S E B İ L Ü R R E Ş A D
ABONE ŞARTLARI:51-100 nüshadan ibaret seneliği 12.5 lira, 6 aylığı 625 Kr.; ecnebi memleketler için seneliği 15 lira Abone bedeli peşindir. Adres tebdili 25 kuruş ücrete tâbidir
SİYASÎ, DİNÎ, İLMÎ
EDEBÎ, AHLÂKÎ
HAFTALIK MECMUA
Sahibi ve yazı işlerini fiilenidare eden: E Ş R E F E D t B
İDAREHANE:
İstanbul, Ankara caddesi No. 87, Âsân İlmiye Kütüphanesi. Tel graf adresi: İst. - Sebilürreşad. Basıldığı yer: Kardeşler Basımevi
Cilt IV, Sayı: 87, Eylül 1950
Og7ıım
Necip Fazıla açık mektup
F a z ı l ils t a d d iy a n e t R e i s i M u h t e r e m i h a k k ı n d a k i y a z ı m ü n a s e b e t l l e
Yaztnı: M. İta i) OĞAN Şair ve edip olmakta ne kadar üstün
ise, hissiyatının feveranlarına hudut çi- zçmemeklo o derece ileri •olan Necip Fazı lın son çıkaıı yazılarından biri, yaşını ve tec rübelerim; asabıma hâkim olmağı ve «Hoş güriip geçivermeği» icap ettirmesine rağmen beni pek üzmüştür. Doğrudan doğruya şah sıma taallûk etmemekle beraber, medenî cüretinden, feyyaz dimağından hayırlar bek lemekte olduğum bir gencin; kendi hocasına - belki de farkına varmadan - lâyık gördü ğü haksız ve yersiz isnadatı cevapsız bıraka madım. Malûm bir fıkrayı tekrar ile söze bağlıyacağım:
Meşhur cihangir İskender, «Neden do layı üstadı filozof Aristoya babası Makedon ya Kralı Filip’deıı daha çok hürmet ettiği» sorulunca:
- Babam beni bir gayjp ve ulviyet âle minden hu süfli dünyaya indirdi, üstadım Aristo, talim ve terbiyeme himmet eylemek le beni yüksekliğe ulaştırdı.
Cevabını vermiştir. Ne beti, ne iistad Harndi' Akseki elbette Ariştomm mümasili olmaktan uzağız, ama ikimiz de küçük ve genç Fazılı rallici tedris ve terbiyemiz kar şısında görmüş bulunmakla miiftehiriz. Be nimle tanışıklığı çocukluğuna tesadüf etti ğinden benim muallimliğim senholik mahi yette sayılsa da, iistad Haindi Aksekiniıı Hal ka! talimine intisabı onun gençliğine rast laması dolayısîlc Diyanet İşleri Reisimiz; ünlü edibin hakikî muallimi veya muallim lerinden biridir. Böyle olunca, sabık şakir dinden esbak muallimi nezaket ve hürmet beklemekte haklıdır.
İslâm ananesi bıınu iktiza ettirmek şöy le dursun, Necip Fazıldan; fazla olarak mes leki tasavvufa da gönül bağlamışlardan ol duğundan, tariki marifetin başlıca düsturla rından olan hazmı nefs, sabrii şükür, nimet te ınüıı’imi müşahede, elle ve dille incitmek ten mücanebet gibi yüksek feragat irfanım kendi zatında tatbik suretile başkalarıııu örnek olmasını istemek ve beklemek hakkı mızdır. Mevzuu; tezyifi eşhas ve medarı is timal ve isliııbatı infialât olmayınca tenkid; ınaklıul olabilirse de menheci intikad tahki ki mıızmerata kadar uzatılıp da karşısında kinin niyet ve ihtiyarını keşif hususunda mevhunıat ve nmhayyelâta yöneltilince; böyle bir teııkid; hak ve hakikatin ifadesi olmaz, gayız ve garezin izharı olur. Aynı kö tü neticeyi zatımda tahakkuk ettirmiş bu lunmaktan ihtirazen, ben; Necip Fazılın Di yanet İşleri Reisimiz hakkındaki neşriyatı nı meş’um bir kaste izafe etmekten teber- rî ederek sadece asabiyet saikası ve hissiyat feveranı olarak vasıflandırıyorum. Bu ka- darcık bir mukaddemeden sonra kanaatle rime aykırı düşen mütalâaları kendi görü şüm dairesinde cevaplandırmağa geçiyo rum :
* * *
1) Haindi Akseki; bütün hayatı boyun ca «Taç ve destar ile tefahiir eden» bir sarık lı olmak şöyle dursun, sarık denilen ilim alâ metine başında şeref verenlerden biridir. Sevgili talebem Necip Fazılın yaşının bütün günleri sayısı kadar sahifeleri havi dinî ve ilmi kitapların müellifidir. Sarıkla gezip tozmamış, teftiş ve irşat vazifesinde
dola-Cilt İV, Sayı: ¿5 H E B tI.t'K R K Ş A l)
Şirketi taşımağa hakkı olan sarığı başında if tiharla ve şerefle taşımıştır. C.evanıi ve me- banii diniyeyi teftiş ve halkı dinin hakikat- lan mevzuunda irşat etmek üzere dolaşma sını «gezip tozmak» biçiminde hakaretle tav sif etmek yakışık almaz.
