• Sonuç bulunamadı

Alim Arlı, Oryantalizm ve Oksidentalizm Tartışmaları Ekseninde Şerif Mardin

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Alim Arlı, Oryantalizm ve Oksidentalizm Tartışmaları Ekseninde Şerif Mardin"

Copied!
12
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

A

lim Arlı’nın Oryantalizm ve

Oksidentalizm Tartışmaları Ekseninde Şerif Mardin başlıklı

yüksek lisans tezi, -giriş, sonuç, özet ve kaynakça kısımları hariç-kavramsal çerçeve, oryantalizm, oksidentalizm, Şerif Mardin’in hayatı ve sosyolojik görüşleri, Şe-rif Mardin ve oryantalizm-oksi-dentalizm başlıklarını taşıyan beş bölümden oluşmaktadır.

Arlı, giriş bölümünde Edward Said’in Oryantalizm kitabı ile ala-kaları daha çok celbeden ve daha çok tartışılmaya başlanan oryanta-lizm meselesi ile milliyetçi sâikle-rin etkisiyle giderek oryantalizme karşı bir direnç dili teşkil etmeye çalışan oksidentalizmin oluştur-dukları söylem ekonomileri çerçe-vesinde, oryantalizm ve oksiden-talizmin sosyal bilim düşüncesi ve sosyal teori içinde ne anlam ifade ettiklerini, kezâ bütün bu söylem ekonomileri içinde Şerif Mar-din’in nerede durduğu tartışması-nı tümdengelimsel bir yöntemle

ele alacağını belirtiyor. Bu tür bir açıklama modeli ile Arlı, Şerif Mardin’in Türk modernleşmesine getirdiği yeni yaklaşımlar yanında, diğer Türk sosyal bilimcilerden epistemolojik duruş ve yöntem bakımından farklılığını da gözler önüne sermeyi amaçlamaktadır.

“Kavramsal Çerçeve” olarak adlandırılan birinci bölümde, ça-lışmanın konu, amaç, hipotez ve metoduna dair genel bir çerçeve çizilmiş. Arlı’ya göre, çağdaş sos-yal bilim tartışmalarının en önemli konularından biri, ideolo-jik bir alan olarak tarih bilincidir. Tarih bilinci, gelinen noktada sosyal bilimlerdeki eleştirel dü-şüncenin derinliği ile yakından alakalıdır. Sosyal bilimcilerin, özellikle eleştirel düşünce nokta-sındaki önemli metodik tartışma-ları yeni bir bilinç düzeyi meyda-na getirmiştir. Arlı’nın yöntem-den bilince gidilebileceği yönün-deki kanaati, temel bir mesele olarak tartışılmayı beklemektedir.

DÎVÂN İlmî Araştırmalar sy. 14 (2003/1), s. 221-232

221

Alim Arlı

Oryantalizm ve Oksidentalizm

Tartışmaları Ekseninde Şerif Mardin

Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sosyoloji Anabilim Dalı, Ankara 2003, vii+186 s.

(2)

Arlı’nın sosyal bilimcilerin me-todik katkıları ile meydana gelen yeni bilinç halinden bahsederken, delil olarak Gadamer’in beşerî bi-limlere dair görüşlerinden yaptığı alıntı, sosyal bilim düşüncesine bir temel sağlamaktan uzak görü-nüyor. Gadamer o alıntıda esas itibariyle, insanî/beşerî bilimlerin insanın özbilincinden kaynaklan-dığını ve temelde ona katkıda bu-lunmaya çalıştığını belirtir. Sosyal bilim ile beşerî bilimlerin ortaya çıkış şartları, temel meseleleri, epistemolojik tutumlarındaki önemli farklılıklar, bu iki kavramı tekanlamlılığa irca etmekten ka-çınmamız gerektiğini gösteriyor. Arlı’nın önemli bir tespit olarak ortaya koyduğu, sosyal bilimler-deki oryantalizm meselesinin kri-tik bir nokta olarak bilinç düzeyi-ne taşınması gerektiği fikri, sosyal bilim düşüncesine yaklaşımda hangi zeminden hareket edilmesi gerektiğinin bir işareti olarak okunabilir. Oryantalizm ve bu arada oksidentalizm, Arlı’nın vurguladığı üzere sosyal bilim düşüncesi içerisinde yer alsaydı, acaba yine de, metodik yönelim-leri ile ilintili olarak bir krize ma-ruz kalırlar mıydı? Bu soruya açıklıkla evet demek, hem fazla-sıyla iddialı bir cevap olur, hem de sosyal bilim düşüncesini ko-numlandığı haklılık noktasının ötesine taşımak olur. Bugün geli-nen noktada, sosyal bilimlerin ki-mi meselelerde dile getirdiği soru ve cevapların yetersizliği,

yöneliş-leri farklı bir yol olarak, beşerî bi-limler, sosyal teori ve sosyolojik düşünceye, kezâ sosyal bilimler üzerine bir kez daha düşünmeye yönelttiği bir gerçek. Oryanta-lizm/oksidentalizm akademik bir disiplin olarak sosyal bilimlerin çatısı altında yer alsaydı veya işa-ret edilen bilinç düzeyine erişsey-di, en azından, Arlı’nın eleştirdi-ği çifte ideolojik bir kuruluş ile yüz yüze kalmazdı.

