• Sonuç bulunamadı

Emin liman Burgazada

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Emin liman Burgazada"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

'In

the 16th century there was a painter whose wife would ask him to add an island just fo r herself whenever he painted a w orld map, and the painter would not feel able to refuse.’ Aksit Göktürk relates this anecdote in his book The Island. The Spanish painter lived in a century when the w orld was still a place o f mysteries, and evident­ ly he thought there could be no harm in humouring his señora. A fte r all it was just a dot in an expanse o f blue, like a freckle on tanned skin. But woe on the sailor w ho saw this imaginary island on the map and tried to reach it! You should not be angry at the Spanish painter fo r his thoughtlessness, though. He was not concerned with them but w ith his beloved, offering her an island as a gift, a promise o f eternal happiness, a utopia. An island all to oneself is an Irresistible dream; a beach o f many coloured pebbles lapped by waves in the middle o f the turquoise sea; tranquility itself, far from jostling crowds.

1 will arise and go now, and go to Innisfree / And a small

Onaltıncı yüzyılda, ressamın biri ne zaman bir dünya

haritası çizecek olsa, karısı hemen “Sevgilim, şuracığa

da bir ada koyuver, yalnız benim olsun!” dermiş. Res­

sam da bu isteği uysallıkla yerine getirirmiş.’ diye yazı­

yor Akşit Göktürk, ‘Ada’ adlı kitabında. Dünyanın gize­

mini, bilinmezliğini koruduğu bir yüzyılda yaşayan İs­

panyol ressam, sinyoranm gül hatırını kırmak istememiş

anlaşılan. Hem de ‘ne zararı var’ diye düşünmüş olacak.

Öyle ya, engin mavilikler içine kondurulmuş bir nokta­

cık: Ten üstünde çil tanesi! Tabii bu hayali adayı harita­

da görüp de ulaşmak isteyen denizcilerin vay haline.

Denizcileri bu ‘mutluluk’ arayışıyla başbaşa bırakan İs­

panyol ressama sakın ola kızmayın: Çünkü, ada sevgili­

ye sunulan hediye, sonsuz bir mutluluk vaadi, bir

ütop-52

(3)

Karşı sayfada: Burgazada’dan Kaşıkadası ve Heybeli’ye bir bakış (üstte); adaya gidiş hep bir özgürlük duygusu uyandırır ipimizde (altta). Burgazada’ya birkaç yüz metre mesafede olan Kaşıkadası özel bir mülk (üstte). Eskinin Antigoni Oteli (altta). / Facing page: View of Kaşık and Heybeli islands from Burgaz (above). Going to the island always brings a carefree mood (below). This page: Kaşık Island a few hundred metres away from Burgaz is private property (above). The old Antigoni Hotel (below).

ya. Hayal gücünü uyandıran bir imge: Kendine ait bir

ada... Kumsalı döven, turkuvaz denizin ortasında. Çılgın

kalabalıktan uzakta, dirlik, düzenlik, refah içinde mutlu

bir nokta.

“...Bir kulübe yapacağım çamurdan çalı çırpıdan / Do­

kuz sıra fasulyem bir de bal peteğim olacak / Tek başı­

ma yaşayacağım arı uğultuları arasında.” Böyle diyor şa­

ir Y. B. Yeats, ‘Göl Adası Innisfree’ adlı şiirinde. Ama,

çağımızda Robinson-

culuk oynam ak pek

de uygun düşmüyor.

O her gün yaşadığı­

mız karmaşa, o balta

girmemiş orman bizi

e v c ille ştiriy o r v e...

Ö nce, ada o k y a n u ­

sun, öyle huyu suyu

bilinm ez den izlerin

ortasında, bir başına

olmasın diyor insan.

Sonra, kendi adasını

çeke çeke bildik, ılı­

man iklimli denizlere

taşıyor. Civarında da

komşuculuk oynaya­

cak başka adalar ol­

sun istiyor; özgürlük,

m utluluk vaadi yine

kendi oturduğum uz

kentle sınırlı kalıyor.

cabin build there, o f clay and wattles made / Nine bean-rows will I have there, a hive for the honey-bee / And live alone in the bee-loud glade.' So writes the poet Y. B. Yeats in his poem The Lake Isle o f Innisfree. But it is not always feasible to play Robinson Crusoe in o u r m odern times. A m ore accessible retreat from the concrete jungle is all we need; closer at hand, in familiar seas, and offering peace, liberty and happiness w ithout isolation.

