• Sonuç bulunamadı

Yeni bir dünya gerek insanlığa Olmaz deme, bensiz olmaz de Katılmazsan bekliyor barbarlık... Yeni Dünya İçin ÇAĞRI Özel Sayısı Şubat 2013

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Yeni bir dünya gerek insanlığa Olmaz deme, bensiz olmaz de Katılmazsan bekliyor barbarlık... Yeni Dünya İçin ÇAĞRI Özel Sayısı Şubat 2013"

Copied!
24
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

bekliyor barbarlık...

Yeni Dünya İçin ÇAĞRI Özel Sayısı Şubat 2013

“Kadının sömürülmediği, öldürülmediği bir dünya yaratmak ancak sınıf mücadelesiy- le varılacak sosyalist, komünist bir toplumda mümkün. Bu sistemin bize reva gördük- leri ortada (taciz, tecavüz, sömürü ve ölüm!) mücadele etmekte zor ama yolun sonun-

da gerçek bir özgürlük var. Bunun için mücadele etmeye değer.”

(2)

Merhaba sevgili dostlar,

Kış sezonunun son sayısı ile sizlerleyiz.

Bu sayımızda da gündeme ilişkin görüş- lerimizi ifade etmeye çalıştığımız yazılarımı- za yer verdik. Türkiye’de kadın olmak zor başlığı altında son günlerde en çok konuşu- lan kadın cinayeti olan Amerikalı Sarai Sierra cinayetinden yola çıkarak bir yazı hazırladık.

En az kadına yönelik şiddet kadar sarsı- cı bir diğer şiddet türü olan ve çok fazla göz- den kaçırılan çocuklara yönelik şiddet bir diğer gündemimizi oluşturdu.

CHP’li Birgül Ayman Güler’in meclis oturumundaki çok tepki çeken sözlerine ilişkin bir diğer yazımız da Birgül Ayman Gü- ler “Masumdur” başlıklı yazı oldu.

Bu sayımızda hemen dikkatinizi çeke- ceğini düşündüğümüz kimi yeni bölümler açtık. Bunlar sinema, tiyatro, kitap tanıtımı ve Kızıl Objektif başlığı ile fotoğraf tanıtımla- rı yaptık. Bundan sonraki sayılarda da müm- kün olduğunca bu bölümlere yer vermeye çalışacağız. Bütün bu bölümler hakkındaki görüşlerinizi yazmanızı, her bölüm için kendi ürünlerinizi yollamanızı istiyoruz.

Bir sonraki sayıda görüşmek umuduyla…

Hoşça kalın...

Yeni Dünya İçin ÇAĞRI Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü:

Metin Yoksu Yönetim yeri ve adresi: Fatih Mah. Bahçeyolu Cad. Ülbeği İş Mer. No:9 Kat: 4 Esenyurt/İstanbul.

Tel/Fax: (0212) 620 67 57

e-mail:mail@ydicagri.org web:www.ydicagri.org YDİ Çağrı gençlik özel sayısı Şubat 2013 fiyatı: 1

TL Yayın türü: Yerel süreli

Baskı: Berdan Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven San. Sit.

C Blok No: 215-216-239 Topkapı/İstanbul Tel: (0212) 613 11 12

Oku, Okut, Dağıtımını yap Web sitesi: ydg.ydicagri.org E-Mail: ydgenc@gmail.com

 Türkiye’de Kadın Olmak Zor! Her Yerde Olduğu Gibi!

 Şiddet ve Çocuklar

 Birgül Ayman Güler “Masumdur”!!!

 Katledilişinin 6. Yılında Hrant’ı Unutmadık! Unutturmayacağız!

 Beyaz Karga

 Kiev gezi Notları…

 İşçi Kitaplığı: Atmaca

 Sinema: Hükümet Kadın

 Tiyatro: Şark Dişçisi

(3)

K

apitalist sistemin içinde en çok ezilen cinsiyet kadınlardır. Ka- dın bu sistem içinde hep sömü- rülen konumundadır. Çünkü sistemin kendisi egemendir. Bir de bu sistem içinde Türkiye gibi bir ülkede olduğunuzu düşünün! İnanın biz yaşayan birileri olarak korkuyorsak dü- şüncesi de en az onun kadar korkutucu olur.

Türkiye’de kadın olmak diye biraz dü- şündüğümüz vakit neler gelir aklımıza. Teca- vüze uğramak, koca dayağı, baba dayağı, abi dayağı ( kısacası erkeklerden dayak), taciz vb. Kimileri ara sıra çıkıp “yok efendim ne dayağı”, “kadına şiddet vb. kalmadı”

diyebilir. Ki diyenler var. Tüm bunlar yetmez bir de hak arayanlara, özgürlük isteyenlere, mücadele edenlere devlet dayağı başlar. Ki iş sadece devletin şiddetiyle de bitmiyor

üzerine bir de taciz ve tecavüz var! Birileri çıkıp “bunlar bireysel vakalardır” diyecektir.

(diyenler de oldu)

T.C bugün yaşanan kadın ölümlerinden sorumludur. Çünkü kadınlar doğal bir ölüm yaşamıyor. Yukarıda bahsettiklerimiz sonu- cu ölüyorlar, öldürülüyorlar. Devlet ise ka- dınlara yönelik bu vahşeti görmezden gel- mek ile birlikte bir de ödüllendiriyor. Hatır- larsınız daha birkaç ay önce işkenceci bir polis üst düzey bir konuma getirildi. İşte bunun adı ödüllendirme, bunun adı “biz kadınları öldürene, tecavüz edene, taciz edene dokunmuyoruz!” demekten başka bir şey değildir. Birkaç göstermelik dava açılır vb. ama sonuç hep kadınların aleyhine çıkar.

Bir de devletin “dışında” gelişen olay- lar var. Her gün üçüncü sayfa haberlerinde

(4)

görmeye “alıştığımız!” cina- yetler/katliamlar var. Bunlara sıradan adli vakalar gibi yakla- şılması çok oluyor. Ama bun- ların ölümlerinde dahi devleti rahatlıkla mahkûm edebiliriz.

Hatırlayın Yeni Dünya Gençliği olarak bu konuda tavır takın- mıştık. Ülkelerimizde uzun bir süre gündemde kaldı. (bizce halen gündemde) N.Ç. dava- sında yaşananlar. Devletin tecavüze nasıl baktığını gör- müştük. Ufacık bir kız çocuğu olan N.Ç.’nin kendi rızası ile

onlarca erkekle birlikte olduğu dahi söylen- mişti. Bir de tecavüzcüler çoktu ve birçoğu ya zengin bir ailenin “insanı” ya da devlet katında bir görevi vardı.

T.C.’de kadın olmanın nasıl olduğu ortada ama tüm bunların yanında bir de T.C.’ye kısa bir süreliğine gelip kadın olmak nasıl diye soralım. Başında da dediğimiz gibi kadın bu sistem içinde sömürü altındadır.

Sadece bulundukları ülkelere göre üzerlerin- deki/üzerimizdeki baskı oranı değişiyor!

Yılbaşı tatili için T.C.’ye gelen kadınlar eğlenmek için Taksim’e gider.(doğal olarak) Ama onlarca kişinin hem de kameraların önünde tacize maruz kalır.

Pippa Bacca, İtalya’dan Kudüs’e yaptığı yolculukta birkaç ülke geçer ama T.C’de te- cavüze uğrar ve hunharca katledilir. Katilin aldığı ceza ise önce ağırlaştırılmış ömür bo- yu hapis iken ardından indirim yapılıyor (hafifletici sebeplerden dolayı) ve ceza 30 yıla düşürülüyor.( Kaynak: CNNtürk 21.04.2012)

Ve şimdi bu cinayetlere/katliamlara bir yenisi daha eklendi. Fotoğraf çekmek için Amerika’dan T.C.’ye gelen Sarai Sierra öldü-

rüldü.

