocuğu olduğumu, tah­ silim i sordu. Sonra da Bernar Bey’e döndü ve ‘Bu gençte iş olabilir. Üç ay tecrübe edelim. 250 lira para verilsin. Başanrsa kalır, başaramazsa, başının çare­ sine bakar’ dedi. Ben şaşırdım. Çünkü, bana, İstan­ b u l’da, bir işyerinden 400 lira aylık, lojman ve bir servis arabası te klif edilm işti. Pazarlık gücüm var sanıyordum ama, bir şey diyemedim. Gönlüm yine de İstanbul’daydı. Bernar Bey'e, babamla konuşa­ cağımı söyledim. Babam, İstanbul’daki işi biliyor­ du ama, Ankara’da kalmamı istiyordu. Çünkü, anne­ mi erken yaşta kaybetmiştik. Yalnız kalacağını söy­ leyince, onu kırmak istemedim ve işe başladım.” —“ Vehbi Bey’ln, üzerinizdeki İlk izlenimi ne ol­ du?”

—“ Emir veren ve çok az konuşan bir patron. Be­ nim, Vehbi Bey ile gerçek temasım aslında 1956 yı­ lından itibaren oldu. Ve ben, uzun yıllar Vehbi Bey’- in yanında ne sigara içtim, ne de içki, insanlar na­ sıl başlarsa, öyle devam ediyor. En az20 yıl geçtik­ ten sonra, Vehbi Bey, birtoplantı sonunda bana si­ gara ikram etti. ‘İçmiyorum’ deyince de, ‘ Hadi, ha­ di, ben biliyorum ’ diye, zorla sigarayı verdi. İlişkile­ rim hep saygı sınırı içersinde gelişm iştir.”

"1952 Yılıydı. 141 den yargılandım . Üniversite gazetesinde yazdığım p ir başyazıda, "Baba Neslini ikaz’ diye, Ata­ türk'e karşı çirkin saldırıları kınadım. Beraat edince, Vehbi k o ç, Senin İşin gücün yok mu? Politikacı olmuşsun, is­ tiyorsan, ben de seni desteklerim' dedi"

"Ben, üniversite dönem inde Milli Türk Talebe Federasyonu Başkanlığı yaptım. Üç ciddi eyleme katıldım. Birincisinde, rektöre karşı kıran döken eylem yaptık ve İstifa ettirdik. İkincisi, Mareşal Fev­ zi çakmak'ın ölüm ünde m atem yayını yapılmamasını protesto e ttik .”

—“ Sayın Kıraç, siz, bugün Türkiye’nin en büyük holdinginin bir numaralı yöneticisisiniz. Ama Ziraat Fakültesi’ni bitirm işsiniz. 0 zamanlar böyle im ti­ hanlar filan da yoktu... Mademki profesyonel yöne­ tic i olacaktınız, neden başka bir dal seçmediniz?”

—“ Ziraat Faküttesi’ne girdim , çünkü, yaşadı­ ğım şartların tabii b ir sonucu gibi geldi bana. Top­ rak içinde yetiştiğim e göre, ‘baba uğraşı* ziraatı seçmem lazım diye düşündüm. Ben, şim diki adı Atatürk Orman Ç iftliği olan topraklar üzerinde dün­ yaya geldim. Babam Ali Numan Kıraç, ziraatçı idi ve o yıllarda Mustaf a Kemal Paşa’nın emrinde, Or­ man Ç lftliğ i’nde görev yapıyordu. Ben, bu yakın­ lıktan iki şekilde ödüllendirildim. Birincisi, ismimi Mustafa Kemal Paşa verdi. İkincisi ise, babamın Es­ kişehir’deki ‘kuru ziraat’ çalışmalarından dolayı so­ yadımız da Atatürk tarafından Kıraç olarak belirlen­ d i.”

—“ O zaman nasıl oldu da, Koç’ta çalışmaya başladınız?”

— “ Beni Koç Grubu’na çeken Bernar Nahum’- dur. Babam, kendisini tanırdı. Ben de yaz tatillerin­ de, bir arayanında çalışmıştım. Benim, Talebe Fe­ derasyonu Başkanı sıfatıyla Ticaret Bakanı ile gö­ rüşmeye gittiğim bir gün bakanlıkta karşılaştık. Kendimi tanıttım. ‘Sınavlarını bitir, diplomanı al ve derhal bana gel’ dedi. Gittim ve beni elimden

tut-f£

—“ Vehbi Bey, nasıl bir patrondu? Zor mu?” —“ Bugüne kadar Vehbi Koç’un, ben patronum, benim dediğim olacak gibi bir beyanına şahit o l­ madım. Koç topluluğunun bugün müesseseleşme­ de ulaştığı düzey, Vehbi Koç’ un profesyonel kad­ roya verdiği önemin ve gösterdiği güvenin bir so­ nucudur. Bence, bir liderin en önemli özelliği, baş­ kasının fikirlerini dinleme ve onları şartlara göre özümleme yeteneğidir. Vehbi Koç, bütün bu olumlu inanışları bize de aşılamıştır.”