(4)

Burgazada'nın küjük ve sakin koyları denize girmek isteyenler için elverişli bir ortam oluşturuyor (üstte). Adanın eni de boyu da iki kilometre. İster keyifli bir yü­ rüyüş yapın, ister faytona binin (altta). / The small quiet coves of Burgaz are perfect for swimming (above). Burgaz is just 2 km across, so you can walk any­ where, or treat yourself to a phaeton ride (below).

İşte, düşlerdeki o ‘emin liman’, Burgazada... Marma­

ra’nın, İstanbul’un kıyısında. Hem adı, hem konumu ve­

rilen tarife tıpatıp uyuyor: İlkçağlarda, gemilerin sığındı­

ğı ‘emin liman’ anlamına gelen ‘Panormos’ denilmiş

ona. Çünkü, doğusundaki Heybeliada (Halki) ile arasın­

da genişliği ancak 600-700 metreye varan, sığ bir kanal

var. Gece ortalık kararınca da uzaktan göz kırpan yıl­

dızlar ve dalgaların sesiyle başbaşa kalmıyor insan.

Komşu adaların, komşu ışıkları parıldıyor. Kınalıada,

Just such an island re tre a t exists a short distance from Istanbul, in the Marmara Sea. This is Burgaz, part o f a tiny archipelago known as the Princes Islands. In ancient times the island was called Panormos, a name meaning 'safe harbour,’ because between Burgaz and Heybeli Island (the ancient Halki) to the east is a shallow channel 600-700 metres wide offering shelter from gales. A fter nightfall the twinkling nights on the neighbouring islands are like a reflection o f the tw in­ kling stars in the sky. The Princes Islands consist o f Kinali,

56

(5)

Burgazada, Kaşıkadası, Heybeliada, Büyükada ve Sede-

fadası ile birlikte üç küçük, suskun adacık birbirini hiç

yalnız bırakmıyor. Hepsi bir olup İstanbul’un ‘Adalar il-

çesi’ni oluşturuyor.

Ada vapuru, ana karadan ayrılırken her zaman mutluluk

duyar ya insan... Denize bakan tahta sıranın üstüne ra­

hatça yerleşip kitabınızı açarsınız. Sanki dünya geride

kalır, taşıdığınız onca yükle. Adaya gitmek özgürlüktür,

kaçıştır. Ama, İstanbul’a Konstantinopolis denilen gün­

lerde adaya gitseydik böyle düşünm eyecektik elbet.

Ulaşımı güç, kaçmanın adeta imkânsız olduğu adalar, o

günlerde prenslerin, imparatorların çile çektiği bir sür­

gün yeriymiş. ‘Prens Adaları’ ismi de Bizans’tan kalma.

İstanbul’dan kalkan vapurların ikinci durağı, Burgaz;

küçük bir Rum balıkçı köyü olduğu günlerdeki adıyla

Antigoni. 1846’da Adalar’a vapur işlemeye başladığında

bile bağlık, bahçelik küçük bir köy görünümünde.

Bir-Bir zamanlar küçük bir Rum balıkçı köyü olan Burgazada’nın daracık, çiçekli yollarını ahşap köşkler, şık villalar süslüyor (solda ve altta). Hemen her yazı adada geçiren Sait Faik’in evinden bir köşe (altta solda). / From being a small Greek fishing village, Burgaz became a summer resort of elegant villas and grand wooden houses (left and below). The house of Sait Faik, the famous Turkish short story writer who spent his summers on the island (below left).

Burgaz, Kaşık, Heybeli, Büyük, Sedef and three uninhabited islets.

As the ferryboat heads away from the mainland a happy feel­ ing o f freedom and escaping from cares takes over. Sitting comfortably on one o f the wooden seats facing the sea you open your book. Yet if you had sailed to the Islands at a time when Istanbul was called Constantinople, you might not have been so delighted. Then they were places o f exile, difficult to reach and almost impossible to escape from, where deposed Byzantine em perors and princes in disfavour w ere sent. Hence the name Princes Islands.