Tatile geliyorsunuz tacize uğruyorsu- nuz. Bir yürüyüş yapıyorsunuz, dünyaya tep- kinizi duyuracaksınız önce tecavüze uğruyor ardından öldürüyorsunuz. Fotoğraf çeke- yim, tarihi kadim bir şehri göreyim diyorsu- nuz bıçaklanarak öldürülüyor/

katlediliyorsunuz!

Türkiye’de kadın olmak zor aynı diğer tüm ülkelerde olduğu gibi! Bozuk düzende sağlam çark olmaz ama hastalıklı bir toplum- da kadın olmak en zorudur.

Kadının sömürülmediği, öldürülmediği bir dünya yaratmak ancak sınıf mücadele- siyle varılacak sosyalist, komünist bir top- lumda mümkün. Bu sistemin bize reva gör- dükleri ortada (taciz, tecavüz, sömürü ve ölüm!) mücadele etmekte zor ama yolun sonunda gerçek bir özgürlük var. Bunun için mücadele etmeye değer.

Kahrolsun Erkek Egemen Kapitalist Sistem!

Yeni Dünya Gençliği 04 Ocak 2013

(5)

Ş

iddet toplumumuzda sıkça ve ardı arkası kesilmeyecek gibi bir eğili- mi içeriyor. Şiddetin olağanlığı üzerinden hareket ettiğimizde şiddet eğili- minin; konuşmanın olmadığı yerde, anlaşılır olmanın olmadığı yerde ortaya çıktığı çok aşikâr. Şiddet, canlı ve cansız varlıklar içinde kendimizi bir değer olarak ele aldığımızda, aynı ölçüde diğer canlı ve cansız varlıklar içinde bir değer yaratmanın önünün kapan- ması, empati kurmanın yokluğundan ibaret bir sorun. Bu gönül kapısını açacak anahta- rın karşılıklı sevgi, karşılıklı saygı bağlamında olacağı da kesin. Şiddet değil midir? İçimiz- deki sevgi ağacının kuruması.

Şiddet topluluk içinde yaşayan insanlar ve hayvanlarda; otorite sağlamak, bir diğeri- nin varlığını tehdit olarak görmek, onu sin- dirmek ve kendimizi kanıtlamamız adına ortaya çıkan psikolojik bir davranış. Bu ta-

nımlamayı yaptığımda aklıma ilk gelen şey bencillik oluyor. Bu bas bayağı bencillik trav- masıdır.

Genel olarak baktığımızda şiddet mad- di ve manevi çıkar elde etme, bir üstünlük sağlamaya çalışma, kişiyi sindirmeye çalış- ma, deyim yerinde ise yola getirmenin, hiza- ya gelmenin, aklını başını al demenin halleri.

Tekrar şiddetin içeriği üzerinden hare- ket edersek, özellikle toplumsal kesim içeri- sinde şiddetin çok ciddi tahribat yarattığı çocuklar, çocuklarımız şiddetin çok ciddi mağdurlarıdır. Türkiye'de büyüyen çocuklar şiddetle iç içeler. Evet, yarınlarımızı ellerine teslim edeceğimiz, geleceğin sahipleri, mi- nik, ağzında şeker yuvarlayan çocuklarımı- zın, içinde yaşadıkları toplumun hemen he- men her yerinde şiddete tanık oldukları, şiddete maruz kaldıkları açık bir olgudur.

Şiddet cinsel, fiziksel, duygusal yönlü yapıl-

(6)

maktadır. Şiddetin ço- cuklar üzerinde, yeni olgunlaşan beyinler üze- rinde yarattığı yıkıntılar büyüktür. Şiddete maruz kalan çocuklar ileriki ya- şamlarında da şiddetsel eğilimler gösterir ve çok ciddi sağlık problemleriy- le karşı karşıya kalırlar.

Şiddet, çocukları- mız üzerinde bir yük, geleceğimizi de kendi ellerimizle heba etme anlamına gelir. Şiddet ve şiddetin sürekliliğine bağlı olarak çocukların kendilerini ifade etme yetenekleri, özgüvenleri, sosyalleşmeleri, öz saygı-

larını yitirmelerine yol açar. Çocuğun zihin- sel sağlığı bozulur, maruz kaldığı şiddeti o da başkalarına taşır. Hayattan hoşlanmaz ve depresif haller gösterir. Şiddet ile büyüyen çocukların bazıları da evini terk etme, sokak- ta yaşama, madde bağımlılığı gibi çıkmazla- rın içine sürüklenir. Çocukken düş kurmak dünyanın en iyi işi iken, şiddetle o düşler bir bir yıkılır. Çocuk, o düşlerin altında kalır.

Çocuklar üzerinde uygulanan şiddeti ev içi şiddet ve ev dışındaki şiddet olarak ikiye ayırabiliriz. Ev içi şiddet anne, babanın ço- cuklar üzerindeki cezalandırma ve

“akıllandırma” amaçlı kullandıkları şiddettir.

Ev dışındaki şiddet ise okulda öğretmenler ve okul dışında çocukların çocuklara kullan- dıkları şiddettir. Bu tanımlamadan şöyle bir sonuç çıkartabiliriz. Ev içinde şiddeti tanıyan çocuklar, ev dışında da derdini şiddetle anla- tan bireyler olarak karşımıza çıkıyor.

Türkiye toplumunda karşımıza çıkan bir gerçeklik; çocuklar nezdinde uygulanan şid- dettin kötü bir şey olduğu ve bunun kabul edilemez olduğu içselleştirilememiştir. Hat- ta ve hatta ne yazık ki çocuklara yönelen şiddetin normal bir şey, yararlı, çocukların iyiliği için yapılan bir şey olduğu algısı v ardır.

Çoğu zaman bir sorunu çözme anlayışı hâkimdir. Yetişkinler aslında şiddeti çocukla- ra uygulayarak çocuk eğitimin de işin kolay tarafına kaçmaktadırlar. İki tokat, iki bağırtı her şey sus pus görünümünde. Fakat sadece o anlık. Çocuk korktuğu için istenmeyeni yapmayabilir. İlk bulduğu fırsatta aynı şeyi yapacaktır, önemli olan doğruyu-yanlışı, iyiyi - kötüyü, yararı-zararı resmederek çocuğu ikna etmeye çalışmaktır. Konuşarak ve anla- şarak, anne babaların çocuklarını ve çocukla- rında anne babalarını anlamaya çalışmaları en kalıcı, net bir çözümdür.

Ocak 2013

(7)

S

öz ağızdan çıktı mı geri dönüşü yok. Bu yüzden bin düşünüp bir söylemek lazım der eskiler. Doğrudur da. "Türk ulusu ile Kürt milliyetini bana eşit, eşdeğerde gösteremezsiniz." sözü de CHP'li milletvekili Birgül Ayman Gü- ler'in ağzından çıktı bir kere, artık yok yanlış anlaşıldım, yok sözlerim çarpı- tıldı, yok bilmem ne... Geri dönüşü yok bu sözün. Zaten bizce yanlış anla- şılabilecek bir tarafı da yok. Birgül Ayman Güler, içindekileri gayet açık ve net saçıp savurmuş ortalığa.

Önce ne olup bitti bir hatırlaya- lım. Meclis genel kurulunda anadilde savunma hakkı tartışmaları yürüyordu.

BDP'li Hasip Kaplan kürsüye çıkıp hem hükü- mete hem de muhalafete yüklendi.

