• Sonuç bulunamadı

Sovyetlerde 336 saat:Yurda dönmek içn telaşlanan bir vatandaş:Zekeriya Sertel

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Sovyetlerde 336 saat:Yurda dönmek içn telaşlanan bir vatandaş:Zekeriya Sertel"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

--1I — ”T

Yurda dönmek

için

telâşlanan

bir

vatandaş

i

f \ j

/t

« J U t i

m

M

oskova’da Şarkiyat Ens­ titüsünde, Ekber Eaba- yei, ««G el» dedi, «Seninle tanışmak isteyen birisi var.»

Yıldız Sertel, kapıda duru­ yordu.. «Kaç gündür seni arı­ yorum, babanı muhakkak gö­ rüşmek istiyor, programını* yüklü ama acaba mümkün ola­ cak mı? Babam çok mutla ola­ cak.» ı

Programımızın gerçekten yük­ lü olduğunu, Zekeriya beyle gö­ rüşmeyi arzu ettiğimi bildir­ dim. Bir gün sonra Özbekis­ tan’ın başkenti Taşkent’e uça­ caktım. Daha sonra Azerbay­ can'a Baku’ya..

Sertel'in k m Yıldız «Eğer» diye devam etti, «Bakû’da ola­ cağınız gün belliyse orada da da buluşabiliriz.»

Aşağı yukarı belliydi. Bakû’da ki evlerinin telefon numarala­ rını aldım..

Bakû’da kafdığım otelin te­ lefonu çaldı. Yıldız arıyordu, Moskova'dan Baku’ya gelmiş­ ler babasıyla... Programda bü­ yük değişiklik olduğu için Ba­ ku gezisi iki güne indirilmişti. O gece AzerbaycanlI dostlar bir şölen düzenlemişlerdi, yazarlar, şairler, müzisyenler, türkolog- lar çağrılıydı bu şölene, gelir­ lerse sevineceğimi bildirdim. Gelemedikleri takdirde

şölen-Zekeriya Serte

den sonra ben gidecektim. Fa­ kat ya geç saatlere kadar de­ vam ederse? Sabah erkenden gelebileceğimi söyledim. Yıldız, babasının çok sevineceğini, bu­ na gerçekten ihtiyacı olduğunu belirtiyordu.

SOKAKTAKİ ADAM

S

abah erkenden verilen ad­ rese hareket ettik bir ar­ kadaşımla.. Azerbaycan Gazeteciler Birliğinden yazar Feridun kullanıyordu otomobi­ li.. Araya araya bulduk sokağı.. Sabahtı.. Bomboştu sokak..

Bomboş sokakta sadece bir yaşlı insan, elleri arkasında -.volta atıyordu.. Ayaklarında terlikler vardı, kısa kollu bir gömlek giymişti. Yıllar önce görmüştüm bu mestekdaşımı.. Yıllar nasıl da çökertmişti fa­ niyi?

«Baba geldiler» diye bir ka­ dın sesi duydum. Bunun üzeri­ ne o yaşlı adam Zekeriya Ser­ tel, heyecanlandı, indik araba­ dan.. «Nerde kaldınız?» diye serzenişte bulundu. Oysa verdi­ ğim sözden on dakika önce, gel­ miştik., Titriyordu heyecan­

dan.. «Buynın.. Buyrtm.. Hoş geldiniz» kelimelerini titrek bir seste tekrarlıyordu.

Aklımda kaldığına göre, dai­ releri büyücek bir mutfak, bir salon iki odadan ibaretti, kahvaltı sofrasında tereyağ, peynir, çeşitli meyvalar var­ dı.. Çay ve kahvenin taze ko­ kusu sarmıştı oturduğumuz ye­ ri.

Arkadaşlarıma dikkatle baktı. Feridun’u tanıştırdım.. Bir an düşündü, «Lütfen bizi yalnız bırakın.. Vatandaşlarımla haş­ haşa konuşmak istiyorum» de­ di.. Feridun, nezaketle sordu: «Acaba ne zaman geleyim al­ maya?.» Soğuk bir hava esmiş­ ti... «B ir saat» dedim.. «B ir sa­ at sonra rica etsek?» Feridun hayhay dedi ve ayrıldı yanı­ mızdan, sanırım arabada bekle­ di.

ÖZLEM

E

şi, S a b d h a hanımı kaybettikten sonra, an­ laşılıyor kİ Zekeriya Sertel târiisiz bir yurt öz­ lemine tutulmuştu.. Durumu anlattı... «Mahkûmiyetim yok, sadece bir pasaport meselesi var. Otvam bey, çok yaşlandım,

artık vatanıma dönmek istiyo­ rum, vatanımda ölmek istiyo­ rum, bu insani İstek neden ger­ çekleştirilmiyor bir pasapoı t yüzünden? Sabiha’yı da kay­ bettim..»

Sustu., «Memleketten ne ha­ ber?» Tek tek soruyordu dost­ larım gazetelerin durumları­ nı, tirajlarım, ölenleri kalanla­ rı tek tek soruyordu.

«Durumu Burhan Feleğe yaz­ dım. O takip ediyor.. Dışişl ,y| Bakanı Çağlayangil de izliyor, bana gelen haberlere göre ıı- mut var.. Şu pasaport işini ha! ledin gidince, döneyim vatanı­ ma.. Ne var, neden olmasın? Bilhassa rica edeceğim, Felek'- le de konuşun, dayanamayaca­ ğım artık, söyleyin lütfen, da­ yanmak çok, ama çok zorlaştı benim için... Yaşadığım kadar yurdumda yaşamak istiyorum, gözlerimi yurdumda kapamak istiyorum.»

Nereleri gördüğümü, intiha­ larımı soruyor ve susuyordu.

«Ben bir iki aya kadar Pa­ ris’e gideceğim. Sana yazarım oradan, durumu lütfen bildi) bana, çok ama çok rica edece­ ğim, ihmal etmeyin.»

Kapıya kadar uğurladı, sarıl­ dı boynumuza.. Arabanın ar­ dından bakıyordu., özlemle..

PARİS’TEN

«

r a arış, ».a.ısb»,., » iz ,

W f bir iki günden beri

m Paristeyiz. Başbakan’» Felek tarafından verilen di­ lekçem işleme konmuş. Onu ya İç veya Dışişleri Bakan­ lığında bulabilirsiniz. Siz­ den ricam bu dilekçeyi bul­ durup bir an önce sonuç­ lanmasını sağlamak ve bu kez Paris Büyük Elçiliğine emir verdirmektir. Ben bir ay kadar buradayım. Bu süre İçinde bu emri verdi- rebilir ve beni bundan ha­ berdar edebilirseniz, beni son derece sevindirmiş o- lursunuz.

Şimdiden teşekkürler ve yakında görüşmek umudu ile selâmlar...»

Sertel, şimdi Paris’te «yurda dönebilir» müjdesini bekliyor, önce, bir Amerikalı ile evli kı­ zının yanma gidecek Amerika’ya sonra yurduna dönecek. Yıllar­ dan beri konuğu olduğu Sov- yetler Birliğindeki acı - tatlı a- nılarım kafasında yaşatıp, yurt havasım alması elbette tabiî­ dir, sanımca.

SUMGAİT

N

AZIM, Azerbaycan’a ikinci gidişinde ikibin kişilik bir salonda, şiirlerini okurken şöyle der bir yerinde:

«Bu yoldan otuz yıl önce de geçtim, Sumgait şehri yoktu o zaman­ lar...» 1949 da, Apşeron yarım adası kıyısında, Baku’ya 38 kilomet­ re uzaklıkta insanlar temeller atıyordu. Yıllar sonra yepyeni bir şehir doğdu, bu Sumgait idi. Haritalara işaretlendi Sum­ gait diye. Çölde yepyeni, mo­ dern gepegenç bir endüstri şeh­ ri doğdu, Sovyetler Birliğinin de her türlü yardımlarıyla. Kırk- iki ulusu temsil eden, karışık bölge insanlarının toplandığı 80 bin nüfuslu bir şehir, Azer­ baycan’ın üçüncü büyük şeh­ ri. «Gençlik Şehri» Sumgait, in­ sanları hep genç.

