• Sonuç bulunamadı

Öğr. Gör. Nurhan BİNGÖL

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Öğr. Gör. Nurhan BİNGÖL"

Copied!
92
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Öğr. Gör. Nurhan BİNGÖL

(2)

SOLUNUM SİSTEMİ ORGANLARI

Burun , yüz sinüsleri, nazofarenks, farenks, larenks,

Trakea, üst solunum yolları, ana lop,

segmental lob, subsegmental bronş, küçük hava yolları,interstisyel yapılar, alveoller,

Alveol kapiller mesafe

Solunumun yönetildiği solunum merkezi,

solunum kasları

(3)
(4)
(5)
(6)

Solunum sistemi üst solunum yolu (ÜSY) ve alt

solunum yolu (ASY) olarak ikiye ayrılır. Bu iki

bölümü birbirinden plica vocalisler ayırır.

(7)

Solunum Fizyolojisi

Solunum sistemi, vücut için gerekli oksijenin alınması ve karbondioksitin atılması sürecinin gerçekleştiği

sistemdir. Solunum sistemini oluşturan organlar;

burun, farenks, larenks, trakea ve akciğerlerdir.

Solunum sisteminin burundan başlayarak larenkse kadar uzanan bölümüne, üst solunum yolları;

larenksten alveollere kadar uzanan bölümüne ise alt solunum yolları denir.

Solunum, iç ve dış solunum olmak üzere iki şekilde gerçekleşir. Akciğerlerde, kan ile atmosfer havası arasındaki O2 ve CO2 alışverişine dış solunum;

(pulmoner solunum) kan ile doku hücreleri arasındaki O2 ve CO2 alışverişine ise iç solunum (doku solunumu) denir.

(8)

Solunum olayının meydana gelmesinde dört önemli evre vardır:

 Ventilasyon: Akciğerlerin ventilasyonu, havanın, atmosferden akciğerlere ve

akciğerlerden atmosfere hareketidir.

Ventilasyon süreci, inspirasyon ve

ekspirasyon olmak üzere iki aşamada

gerçekleşir. Havanın akciğerlere alınmasına,

inspirasyon denir. Ekspirasyon ise pasif bir

süreçtir ve akciğerlerdeki havanın dışarı

atılması olayıdır.

(9)

Solunum olayının meydana gelmesinde dört önemli evre vardır:

Difüzyon: Solunum olayının ikinci evresidir.

Oksijenin, alveollerden akciğer dolaşımına;

karbondioksitin ise akciğer dolaşımından alveollere geçmesi olayıdır. Gazla alveollerle- kan ve kanla-

dokular arasında parsiyel basınçlar arasındaki farka bağlı olarak hareket eder.

Perfüzyon: Oksijenin ve karbondioksitin taşınması eylemidir. Alveollerden akciğer kanına difüze

olduktan sonra plazmada eriyik halinde ya da hemoglobin

ile birleşmiş olarak (oksihemoglobin= HbO2) taşınır.

Hemoglobinin O2 ile birleşme derecesi, satürasyon olarak ifade edilir.

(10)

Alveoller gaz değişimi evreleri

(11)

Solunum Sistemi Hastalıklarında Görülen Belirti ve Bulgular

Solunum sistemi hastalıklarında görülen belirti ve bulgular;

Hiperventilasyon, hipoventilasyon, bradipne,

apne, hiperpne, hipopne,dispne, ortopne,

(12)

Sağlık ve Hastalıkla İlgili Temel Kavramlar

Dünya Sağlık Örgütü WHO (World Health Organization) tarafından “sağlık; sadece hastalık ve sakatlığın olmayışı değil, kişinin fiziksel, ruhsal ve sosyal olarak da tam bir iyilik halinde olmasıdır” şeklinde tanımlanmıştır.

Sağlığı olumsuz etkileyen faktörlerin hücrelerde, dokularda yapısal veya fonksiyonel olarak normal

olmayan değişikliklerin oluşturduğu duruma, hastalık denir. Hastalık sadece biyolojik değil, psikolojik

boyutlarında olduğu bir durumdur. Hastalık durumlarında vücudun fizyolojik dengesi bozulur. Hastalığa ait belirti ve bulguları taşıyan kişiye hasta denir.

(13)

Hastalığa neden olan etkenler aşağıdaki şekilde sıralanabilir:

 Biyolojik etkenler: Bakteriler, virüsler, mantarlar,

riketsiyalar, protozoonlar ve helmintler, bitki ve hayvan ürünleri vb. etkenler hastalığa neden olan biyolojik

etkenlerdir.

 Fiziksel etkenler: Hastalığa neden olan fiziksel etkenler şu şekilde sıralanır.

 Mekanik travma,

 Atmosfer basıncında meydana gelen değişiklikler,

 Sıcak ve soğuk etkisi,

 Elektrik akımı etkisi,

 Radyasyon etkisi,

 Yabancı cisimlerin mekanik etkileri.

(14)

Hastalığa neden olan etkenler aşağıdaki şekilde sıralanabilir:

 Kimyasal etkenler: Toz, sıvı ve gaz kimyasallar, tedavide kullanılan ilaçlar, karbonmonoksit,

insektisitler, deterjanlar, kurşun, civa, kükürt vb.

maddelerdir.

 Beslenme bozukluklarına bağlı etkenler: Hücrenin yaşayabilmesi, çoğalabilmesi ve fonksiyonlarını yerine getirebilmesi için gerekli olan proteinler,

karbonhidratlar, vitaminler, yağlar ve mineraller gibi temel besin gruplarının yeterince alınamaması veya fazla alınması hastalıklara neden olabilir.

(15)

Hastalığa neden olan etkenler aşağıdaki şekilde sıralanabilir:

 Kalıtımsal etkenler: Kişinin taşıdığı genlerle bazı hastalıklar kuşaktan kuşağa aktarılabilir.

(Diabetes mellitus, down sendromu, kanser vb.) Ayrıca sonradan gelişen yapısal anomaliler,

gebelik ve menopoz gibi fizyolojik değişimler hastalık nedeni olabilir.

 Psikolojik etkenler: Hastalıkların oluşumunda

rol oynayan önemli nedenlerden bir tanesi de

kişinin psikolojik durumudur.

(16)

Hastalık oluşumunda rol oynayan kişisel

faktörler; yaş, cinsiyet, etnik özellikler, meslek, kişisel alışkanlıklar ve organizmaya ait

etkenlerdir.

Sayılan etkenler, vücutta hastalık oluşturarak bir takım belirti ve bulguların meydana

gelmesine neden olur.

(17)

Belirti (semptom): Hasta tarafından hissedilen, fark edilen ve dile getirilen durumlardır. Örnek: “Karnım ağrıyor”, “başım dönüyor”, “bulanık görüyorum” gibi.

Bulgu: Hastanın değerlendirilmesi sırasında inspeksiyon, oskültasyon, , palpasyonla ve gerektiğinde araç gereç

kullanılarak elde edilen verilerdir. Örnek: Kırık bir kolda deformite görülmesi, kanama, kan basıncı, nabız, oksijen satürasyonu vb. birer bulgudur.

(18)

Sendrom: Belirli bir patolojik durumla ilgili olan ve beraber değerlendirildiğinde teşhise olanak

sağlayan belirti ve bulguların tümüdür. Örnek:

Nefrotik sendrom, Akut Respiratuar Distress Sendromu (ARDS- akut solunum sıkıntısı

sendromu) gibi.

Hastalığın seyrinin, süresinin ve sonuçlarının tahmin edilmesine, o hastalığın prognozu denir.

Örnek: Akciğer kanserlerinin prognozu kötüdür.

Komplikasyon: Bir hastalığın seyri veya tedavisi

sırasında başka bir bozukluk veya hastalığın ortaya çıkması, hastalık tablosuna eklenmesi durumudur.

(19)

MUAYENE

İNSPEKSİYON

PALPASYON

PERKÜSYON

OSKÜLYASYON

(20)
(21)

İNSPEKSİYON:

Hastanın solunum sayısı, solunum şekli,

solunum sırasındaki vücut pozisyonu gibi pek

çok kriterin göz önüne alınması gerekir.

(22)

Siyanoz:

 Normal deriye pembe rengini veren subkapiller venöz alandaki oksihemoglobindir.Oksijenini

kaybetmiş hemoglobinin normal değeri 3 gr/ dl nin altındadır.

 Siyanoz kandaki redükte hemoglobin (Hb)

miktarının 5 gr/dl nin üzerine çıkması halinde görülür. Bunun olması için kanda en az 5 gr/dl Hb olmalıdır.

 Hb miktarının yanında oksijen

saturasyonununda %85 in altında olması gerekir.

