1
1 abolished yürürlükten kaldırılmış
2 above board dürüst, açık, (anlaşma, karar,..vb.)gizli saklısı olmayan
3 absent-minded dalgın
4 accomplice suç ortağı
5 accuse suçlamak, suçlu bulmak
6 accused suçlanan (kimse), sanık
7 ache ağrı; ağrımak
8 acquired taste elde edilen tat
9 acquit (someone) (birini) aklamak, temize çıkarmak 10 acquitted beraat eden (kimse), aklanmış
11 Adam's apple Adem elması
12 adhesive tape yapıştırıcı bant
13 adjudicator hakim, yargıç
14 adolescent ergen
15 adventurous maceraperest, serüven seven; maceralı 16 aggressive saldırgan, kavgacı; atılgan, girişken 17 agnostic agnostik, bilinemezci (filoz.)
18 alibi suç mahal’inden başka yerde olduğu iddiası; mazeret,gerekçe
19 all ears can kulağıyla dinleyen
20 all fingers and thumbs beceriksiz, sakar 21 all skin and bones çok cılız, çok zayıf
22 allergy alerji; hoşlanmama, gıcık
23 alternative medicine alternatif tıp
24 amazed şaşırmış, hayrete düşmüş
25 ambassador büyükelçi
26 ambulance ambulans
27 amnesia amnezi, bellek kaybı
28 amnesty genel af
29 amputate bir organı kesmek
30 amusing eğlenceli
31 anaemia anemi, kansızlık
32 anaesthetic anestezi, uyuşturucu
33 anarchist anarşist
34 animal bite hayvan ısırığı/ısırması
35 ankle ayak bileği
36 annoyed sinirli, kızmış
37 anorexia anoraksı, iştahsızlık
38 antibiotics antibiyotik
39 antidote panzehir
40 anxious tedirgin, korkulu; meraklı
41 appointment randevu, iş/görev; atama/tayin 42 apprehensive korkulu, endişeli, kaygılı
43 arbitrator hakem, tarafsız aracı/arabulucu 44 archaeologist arkeolog, kazıbilimci
45 armpit koltukaltı
46 arrest tutuklamak, alıkoymak, durdurmak
47 arson kundakçılık, yangın çıkarma
48 artery arter, atardamar
49 articulate açık seçik, anlaşılır (dil/konuşma); eklemli, boğumlu 50 as blind as a bat gözleri iyi görmeyen, gözü bozuk (yarasa kadar kör)
51 as clear as mud açık ve anlaşılır olmayan, karmaşık (çamur kadar açık/berrak!)
2
52 as cool as a cucumber sudan serin, çok sakin (salatalık kadar serin) 53 as deaf as a post sağır, iyi duymayan (direk kadar sağır)
54 as different as chalk and cheese çok farklı, apayrı (peynirle tebeşir kadar farklı!) 55 as dull as ditchwater çok sıkıcı, bunaltıcı (durgun su kadar donuk/renksiz) 56 as easy as pie çok kolay, çocuk oyuncağı (çörek kadar kolay) 57 as fit as a fiddle dinç ve sağlam/sağlıklı (kişi) (keman kadar sağlam) 58 as flat as a pancake havası inmiş, sönük, yassı (gözleme kadar yassı) 59 as gentle as a lamb uslu/zararsız, masum (kuzu kadar tatlı/sevimli) 60 as good as gold çok uslu, ahlaklı (altın kadar iyi)
61 as happy as a lark çok mutlu, (tarlakuşu kadar mutlu)
62 as hard as nails yapmacık, içten olmayan, katı (tırnak kadar sert) 63 as heavy as lead çok ağır, kurşun gibi ağır (kurşun kadar ağır)
64 as keen as mustard kararlı, hevesli,(bir şeyi yapmaya) hazır; (hardal kadar yoğun/keskin)
65 as large as life ta kendisi (doğal boyutunda) 66 as light as a feather çok hafif (tüy kadar hafif)
67 as mad as a hatter zırdeli, kaçık, mantıklı düşünemeyen (şapkacı kadar çılgın/kaçık) 68 as old as the hills modası geçmiş, bayat, çok eski (tepeler kadar eski)
69 as quick as a flash çok hızlı, eli çabuk (flaş kadar hızlı)
70 as quiet as a mouse çıt çıkarmayan, çok sessiz (fare kadar sessiz) 71 as regular as clockwork (saatinden)şaşmaz/dakik (saat kadar muntazam) 72 as right as rain sağlıklı, zinde (yağmur kadar dayanıklı)
73 as safe as houses son derece güvenli (evler kadar güvenli) 74 as sick as a dog çok hasta (köpek kadar hasta)
75 as stubborn as a mule inatçı, sabit fikirli (katır kadar inatçı) 76 as the crow flies kuş uçuşu, dümdüz, dosdoğru
77 as thick as thieves sıkı fıkı dost, aralarından su sızmayan (hırsızlar kadar sıkı fıkı) 78 as thin as a rake cılız (tırmık kadar ince)
79 as tough as leather (et) çok sert (deri kadar sert)
80 as warm as toast sıcacık, sıcak tutan (kızarmış ekmek kadar sıcak)
81 as weak as a kitten halsiz, hasta, yardıma muhtaç (kedi yavrusu kadar güçsüz/zayıf) 82 as white as a sheet bembeyaz, (yüz) rengi atmış (çarşaf kadar beyaz)
83 aspirin aspirin
84 assailant saldırgan
85 assassin suikastçı, katil
86 assassination suikast, cinayet
87 assault (noun) ani saldırı, hücum; tecavüz 88 assault (verb) aniden ve vahşice saldırmak
89 asthma astım
90 at a loose end gevşek, başıboş, yapacak işi olmayan 91 at loggerheads ortalığı birbirine katma; birbirine düşen
92 at random rasgele
93 at short notice kısa vadeli, kısa süre içinde; kısa vadeli mevduat 94 at the end of one's tether çaresizlikten kıvranan, bütün imkanları kullanmış 95 at will isteğe bağlı, canı ne zaman isterse
96 atheist ateist, tanrıtanımaz
97 au pair yabancı bir ülkede dil öğrenmek için bir ailenin yanında (çocuklarıyla ilgilenme karşılığında) kalan bayan
98 auditor murakıp, denetçi
99 baby-sitter çocuk bakıcısı
100 back sırt, arka; geriye (doğru), geri, karşılık olarak
101 back out of (bir yükümlülüğü) yerine getirmekten caymak, bir şeyden çekilmek
3
102 backbone belkemiği, omurga; sağlam karakter 103 backlash geriye doğru yapılan ani hareket; büyüyen
104 bad-tempered huysuz
105 baffled şaşırmış, afallamış; kafası karışmış 106 bags under the eyes göz altındaki torbacıklar/torbalanma
107 bail kefalet, kefalet ücreti
108 bailiff çiftlik kahyası, şerif yardımcısı; mübaşir
109 ban (yasa ile) yasaklama; yasak
110 bandage sargı
111
bang one's head against a brick
wall boşa kürek sallamak
112 bark up the wrong tree yanlış kapıyı çalmak, yanılgıya düşmek
113 barrister avukat, dava vekili
114 bashful çekingen, utangaç
115 battleaxe (sabit fikirli, acımasız, katı) yaşlı kadın 116 beat about the bush bin dereden su getirmek; sözü gevelemek 117 behind bars parmaklıkların arkası, hapse girme 118 bend over backwards canla başla çalışmak; çok uğraşmak 119 benefactor yardımsever, hayırsever
120 beneficiary mirasçı; kar elde eden
121 biceps pazı, kol kası
122 big shot (person) önemli kişi; parti kodamanı
123 bigamist iki eşli kimse
124 bigot bağnaz, dar kafalı
125 bigoted yobaz, dar kafalı, kendi düşüncesine inanan 126 bite a person's head off biriyle kaba ve sinirli bir şekilde konuşmak 127 bite off more than one can chew boyundan büyük işlere girmek/kalkışmak 128 black and blue all over yara bere içinde
129 black market kara borsa
130 black sheep kara koyun; ailenin yüz karası; grev bozan 131 blackleg grev kırıcı; başkaları grevdeyken çalışan işçi
132 blackmail şantaj yapmak; şantaj
133 bladder mesane, kese; (gall bladder=safra kesesi)
134 blessing in disguise (başlangıçta kötü gibi görünen) sonradan iyi olduğu anlaşılan (kimse)
135 blind (adjective) kör; anlayışsız, düşüncesiz 136 blister su toplanmış kabarcık, kabartı
137 blood pressure kan basıncı
138 blood transfusion kan nakli
139 bloodbath katliam, toplu kıyım
140 blow (noun) darbe, hamle, saldırı; felaket, rüzgar
141 blow one's own trumpet (kendi borusunu çalmak) kendi kendinin reklamını yapmak;
övünmek
142 blow one's top tepesi atmak, çok kızmak 143 blue-eyed boy (mavi gözlü çocuk) gözde çocuk 144 blunt keskin olmayan/kör, kaba, dobra dobra
145 boastful övünen, kendini beğenmiş
146 bodyguard badigard, fedai, muhafız 147 boil (medical) çıban (tıb.)
148 bookie (=bookmaker) bahis toplayan kimse, bahisçi 149 bookmarker bahis toplayan kimse, bahisçi
150 bottleneck dar geçit, dar boğaz
4
151 bouncer (otel,gazino..vb.) fedai; goril
152 brain beyin, zeka; zeki kimse
153 brainwave (aniden akla gelen) parlak fikir
154 brainy akıllı, zeki
155 break-in (noun) (bir işe) alışma
156 break in (verb) (bir eve, binaya) zorla girmek, (konuşmayı) bölmek, araya girmek 157 break off konuşmayı kesmek, (bir sözü/taahhüdü) bozmak, (konuşmayı)
kesmek
158 break one's leg bacağını kırmak
159 break out (yangın, savaş, hastalık) patlamak, ortaya çıkmak 160 break the law kanunu/yasaları çiğnemek, kanuna karşı gelmek 161 break-up bozulma, dağılma, parçalanma, bitme
162 breakdown (bir makinenin) durması,bozulması; (psikolojik) çöküntü, sinir krizi 163 breakthrough cepheyi yarıp geçme, hamle; (bilimde) büyük buluş, teknolojik
ilerleme
164 bribery and corruption rüşvet ve yolsuzluk 165 bright parlak, aydınlık; akıllı, zeki 166 bring down yenmek, azaltmak, indirmek
167 bring in ithal etmek, arz etmek, kazandırmak
168 bring on sebep olmak, gündeme getirmek
169 bring round aklına başına getirmek, ayıltmak 170 broad-minded geniş fikirli
171 broker komisyoncu
172 browned-off sıkılmış, bıkmış, usanmış 173 bruise (noun) yara, bere, ezik
174 bruising yaralama
175 bucket down (idiom) (bir işe) ciddi bir şekilde sarılmak
176 bullet-proof vest (=bullet-proof jacket) kurşun geçirmez yelek
177 bully zorbalık etmek; zorba, kabadayı
178 bump (medical) şişlik, yumru (tıb.)
179 burglar (ev, dükkan..vb. soyan) hırsız
180 burglary ev soyma, hırsızlık
181 burgle (ev, dükkan) soymak
182 burn oneself out aşırı çabadan ötürü tükenmek
183 burn (noun) yanık
184 busker (para kazanmak için) sokakta müzik aleti çalıp şarkı söylemek 185 bust (part of body) (kadınlarda) göğüs, göğüs çevresi
186 busybody her şeye burnunu sokan, işgüzar 187 butter (someone) up (birine) aşırı iltifat etmek
188 by chance şans eseri, tesadüfi, kazara
189 by ear kulaktan (dolma, çalma(müz.) )
190 by-pass atlama, dolaştırma; baypas (tıb.)
191 bystander (sokaktaki bir olaya.. vb.) durup bakan seyirci 192 calf (part of body) baldır
193 calf dana, buzağı
194 call on uğramak, ziyaret etmek
195 callous katı, duygusuz
196 calm (hava) sakinlik, (deniz) durgunluk; sakin
197 cancer kanser; Yengeç burcu
198 capsule kapsül
199 carry the can suçu kendi üstüne almak, sorumluluğu yüklenmek 200 case a joint soygun yapılacak yeri (önceden) incelemek
5
201 castaway (denizde) kazazede
202 casualty kazazede, yaralı; zayiat, kayıp
203 catarrh nezle, soğuk algınlığı
204 catcall (memnuniyetsizlik ifadesi olarak) ıslıklama, yuhalama 205 catch a cold karsız bir iş sonucu zarar etmek
206 catch cold soğuk almak, nezle/grip olmak
207 catch on başarmak, hoşa gitmek, moda olmak; tutulmak 208 catch (someone) red-handed suçüstü yakalamak
209 catch up with (birine, bir şeye, bir araca) yetişmek 210 charge (someone) with a crime birini suçlamak
211 charismatic karizmatik, büyüleyici
212 charlatan şarlatan, üçkağıtçı
213 chatterbox geveze
214 check in kontrol ettirmek, emanet vermek, kaydetmek 215 check out işleyişi kontrol etmek, kasaya ödeme yapmak 216 check-up kontrol ettirmek, emanet vermek, kaydetmek 217 check up on (bir hususu) kontrol etmek
218 cheek (part of body) yanak
219 cheeky yüzsüz, küstah
220 cheer up neşelendirmek, moralini düzeltmek
221 cheerful neşeli
222 chest (part of body) göğüs, bağır
223 chicken-feed çok az para, üç kuruş para
224 child's play çocuk oyuncağı, yapılması kolay iş 225 chill (medical) soğuk algınlığı (tıb.)
226 chin çene
227 chiropodist pedikürcü
228 choke boğma, tıkama; kodes
229 choking boğulma, tıkanma, tıka basa doldurma 230 chop and change değişiklikler
231 civil engineer inşaat mühendisi
232 civil servant devlet memuru, idari personel
233 civilian sivil
234 close down kapatmak, (işyeri) kapatmak, durdurmak 235 close shave sinekkaydı tıraş; paçayı zor kurtarma
236 clue ipucu, iz, anahtar bilgi
237 cock-and-bull story kurt masalı, uydurma, palavra
238 cocky ukala, kendini beğenmiş
239 cold (medical) soğuk algınlığı (tıb.)
240 collar bone köprücük kemiği
241 coma koma
242 come-down uyuşturucudan sonra kendine gelme;
243 come in içeri girmek, moda olmak
244 come in handy işe yaramak, ileride gerekebilir durumu olmak
245 come into mirasa konmak, girmek
246 come on acele etmek, çaba göstermek, ilerlemek, gelişmek
247 come out çıkmak, (yerinden, hapisten) çıkmak, açığa çıkarmak, işi bırakmak 248 come up yukarı çıkmak, su yüzüne çıkmak, yer almak, (bitki) yetişmek 249 come up against karşı karşıya gelmek
250 come up with bir fikir ileri sürmek, yetişip ayak uydurmak 251 comeback dönüş, geri dönüş; akıllıca ve çabuk yanıtlama
6
252 commit a crime suç işlemek
253 competitive rekabetçi, yarışma niteliğinde
254 complacent kendi kendine yeten, halinden memnun, keyfi yerinde
255 composer besteci
256 con trick üçkağıtçılık, para araklama 257 conceited kendini beğenmiş, kibirli 258 concussion beyin sarsıntısı, sarsıntı, şok
259 confident (kendinden) emin
260 confirmed bachelor müzmin bekar
261 conscientious vicdanlı, insaflı, dürüst
262 conscientious objector savaşa karşı olduğu için savaşmak istemeyen kişi, vicdani ret 263 conscript askere almak; askere alınmış
264 considerate düşünceli, saygılı
265 conspirator komplocu
266 consultant danışman doktor, başhekim; uzman, bilirkişi 267 contagious (hastalık) temasla geçen, bulaşıcı hastalık 268 contaminate bulaştırmak; kirletmek, bozmak
269 contented memnun, hoşnut
270 convalesce iyileşmek
271 convict (verb) suçlu bulmak
272 convict (noun) mahkum
273 conviction mahkumiyet; sağlam ve içten inanç, kanı
274 cook someone's goose (kasıtlı olarak) birinin planını altüst etmek; başarısızlığa sebep olmak
275 cook the books muhasebe defterini tahrif etmek 276 corn (medical) nasır (tıb.)
277 coroner sorgu yargıcı, kuşkulu ölüm olaylarını kovuşturan görevli 278 cost the earth çok (para) tutmak, çok pahalı olmak
279 cotton wool ham pamuk
280 couch divan, kanepe; muayene yatağı
281 count on (birine) güvenmek
282 courageous yürekli, cesur
283 cramp kramp, engel; mengene
284 crank dirsek, kol; saplantılı kimse, kaçık
285 creative yaratıcı
286 criminal suçlu, cezalı; suçla ilgili
287 crippled sakat, topal, kötürüm
288 critic eleştirmen
289 cross-examine (karşılıklı) sorguya çekme
290 crow's feet göz altındaki/çevresindeki kırışıklıklar
291 Crown Court Ağır Ceza Mahkemesi
292 crutch koltuk değneği; kasık
293 culprit sanık, suçlu
294 cure (verb) (hastayı) iyileştirmek, tedavi etmek
295 custody gözetim; gözaltı, nezaret
296 cut (noun) kesik, yara; dilim, parça 297 cut (verb) kesmek, kısaltmak; dilimlemek
298 cut and dried olmuş bitmiş; belli bir kalıba uydurulmuş 299 cut down azaltmak, kesmek, boyunu kısaltmak
300 cutback indirim, kesinti
301 cynic iyiliğe inanmayan kimse, karamsar gözle bakan
302 cynical alaycı; olumsuz kimse
7
303 damages (noun) zarar, ziyan
304 dark horse favori olmayan koşu atı; belli bir grubun dışında olan kimse
305 dead beat çok yorgun, bitkin
306 dead heat berabere biten yarış
307 deaden hafifletmek, zayıflatmak, (ağrıyı) uyuşturmak
308 death penalty ölüm cezası
309 defence savunma
310 defraud dolandırmak, aldatmak; hakkını yemek 311 degenerate yozlaşmak, dönüşmek; yozlaşmış 312 deliver (a baby) çocuk doğurtmak, çocuğu olmak 313 deport sınır dışı etmek, yurtdışına sürmek
314 deserter asker kaçağı, firari
315 determined kararlı, azimli
316 diabetes diyabet, şeker hastalığı
317 diagnose (hastalık) teşhis etmek, tanı koymak 318 die out yavaş yavaş sönüp gitmek; nesli tükenmek
319 dimple gamze
320 disc jockey diskjokey
321 disfigure güzelliğini bozmak, şeklini bozmak 322 disillusioned hayal kırıklığına uğramış, bozulmuş
323 disinfect dezenfekte etmek
324 dislocate (kemik) yerinden çıkarmak; altüst etmek 325 district nurse belediye/semt hemşiresi
326 do a bunk tüymek, sıvışmak, kaçmak
327 do away with (bir şeyden) kurtulmak, (bir şeyi) defetmek 328 do the trick istenilen işi görmek
329 do time (hapis cezasını) çekmek
330 do up bağlamak/iliklemek; paketlemek, sarmak 331 do wonders çok etkili olmak, (bir şey) harikalar yaratmak 332 dock (in a courtroom) duruşma listesi
333 dog-eared (kitap) sayfaları kıvrılmış, çok okunmuş 334 domineering despotça davranan, zorba, baskıcı
335 dose doz, miktar
336 double chin gerdan
337 double-cross kazık atma, aldatma; ikili oynayıp ihanet etme
338 double Dutch anlaşılmaz dil
339 down (adjective-person) üzgün, neşesiz
340 down-at-heel fakir, dağınık, paspal görünen 341 down in the mouth umutsuz, kederli/gamlı
342 down the drain kaybedilmiş, boşa gitmiş, harcanmış;(parayı) sokağa atma 343 down-to-earth uygulanabilir, pratik, gerçekçi;
344 downpour sağanak
345 drag on sürüp gitmek, (dava) uzayıp gitmek
346 drawback dezavantaj, engel, sorun
347 dress a wound yaralanmak, vücudu yara bere içinde kalmak
348 dress up giyinip süslenmek; donanmak
349 driving ban araba kullanma yasağı
350 drop a clanger baltayı taşa vurmak/çam devirmek, gaf yapmak 351 drop in the ocean (okyanusta damla) devede kulak
352 drop-off point teslimat noktası
353 drop (someone) a line (arasıra) (mektup) yazmak, (biriyle) arasıra haberleşmek
8
354 drowning (suda) boğulma
355 drug addict ilaç/uyuşturucu madde bağımlısı 356 drug trafficking (yasa dışı) uyuşturucu madde ticareti 357 dyslexia yazı okuyamama (hastalık), yazı körlüğü 358 early bird sabah erken kalkan kişi, erkenci/sabahçı
359 edgy sinirli, stresli
360 editor editör,yayıncı
361 elbow (noun) dirsek
362 elbow (verb) dirsek atmak, dirsekle dürtmek
363 elbow grease el emeği, çok çalışma; cila ve temizlik işleri 364 embezzle (para) zimmetine geçirmek, çalmak
365 embezzlement zimmete geçirme
366 emergency acil vaka, olağanüstü durum
367 emotional duygusal, duygulu
368 enthusiastic hevesli, istekli
369 epidemic salgın hastalık
370 epilepsy epilepsi, sara hastalığı
371 euthanasia ötenazi, acısız ölüm
372 evidence kanıt, delil; tanıklık
373 examination sınav, yoklama; muayene (tıb.)
374 expatriate kendi vatanı dışında yerleşen kimse, gurbetçi 375 extravagant savurgan, müsrif; aşırı, haddinden fazla 376 eye-opener şaşırtıcı haber; sabah içilen içki
377 eyebrow kaş
378 eyelash kirpik
379 eyelid göz kapağı
380 eyesore gözü rahatsız eden, göze batan (çirkin şey)
381 face yüz, çehre;şekil, görünüş
382 faint (verb) bayılmak, güçsüzleşmek
383 faint (noun) soluk, sönük; zayıf, silik; baygınlık 384 fair and square dürüst, insaflı
385 fall off the back of a lorry (mallar, eşyalar..) çalınmak 386 fall through boşa gitmek, başaramamak 387 feather one's own nest küpünü doldurmak
388 fed up bıkmış
389 feel the pinch yoksulluğun acısını duymak/hissetmek 390 feel up to içinden gelmek, yapabileceği kanısında olmak 391 fence (criminal) hırsız yatağı, hırsızın saklandığı yer (suçla ilgili)
392 fever ateş, telaş
393 feverish ateşli, hararetli; heyecanlı, telaşlı
394 figurehead göstermelik yönetici, sözde mevki sahibi; korkuluk
395 fill in (form, boşluk..vb) doldurmak
396 find out bulup çıkarmak, keşfetmek
397 fine (noun) para cezası
398 fingerprint parmak izi
399 fist yumruk
400 fit in with uymak, aykırı düşmemek
401 fit like a glove biçilmiş kaftan olmak, tıpatıp uymak
402 flash in the pan (pahalı bir başlangıca karşın) başarısız biten iş, saman alevi; kuru gürültü
403 flashback (film) geriye dönüş, flaşbek; geçmişte olan kötü bir olayın gözünün önüne gelmesi
9
404 flog a dead horse enerjisini boşa harcamak
405 flu grip
406 fly in the ointment (=merhemdeki sinek) sinek küçük ama mide bulandırır 407 fly off the handle başı göğe ermek, sevinç delisi olmak; hiddete kapılmak
408 follow-up (iş) takibi, takiben
409 food poisoning gıda zehirlenmesi
410 foot (verb) (hesabı) ödemek
411 for donkey's years ezelden beri
412 for good temelli, temelli olarak, ebediyen (=forever) 413 for the time being şimdilik, idareten
414 forehead alın
415 forger sahtekar, kalpazan
416 forgery sahtekarlık, kalpazanlık
417 fracture (noun) kırılma, çatlama, kırk 418 fracture (verb) kır(ıl)mak, çatla(t)mak
419 fraud sahtekarlık, dolandırıcılık; düzenbaz, dolandırıcı
420 freckles çiller
421 frogman kurbağa adam
422 from scratch hiç yoktan, sıfırdan (to start from scratch: sıfırdan/hiçten başlamak)
423 full of beans hayat dolu
424 fun and games eğlence ve oyunlar 425 furious öfkeli, kızgın, tepesi atmış
426 fussy huysuz; mızmız, kılı kırk yaran
427 gatecrasher (parti..vb) davetsiz misafir; (maça, partiye) biletsiz/davetsiz giren 428 general dogsbody (ofiste, iş yerinde) en ağır işleri yapan kimse
429 general practitioner (GP) pratisyen doktor
430 genius deha/dahi, üstün yetenek
431 germs mikroplar
432 get a move on başlamak; acele etmek 433 get at (somebody) birisini etkisi altına almak
434 get away kaçmak, kurtulmak, sıvışmak
435 get butterflies in one's stomach karnı zil çalmak
436 get cold feet korkmak
437 get (someone) down (bir şey) moralini bozmak
438 get down to başlamak, girişmek
439
get hold of the wrong end of the
stick (konuyu) tamamıyla yanlış anlamak
440 get into hot water başı belaya girmek, başını belaya sokmak 441 get off on the wrong foot (bir ilişkiye) kötü başlamak
442 get off scot free para ödemekten kurtulmak; sağ salim kurtulmak 443 get on başarmak, muvaffak olmak; giymek; (taşıta) binmek 444 get on for (zamanla ilgili) yaklaşmak
445 get on like house on fire iyi geçinmek, çok güzel bir ilişkisi olmak
446 get one's fingers burnt (bir şeyden)dili yanmak/hata yapıp kötü sonuç almak 447 get one's goat gıcık etmek, sinirine dokunmak
448 get out of (alışkanlığı) terk etmek, bırakmak, vazgeçmek 449 get (something) for a song çok ucuza almak/kapatmak
450 get (something) off one's chest (birine) içini dökmek, açılmak 451 get the green light onay almak
452 get the sack işten kovulmak
453 get through (içinden) geçirmek, geçmek, bitirmek, vasıl olmak 454 get-together gayri resmi toplantı
10
455 get wind of bir şeyi sezmek, ipuçlarından anlamak, bir şeyden haber almak 456 getaway kaçıp kurtulma, paçayı kurtarma
457 gift of the gab çenebaz, ağzı laf yapan
458 gimmick hile/numara
459 give and take karşılıklı fedakarlık, elbirliği, mukabele 460 give (someone) a black look sinirli bir şekilde bakmak
461
give (someone) a piece of one's
mind birine akıl vermek
462 give (someone) the cold shoulder birine soğuk davranmak, yüz vermemek 463 give (someone) the slip birinin elinden kaçıp kurtulmak, savuşmak 464 give (someone) your word söz vermek
465 give the game away ağzından kaçırmak, farkında olmadan sırrı ifşa etmek 466 go (a)round güvenini kazanmak, üstesinden gelmek, başarmak
467 go back on sözünden dönmek/caymak
468 go back to (bir şeye/birlere) geri dönmek
469 go bust iflas etmek
470 go down (gemi) batmak, (fiyatlar) düşmek, (hikaye) inanılmak 471 go down with (bir hastalıktan) acı çekmek/yatağa düşmek
472 go Dutch masrafları paylaşmak
473 go for a song (satın alması) çok kolay olmak; çok ucuz/kolay olmak 474 go in for (something) (bir şeyi) üstlenmek
475 go off patlamak; çürümek; kahkahayı basmak
476 go on devam etmek, ilerlemek, güvenmek, dır dır etmek 477 go out like a light çabuk uyuya kalmak
478 go over ince eleyip sık dokumak, ayrıntılar üzerinde durmak; muayene etmek (tıb.)
479 go straight (bir kez suç işleyip) tekrar suç işlemeden hayatını sürdürmek 480 go through ince eleyip sık dokumak, ayrıntılar üzerinde durmak; muayene
etmek (tıb.)
481 go through with yürütmek, tamamlamak
482 go to the dogs mahvolmak, kötü hayata düşmek
483 go up (fiyat) yükselmek
484 go with birlikte gitmek/eşlik etmek; uymak(ör:ayakkabıların kıyafete uyması )
485 godsend ganimet, devlet kuşu; nimet
486 golden handshake altın tokalaşma (erken emekli olan ya da işten uzaklaştırılan bir üst kademe yöneticisine ödenen tazminat)
487 GP (general practitioner) pratisyen doktor
488 grass widow uzun zamandır kocası yanında olmayan kadın 489 grease someone's palm birine para yedirmek; rüşvet vermek
490 green (idiom) acemi çaylak (deyim)
491 green belt yeşillik kuşağı (bir kent çevresinde yeni inşaatların kısıtlandığı açık arazi
492 grey matter (beynin merkezindeki gri madde), zeka, akıl 493 grow out of -den kaynaklanmak; zamanla bırakmak
494 grow up büyümek, gelişmek, boy atmak
495 grown-up büyümüş
496 guilty suçlu
497 guinea pin (=Hint domuzu), deneme tahtası, kobay; tecrübe hatası
498 gullible saf, bön, kolay aldanır
499 hair-raising tüyler ürpertici
500 hallmark kalite işareti, damga; (altın veya gümüşte) ayar damgası 501 hand (verb) elle vermek, (birisine) hakkını vermek
11
502 hand in vermek, teslim etmek
503 hand out dağıtmak (=deliver)
504 handcuffs kelepçe
505 handout (özellikle yoksullara) bedava dağıtılan yiyecek, giyecek vb. yardım;
bildiri
506 hang up (telefon) kapamak; geciktirmek, askıya almak 507 hard of hearing ağır işiten, kulakları duymayan
508 hard-up parası olmayan, meteliksiz, mali sıkıntıda olan 509 have a bad cough çok öksürüğü olmak
510 have a bee in one's bonnet tutkusu/saplantısı olmak; sabit fikri olmak 511 have a black eye gözü morarmak
512 have a chip on one's shoulder kavgaya hazır olmak, öfkesi burnunun ucunda olmak 513 have a lump in one's throat üzüntüden boğazı tıkanmak
514 have a memory like a sieve aklında bir şey tutamamak, (=elek gibi zihni olmak) 515 have a migraine migreni olmak
516 have a nose-bleed burnu kanamak
517 have a rash isiliği olmak
518 have a relapse sabıkası olmak
519 have a soft spot for (someone) birine karşı zaafı olmak 520 have a sore throat boğazı ağrımak 521 have a stomach ache midesi/karnı ağrımak 522 have a sweet tooth ağzının tadını bilmek 523 have a temperature ateşi olmak
