• Sonuç bulunamadı

Eski Bonmarşe

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Eski Bonmarşe"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

G ördüklerim

,

D uyduklarım :

Eski Bonmarşe

Diin, Kadıköy vapurile Köprüye

dönüyorum. K ırk yıllık bir dostuma

rasladım M erhaba der demez bana

diyor ki:

— Akşam’da Pazar Almanı okudum. Aman Bonmarşeyi unutma ha!..

Yanında, hiç tanımadığım, yine biz akran arkadaşı da ayni teklifte:

— Hakikaten, ihmal etmeyiniz. G a . zetede ne gün çıkar acaba?

Olur molur, dedim. B u sabah, er­

kenden kapımızda posta müvezzi; bir mektup... Açtım. Bakırköyünde otu­

ran bir tanıdıktan. (Yalnız Pazar

Alm anla olmaz. H aftaya Bonmarşeyi bekliyoruz) diyor. Bir kaç poh pohlu cümleden sonra selâm, kelâm...

Artık Bonmarşeyi yazmak bana

farz oldu. Vakia Beyoğluna dair bazı yazılarımda burasını hayli dilime do­

lamıştım. fakat bu başlık altında

toplu, etraflı olarak bahsetmemiştim. Gelelim efendim sadede: Evet, şim­ di tamtakır velâ bakır kalan Karlm an pasajı, ondan önce Türkuaz gazmosu olan o (Bonm arşe), bir vakitler adlı sanlı idi. İstanbulda bir âlemdi. Müs­ lüman, hiıistiyan, en şık ve kibarlar­ dan tutunuz da terzi ve şapkacı çırağı kızlara, berber, lokanta garsonlarına kadar herkes. Tanrının günü, bir ke- recik olsun bir kapısından girip bir kapısından çıkacak. Doğru yol piya­ sasına katılanlar lâakal, tekrar tekrar sekiz on defa orayı boylıyacak.

Caddei kebirdeki kapısına gel; bir kanadının dışında fino köpekleri sa­ tan, önüne gelene (B ir mecit, bir me- cit!) diye uzatan kıranta Rum. Öbür kanadın dışında, başından lime lime kasketini çıkarıp yerlere kadar eğile­ rek para dilenen, kolu kesik, dili H ır- vata çalar, güler yüzlü dilenci.

Mutlaka yaya kaldırımının oracı­

ğında mahut kokana ile karşılaşılır.

Arkasında yaz kış açık renk elbise,

başında hasır şapka, altında cibinlik

tülünden bir vual. Yüzü cılk yara,

bıcılgan. D ağlara taşlara, menhus il­ letin dördüncü devresinde mi, neydi acaba? Ne diye socak sokak sürterdi?

Başında guguruk, son moda çarşaflı, dirseklere kadar beyaz eldivenli, M ilf- lör, Opoponaks, Halyotrop lâvantala-

n m buram buram savuran çıtı pıtı

hanım lar Bonmarşeye girecek oldular m ı hemen kapıyı açmağa pertav eden bir şık bey hazır:

— Buyurunuz hanım efendi!.. Pek seçme, körpe, alafran ga bir şeyse:

— Sil vuple mon a n j!.. Teşrif edi­ niz cicim!.. Giriniz elmasım!..

Karşıkılk (Teşekkür ederim) e,

(M ersi) ye veya ufak btr tebessüme

nail oldu mu baş m ükâfata erildi

gitti.

İçeri girince ön kısım loş mü löş;

âdeta kapkaranlık. Havagazı, lüks

müks de yanmazdı. Sağ taraf p arfü ­ meri dairesi. Saçları alabros, bıyıkları kozmatikle dimdik, herdem traşlı ve pudralı, etine dolgun, şekil ve şemail­ ce meşhur tenor Carusonun tıpkı eşi tezgâhtarın hali görülecek şeydi. Her

milletten bir sürü kadm etrafınd

pervane; handiyse ağzına girecekler.

Herifte geçkinlere metelik verme;

yok. Gençlerin karşısında da sanki

gıdıklanıyormuş gibi. Şımarık m ı şı­

marık; ne lâübali lâübali tavırlar. B ir eli cebinde, öbürü arkasında; fotoğ-' ra f çektiriyomruş gibi bir ayağı öte- ğinin ardından geri kıvrık. Erkekler-, den bir şey alacak olana aldırış et­ mez; nefes tüket dur, kılı kıpırdamaz. Sol tarafm ön vitrinlerinde pipolar,' para cüzdanları, portföyler; en kuy­

tu köşede kırtasiye eşyası dururdu.!