(23)

Santral siyanoz,

Kalp yada akciğer patolojilerinden köken alır.

Kalp veya akciğer kaynaklı hastalıklarda görülen siyanozdur. Santral siyanozda

mukozalarda dahil olmak üzere vücutta yaygın

siyanoz vardır.

(24)
(25)

Periferik siyanoz,

Periferik dolaşım bozukluğundan kaynaklanır.

Dolaşımın hızlı olduğu yerlerde siyanoz yokken dolaşımın yavaşladığı yerler

siyanozedir.

Periferik siyanoz ısıtmakla kaybolurken, santral siyanoz kaybolmaz.

Siyanoz belirtileri ilk olarak uçlarda gözlenir (parmaklar gibi).Zira buralara gelen kan

oksijence nispeten daha fakirdir.Periferik

siyanozda mukozalar normaldir

(26)
(27)

Hipoksi: Hücre oksijenlenmesindeki yetersizliğe hipoksi denir.

Hipoksemi: Kan gazlarında arteriyel PaO2’ nin 80 mmHg’ nın altında olmasıdır. Bütün solunum

yetmezliği tiplerinde hipoksemi meydana gelir.

Hiperkapni (Hiperkarbi): Solunum yollarında, sekresyonun artması ya da bronkospazm

nedeniyle ileri derecede daralması sonucu gelişen CO2 retansiyonudur. Arteriyel PaCO2 basıncı 45 mmHg’ nın üstüne çıkar. Hiperkapni, genel olarak alveolar ventilasyonun iyi olmadığını gösterir.

(28)

Öksürük:

Öksürüğün niteliği hastalık hakkında ipucu verir.

Kuru bir öksürük solunum yolu irritasyonuna bağlıdır ve en çok akut bronşitte karşımıza çıkar.

Prodiktif yani balgamlı öksürük ise

bronşektazi gibi kronik olgularda karşımıza gelir.Öksürük devam ettiği süreye bağlı

olarak farklı isimler alır.

(29)

0-3 hafta arası sürede akut, 3 hafta-2 ay arası sürede subakut ve 2 aydan uzun sürersede

kronik öksürük olarak adlandırılır. Öksürüğün

tipine göre teşhisi yönlendirmek daha doğru

olur.

(30)
(31)

HEMOPTİZİ :

 Larenksin daha altındaki dokuların

hastalıklarından kaynaklanan kanlı balgama denir.

 Özefagus ve mide rahatsızlıklarından gelen kanama ile karıştırılmamalıdır.Bu kanamalar öksürükle gelmez genellikle bulantı sonrası kahve telvesi şeklinde gelir. Hemoptizi ise öksürükle gelen parlak kırmızı kanamadır.

 Bir çok akciğer hastalığında görülse de en çok TBC - bronş kanseri - bronşektazi – mitral

stenoz – kronik bronşitte görülür.

 24 saatte 600 cc den fazla hemoptizi masif hemoptizi olarak adlandırılır.

(32)

GÖĞÜS AĞRISI :

Parietal plevradan kaynaklanan ağrı

genellikle diğer göğüs ağrılarından kolaylıkla ayrılır.

Keskin bir ağrı olup solunum ve öksürükle birlikte artar.Plevral efüzyon, pulmoner

emboli sonrası gelişen, pnömoni, göğüs

duvarı inflamasyonları sebep olur.

(33)

 Anjinal ağrı ise göğüste bir basınç hissi gibidir kola ve çeneye yayılabilir. Birlikte kusma terleme gibi semptomlar vardır.

 Ani başlayan göğüs ağrısı ile birlikte nefes darlığı pulmoner tromboemboliyi veya

spontan pnömotoraksı düşündürmelidir.

 Kas iskelet ağrıları ise travmaya bağlı ise

travma öyküsü alınacaktır. Nefes alırken

artması plevral ağrı ile karışabilir. Nadiren

şiddetlidir .Genellikle iki taraflıdır. Kırılmış

kostaya bağlı ise noktasal bir hassasiyet ve

o bölgede çıtırtı sesi alınacaktır.

(34)

ASİMETRİ

Toraksta asimetri skolyoz, göğüs

deformiteleri ve bir taraf akciğerde ileri

derece volüm kaybı olan hastalarda görülür.

İnspeksiyon sırasında asimetri tek taraflı hava yolu obstrüksiyonu, plevral veya pulmoner

fibrozis ve şiddetli yan ağrılarında görülür.

