"TV
XIX. Yüzyılda
Osmanlı
Devlet Adamları
Yazanlar: Mehmed Galip — Ali Rıza - S - *
HUSREV PAŞA’NIN ALDIĞI RÜŞVETLER VE HARKINDAKİ
KARAR — HUSREV PAŞA’YA DAİR FIKRALAR — BUYRUN
RAGIB AĞA — PALABIYIK MEHMED BEY — «BABANIZA
SÖYLEYİN BAŞIMI KESMESİN» — ÂLÎ VE FUAD PAŞALAR.
AA EŞELE adı geçen Halil Paşa’dan ya-* ® ■ jsılı olarak sorulunca Zekeriya Paşa’ dan b ir akça bile alm adığını yemin ede rek bildirm işse de sonra H usrev Paşa’nm kendi tarafın d an olm ak üzere verilm iş bu
lunduğu h ab er verilince Halil Paşa da me selenin ne dem ek olduğunu anlıyarak adı geçen elli bin kuruşun sarrafı tarafından ödenm esi için b ir yazı gönderm iş ve Hus rev Paşa’nm alm ış olduğu yüz bin
kuru-Âli Paşa’nın sadareti sırasında Tanzimat ileri gelenlerinden bir grup.
şun havale tezkeresi de kendisine gelmiş. H usrev P aşa’nın Hacı E dhem Efendi ve N âsır Efendi ile gönderdiği yazılardan birk aç gün sonra b ir yazısı daha gelerek b unda gûya H ünkâra aid Ayazağa çiftliği ne kendi yalısından gidecek arab a yolu nun onarıldığını Zekeriya Paşa duyup bu parayı bu işe h arcanm ak için ısrarla ver m iş olduğunu ve B altalim anı tarafındaki yolun düzeltilm esi H ariciye N âzırı(l) ta rafından rica olunarak onun m üh ü rd arın a beş bin kuruş verildiğini beyandan sonra b irtak ım akla uym az tevillere sapm ış. An cak Zekeriya Paşa, adı geçen yol tam iri m eselesini asla bilm ediğini ve kendi tara- f’ndan p ara verilm ek hususunda b ir ısrar vaki olm adığını m ecliste beyan etti. Bilhas sa Ayazağa çiftliği yollarının yapılm asına d a ir ne H ünkâr tarafın d an b ir irade, ne de Meclis-i Ahkâm-ı Adliye tarafından hiç bir tü rlü ifade vaki olm adığından kendi yalı sına sadece kendi arzusu ile yaptığı yolun m asrafının ne Zekeriya Paşa’nın ve ne de bir başkasının üzerine vazife olm adığını söyledi. Yine onun ifadesine göre bundan başka B altalim anı tarafın d ak i yolun ya pılm asını H usrev Paşa b ir süreden beri istem ekte olduğundan M ustafa Reşid Pa şa bu yolun civarda bulunanların hepsine lüzum u bulunduğundan yalnız H usrev Pa- şa’ya yük olm ıyarak kendisi tarafından ve diğer m ünasip kim seler tarafların d an y ar dım edilm esinin doğru olacağını o zam an söylemiş. H attâ H usrev Paşa tarafından beş bin kuruş verildiği sırada Reşid Paşa da üç bin kuruş verip orada civarda bulu nan Ticaret M üsteşarı Saadetlû Enverî Efendi ve Deavî Nâzırlığı birinci m uavini Izzetlû Selâmi Efendi tarafların d an da bi n er kuruş verilmiş. Bu arada H usrev Pa- şa’nın verdiği beş bin kuruşun Zekeriya Paşa’nın parasından olduğu şimdiye ka d a r kim senin m alûm u olm am ış. Bunun için Husrev Paşa’nın bu husustaki yalanı da böylece sabit olm uştur. Ayrıca halen İstan b u l'd a bulunan Kıbrıs adası ahalisi hallerini an lattık ları sırada adı geçen H us rev Paşa’nın E m irgân’da yaptırdığı ca miin döşenm esi ücreti adı altında ve baş ka tü rlü bahanelerle Kıbrıs adası Kapı- kethüdâsı(2) bulunan Lazaraki vasıtasiyle nasıl p a ra la r aldığını ifade edip Lazaraki
de doğruladığından böylece de adı geçe nin uygunsuz b ir hareketi m eydana çık m ıştır.
KARAR
H usrev Paşa şer’en yemin(3) ve alenen ahdettiği halde yine adı geçen Serasker Paşa ile Zekeriya Paşa’dan bu suretle pa ra la r alm ası ve başka bazı zâtların adına da rüşvet alıp onların nam usuyla oyna m ası büyük suç olm aktan m aada, Allah efendimize uzun öm ürler versin, halifelik elbisesinin eteği ham dolsun böyle lekeler den uzak ve temiz olup h a ttâ bu gibi kö tü şeylerin tam am en ortadan kalkm ası ve adaletin h er yerde icrâ edilm esi iyi niyetiy le gerekli faydalı kanunlar konulm uşken, H usrev P aşa’nm Zekeriya P aşa’ya olan ifa desinde «Y üksek m akam a biraz şey tak
dim etm em iz icabetti» şeklinde lâyık ol-
mıyan b ir sözü söylemiye cesaret etm esi pek büyük b ir kabahat ve saltan at nam u suna bayağı b ir ihanet dem ek olduğunda şüphe yoktur. K endisinin sadece Allah rı zası için olduğunu yayarak imza ettirdiği cam iin döşenmesini, Cennetmekân(4) haz retlerinin «Kıbrıs ahalisinden kim se bir
şey almasın» şeklindeki kesin yasaklarına
rağm en yine K ıbrıslılara yaptırm ası da büyük kötülüklerden sayıldığına ve hele Tanzim atm ilânından sonra bu cesaret e t tiği şey pek aşırı derecede şiddetli cezayı gerektireceğine göre adı geçen Husrev Paşa hakkında ceza kanunu icabınca ce zalandırılm ası lâzım gelm ektedir.
Ancak kendisi adı geçen parayı Serasker Paşa’dan ve Zekeriya P aşa’dan ceza ka nununun neşrinden otuz beş gün evvel al mış olduğundan verilecek cezanın kanun da yazılı olandan hafifçe olm ası uygun gö rüldü. Gerçi zikrolunan ceza kanununun nasıl olacağını kimse bilemez idiyse de, bu
(1) Mustafa Reşid Paşa.
(2) Kıbrıs adası halkının devlet nezdindeki temsilcisi.
(3) Abdülmecid devrinde, Padişah dahil bü tün devlet ileri gelenleri yapılan bir tö renle rüşvet almayacaklarına dâir yemin etmişlerdi.
rüşvet m eselesinden daha birkaç ay evvel ceza m addelerinin Meclis-i Ahkâm-ı Ad- liye’de m üzakeresine başlanm ış ve rüşvet için nasıl şiddetli b ir ceza verileceği ken disinin etraflıca m alûm u olm uş olduğun dan kanunun çıkışından sonra kendisine şüm ulü olam ıyacağm a itiraz edilebilir. An cak yaradılıştaki tam ahkârlığı kendisini gaflete düşürebileceği gibi ihtiyarlık dola- yısiyle unutkanlık gelebileceğinden hak kında ceza kanununun şiddetli hüküm leri nin tam am en uygulanm asından vaz geçi lip ancak bu k ad ar büyük töhm etlerden ve gerek rüşvet aldıktan ve gerekse mev kiini m uhafaza için bu k ad ar kötülükler y aptıktan sonra devlet m em uriyetlerinde kullanılm ası câiz olam ıyacağm dan bundan sonra hiç b ir hizm ette kullanılm am ak üze re vezirlik rütbesi alınıp ebediyen em ek liye sevk edilmesi, bu tarih ten başlıyarak iki sene sürgünde kalm ak üzere m üddet tayini ve bu suretle itham edildikten son ra devletten m aaş verilm esi lâyık olm a yıp kendisinin de ihtiyacı bulunm adığın dan altm ış bin kuruş m aaşının kesilmesi, kendisinin hali ve huyu tecrübe ile bilin diğinden ve b ir de mevki hırsına sahip olm asından dolayı gittiği yerde tek dur- m ıyacağm dan ve bazı sebep ve düşünce lerden dolayı sürgün süresinin üçte birin de polis nezareti altında tu tu larak bu sü renin tam am lanm asına yakın mesele Mec lis-i Ahkâm-ı Adliyede görüşülerek bunun kaldırılm asına veya uzatılm asına o zam an k a ra r verilm esi, rüşvet olarak kim den ne aldıysa geri verm esi ve adı geçen Lazara- ki’nin H usrev Paşa’nın rüşvet vasıtası ol duğu anlaşıldığından onun da b ir yıl sü reyle Bolu’ya sürülm esi ittifakla k a rara bağlanm ıştır.