Arlı, birinci bölümde çalışma-nın genel amacını, sosyal bilim-lerde etkisi hâlâ derinden hissedi-len oryantalizm ve verimsiz karşı-lığı oksidentalizm tartışmaları ek-seninde Şerif Mardin’in durduğu yeri tespit olarak açıklıyor. Bu ek-sende, Arlı’nın tezi, genel yargı-lardan kaçınmak gayesiyle iki hi-potez üzerine kurulmuş:

1. Hipotez: Sosyal bilimci Şerif Mardin, fikirlerini oryantalist bir söylem içinde ifade etmektedir.

2. Hipotez: Şerif Mardin anti-oksidentalist bir söylem içindedir.

Bu iki hipotezi, önermeler şek-linde ifade edersek: Şerif Mardin oryantalisttir./Her oryantalist an-ti-oksidentalisttir./Şerif Mardin öyleyse, anti-oksidentalisttir.

Tez, bu iki hipotez ve önerme-nin doğrulanması/yanlışlanması çerçevesinde, Şerif Mardin’in or-yantalizm ve oksidentalizm ile olabilecek muhtemel akrabalıkla-rı ve ilişki biçimlerini ortaya koy-mayı hedeflemektedir.

DÎVÂN 2003/1

(3)

“Oryantalizm” başlıklı üçüncü bölümde, oryantalizmin tarihî-ontolojik soykütüğü, epistemolo-jik duruşu, sosyal ve bireysel algı-lama biçimleri, Said, Hentch, Turner ve Lewis merkezli olarak mütâlaa ve müzâkere ediliyor. Oryantalizmin tarihî-soykütüğü bahsi, oryantalizme dair yüzey-sel, derinliksiz belki de anlamsız tartışmalardan nasıl kaçınılması ve meselenin nasıl anlamlandırıl-ması gerektiğine dair önemli ipuçları ihtiva ediyor. Bugüne dek sayısız tartışmaya konu ol-muş olan oryantalizmin muayyen bir tanımı var mı? Arlı’nın oryan-talizmin tarihi-ontolojik soykütü-ğü olarak açıkladıklarına bakılırsa, oryantalizm gündelik hayat söy-leminden edebî ve bilimsel söyle-me, oradan da büyük bir düşün-ce geleneğine dönüşmüştür. Or-yantalizmin bu serencamı, doğu,

batı adı verilen iki farklı dünya

söyleminin ontolojik bir ön kabul olarak her düzlemde yerleşmesi-dir. Buna göre oryantalizm, batı-nın aynasında doğu hakkında, do-ğuluların akıl edip üretemedikle-ri, verili bilgiler sunmaktadır. Bu mütâlaalar ışığında daha başka şeyler söylemek gerekirse, oryan-talizm ontolojik-felsefî kökleri, zihnî imajları, siyasî ve coğrafî çerçevesi olan temel bir politika-dır. Buna göre, Said’in i) Akade-mik bir disiplin ii) Bir düşünce üslûbu iii) Tüzel bir kurum ola-rak tanımladığı oryantalizm, sa-dece zihnî düzeyde bir kuruluş

değil, aynı zamanda tarihî-hege-monik bir kuruluştur ve bu yö-nüyle siyasî bir projedir. Arlı, Bakhtin’den hareketle, oryanta-list paradigmanın dört önemli ya-pı taşı ve aynı zamanda sonucuna işaret eder:

1. Haçlı seferleri ve Hıristiyanlı-ğın ötekileştirici bir zihniyeti/si-yaseti tarih sahnesine sokması ile oluşan sorunlu tarihsel miras,

2. Descartes’ın ünlü metodik şüphesiyle şekillenen epistemolo-jik düalizminin oluşturduğu in-san/batı bilinci merkezli değişen algı,

3. Ticaret ve sanayi kapitalizmi-nin sömürgecilik ile eş zamanlı bir şekilde, sosyal antropoloji ve edebiyat destekli olarak dünyayı tekdüzeleştirmeye çalışması,

4. Batı kavramının semantik bir müdahaleyle topografik bir gös-terge olmaktan uzaklaşarak ide-olojik bir kavrama dönüşmesi.

Bu tespitler, oryantalizmin çok katmanlı ve ilgi çekici bir serüveni ile karşı karşıya bulunduğumuzu gösteriyor: Doğu hakkında egzo-tik ve eroegzo-tik bir ‘şey’ olarak başla-yan merak, Descartes’ın metodik

şüphesi ile batılı bilincin ötekisi

di-ğer bir anlamda dilde, sosyal alan-da varlık nedenine, kapitalizm ve sömürgecilikle iktisadî/dinî/coğ-rafî kazanma hırsının politik yan-sımasına ve son kertede hegemo-nik güçlerin ideolojik uğrak alanı-na dönüştü. Bu birbirinden farklı

DÎVÂN 2003/1

(4)

ama birbirini tamamlayıcı oryan-talist yapı taşları, aynı zamanda batılı zihindeki doğu tasavvuru-dur. Bu doğu tasavvuru, oryanta-lizmin dört temel yapı taşını ve yanı sıra görünen yüzünü oluş-turmaktadır. Oryantalizmin bu dört temel yapı taşı artık kendini kurumsal bir yapı içinde ifade et-mekte ve her seferinde yeniden kurmaktadır. Dolayısıyla, akade-mik bir disiplin ve düşünce üslû-bu olarak kurumsal düzlem, hem oryantalizmin beşinci yapı taşı hem de dört unsuru kapsayan dı-şarıda bir unsur olarak görülmeli-dir. Bütün bu mülâhazalar, or-yantalizmin bütün övgü ve yergi-leriyle son kertede bir üst-anlatı olarak, matematiksel ifadelerle, şu şekilde formülleştirilebileceğini bize gösteriyor:

Oryantalizm=

(Merak X Metodik şüphe)+ (Hırs X İdeoloji)+Kurumsallaşma

Oryantalizmin doğuya dair tes-pit ve yaklaşımlarda bulunurken benimsediği ve içinde konuştuğu dil, bir tür yokluklar söylemidir. Doğuda kapitalizm neden geç doğdu, burjuva sınıfı veya sivil toplum neden yoktu, sanayi ne-den gelişmedi türünne-den oryanta-lizmin doğu için kurguladığı

yok-luklar söylemi örnekleri,

oryanta-lizmdeki Avrupa-merkezciliğin izdüşümleri olarak okunmalıdır. Bugün gelinen nokta, bu tür bir söylemin, bizâtihî kendi içinde taşıdığı metodik ve epistemik

za-aflar nedeniyle terk edilmesi ge-rektiğini izhâr ediyor.

Oryantalizmi, dünya entelek-tüelinin nazar-ı dikkatine sunan, tartışılmasına vesile olan isim şüphesiz Edward Said idi. Arlı, oryantalizm meselesinin açıklığa kavuşması hususunda Said’den önemli ölçüde faydalanmasına rağmen, Said’e yönelik metodo-lojik eleştirilere de dikkat çekiyor. Özetlemek gerekirse,

1. Aijaz Ahmed’e göre, Said denemelerinde tepeden bakmacı, küçümseyici bir dil kullanarak Batı’yı metropol olarak yeniden kurmaktadır.

2. Said’in en önemli metodolo-jik hatası oryantalizm metninin temeline Batı’nın karşıtı olarak Arapları koymasıdır.

3. Halbuki, Hentch’in tesbit ettiği şekliyle, Batı’nın karşıtı Os-manlı’dır ve Batı’nın Şark sorunu temelde bir Türk sorunudur.

4. Said’in eleştirilen bir başka yönü, bazı olumlu çabalara imza atan İslâm ve Çin araştırmacıları-nı (Schimmel, Hodgson, Corbin, Needham, İzutsu gibi) gözden ırak tutmasıdır.

“Oksidentalizm” bahsine ayrı-lan üçüncü bölüm, Türkiye’de sosyal bilim çevrelerinde nere-deyse ele alınmayan bir konunun ilgi çekici tartışmalarını ihtiva ediyor. Oksidentalizm, henüz ne’liği ve kim’liği açıklığa kavuşa-mamış bir mesele olarak tartışıl-DÎVÂN

2003/1

(5)

mayı beklemektedir. Arlı, Said’in oryantalizm için sıraladığı üç düzlemin oksidentalizm için de geçerli olup olamayacağını sor-guluyor. Oksidentalizm için aka-demik bir disiplin ve tüzel bir ku-rum düzleminden hiçbir şekilde bahsedemiyoruz, fakat kısmen de olsa bir düşünce üslûbundan bahsedebiliyoruz. Yine de, oksi-dentalizmin düşünce üslûbu ile oryantalizmin düşünce üslûbu arasında derin siyasal ve ontolojik farklar var. Bunların başında, ok-sidentalizmin sistematik bir işle-yişten ve mantıksal bir bütünlük-ten yoksun oluşu geliyor. Arlı’ya göre, oryantalist söylemi doğu-ran tarihsel bilinç, bizzat oryan-talist söylem ve modernliğin ya-rattığı yeni epistemik düzlemle ilişkilidir. Batı-dışı dünyanın iç dinamiklerinden kaynaklanan sosyal değişme olgusu ile kendi dışında sömürgecilikle dayatılan “ekonomik bağımlılık ve denetim ilişkilerinin” meydana getirdiği “tarihsel gecikme” bilinci oksi-dentalist söylemin üretim neden-lerini/kaynağını oluşturuyor. Bu iki tarihsel-sosyal olgunun oluş-turduğu yeni bilinç düzlemindeki oksidentalist söylem, kültürel şi-zofreninin bir ürünü olarak bir yanıyla direnişçi, diğer yanıyla apolejetik bir tavrın adıdır.

