• Sonuç bulunamadı

Muhafaza memuru Abdurrahman Efendi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Muhafaza memuru Abdurrahman Efendi"

Copied!
11
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

/

Abdurrahman Efendi

.alim Efendi nefsi

Rizeye

bağlı köylerin birinde doğmuş ,

Istan«

bula onsakiz yaşında gelip bir müddet idarei mahsusa vapurlarında ateş cilik ettikten sonra gümrük idaresine muhafaza memuru olarak girmiş bunu mütaakip de evlenmişti. Abdurr anmandan başka evladı olmadı. Ye o biraz serpilip gelişince Eal'idk Efendi oğlunû kendisi gibi mulıafaza me­ muru olmaktan d aka muvafık bir istikbal tasavvur edemedi . Yirmisine b a s tığı' sıralarda , onu da hizmete aldır..aya muvaffak oldu. Gerek baba ve gerek oğul uzun boylu, yakışıklı ve gösterişli idiler, ve gümrük kolcularına mahsus formayı hakiki bir vekar ve heybetle dolaştırıyor­ lardı. Eakat bu saadet uzun müddet devam e kolye çekti. Abdurrahman h e ­ nüz dört senelik memurken babasını kaybetti.

hesiz ki onu da gümrük muhafaza memuru, olmak üzere büyüt e çekti, bundan daha ciddi ve şerefli bir meslek tasavvur edemiyordu. lîe çare ki kader zürriyet sahibi olmak saadetini kendinden esirgedi ve çok sadık bir

#

kadın olan zevcesinin üstüne evlenmiye de bir türlü gönlü razı olmadı. Yirmibeş seııedenberi Eyüp sırtlarındaki Eamiz köyünde otururdu.Malî vaziyeti pek mütavazi insanların yaşadıkları ve lükse ait en basit ve n&çiz iddiaların da sokulamadığı bir semtte , hiç azil görmemiş ve mun­ tazaman maaşını almış bir eski memur olduğu ve hiç bir israfı da bulun­ madığı için , h a l ü vakti pek yerinde bir adam tesiri yapıyordu. 2evce-

H çok becerikli »muktesit,h|m de fedalar bir kadındı, kendisi belki Bundan bir sene sonra da evlendi. Eğer bir oğlu

olsaydı,şilp-\ ı

(2)

bir türlü yese bile onun jönüne hep iki çeşit yemek çıkarır, elbisesini daima itina ile ütüler, en küçük bir sökük, bile bulunmamasına dikkat ederdi. Abdurrahman Efendi senelerdenberi Bugaziçinde , Bebekte nuhaf sa memurluğu ediyordu. Bir gece evinde kalır öbür geceyi de muhafaza kulübesinde nöbetçi olarak geçirirdi. Eski zamanın yeniçerilerini hatırlatan uzun'bıyıkları ve tertemiz.kıyafeti ile onun hâlâ dimdik geçtiğini, sentinin sade insanları gördüçke , oturanlar ayağa kalkar

herkes hürmetle selam verirdi. Muhafaza memurluğu hudut ve şümulü gittikçe genişliyen büyük bir memuriyet olmuştu. ITöbet sebebiyle R a - ' mizden uzak geçirdiği gecelere çok mühim işler malediliyor,Abdurrah­ m a n Efendi bütün komşularınca efendilikten beyliğe geçtiği gibi memur­ luktan müfettişliğe , hatta müdürlüğe de yükseliyordu.

Lâkin kendisi hiç bir vakit memuriyetini ufak bularak başka unvanlar takınmayı hatırına getirmemişti. İhtimal yirmi otuz bin altınlık adamları da çok kere korkular geçire geçire huzurunda bulun roıya sevkeden mevkiini o kadar mühim bir makam addediyordu ki , terfi için hiç bir müracaatta bulunmuyor, derecesinin yükselmesini istemek kendisine adetâ fazla küstah bir arzu suretinde görünüyordu.

lam otuz sene hizmet ettikten sonra , sandalla bir gece teftişi esnasında soğuk alarak zatürreden vefat eden babası Halim Efendi de sadece muhafaza memuru olarak ölmüş değilmiydi ? Babasından da f a z l a ‘ yükselmeyi hangi hale ve imtiyazla istiyecekti ?

meşrutiyetin ilânında elli yedi yaşında , yani hemen otuz senelik memurdu,. Bu ilândan az zaman sonra tensikat yapılacağı ve 2

(3)

hizmeti yirmi beş seneyi bulanların tekaüt edilerek kadroların pek genç ve dinç memurlarla doldurulacağı havadisi çıktı. Ye zaten yanlız muhafaza kısmında değil , Rüsumat idaresinin tekmil kalemlerinde ten­ sikat yapılıyordu. Hatta tekaüdünün sebepleri hakkında deveran eden bivayetler birbirini hiç tutmıyan bir kalem müdürü gümrük emanetine yak ın bir yerde bir lokanta açmış , daha dün maiyetinde bulunan ki m- seleri türlü iltifat ve cemilelerle dükkanına çağırıyordu. Koca Rü­ sumat emanetinin adı bile değişmiş , müdiriyeti umûmiye olmuştu.

Daireden kadro harici edilirse dükkancı olmıya Abdurrahman Efen­ di hiç bir vakit tenezzül edemezdi. Sırtında forması ve belinde kayış ve silahiyle o kendisini , en yüksek makam ve kuvvetlerinin nerelere kadar dayandığını hesap etmediği hükümet cihazlarından bir uzvu ,elzej bir uzvu sayıyordu. Resmî elbisesi ile bir erkânı harp harp zabiti gita gibi müftehirdi. Sivil elbise giymeyi ,velevki âriyet olsun hiç bir gün hatırına getirmemiş , böyle bir elbise yaptırıp bunu arada bir giyerek kurumlanan arkadaşlarını her zaman fevkalâde ayıplamıştı. Tekaüde şevke dileceği günde sırtına geçireceği hiç bir şey kEctamcyaat bulunmıyacak , adetâ çıplak kalacaktı.

Tensikat gürültülerinin devamı müddetince geceleri uyuyamaz olmuştu. Rüyaları hep kâbusla doluyordu. Daireden açığa çıkarıyorlar ve açığa çıktığını haber verir vermez sırtından elbisesini , belinden kayışiyle silahını, başından kalpağını ve p ayaklarından çizmelerini çekip alıyorlardı. Üzerinde yanlız iç çamaşırları ile Ramisin yolunu tutuyor, mahalledeki çocukların hayretten büyümüş nazarları önünde yalınayak başı kabak geçerek evine varıyor , çeyrek asırdan çok fazla bir zamandanberi kendisi söylemeden yanında oturmıyan karısının kar-

(4)

ve hissediyordu ki , kadro harici edilip sivil giymek mecburiyetin­ de kalırsa ,yine biraz bu rüyasındaki şekilde dolaşmıya mahkûm edilmiş olacaktır..

Altmışından sonraki seneler ve aylar üzerine bir kâbus gibi geli­ yor , ve sanki varlığını ezerek geçip gidiyordu. Altmış beş yaşını bitire eeği gün yaklaşınca f aynı zalim ve korkunç kudret haftalara da geldi . Altmış b e ş i m çitinmiş herkes , hiç bir istisna yapılmaksızın tekaüd edi­ liyordu. Çare yok , o da mütekait bir memur olacaktı.

Mütekaid bir memur ... bu öyle bir adamdır ki , sabahtan akşamı ve akşamdan sabaha kadar gecelik entarisi ile evde oturur , merdivenleri sebepsiz yere iner çıkar , sık sık uyuklar , ve muhatab bulmazsa kendi kendine monuşur , emirleri ricaya benzer ve tekdir etmez kavga eder . Evinin kadınları o evde bulunduğu esnada da aynı yüksek ses perdesi ile konuşur , hatta kendisini evde bir alçarak ilk önce düğün gibi mühim ha­ diselerde dışarı gider , sonra da sukut ve zillet arttıkça , artık sadece komşuda oturmak yahut ta bostanda marul ve salatalık yiyerek hava aimav üzere evde kendisini bekçi bırakırlar . Bu öyle bir adamdır ki , hiç bir yerde artık hiç bir işi olmadığı için yavaş yava§ karısı ve çocukları tarafından ev hizmetlerine yardım etmiye davet olunur. Kim bilir , kâfi derecede ehliyet göstermediği için belki ta'zir ve tekdir de görür.

Tekaüt edildikten sonra çekeceği müşkilatı düşünmiyordu . Esasen biraz parası vardı ve karısı kendisine verilen paranın azlığını söyleyip daha istiyecek mizaçtaki kadınlardan değildi . Ne verirlerse ona kanaat Hâ edecek , evi kendine verilen para ile geçindirecekti.

En son günlerden birinde çılgınca bir karar verdi . Müdiri Umumi­

(5)

yi , evet kendi müdürünü , muhafaza müdürünü değil doğrudan doğruya müdiri Umumiyi görüp tekaüd edilmemesini rica edecekti . Senelerdenberi makamın],, muhafaza eden ve çok akıllı ve nufuzlu olduğu söylenen Müdiri Umûmi Bey isterse o m elbette tekaüd etmez ,etmemek için mnhnVVaV bir çare bulurdu.

Tekaüd gününe iki gün kalmışken müdiri umuminin yanına çıktı. Denize bakan pek geniş bir odada , büyük ve üzeri camla örtülü bir masa başında müdiri umumî Sadettin Bey oturuyordu . çok kısa boylu olduğu , hatta kendisine küçük Sadettin Bey dendiği halde , pek kısa bacaklarına mukabil gövdesinin iriliği ve başının büyüklüğü sayesinde uzun boylu ve dolgun kır bıyıklariyle adetâ heybetli bir adam tesiri veriyordu. Abdur­ rahman Efendiyi dinledikten sonra dedi ki î

Tekaüd edilmek her memur için tabiî ve zarurî bir şeydir, sı­ ran geldiği zaman bizzat ben de tekaüd olacağım.

Abdurrahman Efendi ayakta şaşkın , yüzü sapsarı duruyor , der­ dine mut lalca bir deva gösterilmesini bekliyor, bu cevapla iktifa ederek yüirtciys bu cevaba razı olarak gitmiye mecali hakikaten yok göıünüyordu. Daha Sultan Hamıd zamanından ve pek genç yaşta büyük mevkiler almış ve uzun senelerdenberi âmir vaziyetinde bin bir adam görüja dinlemiş olan Sadettin Bey , tekaütlüğü karşısındaki adamın her memurdan fazla bir kor ku ve izdirapla karşıladığını hissetti. Birdenbire merhamet duyarak , ve ona sanki farkında olmıyarak söyllyormuş edasiyle yol gösterdi : Tekaüd edilmenin zarurî olduğunu söyledim, lâkin daha yaşının altmış beşe gel­ mediğini iki şahitle isbat ederek nufus tezkereni tashih ettirirsen ve bu hususta bize nufus idaresinden bir tezkere gelirse , tekaüd edilmez­ sin

1

(6)

Ah. , bunu evvelinden öğrenmiş olsa bu müracaatı birkaç ay evvel yapâıış bulunsaydı i

Kendisini iki gün sonra tekaüd ettiler .

x x x

3u muamele biterek daireden ayrıldığı vakitte , sanki onbeş yaş ihtiyarlamış bulunuyordu. lekaüdlüğünün resmen tebliği ânında silahiyle elbisesini almışlardı. Bunu evvelden bildiği için , sivil elbisesi bulu­ nan bir memurdan bir gün evvel âriyet bir elbise edinmiş , hazırladığı elbisedeki kusurları mağaza terzisinin daha bir türlü düzeltemediğini söylemişti. Sırtında bu âriyet elbise , sanki çıplak geziyor gibi mah­ cup ve sıkılgan ^ola çıktı. Vakit daha erkendi . Doğru Haliç vapuruna binerek Eyübe vardı ve Hamize giden bayır yolunu tuttu. Karısı evde

1 yoktu, bir komşuya gitmiş olacaktı. Hemen soyunarak âriyet aldığı o sivi elbiseyi gazeteye sardı, ve birkaç gün evvel gizlice yaptırmış olduğu muhafaza memuru elbisesini , artık giymek hakkından mahrum edildiği o elbiseyi giydi. Ve o zaman birden büyük bir tehlikeden kurtulmuş insan­ ların huzurunu duydu. Y a karısı kendisini o sivil elbise ile görse bu hali ona nasıl anlatacaktı ? Ve aynızamanda , kendisini bu sivil elbise

ile Ra m i z *de görenlerin ne diyeceklerini düşünerek hissettiği huzuru bir hayli kaybetti .

Giyindikten sonra tekrar Eyübe indi , ve vapur iskelesinden uzak bir kahvede akşamı bekledi , çok hasta olmadan evde kalmak erkek kısmına yaraşmazdı..

X

X

X

Gece ihtiyar karısına dedi ki s %

(7)

gece hizmetinden kurtuldum. Artık sabah gidip akşam döneceğim. Kadın çok memnun olmuş , Allaha şükretmiye başlamıştı. Fakat Abdurrahman Efen­ di bu mevzu üzerinde devam etmek istemedi. Bebekten merkeze alınıp gece nöbetlerinden affedilmesini,karısının tekaüdlüğe bir nevi mukaddime şek­ linde görmesinden korkmuştu.

Ertesi gün her zamanki vakitte sokağa çıktı ve ağır ağır Eyübe indi. Eyübden köprü vapuruna binmedi. Daireden birine tesadüf etmekten çekiniyordu. lekaüd edildiğini tekmil arkadaşları bildikleri için , onu böyle üniforma ile görünce hayrette kalarak kendisine binbir sual sora­ cak , aynızamanda da muhafaza idaresine şüphesiz haber vereceklerdi. Eyüb­ den Fenere giden caddenin yan sokaklarından birinde, küçük bir bağçeli kahvenin en kuytu köşesinde oturdu. Düşündü, uyukladı,konuşulan sözlere kulak misafiri oldu, kahvecinin almış olduğu iki gazeteyi baştan nihayete kadar belki saatlerce okudu î Vakit bir türlü geçmiyordu. Ve demek bundan

sonra hayat her gün aynı şekilde devam edecek., günlerin hepsinde aynı gaddar, müthiş uzunluk bulunacaktı. Demek onu her gün saatler birer zin­ cir gibi saracak , birer zincir gibi sübükliyecekti. Her adım başında bir tanıdığa tesadüf etmekten korka korka uzak mahalle kahvelerine gidecek , her yerde ve her saniye bir tanıdığa rastlamak düşüncesiyle uz urdan mah­ rum devairin tatil saatini bekliyecekti. Ve bu bir günlük , on günlük , bir aylık iş değildi. Aylar ve seneler , ölümüne kadar kimbilir kaç sene hep böyle geçecekti

\

...

Bu hale altı ay tahammül etti . hergün erkenden çıkıp Eyübe iniyor oradan Haliç sahillerinin her hangi bir köşesine giderek akşamı bekliyordu. Kahveciler sırtında üniforma , başında kasket.ve ayaklarında çizme bulunan adamın iş saatlerini nasıl olupta böyle kahve köşelerinde geçirdiğini merak edip sormuşlar ve hayli dik bir sesle : " İzinliyim."

(8)

cevabını almışlardı. Bu mezuniyetin uzunluğuna kahveciler şaşıyorlardı.

X

X

X

Tekaüd edildiğini karısının başkalarından öğrenmesi imkânını Abdur­ rahman Efendi hatırına getirmiyor , onun öğrenmemesi için her gününü so­ kaklarda geçirmeyi kâfi sanıyordu. Halbuki karısı Katice Hanım tekaüdün­ den üç dört gün sonra her şeyi haber almıştı. Tanıdığı memur âileleri kendisine (Siz sağ olun ) a gelmişler , bir kısmı samimi ve bir kısmı sahte bir alaka göstererek : ( Alacağınız maaş ta çok az î Allah yardım­ cınız olsun î ) demişlerdi .

Hatice Hanım hayretinden dona kalmış , kocasının vaziyeti kendi­ sinden gizlemesinin sebebini nasıl tefsir edebileceğini bir türlü bile­ memişti . Sonra da Abdurrahman Efendinin hakikati söylemesini günlerce bekledi durdu. Lâkin günler değil haftalar geçtiği ve teselliye gelenleri! arkası çoktan kesildiği halde , Abdurrahman Efendinin hayatında hiç bir tebeddül olmuyor , ihtiyar adam her sabah muntazaman evden çıkarak akşam geç vakit dönüyordu. Şu halde nereye gidiyor , nerde vakit geçiriyordu , ve formasını niçin çıkarmıyordu ? İhtiyar kadının hatırına ilk önce feci bir ihtimal geldi . Yoksa kocası bunca yıldan sonra üstüne mi evi enmiş tir« Evinden uzak geçen bu saatleri yoksa ikinci karısının yanında mı geçiri­ yordu ? Fakat öyle olsa nöbetten kurtulduğunu niçin söyler , yeni hare­ minde de günaşırı bir gece kalmak fırsatını kendi eliyle niçin kaçırırdı

1

Birkaç gün Hatice Hanım gizlice kocasını takip etti. Ve onun Eyüp*den ilerdeki köy ve mahallelerde , kahveden kahveye giderek , akşam

saatini bir zincir sürükliyen mahkûm izdirap ve sabriyle beklediğini an­

(9)

Niçin acaba niçin böyle yapıyordu ? Bu istifham kafasında bir hay­ li zaman cevapsız kaldı. Kocasına bakıyor , Onu gittikçe daha yorgun , daha kederli , daha düşkün buluyordu . Ye düşüne düşüne , kocasının böyle hareket etmesindeki sebepleri kadın buldu .

Tekaüd olmuş erkek evinin efendisi sayılmaz . " İşsta erkeğin karısına hükmetmiye hakkı yoktur .

" İnsan tekaüd olup bir köşede çürüyeceğine ölüp gitmeli

. 11

Bütün bu cümleler Abdurrahman Efendinin dilinden senelerce düşme­ miş sözlerdi . Bir İlci senedenberi ise hiç tekaüd lafı etmez , tekaüd edilmiş bir kimsenin ismini bile ağzına almaz olmuştu . Ve artık Hatice Hanım her şeyi pek güzel anladı : Kocası kendisinden utanıyor, hizmetter çıkarılıp bir köşeye atıldığını bildirmemek istiyor , ve bunun için de işte her gün Ramizden çıkıp giderek uzak mahallelerin izbe kahvelerinde^ sırtında eskimiye başlıyan üniforması, giymiye aylardanberi hakkı bu- lunmıyan üniforma , saatler geçiriyordu.

Kocasının temas etmediği bir mevzua zaten hiç bir vakit girmi- yen Hatice Hanım , tekaüd kelimesini ağzına kazârâ almaktan da a t m k pek korkuyordu . Hiç bir şeyden şüphe etmediği kanaatini Abdurrahman Efendiye vermek için de bazı sabahlar : - Aman Efendi , bana bu saat geri gibi geliyor. Sekizi yirmi geçe vapurunu kaçırırsan daireye geç kalırsın i ' tarzında sözler söyliyordu . Ve bu sözleri her söyleyişin­ de , kocasının yüzündeki hüznün , yorgunluğun birden dağıldığını , gitti­ ğini görüyordu.

0

kış îstanbulun en kararsız , en yağmurlu ve rutubetli kışların­ dan biri olmuştu. On gün evvel şiddetlice bir nezleye tutulan Abdurrah­ man üifendi bir türlü iyileşemiyor , bu sabah da

9

(10)

Duruyordu. Dişarda pek fena bir hava vardı . Ramız'in en yüksek bir noktasındaki harap evini rüzgâr sarsıyor ve saç sobaya pek idare ile konmuş odunlar odayı bir türlü layıkiyle ısıtamıyordu. Karısının pişirdi ğı Çayı Abdurraiıman efendi daha sırtında entarisi ile içerken , ona mah­ zun ve yorgun bir nazarla uzun uzun baktı . Bu evi gittikçe daralan bir parayla çekip çevirmek derdi karısını büsbütün ihtiyarlatmıştı. Kendisi­ ni bir gün hem belki pek yakın bir günde kaybetmek ihtimali hatırına ili defa olarak geldi. Kocasının yüzünden ayrılmıyan ve gittikçe hüzün ve sevgiyle dolan n a z a r l a t m ı Hatice Hanım farketmişti . Ye ihtiyar kadın ihtiyar mocasını bir anne şefkatiyle safcnak , onu bağrına basarak : """ ^-^me efendi , ben zaten her şeyi biliyorum . Tekaüd olmanın ne ehem­ miyeti var ? Gene evimizin erkeği , gene başımın tacısın . Bu kış kıya^ met günlerinde gitme Efendi ! diye yalvarmak istedi. Abdurraiıman Sfendn

artık sakin, kalkmış pantalonunu giyiyor çizmelerini çekmiye hazırlanı­ yordu. Yüzü ciddi adetâ sert olmuştu.

Ağlamak için müthiş bir arzu duyduğu halde buna cesaret edemiye— rek şusuyordu. İhtiyar kadın kocasının giyinmesine yardım etti sonra , ha±ap evlerinin kapısını ona kendi eliyle açtı. Rüzgârla savrularak kar da yağmıya başlamıştı. Uzak ve kenar mahallelerin izbe kahvelerinde bir türlü geçmek bilmiyen saatleri geçirmiye giden erkeği , R a m ı z

1

den Eyübe inen kır yollarında sırtı gittikçe kanburlaşıp omuzları çökerek uzaklaşırken , ihtiyar İcadın ona gözlerinde toplanıp inmiyen yaşlarla ve o gözden kayboluncuya kadar baktı ...Rüzgâr uğulduyor,ahşap ve harap evi sarsıyor , kapıyı itmek ve üzerine kapamak istiyordu.

10

(11)

4

(¡4

'

y

ıo

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Bir saat kadar sonra başını secdeden kaldıran Akşemseddin, kan çana­ ğını andıran gözleriyle Fatih Sultan Mehmet'e bakmış ve «Beyim, hik- met-i Hüdâ,

The findings of this study, one of the few that have examined managers’ attitudes toward the use of mobile apps in the hotel industry, provide valuable information that will help

These test methods are generally consist of excitation current, power factor, DC insulation, turns ratio, DC winding resistance and oil dielectric strength

(2000), Kuzey İtalya’nın yağış yoğunluğunu belirlemek amacı ile yaptıkları çalışmada 5 (beş) meteorolojik istasyonun 1833-1998 dönemine ait verilerine

gerçekleştirerek ODTÜ Toplum ve Bilim Uygulama ve Araştırma Merkezini (TBM) kuran ODTÜ topluma bilimi sevdirecek, toplumumuzun bilimsel farkındalık ve ilgi düzeyini

Her ne kadar uzay mekikleri ile yapılan uçuşlar deney yapmak için serbest düşme kulelerinden ya da parabolik rota takip eden uçaklardan çok daha uzun bir süre sağlasa da, on

(1984) araştırmasında süreğen rahatsızlığı olan engelli çalışanlar ile ortopedik engelli çalışanlara göre görme engelli ve zihinsel engelli çalışanların daha

Figen Hanım bu başarılı restoranı yü­ rütürken bir yandan da üst katı alarak, orada bir müziksiz bar ve arka tarafına da küçük güzel mezelerin