• Sonuç bulunamadı

Agatha Christie. Çeviren: Çiğdem Öztekin. Altın Kitaplar. Mart 2008 ISBN:

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Agatha Christie. Çeviren: Çiğdem Öztekin. Altın Kitaplar. Mart 2008 ISBN:"

Copied!
201
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

N veya M?

(2)

Agatha Christie

Çeviren: Çiğdem Öztekin Altın Kitaplar

Mart 2008

ISBN: 9789752109612

(3)

N veya M Agatha Chiristie N veya M Olayıyla ilgisi Olanlar:

Bayan Perenna: Şans Souci pansiyonunun sahibesi. Sert ve katı tutumuyla dikkat çekiyordu.

Geçmişinin açıklanmasından hoşlanmıyordu.

Sheila Perenna: Bayan Perenna'nın dünyalar güzeli kızı.

Aşkı için her fedakârlığı yapmaya hazırdı. Niçin bir Almana âşık olmaması gerektiğini anlayamıyordu.

Bayan O'Rouke: iriyarı, çok dikkatli bir kadın.

Pansiyondakileri dikkatle izliyordu.

Bay Cayley: Hastalık hastası bir adam. Gençliğinde dünyanın çeşitli ülkelerinde çalışmıştı, Alman disiplinini takdir ediyor, yönetimde temel unsurun otorite olduğuna inanıyordu.

Bayan Cayley: Tüm yaşamı kocasının üzerine kurulu, onu rahat ettirmek için her şeyi yapan ürkek, kişiliksiz bir kadın.

Miss Minton: Hiç evlenmemiş, dedikodu ve örgü örmeye meraklı bir kadın.

Carl von Deinim: Nazi aleyhtarı. Savaştan hemen önce ingiltere'ye kaçmış, kimya tesislerinin araştırma laboratuvarında çalışan genç, yakışıklı kimyager. Sheila'ya âşık.

Bay Bletchey: Eğitimli, meraklı, dost canlısı bir emekli.

Çevresindekilerle yakın dostluklar kuruyordu. Yabancılara hoşgörü gösterilmesini istemiyordu.

Kumandan Haydock Appledore: Eski bir Donanma komutanı. Korsan İni adlı villasını Alman casusların elinden 2

N veya M Agatha Chiristie kurtarmış olmakla övünüyordu.

Bayan Sprot: Haydock'un iriyarı uşağı. Efendisine tapıyor, onun her dediğini yapıyordu.

Betty Sprot: Çocuğunu hava saldırılarından korumak için eşinden uzağa bu küçük kasabaya gelmiş olmaktan sıkılıyordu.

Sessiz ve renksiz bir kadındı.

Vanda Polonska: Herkesin sevgilisi şirin bir çocuk. Meraklı ve taklitçiydi. Saklambaç oynamaktan ve kendisine kitap okunmasından hoşlanıyordu.

Anthony Marsdon: Şans Souci'ye niçin geldiğini kimse bilmiyordu.

Bay Grant: : Milli İstihbarat Bölüm Şefi. Casusların devletin her kademesine yerleştiğine ve Kol

(4)

çalışmalarına bir an önce son verilmesinin hayati önem taşıdığına inanıyordu.

Deborah'ın Tuppence için endişelenmesi onu üzmüş ve durumu anlamak için Şans Souci'ye gelmişti. Yakışıklı ve zekiydi.

Deborah Beresford: Tommy ve Tuppence'in İstihbarat Şifreleme Bölümü'nde çalışan kızları.

Tommy ve Tuppence Beresford: Bay Meadowes ve Bayan Blensop adıyla geldikleri Şans Souci'de gizemi çözmek için çok az zamanları vardı. Orta yaşa gelmiş olmalarının çalışmalarını engelleyemeyeceğini düşünüyorlardı.

(5)

BÖLÜM 1

I

Tommy Beresford pardösüsünü dairesinin holünde çıkardı.

Özenle astı. Şapkasını da bir diğer çengele astı.

Yüzüne yapay, huzurlu bir gülümseme ifadesiyle, omuzlarını dikleştirdi ve karısının kahverengi yünden kulaklıklı bir başlık örmekte olduğu oturma odasına girdi.

1940 yılının ilkbaharıydı.

Bayan Beresford yan gözle kocasına baktı ve örgü örmeye devam etti. Ve birkaç dakika sonra sordu.

Akşam gazetelerinde bir haber var mı?

Blitzkreigt doludizgin yaklaşıyor. Fransa'da durum kötü."

Tuppence, "Dünyanın durumu hiç de iç açıcı değil," dedi.

Kısa bir sessizliğin ardından Tommy yanıt verdi.

İyi de niye sormuyorsun? Bu kadar anlayışlı olmana da hiç gerek yok.

Yıldırım Harekâtı -İkinci Dünya Savaşı- Alman Orduları'nın saldırılarına verilen isim.

Biliyorum, diyerek ona hak verdiğini belirtti Tuppence.

"Anlayışlı olmak da çoğu zaman çok sinir bozucu olabiliyor.

1

N veya M Agatha Chiristie Ama soru sorduğum zaman daha da sinirleniyorsun. Ayrıca sormama hiç gerek yok. Neler olduğu yüzünden belli oluyor."

Görünüşümün o kadar da iç karartıcı olduğunun farkında değildim.

Hayır, sevgilim, dedi Tuppence. "Ama yüzündeki gülümseme öylesine eğreti ki, şimdiye dek böylesine kederli bir çehre görmediğimi söyleyebilirim."

Tommy gülümseyerek, "O kadar mı kötü?" diye sordu.

Daha da kötü. Haydi, içini dök. Bir şey yapamıyorlar mı?

(6)

"Hayır, yapamıyorlar. Hiçbir şekilde beni istemiyorlar.

Biliyor musun Tuppence, kırk altı yaşında bir adama bunak bir dede muamelesi yapılması bana çok acı geliyor. Kara Kuvvetleri, Deniz Kuvvetleri, Hava Kuvvetleri hep aynı, hepsi aynı şeyi söylüyor.

Çok yaşlıymışım. Belki daha sonra bana ihtiyaçları olabilirmiş."

Tuppence, "Benim için de durum aynı. Benim yaşımda hastabakıcılara ihtiyaçları yokmuş, ilgime teşekkür ettiler, hepsi bu. Başka işler için de durum aynı. Yaşamı boyunca bir yara bile görmemiş, pansuman yapmamış aklı bir karış havada genç kızları yeğliyorlar, hem de benim gibi tam üç yıl (1915 - 1918) çeşitli hastanelerin hariciye koğuşlarında çalışmış, ameliyathanelerde hemşirelik yapmış, her çeşit hastayla meşgul olmuş, ticari araç ve sonraları bir generalin sürücülüğünü yapmış biri dururken bile. Ve daha başka yaptığım onca şeye rağmen hem de ısrarla üzerinde durmama, başarılarıma açık olmasına rağmen. Bu durumda artık ben de evde eli kolu bağlı, sessiz sedasız oturup örgü örmek istemeyen çaresiz, girişken, bezgin orta yaşlı bir kadınım," dedi Tommy sıkıntıyla,

"Bu savaş cehennemden farksız," dedi.

Savaş olması zaten yeterince kötü de, dedi Tuppence. "Hiçbir şey yapamadan eli kolu bağlı oturmak zorunda kalmak çok daha kötü."

2

N veya M Agatha Chiristie Tommy avutmak istercesine, "Neyse ki Deborah bir iş buldu," diye belirtti.

Deborah'ın annesi yanıtladı.

"Ah evet, onun işi iyi. İyi de çalışıyor. Ne düşünüyorum biliyor musun Tommy? Belki de Deborah'a destek verebilirim."

Tommy gülümsedi.

Kabul edeceğini sanmam.

Tuppence, "Kız çocuklar çok zor olabilirler," dedi. "Özellikle de sana karşı sevecen davranmak isteğindeyseler."

Tommy mırıldandı. "Genç Derek'in bana arada sırada para konusunda destek olmasına katlanmakta bazen o kadar

zorlanıyorum ki. Hele gözlerindeki 'Zavallı İhtiyar Babacığım,' diyen o ifade yok mu, beni deli ediyor."

Tuppence, "Doğrusu," dedi. "Çocuklarımız aslında çok sevimli, iyi kalpli olmalarına rağmen bazen de insanı çileden çıkarabiliyorlar."

Ancak ikizlerinden, Deborah ve Derek'ten bahsederken Tuppence'in gözlerinde yine de son derece

(7)

sevecen bir ifade belirmişti.

Tommy düşünceli bir havada, "Sanırım biz: insanlar artık orta yaş grubuna girdiğimizi ve bazı şeyleri yapmanın bizden geçtiğini kabullenmekte zorlanıyoruz," dedi.

Tuppence sinirli bir şekilde homurdanarak, parlak siyah saçlarını geriye doğru attı ve kucağındaki haki yün yumağı yere yuvarlandı.

"Yaşlandık mı, bazı şeyleri yapmak bizden geçti mi?

Gerçekten öyle mi? Yoksa etrafımızdakiler üstü kapalı bir şekilde bize bunu kabul ettirmeye mi çalışıyorlar? Bazen aslında hiçbir zaman işe yaramamışız gibi bir hisse kapılıyorum."

Tommy, "Haklı olabilirsin, ben de," dedi.

3

N veya M Agatha Chiristie

"Belki de gerçekten öyle. Yine de bir zamanlar kendimizi önemli hissetmiştik. Şimdi ise bazen kendimi sanki o günleri hiç yaşamamış gibi hissediyorum. Yoksa bütün bunları yaşadık mı Tommy?

Bir zamanlar uçağının düştüğü, Alman ajanların eline düştüğün gerçek mi? Yine bir zamanlar tehlikeli bir katili izleyip gerçekten de yakalamayı başardık mı? Peki ya zavallı bir kızı kurtarıp önemli evrakları ele geçirdiğimiz ve bundan dolayı hükümet tarafından ödüllendirildiğimiz, tebrikler aldığımız, bütün bunlar gerçek mi? Biz! Sen ve ben!

Şimdi hor görülen, istenmeyen Bayan ve Bay Beresford mu yaşadı bütün bunları?"

Kendine gel sevgilim. Bütün bunların bir yararı yok.

Tuppence gözyaşlarını tutmaya çalışarak, "Her neyse," dedi.

"Şu bizim Bay Carter da beni hayal kırıklığına uğratıyor."

Bize çok hoş, gönül alan bir mektup yazmış. "Yine de bir şey yaptığı yok. Hatta bir umut bile vermedi." "O da bizim gibi artık olayların dışında. Oldukça yaşlandı. İskoçya'da yaşıyor, günlerini balık tutmakla geçiriyor."