—“ Sayın Kıraç, Koç’ta işe başlamadan, Talebe Federasyonu Başkanı olduğunuzu söylediniz. Tale­ be hareketlerine katılmış olanlar, genelde siyasete atılırlar. Oysa, siz bugün bir profesyonel yönetici­ nin hedefleyebileceği en üst noktadasınız. Kendini­ zi siyasetten soyutlayabilmeyi nasıl başardınız?” — “ Haklısınız. Bu, genelde böyledir. Benim fe­ derasyon dönemimde arkadaşım olan ve sonra si- rásete atılan çok isim vardır. İsmail Hakkı Birler, smet Sezgin, Orhan Cemal Fersoy, Ali İhsan Çe- likhan, Mükerrem Taşçıoğlu, Orhan Ergüder, Kâm- ran İnan, Suphi Baykan bunlardan bazıları. Ben, son yıllara kadar politikacı dostlarımdan siyasete atıl­ mam için ısrarla davet edildim. Fakat hiçbirzaman bunu göze alamadım.”

—“ Talebe Federasyonu Başkam’yken ciddi ey­ lemleriniz oldu mu?”

— “ Evet. Oldukça ciddi üç eylem im izoldu. Kı­ ran döken bir talebe hareketi yapmıştık. Dil Tarih Fakültesi'nde, rektöre karşı eylem yaptık ve balko­ na çıkartarak, zorla istifa ettirdik. İkincisi de Mare­ şal Fevzi Çakmak içindi. Ölüm haberinden sonra Ankara radyosu matem yapmadı ve normal yayınına geçti. Bu, bizde hasşasiyet yarattı ve üç büyük şe­ hir talebeleri dev bir hareket kararı aldık. O vakit Kemal Satır, Ulaştırma Bakanı’ydı. Bize de yakın­ dı. Ona bir nevi ültimatom verdik. ‘Eğer matem yayı­ nına geçilmezse harekete geçeceğiz’ dedik. He­ men hareketi durdurdular ve matem yayınına geç­ tile r.”

— “ Sizin b ird e 141’den yargılanmanız var, de­ ğil mi efendim?”

— “ Evet. 1950’li yılların başıydı, işe yeni başla­ mıştım. Demokrat Partili yıllar. Ben, İstanbul Uni- versitesi’nin çıkardığı Üniversite ve Gençlik gaze­ tesinde başyazı yazıyorum. O sıralar, ezanın

Arap-çaokunmaya başlandığı dönemde Atatürk'ün hey­ kelleri ve büstleri saldırıya uğruyor. Bunu protes­ to etmek amacıyla, ‘ Baba Neslini ikaz’ diye bir ya­ zı yazdım. Beni, Anayasa'yı ihlal suçundan mahke­ meye çıkarttılar."

—“ Vehbi Bey öğrenince ne dedi?”

— "... ‘Senin başka işin gücün yok mu?’ dedi... ‘ Ben, başyazılar yazıyorum gazetede. Bu da onlar­ dan b iri’ dedim. Yazıyı okumamı istedi kendisine ve sonra, ‘Bu yazı doğru ama, bu, senin sahan değil’ dedi ve hemen hukuk danışmanını çağırıp, yazıyı okuttu. O, başsavcıyı aradı. O da okudu. Ve ben so nunda İstanbul’a, mahkemeye gittim. Mahkeme so nuna doğru, yazıyı kendim okumayı talep ettim. He yecanla okuyunca, savcı kalktı ve beraatimi iste di. Gazeteler yazdı ertesi gün. Bir baktım, Vehb Bey, beni çağırıyor. Banadedi ki, ‘Senden bana ha yır yok. Sen artık politikacı olacaksın.’ Meclis i işa ret ederek, ‘Ben de, istersen seni orada destekle rim ’ dedi, Kendisine, politika ile artık ilgim olmaya­ cağını söyledim. Politika defterim böylece orada kâpanmış oldu.”

—“ Sayın Kıraç, sizce.işadamları ya da patron­ lar politikanın dışında mı kalmalıdırlar?”

—“ İşadamları politikayla ilgilenmelidir. Patron­ lar politika yapabilir mi, ama politika yapmak, bir mesleği bilm ektir. İyi bir işadamı olursunuz ama, iyi bir politikacı olm ayabilirsiniz.”

—“ Yani, işadamları, çekirdekten kendilerini po­ litikacı olarak hazırlasınlar mı diyorsunuz?”

— "İşadamı, uzunca birzaman, politikacı için, yaklaşılması doğru olmayan kişiliğe sahipti. Ben hatırlarım. Bazı başbakanlar, işadamlarını, çekin­ dikleri için kabul etmemişlerdi. Işadamlarıyla di­ yalog kurmam diyen başbakanlar olmuştur. Ama bugün bakıyoruz, başbakanlar, işadamlarının ya­ tına biniyor, birlikte yemek yiyorlar. Dolayısıyla, işa­ damından korkmuyorlar artık.”

—“ Bu korkunun altında ne yatardı?” —“ Bu gibi ilişkilerde daima menfaat ilişkisi

ara-ZEDELEMİYOR

"Eskiden, politikacılar işadamlarına yaklaşmaz- lardı. çekinirlerdi. Menfaat İlişkisi aranmasından endişe ederlerdi. Oysa şimdi baş­ bakanlar İşadamlarının yatına biniyor, birlikte yem ek yiyorlar. Bizde, demokrasi­ nin kuralları tam işlem ediğinden, karşılıklı zedelenm eler oluyor."

nırdı ve dedikodu mekanizması başlardı. Halbuki, demokrasinin kurallarının işlediği ülkelerde bu gibi ilişkilerşüphe doğurursa tahkikat açılır, ispat edi- liry a da edilemezse, mesele kapanır. Bizde bu ya­ pılamadığı için, karşılıklı zedelemeleroluyor. Esas zafiyeti bunda görüyorum.”

—“ Söz hükümetlerle işadamları ilişkilerinden açılmışken, şunu sormak istiyorum. Siz, çoğulcu demokrasiye geçtiğimiz 50’li yıllardan bugüne çok önemli bir grubun üst yönetimindeydiniz. Birikimi­ niz, çe şitli deneyimlerin süzgecinden geçmiş. İh­ tilaller yaşadınız, koalisyon hükümetleri ve seçimle

Î

(elmiş hükümetler. Bize, seçimle gelmiş hükümet- erle, ihtilalle gelmiş hükümetlerin sanayicilere ya da işadamlarına bakışları arasında benzerlik ya da fark olup olmadığını söyleyebilir misiniz?”

KOALİSYON SIK IN TISI

İhti­ lalle gelen hükümetlerin bazı konuları daha kolay halledeceğini düşünm ü­ şümdür. çünkü, bakanlıklara iş bilen ki­ şileri getirirler. Ancak, kısa b ir süre sonra bu bakanlarda bürokrasiye ayak uydurduklarından, güçlerini İcra et­ mede sıkıntıya düşm üşlerdir."

(Fotoğraf: To ru n DEDE)

"Serbest pazar ekonomisi Türkiye'de, bütün kurallarıyla uygulanm am akta­ dır. Bunun İçin zamana ihtiyaç vardır. Hedefe göre yapılması gerekir. Oysa, biz 1984’ten bu yana hâlâ dene gör' sis­ tem ini gütm ekteyiz. Eğer hele bu nok­ tadaysak, o sistem, sistem olmaktan çıkmış dem ektir"

—"Çok ilginç. Bunu ben de hep düşünmüşüm­ dür. Bazı konuları ihtilalle gelen hükümetler daha kolay halledebilirdiye, hep hayal etm işimdir. Çün­ kü, ihtilalle gelen hükümetlerde, bizim konularımızı üstlenen bakanlar, konularını bilen kişllerolduğun- dan, karar almadaki kolaylıklarını başlarda görür­ dük. Ancak, birzaman geçtikten sonra, o kişilerin bakan olarak kendi bürokrasilerine uymadurumuna girdiklerine de şahit olmuşumdur. Dolayısıyla, as­ keri müdahalelerden sonra işbaşına gelmiş hükü­ metlerin bakanları, çok kısa bir süre sonra güçle­ rini icra etmede sıkıntıya düşmüşlerdir. Ve benim bundan çıkarttığım sonuç şudur; bürokrasi, hükü­ metlerin tabanını oluşturuyor. Bürokrasi, eğer hü­ kümet belirli bir halk desteğine sahip değilse, dai­ ma kararların alınmasında kendi düşüncelerini ve endişelerini ortaya koymakta, başarılı olmakta ve kararların alınmasını engelleyebilmektedir. Bu, de­ mokrasinin bence faziletini gösteriyor. Olaylarla ik­ tidara gelmiş hükümetler, bir icraat yapmaya ka­ rar verdiklerinde, bürokrasiye güçlerini göstererek bütün tatbikatı yaptırabiliyorlar. Bu güçleri yoksa, askeri hükümet de olsa, kararların alınması kolay olm uyor.”