* * *
2) Bakanlıklardan herhangi birinin ye nisini alıp ıskartasını bu makama tnhhsis eylediği bir külüstür otomobille dolaştığına gelince: Eğer otomobili gerçekten köhne ve ıskarta neviden ise böyle oluşunu Diyanet işlerinden beklenilen feragat ve alâyişten nefret hasisasına vererek beğenmek; en bü yük dinî makama en iyisini tahsis edemiyeıı- lerin yaptıklarından üzülmek doğrudur.
Diyanet İşleri Riyaseti; Papa gibi Lâ- yuhti ve vicdanlar üzerinde İlâhî salta nat kurduğu iddiasında bir makam değildir, cinsi beşerdendir. Sebebi tefevvuku ilim ve takvadan ibarettir, öyle olunca, Diyanet İş leri Reisinin de herkes gibi ahbaplarını, dost larım, ziyaret edebilmesi hakkıdır. Yakın dostlarına karşı böyle bir cemile ve nezaket ibraz ederek ziyaretlerini iade ve kendile rini taltif eylemesi; uzak dostlarını tahkir sayılamaz.
Necip Fazılın; beni sevdiğinden dolayı ziyaretime gelerek şeref vermesi kendisi için ue kadar tabiî hakkı ve böyle yapmasından başka dostlarının bir şemmei hakaret istiş- manı edememeleri ne derece gerekli ise, Hamdi Aksekinin durumunu da bunun dı şında ele almamak aklen ve edebeıı mecbu ridir. Ben; münevvir ve münevver Necip Fa zıldan; dürbünün uzaklaştıracak ters taralı yerine, yakınlaştıracak doğru cihetinden
bakmasını beklemekteyim.
3) Basın toplantısındaki irticadan çekin mek ve komünistlikten kat'îyen kaçınmak bahsine gelince: Herkes bilir ki İslâm şeriatı; sebebi ve saiki ne olıırsii olsun fitne ve nifakı uyandırmamağı emreder. Bu itibarla nizam ları bozacak ve âmmenin emniyet ve huzu runu tehdit edecek her türlü fikri ve fiilî teş vik ve teşebbüsleri, ve ihtilâlleri tel’in eder. Her mânada sapıklık ve irticai hoş görmez, öyle oluncağ yüksek düsturların alçak ve gafil şahısların ihtiraslarına âlet edilmesini istiyemez. Komünistlik ise islâmiyetle asla uyuşturulmadıgı gibi mutlak olarak semavî din mefhum ve mevzuu ile de bağdaşamıyan
bir asri hastalıktır. Bu millilik illetin siraye tini, genişlemesini öıılemeğ uğraşmak Diya net İşleri meşguliyetlerinin başında gelir. Bundan dolayı da hakikî bir cumhuriyeti ve onun tek temeli olan demokrasi bağlılığını müdafaa etmek, anlatmak da bu makam için borçtur. Bu vazifeyi yerine getirirken po litika ihtiraslarının üstünde kalmak ve mev zuu yalnız ilim ve din çerçevesinde ele ala rak mücerret şekilde topluluklara anlatmak ise; yine dinî irşad ve meviza yetkisinin müesses an’ane ve âdabmdandır. Gazeteler, mecmualar, şahıslar; prensipleri politika ce reyanlarının ilhamlarına, ve hattâ bazaıı şahsiyata kadar intikal eden istidlâlleriııe bağlayarak müessirden esere de, eserden müessire de ulaştırıp tenkitlerine füshut ve rebilirler. Fakat dinî irşadın vazifesini üze rine alanlar; mevizalarıııda, hitabelerinde, beyanlarında ve yazılarında marufu enıir, münkeri ııelıy, ahlâk ve fazileti tebliğ ve teşvikte beyanlarını mücerret olarak itham ve ilâm mecburiyetindedirler. Bu sebeple; Diyanet Reisinin beyanatında mevzuları mücerret olarak cevaplandırmış bulunması beynessemai vel’arz açık kapı bırakmış ol duğu şeklinde tavsif olunacak yerde dinî va zifesinin edası âdabına riayet suretinde ka bul olunarak tariz yerine, hürmet ve mu habbetle karşılamak icap eder, kanaatinde yim.