Tuppence ısrarla, "Hiç olmazsa Milli İstihbarat'ta bir görev verebilirlerdi," dedi.

Belki de artık yapamayız, dedi Tommy. "Eskisi kadar soğukkanlı olamayabiliriz."

Bilmem ki, dedi Tuppence. "Gerçi insan kendini hep aynı hissediyor ama. Yine de, senin her zaman söylediğin gibi, iş başa düşünce..."

Tuppence içini çekti ve ekledi.

(8)

"Ne tür olursa olsun bir iş bulmak istiyorum. İnsanın düşünmek için bu kadar çok zamanı olması da çok kötü."

Gözleri bir an duvarda asılı fotoğraftaki havacı üniforması giymiş, yüzünde Tommy'ninkine çok benzeyen bir gülümseme olan çok genç adama takıldı.

Tommy, "Bu bir erkek için çok daha kötü," dedi. "Sonuçta 4 N veya M Agatha Chiristie kadınlar hiç olmazsa örgü örebiliyor, paketlemede ya da ordu kantininde yardımcı olabiliyorlar."

Tuppence, "Bu dediklerini yirmi yıl sonra da yapabilirim," dedi. "Şimdilik kendimi bu gibi işlerle tatmin olacak kadar yaşlı hissetmiyorum. Genç değilim ama ihtiyar da değilim."

O sırada ön kapının zili çaldı. Tuppence ayağa kalktı.

Oturdukları daire küçük bir yerdi.

Kapıyı açtığında karşısında paspasın üzerinde duran geniş omuzlu, gür sarı bıyıklı, kırmızı güleç yüzlü bir adam buldu.

Nazik bir ses tonuyla, "Siz Bayan Beresford musunuz?" diye sordu.

"Evet. Benim ismim Grant. Lord Easthampton'nun arkadaşıyım. Kendisi sizi ve kocanızı ziyaret etmemi söyledi."

"Oh ne iyi. İçeri buyrun."

Tuppence, adamı oturma odasına aldı.

"Kocam, şey, yüzbaşı..."

"Bay... Bay Grant. Kendileri Bay Car... Lord Easthampton'nun arkadaşıymış. İstihbarat Servisi'nin eski şefi olan dostlarının savaş sırasındaki takma ismi olan Bay Carter asıl unvanından daha kolay geliyordu diline."

Birkaç dakika üçü neşeli neşeli konuştular. Grant rahat tavırlı, konuşkan bir adamdı.

Az sonra Tuppence odadan çıktı. Döndüğünde elinde bir şişe şeri ve birkaç kadeh vardı.

Birkaç dakika sonra, kısa bir sessizlik olduğu bir anda Grant, Tommy' ye sordu.

"İş aradığınızı duydum Beresford."

5

N veya M Agatha Chiristie Tommy'nin gözleri hevesle parladı.

"Evet, haklısınız. Yoksa..."

(9)

Grant gülerek başını salladı.

"Oh, hayır. Öyle bir şey değil. Korkarım artık bu gibi işleri genç aktif kişilere ya da bu işlere yıllarını vermiş kişilere bırakmak gerekiyor. Size yapacağım öneri oldukça tekdüze bir iş, hoşlanacağınızı sanmıyorum. Büro işi. Evrakları doldurmak. Bürokrasinin gereklerini yapmak ve dosyalamak, işte bunun gibi bir şey."

Tommy'nin yüzündeki neşeli ifade kayboldu.

"Anlıyorum."

Grant cesaret verircesine konuştu.

"Yine de hiçbir şey yapmamaktan daha iyi olabilir. İlk fırsatta gelip beni ofisimde ziyaret etmelisiniz.

Savunma Bakanlığı, Levazım, 22 numaralı oda. Sizinle bir konuda uyuşabiliriz."

Tam o sırada telefon çaldı. Tuppence ahizeyi kaldırdı.

"Alo... evet... ne?" Diğer uçta cırlak, telaşlı bir ses duyuluyordu.

Tuppence'in bir anda yüzü değişti. "Ne zaman? Aman Tanrım... Tabii hemen gelirim..."

Telefonu kapattı..

Tommy'ye, "Maureen'di," dedi.

Tahmin etmiştim. Sesini buradan bile tanıdım.

Tuppence telaş içinde açıkladı.

"Çok özür dilerim Bay Grant. Hemen bu arkadaşımın evine gitmeliyim. Düşüp ayağını incitmiş.

Küçük kızından başka kimsesi yok, oraya gidip onun adına bazı işleri ayarlamalıyım.

Ayrıca gelip ona bakacak birini de bulmam lazım. Beni bağışlarsınız değil mi?"

Elbette Bayan Beresford. Anlıyorum.

Tuppence, ona gülümseyerek divanın üzerinde duran 6

N veya M Agatha Chiristie paltosunu alıp telaşla giydi. Sonra aceleyle dışarı çıktı. Dairenin kapısı arkasından gürültüyle çarptı.

Tommy konuğunun kadehine yeniden şeri doldurup, "Biraz daha kalın," dedi.

Teşekkür ederim. Adam kadehi eline alıp bir an sessizlik içinde yudumladı. Susuyorlardı.

(10)

Sonra konuya girdi. "Biliyor musunuz," dedi. "Karınızın çağırılması bir bakıma çok iyi bir rastlantı oldu. Öylece zaman kazanacağız."

Tommy hayretle bakıyordu.

Anlayamıyorum.

Anlayacağınız Beresford, eğer ofisime gelseydiniz size bir iş teklif edecektim.

Tommy'nin çilli çehresine yavaş yavaş renk gelmeye başladı.

Yani şey mi demek istiyorsunuz?

Grant başını salladı.

Easthampton sizi önerdi. Bu işi yapabilecek tek adam olduğunuzu söyledi.

Tommy derin derin iç çekti.

Anlatın.

'Tabii ki bu çok gizli bir iş."

Tommy başını sallayarak onayladı.

Hatta karınızın bile bilmemesi lazım. Anlıyorsunuz, değil mi?

Peki öyle istiyorsanız öyle olsun. Ama daha önce hep onunla birlikte çalışmıştık.

Evet, biliyorum. Ama bu iş özellikle yalnızca size veriliyor.

Anlıyorum. Pekâlâ.

"Görünüşte size daha önce de sözünü ettiğim şekilde bir iş, Bakanlığın İskoçya'daki şubelerinden birinde, yasaklı bölgede bir büro işi vermiş olacağız. Böylelikle karınız size eşlik 7

N veya M Agatha Chiristie edemeyecek. Ama aslında siz başka bir yerde bulunacaksınız.

Tommy sabırsızlanıyordu.

Grant, "Gazetelerde Beşinci Kol'u okudunuz mu?" diye sordu.

"Bir şekilde kabaca da olsa bu sözcüklerin anlamını biliyor musunuz?" Tommy, "İçimizdeki düşman..." diye mırıldandı.

(11)

"Kesinlikle doğru. Bu savaş Beresford, iyimser bir ruhla başladı. Başka insanlar bu konuda ne düşünüyorlar bilmiyorum, ama biz bu savaşa girerken tamamıyla neyle karşı karşıya olduğumuzu düşmanımızın etkinliğini, hava gücünü, kuvvetini, öldürücü kararlılığını ve bu savaş makinesinin mükemmel planlanmış koordinasyonunu, silah bakımından üstünlüğünü biliyorduk. Ancak ülkemizin iyi kalpli, öngörüsüz demokratik vatandaşı inanmak istediğine inanıyor Almanların bozguna uğrayacağını, bir devrimin eşiğinde olduklarını, savaş

silahlarının teneke olduğunu ve ordudakilerin yürüyüşe geçtiklerinde yığılıp kalacak kadar az beslenmiş olduklarını sanıyorlar. İşte bunun gibi bir sürü saçmalık. Yani başka bir deyişle, umut dolu düşünceler içindeler, sokaktaki söylentiler bu merkezde.

Neyse, sonuçta savaş böyle gelişmedi. Kötü başladı ve giderek de kötüleşti. Adamlarımız" iyiydi, savaş gemilerindeki, uçaklardaki ve siperlerdeki adamlarımız. Ama kötü yönetim ve hazırlıklı olmayış, belki de kalitemizdeki eksiklikler bunlardan kaynaklandı. Savaşı gerçekte istememiştik, ciddiye almamıştık, dolayısıyla da iyi hazırlanmamıştık^, "İşin en kötü kısmını geride bıraktık.

Eksikliklerimizi giderdik, hatalarımızı düzelttik, yavaş yavaş doğru adamı doğru göreve getirmeyi de başarıyoruz. Şimdi savaşı gerektiği şekilde sürdürüyoruz ve bu savaşı kazanabiliriz de tabii artık bu konuda hata yapmazsak ve de elbette kazanmadan önce kaybetmezsek. Ve bu kaybetme tehlikesi dışardan Alman bombardıman uçaklarının gücünden, tarafsız ülkeleri zaptetmelerinden ya da yeni, üstünlük kazanabilecekleri saldırı noktalarından değil, içimizden 8

N veya M Agatha Chiristie kaynaklanıyor. Bizim için söz konusu olan tehlike aynen Truva'nınki gibi, yani sınırlarımız içindeki tahta attan kaynaklanıyor.

İsterseniz bunu Beşinci Kol olarak adlandırabilirsiniz. Onlar burada, bizim aramızda yaşıyorlar.

Kadını erkeği, bazıları oldukça yüksek mevkilerde, bazıları gösterişsiz pozisyonlarda, ama hepsi gözden uzak, anlaşılmaz bir şekilde Nazi amaçlarına ve Nazi ilkelerine iman edercesine inanmış kişiler, bizim demokratik rejimimizin çok yönlü, rahat özgürlüklerinin yerine bu katı, verimli ilkeleri yerleştirmek istiyorlar."

Grant öne doğru eğildi. Ve tekdüze bir sesle ekledi:

Ve biz bunların kimler olduğunu bilmiyoruz.

Tommy kekeledi. "Ama hiç kuşkusuz..."

Grant sabırsızlık içinde, "Ah, küçük balıkları yakalıyoruz. Bu kolay. Asıl sorun diğerleri.

Onlar hakkında bilgimiz var," dedi. "Deniz Kuvvetleri Komutanlığında oldukça üst görevde en azından iki kişi olduğunu biliyoruz. Bunlardan biri General G...'nin maiyetinde.