Burgaz is the second stop fo r ferryboats from Istanbul. A t a time when the tiny tow n here was a little Greek fishing vil­ lage, it was called Antigone. W hen the first steamboats com­ menced the Island run in 1846, it was still a small village o f cottages set amongst vineyards and orchards, with a sprin­ kling o f grander wooden houses. And nothing changed much

(6)

Adanın gizli saklı, çamlık koyları, bir zamanlar Sait Faik’in öykülerini yazdığı mekânlardı (üstte). Önceden kendi halinde, bağlık bahçelik bir köy görünümünde olan adaya yüzme havuzlu kulüplerin, çık villaların inşa edilmesi 1950’lere denk düşüyor (altta). / Pine clad coves which were the settings for Sait Faik’s stories (above). From the 1950s Burgaz became a fashionable summer resort, with elegant villas and sports clubs (below).

kaç ahşap köşkü ve yalıları var. Bu kendi halinde, içine

kapanık beldenin gelişmesi 1950’lere denk düşüyor. Ye­

şillik yamaçlarına şık villalar inşa ediliyor, eski ahşap

evler ve köşkler restore ediliyor, sokak aralarına mo­

dem apartmanlar yapılıyor. Dernekler, kulüpler bu dö­

nemde kuaıluyor. Pek çok lüks kotra bu dönemde zi­

yaret etmeye başlıyor kıyılarını.

İskelede vapurdan iner inmez Grek sütun başlıklarıyla

büyük beyaz bir bina, eski Antigoni Oteli karşılıyor sizi.

Önceden tamamen ahşap bir yapı iken betonarme

ola-until the 1950s, when it was 'discovered' as a summer resort, and elegant villas were built on its green hillsides, modem apartments along its side streets, the old wooden houses restored, and luxury yachts began to m oor at the quay. W hen you disembark on the pier the first thing you notice is a large w hite colonnaded building, th e A ntigone H otel. Formerly a wooden building, it has been rebuilt in concrete. Right behind it rises the splendid dome o f the Church o f Saint John the Baptist, and above that the pine-clad hill o f Hristos Tepe where the Byzantine Hristos Monastery and

Church stand. Burgaz Island measures around 2 kilometres in length and w id th , so e v e ry ­ w here is a short walk away. Even in the mid­ dle o f the day there is no noise apart from the singing o f small birds and the screeching o f gulls and crows. An old man sits in front o f his house slowly sipping a cup o f coffee. Strolling through the backstreets you come to the house o f th e 2 0 th c e n tu ry Turkish poet Sait Faik which is now a muse­ um open to the public. Faik’s s to rie s w e re o fte n set in Burgaz

60

(7)

Adanın eski dokusundan kalma ahşap evler, o glinlerin zevkini yansıtıyor (solda). Çiçekler, yapraklar ve anılarla sarmaş dolaş, kuytu bir yaz bahçesi (altta). / Traditional wooden houses remind us of the island's past (left). Beautiful gardens make strolling around the island a pleasure (below). Island, and tell o f its people, sea, fish, soil and perfumed air. The white painted wooden house is shaded by mulberry trees, plum trees and palms, and its modest garden is over­ grown with pink oleanders, red and white geraniums and blue hydrangeas. The branches o f the mulberry tree hang almost to the ground, so that visitors only have to reach out to taste the ripe juicy fruit. Wandering through the rooms with their creaking floorboards, visitors walk carefully so as not to dis­ turb the writer's tranquil private world. Through the open d o o r o f the balcony you see pots o f geraniums that have been newly watered, and out to sea beyond them the ver­ dant Kaşık Island. This is a balcony that invites you to sit down to read, chat, drink tea o r daydream.