Oksidentalizm, oryantalizmin simetrik bir karşıtı olabilir mi? Arlı, Said ve Laroui’den hareket-le oryantalizmin sadece bilgi

hak-kında değil, aynı zamanda iktidar hakkında bir söylem olduğunu belirtir. Oryantalizmin çarpık, baskıcı bilgi sistematiği, eşitsiz bir tahakküm ilişkisi doğurmuş-tur. B. Sayyid’in, “simetri yasası baskı ve hiyerarşiyi reddeder” ifa-desi, oryantalizm ve oksidenta-lizm arasında neden bir simetri kurulamayacağını gösteriyor. Or-yantalizm ve oksidentalizm ara-sındaki oransız güç ilişkisi makul ve mukayeseli bir analizi imkânsız kılıyor.

Oksidentalizmin, oksidental toplum teorisini oryantalizm üze-rinden kurmaya çalışması, sahici bir yerde duramaması dahası apo-lejetik ve savunmacı tavrı, tarih-sizlik ve gelenektarih-sizlik ile birleşin-ce, uzun süre oryantalizmin ye-değinde kalarak otantik bir söy-lem geliştirmesinin zorluğu belki de imkânsızlığı ortaya çıkıyor.

Dördüncü bölümde, “Şerif Mardin’in hayatı ve sosyolojik görüşleri” mütâlaa ediliyor. İlk birkaç sayfada, Osmanlı ilmiye sı-nıfından Cumhuriyet’in aydın-bürokrat sınıfına evrilen bir aile-nin mensubu olarak Şerif Mar-din’in hayat hikayesi anlatılıyor. Burada, ilgi çeken noktalardan birisi, Galatasaray Lisesi’ndeki kı-sa süre dışında, Şerif Mardin’in öğrenim ve akademik hayatının neredeyse tamamını ABD’de ta-mamlamış olmasıdır. Bu bölümde Arlı’nın, esas itibariyle sosyal bi-lim pratiği içindeki Mardin’in

DÎVÂN 2003/1

(6)

epistemolojik tutumu ve meto-dolojik tercihlerini çözümlemeyi hedeflediği anlaşılmaktadır. Bu yaklaşım, Türkiye’de Şerif Mar-din ismi etrafında sürdürülen açık ve zımnî tartışmaların seyrine cid-di bir katkı olarak ele alınmalıdır.

Arlı, Keat ve Urry’nin sosyal teoride dile getirdikleri episte-molojik yaklaşımların üç temel bilim anlayışını, pozitivizm, re-alizm ve konvansiyonre-alizmi irde-lemektedir. Bu çerçevede ele alındığında Mardin’in çalışmala-rı, epistemolojik olarak realist bi-lim anlayışından konvansiyonalist bilim anlayışına doğru yol almış-tır. Şerif Mardin’in eserleri, farklı metodolojik tercihlerin ve anla-macı epistemolojinin farklı du-rakları olarak okunmalıdır. Bu-nunla, Mardin’in her yeni çalış-masında çoğunlukla farklı meto-dolojilere ve bu anlamda farklı teorik modellemelere başvurdu-ğu vurgulanmaya çalışılmaktadır. Weber’in paradigmatik yaklaşı-mına olan yakınlığı, Mardin’i, Türkiye’de toplumsal olayları de-ğerlendiren sosyal bilimcilerin içine düştüğü sathîlikten uzak tutmuştur. Arlı’ya göre, Mar-din’i, Türkiye’deki cari sosyal bi-limlerin yavan fikirliliğinden uzak tutan derinlikli yaklaşımları, en çok da onun Osmanlı-Türk mo-dernleşmesi analizlerinde ve din sosyolojisindeki metodolojik ter-cihlerinde kendini göstermekte-dir. Bu çalışmaların ayırt edici

özelliği olarak öne çıkan şey, din-toplum-siyaset-kültür ilişkilerinin tarihsel ve psikolojik temellere dayalı çok katmanlı bir okuma biçimiyle analiz edilmeye çalışıl-masıdır.

Arlı, eserlerinde öne çıktığı şek-liyle Mardin’in meselelere mesa-feli bakma çabasının, düşüncele-rinin taşıdığı gerilimlerden kay-naklandığını ve bu gerilimlerin de onun belirlemiş olduğu iyiler-kötüler hattı üzerinde şekillendi-ğini vurgular. Arlı’ya göre, Mar-din düşüncesi ve araştırmaları, Türkiye’nin son 200 yıllık top-lumsal hayatına geriye dönerek bakmanın gerekliliğini ve bu ha-sılayla hesaplaşmanın zorunlulu-ğunu geniş bir kavramsal çerçeve-de önümüze getirmiştir.

Oryantalizm ve oksidentalizme dair teorik tartışmalar ve Şerif Mardin düşüncesinin genel an-lamda tartışılmasının ardından, tezin beşinci bölümünde ana me-seleye, “Şerif Mardin ve oryanta-lizm-oksidentalizm” meselesine geliniyor. Bu bölümde, daha ön-ce teorik çerçevesi çizilen oryan-talist-oksidentalist söylem ekono-milerinin, Şerif Mardin ismi ile olan muhtemel akrabalığı tartışıl-maktadır. Bu eksende ilk olarak, Mardin’in çalıştığı kurum ve yap-tığı çalışmaların, akademik bir di-siplin olarak oryantalizmle olabi-lecek muhtemel ilişki biçimleri ir-deniliyor. Arlı’nın ulaştığı ilk ka-naatler, Mardin’in akademik bir DÎVÂN

2003/1

(7)

kurum olarak oryantalizm ile olan ilişkisinin sınırlı hatta hiç olmadı-ğı; düşünce üslûbu olarak oryan-talizm ile olan ilişki biçimi için de eserlerine bakılması gerektiği yö-nündedir. Bu bölümün sonuç kıs-mında, ilk kanaatler tekrar teyit ediliyor: Şerif Mardin’in, Said’in oryantalizmin belirleyici unsuru olarak ifade ettiği üç düzlemle, akademik bir disiplin, bir düşünce üslûbu, tüzel bir kurum olarak oryantalizmle bir ilgisi yoktur. Arlı’yı böyle kesin bir yargıya gö-türen gerekçeler, aynı zamanda Mardin’i Türkiye’deki diğer sos-yal bilimcilerden ayıran özellikle-rin de temelini oluşturuyor:

Birincisi, Mardin ilk eserlerin-den itibaren, Osmanlı’nın hangi sosyal ve siyasî yapılardan teşek-kül ettiğine dair, Doğu despotiz-mi, Asya tipi üretim tarzı, patri-monyalizm, sultanizm gibi Batı merkezli modellemelere karşı ol-dukça mesafeli ve eleştirel dav-ranmıştır.

İkincisi, Mardin bazı Türk mes-lektaşlarının aksine, Osmanlı mo-dernleşmesinin tümüyle Batı’dan bazı değerlerin aktarımı şeklinde açıklanamayacağını, bilinenlerin aksine bunun çok düzlemli ve adı konmamış bir süreç olduğunu ifa-de ve iddia etmiştir. Bu meyanda Mardin, Yeni Osmanlılar çalışma-sında, bir toplumun varlık algısın-daki üç tefrik noktası olarak ele aldığı, ilah-tabiat kanunu-tabiî hukuk düzlemlerinden hareketle

Osmanlı düşünce dünyasını bir anlamda o dünyaya ait kavramlar-la ankavramlar-lamaya çalışmıştır.

Üçüncüsü, Mardin’in Osmanlı modernleşmesi meselesine, Tür-kiye’nin tarihsel/toplumsalı için-de bakma çabası, Yeni Osmanlıla-rı bin yıllık bir düşünce geleneği içinde değerlendirmeye çalışması, bir tür Avrupa-merkezciliğin red-di olarak okunmalıdır. Kezâ tarihî sürekliliğe yapılan vurguyu, Tür-kiye’deki yalınkat pozitivist anla-yışın eleştirisinde bir nirengi nok-tası olarak kabul etmek gerekir.

Dördüncüsü, Mardin’e göre, Osmanlı modernleşmesi çok kat-manlı bir sürecin ürünüdür, tam da bu nedenden dolayı basmaka-lıp yargılardan kaçınılması ve bu meseleler hakkında hükme var-madan evvel çok araştırma yapıl-ması gerekir. Aksi takdirde, yapı-lan iş, eldeki noksan bilgilerin Weber gibi sosyologların klişele-rine uydurulması çabasından öte-ye geçmez.

Beşincisi, Mardin’e göre, Yeni Osmanlılar ve Jön Türklerin ‘ta-rihsizliği’ ve ‘felsefesizliği’ ancak yalınkat bir pragmatizm olarak nitelenebilir. Bu anlamda, yakın zamanlardaki Türk Marksistleri-nin de en ciddi açmazı, tıpkı Yeni Osmanlılar ve Jön Türkler’de ol-duğu gibi, bu pragmatizm mese-lesidir.

Şerif Mardin ve Oryantalizm bahsinde öne çıkan bu mütâla-alar, Arlı’nın Şerif Mardin ve

or-DÎVÂN 2003/1

(8)

yantalizm arasında çizdiği kesin hatlara işaret ediyor. Arlı’ya göre, bu temel vurgular, Mardin’i hem oryantalistlerden hem de Türk sosyal bilimcilerinden, metodolo-jik ve epistemolometodolo-jik olarak bir farklılaşmaya götürüyor. Mardin’i farklılaştıran hususiyetlerin başın-da, oryantalistlerin Doğuya dair serdettikleri, ‘yoksunluklar ve yokluklar söylemi’nden uzak dur-ması gelmektedir. Mardin bu tür derinliksiz analizlerden uzak dur-duğu gibi, bazı şeylerin varlıkları-nı ispatlamak ihtirasıyla kavramla-rın semantiklerini bozuntuya uğ-ratmaktan da beri durmuş ve bu tür mülâhazaların haricinde, me-selelere yeni paradigmatik bir ba-kış açısı getirmeye çalışmıştır.

