• Sonuç bulunamadı

Ara Güler'in objektifiyle iki ciltlik dünya yolculuğu yayıncı bekliyor:Gazeteci meceracıdır

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ara Güler'in objektifiyle iki ciltlik dünya yolculuğu yayıncı bekliyor:Gazeteci meceracıdır"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

entellektüel bakış

Şahin A L P A Y

-

N ilü fer K U Y A Ş Fax: (212) 505

(X

Ara Güler’in

objektifiyle iki ciltlik dünya yolculuğu yayıncı bekliyor

Gazeteci maceracıdır

İ

lk gençliğinde sinema yönetmeni olmak isteyen, zamanım

stüdyolarda geçiren, montajda kesilip atılan film parçalarım biriktiren bir Ara Güler düşünün. Aşina geliyor değil mi?

“Cinema Paradiso filmi benim hayatımdan alınmış gibi" diyor. Ve tıpkı o filmdeki gibi, bir yangında ölümden dönmüş. Babasının hediye ettiği Leica fotoğraf makinasma çevirmiş dikkatim.

Yönetmen olsa, nasıl filmler çevireceğini merak ediyorum.

“Hem tiyatroda hem de sinemada yazarların esiri olan bir rejisör olmazdım. En iyisi hiç bir şeyin mevzuunu almadan soyut bir film yapacaksın. El Sur’u gördün mü? İşte film odur."

Sinemanın fotoğrafa etkisi oldu mu? “Sinema fotoğrafın üvey oğludur. Fotoğraf elli yıl daha eski. Ama sinema zamanımızın tam çağdaş sanaüdır.”

Y a v u z ’a sa nsü r

Ve beni şaşırtan bir 'detaycık': “Bir tane film yaptım, yasak ettiler. Yavuz diye bir film yapüm. Meşhur zırhlı Yavuz’un zırhının sökülüşü. Sansür heyeti vardı o zaman. Bir takım enayi herifler yasakladı. Ama onlar istedikleri kadar sansür heyeti olsunlar. Ben de Ara Güler’im...”

Hem de nasıl. Dünyanın en iyi fotoğrafçılarından birisi. Sayısız röportaj için dünyayı defalarca dolaşmış. Fotoğrafını çekmediği ünlü yok gibi, yerli ve yabancı. Özellikle sanatçılar. Mesela Jacques Prevert. Mesela Picasso. Mesela William Saroyan. Mesela Tennessee Williams. Mesela Orhan Veli. Mesela Orhan Kemal...liste uzayıp gidiyor.

“Günün birinde jeton düştü. Ve dedim

ki, yahu dünyada en mühim adamlar politikacılar değil; bir de bizim dünyamızı kuran adamlar var. Kim bu adamlar? , Sanatçılar tabii. Ortun için başladım

sanatçıları da çekmeye.”

Ara Gülere göre portrede iki sır var: Biri genel kural, yani zamanını iyi seçmek. Diğeri tamamen Ara Güler’e özgü: “Sevdiğim adamın resmim çekerim, sevmediğime gitmem."

İşte o kadar.

Sevdikleri arasında bir Yaşar Kemal'in bir de Orhan Veli’nin yeri çok özel. “Türkçe değil Fransızca yazsaydı dünyanın her yerinde ismi duyulurdu" diyor Orhan Veli için.

Fotoğrafın gücü de burada belki, evrensel bir dil olmasmda. Böylece şu meşhur konuya. Ara Güler'in bugüne kadar her söyleşisinde fotoğrafın sanat

“BEN

gittikten sonra

herhalde fotoğraflarım

kiloyla sahaflarda satılır.

Türkiye’de arşivcilik filan

yok. Herif yazarını tevkif

ediyor, kolleksiyonu ne

yapacak? Biz böyleyiz işte

olduğunu reddedişine geliyoruz. Neden?