Hava Kuvvetleri'nde de üç ya da daha fazla kişi var. Ve tabii en azından iki kişi de Milli İstihbaratın kadrosunda ve bunların hükümetin sırlarına ulaşmaları mümkün. Olayların gidişatına bakınca bunun böyle olması gerektiğini biliyoruz. Düşmana ulaşan bilgilerden bu sızıntının en üst düzeydeki biri tarafından verildiği anlaşılıyor."

(12)

Tommy'nin yüzündeki huzurlu ifade kaybolmuştu, çaresizlik içinde sordu.

Benim size ne yararım olabilir ki? Bu adamların hiçbirini tanımam. Grant başını salladı. "Kesinlikle, onların hiçbirini tanımıyorsunuz ve onlar da sizi tanımıyorlar."

Söylediklerinin anlaşılması için kısa bir süre bekledikten sonra ekledi. "Bu bahsettiğim kişiler, bu yüksek kademedeki kişiler, bizim ekibimizdeki kişileri tanıyorlar. Gizli bilgilerin 9

N veya M Agatha Chiristie onlardan saklanması pek mümkün değil. Nerede ise aklımı kaçıracaktım.

Bunun üzerine Easthampton'a gittim. O gerçi şimdi hasta ve ihtiyar bir adam, ama aynı zamanda yaşamımda karşılaştığım en zeki kişi. Onun aklına da hemen siz geldiniz.

Sizin İstihbarat Servisi için çalışmanızın üstünden yirmi yıl geçti değil mi? İsim zaten önemli değil.

Yüzünüz çoktan unutulmuştur. Ne diyorsunuz bu görevi üstlenecek misiniz?"

Bu teklife sevinen Tommy'nin yüzünde güller açtı.

"Üstlenmek mi? Kabul edeceğimden emin olabilirsiniz. Ama hâlâ size ne şekilde yararlı olabileceğimi anlayamıyorum. Ben bu konuda tamamıyla bir amatörüm."

Dostum, sevgili, Beresford, zaten bize gerekli olan da bir amatör. Bu konuda profesyoneller kesinlikle sakıncalı. Şimdi en iyi adamımızın ya da öyle olan adamımızın yerini

alacaksınız.

Tommy'nin şaşkın bakışları karşısında Grant açıkladı. "Evet.

Kendisi geçen hafta salı günü St. Briget Hastanesi'nde öldü.

Kamyon çarpmış, yalnızca birkaç saat yaşayabildi. Görünürde basit bir kaza ama aslında kaza değildi."

Tommy yavaşça, "Anlıyorum," dedi. Grant sakince ekledi.

"Farquhar'ın bir iz yakalamış olduğuna inanmamızın nedeni de bu zaten sonuçta bir şeyin peşindeydi.

Ölümü de asla bir kaza değildi. Tommy karşısındakini soran bakışlarla süzdü."

Grant devam etti.

"Ne yazık ki Farquhar'ın ne keşfettiği hakkında hiçbir bilgimiz yok. Farquhar metodik bir çalışmayla bulduğu izlerin peşinden giderek, bağlantıları incelemekteydi. Ancak yine de bunlardan birçoğu bir sonuca ulaşmıyordu."

Grant kısa bir aranın ardından ekledi.

"Farquhar ölmeden birkaç dakika öncesine kadar kendinde değildi. Ama son nefesini vermeden hemen önce bir an kendine geldi ve bir şeyler söylemeye çalıştı. Söyleyebildiği yalnızca şu 10

(13)

N veya M Agatha Chiristie sözcükler oldu. N veya M? Song Susie."

Tommy, "Bu pek bir şey ifade etmiyor," dedi.

Grant gülümsedi.

"Düşündüğünüzden biraz daha fazla. N veya M. Biliyor musunuz, bu bizim daha önce de duyduğumuz bir terim. Bu harfler en önemli ve güvenilir iki Alman ajanının kodları. Diğer ülkelerdeki faaliyetleri de dikkatimizi çekti ancak haklarında çok az bir bilgimiz var. Diğer ülkelerde Beşinci Kol'u organize etmek görevini yüklenip, söz konusu ülkeyle Almanya arasında bir tür gizli irtibat subayı gibi faaliyet göstermekteydiler. N'nin bir erkek, M'nin ise bir kadın olduğunu biliyoruz. Bildiğimiz tek şey de bunların Hitler hükümetinin en güvenilir ajanları oldukları. Savaşın başlamasına yakın bir zamanda şifreli bir mesajı çözümlediğimizde şöyle bir ifadeyle karşılaştık.

İngiltere için N veya M'yi öner. Tüm güçler..."

Anlıyorum. Ve Farquhar...

"Anladığım kadarıyla Farquhar bunlardan birinin izini bulmuştu. Yine ne yazık ki hangisininkini olduğunu

bilmiyoruz. Song Susie pek anlaşılır bir ifade değil, zor bir şifre.

Ama Farquhar’ın Fransızca aksanının da pekiyi olduğunu söyleyemem. Cebinde bir Leahampton bileti bulduk, bu bir anlam ifade edebilir. Leahampton güney sahillerinde

Bournemouth veya Torquay'a yakınında bir yer. Burada birçok otel ve misafirhane bulunur.

Bunlardan birinin ismi de Şans Souci..."

Tommy, "Song Susie... Sans Souci... Anlıyorum," dedi.

Grant, "Öyle mi?" diye sordu.

Anladığım kadarıyla, dedi Tommy. "Oraya gitmemi ve etrafı araştırmamı istiyorsunuz."

Evet.

11

N veya M Agatha Chiristie Tommy'nin gülümseyişi yarıda kaldı.

Biraz belirsiz, değil mi? diye sordu. "Ne aradığımı bile bilmiyorum."

Bu konuda size yardımcı olamam. Ben de bilmiyorum. Artık bu size kalmış bir iş.

Tommy içini çekti. Omuz silkti.

(14)

Bir bakalım. Aslında pek o kadar zeki bir adam değilimdir.

Duyduğuma göre geçmişte çok önemli hizmetleriniz olmuş.

Tommy mahcubiyetle, "Oh, bunlarda şansın da çok büyük payı vardı," dedi.

İyi ya bizim de ihtiyacımız olan zaten şans!

Tommy birkaç dakika düşündü ve sonra, "Şu yer," diye sordu.

"Şans Souci..."

Grant omzunu silkti.

"Belki de zararsız bir yerdir. Bir şey söyleyemem. Farquhar

'Susie Bacı askerlere gömlek dikiyor' diye başlayan şarkıyı da kastetmiş olabilir. Bütün bunlar tamamen bir tahmin."

Ya Leahampton?

"Diğer yerler gibi bir yer. Böyle yerler çok. Yaşlı bayanlar, emekli generaller, hastalıklı ihtiyarlar, evde kalmış kız kuruları, gizemli konuklar, şüphe uyandıran ziyaretçiler ve birkaç yabana. Yani kozmopolit bir yer."

N veya M de bunların arasında mı?

"Olması şart değil. Belki de orada N veya M ile bağlantısı olan biri vardır. Ama N veya M'nin onların arasında olması da mümkün. Orası deniz kenarında dinlenmek isteyenlere uygun göze çarpmayan bir tatil beldesi."

Peki, aradığımız kişinin kadın mı yoksa erkek mi olduğu hakkında bir fikriniz de mi yok?

Grant olumsuzca başını salladı.

12

N veya M Agatha Chiristie Tommy, "Neyse, hiç olmazsa deneyebilirim," dedi.

Bu denemenizde size iyi şanslar dilerim, Beresford. Şimdi ayrıntılara gelince...

II

Yarım saat sonra, Tuppence soluk soluğa ve meraktan çılgına dönmüş bir halde odaya girdiğinde Tommy yalnızdı, koltuğuna gömülmüş, ifadesiz bir yüzle ıslık çalıyordu.

Tuppence tüm duygularını tek bir sözcüğe yükleyerek,

(15)

"Evet?" diye sordu.

Evet, dedi Tommy kayıtsız bir havada. "Bir iş buldum bir anlamda."

Ne gibi?

Tommy söyleyeceklerine uygun bir yüz ifadesi takınarak,

"İskoçya'nın kırsalında bir büro işi. Gizli kapaklı bir şey ama yine de pek ilginç bir şey değil."

İkimiz için mi, yoksa yalnızca senin için mi?

Korkarım ki yalnız benim için.

Yazıklar olsun! Bizim Bay Carter nasıl bu kadar hain olabiliyor?

Yanılmıyorsam bu işte cinsiyet ayırımı yapıyorlar. Aksi takdirde akıl karıştırıcı olabilirdi.

"Şifreleme işi mi ya da şifre kırma? Yani Deborah'ın işi gibi mi? Dikkatli ol Tommy, bu işle uğraşan insanlar tuhaflaşıp uyuyamıyor. Bütün gece 978345286 gibi bir şeyler

sayıklayarak ortalarda dolaşıp, sonuçta sinirleri harap olup, akıllarını kaçırdıklarında da kendilerini akıl hastanesinde buluyorlar. ""Bana olmaz."""

Tuppence endişeli bir havada, "Er veya geç senin de başına gelebilir," dedi. "Ben de gelsem iyi olur çalışmak için değil, yalnızca karın olarak. Terliklerini şöminenin önüne koyar, 13

N veya M Agatha Chiristie yorucu bir günden sonra da sana sıcak yemek sunarım."

Tommy huzursuz görünüyordu.

"Üzgünüm, hayatım. Çok affedersin. Seni burada bırakmaktan ben de nefret ediyorum ama..."

Ama gitmen gerektiğini de hissediyorsun, diye mırıldandı Tuppence geçmişi anımsamışçasına.

Tommy ağzının içinde geveledi. "Üstelik, sen örgü de örebiliyorsun." "Örgü mü?" diye haykırdı Tuppence hırsla.

"Örgü mü?" Biraz önce örmekte olduğu kulaklıklı başlığı eline alarak yere attı. "Bu haki yünden nefret ediyorum. Deniz Kuvvetleri'nin lacivert yünlerinden de, Hava Kuvvetleri'nin mavisinden de.

Kırmızı bir şeyler örmek isterdim."

Militer bir hava seziyorum bu sözlerde, diyen Tommy ekledi.

(16)

"Sanki bir Yıldırım Harekâtı iması."

Tommy gerçekten de büyük huzursuzluk içindeydi. Yine de Tuppence güçlüklere karşı dayanıklı biri olarak anlayışlı davrandı ve onun bu işi kabul etmesini, kendisinin bundan gerçekten de fazla rahatsız olmayacağını söyledi. Sonra da İlkyardım Hastanesi'nde yerlerini silecek birinin arandığını duyduğunu ekledi. Belki kendisi de bu işi yapabilirdi.

