—
2
•>Neyzeriin şiirleri
kitap halinde
...
• — Azab-ı Mukaddes’ln çıkması dolayısiyle — Tanıdığı /Pek çok, sevdiği ise pek az olan Neyzen Tevfik’iıı dostla rından birisi olduğumu iddia edebi lirim. Rahmetli şair Akif zamanın dan başlıyan bu dostluk senelerle artmıştır.— Tabiî artacaktı! demeyiniz. Çünkü seneler değil, saatler ve da kikalar bile Neyzen’in dostluğunu yabancılığa hattâ düşmanlığa ka dar götürebilirdi ve götürebilir.
Ben, 1944 senesi başlarında İs tanbul’dan Ankara’ya gelirken Tevfik - ömründe pek nadir yaptı ğı bir şey yapmış - Haydarpaşa is tasyonuna gelip beni selâmetlemiş- ti. O akşam, — Bohçamı göndere ceğim; onunla meşgul oluver! di yordu.
Onun bohça dediği şey, yazdığı bütün yazıları içerisinde toplıyan büyücek bir çıkındı. “ Meşgul olu- vermek” mastarının da burada ifade ettiği mâna, “ derlemek, top lamak, bastırılmasına vasıta olmak’’ tı.
Dört sene sonra onun bu arzu sunu yerine gelmiş görüyorum. Çünkü mevzuları çeşitli, çoğu do kunaklı, azı dokuııaksız olan bu şiirler, şimdi “ Azab-ı Mukaddem” isimli bir kitapta bir araya toplan mış, basılmıştır.
Eserde bir taksimle, bir peşrev gibi bir “ Çoban armağanını sırtlar ken” başlıklı önsöz, bir de “ mtıfiad- dime” var.
Neyzen önsözünde diyor ki: “ Benim sevgili dinleyicilerim ve okuyucularım,
Uzun derbederlik hayatımda o kaldırımdan bu kaldırıma, o kapı dan bu kapıya, «vdiyardan bu diya ra ney’im ve mey’imle bir kuru yaprak gibi, savruldum. O günlerde beni sinenize bastınız, gönlünüzde yer verdiniz, kusurlarımı affettiniz.
Rica ederim, burada da müspet bir hakikat aramayınız. Hatalarıma göz yumup bunları hoş görünüz. \
Size fazla bir hizmetim olama- ! dı. Şimdilik:
Başı yoktur, sonu yoktur bu ki- tab-ı dehrin, Ortasından elimizde iki liç yaprak
var. Mısralarında ifadesini bulan bu ki tabı sunabildim. Baki hürmetler.. Hepinizin gözlerinizden öpedim.”
Üçyüz sayfayı aşan bn kitap içinde Neyzen gibi bir rindin, bir sanatkârın, bir şairin ve ağzını en bedii şekilde bozmasını bilen bir hicivcinin türlü tiirlü şiirleri var ki bazılarında noktalar, kelime ve he celerin yerini almıştır.
Yctmişiiç yaşında olan Neyzen Tevfik, kendi felsefesini şu kıta sına sığdırmak istemiş:
Felsefem dir kitab-ı imanım Taparım kendi ruhumun sesine Secde eyler hakikatim her an Kalbimin ateş-i mukaddesine.
Neyzen’in eserlerinden bu bodur sütunda fazla örnek veremiyeceği- ıne üzülüyorum. Fakat önda benim hayran olduğum bir taraf, mısrala rında derbederliğin, kalenderliğin, sevginin ve ıstırabın bir kalemde birleşmesidir. İşte size bir koşma sından rast gele bir dörtlük: Bir serseriyim ki dur aman bil
mem Kalbimden başka bir mekân bil mem Gök kandil olmuşum asiiman bil mem Bu mavi gözlerin meyhanesinde.
★
Şu kıtasında da musikisi, şiiri, ıstırabı ve derbederliği bir araya gelip ne güzel bağdaşıyor: Gezindim sâz-ı hicranımla bm bir
perde üstünde Şu aheng-i hayatın darbını taksi
me yeltendim Karar ettim adem - âbâd-ı gamda fas-ı hiçinde Şunu farkeyledim ancak kı bârım kendime kendim.
★
Evet, Tevfik’iıı şiirlerinden, hele o yaman hicivlerinden burada faz la örnek veremiyorum. Kitabı alır, güle güle, düşüne düşüne, dala dala ve bazan da ağlıya ağlıya, artik kendiniz okursunuz.
T. t.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi