• Sonuç bulunamadı

Süheyl Ünver:Örnek insan, büyük hoca...

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Süheyl Ünver:Örnek insan, büyük hoca..."

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SüheyllJnver...

Örnek insan, büyük hoca...

A. Cüner Sayar’ın yazdığı "A.Süheyl Ünver'in Hayatı, Şahsiyeti, Eserleri" kitabında Süheyl ünver her yönüyle okura tanıtılıyor.

Ahmet G üner Sayar, “ A. Süheyl Ünver, Hayatı, Şahsiyeti,

Eserleri” adlı yapıtında bir örnek insanı, büyük bir hocayı, bir

gönül ve bilim adamını, olağanüstü yaşamöyküsü ve

düşünceleri eşliğinde başarılı biçimde anlatmaktadır. Türk

kültür, bilim, tarih ve sanatıyla ilgili herkesin, özellikle

gençlerimizin bu kitabı okuması, ondan yararlanması gerekiyor.

ARSLAN KAYNARDAG

• •

Ö

rnek insan, büyük hoca Süheyl Ünver konusunda geniş kapsamlı bir kitap yayımlandı (*)• Profesör Ahmet Güner Sayar’xn yazdığı bu kitap Süheyl Ünvel’i her yönüyle ve başarılı bi­ çimde tanıtmaktadır,

Ünver’i ve ailesini yıllardan beri tanı­ yan, Ünver’in çeşitli söyleşilerini düzenli biçimde izleyen bir kimsenin bu yapıtı kal [eme alması sevindirici olmuştur. Yaza­ rın canla başla çalıştığını yakından biliyo­ rum. Sonuçta okuyanları doyuran bir ki­ tabın ortaya çıktığını söyleyebilirim.

Biyografi alanı her alandan daha çok belge ve bilgi gerektirir. Hemen söyleye­ yim ki, pek az yazar bu bakımdan Ahmet Güner Sayar kadar şanslı olabilmiştir. Şansını iyi kullanan Sayar, konuya olan büyük sevgisi de işin içine girince, kitaplı­ ğımıza, bilim ve kültür tarihimize, zevkle okunacak ve yararlanılacak bir yapıt ka­ zandırmıştır.

Altıyüzkırk sayfayı okuyup bitirdikten sonra edindiğimiz bilgilerin ışığında kita­ bı şöyle özetleyebiliriz:

Dokuz yıl önce yitirdiğimiz sevgili ho­ camız Sübeyl Ünver 1898 doğumludur. Doğduğunda 19. Yüzyıl bitmekte, 20. Yüzyıl başlamaktaydı.

Osmanlı toplumunda büyük ve etkili değişiklikler oluyor, insanlarımızın dün­ yasında yeni ve önemli sentezler meydana

geliyordu.

Bulgaristan’dan,göçen bir Türk ailesi­ nin çocuğu olan Ünver, küçüklüğünden itibaren zengin bir kültür ortamında ya­ şadı. Bu ortam, Türldere özgü bir tasav­ vuf neşesine yakınlığın belirlediği insanca davranışlarla doluydu. Dedesi Şevki Efendi tanınmış ve üstün yetenekli bir hattattı.

İsmail Fennî Ertuğrul, kütüphaneci İs­ mail Saip Sencer, hattat İsmail Hakkı Al- tınbezer, ressam Hoca Ali Rıza, hekim Rı­ fat Osman, hekim ve düşünür Akil Muh­ tar Özden, şair Yahya Kemal, Muallim Cevdet, ilahiyatçı Şerefeddin Yaltkaya, ta­ rihçi Osman Ergin ve Mükrimin Halil Yı- nanç gibi değerli bilim ve kültür adamla­ rıyla yakın dostluklar kuran Süheyl Ün­ ver, onlarla sürekli söyleşiler ve çalışmalar yaptı. Bu kimselerden etkilendi, önemli bilgiler edindi.

1915’te tıp fakültesine girdi, yürekleri vatan ve bilim sevgisiyle dolu hocalardan ders gördü. Üniversitedeki altı yıllık öğre­ nimini yaparken, bir yandan da Hattatlar Okulu’na giti. Orada Türk süsleme sanat­ ları konusunda ders aldı. Sanata, bilime ve kitaba olan sevgisi her an daha çok art­ tı.

Az önce adlarını saydağım insanlar hâ­ lesi içinde onu yönlendirenler, yolunun temel çizgilerini çizenler özellikle şu üç kişi olmuştu:

Tasavvufa bağlılığı ve kültürü ile Abdü- laziz Mecdi Tolun, İstanbul, özellikle Üs­

küdar sevgisiyle dolu ressam Hoca Ali Rı­ za, tıp fakültesinin büyük hocası Akil Muhtar Özden. Mecdi Tolun bir gönül adamı olduğu kadar bir sağduyu örneği idi. Hoca Ali Rıza, İstanbul’u, resmi ve resim yapmayı sevdirdi, estetik dünyasını zenginleştirdi. Akil Muhtar özden fakül­ tede yanına aldı, Paris’te öğrenim görme­ sini ve Prof. Labbe gibi bir tıp bilgininin yanında çalışmasını sağladı.

Süheyl Ünver’in ruhunda kendi deyi­ miyle bir dostlar “pantaeonu” oluşmuştu. Yine onun deyimiyle, bu panteon aynı za­ manda bir “cennet”ti. Ünver o cennete girenlerin manevi varlığıyla donandı.

Fransa’da yalnız tıp öğrenmekle kalma­ mış, müzelerde ve kitaplıklarda inceleme­ lerde bulunmuş, Türk tarihi konusunda birçok not almıştı. Paris’ten sonra çeşitli aralıklarla Avrupa’nın başka şehirlerine, Asya’nın önemli kültür merkezlerine de gitti.

Gittiği ülkelerde Türkiye’deki ruh zen- inliğini bulamadı. Batı’daki insanın ma- ineleştiğini görerek bunu eleştirdi. Özel­ likle 1958’de gittiği ve bir yıl kadar

kaldı-Î

;ı ABD’de huzursuz günler geçirdiği an- aşılmaktadır. Orada sanki bir “cehen­ nem ” içindeydi. Amerika izlenimlerini yazdığı defterlere “cehennemname” adını vermesi bundandır. Ona göre, oradaki in­ sanların üçtebiri ruh hastasıydı.

Bilim adamlarına olduğu kadar felsefe­ cilere de saygısı vardı. Örneğin, Platon için şöyle demişti:

“Peygamber ya da evliya değildir ama, mükemmel bir düşünce alanında en ileri­ lere ulaşmış bir kimsedir. ”

Deontolog olması ona doğal bir felsefe­ ci tavrı veriyordu. 1930’da tıp tarihi çalış­ malarına başlayan Ünver’e göre, “Hiçbir sanat ve bilim tarihi, tıbbmki kadar felsefi nitelik taşımamaktadır.”

1933’te Tıp Tarihi ve Deontoloji Kür- süsü’nün başına geçti, kürsüde hızlı ve verimli bir etkinlik sürecini başlattı. Kur­ duğu arşivle bir çeşit bilgi bankasının te­ melini atan Süheyl Ünver, bir yandan da, Türkün tapu sicil belgeleri dediği tarihi eserlerden hiçbirini atlamadan saptama çabası içine girdi.

Bu eserlerin yitip yok olmaması için adeta bir savaş veriyordu. O nların 1950’den sonra bilinçsizce yok edilmeye başlaması DP iktidarını suçlamasına ne­ den olacaktı.

Tıp Tarihi Enstitüsü Arşivi yanında kendi özel arşivini de kurmuş, herkesin yararlanmasına açmıştı.

Bir başka uğraşı alanı, kitaplıklardaki yazmaları gözden geçirmek ve değerlen­ dirm ekti. Öm rü boyunca en azından 60.000 yazma kitabı teker teker gördü, inceledi, not aldı. Çalışmalarında öğrenci­ leri de onu izlemeye başladı. Böylece Türk kültür ve sanatının yeniden doğuşu gündeme geliyordu.

Çok çalışıyordu, “çalışmak” onun için vatanseverlikle eşanlamlıydı.

Büyük bir hoca olduğu halde “öğrenci”

olduğunu söylerdi. Öğrenmeyi, “öğrenci” olmayı öğretmenlikten daha üstün Bir de­ ğer sayardı.

“Şifahi” (yalnız sözle geçiştiren) top­ lum olmamızdan, not almayışımızdan hep yakındı. “Gördüklerimi, duyduklarımı yazmak zorundayım” diyerek sürekli yaz­ dı, not aldı, başkalarının da böyle yapma­ sını istedi. İstanbul’da bir “Notlar Kü­ tüphanesi” kurulmasını önerdi.

Kitaplığında 3000’den fazla yazma ve basma eser, 5000’nden fazla sanat çalış­ ması (tehzip, minyatür ve resim), ikiyüz- binden fazla not biriktirmiş, notlarını defterler içinde sınıflandırmıştı. Kültür hayatımızla ilgili beşyüze yakın dosya ha­ zırladı. Bu hâzinenin çok büyük bir kıs­ mını İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ne, Süleymaniye Kitapfı- ğı’na ve Türk Tarih Kurumu’na bağışladı. Bütün bunların tam bir katalogu yapıla­ rak yayınlansa ne kadar iyi olacaktır.

iyi ve üretken bir yazardı. Basılmış yazı ve kitaplarının listesini onun için yayın­ lanmış Bibliyografyalarda buluyoruz. Ya­ yınlarının sayısı, kitap ve makale olarak 2330’e yakındır. Hekim, bilim ve sanat ta­ rihçisi olarak bıraktığı ürün en azından onbin sayfa tutmaktadır.

Yazık ki bir Türk tıp tarihi yazmadı. Oysa yazabilirdi, bunu ondan beklerdik. Yazmadı ama, böyle bir yapıtın kendisin­ den sonra kaleme alınabilmesi için birçok not ve belge bıraktı. Tarihçilerimizin bu çok zengin ve ayrıntılı malzemeden yarar­ lanarak Türk tıp tarihini yazması epeyce kolay olacaktır.

Ünver, Türkiye’nin belleğinde bulun­ ması gereken birçok bilgiyi araştırmala­ rıyla tek başına saptamış bunların düzenli bir biçimde korunmasını sağlamıştır. Ül­ kenin kültür alanında gittikçe daha çok artma eğilimi gösteren erozyonu önlemek için çalışmaktan bir an geri kalmamıştır. Çünkü az bulunur bir tarih bilincine sa­ hipti. Çalışmalarının değeri ilerde daha iyi anlaşılacaktır.

Aynı zamanda bilge bir kişiliği vardı. Tasavvuftaki deyişle “insan ı kâmil”di, yani sözcüğün tam anlamıyla olgun bir insandı. Yüreği insan sevgisiyle, saygısıy­ la, günleri yaşama sevinciyle doluydu, bir ahlak adamıydı ve herkesten çok hekim­ lerin ahlaklı olması gerektiğini düşünü­ yordu.

Ahmet Güner Sayar’ın yapıtında işte böyle bir örnek insanın, büyük bir hoca­ nın, bir gönül ve bilim adamının, olağa­ nüstü yaşamöyküsü ve düşünceleri başa­ rılı biçimde anlatılmaktadır. Türk kültür, bilim, tarih ve sanatıyla ilgili herkesin, özellikle gençlerimizin bu kitabı okuması, ondan yararlanması gerekiyor.

Yazımın sonunda şunu da belirtmek is­ terim:

Süheyl Ünver öyle bir konudur ki, üze­ rinde yeni araştırmalar yapılmasını gerek­ tirir. Bilim tarihçilerinden, sanat tarihçile­ rine, kütüphanecilere ve daha başka alan­ ların ilgililerine kadar birçok kimsenin bu konuda yapacağı araştırmalar, söyleyeceği sözler olacaktır. Ahmet Güner Sayar kap­ samlı çalışmasıyla bu yola güzel bir girişte bulundu. Öteki araştırmacıların da ken­ dilerine düşeni yapmalarını bekliyoruz.

(*) A. Süheyl Ünver, Hayatı, Şahsiyeti, Eserleri/ A hm et Güner Sayar, İstanbul,

1994, Eren Yayınlan. «<

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Meclis genel seçimim yenileyerek halka sunma im­ kânını verseydi, çok büyük ihtimalle, seçmen, M eclis'e Silahlı Kuvvetler'in is­ tediği yetkileri verecek bir

Eli­ mizdeki kitapta, yazarın siyasi ve edebi kişiliği ile memleket hasreti içinde geçen pişmanlık dolu sürgün yılları akademik bir dikkatle İncelenmekte ve ünlü

Hamdi beyin Müze müdürlü­ ğünden sonra torbalar içinde karışık bulunan İslâm sikkelerinin tasnifi Galip beye verilmiş ve o da bu vazifeyi görerek

Orta okuyucu için karan­ lık, fakat erbâbı için, şifresi çözüldükçe değeri ve tesiri artan yazılardı.. Hakkı Târik, kelime­ nin tam

In veterinary practice the determination of the progesterone level nporecTepoHa in blood serum or plasma by means of immunological methods of analysis is used

ANKARA — Mustafa Kemal Paşanın, İ- lılaf devletleıinin hakkımızda idam hükmünü andırır sulh şartlarını zor i a kabul ettirme­ ye kalkışacaklarını,

Yeni Türkiyenin kurucusu ve ruh vericisi olan Büyük Devlet Adamı­ nın başarmış olduğu muazzam esere devam etmek vazifesile mükellef olan zatın Meclis

87 yaşında ölen Muh sin Ertuğrul geçen salı günü Ege Üniversitesi Rektörlüğü ile Güzel Sa­ natlar Fakültesi'nin İz­ mir Devlet Tiyatrosu nda düzenlediği