Solunum hareketlerinin iki taraflı simetrik

olarak azalması nöromuskuler bozukluklar,

amfizem olgularında görülür.

(35)

Pectus excavatus

Yani kunduracı göğsü

deformitesinde sternum içeri

çöküktür.Aşırı olması halinde dispneye

neden olabilir

(36)

Pectus carinatus

Yani kuş göğsü

deformitesinde ise sternum dışarıya doğru çıkıktır.Bu deformite sıklıkla konjenital kalp

hastalığı ile

beraberdir.

(37)

Fıçı göğüs:

Toraksın ön arka çapının artmasıdır. Kronik

akciğer hastalıklarında görülür

(38)

SOLUNUM SIKLIĞI

Sırt üstü yatan normal bir kişide solunum sıklığı 16-20 arasında değişir.Gençlerde üst sınıra yaşlılarda ise alt sınıra yakındır.

14’den az solunum : Uykuda, narkotik hipnotik ilaç alımında kafa içi basıncının arttığı durumlarda görülür.(Bradypnea)

20’den fazla solunum : Eforda, ateşli

hastalıklarda, pnömoni, atelektazi, plörazi, kalp yetmezliğinde, hypertroide gözlenir.

( Tasipnea )

(39)

SOLUNUM DERİNLİĞİ

Akciğerlerin solunum sırasında genişlemesi iki yolla olmaktadır. Göğüs kafesi genişler ve

diafragma kasılarak aşağı doğru iner.

Ekspiryumda ise göğüs kafesi iner diafragma yükselir ve hava akciğerlerde pasif olarak

boşalır. Ekspiryum zamanı inspiryumdan daha uzundur.Amplütüdün(genişlik) artması

hyperventilasyon azalması ise hypoventilasyon

olarak isimlendirilir.

(40)
(41)
(42)
(43)

Erkeklerde ve bebeklerde diafragmatik

solunum görülürken bayanlar da solunum

torakal solunum yapılır.

(44)

Diafragmanın çalışmasını engelleyen olaylar:

Karın içi organ perforasyonları, batında

barsakların gazla (paralitik ileus) veya sıvı (asit) ile dolması, gebeliğin ileri evrelerinde, karın içi tümörlerde diafragmatik solunum durur ve

torakal solunum ile hasta solur.

Solunum kasların felcinde, şiddetli yan

ağrılarında torakal solunum durur kişi

diafragmatik solunum yapar.

(45)

ANORMAL SOLUNUM GÖRÜNTÜLERİ 1

Hipopne: Solunumun yüzeyelleşmesidir, solunum derinliği azalır.

Hiperpne: Solunum derinliğinin artması durumudur. Bradipne: Solunumun

yavaşlamasıdır. İntrakranial lezyonlar (tümör, KİBAS ...vs), sedatif ilaçlara bağlı depresyon, kalp bloğu ve alkaloz da görülür. Derinliği

normaldir.

(46)

ANORMAL SOLUNUM GÖRÜNTÜLERİ 2

Taşipne: Solunumun hızlanmasıdır. Ateşli hastalıklar, pnömoni, plörezi, heyecan,

egzersiz, kalp yetmezliği, intoksikasyon gibi durumlarda görülür.

Apne: 20 sn. ve daha uzun sürelerle solunumun

geçici olarak durmasıdır. Siyanoz ve bradikardi

eşlik eder.

(47)

ANORMAL SOLUNUM GÖRÜNTÜLERİ 3

Dispne: Solunum işlevinin yetersiz kaldığı

durumlarda hasta hava açlığı hisseder. Soluk

alabilmek için bütün gücünü kullanır. Çoğu kez

yardımcı solunum kasları da devreye girer. İşte

dispne bu zorlu solunum olayıdır.

(48)

İnspiratuar dispne,

Yani zorlu inspiryum genellikle akut larenjit, larenks ödemi, larenksde yabancı cisim,

larenks difterisi gibi üst solunum yollarında

obstruksiyona neden olan durumlarda ortaya

çıkar. İnspiryum sırasında suprasternal, sternal

ve ksiphoidal çekilmeler olur. Genellikle sesli

solunum (stridor) duruma eşlik eder.