If Sait Faik had been alive he m ig h t have w alked to Kalpazankaya like us, o r gone to swim o ff the rocks facing Yassı and Sivri islands. He would have stopped to talk to the dolphins, fishermen and Greek girls in windblown skirts, and perhaps lit a cigarette. Everyone on the island used to recog­ nise him from a distance by the dog which never left his side, and say to one another, ‘That was Sait.’ •

rak yeniden inşa edilmiş. Hemen arkasındaki çamlarla

süslü tepeye doğru bakıldığında Ayios loannes Pródro­

mos Kilisesi’nin muhteşem kubbesi çarpıyor göze. Daha

yukarılarda yeşillikler içindeki Hristos Tepe ve Bizans

döneminden kalma Hristos Manastırı ve Kilisesi var.

Adanın eni de boyu da 2 kilometre civarında. Her yer

küçük bir yürüyüş mesafesinde yani. Gün ortası olması­

na rağmen adada sessizlik hâkim, kuşların cıvıltılarını,

martılarla kargaları saymazsak. Yaşlı bir adam evinin kı­

ymığında huzurla kahvesini yudumluyor, ağır ağır. Dara­

cık sokaklar eserlerinde adaları, özellikle de Burgaza-

da’yı, denizi, insanları, balıkları, toprağı ve hatta kokula­

rı anlatan Sait Faik’in bir zamanlar evi olan müzeye varı­

yor. Beyaz badanalı ahşap müzenin kapıları ziyaretçileri­

ne açık. Kendi haline bırakılmış, alçakgönüllü bahçe

pembe zakkumların, sardunyaların, ortancaların renk

cümbüşüne bulanmış. Dut ağacı dallarını yere doğru

uzatmış, gelenlerin olgun, sulu meyvelerini tatması için.

Tahta döşemeleri gıcırdayan odalarda, bir sanatçının

dünyasını incitmekten, dinginliği bozmaktan korkarcası-

na yürüyoruz. Her şey öyle zevkli ve kırılgan. Balkonun

kapısı açık. Sakız sardunyaları daha yeni sulanmış. Kar­

şıda yemyeşil bir ada; Kaşıkadası. İşte, bu balkonda

oturmak lazım diyor insan; kitap okumak, sohbet etmek,

çay içmek ya da düşlere dalmak... Yaşasaydı, belki o da

bizim gibi Kalpazankaya’ya doğru yürürdü, güneş altın­

da. Denize girmeye giderdi Yassı ve Sivriada’ya bakan

kayalıkların oraya, bir ihtimal. Yunuslarla, balıkçılarla,

fistanları rüzgârda uçuşan Rum kızlarıyla yarenlik edip

bir sigara içerdi belki de. Yanından hiç ayrılmayan kö­

peğinden tanırdık onu; “İşte” derdik, “Sait’miş o ”.

(8)

Referanslar

Benzer Belgeler

Suat Seren Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Kliniği, 35110 Yenişehir, İzmir, Türkiye... Turk Gogus

Deliçay'da Diptera ve Amphipoda takı- ların en baskın organizma grubu olduğunu mına ait organizma grupları en fazla bulun- belirtmiş olup araştırma

Buna göre “Köy Enstitüleri Öğretim Programı Öğretmen Okulları ve Köy Enstitüleri Programı” olarak değiştirilmiştir... beşi köy enstitüsü mezunu, biri

(Şekilde bir elips üç farklı teğet doğruyla kesiştirilmiş ve alanı sonsuz olan bölgeler sarıyla gösterilmiştir) 7-11 Alışveriş Merkezi.. 7-11 Alışveriş Merkezi’nden

1973 yılında Motorola adına dünyanın ilk taşınabilir telefonunu icat eden Cooper, sadece günümüzde kullanılan cep telefonlarının mucidi olarak değil aynı zamanda

Küçük hücreli dışı akciğer kanserlerinde immünohistokimyasal olarak damar yoğunluğunun tespitinde CD31 ve VEGFR2 ile karşılaştırdığımızda CD105 antikorunun daha

He- men hemen MAST ile ayn› fiziksel boyutlara sahip olan NSTX düzene¤inin ana görevi, çok yüksek bt toroidal beta, MA’ler düzeyinde plazma ak›mlar›, küçük, hemen hemen

Fatih, kanunnamesinde şöyle di­ yor: «ve iç halkından kapı ağası ve oda başı ve hazinedar başı ve kilerci başı ve sarayı âmiremin ağası sahibi