• Sonuç bulunamadı

Halet Çambel ve Nail V. Çakırhan'dan tarihi bağış

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Halet Çambel ve Nail V. Çakırhan'dan tarihi bağış"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

HALET Ç AM BEL ve N A İL V. ÇAKIRHAN 5

ARNAVUTKÖY’DEKİ YALILARINI BOĞAZİÇİ

^m m S S S S S r^V A

s *

\

* 3

j3d

1

E S U - _ _ _

S I H ’f a S

I 1 ' 7 5 3

ı

I

m h

-S « |

3 * 1

r

I t a İ İ M

l

d

1

«ğw*mPr r j t * j _i. " f i •M»

n

(2)

HALET ÇAMBEL ve NAİL V. ÇAKIRHAN’DAN

^

Arkeoloji alanında Türkiye ve dünyanın en önemli isimlerinden biri Prof. Dr. Halet Çambel ile

yazar, şair ve Ağa Han Mimarlık Ödülü sahibi Nail. V. Çakırhan, Arnavutköy kıyısındaki yalılarını

Boğaziçi Üniversitesi’ne bağışladılar. Yelda Baler, çiftin 55 yıldır yaşadığı yalıya konuk oldu.

Çiftin hayatlarına tanıklık etti ve bu bağışın öyküsünü dinledi.

abası Haşan Cemil Çambel Türk Tarih K u ru m u ’nun başına

geldiğinde Atatürk’ün direktifiyle,

T.T.K. adına başlattığı arkeolojik kazılar sırasında Dr. Kurt Bittel le tanışan Halet Çambel, 1935 yılında Boğazköy

kazısında staja başlar. Bundan dört yıl

sonra Dr. Emilie Haspels başkanlığında,

Eskişehir’in Seyitgazi ilçesinde bulunan Frigya yerleşimlerinden, Yazılıkaya

kazısına katılır. İkinci Dünya Savaşı yüzünden

F ransa’ya

dönem eyip İstanbul’da kalan Çambel, İstanbul Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nde

asistanlığa başlar. 1946 yılında, büyük yankı uyandıracak Karatepe çalışmasına

kadar Anadolu’da Prof. Dr. Bossert le

birlikte Hitit Uygarlığı na ilişkin

araştırma gezileri yapar. Karatepe nin

keşfinden sonra başlayan kazı çalışmalan, bugün bile devam eden uzun bir

(3)

M

yolculuğun başlangıcıdır aslında. Karatepe-Aslantaş kalesi M.Ö. S.yy’da Adana Ovası Hükümdarı Asativatas

tarafından kurulmuş, İçerisinde av köşkü, binalar, depolar ve ahırlar bulunmakta. Kapıların iç duvarları, aslanlar, sfenksler, o döneme ait inanç ve yaşantıları anlatan kabartmalar, iki dilde yazılmış yazıtların bulunduğu levhalarla kaplı birçok değerli arkeolojik bulgularla dolu. İki dildeki yazıtlarda okunması mümkün olmayan hiyeroglifler uzun çalışmalar sonucu, okunabilir Fenike yazıtları yardımıyla çözülmüştür.

Karatepe kazı alanının ve buluntuların korunması çalışmaları Y.Mimar Turgut Cansever ve Nail Çakırhan tarafından

1957-60 yıllarında gerçekleştirilir ve Karatepe Açık 1 lava Müzesi’ne dönüşür. Bu arada yurtdışındaki üniversitelerde de gö rev yapan Çambel, İstanbul Üniversitesi ’ nde Prehistorya Kürsüsü nü kurar. Daha sonra gelen

Prehistorya Laboratuvarı, Güney D oğu

Anadolu Tarih Öncesi Araştırmaları Karma Projesi, Keban ve Aşağı Fırat Projeleri ile yetiştirdiği öğrencileri onun ve Türkiye’nin gururu olurlar.

Halet Çambel’le sohbete başladığımızda derginin Mayıs sayısındaki “H arran”

yazısını gösterdi. Yazıyı benim yazdığımı duyunca yüzündeki gülümsemeyi de, bendeki mutluluğu da anlatmam çok zor. Tahtlarda açık havada uyumanın güzelliğini, oradaki insanlarla nefes almanın bizlere kattıklarını konuştuktan sonra tam da beni ilgilendiren yönleriyle söyleşiye başladık.

Bütün bu kazılarınız sırasında

yaşadıklarınızdan söz eder misiniz

biraz. Kazı bölgesindeki halkın

yaşantılarına karışıyordunuz mutlaka.

Onların size yaklaşımları nasıldı,

tepkileri nelerdi?

Kazı yaptığımız yere bağlıydı tabii ama genellikle hep birarada olurduk. Kazı ekibinde köyden çalışanlar da vardı.

Elimizdeki m alzem elerle halkın sağlık sorunlarına yardım etm eye çalışırdık. Oralarda kazalar çok olurdu. Ateşte yanan çocuklar, baltayla kendini yaralayanlar olur, biz de pansumanlarını, iğnelerini yapardık. Yılan iğnelerini yapardık örneğin. Yanımızda mutlaka panzehir bulunurdu. Ortaklaşa bir hayat sürüyorduk. Kazılar uzun sürdüğü için akraba gibi oluyorduk.

Ne süreyle kalıyordunuz kazı

yerlerinde?

Genellikle mevsimsel kalırdık.

Karatepe’de koruma çalışmaları sırasında inşaat başlayınca Nail hiç İstanbul’a dönm eden 4 yıl boyunca orada kaldı. Ama ben üniversitedeki görevim den dolayı kazı mevsiminde orada olurdum.

Sîzlerden bir sürü şey öğreniyorlardı.

Yaptıklarınızla ve yaşantınızla onlarda

farklı bir bakış açısı yaratmış mıydınız?

(4)

Gerçek hayat oralarda. O dönem lerde şehirde yaşayan bizler ne biliyorduk ki. Hayatın zorluklarını, yoklukları onlarda görüyorduk. Karşılıklı hep yardımlaşarak , ortaklaşa yaşıyorduk.

Onlara yardımcı olmakla o bölgenin

gelişmesine de yardım ediyordunuz

aslında.

Evet.

Bu gelişmenin nedeni devletin

desteği miydi yoksa sîzlerin kişisel

çabaları mı?

Kişisel çabalardı tabii ki. Mesela Karatepe kazısını yaparken bölged e bitmemiş bir okul inşaatı vardı. O sırada aramızda

Mualla Eyüboğlu vardı, Sebahattin Eyüboğlu ve Bedri Rahmi Eyüboğlu

ile birlikte. “H a d i” dediler, “gidelim müdürle konuşup okulu bitirelim ”. Müdürden öğrenci v e çalışacak işçi istedik, biz onların yem eklerini temin ettik ve hep birlikte çalışıp okulu bitirdik.” Sonra “kağıt, kalem bizden; öğrenciler sizden ” dedik ve çocuklara

çalışmalarımız bitince ders verm eye başladık. H epim iz bir şey anlatıyorduk.

Karatepe kazısı bir aslanbaşı

bulmanızla mı başladı?

Biz değil, o yörenin çobanlan Kadirli nin

doğusunda taştan yapılmış bir aslan heykeli olduğunu söylediler. Bu bir ipucu olabilirdi; “ya Roma ya da Hitit

uygarlığına a ittir” diye düşündük ve çalışmalara başladık. Hala çalışmaya devam ediyoruz.

Biraz önce Eyüboğullarından

bahsettiniz. Türkiye’ye döndükten

ve Nail Bey’le evlendikten sonra o

dönemin ünlü yazarlarıyla da dost

oldunuz. Yaşar Kemal, Sabahattin

Eyüboğlu, Bedri Rahmi Eyüboğlu,

Abidin Dino, Orhan Veli ve Nazım

Hikmet.

Nazını Hikmet, Nail Bey’in arkadaşıydı.

40’lı senelerde İstanbul küçük yerdi ve ne kadar yazar çizer varsa hepsini tanırdık. Hayatımız çok hareketliydi. H ep bir arada olurduk. Çok güzel zamanlar geçirirdik.

Onların hayatınızdaki yerleri neydi?

Gittiğiniz yerlerde ortak

çalışmalarınız var mıydı?

Sebahattin Eyüboğlu uzun süre bizimle birlikte Karatepe’de kaldı ve bütün gün boyunca çocuklara ders verdi. Sabahtan akşama kadar okul gibi derse girer çıkardı.

Telefonun çalmasıyla sohbetimize ara veriyoruz. Yan odadan konuşan Halet ÇambeVin sesi öylesine keyifli geliyor ki meraklanıyorum.

Yanımıza döndüğünde bir şiire Nail B ey ’le konuşuyor sonra

mutluluğunun sebebini anlatıyor.

Mehmet Özdoğan eski bir öğrencim,

çok iyi bir bilim adamı. Prehistorya’cı olarak Türkiye’nin en iyi ismi. Dün

National Academy o f Science'a üye

oldu. Dün haber aldık. Çok mutluyum. Çok gururluyum.

Tanıdığımız isimler var mı

öğrencileriniz var mı?

Uftık Esin. Güven Arsebük var örneğin.

Yaşamınızdaki en önemli şeylerden

biri de 1936 olimpiyatlarına katılan

ilk kadın sporculardan biri olmanızdı

herhalde.

Onu başkaları söylüyor. O vakit biz bunun öneminin farkında bile değildik.

Şimdi düşündüğünüz zaman...

Herkes söylüyor. Demek ki önemliymiş. Bizim haberimiz yoktu. Atatürk demiş ki “olimpiyatlara kızlar da gitsin ”, Biz de Türkiye’ye tatile gelm ek üzereydik ki “Türkiye’yegelm eyin Olimpiyatlara gidiyorsunuz" dediler. Atatürk kızların her branşta aktif olmasını istiyordu. Bizleri de Cumhuriyet’in 10.

yıldönümünde resmi geçitte görmüş. Bunun üstüne bizim de gitmemizi istemiş.

Hem Türkiye’de hem de Fransa’da

eskrim eğitimi almıştınız.

Hocam ız vardı kolejde, Alexander Dadovski. Orada uzun senelerin spor

hocasıydı. K olejde kalabalık başladık eskrime ama sonra çoğu bırakınca ben

(5)

Beşiktaş Jimnastik Kulübü nde devam

ettim. Sonra da Fransa’da devam ettim. Atatürk gitsinler deyince bizi önce P eş te 'ye gönderdiler. Orada kızları bir aylık bir kampa aldılar. Sonra da olimpiyatlara gittik.

Döndükten sonra Atatürk’le bir araya

geldiniz mi?

0 zaman değil de daha evvel Atatürk’ü çok gördüm. Mesela burada Akıntı Burnu’na küçük motoruyla gelirdi.

1 ierkes, çocuklar, Rum balıkçılar koşar el sallardık. Bizler

“ya ya yaşa şaşa

GaziPaşa çok yaşa”

diye, Rum balıkçılar da

“ya ya ya sa sa sa Gazi Pasa cok.

yasa

" diye bağırırlardı.

istediğiniz bölümü seçer ve sınavsız girebilirdiniz. Şimdiki gibi değildi. Şimdiki çocuklara yazık sucuk makinasından çıkar gibiler. M akineye veriyorlar çocukları, o da bir yerlere fırlatıyor. Çok kötü bir sistem.

Kolejden tanıyabileceğimiz

arkadaşlarınız var mı?

Mina Urgan var mesela.

Gelelim yalıya... Oturduğunuz bu

yalıyı Boğaziçi Üniversitesi’ne

bağışladınız. Nereden doğdu bu fikir?

Karatepe kazısının kitabını Üniversitenin tarih bölüm ünde çalışan meslektaşım

Aslı Özyar ile birlikte yazdık. Aslı bir

sene okuldan izin aldı. Her gün buraya geliyor birlikte çalışıyorduk. Dolayısıyla çok yakın arkadaş olduk. Nail B ey’le birlikte bu yalının bizden sonra ne olacağını düşünürdük hep. Kardeşim var ama yurt dışında yaşıyor. O ilgilenem ez. Herhangi bir yere devretm em iz gerek diye düşünürken Boğaziçi Üniversitesi’ne karar verdik. Biz dört kardeş de bu okuldan mezunuz. Üç kız Arnavutköy Kız Koleji’nden, erkek kardeşimiz de Robert K olej’den mezun oldu. En sağlam, bu işi en iyi götürecek kuruluş olarak Boğaziçi Üniversitesi’ni gördük. Onlarla konuştuk. Arkeoloji ve Geleneksel Mimarlık Araştırma Enstitüsü yapılacak. Tabii öncelikle burası toparlanacak. 50 yıllık evraklar var. Onların düzenlenmesi v e arşivlenmesi yapılacak. İngilizce ve Almanca bilen kütüphaneci arıyoruz.

Sonra evin bakımı var. O da yapılacak. Nitekim geçen gün Scott House a

götürdüler. Müze yapmışlar. Eskilerin tüm kayıtları orda duruyor. Çok güzel arşivlemişler. Selçuk Esenbel çok ilgili

bu konuyla. Aynı zamanda Japon Kültürü uzmanı. Başarılı bir çalışma

yapmış. Bizimki de onun gibi olacak diye düşünüyoruz.

Bütün yaşamınız bu evde mi

geçmişti?

Hayır. Çocukluğumuz Almanya ve Avusturya’da geçti. Okul hayatımız

Kolej günlerinizi anlatır mısınız?

Orada okumaktan memnun

muydunuz? Öğrenciyken bu tür bir

hayatı hayal ediyor muydunuz?

Arkeolojiye merakınız var mıydı?

Arnavutköy Kız K oleji’ndeydik. Evvela çok iyi bir fizik hocamız vardı. Ben de ftzike çok meraklıydım. Fizikçi, elektrikçi olabilirim diye düşünürken hocam ız değişti yeni geleni sevmemiştim. Fizikten soğudum. Sanat tarihi hocam ızı da çok severdim. H em İngiliz edebiyatı hem sanat tarihi dersleri verirdi. Haftasonları da İstanbul’un görülecek yerlerini gezdirir, müzelere götürdü. Ben de arkeolojiye meraklandım iyice. Sonra da o bölümü seçtim. Tabii o zamanlar

(6)

burada başladı. Üniversiteyi yine yurtdışında Fransa’da okuduk. Türkiye’ye dönüp N a ille evlendikten sonra bir süre için Vaniköy’de oturduk. Sonra kiracılar çıkınca buraya yerleştik.

Biraz da kitaplarınızdan bahsedebilir

miyiz?

Arazi çalışmalan nedeniyle kitap yazmaya pek vakit bulamamıştım. Yalnız kazılar değil başka projeler de yapıyorduk. Mesela

Kapadokya claki Milli Parkın sınırlarının

çizilmesi gerekiyordu. Yapacak kimse bulamayınca bunu kürsü olarak biz yapıyorduk ya da Adana’nın sivil mimarisi, Mersin-Anamur sahil yolundaki eski eser tespiti gibi projeler de yapıyorduk. Kazılar, projeler, üniversite dersleri, bunlann hepsi öyle vakit alıyordu ki, oturup kitap yazamıyordum. O nedenle yayınlara şimdi ağırlık verdim. Büyük bir kitap çıktı:

“Karatepe’nin Yazıtları”. İkinci kitap

hazırlanıyor. Daha yazacaklarım çok.

Eşiniz Nail V. Çakırhan da

Karatepe’de yaptığı çalışmalarla

mimar olmadığı halde Ağa Han

Mimarlık Ödülünü almış.

Nail aslında şair ve gazeteci. Karatepehin

açık hava müzesine dönüştürülmesi sırasında eserlerin korunması için yapılan çalışmalarda Nail bize yardımcı oluyordu. O sırada hastalanınca doktor sakin, kırsal bir yere gitmesini önerdi. O da kendi memleketi Muğla’nın Ula ilçesine gitti.

Orada annesinin evini onardı ve geleneksel mimariye merak sardı. Birçok ev yaptı sonra ve Ağa Han Ödülü nü aldı.

Siz de Karatepe’deki kazılarınızla

Hititlerin son kentini ortaya çıkarmış

oldunuz ve Hollanda Hükümeti

“Türkiye’deki kültür mirasının

korunmasındaki katkıları”nızdan

dolayı “2004 Hollanda Prens Claus

Ödülü”nü size verdi. Daha önceleri

Hollanda’yla bir bağlantınız var

mıydı?

Bu ödülün verileceğinden haberim

olmadı. Prens Claus adına kurulan vakıf

her yıl araştırıp birilerini buluyor. Beni kim önerdi onu da bilmiyorum. Hollanda’nın İstanbul

Başkonsolosluğu’nda bir tören yapıldı ve ödülü verdiler. Tören sırasında sefir, konsolos v e bizden de Yaşar Kemal

konuştu. Geçen yıl da Hollanda’da

Tübingen Üniversitesi nden şeref

doktorası verdiler. Ama benim için en büyük ödül Osm aniye’nin Kadirli ilçesinde yapılan bir okula valilik tarafından benim adımın verilmesi oldu. Bu en gurur duyduğum ödülüm. ***

Söyleşinin sonunda Halet Çam bel’i gülümseten bir raslantıyı farkediyorum. Yazılıkaya’da geçirdiğim zamanı, çektiğim fotoğraflan ve oranın bekçisi Veysel'i

anlatırken ilk kazı çalışmalarını yaptığı bu alanın, kazı başkanı olan Dr. Emilly Haspels’in HollandalI olduğunu

söylüyor, Çambel. HollandalI bir profesörün yanında başladığı kazı çalışmalarının, tam 65 yıl sonra yine Hollanda Hükümeti tarafından ödüllendirilmesi ilginç değil mi?

L l l .A - r \ -Af i l î ¡ ¡ f t f j ¡1 ; 1 M f l ’l'.j

W

§

j

i I

1

j

ğ î i f j ü i m l p ' i j l m r T r

İmtfı

T İ H L ' İ j l

W

/

’ i i İ m l i I I I i i .öfi.-34|2005 BOĞAZİÇİ

Referanslar

Benzer Belgeler

Yukanda teknik olarak anlatı­ lan pişirme süreci sonunda sıcak ve akıcı olan lokum kütlesi, içine nişasta serpilmiş tahta tabla veya tepsilere dökülerek, üzerine

Nato nezdindeki Türkiye daimî tem- silcisinin delâletiyle Türk milleti tara- fından Natoya hediye edilmiş olan 1 6 x 4 eb'admdaki mozaik pano kuzey Atlantik paktı teşkilâtı

ÖĞRENİMİNİ BİR DEVLET BURSU KAZANARAK YURT DIŞINDA TAMAMLAMIŞ OLAN EYuBOĞLU, DÖNÜŞÜNDE ÜNİVERSİTE VE KÖY ENSTİTÜLERİ'ND£ ÖĞRETİNİ ÜYELİ­ Ğ İ YAPMIŞTI..

Böylece, Sa'dullah Paşa yalısının bulunduğu mevkiin Bag-ı ferah ile İstavroz arasında uzanan Birinci Mahmûd mâlikânesine dâhil olduğu ve bu malikânede,

Bu araştırmada; Atatürk Üniversitesi Merkez Kütüphanesi Seyfettin ÖZEGE Salonu Basma ve Yazma Nadir Eserleri kataloğunda 1223 demirbaş numarası ile kayıtlı olan Şeyh

Görüldüğü gibi yalnızlık, hayata ve eşyaya atfedilen değer ekseninde buna sahip olan- lar ile olmayanlar arasındaki yanlış ilişki veya ilişkisizlik sonucu ortaya

Toplum kökenli metisiline dirençli Staphylococcus aureus (TK- MRSA) en çok deri ve yumuşak doku infeksiyonları ve nekroti- zan pnömoniye neden olmakla birlikte birçok klinik tabloya

Bu yıllarda resimde Türk kimliğinin, ulusal değerlerin ve folklorik öğelerin en güçlü savunucularından olan Bedri Rahmi Eyüboğlu, kökü geleneksel motiflere dayanan