Ardından CHP adına İzmir milletvekili Birgül Ayman Güler söz alarak kürsüye çıkt7ı ve şu sözleri söyledi: "Kürt milliyetçiliğini bana ilericilik ve bağımsızcılık olarak yuttura- mazsınız. AKP ve BDP işbirliğinin yaptığı şey tektir. Türkiye'de Kürt sorunu yoktur, Türki- ye'de siz sorunu Türk sorunu yaptınız. Türk ulusu ve Kürt milletini bana eşit, eşdeğerde gösteremezsiniz. Bundan sonra biz savun- madayız. Bundan sonra meşru müdafaa hakkı için saldırıdayız."

Bu sözler üzerine kıyamet koptu ta- bi.Hatta CHP'li bir başka milletvekili olan Salih Fırat, bu sözler üzerine partisinden istifa etti. Gelen tepkilere Birgül Ayman Gü- ler'in yanıtı: "Yanlış anlama benden kaynak-

lanmıyor, yerleşen yanlış değerlerden kay- naklanıyor. Benim ırk gibi bir perspektifim yok. Kafasında ırk perspektifi olanların yan- lış anlaması bu." şeklinde klasik, yanlış anla- şıldım, sözlerim kötü niyetli insanlar tarafın- dan çarpıtıldı yaklaşımında oldu. Hatta ben bilimsel konuştum, ulus ve milliyet aynı şey değildir ama cahiller sözlerimi yanlış anladı gibi "muhteşem" bir tespitte de bulundu.

Bu sözler üzerine kıyamet koptu dedik ve bunu derken de abartmadık. Her alandan tepkiler geldi Birgül Ayman Güler'e. Kimisi partisinden istifa etmeli dedi. Kimileri CHP'ye yakışmadığını söyledi. Kimileri daha bilmem neler neler söyledi. Sanki Amerika'yı keşfetmiş gibi, kendisine demokrat diyen CHP'nin ırkçılığı keşfedildi. Bu nedenledir ki bu söylemin CHP'nin söylemi değil Birgül Ayman Güler'in söylemi olduğu, bu nedenle

(8)

istifa etmesi gerektiği zira son derece

"demokrat" CHP içerisinde bu tür bir yakla- şımın barınamayacağını söyleyip duruyor CHP yanlısı medya ve kimi yazar - çizer takı- mı.

Oysa ki Amerika çok uzun zaman önce keşfedildi. CHP'nin ırkçılığı da öyle. Zira CHP kuruluşundan beri ırkçı faşist bir partidir.

Kuruluş temelleri ırkçılığa, faşizme dayanır.

Dolayısıyla şimdi günah keçisi ilan edilen Birgül Ayman Güler "masum"dur. Şöyle ki tarihinde, ermeni katliamı, Yahudi katliamı, Dersim katliamı vs. vs. olan bir parti ve onun temsil ettiklerinin görüşlerini savunmuş ve ifade etmiştir. Bizlere, dolayısıyla bizzat Bir- gül Ayman Güler'in kendisine de yıllarca her alanda empoze edilen milliyetçiliği demok- rat maskesinin arkasına gizlenmeden çatır çatır ifade etmiştir. Masumluğu da buradan gelmektedir. Çünkü Birgül Ayman Güler par- tisinin değerlerine karşı bir söz söylememiş- tir. Tam da CHP'ne yakışır, CHP'nin ilkelerine dahil sözler etmiştir.

Şöyle bir düşünün! Biz değil miyiz, okul- larda her gün Türk'üm dediği için mutlu olan, (olmak zorunda olan)? Biz değil miyiz her gün Türk'üm, doğruyum, çalışkanım diyerek övünen? Biz değil miyiz bir Türk'ün dünyaya bedel olduğunu savunarak aslında bütün dünya ırklarının, uluslarının en şerefli- si olduğunu savunan? CHP değil midir kurul- duğundan bu yana bizlere bu anlayışı aşıla- yan?

Kimse kendine demokrat deyince de- mokrat, sosyalist deyince sosyalist olmaz.

Zira CHP'de isminde halk kelimesi geçiyor diye halkçı ya da demokrat sayılmaz. Zira 80 küsur yıllık geçmişinde hiçbir dönem demok- rat olmamıştır. Demokrasinin yakınına dahi yaklaşamamıştır. Şimdi demokrasi demokra- si diye yırtınıp durmak boş.

Ne diyelim, CHP'nin "onurunu" kurtar- maya çalışanlar boşuna uğraşmasınlar. Zira CHP'nin demokrasi şapkası bir kez daha düş- tü ve ırkçı - faşist keli yine göründü.

Ocak 2013

(9)

K

atledilişinin 6. Yılında Hrant Dink’i, dostları, yoldaşları, se- venleri unutmadı. Binler Agos gazetesi önünde buluştu.

Şişli Cami önünden Agos gazetesi önü- ne yağan yoğun yağmura aldırmadan Hrant’ın düştüğü yere ve saate kadar yürü- dü. Yürüyüş boyunca “Hepimiz Hrant’ız He- pimiz Ermeni’yiz”, “Yaşasın Halkların Kar- deşliği, Biji Biratiya Gelan”, “Faşizme İnat Kardeşim-

sin Hrant”,

“Katiller Vuruyor AKP Koru- yor” slo- ganları sıkça atıldı.

Biz de Yeni Dünya Gençliği ve YDİ Çağrı

okurları olarak kitle ile beraber yürü- dük. “Hrant’ın Katili Faşist T.C Devle- ti”, “Hrant’ın Katili Roboski’de”,

“Katliamların Hesabı Devrimle Soru- lacak” Yeni Dünya Gençliği imzalı dövizlerini taşıyarak ve yürüyüş bo- yunca sık sık “Hrant’ın Katili Faşist T.C Devleti”, “Hrant’ın Katili Robos- ki’de”, “Hrant’ın Katili Kürdistan’da İşgalci”, “Katliamcı Devlet Yıkacağız Elbet”, “Zam, Zulüm, İşkence İşte Faşist T.C” sloganlarını gür bir şekil- de attık.

Yürüyüş sonrası Agos Gazetesi önünde buluşan kitle saygı duruşu, Hrant’ın sevdiği türkü çalındı, eşi ve arkadaşları adına yapılan konuşmaların sonunda sona erdi.

Hepimiz Hrant’ız Hepimiz Ermeni’yiz!

Yeni Dünya Gençliği 19.01.2013

(10)

G

eçen gün babamla oturmuş sohbet ediyorduk. Babam

“imkânsız diye bir şey yoktur, sadece istediğin şey için mücadele etmen gerek” dedi. Ve biraz düşündüm. “Ben ne istiyordum. Ben devrim istiyordum” Ama bazı insanlar gibi değil, hani “biz de devrim istiyoruz” gibisinden naralar atarlar. Ben onlar gibi değil örgütlü bir şekilde her za- man, her yerde tek yumruk gibi mücadele ederek kazanılan bir devrim istiyorum.

Mücadelenin içine girmeden anlaşıl- maz ve dışarıdan tepki alırsın. “İnsanlar yıl- larca uğraştı bak devrim oldu mu? Yok. Siz dünyayı kurtaracakmışsınız” gibi alaycı yak- laşırlar. Ama o insanlara kırıcı davranmamak gerekiyor. Çünkü mücadelenin içinde değil- ler. Önceden belki biz de öyle davranmış olabilir, naralar atmış olabiliriz. Ama o nara-

lar mücadelenin içinde şimdi sloganlara dönüştü.

Sokrates, “Ben hiç beyaz karga görme- dim ama onu bulmak için mücadele etmem gerektiğini biliyorum” demiş. Bence de öyle- dir. Mesela derslerine çalışmayan bir öğren- ciden başarılı olmasını bekleyemeyiz.