’Tam

reddetmiyorum aslında” diyor; “Ama Oscar Wilde ne demiş? Sanat tamamen

faydasızdır. Ben de diyorum ki, sanat aslında bir tür yalandır, hakikatmiş gibi kurgudur, yani hakikaü kopya eder. Fotoğraf öyle değildir."

Ve nefis bir örnek veriyor: "Mesela Galata Köprüsü'nden binlerce defa geçmişsindir. Gecesini görmüşsündür. Karlı gününü görmüşsündür. Yağmur yağarken yürümüşsündür. Bütün bunlar beyninin içinde vardır. Hem Topkapı Sarayı’m, hem Süleymaniye’yi, hem de Yeni Cami’yi alacak objektif yoktur. Halbuki ressamsan onlan yan yana, üst üste

getirip bütün bu hislerini dışarıya vurabilirsin. Fotoğraf ise kısıtlıdır, dört köşe bir çerçevedir.”

Ama artık fotoğrafta da kurgu var, kompozisyon var, baskıda yapılan oyunlar var diyorum. “Ondan nefret ederim, fotoğrafın yüz karasıdır bunlar” diyor Ara usta. "Fotoğraf benim için gerçeklikten bir parçanın koparılıp bundan sonraki zamanlara miras bırakılmasıdır.”

Ve sanki beni ikna etmek ister gibi meselenin yüreğine parmak basıyor: “Yüz sene sonra Türkiye’yi nasıl tarif edeceksin? Ben bu resimleri çekmesem İstanbul’u nasıl anlatacaksın? Romanla, şiirle olmaz, çünkü herkes farklı anlar.”

Belki de bu yüzden öykü yazmayı bırakıp, fotoğrafa başlamış Ara Güler. Babil’den Sonra Yaşayacağız adıyla yayınlanan öyküleri benim için müthiş bir sürpriz oldu. Düşleriyle umutsuzluk arasında bocalayan küçük insanların, ezilmişlerin dünyası yansıyordu bu öykülerde. Her biri senaryoydu aslında. Şanssız balıkçı düztaban Hovsep. her gün meyhanede ucuz şarabım içen Aptal, Bulgar köylü İgor efendi, denizciler ve fahişeler...Ara Güler'in en sevdiği yönetmenin Martin Scorsese olmasına şaşmıyorum artık.

Doğumu 1928 İstanbul. Kökeni Giresun. Babasıyla geçmişe

yaptığı son yolculuğu da anlattığı eski öyküleri Babil’den

Sonra Yaşayacağız başlığıyla Araş Yayınları’ndan çıktı. Yazar Ara Güler’i okuyunca, fotoğrafçı

Ara Güler’i daha iyi anlıyor insan. Ama bütün şöhretine

rağmen kimse ona arşivini saklayacak bir kurum oluşturmayı önermemiş; kimse

ona retrospektif bir sergi önermemiş. Hayret! Ustanın

şimdiki düşü ise dış röportajlarını topladığı “dünya

kitabım” yayına hazırlamak. Herkes onu eski İstanbul nostaljisiyle tanıtır, ama o çok

boyutlu. “Çağımın adamıyım, caz dinlerim” diyor. Ara Güler’le

hala gazeteciliği sürdürdüğü, yeni maceralar için fırsat kolladığı, Time, Stern ve Paris -

Match muhabirliği yaptığı, fotoğraflar ve anılarla dolu

bürosunda buluştuk.

«Jeden hep

lüıanlar, balıkçılar ve dmizciler?

“Her zaman gitmek isteyen adamlar, bir rerden kurtulmaya çalışan insanlar da ondan. Çocukken bunları düşünüyordum. Sonra gazeteci oldum, tam mesleğimi buldum. Çünkü gazeteci maceracıdır. Muhasebeci kafasıyla gazeteci olunmaz.”

Ve nefis bir tarifini yapıyor öykülerinin: “Aynı hisler

edebiyattan fotoğrafa geçti. Bakış açım aynı. Öyküleri dikkatle okursan göreceksin ki fotoğraf tarif ediyorum.”