Mardin’i oryantalist söylemden farklılaştıran konulardan biri de din meselesidir. Mardin’in, dinin sembolik ve varoluşsal boyutu-nun kurucu niteliğine vurgusu, kezâ Türk modernleşme sürecin-de dinin siyasal ve kültürel pratik-lerdeki anlamını belirlemesi, hem oryantalist söylemi hem de resmî söylemi aşma çabasının bir örne-ği olarak görülmelidir. Bütün bu yorumlar, Şerif Mardin okumala-rından hareketle çıkarılan sonuç-lardır. Mardin, bazı değinileri ve bir yazısı hariç, doğrudan oryan-talizm meselesine dair hiç yazma-dı. Oryantalizm meselesine kısaca değindiği, “Tarihimizle Bir Has-bihal” (Yeni Türkiye, sy. 33, Os-manlı Özel Sayısı III) başlıklı

ya-zı, Mardin’in daha önce, 700.

Yı-lında Osmanlı Seminerleri

çerçe-vesinde Bilim ve Sanat Vakfı’nda yaptığı konuşma metninin düzel-tilmiş halidir. Mardin, bu konuş-masında kısaca, oryantalizmin analitik çalışmaların önüne yapı-sal engeller çıkardığını ve bu yö-nüyle analitik olmaktan uzak, da-ha ziyade betimleyici bir gelenek olduğunu ve bunun da ancak ta-rihsel-sosyal çalışmaların çoğal-ması ile aşılabileceğini vurgula-mıştı. 2002 yılında yayınlanan, “Oryantalizmin Hasıraltı Ettikle-ri” başlıklı makale (Doğu-Batı, sy. 20) Mardin’in doğrudan oryan-talizm üzerine yazdığı en uzun ve en önemli yazısıdır. Mardin bu yazısında, Said’in yorum ve oku-ma biçiminin oryantalizme ilişkin genel bir yargı oluşturduğunu, “Doğu” ile ilgili bir çok olumlu şeyin atlatılmasına sebep olduğu-nu belirtir. Türkiye’deki cari “hunhar Batı” söyleminin de Sa-id’in yeterince ciddi bir analiz ve eleştiriye tâbi tutulmadan kabul görmesinden kaynaklandığını söyler. Mardin bu yazısında son olarak, oryantalizm meselesinin oluşturduğu çeşitli düşünce me-selelerini fırsat bilip, anlamlı bir çıkış yakalayabileceğimiz umudu-nu kuvvetle izhar ediyor.

Arlı’nın sonuçta vardığı yargı, Mardin’in ilk çalışmalarından iti-baren oryantalizmin çarpık ve ötekileştirici bakışını aşmaya ça-baladığı, dolayısıyla, tezin üzeri-DÎVÂN

2003/1

(9)

ne bina edildiği, giriş kısmında bahsedilen, iki temel hipotezden birincisi, “Sosyal bilimci Şerif Mardin, fikirlerini oryantalist bir söylem içinde ifade etmektedir”, yanlışlanmış oluyor.

Beşinci bölümün bir alt başlığı olarak, “Şerif Mardin ve Oksi-dentalist Söylem” tartışılıyor. Te-zin üçüncü bölümünün sonun-da, oksidentalizm meselesinin hangi teorik düzeyde ve nasıl mütâlaa ve münakaşa edildiğini daha önce belirtmiştik. Yeniden hatırlamak gerekirse, oksidenta-lizmin oksidental toplum teorisi-ni oryantalizm üzerinden kurma-ya çalıştığı, savunmacı bir tavır benimsediği, bir tarihi ve gelene-ği olmadığı; ve tam da bu sebep-lerden sahici bir söylem geliştir-mesinin zorluğu ve imkânsızlığı hâline vurgu yapılmıştı. Bu alt bölümde daha önceki bölümler-de sürdürülen teorik tartışmalar özetlenmekte ve bu teorik tartış-malara yeni eklemelerde bulunul-maktadır. Buna göre, Turner’ın belirttiği üzere, oksidentalist söy-lem, tıpkı oryantalist söylem gibi analitik çalışmayı engelleyici za-rarlı bir dışlayıcılığa sahiptir. Ar-lı’ya göre bu çerçevede, oksiden-talist söylemin iki temel niteliği-ne vurgu yapılabilir:

1. Anti-sömürgeci üçüncü dün-yacı ulusalcı ideoloji

2. Tarihsel gecikmişlik fikrine inançtan kaynaklanan ve bundan dolayı iki paradigma arasında

ya-şadığı ontolojik çelişkiyi çözeme-yen bir batılılaşma düşüncesi ve bu eksende oluşan kültürün kişi-liksizleşmesi süreci” (s. 147).

Doğuluların Batı hakkındaki bilgileri bu söylemsel nitelikler-den kaynaklanmakta ve bu bilgi edinme ameliyesi de Akbar Ah-mad’in ifade ettiği üzere, büyük ölçüde film, video kasetleri, TV programı gibi aldatıcı imajlar dünyasından beslenmektedir. Dolayısıyla, doğunun batıya dair bilgisi, en az oryantalizm kadar berbat, çarpıtılmış ve aldatıcıdır. Şerif Mardin’in oksidentalizm üzerine doğrudan herhangi bir düşünce serdetmemesi, Arlı’yı oksidentalist söylemin etkileriyle oluşan sosyal-tarihsel sorunların, Mardin’in eserlerindeki analizine götürmektedir. Arlı’nın bu yakla-şımı, Mardin’in oksidentalist söy-lemden ayrı bir yerde durduğu-nun ilk işareti olarak okunmalı-dır. Arlı’ya göre, oksidentalizmin anti-sömürgeci söylemi ve yanı sıra milliyetçi ideoloji konusunda Mardin’in önemli bazı tespitleri var: Bu tür bir anlayış, eksik ve çarpıktır. Mardin kısaca, kendi toplumsal sorunlarını, dışarıda bir tür ‘sorumlu avı’na çıkarak çözebileceğini varsayan anlayışın açmaz ve çıkmazlarına işaret et-mektedir.

Arlı’ya göre, Mardin’i bu tür açmazlardan uzak tutan şey, Mar-din’in doğaya tanınan özerkliğin, tarihe ve tarihsel-toplumsal olana

DÎVÂN 2003/1

(10)

da tanınması gerektiği fikridir. Buradaki anahtar kavram, Casto-riadis’den mülhem, “özerklik” fikridir. Mardin’e göre Batı veya Türkiye analizlerinde toplumun kendi anlamını yakalayabilmesi için belirli bir özerklik fikrinin bağışlanması gerekir. Aksi takdir-de, ötekici ve düşman bir söyle-me kapı açılmış olunur.

Arlı, Mardin’in gerek “Türk re-formları için bir fizyoloji geliştir-me ihtiyacı”ndan yola çıkarak ha-zırladığı Yeni Osmanlılar çalış-masında, gerekse 1960 sonrası anti-batıcı bir dille ortaya çıkan dinî temelli hareketleri analizinde metodolojik temelli dışlayıcı bir söylem geliştirme, bu anlamda anti-batıcı bir dil kurma ve kul-lanma ameliyesinden ısrarla uzak durduğunu vurgular. Hatta, Mardin’in ilk dönem çalışmala-rında Batı imgesi bir çok anla-mıyla kurucu ve olumlu bir içeri-ği haizdir.

Arlı’ya göre, Mardin, çalışma-larında oksidentalist söylemdeki iki dünya arasında kalma bilinç durumu ve anti-batıcılığın getir-diği verimsiz bakışı safdışı bırak-mıştır. Bu anlamda, Mardin, Ba-tı’ya dönük olarak üretilen tüm dışlayıcı bakışları reddetmekte-dir. Osmanlı’dan bize kadar ge-len, oksidentalizmin derin bir iz-düşümü olan “küffâr-ı hâksâr” söylemi, bizdeki fikrî hayatın analiz gücünü azaltan ve tahrip eden en önemli sâiktir.

Arlı, Şerif Mardin ve oksidenta-lizm bahsinde, Mardin’in anti-oksidentalist özelliğini belirgin kılan bir neticeye ulaşır. Buna gö-re Mardin, bilgi eksikliğinden kaynaklanan endişe temelli öteki-leştirici ‘hunhar batı’ ‘küffâr-ı hâksâr’, ‘sorumlu avı’ yaklaşımla-rının terk edilmesi ve toplumsal geleneğimizin mukayeseli bir analizle ve kendi derinliği içinde keşfedilmesi gerektiğini vurgular. Dolayısıyla, giriş kısmında bahse-dilen iki temel hipotezden ikinci-si, “Şerif Mardin anti-oksidenta-list bir söylem içindedir”, doğru-lanmış olmaktadır.

Oksidentalizmin, düşmanlık düzeyinde anti-batıcı bir söyleme indirgenmesi ve daha çok bu an-lamda tavsif edilmesi, tezin bu son bahsi için bir zaaf olarak ka-bul edilebilir. Zira bu bu tür bir yaklaşım, oksidentalizm konu-sunda da, bazı şeyleri hasıraltı et-memize yol açabilir. Bu anlamda, Ahmet Mithat Efendi veya yakın dönemden bu konuya eğilmiş bi-ri olarak Cemil Mebi-riç’i nasıl tav-sif etmemiz gerekir?

Alim Arlı’nın Oryantalizm ve

Oksidentalizm Tartışmaları Ekse-ninde Şerif Mardin başlıklı

yük-sek lisans tezi, Türkiye’de, ancak ucuz polemiklerle yan yana gele-bilecek üç kavramı, Şerif Mardin, oryantalizm ve oksidentalizmi, sosyal bilim ve sosyal teori zemi-ninde ama daha çok felsefî bir duyuş ve sosyolojik bir duruşla DÎVÂN

2003/1

(11)

derinlikli bir analize tâbi tutuyor. Arlı’nın tezi hakezâ, zengin kay-nak kullanımı -bu anlamda Tür-kiye’deki sosyal bilim literatürü-nün bir hâsılası olarak da okuna-bilir-, akademik biçimciliğin öte-sinde kendine has üslûbu ve iddi-ası ile de farklılaşıyor.

Arlı, tartışmalarını, Şerif Mar-din ismi etrafında yıllardır sürdü-rülen, açık ama daha çok zımnî münakaşalardan uzak bir zemin-de yürütmektedir. Arlı’nın öne sürdüğü iddialar, tespitler ve son kertedeki temel vurguları, Mar-din’i Türkiye’deki diğer sosyal bi-limcilerden ayrıcalıklı bir yere oturtmaktadır. Arlı’nın, Mardin ve eserlerine getirdiği yaklaşım, eleştirel bir yorumlamadan ziya-de anlamacı bir yorumlama çaba-sını ihtiva ediyor.