Üç gün sonra Tommy, Aberdeen'e gitmek üzere evden ayrıldı.

Tuppence, onu istasyonda yolcu etti. Gözleri parlıyordu, birkaç kez gözlerini kırpıştırdı ama azimle Tommy'nin karşısında neşeli görünmeye çalışıyordu.

Tren yavaş yavaş perondan ayrılıp, geride Tuppence'dan yalnızca peron boyunca yürüyen, hayal meyal görünen küçük bir figür kaldığında, Tommy boğazının düğümlendiğini hissetti.

Savaş olsun olmasın, o Tuppence'i yüzüstü bıraktığını hissediyordu.

Bir gayretle kendini toparladı. Emir emirdi.

İskoçya'ya rötarsız vardı ve hemen ertesi gün Manchester'e 14

N veya M Agatha Chiristie giden trene bindi. Üçüncü gün de başka bir tren ile

Leahampton'a ulaştı. İlk günü o yörenin tek otelinde geçirdikten sonra ertesi gün bütün pansiyonları ve özel konukevlerini dolaşarak uzun süreyle kalabileceği bir oda aradı.

Şans Souci, Viktorya dönemine ait büyük, koyu kırmızı bir villaydı, bir tepenin yamacına inşa edilmiş olması nedeniyle özellikle üst pencerelerinden bakılınca muhteşem bir deniz manzarası vardı. Hol biraz toz ve yemek kokuyordu, halıları fazlasıyla yıpranmıştı, ama Tommy'nin gezdiği diğer evlerle kıyaslanınca çoğundan çok daha güzeldi. Buranın sahibi Bayan Perenna ile kadının üzeri çeşitli kâğıtlarla dolu büyük bir yazı masasının bulunduğu küçük dağınık bir oda olan ofisinde görüştü.

Bayan Perenna'nın kendisi de oldukça derbeder görünüyordu, siyah taranmamış gibi görünen kıvırcık saçları ve alelacele yapıldığı anlaşılan özensiz makyajıyla orta yaşlı bir kadındı.

Güldüğünde bembeyaz otuz iki dişi ortaya çıkıyordu.

Tommy ağzının içinde iki yıl önce Şans Souci'de kalan kuzeni Miss Meadowes'dan bahsetti.

Bayan Perenna, Miss Meadowes'u çok iyi anımsıyordu. Çok hoş yaşlı -aslında o kadar yaşlı da sayılmazdı ama- esprili, hayat dolu, çok hareketli bir kadındı.

Tommy ihtiyatla onayladı bu sözleri. Gerçekten de Miss Meadowes adında birinin orada kaldığını biliyordu. Çalıştığı bölüm bu gibi konularda dikkatliydi.

Kadın, Miss Meadowes'un nasıl olduğunu sordu.

(17)

Tommy, hüzünle Miss Meadowes'un öldüğünü açıklarken

Bayan Perenna'nın yüzünde gerektiği şekilde kederli bir ifade belirirken, kadın ah vah etti ve bu arada da dişleri hoş bir şekilde tıkırdadı.

Kısa bir süre sonra yeniden konuşmaya başladı. Tam da Bay Meadowes'un beğeneceği, ona uygun bir odası olduğunu

15

N veya M Agatha Chiristie söyledi. Deniz manzaralı bir oda. Bay Meadowes'un

Londra'dan kaçmak istemesine hak veriyordu. O günlerde Londra gerçekten de çok bunaltıcıydı ve özellikle şiddetli bir gribin ardından kesinlikle anlıyordu...

Tommy'yi yukarı çıkarıp ona birkaç oda gösterdiği sürece de Bayan Perenna konuşmaya ara vermedi.

Bir haftalık ücreti de söyledi. Tommy dehşete düşmüş gibi bir hava takındı. Bayan Perenna son günlerdeki geçim zorluğundan, fiyatların çok yükseldiğinden bahsetti. Tommy maalesef kendi gelirinin de giderek azaldığını, artan vergiler ve daha birçok şeyin üst üste geldiğini söyledi...

Bayan Perenna adeta inleyerek, "Bu korkunç savaş..." dedi.

Tommy de bu fikre katılarak, kendisinin Hitler'in asılması gerektiğini düşündüğünü söyledi.

Delinin tekiydi o, evet kesinlikle bir deli.

Bayan Perenna da Tommy'nin bu fikrine katılarak, son

günlerde yiyeceklerin karneye bağlandığından ve kasapların istedikleri nitelikte et bulmakta zorlandıklarından söz etti, hatta bazen ciğer ve taze ekmeğin piyasadan tamamen kalktığı bile oluyordu. Tabii bütün bunlar evin yönetimini çok

güçleştiriyordu ama yine de Tommy'ye, yalnızca Miss

Meadowes'un akrabası olduğu için fiyatta küçük bir indirim yapacaktı.

Tommy bunu düşüneceğini söyleyerek artık ayrılmak

istediğini belirtti, Bayan Perenna, onu kapıya kadar geçirdi.

Kadının giderek artan konuşkanlığı ve takındığı şeytanca tavır Tommy'yi bir şekilde huzursuz etmişti.

Ama yine de bu kadının kendine özgü hoş bir havası vardı. Hangi milletten olduğunu merak ediyordu?

Hiç kuşkusuz İngiliz değildi. Adı İspanyola veya Portekizliye benziyordu, ama bu kocasından gelen bir isim de olabilirdi. Benzemediği halde İrlandalı da olabileceğini düşündü. Canlılığı ve coşkusu da bunu gösteriyordu.

16

(18)

N veya M Agatha Chiristie Sonuçta Bay Meadowes'un ertesi gün odaya taşınmasına karar verdiler.

Tommy saat altıda geleceğini bildirdi. Ertesi gün otele geldiğinde Bayan Perenna, onu holde karşıladı. Ağzı bir karış

açık Tommy'ye bakan aptal görünüşlü bir hizmetçi kıza bir dizi emir yağdırarak bavulları odaya yolladı. Sonra da Tommy'yi salona götürdü.

Daima konuklarımı birbirleriyle tanıştırırım, dedi Bayan Perenna orada bulunan beş kişinin kuşkulu bakışları karşısında kararlılıkla gülümseyerek. "Yeni konuğumuz Bay Meadowes, Bayan O'Rourke.

İriyarı dev gibi bir kadın boncuk gözleri ile Tommy'yi süzdükten sonra bıyık altından gülümsedi.

Binbaşı Bletchley. Binbaşı, Tommy'yi incelerken, sırıtarak başıyla sert bir selam verdi.

Bay Von Deinim. Sarı saçlı, mavi gözlü, genç bir adam ayağa kalkıp hafifçe eğilerek selam verdi.

Miss Minton. Bu kez karşısındaki kıkır kıkır gülen bir sürü boncuk takmış, orta yaşlı, haki renkli yünden bir şeyler ören bir kadındı.

Ve Bayan Blenkensop. Ördüğü kulaklıklı başlık

karmaşasından başını kaldıran karışık koyu renk saçlı bir kadın Tommy'ye baktı.

Tommy nefesini tuttu, oda etrafında dönüyor gibiydi.

Bayan Blenkensop! Tuppence! Bu inanılacak şey değildi, imkânsızdı. Ama işte karşısında Tuppence Sans Souci'nin salonunda oturmuş, sakin sakin örgüsünü örüyordu.

Göz göze geldiler. Nazik, kayıtsız yabancı bakışlardı bunlar.

Karısına olan hayranlığı daha da artmıştı. Tuppence!

17

N veya M Agatha Chiristie BÖLÜM 2

Tommy o akşamı nasıl geçirebildiğini kendisi de bilemiyordu.

Gözlerini sık sık Bayan Blenkensop'un bulunduğu yöne çevirmeye cesaret edemiyordu. Akşam yemeğinde Şans

Souci'de kalan üç kişi daha onlara katıldı. Orta yaşlı bir çift Bay ve Bayan Cayley ile genç bir anne olan Bayan Sport. Kadın buraya yanında kız bebeğiyle Londra'yı bırakıp gelmişti ve zorunlu olarak geldiği Leahampton'dan sıkılıyor gibi

(19)

görünüyordu. Yemekte Tommy'nin yanına oturmuştu. Arada fırsat bulunca siyah gözlerini onun yüzüne dikerek, genizden gelen alçak sesi ile sordu. "Sizce de şimdi artık yeterince güvenli değil mi? Herkes geri dönüyor, değil mi?"

Tommy bu anlamsız sorulara yanıt veremeden diğer yanında oturan boncuklu kadın söze karıştı.

"Bana kalırsa çocuklu insanlar riske atılmayı aklından bile geçirmemeli. Tatlı küçük Betty! Sonra kendinizi hiçbir zaman affedemezsiniz. Ayrıca Hitler'in Yıldırım Harekâtı'nın İngiltere'ye çok yaklaştığını söylediğini de biliyorsunuz sanırım. Bu yeni bir çeşit gaz."

Binbaşı Bletchley sert bir tavırla sözlerini kesti.

"Şu gaz hakkında bir sürü saçma laf söyleniyor. Düşman 18 N veya M Agatha Chiristie gazla uğraşıp zaman kaybetmiyor.

Yüksek patlama kabiliyeti olan, etkili bombalar kullanıyor.

İspanya'da da böyle yapılmıştı."

Bütün masa heyecanla konuya karışmıştı. Tuppence'in oldukça yüksek perdeden çıkan, hafif bilgiç sesi duyuldu.

"Oğlum Douglas der ki..."

Tommy, Douglas mı, diye düşündü. Niye Douglas, bunu bilmek isterdim.

Hepsi birbirinden lezzetsiz çeşitli yemeklerden hazırlanmış iddialı bir yemeğin ardından hep birlikte salona geçtiler.

Hanımların örgü faslı sürdü. Tommy ise kötü bir şans eseri Binbaşı Bletchley'in Kuzey-Batı cephesindeki son derece sıkıcı ve uzun süren anılarını dinlemek zorunda kaldı.

Sarışın, açık mavi gözlü genç adam kapının eşiğinde saygı ile hafifçe eğildikten sonra dışarı çıkmıştı.

Binbaşı Bletchley tam bu noktada anılarına ara vererek, Tommy'nin kaburgalarına sert bir dirsek attı.

"Şu şimdi dışarıya çıkan adam var ya. İşte o bir mülteci.

Savaştan bir ay önce Almanya'dan kaçmış."

Yani Alman mı?