Gerçekten de, ister İstanbul’un koybolan şokaklan ve asude köşeleri olsun, ister Endonezya'nın gizmeli köyleri, Ara Güler yeıyüzünün ve insanların öykülerini anlatıyor bize. Tıpkı kitapları arasında en sevdiği Yüzlerinde Yeıyüzü kitabının adı gibi.

Onca kitap, onca sergi. Ya arşiv? Ara Güler kolleksiyonu, bu koca miras nasıl korunacak? Hiç kimse bir enstitü, bir vakıf, bir arşiv kurmayı önermemiş mi bugüne kadar?

Ö yk ü le rim b ire r fo to ğ ra ftır

"Ben gittikten sonra herhalde fotoğ­ raflarım kiloyla sahaflarda satılır” diyor Ara Güler istihzayla; Tü rkiye’de arşiv­ cilik filan yok, böyle şeylere önem veren de yok. Herif yazarım tevkif ediyor. En büyük şairini hapislerde yatırıyor. İnsa­ na değer vermiyor ki, kolleksiyonu ne yapacak? Biz böyleyiz işte.”

Ve yeni bir kitap hazırlıyor Ara Güler. Bütün dış röportajlarım toplayacağı iki ciltlik bir dünya kitabı. “Ama maliyeti çok yüksek, henüz yayınevi

bulamadım. Burada çıkmazsa, başka yerde çıkar. Anladın mı?”

Hem de çok iyi anladım. Ustaya soruyorum: Fotoğrafa başlayacak gençlere ne tavsiye edersiniz? “Hiç başlama derim. Nasıl olsa

beceremeyecek. Sadece bol film harcayacak. Fotoğrafı anlaması için yeniden dünyaya gelmesi lazım.

Fotoğraf kültür ve birikim meselesidir.” Ayrılmadan önce Ara Güler'e, Ara Güler farkını soruyorum. Herkes tanımlamaya çalıştı, o nasıl tanımlıyor kendi fotoğrafçılığım?

Bir sigara daha yakıp, gülerek yanıtlıyor Ara Güler:

“Realist romantik diyebilirsin.”

Referanslar

Benzer Belgeler

In line with these considerations, the aim of the researcher in this study was to determine and evaluate the relationship between students’ attitudes to writing and daily time

,故此證明天然物成分與組織蛋白去乙醯化抑制劑是作用在 MMP-9 蛋白質表現的層面。並進一步的以 RT-PCR 的實驗加以分析,發現 cinnamophilin 與 HDI II 均會抑制

Bu CD ’leri Saygun’un derin müziği, öz­ gün armonisi ve uluslararası çok yüksek dü­ zeydeki besteciliği beni çok etkilediği için hazırladım.. Böylesine

C oşkun Aral, dünyanın neresinde savaş belası varsa, oralardan ço­ ğunu gidip görmüş ve oralarda çalış­ mış bir gazete fotoğrafçısıydı.. Kendisi­ ne ikinci

# Soğukçeşme Sokağı ndaki tarihi evlere, "Bunlar Osman­ lI gecekonduları, yıkılmalı" diyen Belediye Başkanı Dalan'a, evlerin restorasyonunu yapan Turing

[6] Bu olgumuzda, pinch-off sendromu nedeniyle port haznesi ucundan kopan ve pulmoner artere embolize olarak ventriküler aritmilere neden olan kateter parçasının,

Türkier’den başka Osmanlı imparator- lüğünü teşkil eden bütün unsurlar, Os­ manlI imparatorluğumu yıkmak isteyen­ lerin teşvikiyle galeyanda iken

Gittiği il ve ilçelerde sanatın temel kavram­ ları üzerine konuşmalar yaparak, halkla, güzel-sanatlar arasında ilişki kurma çabası­ nı sürdüren Fahir Aksoy,