(49)

Ekspiratuar dispne,

Zorlu ekspiryum alt solunum yolunda akımın engellendiğinin işaretidir. İlk iki yaşta

bronşiolit, bronkopnömoni, daha büyüklerde ise bronşial astma en sık nedendir. Kalp

yetmezliğine bağlı akciğer ödeminde ve yabancı cisim aspirasyonunda da gelişir.

Ekspiryum süresi uzar. Alt interkostal

aralıklarda ve subcostal bölgede çekilmeler

olur.

(50)

Paroksismal Nokturnal Dispne (PND):

Gece ortaya çıkan ve tekrarlayan dispnedir.

Sebebi alveollerde biriken sıvı veya bronşlarda

biriken sekresyonlardır.

(51)

Akut dispne sebepleri : Bronş astması –

Pulmoner emboli- Pnömotorax – Yabancı cisim asp.

Kronik dispne sebepleri : KOAH – Konjestif

kalp yetmezliğinde

(52)

Ortophne

Başka dispne terimidir. Dispneli hastalar çok

ileri hallerde rahat nefes alabilmek için öne

doğru eğilmek zorunda kalırlar. Bu duruma

ortophne denir.

(53)
(54)

Kusmaul solunumu:

Hem hızlı hem de derin solunuma verilen addır (takipne + hiperpne).Ön planda metabolik

asidoz (diabetik ketoasidoz gibi) vardır. Yanı

sıra solunum merkezinin aşırı uyarılmasında da görülür. Unutulmaması gereken bir nokta

çocuklarda asidoza karşı hiperpnenin

gelişmeyebileceğidir.

(55)

Cheyne-Stokes solunumu:

Periyodik solunumda denir. Apneye müteakip giderek solunum derinliği ve hızı artar. Sonra hız ve derinlik azalmaya başlar ve hasta tekrar apneye girer. Bu süreç tekrarlar.

Prematürelerde fizyolojik olabilir.

Genellikle ağır hastalık işaretidir. KİBAS, beyin absesi, beyin kanaması, menenjit gibi

intrakranial ve metabolik hadiselerde görülür.

(56)

Biot solunumu:

Takipne ve apne periyodları ile karakterize,

düzensiz solunumdur.

(57)
(58)

PALPASYON

Paramediğin ellerini kullanarak akciğer

muayenesi yapmasıdır. Göğüs kafesindeki ağrılı yerler deri değişikliklerine bakılır. Özellikle

travmalı hastalarda hassasiyet önemlidir. Hasta yatıyorsa veya oturuyorsa farklı şekillerde

palpasyon yapılır.

Yine eller sırta konularak vibrasyon torasik bakılır. Konuşma seslerinin yarattığı titreşim veya vibrasyonların trakea, ana lob, segmet

broşları, küçük hava yolları ve nihayet akciğer dokusu ile göğüs duvarına iletilmesidir.

Pnömonilerde artar pnömotoraks ve plevral

efüzyonlarda kaybolur.

(59)
(60)
(61)

AKCİĞER PERKÜSYONU :

Göğüs duvarına konan sol elin orta parmağının proximal falanksı üzerine sağ elin orta parmağı ile vurularak ses alınmasıdır. Sağ el bilekten

hareket ederek çekiç darbeleri gibi vurulur.

Vücuttaki perküsyon noktaları sırtta ve göğüste

interkostal boşluklardır.

(62)
(63)
(64)
(65)

Perküsyonda alınan normal akciğer seslerine rezonans denir. Artmasına hipersonarite,

azalmasına matite denir. Sırta 10. IKA dan sonra sonarite azalır , göğüs duvarında ise

sağda 5-6 İKA’da matite alınmaya başlar burası

karaciğerin sınırıdır.

(66)

Pnömotoraxta akciğer dokusu ile göğüs

duvarı arasına hava dolar ve hipersonarite alınır. Hemotoraxta ise boşluğa biriken

kan matite alınmasına neden olur.Yine pnömonilerde ve yabancı cisim

atelektazisinde matite duyulur.

(67)
(68)
(69)

AKCİĞER OSKÜLTASYONU

Muayene sırasında hasta ağzından derin soluk alıp verir ve steteskopun diaframlı kısmı ile

akciğerler dinlenir. Dinleme odakları perküsyon odakları ile aynıdır. Dinleme sırasında her iki akciğer karşılıklı ve

karşılaştırmalı olarak dinlenir. Önce hastanın sırtı daha sonra göğüs ön duvarından dinleme yapılır. Akciğer muayenesindeki küçük

farklılıklar her akciğerin simetrik dinlenmesi

olarak karşılaştırılması ile daha kolay anlaşılır.

(70)

Normal akciğer sesleri:

Veziküler ses: Alveollerin yoğun olduğu bölgelerden alınır.(Toraks yan duvarı)

Bronkial ses: Hava yollarının yoğun olduğu bölgelerden alınır.(sternum ve interskapular mesafe)

Bronkoveziküler ses: Hem hava yolu hemde

alveollerin oranının nisbeten yakın olduğu

bölgelerden alınır. (sternumun sağı ve solu)

(71)
(72)
(73)

Akciğer seslerinin azalması :

 Plevral efüzyonda sıvı nedeniyle veziküler seslerin göğüs duvarına ulaşması önlenir.

 Pnömotoraksta plevral boşluğa dolan hava veziküler seslerin duyulmasını zorlaştırır.

Olay ilerlerse hava akciğer dokusunu sıkıştıracak ve hiç ses duyulmayacaktır.

 Atelektazide yine sönmüş-kollabe olmuş bir

akciğer dokusu olduğu için solunum sesleri

azalmış olarak veya hiç duyulmayacaktır.

(74)

Akciğer seslerini şiddetlenmesi :

Alveoller ; pnömonide iltihabi sekresyon /

Akciğer ödeminde ise sıvı ile dolduğu için hava yollarındaki veziküler ses solid bir bölgeden

geçerek şiddetlenir.

(75)

OSKÜLTASYON SIRASINDA DUYULAN EK SESLER :

RONKÜS : İletken hava yollarının inflamasyon,

ödem, sekresyon, spazm veya tümöral doku ile daralması ile ortaya çıkan seslere ronküs denir.

Ana özelliği devamlı ve müzikal olmaları ve

beraberinde ekspirasyonun uzun olmasıdır. İleri derecede daralmalarda solunumun inspirasyon fazında da duyulabilirler.

Diffüz bronş hastalıklarında : Bronş astması – Kronik bronşit – Amfizem çift taraflı duyulurken.

Bronş tümörleri – Pulmoner trombo embolide –

Yabancı cisim aspirasyonunda tek taraflı olarak

duyulurlar

(76)
(77)

RAL : Daha çok inspiryumda duyulan ve devamlılık gösteren seslerdir.

 Kaba ral : İnspiryumun başında duyulan ve genellikle kronik bronşit ve

bronşektazilerdeki küçük bronşların hastalığına bağlı görülür.

 İnce ral ( krepitan ral ) : Çıtırtı sesi gibidir.

İnspiryumun sonunda duyulur.

Alveolar olaylarda :Pnömonilerde alveoldeki iltihabi sekresyonun yaptığı yapışıklık

sonucu veya akciğer ödeminde biriken

sıvının içinde hava geçişi sırasında duyulan

sestir.

(78)

FROTMAN : Sürtünmek demektir. Akciğeri

kaplayan plevral yaprakların arasına fibrinli bir iltihabi sekresyon birikince plevral yapraklar birbirine sürtünür ve ortaya çıkan patolojik bir sese frotman denir. İnspiryum sonunda ve

ekspiryum başında duyulur. Devamlı olması ağrı ile birlikte kulağa gelmesi ana özelliğidir.

Plevral hastalıkların erken ve geç

dönemlerinde özellikle koltukaltı bölgelerde

duyulur.

(79)

WHEEZİNG : İnce ıslık sesini veya tiz bir düdüğü andıran bir sestir. Küçük bronş

lümenlerinin mukus tıkacı ile veya bronş

lümeninin spazmı ile daralmasıyla ortaya çıkan bir sestir. Astım ataklarında hem mukus tıkacı hem de bronş spazmı belirgin şekilde olduğu

için bu durumlarda spesifik olarak duyulur. Kriz geçince seste kaybolur. Çok şiddetli hallerde

hastanın yanındayken dahi duyulabilir.

(80)

STRİDOR : Larenks ve trakeayı daraltan hastalıklarda ( difteri- akut larenjit- larenks ödemi- mediasten tümörleri ) inspiryum

sırasında düdük gibi bir ses duyulur. Eş zamanlı klavikula üstü ve altı çukurlar, interkostal

aralıklar bu sırada içeri çökerler.

(81)

Solunum Sıkıntısı Olan Hastanın Değerlendirilmesi

Solunum değerlendirilmesine, birinci değerlendirme ile başlanır. Amaç, hastanın yaşamını tehdit eden bir sorun varsa saptayarak ortadan kaldırmak ve hava yolu

açıklığının devamlılığını sağlamaktır.

Olay yeri değerlendirilir.

Hasta veya yakınındakilere kendinizi tanıtarak bilinç (AVPU ‘ya göre) değerlendirilir.

Bilinci kapalı ve solunumu olmayan hastaya dolaşım değerlendirmesinin ardından temel yaşam desteği

sağlanır.

Bilinci açık olan hastanın ikinci değerlendirmesine geçilir.

(82)

Öykü Alma

İkinci değerlendirmeye hastanın öyküsü alınarak başlanır. Hasta veya yakınlarıyla görüşülür ve hastalık ile ilgili aşağıdaki

sorulara cevap aranarak ayrıntılı öykü alınır.

(83)

Hasta değerlendirmesi SAMPLE’ye göre yapılır.

S- Sign and Symptoms (Belirti ve

bulgular): Saptadığınız belirti ve bulgular, çevredeki ipuçları (hastalığa

ilişkin kanıt, alkol şişesi veya ilaç kutuları vb.)araştırılır.

A- Allergies (Alerjiler/Madde

kötüye kullanımı): Herhangi bir ilaç veya maddeye karşı alerjisinin olup olmadığı öğrenilir.

M-Medications (İlaç): Kullanmakta olduğu ilaçlar öğrenilir.

P- Past medical history

(Hikayesi): Daha önce geçirmiş olduğu

rahatsızlıkları, halen görmekte olduğu tedavi olup olmadığı sorulur.

L- Last Oral Take (Ağızdan son

aldığı): En son ne yediği veya içtiği, saat

kaçta yediği veya içtiği öğrenilir.

E- Events preceding call (Çağrı gerektiren olaylar)

Olay/ olayın nasıl oluştuğu ve geliştiği hakkında bilgi edinilir.

(84)

Hastalarda ağrı, PQRST’a göre değerlendirilir.

P- Palliation/Provacation (Ağrının yeri ve yayılma şekli.

Hafifleten/Provake eden nedenler)

Ağrıya neyin neden olduğu, ağrıyı artıran ya da azaltan etkenler.

Q- Quality (Kalitesi) Ağrının sıkıştırıcı, batıcı, künt, keskin ya da yaygın olup

olmadığı, ağrının niteliği.

R- Region (Bölgesi) Ağrının yeri ve yayılma şekli. (sol kola, çeneye, sırta vb.)

S - Severity (Şiddeti) Ağrının az, orta veya çok şiddetli olup olmadığı.

T- Time (Zamanı) Ağrının zamanı, süresi, daha önce aynı tür ağrılarının olup olmadığı.

(85)

Vital Bulgular

 Hastanın solunum sayısı ve tipi değerlendirilir.

Düzensiz solunum, ciddi bir sorun olduğunu düşündürür. Wheezing, stridor, kussmaul, biot solunum vb. anormal solunum sesleri ve tipleri değerlendirilir.

 Nabız, kan basıncı ve ateş değerlendirilir. Örnek:

Akciğer embolisinde hipotansiyon, KOAH’ ın

alevlenme döneminde ve astım atağında pulsus paradoksus (derin inspirasyon ile arteriyel kan basıncının fazla düşmesi) görülebilir.

(86)

 Dört yaşamsal bulguya ek olarak solunum problemi olan hastanın solunum

monitörizasyonu yapılarak SpO2 ve arteriyel kan gazları değerlendirilir. SpO2 hipokseminin varlığını ortaya koyarak oksijen tedavisine

başlanması konusunda yönlendirici olacaktır.

Arteriyel kan gazları (AKG) ve pH, hastaların

akciğer fonksiyonlarının değerlendirilmesinde

kullanılan bir yöntemdir.

(87)

Solunum Sistemi Hastalıklarında Diğer Tanı Yöntemleri

Solunum sistemi hastalıklarından kaynaklanan acil durumlarda yapılacak fizik muayene,

ayrıntılı öykü alınması ve dikkatli seçilerek

istenecek sınırlı testlerle olguların büyük

çoğunluğunda acil servislerde doğru tanıya

ulaşmak ve doğru acil tedaviye başlamak

mümkündür.

(88)

Solunum sistemi hastalıklarında kullanılan tanı yöntemleri şunlardır.

 Akciğer grafisi: X ışınları yardımı ile

akciğerlerin görüntülendiği radyografidir.

 Bilgisayarlı tomogrofi: Röntgen ışınları ile vücudu ince kesitler şeklinde inceleyen bir grafi tekniğidir.

 Akciğer sintigrafisi: Akciğerlerdeki kan

akımını (perfüzyon) göstermek için kullanılır.

 Ultrasonografi: Sonik dalgalarla görüntüleme

yöntemidir.

(89)

Solunum sistemi hastalıklarında kullanılan tanı yöntemleri şunlardır.

 Manyetik rezonans görüntüleme: Büyük

mıknatıslarla oluşturulan güçlü manyetik alan içinde radyo dalgaları kullanılarak belirli

anatomik yapıları, diğer yapılardan net olarak ayırt etmek, sağlıklı ve hastalıklı dokular

arasındaki farklılıkları saptamak ve tanımlamak için kullanılan kesitsel görüntüleme yöntemidir.

MRG ile yumuşak dokular daha net

görüntülenir.

(90)

Solunum sistemi hastalıklarında kullanılan tanı yöntemleri şunlardır.

 Bronkoskopi: Lokal veya genel anestezi altında bronkoskop denilen ışıklı bir cihazla havayollarının görüntülenmesidir.

 Torakoskopi (Plöroskopi): Anestezi altında, endoskop ile plevra boşluğunun incelenmesidir.

 Torasentez: Bir enjektör yardımı ile göğüs

duvarından plevra boşluğuna girilerek bu

alanda biriken sıvının alınması işlemidir.

(91)

Solunum sistemi hastalıklarında kullanılan tanı yöntemleri şunlardır.

Kan testleri: Teşhiste kullanılan başlıca testler şunlardır:

 Lökosit sayımı: Solunum sistemi hastalıklarında hastalığın alerjik mi, inflamatuar mı, enfeksiyöz mü olduğunun ayrımı açısından önemlidir.

 Eritrosit sayımı: Oksijen, akciğerlerden

dokulara eritrositlerle taşındığı için solunum sistemi hastalıklarının tanısında eritrosit

konsantrasyonu önemlidir.

 Sedimentasyon hızı: Kanser, tüberküloz, bazı inflamatuar ve enfeksiyöz hastalıkların tanısında önemli bilgiler verir.

(92)

Solunum sistemi hastalıklarında kullanılan tanı yöntemleri şunlardır.

 Solunum fonksiyon testleri: Akciğerlerin gaz alışveriş işlevlerinin spirometre ile

ölçülmesidir.

 Balgam incelemeleri: Solunum sistemi

hastalıklarında tanıya yardımcı incelemelerdir.

 Deri testleri: Bronşiyal astımda allerjenleri tespit etmek için yapılır. Test, intradermel

olarak uygulanır.

Referanslar

Benzer Belgeler

İmipenem gibi antibakteriyel ilaçlar bakteri hücre duvarı sentezini

Örneğin sarı renkli boya maddesi olan Rivanolün % 0.01- 0.2‟lik solüsyonları ve merhem formları cilt antiseptiği olarak kullanılır. Akriflavin koyu sarı renkte boya

Hematüri : İdrarda kanama... Kanamayı durduran savunma mekanizmaları damarın kesilmesi sonucu önce kesilen damar uçları büzülür. Daha sonra kesik damar uçlarında

Kurtarma (Müdahale): Olay yerinde hasta/yaralılara müdahale hızlı ancak sakin bir şekilde yapılmalıdır.C. İlkyardımda

enfaktüsü (kalp krizi), ileri derecede aritmi (ritim bozukluğu) ve kalp yetmezliği gibi çeşitli sebeplere bağlı olarak kalp debisinin büyük ölçüde bozulmasıyla ortaya

Ağır travma geçirenler (araçtan savrulanlar, motosiklet kazaları ve 2 m’den daha fazla yükseklikten düşenler...), şuur kaybı olan travmalı hastalar, boyun, sırt ve bel

Yabancı cismi çıkarmak için asla cımbız veya benzeri sivri uçlu bir

• Hasta/yaralının dizleri hizasındaki üçüncü ilkyardımcı kollarını açarak hasta/yaralının bacaklarını düz olacak şekilde kavrar.. Verilen komutla, tüm