DER Kİ: «İN S A N I SEVM EK T A N R IT I S EV M E K TİR »
Hoşgörünün şeyhi, M F
t t t
A lVr A
humanızmanm pırı: 1VJLJI!/ V
• Mevlâna’nın yapıtları Farsça yazılmıştır. Şiirlerinde
pek az sayıda Arapça, Rumca ve Türkçe beyitlere
rastlanır. Bu yüzden İranlIlar onu kendilerinden
saymışlardır
• Her yıl aralık ayında Mevlâna’nın ölüm yıldönümünde
Konya’da Şeb-i Arus törenleri yapılır, semazenler fırıl
fırıl dönerek kendilerinden geçerler
İLHAMI SOYSAL
M
EVLÂNA, ülkemizde ünü ve adı yaygın bir kişidir. Yedi yüzyıl ön ce yaşayıp, öldüğü halde, geniş halk yığınlarınca adı bi linir, Konya’daki türbesi her yıl on binlerce kişi tarafından ziyaret edilir. Tıpkı Hacı Bek- taş ya da Hacı Bayram Veli gibi bir din ulusu sayılır.Gelin görün ki, bu yaygın ününe karşın Mevlâna, kişiliği ve öğretisi ile pek bilinmez. B ilin enler, kulaktan dolma söylentilerdir.
örn eğin M evlâna sözcük olarak “Sanklı din adamı” de mektir. Sarıklı din adamlarına seslenilirken kullanılan bu deyim, aynı zamanda “Efendi miz” anlamınadır. Arapça kö kenli bir sözcüktür. Mevlâna’- mn gerçek adı Muhammed Celalettin Rûmî’dir. 1207 - 1273 yıllan arasında yaşamış tır. Doğum yeri bugünkü Af ganistan’ın kuzeyinde, Cey hun ırmağının kollarından biri üzerindeki Belh kentidir. İşin ilginç yanı da şudur ki, şim diki Özbekistan ve Türkmenis tan sınırlanna yakın bir yerde olan bu kent, Büyük İskender döneminde îskenderiyye adıy la yeniden kurulmuş ve eski Yunan uygarlığının önemli merkezlerinden biri olmuştur.
Halkı, sırasıyla putperest, B u dist, Zerdüşt, Mani, Nasturi dinlerine girip çıkmıştır. Bu kentte son bin küsur yıldan beri de Mezar-ı Şerif diye anı lan yerde, Hazreti Ali’nin yattığı ileri sürülür. Belh, ye- . dinci yüzyılın ortalarında Islâm
Arap ordularmın işgaline uğ ramış, yakılıp yıkılmış, halkı kanlı direnmelerde on binlerce kurban verdikten sonra zorla Müslüman edilmiştir. Bundan sonfa da, Moğol akmlarına kadar Islâmiyetin önemli kül tür merkezlerinden biri olmuş tur. işte Mevlâna’nm babası Sultan-ül Ulema Bahattin Ve- led, bu kentte yetişmiş önemli Islâm din adamlarından biri dir.
KONYA’YA GÖÇ VE
TEBRİZLİ ŞEMS
On üçüncü yüzyılın başla rında Belh’in de bütün Orta ve Asya ve Yakındoğu ülkeleri gibi Moğol istilâsına uğrama sı sırasında Mevlâna’mn ba bası, yamnda oğlu ve ailesi olduğu halde önce Mekke ve Medine’ye gidip hacı olmuş, sonra da ön Asya’ya gelip, Konya’da Selçuk sultanlarına sığınmış, burada da saygı gö ren bir din adamı olarak otur muştur. Babası öldüğünde 24 yaşında olan Mevlâna, onun postuna oturtulup, bir yıl süreyle camide vaazlar ve
A YIN I CEM NEDİR
Mevlevi töresine göre, Ayin i Cem yapılacak mevlevihane, tekke ya da dergâhın salonunun baş köşesine şeyh için kırmızı bir post serilir ve oturulacak yerlerin önüne İki sıra halinde 18 şamdan sıralanıp mumlar yakılır. Yemekten sonra namaz kılınıp âyin odasına girilir. Canlar dua ederek dergâha ayinin yapılacağı yere yalınayak girer, ellerini çaprazlama omuzlara koyar, sağ ayağın başparmağıyla 30I ayağın başparmağına basar, boynu da hafifçe sağ omuza doğru kıvırır bekler ki, buna “ayak mühürlemek” denilir.
Sonra, dergâhın büyükleri içeri girer, en sonda da şeyh gelip kapıda “baş
keser” yâni selâm verir. Bu sırada canlar da şeyhle birlikte baş keserler.
Bundan sonra canlar da oturur ve hep birlikte yer öpülüp niyaz edilir. Bu oturmadan sonra kahveler içilir, sonra neyzen başı neyle taksim yapar. Taksimden sonra ‘nefes’Mer okunur, dua edilir, sema yapılır. Sema’dan sonra Şeyh, “ Ayin-I Cem Gülbangım” çeker, Gülbank’tan sonra bağdaş kurulup sohbet başlar, şerbet içilip meyvalar yenilir, çeno nefesler okunur, ilahiler söylenir. Sabah namazı vakti gelince şeyh fatiha okuyarak âyini bitirir ve hep birlikte sabah namazı kılmak üzere mescide geçilir.
Mevtana Celâleddin Rumî'nin sanatı, bilgeliği, insan sevgisi onun Batı dünyasında da tanınıp benimsenen bir isim olmasına yol açmıştır.
şeriat adına fetva veren bir kişi olarak tanınıp sevilmiştir. Sünnî, İslâmî kurallara sıkı sıkıya bağlı, katı şeriatçı bir din adamıyken, babasının öğ- rencilerinedn Seyyid Burhaned- din’in müridi olmuş ve 1244 yılına kadarda bu yolda çalış mıştır. O yıl Konya’ya gelen ve Tebrizli Şems diye tanınan bir dervişle karşılaşıp tanışan
Mevlâna, artık yepyeni bir kimlikle ortaya çıkacaktu.
Bu kimlik, sünnî, Islâmi kuralları zorlayan, tasavvufa açık bir yoldur. Varlıkbirliği (vahdet-ı vücut) inancına yö neliktir. Yani artık .bundan sonra Mevlâna Yeni Platoncu (Eflatuncu) bir inanışa dön müştür. Kuşkusuz ki, bu yeni yönelişte, taa Belh şehrinden
MEVLEVİLİĞİN İLKELERİ
M e vleviliğin b e lli b a şlı 12 temel ilk e si y a d a kuralı ş ö y le sıralanır:
1. İnsanlığa hizmet etmek
2. İyi ve güzel davranışın örneği olm ak
3. Sürekli Mesnevi okumak ve mutasavvıf olmak
4. A k lı iyi kullanm ak, hikm et sa h ib i olm ak
5. Dindar olmak
6. İçinizi her zam an tem iz tutm ak 7. Mevlana'yı pir tanımak. 8. M evlâna'nın yolundan ayrılm am ak
9. Tann'dan, Hz. Muhammed’den sonra Mevlâna’ya bağlanmak ve gönülden İnanmak
10. B ilim edinm ek, b ilg ili olm ak
11. Alçak gönüllü, sabırlı, güleryüzlü ve nazik olmak
12. M ad dî ve m anevî bakım dan tem iz olm ak.
Semâ törenleri Anadolu’nun çok eski Kybele dininden kalma ya da ona öykünme bir tapınma törenidir. Şeb-i Arûz’da da semâ törenleri yapılır.
bu yana sürüp gelen bir kültür ve arayış birikiminin etkileri çoktur. Tebrizli Şems ise, Mevlâna’nın bu konudaki değişiminin nirengi noktasıdır.
Konya'nın ham sofularının, Mevlânâ’yı kendilerinden ko pardığı için Tebrizli Şems'i ürkütüp kaçırtmaları ya da bir söylentiye göre öldürmeleri üzerine (ki bunların arasında, Mevlâna’nın küçük oğlu Ala- eddin Mehmed Çelebi de vardır). Mevlânâ bir süre Konya’da deliler gibi dolaşır. Artık ders ve vaazlarım bı rakmış, fakihlere mahsus elbi sesini çıkarmış, Hint alacasın dan hırka giyip, başına bal rengi külah geçirmiş, sema ve raksa başlamıştır. Sürekli aşk şiirleri yazmaktadır. Derken kuyumcu Selahaddin Zerkub'u bulur. Selahaddin’in okuması yazması bile yoktur ama Mev- lânâ'ya mürid olur. Bir süre sonra da Mevlâna onu mürid- lerinin başı ve halifesi yapar. Bu durum da tepkiler doğu rur... Mevlâna kimseyi dinle mez, Selahaddin’le beraberliği on yıl sürer. Sonra Selahaddin ölür; cenazesi vasiyetine uyu larak 1258 yılında neşe ve se vinç içinde, davullar, defler, kudümler çalınıp sema edile rek kaldırılır.
URMİYELİ ÇELEBİ
HÜSAMETTİN
Daha sonra Mevlânâ halife liğini, Urmiyeli Çelebi Hüsa mettin Haşan bin Ali Türk’e verir, onunla birlikte olur. Bu delikanlının babası Konya’h Ahi'lerin şeyhidir. Hüsamettin Çelebi, Mevlâna’yı ünlü yapıtı Mesnevî’yi yazmaya iten kişi olm uştur., 25.700 beyitlik Mesnevi, bu Hüsamettin Çe- lebi’in yazıcılığıyla ortaya çık- m ştır. M esnevî’nin dışında Divân-ı Kebir adlı 30-40 bin
beyitlik aşk gazellerini topla dığı bir şiir külliyatı, Fihi Ma Fih (Ne varsa içindedir) ve Mecalis-i Seba (Yedi öğüt) adlı vaazlar ve söyleşilerini toplayan ve Mcktubat adlı 147 mektubunu içeren üç ki tabı M evlânâ’nın kişiliğine açıklık getiren ünlü yapıtları arasındadır.
Ne kadar yazıktır ki, ünü ve adı Türkiye’den çok dün yada bilinen Mevlânâ’nın ya
pıtları baştan aşağı Fars dilin de yazılmıştır. Şiirlerinin için de pek az sayıda Arapça, Rumca ve Türkçe beyitlere rastlamr. Bunun içindir ki, îranlılar, Mevlânâ'yi kendile rinden sayarlar. Bu şiirler ve kitaplar Türkçe’den çok önce Almanca, Fransızca ve İngi lizceye çevrilmiştir. Türkiye’ de ise henüz eksiksiz çevirisi yapılmış bir Mevlânâ külliyatı yoktur.
Mevlânâ’mn adıyla birlikte anılan Mevlevîliğe gelince... Mevlevîlik, Mevlânâ’nın ölü münden sonra oğlu Sultan Ve let tarafından kuralları sapta nıp, yöntemi geliştirilmiş bir tarikattır. Kuşkusuz ki kay nağı Mevlâna’dır. Mevlevîlik sünııî bir tarikat sayılır, Tan- n ’mn ve peygamberin açık sözlerine uyar, bu sözlerde gizli anlamlar bulunduğu yo lunda yorumlarda bulunmaz. Ancak tasavvuf tarikatlarının varlık birliği (vahdct-i vücut) inancına da sıkı sıkıya bağlı dır. Bu inanca göre de Tanrı, yaratan değil, beliren’dir. Mevlâna bir şiirinde, “Bizim yolumuz şu güzelim dünyada yaşamak yoludur” der. Tan- n'nın insanda, hayvanda ve eşyada belirdiğini savunur.
BİLGİNİN DEĞERİ
Mevlânâ’ya göre bilgi, in sanı öbür varlıklardan üstün kılar. Evrenin tüm varlıkları içinde bilgiye erişmiş tek var lık insandır, bunun için de insan evrenin özüdür. İnsan, bilgiyle, aşkla, müzik ve raks la tapınarak Tanrı’ya ulaşır, Tanrılaşır... Mevlânâ’mn en ünlü sözlerinden biri, “İnsanı sevmek, Tann’yı sevmektir” anlammadır. Mevlevi tarikati, İslâmî tarikatlar için de çelebi denilen şeyhliği, ba badan oğula veraset yoluyla geçen tek tarikattir. Sema törenleri ise, Anadolu’nun çok eski Kybele dininden kalma ya da ona öykünme bir tapın ma törenidir. Şimdilerde Kon ya’da her yıl, aralık ayı için de, Mevlânâ’mn ölüm yıldö nümlerinde düzenlenen Şeb-i Arus gecelerinin sema tören leri, vaktiyle her yıl mart ayı nın 22’sinde Pessinus’da yapı lan Kybele bayramlarındaki rahiplerin törenlerine benzer. Onlarda da rahipler, kadmsı etekliklerini savurarak, flütle çalman bir müziğin temposu na uyarak fırıl fırıl dönerler ve böylelikle cezbe (trans) haline gelerek Tanrı'ya kavuşmaya çalışırlardı.
Tüm bu ilginç ilişki ve benzerlikler, üstün sanat yete neği ve çağının çok ötesindeki bilgeliği Mevlâna Celalettin Rumi’yi Batı dünyasında da, üstünde önemle durulan bir kişi haline getirmiştir. Bilgisi kadar ozanlık gücü ile de, İslâm kültürü ile bu dinden önceki kültürleri birleştiren ve felsefesi insanları sevmek olan Mevlâna Celalettin’i günümüz de ülkemizde gerçek anlamıyla anlayanı bulmak, sanıldığı ka dar kolay değildir. ■
NASIL MEVLEVİ OLUNUR?