Etrafı en modem binaların, yeşillerin kapladığı Lenin cad­ desinde icra Komitesi ve şeh­ rin Sovyeti var. İşçilerin Kül­ tür Sarayı, parklar, çocuk bah­ çeleri, okullar, büyük mağaza­ lar, oteller ve halk tesisleri, kreşler, hastaneler, spor alanla­ rı, anıtlar, kütüphaneler, uzak­ larda metalürji ve petro-kimya tesisleri, işçi evleri, fabrikalar, fabrikalar... Şehirleriyle haklı olarak övünen Sumgait’lilerden ayrılıp döndük Bakû’ya.

Sahilde olmasına rağmen Ba­ ku, Belediye, Venediği andıran kanallar açmış bir parka, mo­ torlu sandallara binip bir Vene­ dik gecesi de yaşadık.

YAŞAYIŞ EVLERİ

T T -

‘ Ti

28 Kasım 1963 CUMHURİYET

Baku fotoğrafta da görüldüğü gibi güzel manzaralarla dolu bir şehir... Herhalde bu se­

bepten ötürü olacak... Bakûlular de kıyasıya romantik insanlar.

tl, arabayı tâ uçağın burnunun dibine soktu, Rus pilottan kız­ dılar. Oktay da onlara kızdı ve Oktay kazandı. Uçak bekledi bavul işlemlerini, yolcular bek­ ledi, ama biz bindik uçağa her- şeye rağmen...

Uçak; insanlar, bavullar ve

bizim tatlı anılarımızla yüklü olarak havalandı, dost eller sal­ lanıyordu alanda...

Pikapta şimdi, Reşit Beybu- tov, Zeynep Hanlarova, Şevket Hanım, Polat Bülbüloğlu’nun sesleri yükseliyor, bir tanesi şöyle diyor tatlı sesiyle:

«E y İnsanlar, sulhe gelin, Yoksa dünya mehvolaaaa!...»

Y A R IN ; _________

MOSKOVA’DAN

LEFKOŞE’YE!.

S

YKU’dn arabayla dolaşır­ ken Azra Hanım, modem büyük yapılan gösteriyor, «Yaşayış evlerimiz» diyordu. Temellerini gördüğümüz inşaat- lan hditît eöiyor, bü­ yük bir otel dikeceğiz» diyordu. Yaşayış evi meskendi, hamsı’- nın (hepsi) apartmanın (kaldı­ rıp götürmek) olduğunu iyice öğrenmiştik. Ankara’daki Azerî dostlarımızla sık sık dil konu­ sunda konuşurduk. Bizim, «H o­ şuma gitti» deyimine gülerler, «Nereye gitti?» diye takılırlardı. «Hoşuma gitti demek, yanlış, hoşuma geldi diyecekseniz..»

İşte bu şekilde deneyi olma­ yan bir Türk bayan, bir Azerî doktora gider, şikâyetlerini an­ latır, doktor sorar:

«Hanem, bayıra çıkıyor mu­ sun?»

«Hayır çıkmıyor doktor bey» «Ama çıkmanız lâzım. Çıkma­ nız şart..»

«Çıkamam kİ doktor, hem ha valar soğuk, hem düşerim diye korkarım, ayağım falan kayar da..»

«Y ok ama, muhakkak çıkma­ nız lâzım, hem korkacak ne var?..»

«Öyle ama yalnız çıkamam, kocamın bir yığın işi var, benî nereden çıkaracak bayıra?»

«Öyle demeyin, ikna edin ko­ canızı, bayıra çıkmanız şart dedim, çıkın bayıra bakın na­ sıl düzeleceksiniz, icabederse kocanız elinizden falan tutar, çıkınız bayıra bakın nasıl ra­ hatlayacaksınız..»

, Doktor asılır, bayıra çıkacak­ sınız diye, kadın çıkamam der. Dert olur bu kadına ve koca­ ya. Çare ararlar ve Azerî arka­ daşlarından öğrenirler ki (bayı­ ra çıkmak) tuvalete gitmektir. Hanım kabızmış ta!...

«Şevkat Bacıları Mektebi* de var Azerbaycan’da bol bol... «Uşak İdman Merkezleri» falan. Şefkat bacısı, hemşire demek­ tir, malûm, uşak da çocuk.

BİZİM İLHAN

B

İZİM Ilo, (İlhan Selçuk) Ba kû’ya geldiğinde -yemekle arası pek lıoş değildir ama, nasıl olduysa sormuş- kahvaltı­ da ne yersiniz, İçersiniz diye... Oktay da neşeli bir arkadaş, Oktay Salomov, «Kahvaltıda konyak içeriz» demiş espri yap­ mış, bızitn İlo da yazısında espri yapmış, «AzerbaycanlIlar kahvaltıda konyak içiyorlar!,..» gibilerine. Ama AzerbaycanlI dostlar alınmışlar mı ne, «Biz dalga geçmiştik» dediler. İlhan Selçuk’a anlattım bunu, güldü, «Yahu, ben de dalga geçmiş­ tim» dedi. Bu duruma göre bir bir berabere kalmış oldular.

Bizim bazı basın, sık sık «E- slr Türkleri ne zaman kurtara­ cağız?» diye dertlenir. Azerbay­ can’a gitmişken, Enver Paşa’ya özenip bari hazır gelmişken kur- tanvereyim dedim, dedim, a, baktım olacak iş değil. Görün­ düğü kadarıyla, eğri ve doğru yanlarıyla kurtarılacak bir şey yok, bıraktım! Otursunlar otur­ dukları yerde.

O kadar sevdik ve sevildik ki, Azerbaycan’da, ayrılamıyor- duk, bu sebeple de uçağt kaçı­ rıyorduk!.. İmdadımıza, her İş­ te olduğu gibi Oktay Can

Referanslar

Benzer Belgeler

a) Bu gümrük beyannamesi dahilde işleme izin belgesi/dahilde işleme izni ihracat taahhüdünün kapatılmasında kullanılamaz. b) İhracat taahhüdünün kapatılmasında

Bir m›knat›sa, manyetik özelli¤ini veren, atomlardan oluflan bölgeciklerin her birinin manyetik alan›n›n do¤rultusudur.. Bir pusula

Sa¤da tümörün bulundu¤u k›rm›z› bölge ›fl›nlama dozunun %90’n›n› kapsarken, solda fotonlarla ›fl›nlamada ayn› doz.. çok daha büyük bir bölgeye

Simülasyon sonucunda hesaplanan nicelikler şunlardır: Perkolasyon eşiği, dinamik üs, “sonsuz” küme ve difüzyon cephesinin ffaktal boyutları, difüzyon cephesi

Orta Asya’dan Küçük Asya’ya uzanan bu medeniyet, Anıtsal yapılarda mimarî düzen olarak; taşta ve ağaçta motif olarak, çeşitli medeniyetlerin beşiği

TANIMLAMASI FARKLILIKLARI: TÜRKİYE'DE BANKACILIK SEKTÖRÜNDE BİR ÇALIŞMA Özet: Satış temsilcilerinin sorumluluklarını etkin ve verimli olarak yerine getirebilmelerinin

Tayin edildiği yeni görevi, Alman kökenli (General) Liman Von Sanders Paşa’dan devir aldı. Mustafa Kemal, Çanakkale Sa­ vaşları sırasında, su Alman Mareşali­

Şişirilmiş karakter tipler, durmadan bir takım fıkralar, içiçe uzun uzun öyküler anlatmak Kemal Tahir’in romanlarında sık sık rastlanan bir