• Sonuç bulunamadı

Prens Sabahattin

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Prens Sabahattin"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

I/ A r h

%. / 0

.

G Ü N Ü N

Y A Z I S I

T l - T o =1-/ = H

Prens

Sabahattin

B u ismi ilk 0 defa 1908 de, meşruti­ yet inkılâbı­ nın coşkun g ü n l e r i n de duymuştum. Bütün mü

nevverler arasında inkılâbın

kutsal parolası gibi teati edili­ yordu. Nihayet günün birinde

(Prens geliyor) dediler. O gün İstanbul (Yaşa!. Varol.!) nida- lariyle inim inim inledi. Ziya­ fetler, konferanslar verildi. Al­ kışlarla az kalsın gök kubbeyi yıkacaktık. Fakat beş on gün geçmedi, sinsi bir fısıltı baş­ ladı: (Yaşa!. Varol!.) avazele-

riyle çatlayan dudaklardan:

(Bırak şu serseriyi, ademi mer keziyetçi imiş meğer!. Fâsit he rif! Münafık herif!.) fitnesi sızmaya başladı. (Ademi merke ziyetçi imiş ha! Vay alçak he­ rif vay!.) diye için için kin perçinledik. Fakat hiç birimiz: (Ademi merkeziyet nedir?» di­ ye hikmet ve mânasını sorma­ dık, araştırmadık. Sadece söze kandık, iftiraya katıldık. Ma­ alesef ben de bu safderunlar meyanmda idim.

Üç beş ay geçti. Gürbüzleşe gürbüzleşe, iyiden iyiye belir­ di ki, fitnenin hedefi sadece Sa bahattin Beyin şahsı veya dâ­ vası değilmiş. Meğer fikr’i istik lâllerini müdafaa cesaretine ma lik her irfan sahibi aynı sistem de taşa tutulurmuş.

[ 913 de Sabahattin Beyi şah­ sen Paris’te tanıdım. Onun gibi ben de kafama isabet e- den bir taşla mecruhan gurbete iltica etmiştim. Bir hemhalim:

YAZAN

Asaf Muammer

— Senden Sabahattin Beye

bahsettim. Tanışmak istiyor,

haydi bugün gidelim.

Dedi. Parisin civar köylerin­ den birine gittik. Mütevazı bir otelde Sabahattin Beyi bulduk. Bizi fevkalâde bir nezaketle karşıladı. Orta boylu, zayıf, si­ yah saçlı, koyu buğday benizli, kara gözlü, kara bıyıklı, son derece nazik, sıcak sesli, keli­ meleri tarta tarta konuşan bir zat idi. Bende hâsıl ettiği bir intiba, Goethe’nin Napolyon’da uyandırdığı intibaın aynı ol­ muştu:

— İşte bir olgun adam!..

Diye düşünmüştüm kendi

kendime.

Kahvelerimizi içerken bana şöyle hitap etti:

— Gurbetin hazin tecellisi bel ki sizi çok üzmektedir. Metin olunuz. Hâk yolunda karşıla­ nacak güçlükleri yenmek neş’- esi her kula nasip olmaz. İna­ nınız, bu manevî bir mazhari­ yettir.

gün sohbet ilerledikçe kar. şımdaki adamın ilmi hüvi­ yeti nazarımda mertebe merte­ be yükseldi. Ayrıldığımız za­ man ona muhalefet ettiğim gün ler namına hicab ve teessür duymaya başladım. Hasbıhalle­ rimiz devam ettikçe hicab ve nedametim tamamen hayranlık halini aldı. O, kendi çıkarını de ğil, ancak ve ancak memleke- 1 tin çıkarını düşünüyordu. Bu düşüncesi de indî bir müta­ lâaya müstenit değildi. Bilâkis dünya gidişatını inceden ince­ ye tetkik mahsulü idi. Daha o günler, yâni 40 sene evvel in­ sanlığın bugünkü ihtiyaçlarını sezmiş, her milletin kafasında hürriyet ve istiklâl mefhumla­ rının gelişmeye başladığını tes. bit etmişti:

— Kavimleri köle gibi istis­ mar devri artık geçmiştir. Her milletin idari, iktisadi hukuku r

na samimiyetle riayet edilme­ dikçe umumî sulh ve selâmetin teminine imkân bulunamaz.

Diyordu. Bu hükmü de yanlış çıkmadı. İşte görüyoruz, bugün kü dünya o samimi riayeti gös­ teremeyen dar görüşlü politi­ kacılar uğruna çatır çatır yan­

maktadır. ■ i _■

■Çjabahattîn Bey (Ademi’merke

ziyet) demekle OsmanlI İm­ paratorluğunu teşkil eden ka- vimlere hakları olan hürriyeti temin, medenî, siyasî, iktisadi

menfaatlerini imparatorluğun

mânevi hürriyeti ile sımsıkı birleştirerek imparatorluğu par çalanmaz, parçalanamaz bir ha­ le getirmek istemişti. Meselâ, Amerika Birleşik Devletleri gi­ bi... Yani haricî saldırmalara ve dahilî temayüllere maruz Osmanlı camiasını sembolik te­ şekkülden kurtarıp realist bir

konfederasyon, yani birleşik

devlet halinde derleyip topla­ mak istiyordu. Coğrafî vaziyet de buna Amerika kadar müsait ti. Çünkü imparatorluk Asya kıt’asında blok bir araziye ma­ likti.

(Teşebbüsü şahsî) demekle de istihdaf ettiği gaye, kafası, kolu işlemeye müsait her ka­ biliyetli ferdi, memuriyet iptilâ

ve ihtiyacından kurtarmak,

memleketin cömert kaynakların da çalıştırıp faydalı ve müref­ feh kılmak idi. Çünkü servet ve refah kaynakları ekalliyet­

lerin ellerinde bulunuyordu.

Devletin bânisi ve en çok nü­ fusa malik Türk unsuru ise ma­ aş ve refahını münhasıran dev­ letten; yani yine kendilerinden toplanan vergi birikintisi bey- tilmalden beklediği için her gün daha fazla hissedilir sen- deleyişlerle fakru sefalete düş­ mekteydi. Bu yüzden hem dev­ let, hem Türk unsuru mânen, maddeten çökmekteydiler.

lUTe yazık ki, biçare adam, der-

dini kimseye anlatamadı.

Daha doğrusu hiç ummadıkla­ rı bir muvaffakiyetle ikbale mazhar olmaktan çılgına dönen politikacılar meramını anlamak istemediler. Tutulan yanlış yo­ lun neticesi olarak Bulgaristan, Bosna, Hersek, Girit, Arnavut­ luk derken üç, beş sene zarfın­ da koskoca imparatorluk parça parça edildi.

Sabahattin Bey. bana dediği gibi: (Hâk yolundda çekilen ıs­ tırabı mânevi bir mazhariyet sayan) reşid insanlara has

fe-ragati nefs i- çinde öldü. Or­ tada ne kendi kaldı, ne dâva­ sı... Bu mâne­ vi mazhariye­

ti inkâr cesaretini ken­

dilerinde bulamıyarak fâ-

tiha okuı görünmek iste­

yen bazı politikacılar:

— Mefkûre sahibi idi, ilmi, feragati, fazileti inkâr edile­ mez. Edilemez ama politikaya karıştı, hata etti.

Diyorlardı. Mantık ve dâva­ larını dalâlet ve tezattan koru­ yabilmek için olsun bir an dü­

şünmüyorlar, düşünemiyorlar

ki, merhumun kültürü diploma­ siye yani siyasî, içtimai ilimle­ re müstenittir. Dâvasını yürüt­ mek için de politika sahasına ihtiyacı vardır. Bu sahayı bul­ mak, yoksa açıp yaratmak ha­ yatî ve meslekî vazifelerinin başında gelir.

Hataya gelince: Hata etiketi ile ortaya konabilecek, mtisbet bir vak’a ben hatırlamıyorum. Kendisine divanı harb mazba- talariyle maledilmiş suçların da tamamen ve külliyen iftiradan ibaret bulunduklarına imanım var. (Hata işledi) demek ko­ laydır, fakat fazilet, işlenmiş ha tayı müdellel ve müsbet ola­ rak ortaya koymayı emreder. Bir insana, hele, ömrü apaçık ve pek haksız bir mağduriyet içinde fenaya ulaşmış, her mâ- nasiyle mağdur bir insana hata isnat etmek; iftiraların en kö­ tüsü sayılır.

Zavallı Sabahattin Bey, va­ tandaşlarından beklediği vefa âğuşunu ancak Eyübün müba­ rek toprağında buldu. Meğer o toprak ne kutsal bir maya ile yoğrulmuş ki, İslâmm kahra­ man âlemdarı Eyüp, fikir ve fa­ ziletin civanmert rehberi Fik­ ret ve hamiyetin güzide mü­ messili Sabahattin gibi insanlı­ ğın en kerim nümunelerini iti­ na ile seçerek bağrında saklı­ yor...

Allah o toprağın emini, mah­ fuzlarının rahim ve şefiki ol­

sun!

ı\i}i*>cı M iş ıv ıe ıu e o i ö i i u u i o c ııc y ı

Taha Toros Arşivi

HIIİİIİ!

Referanslar

Benzer Belgeler

Bunu anlamak, görmek çok yararlıdır.» Sayın Akbal, yıllardan beri bizi bir .yerlere İtmeye ya da çekme­ ye çalışanlara alıştık artık.. Cehov

Sak kül den kay nak lan dı ğı ka bul edil miş olan ves ti - bü ler uya rıl mış myo je nik po tan si yel ler (VEMP) gü rül - tü nün sak kül üze rin de ki et ki le ri ni de

Ve Ay­ dınlanma Bilgesi'nin dünyamıza bakışlarını yansıtan "köşe yazısı/ denemelerinden ör­ nekler sunarak.... İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha

Ancak tipik Menenjiomların ADC değeri normal alandan yapılan ADC değerinden yüksek olup bu farklılık istatistiksel olarak anlamlıydı.. Tipik olgular- da ödemden ölçülen

Trakeal nörofibrom (TN), yavaş büyüyen, klinik, radyolojik ve makroskobik olarak trakeanın malign tümörleri ile karışabilen benign bir tümördür.. Soliter nörofibromların

In the business ethics literature, ethical perception of managers are analyzed from different perspectives, such as; types of business practices, decision making

Ülke insanlarının yüzde doksanına tiyatro götürme çabasında tiyatro heyetleri, Galata’da Esnaf Kahvesi'nde kurulan gezgin­ ci topluluklardır. Başlıca kayguları eli yüzü

Belli bir ivmeye ulaşmak için gereken ilk enerji bir sorun, ancak o ivmeyi yolculuk boyunca sabit tutmaya yetecek kadar enerjiyi depolamak daha büyük bir sorun.. Öyle görünüyor