Mevlevi, Mevlevilik tarikatına giren kimse demektir. Mevlevi olmak da öyle kolay bir iş değildir. Mevlevi olabilmek İçin tarikat kurallarına göre çile doldurmak, belli sınavlardan, denemelerden geçmek, yetkili pir*den el almak gerekir. Mevlevîmn davranışları, giyim kuşamı, konuşması, çevresiyle ilişkileri, başkalarına karşı tutumu, tarikat kurallarına göre belirli ve sınırlıdır.Mevleviliğe karşı sevgi ve ilgi duyarak bir şeyhe kapılanan, tekkede gereli törenlere katılan kimseye, “ Mevlevi Muhibbİ-Mevleviliği seven” denir ama Mevlevi sayılmaz.
Mevlevi adaylarına “can” denir. Bir can'ın Mevlevi sayılabilm esi için 1001 günlük, yani 2 yıl 9 ay 1 gün çile doldurması gerekir.
Çile, Mevlevi geleneğine göre bir hücreye kapanarak çekilir. Çileye çekilen müride “çilenişin" denir. Ç ile bir içe kapanış, bir öz eğitim ve kendim yetiştirme yoludur. Çileye törenle girilir ve törenle çileden çıkılır, Mevlevi adı alınır.
Bir canın Mevlevi olabilm esi için önce üç günlük bir ilk çile çekilir. Sonra ayrı bir hücreye konulup üç gün “sır” olur. Yani kapıları pencereleri kapalı, dışarı çıkamayacağı, diyeceği ve içeceği “meydancı” tarafından verilen bir tür hapis hayatı yaşar. Bu üç gün geçince Can, meydancı tarafından alınıp “ Tarikçl Dede” ye götürülür, önüne iki dizi üstünde çökerek oturur ve verilen öğütleri, gösterilen yollan dinler. Sonra tekrar çileye girip 18 gün çilede kalır, bu süre içinde hücresinden dışarı çıkabilir ama tekkeden dışarı çıkamaz. Sonra,
“Şamsi Tebriz! ziyaretine” gidilir. Dönüşte Ç elebi’den “ evrad” ve “ ezkâr”
dersleri alınır.
Can, tüm bu işlemlerden sonra isterse çileyi Konya'da çekmeye devam eder, isterse başka yerlerdeki mevlevihanelere giderek geri kalan hizmet süresini tamamlar.
B ir canın Mevlevi olabilm esi için bu hizmet ve çile döneminde yapacağı belli başlı 18 iş şunlardır
1. “Ayakçı” olarak ayak hizmetlerini görür. 2. “Süpürgecl” olarak tekke
avlusunun çevresini süpürür. 3. “Çırağcı” olarak mutbağın şamdanlarını yakar. 4. “ Kandilci” olarak dergâhtaki kandilleri yakar. 5. “Somatçı” olarak sofrayı kurar kaldırır. 6. “ Meydancı” olarak dergâhtaki meydan hizmetlerini yapar, şeyhin postunu serer kaldırır. 7. “Tahmlsçl” olarak dedelerin kahvelerini döver, hazırlar. 8. “Yatakçı” olarak yatakları yayar, toplar. 9 .'’'Pazarcı” olarak alışverişe gider gelir. 10. “Bulaşıkçı” olarak bulaşıkları yıkar. 11. “ Dolapçı" olarak kapkacağı korur. 12. “Ayrızcı” olarak helaları temizler. 13. “Şerbetçi" olarak dedelere şerbet sunar. 14. “Câmeşû” olarak dervişlerin çamaşırlarını yıkar. 15. “ Dışarı Meydancısı” olarak Tarikçi Dede’nin emirlerini bildirir. 16. “İç Kandilci” olarak mutbağın kandillerini yakar. 17.
“ Paşmakçı” olarak ayakkabıları çevirir. 18. “ Lokmacı” olarak lokma yapar.
1001 günlük çile boyunca Can, tüm bu işleri sırasına ve yeteneğine göre belli kurallar çerçevesinde yapmasının yanı sıra, sıkı bir tarikat eğitiminden de geçirilir ve yetiştirilir. Ondan sonra düzenlenen özel bir törenle de “ Mevlevi” adım alır. ^
©
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi