• Sonuç bulunamadı

Kınalı saçtan platin saça

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kınalı saçtan platin saça"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

10 Şubat

S O N

11E lCIÏİİS ZAI1ıiA n

O L . u R

i :

Kınalı saçtan

Plâtiıı saça

Kelimenin aslı, kınanın geldiği yer Kınalı tabirlerden birkaçı

Kına üzerine şarkılar Kınaya rağbet edenler Boyalı saç

-Boyalı sakal - Meşhur boyalı saçlılar, boyalı s kallılar - Oksi­

jenli su ile saç boyama modası - Istanbulda ilk kad n bırberi ^

Yazan: Sermsd Muhtar Âlus

E

vvel zamanda ki ninelerimiz saçları ağarttı mı, başarm a kına kor­ la! mış.

Kına, arapça (hin na) kelimesinden ga let. Fıenkler dahi (henné) kılığına so­ kup kabullenmişler.

Kına, beyazımsı kabuklu, soluk ye­ şil yapraklı, Ara -bistan yarımadasın dan etrafa yayılmış, şirin bir ağaççık. Güzel kokulu yap­ rakları kurutulup dövülünce yeşilim-trak H r toz halini alıyor. Bu toz ısla­

tılıp kararlaştırılan yere bağlanırsa, bir kaç saat sonra orasını kıpkırmızı edi­ yor.

Arabistan, Suriye ve Anadolunun ba­ zı vilâyetlerindeki kadınlar süs maka­ mına ellerine, ayaklarına, iki kaş ara­ sına, çeneye koyarlar. H attâ Yemen, Hicaz ve Irak’mkiler göz kapaklarından bugünkü ruj gibi dudaklarından bile elişik etmezâer... Oralarda şecereli kıs­ rakların yeleleri, kuyrukları da kına ile bezenir.

Eski kurban bayramlarında, taşradan getirilen koyun sürülerinin alınları, sırt lan, başka sürülere karışmamak için kı nayla işaretliydi.

Sanayide de kullanılıyor. Camekân, çerçeve, merdiven parmaklığı, kapı, mo bllya yapılırken, akell tahtaları mahun (aştırmağa yanyor; yünü, ipliği, keteni de kızıllaştınyor.

K

ına. birçok tabirler arasına da g -ştir. Yukarıda dediğimiz veçhile .¿ımır halinde yapıştıran, şim diki gibi tırnaklan el ve ayak parmak­ larını, avucu boyamağa (kma yakmak) dmirdi. Gelinin yüz yazısı gününden önce, Çarşarrtba akşamı, kadınlara ayrı erkeklere ayn yapılan, çalğı çağanak, çengiü köçekll eğlentilerin adı (kına gecesi) İdi. Fazla sevincin alâmeti idü-ğünden, bu derece sevinecekleri çeke­ meyenler derhal dillerini tutamazlardı:

(Kma koy!)

(Geçmişi kınalı), omuzdaşlarda ağız bozuşun en hafifi, iltifat yerine geçeni; (Biri kösemen, öteki kınalı kuzu) keli­ meleri, kocası kazak, karısı boynu bü­ kükler hakkında, sarfedilen presenkti. Marmaradaki Adaların ilkine, toprağın kırmızılığından dolayı (Kınalı) denil­ miştir.

Kma, türkülere de geçmiştir: «Piyadedir deli gönül piyade

«Benim aşkım sentnkinden ziyade «Kınalı parmakta gülü gül bade «Doldıırsa, yerse bana içindik

A \

«Güvercin topuklu yosmanı elma yanaklı «Ko desinler aftos yarim parmağı kınalı» Geçen asnn yaşlı hatunları kınadan şaşmazlarmış. Çünkü Mekkeimükerre-nıe ve Medineimünevvereden geliyor; hacılar, Zemzemi şerif, Kâbe toprağı, atik yüzük, teöblh, misvak, sürme gibi mübarek şeylerle beraber getiriyorlar. Kalpakçılarb aşında, Mısırçarşflsında, ! Be yazıttaki kökçülerde başka boya

yok değil: Zerdeçal, rastık.

Zerdeçal. daha doğrusu (zerde çav) veya (zerde çöp), safran kıtlığında zer ! deye katılan san bir kök. Zerdeden tec-' ride ne lüzumu v a r?. Rastlk İse düpe­ düz sem olan göztaşının kavrulmuşu (halbuki o mabudun kükürtlü anti­ mondan ibaret Idüğünü bilen kim ?) Kimyeviliğini geç, kötü kanların kaş­ larına çektikleri nesne; eşref aza olan başta izini bırakmak elbette günah.. | g ırk, elli yıl evvel, kınayı saçma ) J&l yalnız küçük evlerdeki hanım ni­ neler, kaynanalar, cici anneler kor; ta­ zeler, çocuklar tırnaklarına; orta yaş-, lılar avuç içlerine bularlardı.

| Usul ve erkânla: En önce bir çanağa iki parmak kadar sirke dökülüp içine paSlı bir- çivi atılacak. Kına, azar azar ^ su katılıp macun kıvamına getirilince mangal başına çömelenecek. Tülbenti besmeleyle sirkeye banup murad edilen mahalle içirdikten sonra üstüne ol ma-j cun, daha üstüne sımsıkı sarğı; ve dera-; kap yatağa girilecek. Ertesi sabah bezi

çıkar, orası ap al.

Dediğim tarihte, ( devlet kılı, uğur­ dur; naşat, âfiyet, be reket verir) gibi fa­ lan festekirler süıüp giderken, farkında olmadan beyazlar ü-reyivermiş. Her ne kadar kırklar kapısı kalabalık, kolay ko­ lay geçilemezse de eşiğine basılmış. Ge­ rek pek kibar, gerek orta halli hanımların hepsi saçlarım boya­ mağa başlarlardı. A sil meram, genç gö­ rünmek; elâleme kır mancolaşmîş dedirt memek. Dillerinde de şu nakarat:

— Ap ak kafa İle ermeni, rum kar­ talozları gezer!

Zengin tabaka, Beyoğlu mağazala­ rında satılan, galibarda mukavva kutu da, çifte şişede, biri kokusuz, öbürü ber bad koîfulu boyaya yanaşırdı. Siyahı, kumralı, lepiskası hazır; istediğini al..

Ke! kül olup tekaüde çıkarılmış bir diş fırçasile, evvelâ kokusuzu sürülür, güneşte kuruttuktan sonra, burun de­ liklerine pamuk tıkılıp kokulusuna sıra gelir, iki saat sonra baş yıkanırdı.

Orta halli tabaka Mahmudpaşa yoku şunda, tooğaçacımn karşısındaki yek-çesim ermeninin (çeyrektik b oyacın ­ dan vazgeçmezlerdi. Onun da renk ren ği meveud. Züğürt takım ise herhangi bir aktardan (yim paak) rastık, yalıuu (altmış paak) zerdeçal alır, çatlak ta-j bakta ezer, pamukla başına sürüp tah-j ta boşta güneşlenir, maltıza konmuş gazi tenekesinde sıcak su ile gusulhanede ' paklamverirdi. Artık sağ elin parmak­ larındaki kura kara lekeleri çıknrabi-i lirsen çıkar. Limonla uğuştur, tuğiaya sürt, faydasız.

Boyalı saç, hele kadınlarda, hiç ayıp lanmaz, hoş görülürdü. Zira onsuz kişi ender. Bin yüksek paşaların, beyefendi­ lerin haremi, baldızı, mumailevbaiann dünürleri hanımefendiler bayramlarda, kandillerde, ziyaretçilerin üşüşeceği; düğünlere giderlerken eş akranın göre­ ceği İçin boyalarım tazeler! e idi.

B

oyayı saçmdan, bıyığından, sa­ kalından eksik etmiyen erkekle­ re de rastlanırdı. Çoktan ununu eleyip eleğini astığı halde hâlâ içi ölmemiş zendost takım.

Meselâ, Fenerbahçenin, Kâğıdhane -nin. Ramazanda Şehzadebaşı piyasala­ rının meşhur bir gediklisi vardı. Alay­ dan yetişme, Hazinei hassaya memur

(2)

Geçm iş zam an o lu r k i ;

Kınalı şattan Platin saça

(B aştaraft S inci sa y fa d a )

bir kolağası. Gövdeli, iri kemikli bir a-danıcağızdı. Sıska bir beygir koşulu, küçücük sepet faytonunu kendi kulla­ narak piyasalara karıdır. Boyalı pos bı yıklarım görme. Nefti ördek başları gi bi yanar döner. Sanki hartadak iki fa­ re ısırmış, kuyrukları yanlardan sar­ kıyor.

Hanımlar onu görünce kahkahadan kmhrlaf, (iltifata mazhar oluyorum) diye yılışkan yılfŞkai», müteşekkir mü­ teşekkir boyun kırardı.

L âf lâfı açıyor. Eski tanıdıklardan Hürmüz Hanımın başına geleni de an­ latayım:

Kızlığında akça pakça, (kaşla göz, kusuru söz) misllnce kaşlar, gözlüler­ deymiş. Zavallı, baba yetimi. îyi bir kısmeti çıkmış: Genç, yakışıklı, Kale­ minde 300 kuruş aylıklı bir kâtip. Al­ lahın emrile istemiş, annesi de vermiş. Bahtsızlık bu ya, delikanlının ömrü ve-"a etmemiş; senesi olmadan gürleyip

tmdş.

Böyle bir civanın üzerine başka ko-lya varılır m l? Yıllar geçmede, taze ilu istlyenler çok, fakat hepsini red-îtmede. Annesi ise ahır ömründe kızı bir daha baş göz edip ahıretine rahat iirekJe gitmek niyetinde.

Bir gün, komşu teyze hanımlardan d çıka gelmiş:

— Aman Hürmüzcüğe öyle bir

Tu-iS gediği var ki aranıp ta bulunmaz,

ırabıyıklı, yakışıklı, yallah yallah 35 : bir tosun. Dükkân, tezgâh sahibi; ¿sarayda koca bir kahve işletiyor. Ce şıkır şıkır çeyrekler, mecidiyelerle ılu. Hem dç karısını kaynana ile oturt ıyacak. Şimdilik buraya güvey girip iş on gün sonra bir ev tutacak.

Tazeyi zorla razl ediyor. Haftasında kâh kıyılıyor. Adam o akşam amlıyor. Elleri bomboş, parasız pul-tz; ferah ferah altmışım aşkın pupul-akiardan değil mi?

lar. Şeyhislâm kapılı oluyorlar. Boşa­ maz da boşamaz. Nikâhı, nafakayı ba ğışiayarak yakayı kurtarıyorlar.

Oksijenli su modası sonraları çıktı. Çok kimseleri derdden kurtardı. Çünkü edinmesi kolay; Eczahaneden 100 para­ lık oksijenli su, 100 paralık amonyak. Karıştır, sür başa.

Geçkince yaştakiler bile rağbeti ilerlet tiler. Tango renk ortaya yayıldıktan sonra gençler de saçlarından eksik et­ mez oldlı. Teni koyu esmer, adetâ ha-beşiler ne kılığa girdiklerinin farkına varmadılar.

Oksijen salgınından, 1908 den evvel, Beyoğlunda kadın perükârı bir tane: Izidor. Doğruyolda, Hglep çarşısı (şim diki Ses tiyatrosu) pasajının tam kaı-şı şındaydi. Dükkânında servis yapanlar hep kız, erkek namına yalnız kendisi. Müşterileri kalantor madamalar, koko-nalar.

Pervasızca hanımlar efendiler müte­ madiyen orayı boylar, kimi saçını bo­ yatır, kıvırtır; kimi başınin ölçüsünü aldırıp peruka yaptırır; kimi enseye takıiacak, altın bombesine sokulacak, topuzun altına tıkılacak saç alırdı. Çe­ kingenler kâhya kadını, haremağasını, yahud Avusturya yahudisi, gaga dilli bohçacı kanları yollayıp aldırtırdı,

O demler açık sarı saç Mısır püskü­ lüne benzetilir; Caddeikebirde dolaşan Konkordiya aktrislerine, frenk kırması kokotlara rastlandı mı, iğrenilir, yaka silkilirdi:

— Ne iğrenç şey yarabbi, tıpkı kaz tersi!..

Bugünkü (alâ plâtln)leri görseler ne derlerdi acaba?

Sprmp.d M uh*nr A U JS

Kısa kesip şu kadarım söyliyeyim: Er isi sabah damad efendi kahvesine gi-’nce, yeni gelinin gözü yatağa ilişir şmez ne görsün? Yastıkta buyulda-ığın saçının, kaşının, bıybuyulda-ığının kap-ıra şekil. Meğerse sürdüğü boyalar ol ığu gibi oraya çıkmamış mı?

Taze, zaten herife kam kaynamamış; anda tutturuyor: Boşanacağım da şanacağım, bir gün tahammül et­ im. Ahşamı kahveciye kapı açmıyor

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

- Saçın kaynar suya maruz kalması ise, disülfür bağlarının geri dönüşümsüz olarak aniden kopmasına neden olur... Asit

polimerizasyonu sağlamak üzere kullanılan oksidasyon ajanları (hidrojen peroksit çözeltisi) arasındaki reaksiyon ile meydana gelen polimerik yapıya bağlı olarak korteks

Kemik ve eklem dokusuna yönelik giriflimler içerisinde proksi- mal interfalengeal eklem rezeksiyonu, proksimal fa- lanks taban› rezeksiyonu, proksimal falanks›n distal

Ekstremitelerde yetersiz lenfatik ve venöz gelişim nedeniyle oluştuğu düşünülen el-ayak sırtı ödemi, prenatal olarak belirlenebilmekte ve Turner sendro-

El-ayak sendromu, palmoplantar eritrodizestezi, palmar- plantar eritem, avuç içi ve ayak tabanlarının toksik eritemi veya Burgdorf sendromu olarak da bilinen,

Benzer döküntülü hastalıklarda ön tanıda yer almasını sağlamak, erken tanı ve tedavi ile komplikasyonları önlemek, gerekli hijyen önlemleri ile toplumsal bulaş riskini

Bilimsel çalışmalarındaki sorunlardan biri hem şiddetli hem de "temiz" ısı elde etmekti; çoğunlukla, tepkimeye giren elementler ısı kaynağı (genellikle alev)

Dolay›s›yla, hare- ketsiz bir gözlemcinin gözüyle relati- vistik (›fl›k h›z›na yak›n seyreden) bir denizalt›, daha küçük bir pakete da- ha büyük bir