—“ Böylesi dönemlerde acaba grubunuzu sıkın­ tıya iten günler yaşadınız mı?”

— “ Bizim iki özelliğim iz var Koç topluluğu ola­ rak. Birincisi, biz, kendi kararlarımızı uygulamak için hükümetler nezdinde ısrarlı olmayız. Şu ma­ nada söylüyorum, inandığımız, bir proje ise, bunu savunuruz ama, bu savunmalar netice vermezse, o projenin gerçekleşmesi için başka yollara teves­ sül etmeyiz. Bizim bir iş yapma ahlâkımız ve gele­ neğimiz var. Bu anlayış içersinde bizim

konuları-

---1990’ da ne beklendi ne gerçekleşti?

ERİDE bıraktığımız 1990 yılında Türkiye ekonomisi, Yo-Yo oyun­ cağına benzer inişli çıkışlı geliş­ melere sahne olmuştur. Bununla beraber genelde ekonominin belirli bir büyüme gösterdiğini söylemek mümkün olacaktır. Nitekim ülkede yaratılan Gayri Safi Milli Hasıla’da (GSMH)) %5.7’lik bir büyüme sağlanması hedeflendiği halde, gerçekte rakam %9'a yükselmiştir. Hemen ilâve etmek gerekir ki, bu büyümede önemli etkinin tarımdan ve kısmen sanayi sektö­ ründen geldiğini bilmekte yarar vardır.

Yatırımlara gelince, 1990 yılının ilk yarısında iç talebin canlanması sonucu yatırım girişimlerinde önemli bir canlılık müşahede ediliyor. Ama yılın ikinci yarı­ sında patlak veren Körfez krizi, birçok kamu ve özel yatırım isteklerinin ertelen­ mesine yol açmıştır. Ancak yılın son aylarında işçi ücret taleplerinde görülen aşırılık, özel sektörü işçi sayısını azalta­ cak teknolojik yatırımlara ittiğini öğreni­ yoruz. Lâkin yine de 1990 yılı yatırım hedeflerinin programın gerisinde gerçek­ leşeceği tahmin edilmektedir.

Aslında Körfez krizinin Türkiye eko­ nomisi açısından büyük bir talihsizlik olduğunu söylemek gerekir, Bu olgu, ön­ ce ihracatı etkilemiş, turizm gelirlerinde beklenen büyümenin sağlanmasını önle­ miş ve nihayet kamu kesimi mal ve hizmet fiyatlarına yapılan zamlar, yılın ilk yarı­ sında yavaşlama eğilim i gösteren enflas­ yon baskısının, yılın ikin ci yarısında tırmanışa geçmesine yol açmıştır. Bu nedenle yılın ilk yarısında %27 civarında olan enflasyon, yani perakende fiyatlar indeksi yıl sonunda %60 civarına ulaşmış bulunuyor.

Enflasyonun yeniden başı yukarıya çekmesinde en büyük sebebin, kamu ke­ simi finansman açıklarından kaynaklan­ dığını söyleyeceğiz.

1990 yılı konsolide bütçe kaynakları, siyasi yönetimin otoyol yapımı gibi büyük yatırım girişim leri ile savurgan cari har­ camalarını karşılamada yeterli olmamış­ tı r . Bu yüzden e m is y o n h a cm i 8.5 rtlyondan 14 trilyon liraya fırlamış, ayrıca İÇ »orç/anma yolunun 41 trilyondan 60 tril­ yon \xaya ulaşması ihtimali belirmiştir.

_ Getçi emisyon mekanizmasının ge­ niş ölçüde döviz alımı ile memur maaşla-

ödenm e sin d e k u lla n ıld ığ ı ile ri sürülerek, Merkez Bankası'nın uyguladı­ ğı isabetli para politikası sayesinde,

fiyatların daha çok yükselmesinin önlen­ diği inkâr edilemez. Fakat yine de, para arzındaki aşırı büyümenin, fiyatlar genel seviyesini istenilen seviyede tutulmasını önleyen bir etken olduğu kesindir.

öte yandan 1990 yılında, dış ilişkile­ rimizin de farklı bir düzeyde geliştiğini görüyoruz. Nitekim geçen yıl 966 milyon dolar fazlalık veren cari işlemler denge­ si, bu yıl 2 milyar dolarlık açığa dönüşmüş bulunuyor. Bu duruma düşülmesinde en büyük neden, dış ticaret açığı olmuştur. Filhakika geçen yıl on ayda 3.6 milyar dolar açık veren dış ticaretin, bu yılın aynı dönem açığı 7.6 milyar dolardır. Yıl sonunda rakam en az 9 milyar doları bula­ caktır.

1990'da ihracatımız sınırlı ölçüde artarken, ithalat hızla büyümektedir. Bu yüzden ihracatın ithalatı karşılama oranı da %71’den %56'ya düşmüştür. Mamafih İthalattaki büyümeyi karşılamada her­ hangi b ir döviz sıkıntısının çe kilm iş olduğu söylenemez. Döviz kurları ile enf­ lasyon ve banka faizleri arasındaki açık­ lık, “ sıcak para" diye adlandırılan döviz girişini (Körfez krizine rağmen!) artırmış­ tır. Ve bu sayede Merkez Bankası'nın döviz stokunun 11 milyar dolar civarına ulaştığını öğreniyoruz. Fakat bir taraftan dış borç stoğundaki büyüme ile vadele­ rindeki kısalma, diğer taraftan bu borçla­ rın ana para ve faiz ödem elerindeki büyüme, üstelik mevcut döviz kaynakları­ nın sa ğ lıksız durum u, dış ö dem eler dengesindeki çarpıklığın en belirgin gös­ tergeleri olarak varlığını korumuştur.

Bir yıl önce başarılı olan bir sektör, ertesi yıl gerilemeye düşmekte, siyasi tercihler hep ekonomik gerçeklerin önü­ ne geçm ekte, enfla syo n u n bozduğu dengeler, toplumu sosyal patlamalara it­ mekte ve iş âleminde oluşan belirsizlik, ileriye dönük iktisadi kararların alınması­ nı giderek zorlaştırmaktadır.

Bu bakımdan siyasi yönetimin, ülke ekonomisini enflasyonla yönetme alış­ kanlığından kurtulması en büyük temen­ nimiz oluyor. Ayrıca çalkantılı bir dönem olarak değerlendirdiğimiz 1990 yılı sıkın­ tılarının 1991e sarkmaması için çok başlı siyasi yönetimin daha dengeli bir tutum içine girmesi gereği, gündeme geliyor, işte bu konudaki düşüncelerim izi dile getirmeyi, tüm okurlarımıza mutlu yıllar dileği ile, gelecek haftaki yazımıza bırakı­ yoruz.

Koc Grubu nda 31 atam a yapıldı

K

Koç Grubunun holding ve şirketlerinin üst

yönetiminde atamalar yapıldı.Yeni yılla bir­

likte 31 üst düzey yönetici terfi etti

►Can Kıraç, Holding idare Meclisi Başkanvekill oldu.

Kıraç tan boşalan İdare Komitesi Başkanlığı na Yük­

sel Pulat atandı

ji Ş irke tle ri B a ş k a n lığ ı­ nda M adencilik Grubunu tem sil eden Tezcan Yara­

m a n a ’nın başkan yardım ­

c ılığ ı s ü re rk e n , 4 y e n i başkan yardım cısı daha geldi:

“ Kaya Kotan Turizm Grubu, Haşan Subaşı Da­ yanıklı Tüketim Ürünleri Grubu, Cengiz Solakoğlu Tüketim Ürünleri Grubu ve Çelik Arsel de Enerji Grubu başkan yardımcısı oldular.”

Holding Genel İdare B a şka n lığ ı’nda personel ve endüstri İlişkilerinden sorum lu Erdoğan Karako-

yunlu ile p la n la m a d a n

sorum lu Necati Arıkan ile fin a n s m a n d a n s o ru m lu

Tevfik Altınok'un yanına

başkan yardımcısı olarak 2 yeni isim katıldı. Dış tica­ re t şirketlerinden sorum lu

Tunç Uluğ ile Mali kontroi

ve koordinasyondan so ­ ru m lu A ipay B ağrıaçık başkan yardım cısı o ld u ­ lar.

Grup şirke tle rin d e k i d iğ e r atam alar şöyle:

“ Nesil Giray ve Kor­ kut özok Ârçellk Gn. Md. Yrd.’lığına, Vedat Bayrak T u ry a t-S e tu r Şb. M d .’- l ü ğ ü n e , U f u k G ü ç l ü Otosan, Savlet Gürses Otoyol, Cengiz Aipkökin M igroı, Günay Demirci- o ğ lu Ram Dış T ic a re t, Mehmet Vodina Marmara Oto Gn.Md. Y rd .’ lığ ın a getirildiler.”

OÇ G rubu’nun hol- d i n g v e ş i r k e t yönetim lerinde ye­ n i y ı l l a b i r l i k t e y e n i atam alar da yapıldı.

Koç H o ld in g Halkla İlişkile r bölümünün açık­ la m a s ın d a 1 O c a k ' t a n geçerli olm ak üzere Koç Holding ve Koç Topluluğu ş irke tle ri üst düzey yöne- t i c i l e r i a r a s ı n d a 31 atam anın yapıldığı açık­ landı.

Koç G rubu'nun zirve- s i n d e k i İ d a r e M e c l i s i Başkan V ekili ve Murah­ has A za g ö re v in e Can

Kıraç g e tirild i. Koç Hol­

d i n g İ d a r e K o m i t e s i Başkanı ve İdare M eclisi Ü y e liğ i'n e Yüksel Pulat, holdingin İdare Komitesi Ü yeliği ve Sanayi-Ticaret- Enerji Ş irke tle ri Başkan­ lığ ın a ise Uğur Ekşioğlu a ta n d ıla r. İnan Kıraç'ın İdare Kom itesi Üyüsi ve O tom otiv Ş irke tle ri Baş­ kanlığı ile İdare M eclisi üyeliği devam ediyor.

Koç Holding bünye­ sindeki Otom otiv Şirketle­ ri B a ş k a n l ı ğ ı ' n d a U ral

B e l g i n Y a n S a n a y i

G rubu’ndan sorum lu Baş­ kan Y a rd ım cılığ ın a geti­ r i l d i . B u b a ş k a n l ı k t a O tosan G ru b u ’nu tem si- len Erdoğan Gönül, Tofaş G r u b u ' n u t e m s i l e n de

Gökçe Bayındır’ın başkan

yardım cılıkları devam edi­ yor.

Sanayi-Ticaret-Ener-Koç Holding’ de kim

nereye atandı?

isim__________________ ■ Yeni görevi___________________ Can Kıraç... Holding İdare Meclisi

Başkan Vekili-Murahhas aza Yüksel Pulat...Holding İdare Komitesi

Başkanı-idare Meclisi üyesi Uğur Ekşioğlu... Holding-İdare Komitesi iîyesi

Sanayi-Ticaret-Enerji şirketleri başkanı

Otomotiv Şirketleri Başkanlığı

Ural Belgin... Holding Başkan Yardımcısı Yan sanayi grubu

Sanayi-Ticaret-Enerji Şirketleri Başkanlığı

Kaya Kotan... Holding Başkan Yardımcısı Turizm Grubu

Haşan Subaşı... Holding Başkan Yardımcısı Dayanıklı Tüketim Ürünleri Cengiz Solakoğlu... Holding Başkan Yardımcısı

Tüketim Ürünleri Grubu Çelik Arsel... Holding Başkan Yardımcısı

Enerji Grubu

Genel İdare Başkanlığı

Tunç Uluğ...Holding Başkan Yardımcısı Dış Ticaret Şirketleri Aipay Bağrıaçık... Holding Başkan Yardımcısı

Mali Kontrol ve Koordinasyon

Koç Holding A.Ş.___________________________ Ahmet Turul...Mali İşler Koordinatörü Murat Uğuz... Hazine işlemleri Koordinatörü Yalçın Ipbüken... Personel Koordinatörü Tahsin Saltık...Finansman Koordinatörü Muammer Çokiçli... Otosan Grubu Bşk. Yrd. Yardımcı Ergun Önder...Arçelik Genel Müdürü

Ünal Çingir...Aygaz Genel Müdürü Yusuf Ataç...Atılım Genel Müdürü Süha Oğuz...Beldesan Genel Müdürü Ender Çakıroğlu... T.E.E. Genel Müdürü Germiyan Saatçioğlu... İzocam Genel Müdürü Ali Etingü... Turyat Genel Müdürü

Not: Yukarıdaki tabloda sadece ataması yapılan Koç Holding üst düzey yöneticileri ile holding şirketlerinden genel müdürü de­ ğişenlerin ismi yer alıyor.

mızı karara bağlatmada zorluk çektiğim iz dönem, koalisyon dönemleri oldu. Bu dönemlerde koalis­ yon ortakları, bizim konularımızla ilgisi olmayan başka tekliflerini hükümet ortağına kabul ettirmek için bizim projelerimizin kabulünü pazarlık konu­ su etm işlerdir. Biz bundan zarar görmüşüzdür.”

