Zekâi Dede için bir
konser hazırlanıyor
Bestekârın yakınlarile konuştum
Yazan: Cemaleddin Bildik
Eyüp Halkevi, merhum «Zekâi Dede» için bir konser gecesi ha zırlamağa karar vermiş... Hasıla tı ile meşhur bestekârın mezarı yapılacağını öğrenince tarihe bir göz atmaktan kendimi alama dım: Zekâî Dede 1897 de vefat et tiğine ve aradan 50 yıl geçmiş ol duğuna göre sanatkâra bunca zamandır mezar yaptırılamaması ne acı şey... Gelin de Dekorasyon mağazası sahibi avukat bay Sa- lâhaddin Refik’e hak vermeyin, «bizde sanata ve sanatkâra lâyık olduğu kıymet maalesef verilemi yor!» demesini yerinde bulma yın. . Bestelediği yüzlerce şarkısı içinden bir çokları bugün bile okunan ve adı dillerde dolaşan br; musiki sanatkârını ancak 50 yıl sonra hatırlayarak ona mezar yapmağı düşünmek bizde sanat severiik*hislerinin uyanmağa baş ladığına bir alâmet midir?
«Zekâî Dede» ismini, 30 yıl ev vel devam ettiğim iptidaî mek tebinden bilirim. «Ben bir Tür küm, dinim cinsim uludur.» mektep marşını besteleyen de Ze kâî Dededir. Hafızamın bir yan lışlığa düşmemesi için konserva tuar neşriyatını karıştırdım; doğ ru çıktı.
Z ek âî Dedenin yakınları
Eyüp Halkevinin konser ha.zır- lığı vesilesile merhum bestekârın yakınlarını araştırdım. Maksa dım da o zamanki bestekârların nasıl çalıştıklarını ve şimdiye ka dar kayda geçmiyen hususiyetle rini tesbit etmekti.
Eyüpte doğup, Eyüpte öldüğü nü bildiğim Zekâî Dedenin ya kınlarını orada bulacağımı tah min ederek araştırdım. Eyübün, bozuk ve çamurlu yollarında yü rür, sağa sola başvurur ve sorar ken, oturduğu hattâ içinde vefat ettiği evini gösteren bulundu. Kapıyı vurdum. Karşıma çıkan genç bayana sordum:
— Siz, Zekâî Dede merhumun leşi oluyorsunuz?
Konser için bir şey öğrenmeğe eldiğimi sanmıştı. Gazeteci ol uğumu ve biraz konuşmak iste-
iğimi söyleyince:
«— Ben, dedi, Zekâî Dedenin orunuyum. Fakat amıem de ev ledir, her halde o, size daha faz- a malûmat verebilir.»
Beni bir salona aldılar. Toru- ıu bayan Misbah, kapısı oturdu- ,umuz salona açılan bir odayı ¡östererek:
«— işte, dedi, Zekâî Dede bu- ada vefat etmiş... Oğlu musiki- inas Ahmet efendiyi, yani baba nı da bu odadan toprağa ver- lik...»
Zekâî Dedenin şimdi hayatta iç torunu vardır. Biri halen aynı :vde oturan bayan Misbah ile ,'üzbaşı Halim, üçüncüşü de Be- razıtta Saraç İshale mahallesinin nuhtarı emekli memurlardan ıay Münir...
Bayan Misbah ve Halim kar- leşlerin anneleri bayan Naciye le sağdır amma, Zekâî Dedenin ilümünden iki sene sonra o eve çelin geldiği için merhum beste kâr hakkında ancak duydukları- ıı naklederek:
«— Ben, diyor, daha ziyade zevcim Ahmet efendinin musiki layatını bilirim. O da babası Ze- iâî Dede gibi bu evde heveskâr- ara ve sesi güzellere şarkı meşk le rd i.»
A c ı hâtıralar ve yumurtacının sözü
65 - 70 yaşlarında tahmin ede bildiğim bayan Naciyenin gözle ri dolmuştu. Derinden bir iç çe kerek:
— Evlâdım, dedi, geride kalan için en acı şey, samimî kaynaş malar, şarkılar, çalgılar içinde yaşanan bir evin bugünkü dur
um halidir. Aradan bunca yıl t içtiği halde o güzel hâtıraları ihıv^mizden silemiyoruz. Hele şu da Z?£kâî Dede ile oğlu Ahmedin ejv'iv e t e l e r i şu oda yok mu? Ne. ? man orSya girsek yüreğimiz " tğlanmış, gözlerimiz yaşlı
ola-ak çıkarız. Size, kısaca bir hâtı ramı nakledeyim: Darüşşafaka ve Kabataş liselerinde musiki ho calığı yapan zevcim Ahmet
efen-Sanat ve sanatkâr severliğimiz — Tesbil edilen 141 parça beste — 5 0 sene sonra bir m ezar — A şk ile bestecilik — Kâğıthane safası — A c ı hâtıralar — Yumurtacının sözleri — Bin cefa görsem — T alebe ile birlikte içilen çorbaden
sonra sancı...
