-
t
r-27 E K İM 1988
KÜLTÜR-\
YAYIN DÜNYASINDA SANAT/EDEBIYAT
Ey, ‘K edileri kucağına alacak okur, keyfinde gözüm üz y o k
işte şenlik ateşleri
Kediler/Salâh Birsel/
Bağlam Yaymları/204 s.
FÜSUN AKATLI
Salâh Birsel’in “1001 Gece De nemeleri”, onuncu kitaba ulaştı.
“Kediler”in yanı sıra, Bağlam Ya- yınları’nın yeni baskılarını yaptı ğı “Amerikalı Tolstoy” ve “Hal-
ley Kimi Kurtanr”ı da oradan bu radan, yeniden okudum. Birsel’i okumak, yüzmek ya da bisiklete binmek gibi; bir kez öğrenildi mi bir daha unutulmuyor. Ama öğ renmeye başlamanın ilk adımı
“Kediler” olabilir mi, bilmem. Bu okuma denizine, “Salâh Bey Ta- rihi”nden girmek en iyisi bence. Orada sular sığ olduğundan değil, tam tersine akıntıya, burgaca, ısı değişimlerine, söz gelimi “Boğaz
içi Şıngır Mıngır”da, o olmadı,
“Sergüzeşt-i Nono Bey ve Elmas
Boğaziçi”nde alışacaksınız ki
“1001 Gece Denemeleri”nin rüz gârım bodoslamadan almayasınız.
“Kediler”de yer alan 19 dene m enin 6’sında, “ Eskiden İzmir’de” bölümü içinde -moda deyimiyle- “nostaljik takılıyor” Birsel. İzmir-Karşıyaka yılların dan, kendi çocukluk-gençlik İz mir’inden açıyor. Ama Birsel’i bi len bilir; çağsamalarda, hüzünler de doyasıya oyalanmaz o. Duygu adamı hiç değilmiş de tepeden tır nağa akıi/zekâ adamıymış gibi ta ransın ister. Şiiri de likeler’i de hep
BİRSEL’İ OKUMAK — Salâh Birseli okumak, yüzmek ya da bisiklete binmek gibi. Bir kez öğrenildi mi, bir daha unutulmuyor. “1001 Gece Denemeleri’’nin onuncu kitabı “Kediler"de yer alan bazı denemelerinde “nostaljik takılıyor” Birsel.
öyle değil midir? Ne var ki, müp tela bir okur, onun gözlerden bu cak bucak kaçırıp satır aralarına sakladığı buruklukları bulmasına bulacaktır da oyunu kuralına gö re oynamak belası, fâş etmeyecek tir!
Yine de “Kediler” ilk Salâh Bir sel deneyiminiz olacaksa, ben de rim ki açın 148. sayfayı... “Ben Ni
çin Salâh Birsel’im” ile başlayın...
“Eskiden İzmir’de” bölümü ile sürdürün okumanızı. Sonra başa döner, “Pomo Pomoya Karşı”
dan, bismillah girersiniz Birsel se rüveninize. “Kediler” size “ 1001
Gece Denemeleri”nin kapısını ka palı tutarsa, “nankör hayvanlar” derim ben onlara! Deneme dün yası, ihtiyar dünyamızdan bile da ha engebelidir. Düzayak okuma larla, ayağınızın kendi kendine sizi maksudunuza ulaştıracağı bellen miş yollarla göneneceklerdense- niz, şiir denince manzume, anlatı denince menkıbe okuyun. Dene me okumayın. Çünkü Birsel’de si zi tökezletecek olan özgün dil- biçem dolambaçları, sözcük sos ları, deneme denince, Birsel’inki kılığında olmasa başka kılıkta, nasıl olsa çıkacaktır karşınıza.
Ehlileştirilemeyen, gücünü, ya zanı da okuyanı da yadırgatacak öğelerle bileyen bir türdür dene me. Meğer ki bir efendi kalemin den ya da kalem efendisinden çık mış ola!
Salâh Birsel, “Benim Söz
cüklerim” başlıklı denemesi nin sonunu şöyle bağlıyor: “Ben,
bu yazının kaldırımım bana atılan taşlarla ördüm. / İstedim ki yazı larımda bu ve buna benzer söz cüklere rastlayanlar şarmaşaşkın olmasınlar ve de bütün bilisizlik lerini ortaya döküp al pancar ke silmesinler. / Kaldı ki, ben bu söz cükleri çokluk yazımı süse ve pü- se vurmak, ondan alaysama uçak ları havalandırmak için kullanıyo rum. / Bilmem anlatabildim mi?”
(s. 147)
Anlatabilmesi, bu konuya 1001 denemeden bir deneme ayırmış ol masıyla değil, anlamaktan gocun mayacak okura seslenmesiyle mümkündür bence. Çünkü, üni formayı sevmez görünsek de düğ mesini şeridini değiştirip “İşte bu
üniforma değil” diyerek yazın ürünlerine giydirmek istiyorsak, biz ashnda üniforma seviyoruz de mektir. Öyle olunca da sivilden si- , vil biçemli Birsel’in deneme d ere-' lerinden getirdiği suların disiplin sizce çağlamasından tedirginlik duymamız doğal olur.
İki şeyi birbirinden ayırt etmek çok önemli: Hiçbir disipline bağ lı olmayıp üst düzeyde kuramsal ahkâm yanılsaması uyandırmak amacıyla abese kalem üşürmek başka şeydir; “yazıyı süse ve püse
vurmak, ondan alaysama uçakları havalandırmak” amacı gütmek ise çok daha başka bir şeydir.
Birsel, “Otel” yazısında, Edip
Cansever’in “Oteller Kenti”nin
kurdelesini şöyle keser: “Edip’e
göre dünya koskoca, uçsuz bucak sız, aynak oynak bir oteldir. İn sanlar da oteldir. Bir otel odasın da, odanın soluk alıp verişlerine yüreklerini uydurmuşlardır. Bir uzaklık yakınlık hesabı içinde bık madan, usanmadan ayak değişti rirler. İki kişiyseler karşılıklı otu- ruyoriardır. Çünkü herkes, herkes gibi karşılıkhdır. / Yaşam her şey den önce de sevgidir. Gelgelelim, insanların sevgiyi sevgiyle yıktık larına inanır Edip. Ona göre aşk birlikte yaşamak, yaşamı birlikte süslemektir. Büyük aşklar ise sev memenin içgüdüsel bir çılgınlığı dır. Bir de var ki aşklar birbirle rine benzemediği vakit var olurlar. Şürde yaşamın bir orkestra oldu ğu da açıklanır. En önde borazan lar, daha arkada yaylı ve nefesli sazlar, gitarlar, obualar, ziller. Açık kalmış bir piyanodan yükse len sol la si do sesleri de mutlulu ğu bütünler.” (s. 51/52-3).
Ey benim yazımı bitirir bitirmez
“Kediler”i kucağına alacak akıllı okur! Keyfinde gözümüz yok. An cak sen sen ol, buradan “Kurutul
muş Felsefe Bahçesi”ne, “Paf ve P u f’a ya da 1001 geceden herhan gi birine uzan. Üzerine de kallavi bir “Kahveler Kitabı” çekmeden halâh Bey’i okudum deme.