* * *
1) Diyanet İşleri Reisinin sakalım üçün cü Napolyomın bam teline benzetmesini eski asil ve fazıl şakirdime asla yakıştıramadım.
Bir kere, Napolyomın hepimizce bilinen resiııılerindekine kafiyen benzememek iti bariyle hakikatin hilâfıdır. Sonra, müşebbeh ile müşebhiinbih arasında vechi şebeh olma ğa yarayabilecek ne alâkai maddîye ve ta biîye, ne münasebeti müktesebe, hattâ ne de tasavvıirî ve hayalî bir irtjbat vardır.
Kaldı ki; «Din - iman - tekva - ilim» mefhumlarını çember sakalda, kırpık bıyık ta arayanlar bulunsa bile, böyle sanmak ne bana, ne Necip Fazıla yakıştım bilecek, gaf let ve cehaletlerden değildir. îmanın kuv vetlendirilmesi ile uğraşanlar için; sakal ve bıyık en sonra düşünülecek lâzimedir.
* * *
5) Bir mecmuada üstada «Sıratı Halk Partisinin verdiği otomobille mi geçecek
sin?» tefevvühünü ele alarak «heyhat, ki bu otomobille, bu sakalla, bu akıl ve ruhla Sırat geçilemez.» buyuruyor!
Benim bildiğim; otomobili veren Halk Partisi değildir, Türkiye Cumhuriyeti Hükü metidir. Memlekette lıer iktidar değiştikçe sabık hükümetin bütün verdiği nesnelerin geri Verilmesi ve tevcihlerinin nefretle red- dolumnası kanuni bir madde, yahut ahlâkî bir mevzua mıdır ki otomobili verenden
verilene dil uzatılmak iktiza eyliyor?
üsjtad Hamdi Akseki; Fatih medresesin de mütevazi bir talebe durumundan en yük sek ilim müesseselerimizden mezun olunca ya kadar, muallim ve müdürlükten Diyanet taleri Heisliğine yükselinceye değin bütün ömrü boyunca, zahirinin salâh ve faziletiyle batınının hüsnü imanını tebarüz ve teslim et tirmiş bir imanlı din âlimimizdir. «Amel ler;' niyetlere göredir» ama, niyetlere de za hirî amellerden istidlal olunur. Kesuli Ekrem Efendimiz; «Ben; insanların kalblerine pen cere açarak içerisini görmeğe memur deği lim.» buyurmuş, zahirlere göre hükmü
em-reyleıııiş iken bizler; zahir halinde hiçbir ıııasiyet bulup göşteremiyeceğimiz bir bü yüğümüze otomobille Sıartı geçtirmemeğe kalkışır, sonra da kalem ve lisanımızı haki kat ve marifetin neşrine hizmetkâr kıldığı mızı ilân edersek e f alimizin zahiri, niyetle rimizin selâmetini tekzip-eylemez mî?
Kaldı ki; iistad Hamdi de Sıratı ğeÇe- miyecekse ben ve Necip Fazıl dâ dahil ol mak üzere bütün bize benzerler nasıl geçebileceğiz? İşte bana ıstırap ve en dişe veren burasıdır. • •• *
. . . . 4 ^
Evladım Fazıl, seri;
«Tarzı selefe tekaddüm ettim, ' ‘ ' , " 1‘ Bir başka lügat tekellüm'ettim H ' '
• -. •• • • .t. demekte haklı olabilirsin. Ama, ben de şajpa soruyorum, tarzı selefe tekaddüm de etmiş olsan, ...
İnsafın o yörde namı yok.mu? ..-' dır. Maruzatım bundan ibarettir. ’«Hİızrna sefa, dâmakedir», zekâvet ve cüreti kadar'fe veranı da ölçüsüz olan aziz çocuğum. .
M. Raif OĞAN
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi