SAYFA
CUMHURİYET
2_____________________________ OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
Pertev N. Boratav’m Anısına...
AYŞE İLHAN
1
7 M art tarihli açıp Pertev’in C um huriyet’ölüm haberini i ve yüreğime işleyen resmini görünce her şeyi bir yana bı rakarak yaşlı gözlerle dalıp git tim. Ne denli köklü ve derin birdostluğum uz olduğunu anlatabileceğimi sanmıyorum. Annesi, babası başta olmak
üzere tüm yakınlarını tanımış olmayı bir şans ve onur sayıyorum.
Pertev Naili, O rhan Şaik ve öbürleri bi zim girdiğimiz yıl Yüksek M uallim Mek- tebi’ni (Y. Öğretm en Okulu) bitirmişler di. Kızkardeşi sınıf arkadaşımız olduğun dan, Orhan Şaik bizim de ağabeyimizdi. Boratav ise sayısız erdemleri ile yanşan al çakgönüllülüğü, hoşgörüsü ve Anadolu’yu kaplayacak ölçüde geniş ve gür sevme gü cü ile Pertev ağabeyimiz oldu... Hele be nim, annesi ve babası ile evi evim olmuş tu. Naili B. Mudurnu kaymakamı iken ta- nışmıyorlarmış ama, babamın Bolu Kadı sı olduğunu biliyordu. Vezneciler’den ko layca gidiverdiğimiz
Saraçhanebaşı’nda-ki ev “gülen ayva” idi Pertev’i sevenler ce... Oradan Vefa bozacısına gruplar ha linde gidişlerimiz, Pertev’in o güler yüzü beni ağlatıyor şimdi. Evce Sabahattin’e (Ali)
gösterilen yakınlık, başına gelenlerden du yulan acı anımsanmayacak şey mi? Benim her derdime ortak olmaları da...
Pertev’in, geleceğin seçkin bilim adam larından biri, folklorun parlayan yıldızı olacağı o günlerden belliydi. Yabancı dil öğrenmeme katkılarını, her soruyu yanıt layabilmesini nasıl unutabilirim. Daha son ra Sabahattin’in öldürüldüğü, Pertev’in sevgili yurdundan koparıldığı yıllar gelip çattığında derdim dağ oldu. Paris’te yaşar larken haberleşmemiz kesilmemişti. Tür kiye’ye geldikleri yaz aylarında bilimsel araştırmaları durmuyor; A nadolu’yu do laşıyorlar, İzmir ve İstanbul’da dinleniyor lardı. A nkara’ya uğradıklarında bir kez bana gelmişlerdi (80’li yıllardan birinde ol malı). Pertev, tatlı tatlı konuşmuş, Hay- rünnisa ile beni çok güldürmüştü...
1979’da Ivry’den aldığım mektubunda
Balkan Memleketleri Kongresi’ne ka tılmak üzere A nkara’da bir haftacık kal dım, seni görm ek istedim, telefon ettim, evinden bayram sonu döneceğini öğren dim. Ankara'dan sonra iki gün İstanbul’da kalıp oradan Bulgaristan’a geçeceğim. Bir kaç yıldır Nasrettin Hoca’nın peşindeyim. Hocamız Bulgaristan’da ne yapar, ne an latır? Bir göreyim, dinleyeyim merakıyla oralarda yirmi gün geçirdim. Buraya dö neli iki gün oluyor” diyordu. Filiz A li-A ti- laÖ zkırım lı’nın “Sabahattin A li” kitabın da benim mektuplarımdan yapılan alıntı lardan söz ediyor: “Senin mektuplarında elli yıla yakın bir geçmişin ortak hatırala- ramızı, senin kalem inden okum ak beni çok duygulandırdı” diyordu. Yine 1979’da aldığım bir mektubunda “Kızıl A lm a” ef saneleri üzerine Berlin’de vereceği bir kon ferans için gerekli bir yazının (bir dergi den) fotokopisini istiyordu. Kütüphaneye koşup isteğini yerine getirerek makaleyi hemen yollamıştım. Hayrünnisa ile bir likte beni candan kucakladıklarını yazar dı hep... 1980’de yazdığı bir mektuptan
“ Ben sözde -hem debeşyıldan beri- em ek
liyim, am a işler eksik olmuyor. Osmanlı metinleri üzerine bir seminerim, haftada iki saat olm ak üzere devam ediyor. O, pek zamanımı almıyor am a sürüncemede kal mış ve birçoğu çoktan programa girmiş, ora ya buraya vaat edilmiş bir sürü iş... Bir tür lü on lan tasfiye edip emekliliğin keyfini çı karamıyorum. Belki bu daha iyi; işsiz ka lıp bunalmaktan, işe koyulup zam anın na sıl geçtiğini bilmemek de bir nimet, hele be nim gibi dostlardan, hısım akrabadan uzak larda ömrünün son yıllarını geçiren bir in san için... Arada -yılbaşında- üç günlüğü ne İstanbul’a gittim; hazin bir vesile ile. Annemizi kaybettik. İyi bir insandı, oğul larına iyimserlik felsefesini aşılamış olma sı, en büyük meziyetlerinden biriydi. O fel sefenin gücüyle uzun yaşadı, 94 yaşında idi. N e dersin, sırası gelen -bazen de gelme yen- çekip gidiyor. Arada bir, gazetelerden, dergilerden öğrencilerim in kuşağından olanlann ölüm haberini görünce, annemin deyimiyle: “Azrail bizi unuttu m u ne?”
diyesim geliyor. Hele civan yaşta öldürülen lere ne dersin? Yunus’un sözleri gelir hep aklım a şu günlerde, “ Yanar içim, göynür
özüm Yiğit iken ölenlere/ gök ekini biç miş gibi.”
Mektuptan, sevgili Pertev’in gurbet acı sını duyuran bir alıntı daha: “ Hayrünni sa; İstanbul, İzm ir ve A nkara’daki yakın larımızı görmeye gitti. 15 günden fazla kal mamaya söz verdi: Dört, beş gün sonra bekliyorum, inşallah geciktirmez. İhtiyar lıkta güç oluyor yalnızlık; hele böyle gur bet elde...” Bana çalışm alarının ayrı ba sımlarından birer nüsha gönderiyordu. Ay rıca Milli Kütüphane’ye götüreceklerimi de... “Çoktan emekliyim ama alışmış ku durmuştan beterdir misali boş duramıyo rum, zaten istesem de olmuyor” diyerek.
Boratav ailesine (başta Hayrünnisa,
K orkut ve eşi olm ak üzere) Folklor ve Edebiyat dünyasına başsağlığı dileklerim le!
Pertev Naili Boratav gibi kişilikler ya şadıkları her ülkeye ve vatanlarına onur ve rirler; bilime katkıda bulunurlar. Onları yurtlarından eden hain, kafasız ve acımasız lara ne demeli?
“ Bin türlü teseyyüp bulunur hanelerin de!..”