• Sonuç bulunamadı

Doğumunun 70. yıldönümünde Orhan Kemal:Yitip giden iyimserlik

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Doğumunun 70. yıldönümünde Orhan Kemal:Yitip giden iyimserlik"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

¡5 E Y L Ü L 1984

KÜLTÜR

Doğumunun

Yitip

ORHAN PAMUK________

Edebiyat tarihinin tuhaf olgu­ larından biri de, iyimser yazar­ ların, rahat bir maddi hayat sür­ müş, hali vakti yerinde yazarlar arasından değil de, yoksulluk, parasızlık ve felaketlerle savaş­ mış yazarlar arasından daha çok çıkmasıdır. İyimserliğin, adım andığım bu kötülüklerle savaş­ mak için gerekli araçlardan biri olduğu düşünüldüğünde kolay­ lıkla anlaşılabilir bir olgudur bu. Daha ilgi çekici olabilecek şey ise felaket ve yoksulluklarla boğu­ şan yazarın bu iyimserliği nere­ den bulduğu, onu hangi araçlar­ la, nasıl koruduğudur.

Y a şa y a r a k k a z a n ıla n

iyim serliğ in

iyi ö rn ek leri

______

Modern Türk edebiyatında dinsel kökenli hikâye - roman geleneği gelişmediği için, iyim­ serlik teorik kaynağını çoğun­ lukla siyasal ideolojilerden alır. Karamsarlığı okuyucusunun ve kendisinin ahlakçılığıyla bağdaş- tıramayan Türk yazarı, maddi dünyada kanıtlarını bulamadığı zaman, bu siyasi iyimserliği ki­ taplarına simgeler, alegoriler aracılığıyla sokuşturmaya çalışır. Kitapların dokusuna bir türlü sindiremediğimiz, o durup du­ rup açan çiçeklerin, bahar to­ murcuklarının, roman sonların­ da doğan çocukların, söken şa­ fakların ve inanılmayacak baş­ kaldırıların kaynağı budur sanı­ yorum. Kitaptaki dünyanın de­ ğil de yazarın iyimserliğini bize duyuran bu tür öğrenilmiş, ku­ ramsal iyimserliğin karşısında, daha seyrek rastlanan ve daha değerli ve inandırıcı bulduğum bir başka iyimserlik türü olduğu­ nu düşünüyorum. Öğrenilerek değil, yaşayarak kazanılan bu tür iyimserliğin iyi örneklerini

Orhan Kemal’in ilk hikâye ve ro­

manlarında bulmak mümkün.

“ A y d ın lık g e r çe k ç ilik ”

Aslında, ilk hikâyelerini ya­ yımladığı 1940’lann ortalarında 30 yaşlarındaki Orhan Kemal’­ in kötümser olmak için elinde yeterince gerekçe vardır: Hapis­ ten yeni çıkmıştır, siyasal suçlu olduğu için iş bulamaz, bulabil­ diği işler ağırdır, karısı ve çocuk­ larının geçimini sağlamak için bunların birkaçına birden gir­ mek zorundadır, sürgüne yollan­ mak istenir, Demokrat Parti ik­ tidara gelince de kâtiplik yaptı­ ğı derneklerdeki işlerine son ve­ rilir. Belki, hepsinden daha ağı­ rı “ yüksek bir memur” un geçim sıkıntısı çeken, sınıf düşmüş oğlu olmaktır. Bütün bunlara karşın, sonraları, “ aydınlık gerçekçilik” diye adlandıracağı iyimserliğinin en iyi örneklerini, Orhan Kemal, bu yıllarda verir. İlk roman ve hikâyelerindeki, içten saf yürekli iyimserliğe, yalın dengeye ve ra­ hatlığa daha sonraki eserlerinde,

“ Bereketli Topraklar Üzerinde”

dışında pek az erişecektir. Bu ay­ dınlık bakışın Nazım Hikm et’le üç buçuk yılda öğrenildiği düşü- nülebilinir belki, ama ben bu do­

---— ---— --- e— — — 4.

70. yıldönümünde Orhan Kemal

giden iyimserlik

1950'lerin başında “edebiyat dünyasına” yakın olmak için geldiği İstanbul'dan öldüğü 1974 yılına kadar pek ender ayrıldı. Azdı O'- nun kadar İstanbul'u seven. (Fotoğraf: A R A GÜLER)

ğal ve kendiliğinden iyimserliğin başka süreçler sonunda sağlan­ dığını düşünüyorum.

Baba Evi’ni, Avare Yıllar’ı, “ Ekmek Kavgası” ve “ Sarhoş-

lar” daki ilk hikâyeleri yeniden okurken Orhan Kemal’in göz­ lem yapan bakışlarının iki tür ol­ gu arasında gidip geldiğini görü­ yorum. Bir yanda, doğalcı bir yazarın eline düşmese bile, oku­ yucuya kolaylıkla karamsarlık taşıyabilecek “ ekmek kavgası”

gözlemleri vardır. Kapitalizmin yeni yeni yerleştiği yoksul bir ül­ kenin ağır çalışma ve hayat ko­ şullan; yoksulluklar, hastalıklar, işsizlikler; 1940’lar A dana’sında köylü kökenli işçilerin, küçük memurların, patronların oluş­ turduğu yaşanması zor bir ek­ mek kavgası dünyası. Öte yan­ da ise, Orhan Kemal’in anlat­ maktan daha çok zevk aldığım okurken sezeceğiniz, ekmek kav­ gası dışındaki dünya yerleştiril­ miştir. Dostlukların, küçük aile m utluluklarının, kardeşliğin,

birlikte yenen yemeklerin, ma­ halle aşklarının, aylaklık ve ava­ reliğin tatlı dünyasıdır bu. Or­

han Kemal ilk hikâye ve roman­

larında iyimserliği, aydınlığı ek­ mek kavgası verilen o karanlık dünyadan dönüp dönüp, iktisat dışı diyebileceğim bu mutlu dün­ yaya sığınmakla bulur. Bunun bir romancının kitaplarındaki karanlığı yenmek için bulduğu bir yazar hilesi olmadığım söy­ lemeye gerek yok. Otobiyogra­ fik romanlarını okuduğunuzda

Orhan Kemal’in yalnız roman­

larındaki değil, kendi hayatında­ ki iyimserliği de ekmek kavgası­ nın ortasına yerleştirdiği bu ada­ cıklara sığınmakla ayakta tuta­ bildiğini görürsünüz. Kaynağını kitaplardan değil yaşamdan alan bu iyimserliğin kazanılmış oldu­ ğunu düşünüyorum.

K ü çü ltü cü

g ö rü len bir suç________

Ama bedelleri de vardır bu iyimserliğin. İyimserliğinin mad­

di kaynaklarına tutkuyla bağlan­ dığı için Orhan Kemal kendisini suçlar. Oğluna, terbiyesiz çocuk­ larla oynamamasını, sokaklarda dolaşmamasını, küfretmemesini öğütleyen eski bir bakanın, bü­ yük bir memurun oğludur o; ye­ tiştiği evde, fabrikalarda çalış­ mak, serserilik etmek, mahalle aşklarına ya da futbola kapıl­ mak küçültücü bir suçtur. Ro­ man ve hikâye yazmanın da bu tür suçlardan biri olduğunu söy­ lemeye gerek yok. İlginç olan şey ise Orhan Kemal’in tuhaf bir tes­ limiyetle, bütün hayatı boyunca bu suçlamaya hak verir gibi gö­ zükmesidir.Onun serserileri ve avareleri çok sevdiği ve etkilen­ diği Gorki’nin, İstrati’nin aylak­ ları gibi var olan maddi dünya­ dan başka dünyalar ararlar, ama onlar gibi yeni bir ruhsal ve dü­ şünsel dünya aramaya kalkış­ mazlar hiç. Uzaklaşmak istedik­ leri o ciddi adamların, memur­ ların dünyasının yargılarıyla kendilerini suçlamaya hazır gibi­ dirler. Belki de bu yüzden Orhan

Kemal, otobiyografik roman di­

zisinin başına, kendisinden çok, karşı çıkmak istediği dünya gö­ rüşünü yansıtan o “ küçük

adam” notunu koyar. Bu irkil­

tici notu, birkaç yıl önce filmi çe­ kilen ve Türkçede yayımlanan

Hans Fallada’nm ünlü romanı­

nın adından ödünç almıştır. Bir edebiyatçının kitaplarının dışına çıkıp, kendisini ve otobiyografik kahramanını bu kadar hor gör­ mesine çok sık tanık olmayız.

O tobiyografik kitaplarını, mektuplarını okurken Orhan

Kemal’in derinden derine baba­

sıyla özdeşleştirdiği bu suçluluk duygusuyla boğuştuğunu düşün­ düm hep. “ Baba Evi” nde, ba­ bası sürgüne gidince futbola ve aylaklığa kavuştuğu için sevindi­ ğini yazar. Mektuplarında baba­ sının kıskançlık yüzünden parti kurduğunu söyler. Mücadele et­ tiği bu suçluluk duygusu Tonio

Kröger’in sanatçı olma suçuna

benzer belki, ama hayatın her yanına yayıldığı için ondan da­ ha geniştir. Mektuplarından, yalnız geçim sıkıntısı çektiği için değil, toplumun ona hak ettiği yeri vermediğini düşündüğü için de kahrolduğunu sezersiniz'. Sanki babası ve hâkim ideolojiy­ le birlikte Orhan Kemal de ken­ dini suçlamaktadır. Fotoğrafla­ rında onu o kadar alçakgönüllü ve cana yakın gösteren şeyin bu suçluluk duygusu olduğunu dü­ şünüyorum ben. İyimserliği gi­ bi alçakgönüllüğü de kazanılmış­ tır.

E d eb iy a t çe v re sin in

u m u t kırıcı

d ü şm a n lık la r ı

1950 y ılında “ edebiyat

dünyası” denilen şeyin daha ya­

kınında olmak için A dana’dan İstanbul’a geldiğinde Orhan Ke­

mal’in elinde yayımlanıp ilgi

görmüş iki kitapla bu iyimserlik vardır. Ününü pekiştiren “Mur-

taza” , “ Bereketli Topraklar Üzerinde” , “Avare Ydlar” gibi

kitaplarım hemen bu yıllarda ya­ zar. 60’lardan sonra yazdığı ki­ taplarda ise bu ilk kitapların iyimserliğini ve gerçekçiliğini bu­ lamıyorum ben. İstanbul’a gel­ dikten 8 yıl sonra Orhan Kemal,

Fikret Otyam’a, “Esat Mahmut, Kerime Nadir vesairenin tarzı şeyler” kaleme aldığım yazar.

Sonraki kitaplarında, “Bereketli

Topraklar Üzerinde”nin başarılı

gerçekçiliğinin ve dengeli biçimi­ nin izlerini bulamayışımızın te­ mel nedeni belki budur. Kitap­ larının fazla satmaması hâlâ ge­ çim sıkıntısı çeken Orhan Ke­ mal’i çok ve çabuk yazmaya it­ miştir. Ama bunun bir başka ne­ deni daha olduğunu sanıyorum.

Orhan Kemal ilk hikâye ve

romanlarında iyimserliği, aydınlığı,

ekmek kavgası verilen o karanlık

dünyadan dönüp dönüp, iktisat dışı

diyebileceğim mutlu dünvaya

sığınmakla bulur. Kaynağını

kitaplardan değil de yaşamdan alan

bu iyimserliğin kazanılmış olduğunu

düşünüyorum.

Orhan Kemal iyimserliğinin

maddi temellerini A dana’da bı­ rakmıştır. Futbol ve avarelik ar­ kadaşlıklarından aldığı gücü İs­ tanbul’daki dostluklarında bula­ maz. insani ilişkilere edebiyat çevresinin umut kırıcı düşman­ lıkları ve rekabeti sinmiştir. Mektuplarını okuyanlar aile ha­ yatında da artık Orhan Kemal’­ in aynı iyimserliği bulamadığım sezerler. Son sığınak, küçük aşk serüvenleri de onlar aracılığıyla yazdığı kitaplardan başka hiçbir umut kırıntısı bırakmadan gün­ lük geçim dertleri ve edebiyat de­ dikoduları arasında kaybolur. Ölmeden hemen önce yeniden yazdığı “ Eskici ve Oğullan ”- ndaki o yoğun karamsarlık bundandır sanıyorum. Orhan . Kemal’in haklı olarak üzerinde o kadar durduğu iyimserlik ar­ tık yaşanan değil hatırlanan bir şeydir. Türk hikâye ve romanın­ da, özellikle hayatının son yılla­ rında çocuklar üzerinde en çok duran yazarın Orhan Kemal ol­ masını da buna bağlıyorum ben. M ektuplarında, aynı yıllarda yazdığı yazar arkadaşlarını geç­ mişe sığınmakla suçlamasına, şimdiyi, gününü yazdığını ısrarla tekrarlamasına rağmen, ölü­ münden az önce Balkan H arbi’- nden başlayacak bir aile roma­ nı tasarlaması da rastlantı değil­ dir. Orhan Kemal gençlik arka­ daşlıkları, mahalle aşkları, fut­ bol ve aile dayanışmasıyla, ava­ re yıllarda kazandığı iyimserliği, roman kahramanlarından birine söylettiği gibi, “ Fiskufücur ya­

tağı ruhsuz şehir” de yitirmiştir.

Referanslar

Benzer Belgeler

Ayrıca yapılan deneylerde zaten kolayca tepkimeye girme özelliğine sahip zehirli oksijen bileşikleri üretilmesine sebep olarak mikroplara etki ettiği

ilk izlenim: Çok topal, çok kör, çok gözlüklü, çok uzun, çok çirkin bir adam (?) Tek oğlu Çetin’in ortaokula başladığı sınıfı almak istemiş lisenin

Bu çalışmada da yerel vergi bilincini belirleyen faktörler olarak; adalet ve eşitlik, din ve ah- lak, katılımcılık ve yerelleşme, kültür, idareye bakış ve siyasi anlayış

Eğer bu düşünceyi tersten değerlendirirsek, 3,8 milyar yıl boyunca yeryüzünde birbirinden farklı 650 milyon ile 1,3 milyar arasında canlı türü yaşamış ve yok olmuş..

Sonuç olarak bu çalışmada olay yerinden alınan hastaların yanında ilimizde hastaneler arası nakilde 112 acil ambulans kullanımının sık olduğu, hastanemizin şehir içi

İslam dinine ve Müslümanlara yönelik nefret söylemlerinin ifade özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmesi ise İslamofobiyi körüklemekte ve oryantalist

Atatürk her hareketi, her'davra- nışiyle Türk milletini aksettiren mu azzam bir ruh portresidir. Fakat kendisinin sık sık tekrarlamaktan gerj kalmadığı bir

Kullanılan modeller farklı salım senaryolarından bağımsız olarak küresel GSYH kayıplarının 2050 civarına kadar görece düşük (ortalamada yıllık olarak %0,4’ün