Her zaman her yerde tek yumruk gibi mücadele edersek amacımıza ulaşabiliriz.

Ve istediğimiz şey devrimse haydi arkadaş- lar örgütlü mücadeleye…

YAŞASIN ÖRGÜTLÜ MÜCADELEMİZ!

Yeni Dünya Gençliği 27 Ocak 2013

(11)

T

urizm sektöründe çalışan bir işçi olmama rağmen görebildiğim ülke sayısı ikiydi. Onlarında ikisi kimilerince bir hatta biri yok sayılıyordu.

Yıllık iznim olduğu için yurt dışına çıkmak istedim. Çıkma sebebim farklı bir kültür ve eğer kaldıysa Sovyet döneminden birkaç gözlem yapmaktı. Aslında bunun için Ukray- na değil Rusya’ya gitmek lazımdı. Ama oraya gitmek biraz pahalıydı. Fakat Kiev bunun için hem “ucuz” hem de gezilebilecek tarihi bir şehir.

Tarihsel olarak Avrupa’nın önemli şe- hirleri arasında sayılan bir kent, özellikle tarihi önemi bakımından. Şehrin ortasından geçen nehir onu önemli bir kent yapmış.

Kiev’de dikkatimi çeken iki önemli nok- ta vardı. Birincisi şehrin içinde olan Sovyet döneminden kalan metro oldu. İngilizceyi çok az bilen biri olduğum için az kalsın met- ro içinde kayboluyordum. Metro içinde kay- bolma hikâyemi anlatmadan önce tanık ol- duğum ilginç bir olayı anlatıp karşılaştırma yapayım. Ressam bir arkadaş bana Kiev’i gezme noktasında yardımcı oldu. Karnım aç olduğu için yemek yemek istedim. Ve imda- dıma tavuk döner yetişti. Metro önlerinde çok sık olan kahve ve yemek araçları iyi bir

uğrak noktası. Yemeğimi aldıktan sonra dı- şarısı soğuk olduğu için metro içinde yemek istedim. (Dışarıda hava sıcaklığı o an da -15 dereceydi) Fakat arkadaşım beni uyardı içe- ride yemek yemenin yasak olduğunu belirtti.

Türkiye’de insanların bu konudaki durumu- nu karşılaştırdığım zaman biraz şaşırdım.

İnsanların temizliği ayrıca dikkatimi çekti. Türkiye’de malum insanlar bir şey içse ya da yese çöpünü hiç düşünmeden sokakla- ra atabiliyor. Maalesef bu Türkiye’de çok yaygın, kötü bir durum bu… Bu şekilde te- mizlik kültürünün hiç yerleşmediğinin gös- tergesidir. Bu konuda bir örnek ve karşılaş- tırma yapmak iyi olacaktır. Türkiye’de bur- ger king tarzı bir yere gidip yemek yediğiniz vakit masadan kalktığınız zaman yemek çöp- lerini orada çalışan işçilere bırakırız.(Ben de dâhil) Ama orada öyle değil insanlar kalktık- ları zaman (masaları zaten çok kirli bırakmı- yorlar) çöplerini de kaldırıyorlar. Aslında basit gibi görünse de karşılaştırma temizlik kültürünün ne kadar yerleştiği ve fark orta- ya çıkıyor. Hele ki Türkiye nüfusunun çoğun- luğunun Müslüman olduğu ve sürekli dille- rinde dolaştırdıkları “temizlik imandan gelir”

sözünün ne kadar çelişkili olduğu çıkıyor ortaya. İnanmayan biri olarak Müslümanla-

(12)

rın çelişkisini göstermek açısından benim için iyi bir örnek!

Sovyet döneminde yapılan metro ise iki katlı yani yerin altında iyi bir mühendislik örneği sergilendiği gayet açık ve ortada. Bu metroyu gördükten sonra Moskova metro- sunu görmeyi iple çekiyorum ve bir gün fır- satını bulursam ayrıca onu da görmeye gide- ceğim.

Şehrin bir diğer güzel yanı ise mimari yapıları. Şehrin planlaması çok güzel yapıl- mış. Yolları geniş ve düzenli. En güzel yanla- rından bir tanesi Türkiye’deki gibi kaos biçi- minde yollar, yüksek seste müzik gürültüsü, bağırış çağırışlar yok. Bütün dükkanlar yer altında. Çünkü şehir yeraltı geçitleri ile dolu ve yer altını ekonomik bir biçimde kullanma söz konusu. Bu da şehrin üzerinde gereksiz gürültü ve kirliliği yok ediyor.

Şunu da belirtmekte fayda var. Malum Kiev seks turizmi ile ön planda tutulan bir şehir. Orada gördüklerimi Türkiye ile karşı- laştırdığımda aslında fuhuşun Türkiye’de

daha fazla olduğu ve Kiev insanlarının bu yakıştırmadan iğrendiğini belirtmekte fayda görüyorum. Sırf bu iş için Ukrayna’ya yoğun olarak Türklerin geldiğini söylemek doğru olacaktır.

Son olarak Kiev’li arkadaşıma Stalin yoldaşı sordum. Ama sormamla birlikte Sta- lin’e ne denli bir ön yargının olduğunu belirt- ti. Bunun ardından şunu sordum. Ukrayna ikinci dünya savaşında Nazilerden çok çek- miş bir millet ve özellikle de Liviv şehrinde çok şiddetli çarpışmalar yaşanmış. Bunu bildiğim için şunu sordum. “Stalin sizi ve diğer tüm dünya halklarını Hitler gibi bir manyaktan kurtardı” dedim. Ve o zaman bu karşılaştırma onda olumlu bir etki bıraktı.

Buradan çıkardığım sonuç ise Stalin yoldaşın Türkiye’de olduğu gibi birçok ülkede de ina- nılmaz bir saldırı altında olduğu…

Sonuç olarak Kiev benim açımdan iyi bir deneyim. Gitmenizi ve görmenizi tavsiye ederim.

Yeni Dünya Gençliği Okuru 01 Şubat 2013

Kie v Met ros u nd a n b ir k a re. ..

(13)

Gençlik kitaplığına bir yenisi- ni daha ekleyen Evrensel Yayınla- rının yeni kitabı Atmaca. Kitabın tanıtım bültenine baktığımızda ilgi çekici olduğu görülebiliyor.

“Gerek söylemi, akıcılığı ve ger- çekliği, gerek yarattığı kendine özgü atmosferin yetkinliği ile oku- yucuyu bir anda kendi serüveni içine sürükleyen başarılı bir ro- man olma niteliğini kazanıyor”

(14)

Filmin Özeti: Xate 8 çocuklu bir anne. Xate’nin komşularından tek farkı kocasının Belediye başkanı olmasıydı. Okuma yazması olmayan Xate Belediye Başkanı olur ve hem kendisinin hem de Midyat’ın hayatını değiştirir. Ve olaylar buradan gelişir. Film fragmanla- rından bakıldığında komik ve güldürücü görünüyor.

Film Adı: Hükümet KadınYönetmen: Sermiyan Midyat Oyuncular: Demet Akbağ, Cezmi Baskın, Sermiyan Midyat

(15)

A

ile ilişkilerinin yozlaştığı, ta- rafların birbirinin kuyusunu kazdığı bir ortamda, eşler, eski ve yeni âşıklar, çocuklar ve nişanlılar arasın- daki ilişkiler iç içe geçerse neler olur?

19.Yüzyıl Ermeni mizah edebiyatının en önemli kalemlerinden olan Hagop Baronyan bu komedisinde görücü usulü evlilik ile sada- kat konusunu ele alıyor. Eğlenceli ve müzikli bir dönem oyunu Şark Dişçisi.

Oyunu 30 Ocak çarşamba günü Kâğıthane Sadapat sahnesinde izledim.

Sahnede ve televizyon dünyasında da güzel işle- re imza atan Engin Alkan Şark Dişçisin- de yönet- menliğini konuştur- muştu.

Kostümleri ve makyajları profesyonel- ce hazırlan- mış ve oyunla son derece uyum için-

deydi. Renkli halleriyle hepimizi eğlendirir- ken göz zevkimize de iyilik etmiş oldular.

Oyunun başrollerinden Çağlar Çorumlu oyu- nun ortalarına doğru kadın kılığına ve Çiğ- dem Gürel ise erkek kılığına girerek perfor- manslarıyla göz doldurdular. Herkes hakkını vererek Şark Dişçisinin bir parçası oldu.

Ve oyunun sonu hepimizi şaşırtan bir finaldi.

Birbirlerini birbirleriyle aldatan ve bundan en son haberleri olan 2 evli çift...

(16)

İşyerini bildirme yükümlülüğüne aykırılık Madde 98 - Bu Kanunun 3 üncü madde- sinin birinci ve ikinci fıkralarındaki işyeri bildir- me yükümlülüğüne aykırı davranan işveren veya işveren vekiline, çalıştırılan her işçi için yüz Yeni Türk Lirası, 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasındaki işyerini muvazaalı olarak bildiren asıl işveren ile alt işveren veya vekillerine ayrı ayrı on bin Yeni Türk Lirası idari para cezası verilir.

Bu para cezasının kesinleşmesinden sonra bildirim yükümlülüğüne aykırılığın sür- mesi halinde takip eden her ay için aynı mik- tar ceza uygulanır.

Genel hükümlere aykırılık Madde 99 - Bu Kanunun;

a) 5 inci ve 7 nci maddelerde öngörülen ilke ve yükümlülüklere aykırı davranan,

b) 8 inci maddenin son fıkrasındaki bel- geyi işçiye vermeyen, 14 üncü madde hüküm- lerine aykırı davranan,

c) 28 inci maddesine aykırı olarak çalış- ma belgesi düzenleme yükümlülüğüne aykırı davranan veya bu belgeye gerçeğe aykırı bilgi yazan, işveren veya işveren vekiline bu du- rumdaki her işçi için yüzon Türk Lirası idari para cezası verilir.

Toplu işçi çıkarma ile ilgili hükümlere aykırılık

Madde 100 - Bu Kanunun 29 uncu mad- desindeki hükümlere aykırı olarak işçi çıkaran işveren veya işveren vekiline işten çıkardığı her işçi için dörtyüzelli Türk Lirası idari para

cezası verilir.

Madde 101 - Bu Kanunun 30 uncu mad- desindeki hükümlere aykırı olarak özürlü ve eski hükümlü çalıştırmayan işveren veya işve- ren vekiline çalıştırmadığı her özürlü ve eski hükümlü ve çalıştırmadığı her ay için binyedi- yüz Türk Lirası idari para cezası verilir. Kamu kuruluşları da bu para cezasından hiçbir şekil- de muaf tutulamaz.

Ücret ile ilgili hükümlere aykırılık Madde 102 - Bu Kanunun;

a)32 nci maddesinde belirtilen ücret ile işçinin bu Kanundan veya toplu iş sözleşme- sinden veya iş sözleşmesinden doğan ücret ödemelerini süresi içinde kasden ödemeyen veya eksik ödeyen, 39 uncu maddesinde belir- tilen komisyonun belirlediği asgari ücreti işçi- ye ödemeyen veya noksan ödeyen, ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istih- kakını zorunlu tutulduğu halde özel olarak açılan banka hesabına ödemeyen işveren, işveren vekili ve üçüncü kişiye bu durumda olan her işçi ve her ay için yüzyirmibeş Türk Lirası idari para cezası ,

b) 37 nci maddesine aykırı olarak ücrete ilişkin hesap pusulası düzenlemeyen veya işçi ücretlerinden 38 inci maddeye aykırı olarak ücret kesme cezası veren veya yaptığı ücret kesintisinin sebebini ve hesabını bildirmeyen 52 nci maddedeki belgeyi vermeyen işveren veya işveren vekiline dörtyüzelli Türk Lirası idari para cezası,

c) 41 inci maddesinde belirtilen fazla çalışmalara ilişkin ücreti ödemeyen, işçiye hak

SEKİZİNCİ BÖLÜM

İdari Ceza Hükümleri

(17)

Yıllık ücretli izin hükümlerine aykırılık Madde 103 - Yıllık ücretli izni bu Kanu- nun 56 ncı maddesine aykırı olarak bölen veya izin ücretini 57 nci maddenin üç ve dör- düncü fıkralarında belirtilen usule aykırı ola- rak ödeyen veya eksik ödeyen veya 59 uncu maddedeki hak edilmiş izni kullanmadan iş sözleşmesinin sona ermesi halinde bu izne ait ücreti ödemeyen veya 60 ıncı maddede belir- tilen yönetmeliğin esas ve usullerine aykırı olarak izin kullandırmayan veya eksik kullan- dıran işveren veya işveren vekiline bu durum- da olan her işçi için ikiyüzyirmi Türk Lirası idari para cezası verilir.

İşin düzenlenmesine ilişkin hükümlere aykırılık

Madde 104 - Bu Kanunun 63 üncü mad- desinde ve bu maddede belirtilen yönetmelik- te belirlenen çalışma sürelerine aykırı olarak işçilerini çalıştıran veya 68 inci maddesindeki ara dinlenmelerini bu maddeye göre uygula- mayan veya işçileri 69 uncu maddesine aykırı olarak geceleri yedibuçuk saatten fazla çalıştı- ran; gece ve gündüz postalarını değiştirme- yen, 71 inci maddesi hükmüne aykırı hareket eden, 72 nci maddesi hükümlerine aykırı ola- rak bu maddede belirtilen yerlerde onsekiz yaşını doldurmamış erkek çocukları ve gençle- ri ve her yaştaki kadınları çalıştıran, 73 üncü maddesine aykırı olarak çocuk ve genç işçileri gece çalıştıran veya aynı maddede anılan yö- netmelik hükümlerine aykırı hareket eden 74 üncü maddesindeki hükme aykırı olarak do- ğumdan önceki ve sonraki sürelerde gebe veya doğum yapmış kadınları çalıştıran veya ücretsiz izin vermeyen, 75 inci maddesindeki işçi özlük dosyalarını düzenlemeyen, 76 ncı maddesinde belirtilen yönetmelik hükümleri- ne uymayan işveren veya işveren vekiline binikiyüz Türk Lirası idari para cezası verilir.

64 üncü ve 65 inci maddede öngörülen hü-

Madde 105 – (Mülga: 20/6/2012-6331/37 md.)

İş ve işçi bulma hükümlerine aykırılık Madde 106 - Bu Kanunun 90 ıncı madde- sinde öngörülen izni almadan faaliyet göste- ren işverene bir milyar lira para cezası verilir.

İş hayatının denetim ve teftişi ile ilgili hükümlere aykırılık

Madde 107- Bu Kanunun;

a) 92 nci maddesinin ikinci fıkrasındaki yükümlülüklerini yerine getirmeyen,

b) 96 ncı maddesindeki yasaklara uyma- yan, işveren veya işveren vekiline sekizbin Türk Lirası idarî para cezası verilir.

İş müfettişlerinin bu Kanundan veya diğer kanunlardan doğan her çeşit teftiş, de- netleme yetki ve görevleri gereğince görevle- rinin yerine getirilmesi sırasında, görevlerini yapma ve sonuçlandırmaya engel olan kimse- lere, fiil suç oluşturmadığı takdirde, sekizbin Türk Lirası idarî para cezası verilir. İdari para cezalarının uygulanmasına ilişkin hususlar

Madde 108 – (Değişik: 15/5/2008-5763/10 md.)

Bu Kanunda öngörülen idari para cezala- rı, 101 ve 106 ncı maddelerdeki idari para ceza- ları hariç, gerekçesi belirtilmek suretiyle Çalış- ma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Bölge Müdü- rünce verilir. 101 inci ve 106 ncı maddeler kap- samındaki idari para cezaları ise doğrudan Türkiye İş Kurumu il müdürü tarafından; bir- den fazla ilde işyerleri bulunan işverenlere uygulanacak idari para cezası ise işyerlerinin merkezinin bulunduğu yerdeki Türkiye İş Ku- rumu il müdürünce verilir ve genel esaslara göre tahsil edilir. 106 ncı maddeye göre veri- lecek idari para cezası için, 4904 sayılı Kanu- nun 20 nci maddesinin (h) bendindeki tutar esas alınır.

(18)

Ü

cret; ister Marksist, ister burju- va politik ekonomisi olsun, poli- tik ekonominin temel kavram- larından biridir.

Burjuvazinin egemen olduğu normal gündelik yaşamda ücret kavramı “1- Bir hiz- metin karşılığı olarak para ya da mal” ya da

“2- Bir malın, bir hizmetin parasal karşılı- ğı” (Bkz. Büyük Larousse, Milliyet Yayınları, cilt 23, sayfa 12012) olarak kullanılır.

Aslında ücret kavramının bu şekilde kullanılması en baştan sömürüyü gözlerden gizler. Öyle ya eğer ücret gerçekten de “Bir hizmetin karşılığı olarak ödenen para ya da mal” ise, hizmeti sunan ücret ile hizmetinin tam karşılığını alıyorsa, ortada sömürü yok- tur. Birileri hizmet sunmuştur ve ücret ile bu hizmetinin karşılığını almıştır. Bu alışveriş eşdeğerlerin değiş tokuşudur. Ne kâr, ne de sömürü söz konusudur.

İkinci tanımda ise ücret kavramı ile fiyat kavramı aynılaştırılmaktadır. Herhangi bir mal veya hizmetin değerinin para cinsin- den ifadesi olan fiyat, burada ücret olmakta- dır. Burada da yine sömürü mekanizmasının gözlerden gizlenmesi; işçilere ödenen ücret- lerle, işgücü dışındaki tüm metalara ödenen fiyatlar bir ve aynı kategori içine sokularak, işgücünün değer - artıdeğer yaratan tek me- ta olduğu gerçeğinin üzerinin örtülmesi söz

konusudur. Günlük kullanımdaki bu yanlışlık- lar gerçekte burjuvazinin, dolayısıyla onun politik ekonomisinin egemenliğinin sonucu- dur.

Marksist politik ekonomi, ücret kate- gorisini, işçilerin patronlara sattıkları işgüçle- ri karşılığında kendilerine çeşitli biçimlerde patronlar tarafından ödenen para olarak tanımlar. Yani çalışma ücreti (iş ücreti), ger- çekte işgücünün fiyatıdır.

İşgücünün fiyatı, diğer tüm metaların fiyatından farklıdır. Pazarda satın alınan her metanın fiyatı –belirli dalgalanmalar ve ku- raldışılar dışta tutulduğunda– o metanın gerçek değerini ifade eder. İster kısa süreli tüketim maddeleri (yiyecek, giyecek vb.), ister orta vadeli tüketim maddeleri (beyaz eşya vb.), isterse üretim araçları (makineler vb.) olsun, fark etmez. Bunların ortalama fiyatları gerçek değerlerinin para olarak ifa- desidir.

Söz konusu olan çalışma ücreti oldu- ğunda iş değişir. Patronlar işçilere çalışmala- rı karşılığında ücret adını verdikleri bir para öderler. Ve yüzeysel bakıldığında verilen bu para, aynı diğer metalarda olduğu gibi, işçi- lerin çalışmasının fiyatı, onun tam karşılığı imiş gibi görülür. İşçiler, çalıştıklarında emek sarf ederler. Ücret, sanki bu harcanan eme- ğin karşılığı, onun fiyatıymış gibi görünür. Bu

(19)

ler, üretim süreci içinde emek harcayarak üretimine katıldıkları metaya değer katarlar.

Kattıkları değerin miktarı, ücret olarak onla- ra ödenen paranın ifade ettiği değerden çok daha yüksektir. Patronlar, işçilere gerçekte yalnızca onların yeniden üretime katılabil- mesi için gerekli olanı, onların işçi olarak hayatlarını sürdürebilmeleri için mutlaka gerekli olanı öder. Bu işçilerin üretilen meta- ya kattıkları değerin yalnızca küçük bir bölü- müdür. (Patronların işçilere ödemeyip, el koydukları bu değer bölümüne “artıdeğer”

dendiğini, bunun kârın kaynağı olduğunu daha önceki bölümlerde görmüştük.) İşçile- rin patronlara ücret karşılığı sattıkları şey, gerçekte onların çalışma yetisidir; emek har- cayarak üretilen metaya değer katma yetisi- dir, işgücüdür. İşgücünü, onun hep yeniden üretilebilmesi için gerekli bir ücret karşılığı satın alan patron, onu çeşitli yöntemlerle son sınırına dek kullanarak onun sayesinde yaratılan, ve kendisinin el koyduğu artıdeğe- ri mümkün olan en büyük ölçüde arttırmaya çalışır.

Kapitalist ekonominin savunucuları, propagandacıları ücreti hep emeğin karşılığı imiş gibi gösterirler. Sınıf bilincine sahip ol- mayan geniş işçi yığınları için de durum böy- ledir. Geniş işçi yığınları da ücreti emekleri- nin karşılığı olarak görürler. Gerçekte ise ücret harcanan ve değer yaratan tüm eme- ğin karşılığı değil, yalnızca işgücünün fiyatı- dır.

Çalışma ücretinin temel biçimleri 1.

sine göre belirlendiği çalışma ücreti biçimi- dir.

Burada a) saat ücreti b) günlük ücret (buna yevmiye de denir) c) haftalık ücret d) aylık ücret olmak üzere dört ücret biçimi vardır. Bunlardan sanayide en yaygın olanı aylık ücrettir. Patronların ücreti, işgücünü kullanmadan önce değil, kullandıktan sonra ödedikleri göz önüne alındığında, onlar için en kârlı ücret biçimi, aylık ücret biçimidir. Bu halde, işçi bir ay boyunca “bedava” çalıştık- tan sonra, ay sonunda geçmiş tüm bir ayın karşılığı olan ücretini alır. Aylık ücrette de, genelde iş saatleri oynak olduğu, normal iş günü dışında mesailer olduğu vb. yüzünden saat ücreti (yani işgücünün bir saat kullanımı için ödenen para) hesaplamada temel alınır.

Saat ücreti ne kadar düşük ve emeğin üretkenliği ne kadar yüksek olursa, patron- ların el koyduğu artıdeğer de o kadar yüksek olur. Bu yüzden emek üretkenliğinin sürekli yükseltilmesi ve saat ücretinin mümkün olan en alt seviyede tutulması patronların çıkarı- nadır.

Aylık ücretin saat bazında hesaplanma- yıp kesin bir rakam olarak tespit edildiği hal- lerde, iş günlerinin mümkün olduğunca uzun tutulması; haftalık işgünü miktarının da mümkün olduğunca fazla olması

(örneğin yalnızca bir gün hafta sonu tatili, ya da hiç hafta sonu tatili olmaksızın çalışma) patronların çıkarınadır.

Parça başına ücret, işçinin ücretinin doğrudan onun belirli bir zaman birimi için-

(20)

de ürettiği ürünlerin, ya da tek tek ürün par- çalarının miktarına, ya da yerine getirilen işlemlerin miktarına bağlı olduğu ücret biçi- midir. İşçi ürettiği parça veya yaptığı işlem sayısına göre ücretlendirilir.

Parça fiyatının saptanmasında kapita- list birinci olarak işçinin günlük ücretinden ve ikinci olarak işçinin işgünü süresinde üret- tiği ürünlerin (ya da tek tek ürün parçaları- nın) miktarından yola çıkar. Parça başına ücretlendirmede patronlar kural olarak ge- nellikle en hızlı ve en verimli çalışan işçinin ürettiği ürün miktarını ücret için norm haline getirirler. Parça başına ücrette (ki buna akort ücreti veya götürü ücret de denir.

Akort ücreti daha çok sanayi kuruluşlarında ve yapılan işlerin iyice bölünmüş olduğu ko- şullarda kullanılırken; götürü ücret, baştan sona bir veya birkaç işçinin yaptığı işler için ödenir.) görünürde işçiye, kendi emeği üze- rinde daha fazla hak sahibi olduğu düşünce- sini verebilir bir ücret biçimidir. Görünürde, işçi çok kazanmak istiyorsa, daha hızlı ve verimli çalışmak “özgürlüğüne”, norm ola- rak kabul edilmiş hız ve verimin üzerine çık- ma özgürlüğüne sahiptir!

“Akort ücreti zaman başına ücretten daha da büyük ölçüde, sanki işçi kapitaliste işgücünü değil de emeğini satıyormuş ve bunun karşılığında da üretilen ürünlerin mik- tarıyla uyum içinde tam ücretini alıyormuş gibi bir görünüm ortaya çıkarır.” (Politik Ekonomi, Ders Kitabı, cilt I, s. 175, İnter Ya- yınları, İst. Ocak 1992)

Akort ücreti gerçekte işçiler arasında rekabeti daha fazla körükleyerek, emek yo- ğunluğunun sürekli artmasına yol açar.

Ücret konusunda yapılması gereken

önemli bir ayrım nominal ücretle, gerçek ücret arasındaki ayrımdır.

Nominal ücret, para olarak ifade edilen çalışma ücretidir; bu, işçinin patrona sattığı işgücü karşılığında aldığı para miktarıdır. İşçi şu ya da şu kadar saat ücreti almaktadır;

eline geçen aylık ücret şu kadardır! Nominal ücret, işçinin eline geçen para miktarının adıdır.

Nominal ücret, tek başına işçinin ger- çek ücret düzeyi hakkında bilgi vermez. Te- mel sorun bu nominal ücretin satın alma gücünde yatmaktadır. Ücretin düzeyi hak- kında bilgi veren şey, işçinin eline geçen (“nominal ücret”) parayla satın alabileceği ihtiyaç maddeleri ve hizmetlerin miktarıdır.

Aynı dönem içinde temel ihtiyaç maddeleri- nin (örneğin yiyecek, giyecek, yakacak vb.) ve hizmetlerin (taşımacılık, okul, hastane vb.

masrafları) fiyatları, emekçilerden kesilen doğrudan vergiler ve dolaylı vergiler artar- ken nominal ücret değişmeden kalırsa, ger- çekte işçinin ücreti karşılığı satın alabileceği meta ve hizmetler azalıyor, işçinin ücreti azalıyor demektir. Çalışma ücreti, nominal ücretin artması durumunda bile, aynı dö- nemde zorunlu geçim masrafları nominal ücretin artmasından daha hızlı artıyorsa, düşme gösterebilir.

Gerçek ücret, işçinin zorunlu geçim araçlarında ifade edilen ücrettir; bu, işçinin eline ücret olarak geçen para karşılığında ne kadar ve hangi kullanım mallarını ve hizmet- lerini satın alabileceğini gösterir.

Nominal ücret yükselirken, gerçek üc- retin düşmesi, işçi sınıfının geniş kitlesi açı- sından her gün yaşanan bir gerçektir.

Marx’ın bundan yüz elli yıl önce ortaya koy-

(21)

üzerine çok ahkâm kesilen emperyalist kapi- talist ekonominin bütünlüğü içinde ele alın- dığında, bugün de geçerliliğini korumakta- dır. Bir meta olarak işgücünün değeri, diğer metaların fiyatlarından farklı olarak, genelde değerinden aşağıya doğru sapma gösterir.

Bunun temel nedeni işçiler arasındaki öldü- resiye rekabet, emperyalizm tarafından hep yeniden üretilen yedek sanayi ordusunun (işsizler) varlığıdır.

İşçi sınıfı içinde, gerek dünya düzeyin- de genel olarak, gerekse tek tek ülkeler ba- zında ele alındığında, gerçek ücreti yükselen küçük bir kesim vardır. İşçilerin büyük kitlesi- nin gerçek ücretlerini düşürme ve bağımlı ülkelerin emperyalist metropollerce yağma- lanması sonucu elde edilen ekstra kârların bir bölümünün kullanılması yoluyla satın alınan bu imtiyazlı kesim işçi aristokrasisidir.

Burjuvazi işçi sınıfının bu kesimini, büyük işçi kitlelerinin bilincini karartmak işinde, sınıf barışı ve işbirliği, sömürücü ve sömürülenler arasında çıkar ortaklığı propagandasını yap- mak için kullanır.

Emperyalist ülkelerle, bağımlı ülkeler işçi sınıflarının nominal ve gerçek ücretlerini karşılaştırıp, emperyalist ülkelerdeki yüksek yaşam standardından bu ülkelerdeki işçilerin de biraz yararlanmasını, bu ülkeler işçi sınıfı- nın büyük çoğunluğunu “satın alınmış” “işçi aristokratı” ilan etmek için kullanan kimi üç dünyacı “teorisyen”ler, gerçekte bu ülkeler- deki sömürü olgusunu gözlerden gizleyen ve proleter devrimi imkânsız kılan bir ko-

nın işçi sınıfı olmaktan çıktığı, artık sömürül- mediği vb. anlamına gelmiyor!

Her ülkede proletarya ile burjuvazi ara- sında ücret konusunda sürekli bir mücadele yaşanır. Bu mücadeleler sonucu, değer yasa- sı temelinde belirli bir ücret düzeyi ortaya çıkar.

Çalışma ücreti, daha önce de belirttiği- miz gibi, genelde işgücünün değerinden aşağıya doğru sapma gösterir. Ancak ücre- tin işgücünün değerinden sapmalar göster- mesinin de sınırları vardır.

Kapitalizmde ücretin asgari sınırı, saf fiziki koşullar tarafından belirlenir: İşçi yaşa- yabilmesi ve işgücünü yeniden üretebilmesi için mutlak gerekli olan belirli bir miktar ge- çim aracına ve hizmete sahip olmak zorun- dadır.

“İşgücünün fiyatı bu asgariye düşerse, bu durumda değerinin altına düşer, çünkü böyle sadece dumura uğramış bir biçimde ayakta kalabilir ve gelişebilir.” (Karl Marx, Kapital, cilt 1, s. 181, aktaran Politik Ekonomi, Ders Kitabı, cilt I, s. 186) (aoç)

Ücretin bu sınırın da altına düşmesi, işgücünün fiziksel olarak hızla tahrip olması, işçi nüfusun ‘doğal ayıklanma’nın acımasız yasalarına terkedilmesi anlamına gelir. Kitle- sel ölümler, ortalama yaşama yaşının düş- mesi vb. gündeme gelir.

Ücretin azami sınırı ise, kapitalizmde, işgücünün değeridir. Ortalama ücret düzeyi- nin bu üst sınıra ne kadar yaklaşacağının tek belirleyicisi vardır: Sınıf mücadelesi!

(22)

Show TV'nin Doktorlar ve Pis Yedi- li'den Sonra Ana Haber Bülteninde

de 8 Aydır Tekrar Yayını Yaptığı Anlaşıldı

Bir süredir devamlı olarak Pis Yedili ve Doktorlar gibi dizilerin tekrarlarını ek- ranlara getiren Show TV'de, ana haber bültenlerinin de geçmiş yıllara ait olduğu ortaya çıktı. Dikkatli izleyiciler sayesinde fark edilen olayın ardından gelen tepkiler üzerine bir açıklama yapan Genel Yayın Yönetmeni İlke Arslanlı, ülkede her gün haber bülteni yapmayı gerektirecek kadar

değişik şeylerin olmadığını iddia ederken,

"Zaten anca 8 ay sonra eski haberleri koyduğumuzu fark etmeniz her şeyi özet-

liyor" sözleriyle yaşanan durumun normal olduğunu savundu.

Emniyet Genel Müdürlüğü, Önümüz- deki Dönem Baskın Yapacağı Beledi- yeleri ''bugün seçim olsa kime oy verirdiniz?'' Anketiyle Belirleyecek

Yaklaşan yerel seçimlerle birlikte hareke-

te geçen Emniyet Genel Müdürlüğü, önü- müzdeki dönemde operasyon düzenlene- cek belediyelerin tespiti için araştırma şirketi Rondo ile el sıkıştı. Anlaşmanın imza töreninde, Türkiye genelindeki 81 il ve 892 ilçe'de düzenlenecek "bugün seçim

olsa kime oy verirdiniz?" anketinin sonu- cuna göre operasyonlara yön verileceğini belirten EGM basın sözcüsü Latif Tozgül, bu sayede zaten AKP'ye oy verecek ya da 50 tane operasyon da düzenlense AKP'li adayı seçmeycek bölgelerin elenerek kay- nak israfının önüne geçileceğini ifade etti.

Bülent Ersoy, 150 adet hayvandan

Bu ay Memleketimden İnsan Manzaraları bölümünde yer verdiğimiz konuları Zaytung sitesinden esinlenerek oluşturduk. (Esinlenme dediysek kopyala yapıştır yaptık:)) Biz çok gül- dük, umarız sorun olmaz.

(23)

Bülent Ersoy, 150 adet çinçila'nın deri- sinden yapılan ve 250 bin TL'ye malolan

kürkü ile Nişantaşı'nda görüntülendi.

Ersoy, yeni kürküne ilişkin olarak hay- vanseverlerden gelen tepkilere "Ben gerçek kürk giymeyi seviyorum, isteyen kızabilir. Kürk giymem hayvan sevmedi-

ğim anlamına gelmez" sözleriyle yanıt verdi.

İsrail-Suriye Gerginliğinde Tam Kimi Kınaması Gerektiğini Kestire- meyen Dışişleri Bakanlığı, Yunanis-

tan'a Nota Verdi

Geçtiğimiz hafta İsrail savaş uçakları- nın Suriye'nin başkenti Şam'da bir as- keri tesisi vurması bölgedeki gerilimi daha da yükseltirken, Türkiye tarafın- dan ilk resmi açıklama da bu sabah gel- di. Konuyla ilgili olarak Dışişleri Bakanlı-

ğı'ndan yapılan açıklamada, olayda her- hangi bir Filistinli ölmediği için İsrail'in,

zaten saldırıya uğrayan taraf olduğu için de Suriye'nin kınanması opsiyonları-

nın devre dışı kaldığına dikkat çekile- rek, başında beri Ortadoğu'daki geliş- melere kayıtsız kalan Yunanistan'ın tu-

tumu sert bir dille kınandı.

Topladığı Toplarla Türk Futbo- lu'nda Unutulmaz İzler Bırakan

ladığı futbol kariyerine oyunculuktan vazgeçerek top toplayıcı olarak devam

eden ve 27 yılda topladığı on binden fazla topla efsane haline gelen Haydar

Anızlı (39), bugün oynanan Beşiktaş – Beylerbeyi U16 maçında yaptığı jübile- siyle meslek hayatını sonlandırdı. Maçın

10.dakikasında Beşiktaşlı oyuncular ta- rafından taca atılan topu son defa yaka-

layarak futbolculara teslim etmesinin ardından sahayı omuzlarda terk eden Anızlı, yerini 12 yaşındaki oğlu Feyyaz

Anızlı’ya bıraktı.

5 Yıldır Fanatik Gazetesi'ne Başarıyla Hizmet Veren ''Drogba Galatasa- ray'da!'' Manşeti, Dün Son Kez Atı-

larak Emekliye Ayrıldı

2008 yılı ara transfer döneminden beri Fanatik Gazetesi'ndeki görevini başa- rıyla sürdüren "Drogba Galatasaray'da!"

manşeti, bu futbolcunun beklenmedik bir şekilde gerçekten transfer edilme- sinin ardından dün son kez atılarak emekliye ayrıldı. Deneyimli manşetin emekliliği dolayısıyla gazete binasında

düzenlenen veda töreninde duygusal anlar yaşanırken, Genel Yayın Yönetmeni

Suat Tarhancı hizmetlerinden dolayı teşekkür ettiği manşeti bir plaketle

ödüllendirdi.

(24)

Yürüyor büyük bir kalabalık yıllardır kapalı bir meydana. Taşla, sopayla ve direne direne kazanılmış Bir Mayıs Meydanı’na. Her yer kızıla boyanmış. Bir kız çocuğu kocaman yüreğiyle ve umutla geriye bakıyor. Evet, yanlış okumadınız geriye bakıyor. Bu kadar azaldığımız bu- günlerde, parça parça olduğumuz bugünlerde bakıyor kaç kişi on, yüz, bin…!

Fotoğraf Kızıl Objektif

Referanslar

Benzer Belgeler

Mini FLOWATCH ® 1 drenaj pompası, ISO 9001 sertifikalı fabrikalarında, 10 kw (36.000 Btu) soğutma kapasitesine kadar sahip klima cihazları için, kalite seviyesi her zaman

Bir önceki on yılda dünya ithalat ve ihracat hacmi içinde çok önemli paylara sahip olan bazı ülkeler önemlerini göreceli olarak yitrirken, yeni sanayileşen ülkelerin (NIC)

Dünya üzerinde doğal süstaşı kaynaklarına genel olarak bakıldığında başta elmas olmak üzere pek çok değerli taşın kıta kalkanları civarından

Olayların den-geler metaforu ile değil süreç metaforu ile değerlendirilmesi; değişken uluslararası dinamikle-re uygun değişken çok boyutlu uluslararası politika

• Hem Kosta Rika hem de Perulu sincap maymunlarında, birçok lemur türünde olduğu gibi, yetişkin dişiler neredeyse tüm yıl boyunca erkeklerin üzerinde baskındır ve

Bu bize tehlike karşısında kendimizi ne kadar zayıf ve incinebilir hissetsek bile, yardımımıza gereksinim duyan daha savunmasız insanlarla çevrili olduğumuzu

Sansür uygulamaları yapan AKP, gün- den güne, adım adım hayatımızın tüm öz- gürlüklerine bir bir el atıyor. Elbette daha önce de tam anlamıyla bir özgürlük yoktu

Belediye Baþkaný Halil Ýbrahim Aþgýn, Organize Sanayi Bölgesinde önce eylem yapan fabrika iþçilerini daha sonra da fabrika yöneticilerini ziyaret etti.. *