HUSREV PAŞA’YA DAİR FIKRALAR
H usrev Paşa’nın Boğaziçi'ndeki yalısı, E m irgân’da bugün eski M ısır Hidivi İs mail Paşa ailesinin tasarru fu n d a bulunan yalınm(5) yerinde olup bahçesi nâdide çi çekler, limon ve p ortakal ağaçları ve fıs kiyelerle süslü, odaları da çeşitli ipek ku m aşlarla döşeli imiş. Yalı kalabalık olup yalnız iç ağalarının sayısı otuzdan fazla
Mehmed Emin Âli Paşa.
imiş. Son kere Seraskerlikten ayrılışında yalıdaki b ü tün adam larının sayısını yüz yirmiye indirm iş olduğundan şikâyet eder ve bundan daha fazlasını yapm asının m üm kün olamıyacağım anlatırm ış.
H usrev Paşa, bilhassa Sultan II. Mah- m ud Han devrine rastlıyan tarih sayfala rında adı pek çok geçen vezirlerimizden- dir. F akat netice olarak kötü tarafları iyi tarafların a ü stün gelir. Meselâ M ısır Va lisi Mehmed Ali P aşa’nın devlete karşı uy gunsuz hareketlerine —görünüşte de ol sa— sebebiyet verm iştir.
H usrev P aşa’ya d air pek çok tuhaf şey ler nakledilir ki, çoğu kendisinin şeytanlı ğını gösterir. Bu arada şöyle b ir hikâye anlatırlar:
H usrev Paşa azledilmiş bulunduğu
sıra-(5) Hâlen Küitür Bakanlığı Müzeler ve Eski Eserler Genel Müdürlüğü tarafından mi safirhane!!) olarak kullanılmakta, aynı za manda restorasyonu devam etmektedir.
da ve T anzim atın ilânından sonraki yıllar da, uzun süreden b eri hizm etinde bu lu nan aşçı askere çağırılır; fakat Paşa onun yem eklerine alışık olduğundan K âhya aş çıyı göndermez. Bunun üzerine S erasker likçe H usrev Paşa’ya b ir tezkere yazılır ve aşçı istenir. H usrev Paşa, b u tezkere ye şu cevabı verir:
«Ben ihtiyarım . Aşçının pişirdiği iki üç türlü yemeğe alışığım. O giderse, rahat sız olurum . M adem ki şahsî bedel vermi- ye kanunî müsaade vardır, Deryakaptanı Damad Halil Paşa, Hassa M üşiri Vâsıf Paşa ve Tophane Feriklerinden (Tüm gene ral) Selim Paşa gibi kölelerim henüz azad- lık kâğıtlarım alm ayıp kendi m alım bu lunduklarından bunlardan birini aşçıya karşı şahsî bedel olarak alınız »
Bunun üzerine durum Sultan Abdülme- cid H an'a arzolunur ve çıkan irade üze rine aşçının askere alınm asından vaz ge çilir.
BUYRUN RAGIB AĞA...
Sultan Abdülmecid H an devrinde Kure- nâdan, yani M âbeyncilerden b ir Ragıb Ağa vardı ve Padişahın çok m akbulü idi. Bu adam , b ir aralık Vezirlik rütbesiyle saray dan çıkarak Valilikle taşraya tayin edilin ce, eskiden beri âdet olduğu gibi, teşekkür için Sadrıâzâm a ve Sadrıâzâm lık gibi bü yük m em uriyetlerde bulunm uş kim selere gittiği sırada o vakit emekli olarak yalı sında o tu ran H usrev Paşa’ya da uğram ış. H usrev Paşa:
— B uyrunuz Ragıb Ağa!
Diye karşılayınca, Ragıb Paşa onun ken disinin vezir olduğunu henüz bilmediğini sanıp söz sırasında meseleyi anlatm ak is temiş, fakat H usrev Paşa konuşm a sırasın da yine:
— E vet Ragıb Ağa...
Deyip oturm uş. Ragıb Paşa, derdini an latam am ış olduğunu görerek yine b ir sı rasını getirip kendisinin Paşa olduğunu açıklam ış ve H usrev Paşa’nm H âlâ «Ra-
gıb Ağa, Ragıb Ağa» dem ekte devam etti
ğini görünce a rtık meseleyi kesin şekilde açıklamayı ve bu bunak(l) Paşa’yı uyar mayı kurarak:
— Ş evketlû E fendim iz bendenizi huzu
runa çağırtıp «Sana V ezirlik verdim , artık Paşa oldun» buyurduklarında hem sevin dim , hem de şaştım .
Deyince H usrev Paşa:
— Ha, evet Ragıb Ağa oğlum ... Sizin
Vezir olduğunuzu biz de işittik de hep şaştık! cevabını vererek Ragıb Paşa’yı son
derece m ahcup etmiş.
PALABIYIK MEHMED BEY
Husrev Paşa'ya d air tu h af şeylerden ol m ak üzere şunu da naklederler:
Bundan (yani 1920 yılından) otuz sene evveline gelinceye k ad ar Şehzadebaşı'nda Bozdoğan kem eri yakınında Palabıyık Mehmed Bey arsası denilen yerin sahibi olan Mehmed Bey, gayet kısa boylu, kü çük vücutlu, fakat gür bıyıklı b ir zât mış. Eski usul gereğince rü tb e alanlar, T eşrifatçı Efendi’nin arkasına dizilip Sad- rıâzâm ın huzuruna girerek teşekkür eder lerdi. Bu Mehmed Bey de nâil olduğu Hâ- mise (yani beşinci derece) rütbeden dolayı o usule uyarak T eşrifatçının arkasında o sırada Sadrıâzâm bulunan H usrev Paşa’ nm odasına girmiş. Fakat, T eşrifatçı efen di —Mehmed Bey’in tam aksine— gayet şişm an ve iri yarı olduğundan arkasın daki Mehmed Bey hiç görünm ez halde kalmış. Teşrifatçı odaya girip de:
— Efendim , Palabıyık M ehm ed kulu
nuz. ■■ ,
Der demez, H usrev Paşa hemen: — Bıyığına ... yım !
Demesi üzerine T eşrifatçının arkasından M ehmed Bey çıkınca:
— Vay oğlum, gel seni bıyığından öpe
yim !
Diyerek işi geçiştirm iş.
BABANIZA SÖYLEYİN, BASIMI KESMESrN...
Sultan II M ahm ud H an, kızlarından Atiye S ultan’ı (6) erkek çocuk kılığında ve büvük Şehzadesi Abdülmecid'in refaka tinde olarak gezmeye gönderirm iş. O nlar
(6) Sonradan Ahmed Fethi Paşa ile evlen- dirümiştir.
da bazan S erask er K apısına, H usrev Pa-şa’nın yanm a giderlerm iş. H usrev Paşa, velinim etzâdelerine birçok ihsanlarda bu lunup hulûs çaktığı sırada başından fesi ni çıkarıp beyaz saçlarını gösterir ve:
— Bakınız,. ■■ B u saçlar, velinim etim ba
banız uğrunda böyle ağardı. Ben ihtiya rım; babanıza söyleyiniz de benim başımı kesm esin!
Gibi sözler söylermiş. Çocuklar da sa raya dönüşte P aşa’mn bu tü rlü sözlerini pek tabiî olarak annelerine ve ö b ü r saray kadınlarına naklettiklerinden ağızdan ağıza tâ Padişaha k ad ar ulaşır, Sultan M ahm ud’un H an’ın da hoşuna giderm iş.
Bunu nakleden, bu satırların y azan Ali Rıza’m n m erhum validesidir ki Sultan M ahm ud H an’ın kızları ve b ir anadan doğ m a olan Atiye Sultan ile Hadice S u ltan ’ın m üşterek dairelerinin Başkalfasıydı.
ÂLÎ PAŞA’YA DAİR
Âlî Paşa, M ısırçarşılı Ali Rıza Efendi ad lı b ir zâtın oğlu olup 1815 yılı Şubat ayın da dünyaya gelm iştir. 1830 yılında Divân-ı H üm âyûn kalem ine girince (Âlî) lâkabını alm ış (7) ve sonra Mühimme odasına ve 1833 yılında Bâbıâli Tercüm e kalem ine geçmiştir.
1835 yılında Damad Ahmed Fethi Paşa Viyana Sefiri olunca İkinci K âtip olarak onun m aiyetinde bulunm uş ve orada kal dığı b ir buçuk yıl zarfında Fransızcayı lâyıkiyle öğrenip İstan b u l’a dönüşünde Te cellî Efendi’nin yerine Divân-ı Hüm âyun Tercüm anlığına tayin edilm iştir, işte, bu m em uriyette bulunduğu sırada, yani. 1837 tarihinde M ustafa Reşid Bey ilk defa H a riciye N âzın olunca kendisini tanım ış, li yâkatini anlam ış ve a rtık him ayesine al m ıştır.
Avnı yıl M ustafa Reşid Bey Londra Se firliğine m em ur edilince Âlî E fendi’yi Se faret M üsteşarı ünvanıyle m aiyyetinde b u lu ndurm uştur ki Âlî Efendi o zaman he nüz 23 yaşındaydı. Abdülmecid H an’ın ta h ta geçişinden sonra Reşid Paşa davet olunarak İstanbul’a geldiği zaman Ali Efendi’vi de b irlikte getirm iş ve Sultan Abdülmecid devrinin başlarında, yani 1840 tarihinde M ehmed Em in R auf Paşa
Sad-rıâzâm ve M ustafa Reşid Paşa H ariciye N âzın iken Âlî Efendi de H ariciye M üste şarlığına tayin olunm uştur. 1845 yılında H ariciye N âzın bulunan Şekib Efendi’nin m em uriyetle Lübnan’a gidişinde, o sırada Meclis-i Vâlâ üyesi olan Âlî Efendi H ari ciye Nâzırlığmı vekâleten üzerine almış, o yıl içinde Şekib Efendi’nin yerine geçen Reşid P aşa’nın zam anında da Beğlikçilikle b irlikte te k ra r H ariciye M üsteşarı olm uş tur. Reşid P aşa’nm H ünkârın m aiyyetinde Rum eli’ye gidişinde yine H ariciye Nezare ti V ekâletinde bulunup Reşid Paşa’nın ilk Sadrıâzâm lığında (8) Bâlâ rütbesiyle H a riciye N âzın olm uş ve 1847 yılı Aralık ayında Vezirlik rütbesini kazanm ıştır.
M ustafa Reşid Paşa S adrıâzâm lıktan ay rılınca Âlî Paşa da Hariciye Nâzırlığın- dan ayrılıp kısa süre sonra Reşid Paşa Yüksek Meclislere m em ur edilince Âlî Pa şa da 1848 yılı H aziran ayında Meclis-i Vâ lâ B aşkanlığına ve Reşid Paşa ikinci kere olarak Sadarete geçince (9), Âlî Paşa da Hariciye N âzırlığına geçm iştir. Kısacası Âlî Paşa, Reşid Paşa tarafın d an beğenilen ve korunim b ir kimfce olm uştur. Lâkin bu hal, 1852 tarihine k ad ar devam edip o ta- rihde (40) Âlî Paşa ilk defa olarak M ustafa Reşid Paşa yerine Sadrıâzâm olunca, Mus tafa Reşid Paşa kendi yetiştirm esi olan Âlî P aşa’nın onun yerine Sadrıâzâm olm a sına taham m ül edem em iş ve bu dargınlık tan kendi yetiştirm esi olan, fakat daha çok Âlî Paşa’ya eğilimli bulunan Fuad Pa şa da payını alm ıştır Şimdi biraz da onun hal tercüm esinden ve bazı anılm ıya değer şeylerden bahsedelim .
FUAD PAŞA’YA DAİR
Fuad Paşa da Âlî Paşa gibi, 1815 doğum ludur. Babası m eşhur şa ir Keçeçizâde iz zet Molla’d ır 27 Aralık 1838 ve 158 sayılı Takvim-i Vakayi nüshasında:
(7) Asıl adı Mehmed Emin’dir.
(8) 23 Eylül 1846 - 28 Nisan 1848 tarihleri arasındadır.
(9) 12 Ağustos 1848 - 26 Ocak 1852 tarihleri arasındadır.
Sadrıâzâm Fuad Paşa.
’ercüm e Odası işlerinin gün den güne çoğalması sebebiyle ve m erhum Keçeçizâde İzzet Molla E fendi'nin oğlu
/ m üderrislerden M ehm ed Fuad E fendi’nin
\ Fransız dilini öğrenip tercüm eye ve ko nuşm aya iktidarı olduğundan» Tercüm e
odasına m em ur edildiği ilân olunuyordu. Aynı yıla aid başka b ir Takvim-i Vakayi nüshası da kendisinden «Bahriye askeri
tabibi m üderris Fuad Efendi» diye b ah
sediyor.
Fuad Efendi, 1840 yılı Ocak ayında Bâ- bıâlî Tercüm e odası Baştercüm anlığm a tayin edilip 1844 yılında İspanya Kraliçe sinin (11) reşid olm a yaşm a ulaşm ası ile devlet idaresini bizzât ele alm asını tebrik için Sultan Abdülmecid Han tarafından Fevkalâde O rtaelçilik ünvaniyle M adrid’e gönderilm iştir. 1845 yılında Divân-ı H ü m âyûn Tercüm anlığında ve 1847 yılında Reşid Paşa’m n ilk S adareti sırasında A- medi-i Divân-ı Hüm âyûn m em uriyetinde bulunup bu tarihde M emleketeyn (12) ta rafına gönderilerek o sırada zuhur eden 12
M acar ve Leh m eseleleri dolayısiyle Pe- tersb u rg ’a (13) gidip başarıyla geri dön m üştür. 1850 yılında S adaret M üsteşarı iken M ısır’a gönderilm iştir. Dönüşünden sonra (14) H ariciye Nâzırı oldu. Bu ilk H ariciye Nâzırlığm dan ayrılışı 2 M art 1853 tarihindedir. Sebebi de, «Kırım Seferinde
Bâbıâlî» adlı eserde tafsilâtiyle anlatıldığı
gibi, K udüs’deki Ziyaret yerleri dolayısiy- le R usya’nın İstanbul elçiliğine tayin olu nan Prens M ençikof’un B âbıâlî’de Sadrı- âzâm Mehmed Ali P aşa’yı resm en ziyaret ettiği halde kendisine uğram am ası dolayı- siyle Fuad Efendi’nin b una gücenmesi ve elçi ile iş görm e im kânının kalm am ış bu lunduğuna kan aat getirm esidir.
Fuad Efendi’nin yerine R ıfat Paşa H a riciye N âzın olm uş ve bu değişiklik hak kında Bâbıâlî’ye gelen H att-ı H üm âyûnda
«Devletimizin Hariciye N ezaretinde bulu nan Fuad E fendi’nin bu defa vaki olan istirham ından dolayı...» diye buyurulm uş-
tur; fak at Rıfat Paşa da —yukarıda Da- m ad Mehmed Ali P aşa’mn Sadrıâzâm lıktan ayrılış şekli bahsinde açıklandığı gibi— iki ay sonra N âzırlıkdan ayrılıp M ustafa Reşid Paşa H ariciye N âzın tayin edilm iş tir.
Fuad Efendi N ezaretten bu şekilde ay rıldıktan sonra Yunan eşkiyasm ı tenkil için Fevkalâde K om iser olarak Y enişehir ve T ırhala tarafların a gitm iş ve b a ş a n kazanarak geri dönm üştür.
Âlî Paşa’m n ikinci Sadaretinde (15) Ve zirlik rütbesiyle te k ra r H ariciye N âzın lığına getirilm iştir. Sonra Yüksek Meclis lere m em ur edilmiş, Tanzim at Meclisi Baş kanı olm uştur. 11 Ocak 1857 tarihinde üçüncü kere olarak Hariciye N âzın ve Pa ris K ongresinde Osmanlı Devleti delege si olm uştur. K endisinin İstan b u l’da bu lunm adığı sırada H ariciye Nâzırlığı Vekâ leti M ahmud Nedim P aşa’ya verilm iştir. 9 Temmuz 1860 tarihinde ise Lübnan’a me m u r edilerek gitm iştir. (Arkası var)
(11) II. İsabella. (12) Eflâk ve Boğdan. (131 Bugünkü Len'ngrad. (14) 7 Ağustos 1852 tarihinde.
(15) 2 Mayıs 1855 -1 Kasım 1856 tarihleri ara sındadır.