Tezin genelinde öne çıkan, hiç-bir şekilde eleştirilmeyen ve sıkça kurucu olumluluklar yüklenen Şerif Mardin intibaı, aynı zaman-da tezin nahif bir açmazını teşkil ediyor. Mardin’e yöneltilecek eleştiriler, Mardin’i Türk sosyal bilimcileri içindeki ayrıcalıklı ve merkezi konumundan uzaklaştır-mayacaktır. Hakezâ bundan, Mardin’in Türkiye’deki entelek-tüel birikime ama daha çok ente-lektüel ufka yaptığı katkıların görmezden gelineceği anlamı da çıkmaz. Oysa eleştiri noksanlığı, Mardin’e yönelik bazı temel so-ruları gözden kaçırmamıza neden oluyor.

Arlı’nın Şerif Mardin analizi, esas itibariyle bir okuma biçimidir ve hermenötik bir yöntemi içerir. Arlı, Mardin’in nesnel alanlar ola-rak ele aldığı toplumsalı/tarihseli açıklama modeline yeni bir açık-lama getiriyor. Dolayısıyla, Ar-lı’nın mesafeli, tarafsız Mardin tespitinin kökenlerini bu nesnel alanda soruşturmak gerekir. Mar-din’in analiz ettiği toplumsal/ta-rihsel alana, yöntem gereği, nes-nel olarak yaklaşmış olması bizati-hi Mardin’in kendisini nesnel, ta-rafsız kılmıyor. Mardin’i şahsi olarak nesnel kılamayan şey, Dilt-hey’den mülhem, insan olarak ya-şadığımız sosyal ve psikolojik sa-iklerle örülü bulunan tecrübedir. Bu anlamda Arlı’nın, Mardin’in insan olarak yaşadığı tecrübeyi dolayısıyla taraflılığını gözden ka-çırması, nesnel alan ile anlama arasındaki süreci mütalâa etmede karşımıza zorluklar çıkarıyor.

Arlı’nın tezinde ortaya çıkan zorluk, Mardin’in oryantalist ve oksidentalistlere yönelik mülâha-zalarında tesbit olarak ortaya koy-duğu açmazları/eksiklikleri, şahsî olarak kendisinin nasıl çözdüğü sorusunun cevapsız kalışıdır. Tez-de iddia edildiği şekliyle, oryanta-lizm ve oksidentaoryanta-lizm, batı ve do-ğu tartışmalarının ötesinde yer al-mayı başarabilen bir Şerif Mar-din, oryantalist-oksidentalist söy-lem ekonomileri içinde yer alan diğer düşünürlerin maruz kaldık-ları ontolojik çelişki veya psişik ve

DÎVÂN 2003/1

(12)

epistemolojik yabancılaşmayı na-sıl aştı? Bu sorunun cevabı Mar-din’in analiz ettiği nesnel alanlar-da değil, bizzat insan olarak yaşa-dığı tecrübede saklıdır.

Benzer soru ve mütâlaalar, Ar-lı’nın tezinin sınırları ötesinde,

Türkiye’de Şerif Mardin düşün-cesinin yeri ve bu doğrultuda Türkiye’deki sosyal bilim düşün-cesinin mümkünlüğü meselesinin daha sıhhatli bir zeminde tartışıl-ması gerektiği fikri ile yakından alakalıdır.

DÎVÂN 2003/1

Referanslar

Benzer Belgeler

“Ayrıntılardaki Şeytan” başlıklı dokuzuncu bölümde, ikinci bölümde ilk kez kullanılan ve devletin gücü ile toplumun gücü arasındaki optimal denge

Doktora: Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Felsefe Anabilim Dalı, 2011- 2015.. Tez Konusu: "Pozitivist Felsefede Doğrulama

Buna göre araştırmaya katılan ve doktorluk mesleğini tatmin edici bulmayan 54 doktordan 13’ü doktorluk mesleğini tatmin edici bulmama nedenini ülkenin içinde

Arlı’nın Oryantalizm-Oksidentalizm ve Şerif Mardin adlı eserinin ilk hali, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Anabilim Dalı’nda Oryantalizm ve

Yapılan bu düzenlemeler kapsamında ortaya çıkan nokta, tasfiye edilerek ticaret sicilinden silinmiĢ olan bir Ģirket için vergilendirme iĢlemi yapılarak iĢlemlerin

Kabul ettiğimiz, hegemonya kavramsallaştırmasından yola çıkarak denilebilir ki, Türkiye’de siyasetin yeni hegemonyanın esaslı bir bileşeni olarak, yeni

TVI uzak SSD kullanılan geniş tedavi alanlı bir radyoterapi uygulamasıdır. TVI uygulamalarında birçok teknik kullanılır. Belli bir tekniğin seçimi; foton

Dördüncü bölümde, tezin amacına uygun olarak nesnelerin interneti döneminde reklamcılığın geleceğine yönelik reklam uygulayıcıları ve reklam akademisyenlerinin