Orada da antika t ir tezgâhtar: Koca kafa, sa n çiyan, boncuk m a ­

visi gözlü, bastı bacak, ece, sıska. I

Hikmeti hüda, onun baş ucundan da,l mütemadiyen, şanlı şöhretli bir kaç; hanım eksik olmaz; konuşmaları da bitip tükenmez de tükenmez. Bodur boyuna sırıta sırıta fısıltıda.

— Tam a edecek ciheti yok, haza

maymun. Yoksa muhabbet tellalı mı? derdik.

Meğerse kazın ayağı başka imiş.

K ocalan havalı hatunlar onu kolcu

koyarlarmış; avucuna mecidiyeleri,

liraları sıkıştınrlarmış. Beyefendi

kimlerle korte yapıyor? Manitonitası filân var mı? A rada bir koluna tak ıp 1 geçiyor mu? Bu noktalan öğrenirler­

miş: Y an i bücür, düpe düz tecessüs

memuru, açıkçası hafiye...

Y u k an d a söylediğim pipo vitrininin köşesinde, yüzde yüz. herkesten tam başka bir şahısla karşılaşırdınız. H a onu gör, ha d a eski resimlerdeki Asurî

kırallannı: Saç, baş, kaş, göz, dört

köşe sakal tıpatıp aynı. B ir elinin baş parm ağı yeleğin koltuk altmda. g a ­ yet vakur bir poz takınarak, öbür elile cam a tık tık vurur. Halis muhlis bir aksanla

seslenir-— U n vendeur ici!..

Uzaktan sesini duyanlar hemen

görmeğe seğirtirlerdi. Meşhur edip ve

akademisyon mösyö Pıerre Loti ce­

napları mı diye. O zaman hazret bu­ rada; Fransa sefareti maiyetine me­

m ur (Vautour) istasyonerinin süva­

risi.

(2)

Gördüklerim,

Duyduklarım

(Baş tarafı 5 inci sahifede)

B u zat Hallaçyanın kardeşiydi.

Gişe, m ağazanın ortasına varm a­

dan sola raslardı. Veznedar da topal bacaklı mösyö G oum ay. Büyükle bü­ yük, küçükle küçük. Devamlı müşte­

rilerin çocuklarını İsimlerile tanır,

elini uzatıp bonjur yapar, her sefer gramerden imtihana kalkışarak etre

fiilinin indicatif présentmi sorup

bravolan basar, ardından da hediye- ciğinı sunardı: Y a minimini kalemli küçük bir defter, ya şamalı kibrit ku­ tusu kada bir takvim, ya da kitap

araşm a konacak menekşe kokulu

kâğıt...

Gişenin karşısı evvelleri ön tarafla bir hizadaydı; yani şimdiki gibi derin

ve geniş değil. Orası sonra arkaya

doğru büyütüldü. M anifatura eşyası, tentene, şerit, makara, tire gibi şey­

ler, berilerinde de moda gazeteleri,

kartpostallar, panoram alar satılmağa başlandı.

Veznenin bulunduğu yerden ötesi

baştan nihayete kadar oyuncakla

dopdolu; her türlüsü mevcut. Arm o­

nik gibi uzaya uzaya sesli, körüklü

çalgılar, boyuna çevrile çevrile çalınır

durur. H avalar hiç değişmez. A la ­

frangalardan (Les Cloches des C o m -

ville), (M adam Ango’nun kızı), ala­

turkalardan da (Üsküdardan inerken b:r mendil buldum ), bir de:

Arpa ektim d an çıktı, şinanay şinanay B ir kız aldım karı çıktı, şinanay şinanay Soyu sopu arı çıktı, şinanay

şinanay Artık arka kapıya yaklaşıyoruz. N i­ hayetin sağında bardak, tabak, çanak masaları; solunda bonbon, şekerleme!

rafları. O ra tezgâhtarı da antika,1

mostralık.