524 have a whale of a time çok iyi/mükemmel vakit geçirmek
525 have green fingers bitki yetiştirme becerisi olmak; şanslı (elleri) olmak 526 have high blood-pressure yüksek tansiyonu olmak
527 have kittens çok sinirli/tedirgin olmak 528 have one's back to the wall köşeye sıkışmak 529 have one's heart in one's mouth yüreği ağzına gelmek
530 have (something) on the brain aklını (bir şey yapmaya) takmak, aklından (bir şey yapmayı) çıkaramamak
531 hay fever ateşi olmak
532 head (verb) başı çekmek, yönetmek
533 headache baş ağrısı
534 head-hunter şirketler için üst düzey yöneticisi arayan kişi, (=kafa avcısı) 535 heal (yara,vb.) iyileşmek, iyileştirmek
536 hearing aid işitme cihazı
537 heart kalp
538 heart attack kalp krizi
539 heartbroken üzüntülü, kalbi kırık, kederli
540 heel topuk
541 helmet kask, miğfer
542 hen party bekarlığa veda partisi (bayanlar için) (=stag party:erkekler için) 543 hermit münzevi kimse, insanlardan uzak yaşamak isteyen kimse
544 heyday en parlak dönem, altın çağ
545 highly-strung hüzünlü, duygusallaşmış kişi 546 hijacking (uçak, gemi..vb) kaçırma
547 hip kalça
548 hip-bone kalça kemiği
549 hit and run çarpıp kaçan
550 hit the nail on the head tam isabet etmek
551 hit the roof öfke ile patlamak, çok öfkelenmek
12
552 hold down yerinde/yerde tutmak, (başını) eğmek 553 hold on hatta kalmak, telefonu kapatmamak 554 hold the fort kaleyi/mevkii elde tutmak, muhafaza etmek 555 hold up (noun) silahlı soygun; (trafik nedeniyle) gecikme 556 hold water mantıklı olmak, (mantıklı bir şeyler) ifade etmek 557 hold one's horses (geçici olarak) harekete geçmeyi ertelemek 558 home help evde çalışan kadın yardımcı
559 homesick vatan veya ev hasreti çeken
560 hospitable misafirperver
561 hostage tutsak, rehine
562 hot-headed aceleci, düşünmeden hareket eden kimse 563 humble alçak gönüllü, gösterişsiz; sıradan; fakir 564 humiliated gururu kırılmış, küçük düşmüş
565 hustle and bustle itiş kakış 566 (hypodermic) needle şırınga
567 ifs and buts şartlar
568 ill at ease tedirgin, huzursuz
569 illicit yasadışı
570 illiterate okuma yazma bilmeyen
571 impatient sabırsız
572 imposter (=impostor) sahtekar
573 impressionable kolay etkilenir; duyarlı
574 imprison hapsetmek, hapse atmak
575 imprisonment tutukluluk, hapis, hapsetme 576 in a flash bir anda, göz kırpmadan; şipşak 577 in a nutshell kısaca, az ve öz olarak
578 in a rut sıkıcı/monoton bir şekilde 579 in black and white yazılı olarak
580 in deep water başı dertte, şaşkınlık içinde
581 in stitches kahkahalar içinde, gülmekten kendini alamamış
582 in the flesh bizzat, canlı canlı (ör: 'I've seen Tarkan in the concert in the flesh) 583 in the limelight genel ilgiyi üzerinde toplama, tüm ilgi üzerinde olma
584 in the nick of time tam zamanında, ancak
585 in the red borçlu
586 indecisive karasız, kesin olmayan, belirsiz
587 indigestion sindirim güçlüğü
588 infant küçük çocuk, bebek
589 infest (with) (fare,vb.) istila etmek/sarmak
590 infectious bulaşıcı
591 inflammation iltihap, yanma
592 influenza grip
593 informer muhbir, gammaz
594 inject iğne yapmak, enjekte etmek
595 injection iğne, enjeksiyon
596 injunction (resmi) emir, karar
597 injure incitmek/yaralamak, zarar vermek
598 inoculate (with/against) aşılamak
599 inquest soruşturma
600 inside job ev içindekilerin yardımıyla yapılan hırsızlık
601 insomnia uykusuzluk, uyuyamama
602 instep ayağın üst kısmı
13
603 insulin ensülin
604 intake içeri alınan miktar/sayı, giriş 605 intensive-care unit yoğun bakım ünitesi
606 internment göz altına alma
607 interrogate sorguya çekmek, sorgulamak
608 intestine bağırsak, barsak
609 invalid (noun) hasta, sakat; geçersiz, hükümsüz
610 invigilator sınav gözcüsü
611 irritable çabuk kızan, alıngan
612 jack-of-all trades elinden her iş gelen (adam)
613 jaw çene
614 join in (bir şeye) katılmak
615 joy-riding çalıntı araç kullanma
616 judge (noun) hakim, yargıç
617 judicial adli, hukuki, tüzel
618 jump down someone's throat (birinin) boğazına sarılmak, haşlamak 619 jump out of someone's skin sinirden patlamak
620 junkie eroinman, keş
621 jury jüri, yarışma jürisi
622 justice adalet; doğruluk, dürüstlük
623 Justice of the Peace (JP) Sulh Hakimi
624 juvenile genç, gençlere özgü
625 juvenile delinquent genç suçlu/mücrim
626 keep a straight face kendini (gülmemek, ağlamamak, vb. için) tutmak 627 keep off uzağında durmak, yaklaştırmamak
628 keep one's fingers crossed iyi şans dilemek 629
keep one's fingers crossed for
someone 'nazar değmesin işareti' yapmak
630 keep one's hand in formunu bozmamak, pratiğini kaybetmemek 631 keep (something) under one's hat (sır) saklamak/tutmak
632 keep up with (bir şeye)uymak, ayak uydurmak 633 Keep your hair on! Sakin ol! (Hemen) sinirlenme!
634 kick-off (noun) ilk vuruş, (futbol) başlama vuruşu 635 kick off (verb) (futbol) oyuna başlamak
636 kidnap (adam, çocuk..vb) kaçırmak
637 kidnapping (adam, çocuk..vb) kaçırma
638 kidney böbrek
639 kill two birds with one stone bir taşla iki kuş vurmak
640 kiss of life (=hayat öpücüğü), suni teneffüs
641 knee diz
642 kneecap dizkapağı
643 knock out bir yumrukta yere sermek; çok şaşırtmak 644 knockout (boks) nakavt; çekici kimse/şey
645
know a place like the back of
one's hand bir yeri avucunun içi gibi bilmek 646 know (something) backwards (bir şeyi) çok iyi bilmek
647 knuckle (noun) parmağın oynak yeri
648 knuckle (verb) parmağın oynak yeriyle vurmak
649 lame duck beceriksiz, başkalarının yardımı olmadan bir işin altından kalkamayan
650 last straw son had, son damla (dayanılmayacak son hamle) 651 launder money yasadışı yollarla/yolsuzlukla elde edilen parayı
14
yasallaştırma/meşru kılma 652 law-abiding kanunlara/yasalara saygılı/uyan
653 laxative müshil
654 lay-by park yeri
655 lay off bir tarafa koymak, (işçileri) işten çıkarmak 656 layout kroki, (yerleşim) plan, proje; ziyafet 657 leave out atlamak, geçmek, dışarıda bırakmak
658 legislation yasama, kanun yapma
659 let-down (noun) hayal kırıklığı
660 let down (verb) hayal kırıklığına uğratmak 661 let off steam enerji boşaltma, stres atma
662 let sleeping dogs lie işi oluruna bırakmak, işi/konuyu kurcalamamak
663 let (someone) off (birinin) cezasını hafifletmek/affetmek; (birini) işten çıkarmak 664 let the cat out off the bag bir sırrı/sürprizi vb ağzından kaçırmak
665 level-headed sakin kafalı, mantıklı kararlar alabilen 666 libel onur kırıcı yayın, iftira; yerme
667 life and soul of the party partinin gözdesi
668 life imprisonment müebbet/ömür boyu hapis
669 lifeguard cankurtaran yüzücü
670 light-headed çakır keyif, hafif sarhoş 671 like a bear with a sore head öfkesi burnunda
672 like a bull in a china shop garip/saygısız/inceliksiz davranışlarda bulunan 673 like a cat on hot bricks huzursuz, sinirli; yerinde duramaz bir durumda
674 like fish out of water sudan çıkmış balık gibi, (ortama) uyum sağlayamamış 675 like a red rag to a bull (birini) kızdıracağı belli (bir şey)
676 like water off a duck's back (konuşmanın, nasihatin..vb.) hiçbir etkisi olmama 677 live and breath (bir şeye) çok önem vermek
678 live from hand to mouth günü gününe yaşamak, zar zor geçinmek, kazandığını yemek 679 live on (something) hayatını (bir şeyle) sürdürmek
680 live up to (something) (bir şeye göre) yaşamak
681 liver karaciğer
682 lobe kulak memesi; herhangi bir organın yuvarlak bölümü; çene
683 locksmith çilingir
684 loner yalnızlığı seven kimse
685 long-winded uzun ve sıkıcı, sözü bitmez
686 look daggers öfke ile bakmak, bakışıyla tehdit etmek 687 look down on hor görmek, küçümsemek
688 look forward to (dört gözle) beklemek, ummak 689 look into dikkatini yöneltmek, incelemek
690 look on bakıp durmak, seyretmek
691 Look out! Dikkat et!
692 lookout gözetleme yeri, gözetleme; ihtimal; bekçi 693 loophole (yasal, kanuni, kurallarda) boşluk, kaçınma yolu
694 loot (noun) ganimet, yağma
695 looting yağmalama
696 lose consciousness bilincini kaybetmek
697 lose face bozulmak, küçük düşmek
698 lose one's head kendini/dengesini kaybetmek 699 lose one's nerve cesaretini kaybetmek
700 loyal vefalı, sadık
701 lozenge pastil
15
702 lumberjack oduncu
703 lung akciğer
704 lung cancer akciğer kanseri
705 Magistrates Court Cürmümeşhut Mahkemesi
706 magnifying glass büyüteç
707 maim sakatlamak
708 make a bomb çok zengin olmak
709 make a go of (something) bir şeyi başarıyla sonuçlandırmak
710 make a mountain out of a molehill pireyi deve yapmak, habbeyi kubbe yapmak 711 make a pig of oneself açgözlülük yapmak
712 make a scene (şiddetli) kavga etmek, yüksek sesle tartışmak (özellikle çiftler) 713 make ends meet geçinmek/iki yakayı bir araya getirmek
714
(not) make head or tail of
(something) hiçbir şey anlamamak
715 make one's blood boil (birinin) tepesini attırmak 716 make out anlamak, çıkarmak; ilerlemek 717 make up (verb) uydurmak; makyaj yapmak
718 malaria sıtma
719 male nurse erkek hemşire
720 malicious kötü niyet(li); kasten, kasti olarak
721 malnutrition kötü beslenme
722 manslaughter kasıtsız adam öldürme, kasıtsız cinayet 723 martial law sıkı yönetim (kanunu)
724 matron başhemşire; okul yöneticisi kadın; evli kadın
725 measles kızamık
726 medicine ilaç; tıp; hekimlik
727 midwife ebe
728 migraine migren
729 mind one's p's and q's aklını başına toplayıp (terbiyeli) davranmak
730 miscarriage çocuk düşürme; (proje) suya düşme; (mektup, vb.) postada kaybolma
731 misconduct terbiyesizlik, kötü davranış
732 miser cimri
733 miserable mutsuz, perişan, kötü
734 mix-up kargaşa, karışıklık, arapsaçı 735 mixed blessing hem iyi hem de kötü olan şey 736 mixed-up aklı karışık, arapsaçı gibi 737 modest alçakgönüllü; ılımlı, sade; makul 738 mole (medical) (ciltte) ben (tıb.)
739 mole (person) muhbir, ajan
740 moustache bıyık
741 mug (verb) saldırıp soymak/hırsızlık yapmak
742 mugger soyguncu, sokak haydudu
743 mugging (noun) soygunculuk
744 murder (noun) adam öldürme, cinayet
745 murder (smn) in cold blood (birini) gözünü kırpmadan öldürmek
746 murderer katil
747 naive saf, bön, toy
748 nanny dadı
749 narrow-minded dar kafalı, dar görüşlü 750 nationalist milliyetçi, ulusçu
751 nausea mide bulantısı
16
752 navel göbek
753 neck boyun
754 nervous breakdown sinir krizi, sürmenaj
755 nest egg (sıkışınca kullanmak üzere) ayrılmış para
756 neurotic nevrozlu, sinirli
757 nick (oneself shaving) (tıraş olurken) yaralamak
758 nickname takma isim, lakap
759 no room to swing a cat sıkışık ve dar (yer)
760 nose (verb) kokusunu almak
761 nose-bleed burun kanaması
762 nostalgic nostaljik
763 nostril burun deliği
764 nosy her şeye burnunu sokan
765 notebook defter
766 nurse (noun) hemşire, çocuk/hasta bakıcısı
767 nurse (verb) hasta bakıcılık yapmak, ilgilenmek; emzirmek
768 oath ant, yemin
769 obstinate inatçı
770 odd man out bir grup içinde ötekilerden herhangi bir bakımdan değişik olan kişi ya da şey
771 off colour kötü ruhsal durum, kendini miskin durumda hisseden 772 off the beaten track sapa(yol)
773 off the top of one's head çok fazla düşünmeden, çabucak (cevaplamak, söylemek, hatırlamak..vb)
774 offender suçlu
775 ointment merhem
776 ombudsman halkın kamu yetkililerinden şikâyetlerini incelemek üzere atanmış kişi
777 on average ortalamada
778 on fire tutuşmuş, yanmakta
779 on one's last legs bir ayağı çukurda olmak 780 on purpose bilerek, bile bile; kasıtlı 781 on tenterhooks endişe içinde, diken üstünde
782 on the air radyoda (yayımlanıyor)
783 on the dole işsiz ve muhtaçlara hükümetçe verilen parayla geçinen 784 on the dot tam vaktinde, dakikası dakikasına
785 on the house bedava, bedelsiz, ikram 786 on the tip of one's tongue dilinin ucunda
787 once in a blue moon kırk yılda bir, çok nadiren 788 (not) one's cup of tea (birinin) zevkine uymayan
789 onlookers seyirciler
790 onset hücum, saldırı; hamle; bir şeyin başlangıcı 791 open (person) riyasız, açık yürekli
792 operating theatre ameliyathane
793 operation ameliyat (tıb.), operasyon (ask.), işletme (tic.)
794 optician gözlükçü
795 out of one's depth çok zorlanmış, (bir şeyde, konuda, derste..vb.) zorlanan 796 out of order bozuk, arızalı, ayarı bozuk
797 out of print (kitap) baskısı tükenmiş/kalmamış 798 out of the blue birdenbire, ansızın, durup dururken 799 out of the question konu dışı, konuyla alakası olmama 800 out of this world olağanüstü iyi, mükemmel
17
801 out of tune akortsuz; ahengi bozuk 802 out-patient ayakta tedavi edilen hasta
803 outbreak patlak verme; salgın
804 outcome sonuç
805 outlook görünüm, bakış açısı; ilerideki olasılıklar
806 output verim, üretim, ürün; bilgisayardan alınan bilgi/çıktı
807 over the moon aşırı mutlu
808 own up itiraf etmek
809 pain in the neck (idiom) sinire dokunan şey, hoşa gitmeyen kişi/şey (deyim)
810 pain killer ağrı kesici
811 paint the town red alabildiğine eğlenmek, gezip eğlenerek şehrin altını üstüne getirmek
812 palm (noun) avuç içi,aya; palmiye 813 palm (verb) avuç içinde saklamak
814 paralysis inme, felç
815 paranoid paranoyak
816 parting (in the hair) (saçı) (bir tarafa) ayırma
817 pass away vefat etmek
818 pass out bayılmak, kendinden geçmek
819 pathologist patolog
820 patient (noun) hasta bakıcılık yapmak, ilgilenmek; emzirmek
821 patriot vatansever
822 pawnbroker rehinci
823 pay through the nose burnundan gelmek; pahalıya mal olmak
824 pelvis leğen
825 penfriend mektup arkadaşı
826 perjury (mahkemede) yalancı şahitlik etme/yemin etme
827 petrified şaşırmış, donakalmış
828 pharmacist eczacı
829 physiotherapist fizyoterapist
830 pick on kancayı takmak, musallat olmak
831 picket (noun) grev gözcüsü
832 pickpocket yankesici
833 pickpocketing yankesicilik
834 piece of cake (idiom) başarması çok kolay iş 835 pig-headed keçi inatlı, çok inatçı
836 pilfer aşırmak, yürütmek, çalmak
837 pilfering aşırma, hırsızlık
838 pill hap; gıcık kimse
839 pimples sivilceler
840 pinch (some money) (para) araklamak, yürütmek 841 plaster cast (tıb.) alçı, alçı kalıbı
842 plastic surgery plastik cerrahi, (estetik ve rökonstrüksiyon cerrahisi)
843 play down önemsememek, önemsiz göstermek
844 play up gayretle oynamak
845 pneumonia zatürree, akciğer yangısı
846 poacher izinsiz avlanan kimse
847 poisoning zehirleme, zehirleyici
848 police officer polis memuru
849 pompous kendini beğenmiş, havalı
850 possessive sahip, malik olan
851 post-mortem otopsi
18
852 pot belly iri göbek, göbekli kimse
853 pour down bardaktan boşalırcasına yağmur yağmak 854 practical pratik, kullanışlı; kullanışlı, elverişli 855 practical joke el şakası, eşek şakası
856 pregnant hamile, gebe; verimli; anlamlı
857 prejudiced önyargılı
858 prescribe buyurmak, emretmek; (doktor) ilaç vermek/reçete yazmak 859 prescription buyruk, emir; reçete
860 pressed for time zamanı az, sıkışık
861 proprietor mal sahibi
862 pros and cons olumlu ve olumsuz yanlar, lehte ve aleyhte olan öneriler 863 prosecute hakkında kovuşturma açmak/dava açmak; (savaş) sürdürmek
864 prosecution kovuşturma, davacı
865 prove kanıtlamak
866 psychiatrist psikiyatrist, ruh hekimi 867 pull (a muscle) (kas) incitmek
868 pull down bina yıkmak; moralini bozmak/üzmek
869 pull off başarı ile sonuçlandırmak, yenmek; çekip çıkarmak 870 pull one's socks up daha çok çaba harcamak
871 pull someone's leg birini aldatmak, yutturmak/kandırmak
872 pull strings piston kullanmak
873 pull through paçayı kurtarmak
874 pull up (someone) (birini) yakalamak, ele geçirmek
875 pulse nabız, nabız atışı
876 pushy (kendi işlerinde) çok titiz
877 put down yere koymak, indirmek;bastırmak, engellemek; susturmak 878 put in içeri sokmak; girmek; (vakit) geçirmek; arz etmek
879 put off ertelemek
880 put one's feet up oturup rahatlamak (ayaklarını dikip dinlenmek) 881 put one's foot down ayak diremek, ağır basarak kestirip atmak 882 put one's foot in it pot kırmak, baltayı taşa vurmak
883 put out (ateş, yangın) söndürmek; (birinin) hevesini kırmak 884 put (smn) on probation hafif suçtan gözaltına almak
885 put the cat among the pigeons ortaya tartışma yaratacak bir şey atmak/söylemek/yapmak 886 put two and two together imalı bir konuşmadan sonuç çıkarmak
887 put up yerine koymak; misafir etmek; bina yapmak 888 quarantine karantina; karantinaya almak
889 racket tenis raketi; gürültü, patırtı
890 rain cats and dogs bardaktan boşalırcasına yağmur yağmak
891 rape (noun) (ırza) tecavüz
892 rash düşüncesiz; aceleci; isilik (tıb.)
893 rat race (uçak) arka arkaya uçuş; keşmekeş; mevki (mücadelesi)
894 raw deal haksız muamele
895 receptionist resepsiyonist, resepsiyon memuru 896 recidivist ikinci defa mahkum olmuş kimse; sabıkalı 897 recuperate sağlığına kavuşmak, iyileşmek
898 red herring hile; manevra
899 red-letter day piyasanın canlı olduğu gün, iyi iş günü; anmaya değer gün
900 red tape bürokrasi
901 reprieve ölüm cezasını ertelemek
902 resentful gücenmiş, alınmış
19
903 rheumatism romatizma
904 ribs kaburga kemikleri
905 ringleader elebaşı/çete başı
906 riot shield (polis) kalkan
907 road hog hızlı/dikkatsiz/bencil sürücü
908 rob soymak, çalmak
909 robber soyguncu
910 robbery soyguncu
911 rub (smn) up the wrong way (birini) kızdırmak, sinirlendirmek
912 run down yermek, kötülemek; arkasından koşup yakalamak 913 run in the family aile vasfı olmak
914 run into tesadüf etmek/rast gelmek; çarpışmak
915 run off one's feet aşırı derecede meşgul (-to be run off one's feet: aşırı derecede meşgul olmak)
916 run out dışarı koşmak; dışarı atmak, kovmak 917 run out of bitmek, tükenmek, (elinde) kalmamak
918 ruthless zalim, acımasız
919 sadist sadist
920 safe and sound sağ salim, kazasız belasız
921 safety pin çengelli iğne
922 scapegoat (=günah keçisi), başkasının suçunu yüklenen kimse; şamar oğlanı
923 scar (noun) yara izi
924 scared korkan, korkmuş
925 sceptic kuşkucu, şüpheci kimse
926 sceptical kuşkulu, şüpheci
927 scrimp and save aşırı tutumlu olmak
928 scrounger otlakçı kimse (çalışmadan başkalarının sırtından geçinen)
929 sea-sickness deniz tutması
930 secretive ağzı sıkı, sır vermez
931 see off yolcu etmek, uğurlamak
932 see red çok öfkelenmek
933 self-centred hep kendini düşünen, bencil 934 self-confident kendine güvenen
935 sell like hot cakes peynir ekmek gibi satmak/satılmak, kapış kapış gitmek
936 send on yeni adrese/daha uzağa göndermek
937 send (smn) to Coventry (biriyle) arkadaşlık ilişkilerini kesmek, yüzüne bakmamak 938 sensible makul, mantıklı; aklı başında, anlayışlı
939 sentence (noun, crime) yargı, hüküm, karar
940 sentimental duygusal, duygulu
941 serve (a prison sentence) (hapis cezasını) çekmek
942 set one's heart on (something) bir şeye gönül vermek, kafasına koymak, kafasına takmak 943 setback gerileme, kötüye gitme; başarısızlık, yenilgi
944 settle down yerleşmek, (piyasa, hava, coşku) yatışmak 945 shake like a leaf çok korkmak, korkudan tir tir titremek
946 shin incik, baldırın ön kısmı
947 shin bone incik kemiği
948 shop steward sendika temsilcisi
949 shoplift dükkanlardan eşya çalmak
950 shoplifter dükkanlardan eşya çalan
951 shoplifting dükkanlardan eşya çalma, dükkan hırsızlığı 952 short and sweet kısa ve öz (konuşma, açıklama..vb.)
953 short cut kestirme (yol)
20
954 shot in the dark kafadan atma
955 shoulder (noun) omuz; destek; banket
956 shoulder (verb) omuzla itmek; omuzlamak; kabul etmek, üstüne almak 957 shoulder blade kürek kemiği
958 show off gösteriş yapmak, sergilemek
959 shrewd zeki, kurnaz
960 sick and tired (of something) (bir şeyden) gına gelmiş
961 side-effects yan etkiler
962 sight for sore eyes hoş bir rastlantı; iç açıcı (*You are a sight for sore eyes!: Sizi gören cennetlik!)
963 single-handed (bir şeyi) kimsenin yardımı olmadan yapma; tek başına 964 single-minded kafası yalnız bir şeyle meşgul olan
965 sink in (derecesi, düzeyi) düşmek
966 skinflint cimri, pinti
967 skull kafatası; çok çalışan öğrenci yada işçi 968 slander karalama, iftira; karalamak, iftira etmek 969 sleep like a dog derin uykuda olmak
970 sleeping tablet uyku hapı
971 sling (medical) (kırık/yaralı kolu -boyundan geçerek- askıda tutan) kol askısı 972 slip of the tongue dil sürçmesi
973 slip up yanılmak, sürçmek
974 smell at rat (bir şeyden) şüphelenmek, (yanlış giden bir şeyleri) sezmek
975 smug kendini beğenmiş
976 smuggle …kaçakçılığı yapmak
977 smuggler kaçakçı
978 smuggling (noun) kaçakçılık
979 snag kırık dal, budak; beklenmedik engel/güçlük
980 snob züppe
981 soft-hearted yufka yürekli, merhametli 982 solicitor avukat; istekli, talip 983 sooner or later eninde sonunda
984 sore point zayıf nokta; üzerine dokununca acı veren nokta 985 sound (the alarm) (alarm) çalmak, ötmek
986 specialist uzman
987 speechless dili tutulmuş, sessiz; dilsiz; sözle anlatılmaz
988 spendthrift müsrif, savurgan
989 spick and span yepyeni, tertemiz, gıcır gıcır
990 spill the beans ağzından baklayı çıkarmak, bülbül gibi söylemek
991 spine omurga
992 spiteful kinli, garezli
993 spitting image tıpkısının aynısı, hınk demiş burnundan düşmüş 994 sponger (=scrounger) otlakçı, beleşçi
995 sprain one's ankle (ayak) bileğini burkmak
996 spread like wildfire söndürülmesi/durdurulması olanaksız bir şekilde yayılmak 997 squatter (boş bina, vb.) bir yere izinsiz yerleşen kimse
998 stag party bekarlığa veda partisi (erkekler için)
999 stand down (mahkemede) tanıklık ettikten sonra kürsüden inmek
1000 stand for tarafını tutmak; yerine geçmek; (bir fikri) sürdürmek/savunmak 1001 stand on one's own two feet kendi ayakları üstünde durmak
1002 stand out göze çarpmak; (bir şeye) karşı durmak 1003 stand up to göğüs germek, cesaretle karşılamak
1004 statement ifade, söz; demeç
21
1005 sterilize sterilize etmek; kısırlaştırmak
1006 stethoscope stetoskop
1007 stick-in-the-mud aşırı tutucu/gerici kimse, bağnaz
1008 stick one's neck out kendini tehlikeye atmak, cesaretle ilerlemek 1009 stick out like a sore thumb birini bezdirmek
1010 stiff upper lip zor durumda sakin gibi görünme/görünümünü verme 1011 stomach (noun) mide, karın
1012 stomach (verb) katlanmak, dayanmak
1013 stone's throw bir taş atımı (çok kısa mesafe) (*within a stone's throw: çok kısa bir mesafede)
1014 stony broke meteliksiz
1015 stop off geçici olarak durmak, konaklamak, uğramak
1016 stop-over kısa ziyaret, mola
1017 storm in a teacup önemsiz bir şey için fırtına koparma 1018 stowaway biletsiz/kaçak gemi yolcusu
1019 straight from the horse's mouth yetkili kişinin ağzından, ilk kaynaktan 1020 stretch one's legs bacakları germek
1021 stretcher sedye
1022 strict sıkı, sert, katı; hoşgörüsüz 1023 stroke (medical) inme, felç (tıb.)
1024 strong-willed iradeli
1025 stung (psikolojik açıdan) yıkılmış
1026 sue dava etmek/açmak
1027 suffer from -den acı çekmek
1028 sufferer hasta, hastalıktan acı çeken
1029 suffocate (havasızlıktan) boğulmak, boğmak, nefes alamamak
1030 sum up özetlemek; hüküm vermek
1031 superstitious batıl inançlı kimse, boş şeylere inanan
1032 surgeon cerrah
1033 surgery cerrahlık; ameliyat; muayenehane
1034 surveyor kadastrocu, arazi ölçme memuru; gümrük muayene memuru 1035 suspended sentence tecil olunan mahkûmiyet kararı
1036 sweeping statement geniş ve genel kapsamı olan ifade
1037 swell up şişmek
1038 swindle dolandırmak; dolandırıcılık, kazık atma
1039 swindler dolandırıcı, kalpazan
1040 symptoms bulgular, belirtiler
1041 tablet tablet (ilaç); yazıt, kitabe 1042
take (something) with a pinch of
salt ihtiyatla kabul etmek
1043 take away alıp götürmek; (acıyı) dindirmek
1044 take down indirmek; parçalara ayırmak; kaydetmek
1045 take in içeriye almak; kapsamak; aldatmak/kandırmak; anlamak 1046 take off (verb) (uçak) havalanmak; kopya etmek; ölümüne neden olmak 1047 take-off (noun) (uçak) havalanma/kalkış; taklit, karikatür
1048 take on ele almak; (suçu, sorumluluğu) üstüne almak 1049 take over devralmak, teslim almak
1050 take (someone) for a ride birini arabasına almak, arabayla gezdirmek; birini aldatmak/kandırmak
1051 take (someone) into custody birini tutuklamak, gözaltına almak
1052 take the bull by the horns cesaretle tehlikeye göğüs germek, üstüne giderek güç durumu halletmek
22
1053 take the mickey out of (someone) (biriyle) dalga geçmek, alay etmek 1054 take to (iyi, kötü..) alışkanlık edinmek 1055 take to one's heels tabanları yağlamak
1056
take to (something) like a duck to
water bir şeye can atmak
1057 take upon oneself bir şeyin sorumluluğunu üstlenmek
1058 taken for a ride aldatılmış, yanıltılmış, bilerek başına bela açılan
1059 talented yetenekli
1060 talk (someone) into (something) (birini) (bir şey için) ikna etmek; (birine) (bir şey) yutturmak
1061 talk shop iş konuşmak
1062 talk through one's hat saçma sapan konuşmak; abartmak; övünmek 1063 tall order yapılması istenilen güç bir iş, görev; küstah bir talep 1064 taxidermist hayvan postu doldurucusu
1065 teething troubles ilk güçlükler
1066 teetotaller yeşil aycı, içki içmeyen kimse 1067 tell (someone) off (birini) azarlamak
1068 temperature sıcaklık derecesi 1069 temple (part of the body) şakak
1070 terrorism terörizm, tedhişçilik 1071 testimony tanıklık, şahitlik; ifade
1072 theft hırsızlık
1073 thermometer termometre
1074 thick-skinned duygusuz, vurdumduymaz
1075 thief hırsız
1076 thigh uyluk, but
1077 threaten tehdit etmek, gözdağı vermek
1078 thrifty tutumlu, idareli
1079 thrilled korkmuş, heyecanlanmış
1080 throat boğaz, gırtlak
1081 thumb başparmak; otostop çekmek
1082 tickled pink with (something) (bir şeyden) çok memnun olmak/memnun kalmak 1083 tight-fisted eli sıkı, cimri
1084 tight spot tehlikeli nokta, varta/musibet 1085 tighten one's belt kemerleri sıkmak
1086 toe (verb) emirlere/kurallara uymak 1087 tomboy erkek fatma, erkek tavırlı kız
1088 tongue dil; lisan
1089 tongue-in-cheek şaka yollu
1090 tongue-tied dili tutuk, tutuk konuşan
1091 torch el feneri, meşale
1092 toss and turn (uyuyamamaktan dolayı yatakta) dönüp durmak 1093 touch and go itinasız, düzensiz; riskli
1094 touchy alıngan, fazla duyarlı
1095 traitor hain, vatan haini
1096 tranquillizer sakinleştirici, yatıştırıcı (ilaç)
1097 transplant nakledilen/aktarılan şey; organ nakli; (organ, saç..) nakletmek 1098 treason vatan hainliği, ülkesine ihanet
1099 treat (verb) muamele etmek, davranmak; tedavi etmek 1100 treat (smn) like dirt birine aşağılayıcı bir şekilde davranmak 1101 trespass (başkasının arazisine) izinsiz girmek 1102 trespassing (noun) araziye tecavüz
1103 trial duruşma, yargılama; deneme sınavı