"Evet. Ayrıca Yahudi de değil. Babası Nazi rejimini eleştirerek başını belaya sokmuş. İki erkek kardeşi de esir kampındaymış. Bu çocuk tam zamanında İngiltere'ye kaçmış."

(20)

Bu arada Tommy, bitip tükenmez bir şekilde sağlığından bahseden Bay Cayley tarafından esir alınmıştı. Adam kendini konuya öylesine kaptırmıştı ki, Tommy kurtulup kaçabildiğinde yatma zamanı çoktan geçmişti.

Ertesi sabah Tommy erkenden kalkıp hemen işe koyuldu.

Taraçadan doğruca gezinti yolunun sonundaki iskeleye doğru yöneldi. Bu arada tam ters yönden kendine doğru gelmekte olan tanıdık bir gölge gördü. Tommy şapkasını çıkararak,

19

N veya M Agatha Chiristie

"Günaydın," dedi neşeyle. "Şey Bayan Blenkensop'tu, değil mi?"

Konuşulanlara kulak misafiri olabilecek yakınlıkta kimse yoktu. Tuppence yanıtladı.

Dr. Livingstone.

Tanrı aşkına buraya nasıl geldin Tuppence? Bu bir mucize, gerçek bir mucize!

Hiç de mucize değil. Yalnızca zekâ eseri.

Herhalde söz konusu olan da senin zekân.

Doğru tahmin ettin. Umarım bu sana ve kendini beğenmiş Bay Grant'ına iyi bir ders olur.

Tommy, "Galiba olacak da," dedi. "Haydi, Tuppence bu işi nasıl becerdiğini bana anlat.

Meraktan çatlayacağım."

"Gayet basit oldu. Daha Grant bizim Bay Carter'den bahseder bahsetmez gizli bir şeylerin dönmekte olduğunu anlamıştım.

Bunun sıkıcı bir ofis işi olmadığını da sezmiştim. Grant'ın tavırlarından sana verilecek görevin benden gizleneceğini anladım. Beni atlatmanız hiç de kolay olmayacaktı, bir şeyler yapmaya karar verdim. Size şeri getirmeye gittiğim zaman Brown'ların dairesine inerek Maureen'e telefon ettim.

Ondan, bana telefon edip, beni telefonla arayarak öğrettiklerimi söylemesini istedim. Rolünü iyi becerdi. Çığlığa benzeyen cırtlak sesini siz bile duyabildiniz. Acı ve ihtiyaç içinde kıvranan arkadaşıma sadakatimi kanıtlayarak derhal ona koştum. Kapıyı, içeriden büyük bir hızla çarparak kapattım.

Sonra da yatak odasına gidip aradaki kapıyı hafifçe araladım."

Yani her şeyi duydun.

(21)

Tuppence, "Her şeyi," diye tekrarladı kendini beğenerek.

Tommy sitemle, "Ve bildiğini de hiç belli etmedin," dedi.

'Tabii hayır. Sana bir ders vermek istiyordum. Sana ve sevgili 20 N veya M Agatha Chiristie Bay Grant'ına."

O benim Bay Grant'ım filan değil ama ona iyi bir ders verdiğini de kabul ediyorum.

Bay Carter, beni bu kadar hafife almamalıydı, dedi Tuppence.

"İstihbaratın bizim olduğumuz günlerdeki gibi olmadığını düşünüyorum."

Tommy ciddiyetle, "Şimdi artık biz geri döndüğümüze göre eski parlak günlerine kavuşacak demektir," dedi. "Peki ama neden Bayan Blenkensop?"

Neden olmasın?

Seçmek için çok tuhaf bir isme benziyor da.

Aklıma gelen ilk isim bu oldu. Ayrıca giysilerime de uyuyor.

Ne demek istiyorsun Tuppence?

"B harfi, sersem! 'B' harfi Beresford sözcüğünün baş harfi değil mi? Aynı zamanda Blenkensop'a da uyuyor. Bütün

çamaşırlarımda 'B' harfi işli. Prudence Beresford yerine Patricia Blenkensop. Ya sen niye Meadowes'u seçtin? Çok aptal bir isim."

Tommy hırslanarak, "İlk önce," dedi. "Benim donlarımda 'B'

harfi işli filan değil. Ve de bu ismi ben seçmedim. Meadowes ismini almam gerektiği bildirildi. Bay Meadowes saygın geçmişi olan gerçek bir centilmen. Onunla ilgili her şeyi ezberledim."

Tuppence, "Çok güzel," dedi. "Peki, evli misin, bekâr mı?"

Tommy aynı ciddiyetle, "Dulum," dedi. "Karım on yıl önce Singapur'da öldü."

Neden Singapur'da?

Hepimiz bir yerde öleceğiz. Singapur'un nesi yanlış?

Ah, hiç. Hiç kuşkusuz ölmek için çok uygun bir yer. Ben de bir dulum.

Peki, senin kocan nerede öldü?

(22)

21

N veya M Agatha Chiristie Önemli mi? Özel bir klinikte olabilir. Karaciğer sirozundan ölmesini kurguluyorum.

Anlıyorum. Çok acı bir konu. Peki ya oğlun Douglas?

Douglas Donanmada.

Evet, dün gece duydum.

İki oğlum daha var. Raymond Hava Kuwetleri'nde, Cyril, ufak bebeğim de cephede.

Ya biri kuşkulanıp da bu hayali Blenkensop'ları araştırırsa?

"Oğullarım Blenkensop değil ki. Bu benim ikinci kocamın soyadı, ilk kocam Hill'di. Telefon rehberinde üç sayfa Hill soyadı var. Biri istese bile tüm Hill'leri araştırması olanaksız."

Tommy içini çekti.

"İşte yine aynı hatayı yapıyorsun, Tuppence. Konuları abartıyorsun. İki koca üç oğul. Bu kadarı çok fazla.

Ayrıntılarda boğulacaksın."

"Hayır, dediğin gibi olmayacak. Hem üç oğlan olmasının işe yarayacağını düşünüyorum.

Unutma ki benim resmi bir görevim yok. Serbest

çalışıyorum. Bu işe kendimi eğlendirmek için girdim ve eğleneceğim de."

Öyle görünüyor, dedi Tommy. "Ama bana sorarsan bu iş tümüyle gülünç."

Neden böyle söylüyorsun?

"Sen benden daha uzun süredir Şans Souci'desin. Bana dürüstçe dün gece beraber olduğumuz insanlardan birinin tehlikeli bir düşman ajanı olabileceğine aklının yatıp yatmadığını söyleyebilir misin?"

Tuppence düşünceli bir tavırla, "Gerçi bu biraz akıl almaz görünüyor ama..." dedi. 'Tabii şu genç adam var ama."

Carl Von Deinim mi? Mülteciler polis kontrolünde değil mi?

22

(23)

N veya M Agatha Chiristie Sanırım öyle. Yine de olabilir. Biliyor musun o çok çekici, genç bir adam.

"Yani genç kızların ağzından laf almasının kolay olacağını mı söylemek istiyorsun? Peki, ama hangi kızlar? Burada ortalık General veya Amiral kızlarıyla kaynamıyor ki. Belki de A.T.S.1

şirketinin bölüm şeflerinden biri ile dolaşıyordur."

Sessiz ol Tommy. Bu konuyu ciddiyetle ele almalıyız.

Ben ciddiye alıyorum zaten. Asıl sorun kendimi yabani kaz avındaymış gibi hissetmemde.

Tuppence ciddiyetle, "Böyle düşünmek için henüz çok erken," dedi. "Zaten bu işte henüz ortada olan bir şey de yok.

Peki Bayan Perenna için ne düşünüyorsun?"

Tommy düşünceli düşünceli, "Evet," diye yanıtladı. "Sana hak veriyorum, Bayan Perenna’nın üzerinde durmak gerek."

Tuppence bir işadamı tavrı ile, "Ya biz?" diye sordu. "Yani biz nasıl bir işbirliği içinde olacağız?"

Tommy düşünceliydi.

Pek fazla beraber görünmemeliyiz.

"Doğru. Birbirimizi, göründüğümüzden daha fazla tanıyormuşuz izlenimi uyandırmak yanlış olur. Davranış

biçimimizi kararlaştırmamız gerekiyor. Düşünüyorum da -evet-bana kalırsa, peşine düşmek en iyi yol."

Peşine düşmek mi?

"Kesinlikle. Ben senin peşine düşmüş olacağım. Sen kaçabilmek için yapabileceğin her şeyi yapacaksın, ama yalnızca centilmen bir erkek olmak her zaman yeterli olmaz. İki kocam oldu ve şimdi de üçüncü bir tane arıyor olacağım. Sen de peşine düşülmüş dul rolünü oynayacaksın. Zaman zaman 1 İngiliz sanayii kuruluşu. Otomotif yedek parçaları üretmekte olup savaş

sırasında silah üretimi yapmıştı.

23

N veya M Agatha Chiristie seni bir kafede, otelin önünde yürürken ele geçirmek fırsatını bulacağım.

Görenler içlerinden kıs kıs gülüp, bunu komik bulacaktır."

(24)

Mantıklı görünüyor, dedi Tommy.

"İzlenen erkekler ezelden beri komik görünürler. İşte bu da bizim işimize yarayacak. Eğer bizi beraber görürlerse içlerinden kıs kıs gülerek diyecekleri yalnızca, 'Şu zavallı Meadowes'un haline bakın,' olacaktır."

Tommy ansızın onun kolunu yakaladı.

Bak. Karşıya baksana.

Sundurmalardan birinin köşesinde genç bir adam bir kızla konuşuyordu, ikisi de kendilerini tamamen konuştukları konuya kaptırmış, etrafla hiç ilgilenmiyorlardı.

Tuppence yavaşça, "Carl von Deinim," dedi. "Peki, ama acaba kız kim?"

Her kimse gerçekten çok güzel bir kız.

Tuppence başını salladı. Kızın esmer, ihtiraslı yüzünde gözlerindeki düşünceli ifade dikkati çekiyor ve vücudunu kavrayan dar kazak ise genç kızın vücut hatlarını ortaya çıkarıyordu.

Heyecanla, ciddiyetle bir şeyler anlatıyordu. Carl von Deinim ise dikkatle onu dinliyordu.

Tuppence mırıldandı.

Yanılmıyorsam benden burada kalmamı isteyeceksin, dedi.

Tommy, "Doğru," diyerek onayladı ve arkasını dönerek ters yöne doğru yürüdü.

Gezinti yolunun diğer ucunda Binbaşı Bletchley ile karşılaştı.

Adam Tommy'yi kuşku ile süzdükten sonra, "Günaydın," diye homurdandı.

Günaydın.

Bletchley, "Siz de benim gibi erkencisiniz," dedi.

24

N veya M Agatha Chiristie Bu da Doğu'da edindiğim alışkanlıklardan biri, diye yanıtladı Tommy.

"Gerçi aradan uzun yıllar geçti, ama yine de erken kalkmayı sürdürüyorum."

Binbaşı Bletchley onayladı.

"Haklısınız. Tanrım, bugünün gençleri beni neredeyse hasta ediyor. Sıcak banyo alıp ancak saat onda kahvaltıya iniyorlar.

Hiç kuşkusuz bu alışkanlık. Almanlardan bize geçti. Direnç yok. Bir sürü köpek yavrusu. Ordu artık eski günlerinde olduğu gibi değil. İhtimam görüyor, şımartılıyorlar. Hatta gece yataklarına sıcak

(25)

termofor bile veriliyor. Pof! Bütün bunlar beni hasta ediyor."

Tommy'nin başını melankolik bir tarzda sallamasından cesaret alan binbaşı ekledi.

"Disiplin, ihtiyacımız olan bu. Disiplinsiz bu savaşı nasıl kazanabiliriz ki? Biliyor musunuz, bana anlatıldığına göre bu gençlerin arasında resmigeçide sivil giysilerle katılanlar bile oluyormuş. Bu şekilde savaş kazanılmaz. Sivil giysiler! Aman Tanrım!"

Bay Meadowes da bugün artık her şeyin eskisine göre çok farklı olduğuna ilişkin görüşünü açıkladı.

Binbaşı Bletchley hüzünle, "Bütün bunlar demokrasiden,"

dedi. "Her konuda aşırıya kaçıyorlar. Bence demokrasiyi de abarttılar. Askerlerle siviller birbirine karıştılar, bir arada restoranlarda yemek yiyorlar pöf siviller bundan hoşlanmıyor, Meadowes.

Askerler bunu biliyor, onlar her zaman bilir."

Meadowes, "Elbette," dedi. "Aslında ordunun işleri konusunda şahsen pek fazla bilgim yok ama..."

Binbaşı sabırsızlıkla, bir yan bakışla sözünü kesti. "Geçen savaşta bulundunuz mu?"

Ah evet.

'Tahmin etmiştim. Galiba yaralanmışsınız da. Omzunuzdan sakatlanmıştınız, değil mi?

25

N veya M Agatha Chiristie Hangi alay?"

Tommy, Meadowes'un savaş geçmişini anımsayarak, "Beşinci topçu alayı," dedi.

Ah evet. Selanik!

Evet.

Ben Mespot'daydım.

Bletchley yeniden anılarını anlatmaya başladı. Tommy nazik bir tavırla dinledi. Bletchley konuyu hararetle bitirdi.

"Ya şimdi beni kullanmak istiyorlar mı? Hayır, istemiyorlar.

Çok yaşlıymışım. Lanet olsun bu yaşlılığa! Oysa bu genç acemilere savaşın ne demek olduğunu öğretebilirdim."

Tommy gülümseyerek, "Madem öyle niye bunu

(26)

gerçekleştirmiyorsunuz ki?" diye sordu.

Bu ne demek şimdi?

Binbaşı Bletchley'in şakadan anlayan bir tip olmadığı anlaşılıyordu. Tommy'yi kuşku ile süzdü.

Tommy konuyu değiştirmenin tam zamanı olduğunu anlamıştı.

"Şu Bayan Blenkensop hakkında bir bilginiz var mı? Sanırım ismini doğru söyledim değil mi?"

"Evet, doğru Blenkensop. Fena kadına benzemiyor. Yalnız biraz çenesi düşük, yani çok fazla konuşuyor. Hoş kadın ama aptal. Aslında onu pek tanımıyorum. Yalnızca birkaç gündür burada Şans Souci'de kalıyor. Ve ekledi."" Niye sordunuz?"""

Tommy açıkladı.

Biraz önce karşılaştık da. Acaba o da hep böyle erken mi kalkıyor diye merak ettim.

Bilemiyorum. Neyse ki kadınlar kahvaltıdan önce pek dolaşmıyorlar, Tanrı'ya şükür.

Tommy, "Amin," dedi. "Kahvaltı öncesi insanlara karşı kibar davranmakta zorlanıyorum.

26

N veya M Agatha Chiristie Umarım kadına bir kabalık yapmamışımdır, amacım yalnızca biraz eksersiz yapmaktı."

Binbaşı Bletchley anlık bir sempatiyle, "Bu konuda ben de sizinle hemfikirim, Meadowes,"

dedi. "Kesinlikle aynı görüşteyim. Kadınlarla birlikte olmak hoş olabilir, ama kesinlikle kahvaltı öncesinde değil." Hafifçe gülerek ekledi. "Dikkatli olun dostum. Sizin de bildiğiniz gibi bu kadın dul."

Öyle mi?

Binbaşı neşeyle onun kaburgalarına bir dirsek attı.

"Dulları bilirsiniz. İki kocasını gömmüş ve bana kalırsa bir üçüncüsünün peşinde. Dikkatli olun Meadowes. Gözünüzü dört açın. Size önerim bu."

Binbaşı Bletchley daha sonra neşe içinde kısa bir yürüyüşün ardından kahvaltı etmek üzere Şans Souci'ye geri döndü.

Bu sırada Tuppence, gezinti yolundaki yürüyüşüne devam edip, genç çiftin konuşmakta olduğu sundurmanın hemen yanından geçti. Tam yanlarından geçerken birkaç kelime duydu.

(27)

Konuşan kızdı.

Çok dikkatli olmalısın Carl . En ufacık bir kuşku bile...

Sözün tam bu noktasında Tuppence onları duyamayacak

kadar ilerlemişti. Anlamlı sözcükler. Evet, ama tamamen zararsız, sıradan bir ifade de olabilirdi.

Tabii başka türlü de kabul edilebilirdi. Ansızın ani bir kararla geri döndü ve yeniden iki gencin yanlarından geçti.

Bu kez de şu kelimeleri duydu.

Kendini beğenmiş, iğrenç İngiliz...

Bayan Blenkensop'un kaşları hoşnutsuzlukla çatıldı. Carl von Deinim gibi Nazi zulmünden kaçarak İngiltere'ye sığınan, karnını doyurup, yatacağı korunaklı bir yer verilen genç bir 27

N veya M Agatha Chiristie mültecinin bu sözcüklerin muhatabı olması hiç de akıllıca değildi.

Tuppence yeniden döndü. Ancak bu kez o yanlarına

ulaşamadan çift oradan ayrılmıştı. Kız denize doğru ilerlerken, Carl von Deinim ise Tuppence'a doğru yürümeye başlamıştı.

Eğer Tuppence yürüyüşüne ara verip, duraklamasa genç adam onu tanımadan yanından geçip gidecekti. Fakat durdu ve ciddi bir selam vermek zorunda kaldı.

Tuppence neşe içinde coşkuyla, "Günaydın Bay Von Deinim.

Ne güzel bir sabah değil mi?" dedi.

Ah evet. Hava çok güzel.

Tuppence ekledi. "Beni adeta tahrik etti. Genelde kahvaltıdan önce aşağıya inmem. Ama bu sabah, özellikle de iyi

uyuyamadığım bir gecenin ardından - sanırım insan zaten yabancı bir yerde iyi uyuyamıyor. Her zaman bir yere alışmak için iki üç gün gerektiğini düşünürüm." Hiç kuşkusuz öyle, kesinlikle haklısınız.

Gerçekten de bu küçük yürüyüş kahvaltı için iştahımı açtı.

Şans Souci'ye mi dönüyorsunuz? Eğer izin verirseniz sizinle beraber yürüyeyim. Ciddi bir tavırla yanında yürümeye başladı.

Tuppence, "Siz de iştahınızın açılması için mi yürüyüşe çıktınız?" diye sordu.

(28)

Oh hayır. Ben kahvaltı ettim. Artık işimin başına dönüyorum.

İş mi?

Evet. Araştırmacı kimyagerim.

Tuppence, onu yan gözle süzdü ve, "Demek burada bulunma nedeniniz bu," dedi.

Carl von Deinim dik bir ses ile ekledi.

"Bu memlekete Nazi zulmünden kaçmak için geldim. Hiç arkadaşım olmadığı gibi param da çok azdı.

Şimdi de yararlı olmak için elimden geleni yapıyorum."

28

N veya M Agatha Chiristie Önüne bakıyordu. Tuppence, genç adamı heyecanlandıran gizli, güçlü bir duygunun varlığının farkına vardı ve mırıldandı.

Ah evet, anlıyorum. Eminim ki bu övgüye değer bir iş.

Carl von Deinim ekledi.

"İki erkek kardeşim de toplama kampındalar. Babam da toplama kampında öldü. Annem ise üzüntüden ve korkudan öldü."

Tuppence, söylediklerini ezberlemiş gibi bir hava var, diye düşündü.

Yeniden genç adama kaçamak bir bakış attı. Yüzü ifadesizdi, ileri doğru bakıyordu.

Birkaç saniye konuşmadan yürüdüler. Yanlarından iki adam geçti. Bunlardan biri Carl'a şöyle bir baktı. Tuppence onun yanındakine, "Şu adamın Alman olduğuna yemin edebilirim,"

dediğini duydu ve aynı anda Carl von Deinim'in yanaklarının kızardığını gördü.

Genç adam birden kontrolünü kaybetti. Bastırmaya çalıştığı gerginliği yüzeye çıktı.

Kekeleyerek, "Duydunuz... duydunuz... işte," dedi. "İşte böyle diyorlar... ben..."

Tuppence birden asıl benliğine büründü. "Sevgili yavrum,"

dedi. "Aptallık etmeyin. Aynı anda her ikisini de elde edemezsiniz."

Ne demek istiyorsunuz?

"Siz bir mültecisiniz. Kabalıkları anlayışla karşılamalısınız.

Hayattasınız, önemli olan bu. Sağ ve özgür. Diğerine gelince bunun kaçınılmaz olduğunu kabul etmelisiniz. Bildiğiniz gibi ülke savaşta. Ve siz Almansınız. Sonra birden gülümseyerek ekledi.

(29)

"Açıkça belirtmek gerekirse, sokaktaki adamın sözcüğün tek anlamıyla sokaktaki sıradan bir adamın iyi Alman ile kötü Almanı ayırt edebilmesini bekleyemezsiniz."

29

N veya M Agatha Chiristie Carl hâlâ ona bakıyordu. Masmavi gözlerinde minnet dolu bir ifade belirdi. Sonra birden gülümsedi.

Kızılderililere de böyle yapmışlardı, değil mi, en iyi Kızılderili ölü olanıdır demişlerdi.

Güldü. "İyi bir Alman olarak kabul edilebilmem için zamanında işimin başında olmalıyım.

İzninizle. İyi sabahlar."

Yine o dimdik selamı ile eğildi. Tuppence, onun uzaklaşan gölgesine' bakarak kendi kendine mırıldandı.

"Bayan Blenkensop bir ara pusulayı şaşırdın. Gelecekte işine daha fazla dikkat etmelisin.

Haydi şimdi Şans Souci'de kahvaltıya."

Şans Souci'nin ana kapısı açıktı. İçeride Bayan Perenna birisi ile hararetli bir konuşma yapıyordu.

"Ve lütfen ona son yolladığı margarin için düşündüklerimi bildir. Jambonu da Quillers'den al, geçen sefer iki penni daha ucuzdu. Sonra lahanalara da dikkat et... Tuppence'i görünce konuşmasını yarıda bıraktı."

"Oh, günaydın Bayan Blenkensop, siz de erkencisiniz! Daha kahvaltı etmediniz mi? Yemek odasında her şey hazır. Biraz önce konuştuğu kızı işaret ederek, "Kızım Sheila," dedi.

Onunla tanışmamıştınız. Zaten burada da değildi, dün gece geldi, diye ekledi.

Tuppence ilgiyle genç kızın pürüzsüz güzel yüzüne baktı.

Kızın yüzünde o trajik enerjiden eser kalmamıştı, şimdi ise sıkılgan ve küskün görünüyordu. "Kızım Sheila. Sheila Perenna."

Tuppence birkaç iltifatın ardından yemek salonuna girdi.

Masanın başında üç kişi oturuyordu. Bayan Sprot ve küçük kızı ile Bayan O'Rourke. Tuppence'ın,

"Günaydın sözcüğü Bayan O'Rourke tarafından büyük bir içtenlik ve neşe ile yanıtlandı.

30

N veya M Agatha Chiristie

"İyi sabahlar!"

(30)

İhtiyar kadın Tuppence'e büyük bir ilgiyle bakıyordu.

Kahvaltıdan önce yürüyüş yapmak çok iyi bir şeydir. Müthiş iştah açar.

Bayan Sprot küçük kızına, "Bak, ne güzel ekmek ile süt, tatlım," dedi ve dolu bir kaşığı küçük Betty Sprot'un çocuğun ağzına sokmaya çalıştı.

Küçük kız ustaca bir baş hareketiyle bu girişimi atlattıktan sonra, Tuppence'ı kocaman açılmış gözlerle süzmeye devam etti.

Bebek denebilecek kadar küçük kız sütlü elini odaya yeni gelen Tuppence'e uzatarak gülümsedi ve anlaşılmaz homurtular çıkardı. "Gaga buuu."

Bayan Sprot, Tuppence'e bakarak, "Sizi sevdi," dedi nihayet bebeğinin seveceği birini bulmuş olmaktan dolayı gözlerinin içi gülerek. "Hâlbuki bazen yabancıların yanında pek çekingen olur."

Bebek yine, "Buuuh," dedi ve vurguladı. "Ah puh ah." Bayan O'Rourke ilgiyle, "Acaba ne demek istedi ki?" diye sordu.

Bayan Sprot, "Maalesef henüz pek anlaşılır şekilde konuşamıyor," diye itiraf etti. "Daha yeni iki yaşına girdi.

Korkarım söylediklerinin çoğunun hiçbir anlamı yok. Ama anne diyebiliyor. Değil mi sevgilim?"

Betty, annesine dikkatle baktı ve sonuçta, "Cugla bik," dedi. Bayan O'Rourke gülerek,

"Bu da onların, bu minik meleklerin kendine özgü lisanları,"

dedi. "Betty, şekerim haydi 'Anne' de bakayım."

Betty, Bayan O'Rourke'a dikkatle baktı ve sonra yüzünü ekşiterek "Nazer..." dedi.

Bakın şuna, hiç söz dinliyor mu? Ama çok tatlı bir kız. Bayan O'Rourke ayağa kalkarak çocuğa güldü ve telaşla odadan çıktı.

Bebek Betty, onun arkasından, "Ga ga ga," diye bağırıyor ve elindeki kaşığı masaya vuruyordu.

31

N veya M Agatha Chiristie Tuppence merakla, "Nazer ne anlama geliyor?" diye sordu.

Bayan Sprot kızarak, "Şey nasıl açıklayayım," dedi. "Betty birini ya da bir şeyi sevmezse böyle söylüyor."

Betty başını bir tarafa yatırmış Tuppence'e gülücükler dağıtıyordu. Bayan Sprot, "Sizi gerçekten çok sevdi Bayan Blenkensop," dedi. Sesinde gizli bir kıskançlık olduğunu sezen Tuppence durumu

(31)

düzeltmek için, "Daima yeni bir yüz görmek çocukların ilgisini çeker, öyle değil mi?" dedi.

Kapı açıldı ve Binbaşı Bletchley ile Tommy içeri girdiler.

Tuppence hemen atıldı.

"Ah Bay Meadowes. Sizi yendim, gördünüz mü? Sona kalan dona kalır. Ama size yine de biraz kahvaltı ayırdım."

Belirgin şekilde yanındaki yeri Tommy'ye işaret etti.

Tommy çekinerek, "Ah... şey... teşekkür ederim," diye mırıldandı ve masanın diğer ucuna oturdu.

Betty Sprot sevinçle, "Puff diyerek, Binbaşı Bletchley'in suratına bir ağız dolusu süt püskürttü.

Binbaşı yüzünden kızmış

olduğu anlaşılmasına rağmen yine de gülümsedi.

Bizim küçük Bo Peepn2 nasıllar bu sabah? diye sordu

anlamsızca. "Bo Peep!" Bir yandan da çocuğa oynaması için gazetesini uzattı.

Betty zevkle kuş gibi cıvıldadı.

Ciddi kuşkular Tuppence'ı allak bullak etmişti. Düşündü.

"Bunda bir yanlışlık olmalı. Burada gizli saklı işlerin döndüğüne inanmıyorum. Cidden olamaz, diye düşünüyordu."

Şans Souci'nin Beşinci Kol'un Merkezleri'nden biri olduğuna inanmak için çok geniş bir hayal gücüne sahip olmak

gerekiyordu.

2 Masal kahramanı kaybolmuş koyununu arayan küçük kız.

32

N veya M Agatha Chiristie BÖLÜM 3

Sundurmalı terasın gölgelik bir yerinde Miss Minton örgü örüyordu.

Miss Minton zayıf ve neredeyse kemikleri sayılan bir kadındı.

Boynu da tel gibi ipinceydi.

(32)

Genellikle gök mavisi elbise giyiyor, zincir ya da boncuktan yapılmış kolyeler takıyordu.

Eteklerinin çoğu kalın tüvit kumaştandı ve daima arka kısımları hafifçe sarkıyordu.

Tuppence'i büyük bir sevinçle karşıladı.

Günaydın Bayan Blenkensop. Gece rahat uyuyabildiğinizi umarım.

Bayan Blenkensop yabancı bir yatakta geçirdiği ilk iki gecede pek rahat uyuyamadığını itiraf etti.

Miss Minton, "İlginç değil mi? Ben de öyle," dedi.

Bayan Blenkensop, "Büyük rastlantı," dedikten sonra ekledi.

"Ne kadar güzel bir örgü bu."

Miss Minton zevkten kızararak örgüsünü gösterdi. Evet, sıradan bir örgü değildi bu, ama oldukça da basitti. İstediği 33

N veya M Agatha Chiristie takdirde seve seve Bayan Blenkensop'a bu örgüyü öğretebilecekti.

Bayan Blenkensop çok teşekkür ederek, kendisini bu desenli Örgüleri örecek kadar örgü konusunda deneyimli bulmadığını, hatta bu konuda aptal bile sayılabileceğini ileri sürerek bu öneriyi reddetti.

Kendisi ancak düz örgü ile başlık örebiliyordu ki bunda bile galiba yine bir yerlerde bir yanlışlık yapmıştı. Bir şekilde muntazam görünmüyordu, öyle değil mi?

Miss Minton deneyimli uzman bakışlarıyla haki örgü

karmaşasını inceledi. Kibarca nerede yanlışlık yapmış olduğunu gösterdi. Tuppence teşekkür ederek hatalı başlığı aldı. Miss Minton nezaketle, büyük bir hata yapmadığını, kendisinin uzun süredir örgü ördüğünü söyledi.

Tuppence, "İtiraf etmeliyim ki bu korkunç savaştan önce hiç örgü örmemiştim," dedi. "İnsan kendini çok tuhaf hissediyor.

Bir şeyler yapmak zorunluluğu duyuyorsunuz."

"Oh evet, gerçekten de öyle. Dün gece yanlış duymadımsa Donanma'da bir de oğlunuz varmış."

"Evet, en büyük oğlum. Aslında annesi olarak bunu söylememeliyim ama oğlum fevkalade bir çocuktur. Hava Kuvvetleri'nde de bir oğlum var. En sevdiğim oğlum, bebeğim Cyril ise Fransa'da."

Aman Tanrım, onu ne kadar merak ediyorsunuzdur, kim bilir?

Tuppence düşünüyordu.

(33)

"Derek, yavrum, sevgili Derek'im... O şimdi cehennem ateşinin içinde bense... burada oturmuş aptalı oynuyorum...

gerçek duygularımı bir oyunmuş gibi..."

Sonra kendini toparlayarak olabildiğince metin bir sesle,

"Cesur olmalıyız, değil mi?" diye ekledi. "Yakında bütün bunların sona ereceğini umut etmeliyiz.

Geçen gün çok emin bir kaynaktan Almanların iki aydan daha fazla dayanmalarının mümkün olamayacağını duydum."

34

N veya M Agatha Chiristie Miss Minton öyle bir kuvvetle başını salladı ki boynundaki zincirler ve boncuklar şangırdadı.

Evet öyleymiş. Hem... (Sesini gizemli bir şekilde alçaltarak) .

"Duyduğuma göre Hitler kesinlikle amansız bir hastalığa tutulmuş. Ağustosa kadar delirecekmiş."

Tuppence yanıtladı.

"Şu Blitzkrieg denilen şey Almanların son kozu olsa gerek.

Galiba Almanya'da kıtlık korkutacak düzeydeymiş.

Fabrikalardaki işçiler mutsuzmuş. Sonuçta bütün bunlar bir çöküşün göstergeleri."

Bu da ne? Ne oluyor?

O sırada terasa çıkan Bay ve Bayan Cayley çiftinden huysuz bir şekilde bu soruları yönelten Bay Cayley idi. Bir koltuğa yerleşti ve karısı da dizlerine bir battaniye örttü. Yeniden aksi bir tavırla sorusunu yineledi.

Ne dediniz?

Miss Minton, "Savaşın sonbahara kadar biteceğinden söz ediyorduk," dedi.

Bay Cayley, "Saçmalık," dedi. "Bu savaş en aşağı altı yıl sürecek."

Tuppence, "Ah Bay Cayley," diye protesto etti. "Gerçekten böyle mi düşünüyorsunuz?"

Bay Carley kuşku ile etrafına bakındı.

Acaba, dedi. "Acaba burada cereyan mı var? Belki de koltuğumu yeniden köşeye çekmem daha doğru olacak."

Bay Carley yer değiştirme törenini yinelendi. Hayatta Bay Carley'in isteklerini yerine getirmekten,

(34)

yastıkları ve battaniyeleri ayarlamaktan başka hiçbir amacı ve uğraşı yokmuş gibi görünen telaşlı bir kadın olan karısı sık sık,

"Alfred böyle nasıl? Ne dersin, böylesi daha mı iyi? Bana kalırsa güneş gözlüklerini takmalısın. Bu sabah güneş çok 35

N veya M Agatha Chiristie parlak," diye söyleniyordu.

Bay Carley titizlenerek sinirle, "Hayır, hayır. Sorun çıkarma Elizabeth. Kaşkolümü aldın mı? Hayır, ipek kaşkolümü. Her neyse, ziyanı yok. Bu da olabilir. Ama yine de bu güneşte boynumun terlemesini istemiyorum ve belki de gidip diğer ipek kaşkolümü getirmen iyi olacak," dedi.

Sonra hemen ilgisini biraz önceki konuşmaya yöneltti. "Evet, ben altı yıl diyorum."

Her iki kadının da haklı itirazlarını zevkle dinledi.

"Bana kalırsa siz iki hanım da fazla umuda kapılıyorsunuz.

Ben Almanya'yı bilirim. Hatta çok iyi bilirim demem daha doğru. Emekli olmadan önce iş, nedeniyle orada çok bulundum, sık sık gittim geldim. Berlin, Hamburg, Münih, bu saydığım yerleri gayet iyi bilirim. Emin olun, Almanya'nın ne kadar uzun süre dayanabileceğini kestirmek bile mümkün değil.

Arkasında Rusya ile..."

Bay Carley kendini konuya öylesine kaptırmıştı ki tuhaf bir tatmin duygusuyla sesi perde perde inip çıkıyor, kendisinin de bundan büyük zevk duyduğu anlaşılıyordu. Ancak karısı ipek kaşkolünü getirdiğinde sözlerine ara vererek kaşkolü alıp boynuna doladı.

Tam o sırada Bayan Sprot da, bebek Betty'yi terasa çıkardı ve tek kulağı kayıp küçük yün köpeği eline verip yere oturttu.

Haydi, Betty, dedi. "Anne hazırlanıncaya kadar sen de Bonzo'yu giydir. Yürüyüşe çıkacağız."

Bu arada Bay Carley hepsi moral bozucu nitelikte istatistikler ve gerekçeler ileri sürerek tekdüze sesiyle konuşmasını sürdürüyordu. Bu monolog, kendine özgü bebek lisanıyla Bonzo'yla konuşan Betty'nin cıvıltılı sesiyle kesildi.

'Tak-tak-puh-bak," dedi bebek. Sonra hemen yakınına konan küçük bir kuşa doğru ellerini uzatıp aguladı. Kuş korkarak uçup gitti ve Betty şaşkın gözlerle etrafını süzerek terastaki gruba 36

N veya M Agatha Chiristie açık seçik, "Kuş," dedi ve başını başarmanın verdiği mutlulukla salladı.

Miss Minton, "Bu çocuk fevkalade bir şekilde konuşmayı öğreniyor," dedi. "Ta-ta de bakayım Betty.

Ta ta."

Betty soğuk soğuk ona baktı ve, "Gluk," dedi.

(35)

Sonra Bonzo'nun bir kolunu kendi paltosunun içine soktu, iki yana sallanarak yürüdü, koltuğun üzerine çıktı ve Bonzo'yu bir yastığın arkasına sakladı. Mutlulukla kıkır kıkır gülerek, büyük bir çaresizlik içinde sordu.

Kayıp! Vav-vav. Kayıp! dedi.

Tercümanlık görevini gönüllü olarak üstlenen Miss Minton onun anlamanın gururuyla açıkladı.

Saklambaç oynamayı çok seviyor, dedi. "Her zaman bir şeyler saklar." Sonra abartılı bir şaşkınlıkla bağırdı. "Aaa, Bonzo nerede? Bonzo nerede? Bonzo nerede olabilir?"

Betty kendini yere attı ve neşeli sesler çıkardı.

Bay Cayley artık dikkatlerin Almanya'nın hammadde ikame yöntemleri hakkındaki açıklamalarından uzaklaşmış olmasına çok sinirlenmiş görünüyordu, rahatsız edici'şekilde öksürerek etrafına bakındı.

O sırada şapkasını giymiş olan Bayan Sprot gelerek Betty'yi kucağına aldı.

Dikkatler yeniden Bay Cayley'e yöneldi.

Tuppence, "Ne diyordunuz Bay Cayley?" diye sordu.

Ancak Bay Cayley sinirlenmişti. Soğuk bir tavırla, "Bu kadın her zaman çocuğunu getirip yanımıza bırakıp, insanları ona bakmaya mecbur ediyor. Sanırım yine de yün kaşkolü almam iyi olacak, sevgilim? Güneş çekiliyor."

Miss Minton, "Ne olur Bay Cayley anlattıklarınıza devam edin," diye ısrar etti.

Anlattıklarınız çok ilgi çekiciydi.

37

N veya M Agatha Chiristie Duyduklarından mutlu olan Bay Cayley yün kaşkolünü boynuna sararak konuşmaya başladı.

Dediğim gibi Almanya sistemlerini öylesine mükemmelleştirdi ki...

Tuppence, Bayan Cayley'e dönerek, "Savaş hakkında siz ne düşünüyorsunuz Bayan Cayley?" diye sordu. Bayan Cayley yerinden sıçradı. "Ne mi düşünüyorum? Ne demek

istiyorsunuz?" "Siz de altı yıl devam edeceğine inanıyor musunuz?"

Bayan Cayley kararsızlıkla, "Umut ederim ki o kadar sürmez," diye yanıtladı. "Bu çok uzun bir süre, öyle değil mi?"

(36)

Evet. Çok uzun bir süre. Peki, ama sizin asıl fikriniz ne?

Bayan Cayley bu soru üzerine adeta paniğe kapıldı.

Ah ben bil... bilmem ki. Hiçbir şey bilmiyorum. Alfred uzayacağını söylüyor.

Ya siz, siz aynı kanıda değil misiniz?

Bilmem. Bir şey söylemek çok güç, değil mi?

Tuppence bir öfke dalgasına kapıldığını hissediyordu.

Cıvıldayan Miss Minton, diktatör Bay Cayley, aptallaşmış

Bayan Cayley, gerçekte de bunların tipik vatandaşları oldukları söylenebilir miydi? Sanki boş bakışlı, kara gözlü Bayan Sport bunlardan daha iyi miydi? O, Tuppence burada, bu insanların arasında ne bulabilirdi ki? Hiç kuşkusuz ki bu insanlardan biri...

Düşüncesi yarıda kesildi. Bir gölge fark etmişti. Hemen arkasında birisi, kendisi ile güneş arasında duruyordu. Başını çevirdi.

Bayan Perenna terasta hemen arkasında durmuş, onları

seyrediyordu. Ve bu gözlerde bir tuhaflık vardı, hor görme miydi bu? Onları aşağılamak, tepeden bakmak gibi bir şeydi bu.

Tuppence düşündü.

Bu kadın hakkında daha fazla bilgi edinmeliyim.

38

N veya M Agatha Chiristie II

Tommy'nin en yakın dostluk kurduğu kişi Binbaşı Bletchley idi. "Yanınızda golf takımlarınızı da getirdiniz değil mi, Meadowes?" Tommy bunu onayladı.

"Hah! Benim gözümden hiçbir şey kaçmaz. Fevkalade!

Beraber bir oyun oynamalıyız.

Buradaki sahada hiç oynadınız mı?"

Tommy'nin yanıtı olumsuzdu.

"Kötü sayılmaz aslında hiç kötü değil. Belki kenarları biraz kısa, ama buna karşılık deniz manzarası filan olağanüstü. Hem asla kalabalık da olmuyor. Sahi, bu sabah benimle gelsenize.

Referanslar

Benzer Belgeler

Açık Ders Malzemeleri Sistemine eklenmek üzere hazırlamış olduğum, yukarıda bilgisi verilen ders, düzen, kapsam ve ders ekleme kılavuzunda belirtilen standartlar

İnsanın vejetaryen olduğuna dair görüş ve kanıt bildirilirken en büyük yanılma biyolojik sınıflandırma bilimi (taxonomy) ile beslenme tipine göre yapılan

İstanbul'da yaşayan Tokatlılar, Yeşilırmak Tozanlı çayı üzerinde yapılmak istenen 5 HES projesine karşı Taksim'de yürüyü ş düzenledi.Yeşilırmak Tozanlı

l~yların sakinleşmesine ramen yine de evden pek fazla çıkmak 1emiyorduk. 1974'de Rumlar tarafından esir alındık. Bütün köyde aşayanları camiye topladılar. Daha sonra

savunurken, TOKİ ise hazırladığı raporda "plan notu değişikliğinin Gül-Keleşoğlu konsorsiyumunun satın aldığı parseller için geçerliyken Bahçe şehir

Erzincan'ın İliç ilçesinin çöpler köyünde altın çıkarmaya hazırlanan çokuluslu şirketin, dönemin AKP'li milletvekillerini, yerel yöneticileri ve köylüleri gruplar

Su davasında, 10 tona kadar suyun halka ücretsiz verilmesi, belediye çalışanlarına %50 indirimli tarife uygulanması ve su borçlarının gecikme zamlarının iptal edilmesine

Bunu bir örnekle açıklayalım: Kaçırılan, araba kazası geçiren ya· da cinsel saldırıya uğrayan bir çocuk, çeşitli korkular ve bunalımlar geliştirir.