—“ Sayın Kıraç, Türkiye’nin sanayileşme süre­ cinde Koç topluluğunun çok büyük payı var. Aca­ ba bu dikkate alınarak, topluluğun devleşmesinde destekleme açısından devletin katkıları oldu mu?”

— “ Şöyle. Tabii, bu, Vehbi Koç’un iş hayatıyla alakalı bir gelişmedir. Vehbi Bey, Cumhuriyet’in ilk yıllarında Ankara’da, Müslüman Türk işadamı ola­ rak o dönemin hem hükümetinden, hem bürokrasi­ sinden destek görmüştür. O dönem, hem milletçe, hem hükümetçe bizden birisinin iş yapmasının he­ yecanı yaşanan bir dönem. Ankara’da başlayan bu hayatı Vehbi Bey'in atılımcı karakteri ile birlenin­ ce, gayet tabii ki ona bazı özellikler kazandırdı. Veh­ bi Bey'in İstanbul’a gelip, 1960 yılında yoğunlaşan sanayileşme temposunda kendi kararlarını uygula­ maya başlayınca, temel hükümet programıyla bağ­ daştığından, projeler kabul edilm iş ve uygulama­ ya konulmuştur. Demokrasilerde, zaman zaman si­ yasi iktidarlar değiştikçe, her yeni iktidar, kendisi için iş çevresi oluşturm a gayretine girmektedir. Türkiye’de, bugün gelişm iş olan sektördeki işa­ damları, bu değişik iktidarların himayesi demek is­ temiyorum da, desteğini bulmuştur. Ben bunu de­ mokrasi oyununun kuralları içersinde görüyorum. Bunu karşılıklı istismar noktasına getirmemek şar­ tıyla.”

—“ Sayın Kıraç, size, siyaseti de çok yakından izlediğine inandığım bir işadamı olarak, Türkiye’­ nin gündemindeki en önemli ekonomik ve siyasi sorun nedir diye sorsam?”

— “ Ekonomik sorunumuz, bence ekonomi ile ilg ili uzun vadeli planlarımız ve stratejilerim iz ol­ maması. Kararlar, ‘dene gör’ sistemi içersinde alın­ maktadır. Belirli bir dönem için bu kaçınılmazdır, hele sistemleri değiştiriyorsanız. Ancak, bu ‘dene gör’ sistemi, serbest pazar ekonomisine geçtiği­ miz 1984 başından beri uygulanmaktadır. 6 sene sonra, gene dene gör uygulanmakta ise, o, sistem olmaktan çıkmaktadır. Dolayısıyla, bugün Türk iş âleminin, Ortak Pazargibi çokgüçlü ülkelertoplu- luğunun komşusu olarak, politikalarını uzun vadeli yapması gerekir.”

"1995 te Türkiye, Avrupa Güm rük Bir­ liğ in e girecektir. Ama Tü rk sanayii bu­ na hazır değildir, sanayii buna hazırla­ mak lazımdır. T ü rk sanayiini deneye­ rek, bunlar nasılsa uyar diyerek, 1995 - te Güm rük Birliği ne gidersek T ü rk sa­ nayii çöker. Bu nedenle, sanayiin ko­ runması gerekir"

—“ Efendim, bugün uygulanmakta olan serbest pazar ekonomisinin umulanı vermediğini mi söylü­ yorsunuz?”

— “ Serbest pazar ekonomisi, Türkiye’de, bütün kurallarıyla uygulanmamaktadır. Çünkü, Türk eko­ nomisinin, Türkiye’nin sahip olduğu imkânların bu­ na yeterli olmadığını biliyoruz. Bunun için, serbest pazara geçiş döneminde, bir süreye ve bu süre içer­ sinde düzenlemelere İhtiyacımız var. Bu düzenle­ meler yapılırken, belirli bir hedefe göre yapılması lazım. Bunun en güzel misali, otom otiv sanayii ile alakalıdır. Otomotivde Türkiye’nin Ortak Pazar şart­ larına hazırlanması için daha yoğun yatırımlara ve daha büyük adet üretecek tesislere ihtiyaç varken, bunu küçültücü kararlar alınmaktadır. İthalat cazip hale getirilm ektedir. Bu kararlar alınırken, otom o­ tiv sanayiinin cezalandırılması görüşü hâkimdir. Bence, işadamının cezalandırılması için başka se­ bepler olması lazım. Siz, bir sektörü cezalandırma kararı alarak, sanayii yönlendiremezsiniz. ispanya örneğine bakalım. Ortak Pazar üyesi olmasına ve sanayii Avrupa ile rekabet gücüne ulaşmasına rağ­ men, geçiş döneminde olması nedeniyle birçok ko­ nuda korunmaktadır.”

—“ Sanayiin korunması gerektiğini mi söylüyor­ sunuz?”

—“ 1985’te, Avrupa ile Gümrük B irliğ i’ne gire­ cektir. Ama Türk sanayii buna hazır değildir. Türk sanayiini buna hazırlamak lazımdır. Türk sanayii­ ni deneyerek, bunlar nasılsa uyardiyerek, 1985’te Gümrük B irliğ i’ne giderseniz, Türk sanayii çöker. Ülkeler, nasıl kendi hudutlarını, kültürlerini koru­ makla mükellefse, sanayilerini de korumak mec­ buriyetindeler. Sanayi, bunların dışında değildir. Şimdi, Türkiye’de, sanayici uzun yıllar korunduğu için, artık yeter diye itiraz yapılıyor. Buna korumak demeyelim ama, kollanması lazımdır. Türkiye’nin en önemli sorunu, nüfus artışı. Çalışmaya hazır 19 milyon kişimiz var. 2000 yılında 29 milyon çalışa­ nımız olacak. 10 milyon artacak. Bu insanları biz nasıl istihdam edeceğiz? Bunun planlamasını yap­ mazsak, çok vahim durumlarla karşı karşıya kala­ cağız.”

—“ Efendim, peki, en önemli siyasi sorunu­ muz?”

— “ Bence, karşılıklı görüşme noksanlığı. Ben, buna konsensüs diyorum. Siyasi partiler bir kon sensus yapamazsa, bizim demokratik yaşamımız tekrarbunalımagirecektir. 1946’danbuyana, 44 se nelik demokrasi deneyimimiz var. Az birzaman de ğil bu. Ben, 46’dan bu yana bütün gelişmeleri izle olm. Bunalım, bu konsensüs noksanlığından doğ muştur. Birde, bizde siyasette hoşgörü yok. Bu iki si, en önemli siyasi sorun. Siyasi kadrolarımız baş tan sonayenilendi. Neden bundan mahrum kalıyo ruz, izah etmek çok güç.”

—“ Sayın Kıraç, başkanlık sistem i konusunda ne düşünüyorsunuz?”

—“ Ben, Türkiye’de, demokrasi anlayışının, de­ mokratik düzeni meydana getiren kurumlaşmanın henüztamamlanmadığı kanaatindeyim. Dolayısıy­ la, Türkiye’de bir başkanlık sistemi, demokratik sis­ temin esasını oluşturan kontrol sistem i kurulma­ mışsa, bizi büyük maceralara sürükleyebilir. Dola­ yısıyla, ben, Türkiye için böyle bir sistemi, yani baş­ kanlık sistem ini erken görüyorum.”

— “ Teşekkür ederim.”

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

seköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere, kamu tüzelkişiliğine sahip "Doğuş Üniversitesi" adıyla yeni bir vakıf üniversitesi kurulmuştur.

Sayısı: 327) Dünya Bankası Grubu ve Uluslararası Para Fonu Guvernör- ler Kurullarının 2009 Yıllık Toplantıları Münasebetiyle Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Dünya

Doktorunuz size NOVO-PLAN’ın damar içine veya kas içine uygulanarak kullanılan bu formunu, şiddetli veya dirençli ağrınız veya ateşiniz olduğu için ve bu

 1990 yılında Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) tarafından, sağlık sektörü ile ilgili bir temel plan hazırlatılmıştır, Sağlık Bakanlığı ve Devlet Planlama

“Lozan Konferansının Müzakere Safahatı ve Vasıl Olunan Son ġekil Hakkında” Heyet-i Vekile Reisi Hüseyin Rauf Bey‟in açıklamalarının üzerine Süleyman

EK MADDE 53. - İstanbul'da İstanbul Ticaret Odası Eğitim ve Sosyal Hizmetler Vakfı tarafından, 2547 sayılı Kanunun vakıf yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine

leştirilerek araştırma, geliştirme ve yenilik harcamalarının tamamı ile 500 ve üzerinde tam zaman eşdeğer Ar-Ge personeli istihdam eden Ar-Ge merkezlerinde ayrıca o

2019 – 2023 yıllarını kapsayacak okulumuz Stratejik Planı Milli Eğitim Bakanlığının 18/09/2018 tarih ve 2018/16 sayılı genelgesiyle hazırlanmaya baĢlanan