Herif kendisini dev aynasın­

da görürdü. Kılık kıyafet, ya­

kışıklılık yerinde; çenede öd on

sakal; boyunda plastron kara-

vat, sırtta kruaze ceket. Simaca

yarım elmanın yarısı o, yarısı İtalya- da şimdi bilmem nenin nesi Grandi.

Müessesenin sahibi sanki oydu. Ne naz, ne edâ, ne istiğna. En hoppa ha­ nımlar yüzüne h’ ç bakmazlar:

— Baston yutmuş gibi... Burnuna sinek konsa kurumundan kış demiye- cek!.. derlerdi.

Beş kuruşluk zamklı öksürük şekeri aldın değil mi, cebinden kuponlu def­ teri çıkarıp bir milyon franklık banka çeki imzalamasına azametli azametli

kâğıda çırpıştınverir, yüzünü yana

çevirerek camekânm üstüne fırlatır, asla ve kat’a öbür satıcılar gibi gişeye bağırmazdı.

H a sahi, Bonmarşenin o hususiye­ tini de unutmıyalım. Müşterinin ve­ receği parayı topal veznedara F ra n ­ sızca bağırarak söylerlerdi:

— Trant katr alakes... K enz!.. Rö- seve trua ze dömi!.. Dö blan!.. (Y anı iki beyaz mecidiye)..

Bonmarşede hattâ diğer m ağazalar­ da hiç vandöz yoktu.Yalnız (Vapillon) da, kara kuru, 50 lik bir matmazel vardı; bir de (G ün doğdu) m ağazası­ nın Beyoğlu şubesinde, sahibi Avus­ turya yahudisi Şapirer’in madamı...

Arka kapıdan Tepebaşı caddesine

inme; sola kıvrılıp üç dört basamak

merdiveni çıkınca fonograf dairesi

gelirdi. Silindirlerin Avrupa havalıları hep Fransa mamulâtı. Fransız m ü- 1 ziği, morsoları; yerli havaları da ke-

! manî K irkor’un saz takımı mahsul-

| leri. Kem aninin keman, msfiye tak- s'm ’eri; udi Âfetin şarkıları.

Bonmarşenin en rağbette malları

! şunlardı:

j İlk sahifesinde (Encyclopédie de

l’enfance) dam gası altında. eşya

dersleri, tabiî tarih, coğralyaya ait

resimler ve son sahifesinde bunların izahatı bulunan defterler; Jan Mari Farina kolonyası: çifte şişede, berbat kokulu saç boyası; İstanbulun Boğaz- içinin pafta pafta ekli umumi manza­

rası; tütün tabakası kadar teneke

kutuda ananas şekeri; çeşit çeşit

meyva şekerlemesi, (G alla Peter) çi­ kolatası...

Sermet M uhtar AIus

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

GERECLER -Eski Tiirlqe metinler, taga oyulmug ve yontulmug olarak bulunduklar~gibi kl&t iizerine pek qok defa kamq kalem ile veya daha az olarak Cin firqas~ile kiirsif gekilde yahut

The objective of this research study was to investigate the effect of GGBS on plasticity, strength and swell potential of the lime treated expansive soil with

119 Figure 4.74: The Electrical conductivity versus unconfined compressive strength for natural and stabilized soils at different lime pile distances and curing periods ..... Lo

d ’Esperey'i ağır bir tenkidle yermesi ve Darülfünunda Pi erre Loti hakkındaki konuş­ ması dolayısıyla Maltaya sü­ rüldü.. Bu arada idamdan kur tulduğu da

Bu makalede serebral venöz sinüs trombozu ve op- tik sinir tutulumu ile giden, miyelit gibi nörolojik klinik tablolarla baflvuran hastalarda kardinal bulgular› olmasa da sistemik

İlk evresi T2bN0M0 olan iyi differansiye liposarkom tanılı, primer cerrahi uygulanan ve adjuvan radyoterapi uygulanmayan 40 yaşında kadın hastanın sol uyluk posteriorunda

İstemezdim zatine arz-ı şikâyet Menderes Böyle telkin etti icab-ı hikâyet Menderes Çünkü müflistir bugün nakl-i rivayet Menderes. Sayenizde meydan almıştır

Septoplastiye bağlı bakteriyemi gelişiminin saptanması amacıyla septoplasti yapılan elli hastadan preoperatif nazal sürüntü ve kan kültürü ile perioperatif kan