Üstte: Zekâî Dede merhumun torunu hayan Misbah ile konuşur ken, altta: Zekâî Dedenin Eyüpteki evi
di de babası gibi evde meşkeder- di. Bir gün yine bu salon sesi gü zeller ve çalanlarla dolu idi. A- hengin tam coşkun anında kapı çalındı. Gittim açtım bir yumur tacı... «Hanım, siz bu evin nesisiniz?» diye sordu. Gelini ol
duğumu söyledim. Bu, köyden getirdiği yumurtaları mahalle arasında satarak yine köyüne dö necek poturlu bir köylü idi. Ba şını iki tarafa sallayarak: «Allah Allah, dedi, dünya varmış... Bir saatten beri şurada kapınızın eşi ğinde oturuyorum. Zevkine doya madım şarkıların... Burası ev değil, cennetten bir köşe... Hayat budur işte hanımcığım. Allahın sevgili kulu imişsin ki böyle bir eve gelin gelmişsin.» O zaman için yumurtacı bu sözünde yer den göğe kadar haklıydı. Fakat bugün o cennetin bize bir cehen nem azabı vereceğini tahmin ede bilir miydik...»
Bir resim karşısında
Bayan Naciye, bir zamanlar bir musiki yuvası halinde olan evlerinin bugünkü sessizliğinden büyük üzüntü duyduğunu böyle- ce anlatırken merhum bestekâr Zekâî Dedenin vefat ettiği oda kapısının yavaş yavaş aralıklana- rak açıldığını gördüm. Bayan Misbah elinde büyük bir resim ol duğu halde çıkarak:
«— Bakın, dedi, bu resim de demin Darüşşafakada musiki ho calığında bulunduğu zamana aittir.»
Kâğıthanede bir gezintiyi tes bit ediyordu bu resim... Dere ke narında büyük bir çadır kurul muş, semaverler konmuş, altmış kadar talebe de. aralarına Zekâî Dedeyi alarak fotoğraf makinası karşısında poz almışlar...
Bayan Naciye izahat verdi: «— O zaman, dedi, senede iki defa zatı şahane tarafından veri len kır ziyafetine böyleee gidilir ve Zekâî Dede talebeye musiki dersi verir, en muvaffak oldukla rı arkıları da geçerek akşama ka dar eğlenirlermiş...»
B ay Münir ne diyor?
Oradan Bevazıta geçtim. Saraç itshak mahallesinde bulduğum
muhtar bay Münirle de konuş tum. Zekâî Dede öldüğü vakit 15 yaşında olduğundan bay Münirin bestekâr hakkında daha çok ma lûmatı var:
«— Torunlarından en çok sev diği bendim. Beni her yere götü rür, bir dakika yanından ayır mak istemezdi.» dedi. Sordum:
— Bestecilikten para kazanır mı idi?
«— Asla... O, bestekârlığı aşk ile yapardı. Hiç bir bestesi için para almadığı gibi evinde ders verdiği talebeden de beş para al mazdı.»
Konservatuar neşriyatım bir likte karıştırdık ve merhumun 141 bestesinin tesbit edildiğini beraberce gördük. Gelişi güzel bi rini okuyoruz: Acem Âşiran ma kamında ve muhammes usulün
de bir şarkı:
Bin ceja görsem, ey sanem senden Bu ne sözdür ki usanam senden Taliimdir seni vefasız eden Sanma ki ben anı sanam senden.
Bay Münir ilâve etti:
«— Bu şarkı bestesi itibarile çok muvaffak olunmuş bir şarkı dır ve el’an da Müzeyyen Senar tarafından okunmaktadır.»
ö lü m ü
Karcağar, Suzinak, Muhay yer Kürdî, Hicazkâr makamında bir çok şarkılar bestelenmiş... Ben sahifeleri çevirir ve onları okur ken bav Münir anlatıyordu:
«— Öldüğü günü de gayet iyi hatırlarım dedemin... O sıralarda Eyüpteki Mihrişah mektebinde de yazı dersi gösterirdi. Talebeye imaretten yemek verilirdi.. Zekâî Dede o gün talebe ile beraber çor ba içmek istemiş. Sofradan kal kınca bir sancı bir sancı... Gün lerden de çarşamba... Dedem kıv ranıyor, «Karnım... Ah karnım!» dan başka bir şey söylemiyordu. Gecenin alaturka saat sekizinde gözlerini yumdu ve yumuş o yu muş... Gitti Zekâî Dede...»
Bu sırada kapı vuruldu, vergi borcundan dolayı bir komşu evi ne hacze gelen icra memurları muhtar bay Müniri alıp gitmek istediler. Konuşmamız da burada kaldı.
Cemaleddin BİLDİK
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi