• Sonuç bulunamadı

Kocatepe İslami İlimler Dergisi Journal of Kocatepe Islamic Sciences e-issn: Cilt/Volume: 4 Sayı/Issue: 1 (Haziran/June 2021): 9-22

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Kocatepe İslami İlimler Dergisi Journal of Kocatepe Islamic Sciences e-issn: Cilt/Volume: 4 Sayı/Issue: 1 (Haziran/June 2021): 9-22"

Copied!
14
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Kocatepe İslami İlimler Dergisi Journal of Kocatepe Islamic Sciences

e-ISSN: 2757-8399

Cilt/Volume: 4 Sayı/Issue: 1 (Haziran/June 2021): 9-22

Sirâcî’nin Şehzade Mustafa Mersiyeleri Sirâcî's Dirges to Shahzadeh Mustafa

Maruf Çakır

Doktora Öğrencisi, Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Araştırma Görevlisi, Dumlupınar Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi

Türk İslam Edebiyatı Anabilim Dalı

PhD student, Sivas Cumhuriyet University Social Sciences Institute Research Assistant, University of Dumlupinar Faculty of Islamic Sciences

Department of Turkish-Islamic Literature.Kütahya, Turkey marufca@hotmail.com

https://orcid.org/0000-0003-1220-4847 Makale Bilgisi/Article Information Araştırma Makalesi/Research Article

Geliş Tarihi/Received: 8.03.2021 Kabul Tarihi/Accepted: 17.04.2021 Yayın Tarihi/Pub Date: 30.06.2021 https://doi.org/10.52637/kiid.892994

Atıf/Cite as

Çakır, Maruf. “Sirâcî’nin Şehzade Mustafa Mersiyeleri”. Kocatepe İslami İlimler Dergisi 4/1 (Ha- ziran 2021), 9-22.

Çakır, Maruf. “Sirâcî's Dirges to Shahzadeh Mustafa”. Journal of Kocatepe Islamic Sciences 4/1 (June 2021), 9-22.

İntihal/Plagiarism

Bu makale, en az iki hakem tarafından incelendi ve intihal içermediği teyit edildi/This article has been reviewed by at least two referees and scanned via a plagiarism software.

Published by

Afyon Kocatepe University, Afyonkarahisar, 03100, Turkey.

kiid@aku.edu.tr

https://dergipark.org.tr/tr/pub/kiid

Bu eser Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.

(2)

Sirâcî’nin Şehzade Mustafa Mersiyeleri

Öz Şehzade katli, Osmanlı tarihinin en dramatik ve en çok tartışılagelmiş konularından biridir.

Tarih boyunca taht kavgaları birçok Türk devletinin zayıf düşmesine hatta bazılarının yıkıl- masına sebep olmuştur. Bu mücadelelerde ordu da yıpranmış, nice asker kaybedilmiştir. Os- manlı Devleti’nin kuruluş yıllarında da benzer sorunlar yaşanması Fatih Sultan Mehmed’i ted- bir almaya sevk etmiştir. Onun çıkarttığı meşhur “Teşkilat Kanunnamesi” ile birlikte “Nizam-ı âlem için kardeş katli münasip” görülmüştür. Bu tarihten sonra I. Ahmed dönemine kadar

“devletin bekası için” neredeyse her padişah bu acı reçeteyi uygulamıştır. Bu süreçte 61 şeh- zade katli gerçekleşmiştir. 22 şehzade bilfiil isyan ettiği için katledilirken diğerleri mezkûr ka- nunnâmeye dayanılarak öldürülmüştür. Böylece taht mücadeleleri ile devletin zayıflaması en- gellenmiş ve bu mücadelelerde ölecek olan birçok masumun hayatı da kurtulmuştur. Dîvân şairleri, hemen hemen her konuda manzumeler yazarak fikir belirtmiş, övgü yahut yergileri ile olaylar veya kişiler hakkında re’yini ortaya koymuştur. Ancak şuarâ, devletin bekası ve ni- zam-ı âlem için katlanılan kardeş katli gibi bir trajedi karşısında sessiz kalmayı tercih etmiştir.

Zira hanedan ailesi için hayli müşkil olan kardeş katli meselesini irdelemek hoş görülmemiş olsa gerektir. Öte yandan ulemânın cevaz verdiği, sultanın da ferman buyurduğu bir konuda yorum yapmak cesaret isteyen bir durumdur. Başta padişahlar olmak üzere devlet erkânının taltif ve himayeleri ile sanatlarını icra edebilen sanatkârların bu çekinceleri de aslında son de- rece makuldür. Kardeş katli karşısında şairlerin sessizliğinin en büyük istisnası ise Şehzade Mustafa’nın katlidir. 1553 yılında Kanûnî Sultan Süleyman’ın emri ile genç şehzadenin öldü- rülmesi, halk ve asker tarafından büyük bir üzüntüyle karşılanmıştır. Kanûnî’nin Nahçivan se- feri sırasında vuku bulan bu elim olay askerlerin ayaklanmasına sebep olmuştur. Olayın fâili olarak kabul edilen Rüstem Paşa’nın azledilmesi askerleri teskin etse de Yeniçeriler tarafından çok sevilen ve Kanûnî’den sonra tahta geçmesi beklenen maktul şehzadenin acısı tazeliğini uzun yıllar korumuştur. Bu üzüntünün bir yansıması olarak şairler de birçok mersiye kaleme almıştır. İdamın hemen ardından ilk olarak Taşlıcalı Yahya meşhur mersiyesini yazmıştır. Şeh- zade Mustafa’ya yazılan mersiyeler içinde en meşhuru olan bu manzume padişah, Hürrem Sul- tan ve Veziriazam Rüstem Paşa ile ilgili çok sert eleştiriler içermektedir. Belki son derece sa- natkârane bir şekilde bu eleştirileri söz oyunlarıyla gizlediği için belki de padişahın şairlere karşı toleranslı tutumu neticesinde şair idam yahut sürgün edilmemiştir. Çok sonraları Rüs- tem Paşa yeniden veziriazam olunca kendisini sürgün etmiştir. Padişahın, Taşlıcalı Yahya’ya herhangi bir yaptırımda bulunmaması, diğer şairlerin daha rahat hareket etmesine vesile ol- muş, Şehzade Mustafa için başka mersiyeler de kaleme alınmıştır. Bu çalışmada, 16. yüzyıl şa- irlerinden Sirâcî tarafından Şehzade Mustafa için kaleme alınan üç mersiye incelenecektir. Gü- nümüze kadar yapılan çeşitli çalışmalarda, maktul şehzade için kaleme alınan mersiyelerden on altı tanesi tespit edilebilmiştir. Çalışmamızda mercek altına alınan Sirâcî’ye ait üç mersiye ile bu sayı on dokuza ulaşmıştır. Amacımız sadece Şehzade Mustafa’ya yazılan mersiyelerin çokluğunu ortaya koymak olarak görülmemelidir. Zira mersiyelerde ölen kişinin fiziki ve rûhî vasıflarının yanı sıra yazıldıkları dönemle ilgili pek çok mühim ipucu da yer alabilir. Dolayı- sıyla Şehzade Mustafa’ya yazılan mersiyeler edebî birer manzume olmanın dışında, Osmanlı tarihinde oldukça mühim bir o kadar da elim bu hadise karşısında reâyânın bakış açısını ak- settiren birer tarihî vesika niteliğindedir. Ayrıca, çalışmamızda Sirâcî’nin Şehzade Mustafa’ya yazdığı şiirlerden hareketle, şehzadenin katlinin halk, askerler ve şairler arasında neden bu denli yankı uyandırdığı da tartışılacaktır.

Anahtar Kelimeler: Türk İslam Edebiyatı, Mersiye, Sirâcî, Kardeş Katli, Şehzade Mustafa, Kanûnî Sultan Süleyman.

(3)

Sirâcî's Dirges to Shahzadeh Mustafa Abstract

The Fratricide (The Execution of shahzadeh /prince) is one of the most dramatic and most controversial issues in Ottoman history. Throughout history, many Turkish states have been weakened and some of them have been destroyed due to throne strug-gles. During these strug- gles, the army was worn out and many soldiers were lost. Sul-tan Mehmed, the Conqueror, had to take precautions for his period because similar problems were experienced during the first years of the Ottoman State. With the fa-mous Organisation Law (Teşkilat Kanunnamesi) legal- ized by the Conqueror, "The Fratricide is acceptable for the World Order." From Sultan Mehmed's period to the reign of Sultan Ahmed I, almost every sultan applied this painful pre- scription "for the survival of the state". During this period, 61 princes were killed, 22 of them were mur-dered because of their rebellion; but others were killed just based on this law.

There-fore, the weakening of the state was prevented as a result of the struggles for the throne and the lives of many innocent people who would die in these struggles were saved. Dîvân poets have expressed their viewpoints by writing poems on almost eve-ry subject, and they have expressed their opinions about events or persons with their praises or satires. However, they preferred to remain silent in the face of this difficult situation for the continuity of the state. It must have been unpleasant to examine this issue, which is very difficult for the dyn- asty. On the other hand, it requires courage to comment on the subject that the scholars per- mitted and the sultan gave a royal de-cree. These hesitations of the artists who could perform their arts with the rewards and patronage of the state officials, especially the sultans, were reasonable. The biggest exception to this silence is the execution of Shahzadeh Mustafa. The murder of the young shahzadeh in 1553 by order of Sultan Suleiman the Magnificent was met with great sorrow by the people and the soldiers. As a result of this sad event that happened during Kanûnî's Nakhchivan military expedition the Army revolt. The discharge of Rüstem Pa- sha, who was considered as the perpetrator of the incident, soothed the soldiers. However, the pain of murder of the shahzadeh loved by the Janissaries and accepted as the heir of the Kanûnî, was not forgotten for many years. As a sign of this sadness, many dirges were written by poets. Immediately after the execution, Taşlıcalı Yahya wrote his famous elegy. This poem, which is the most famous of the elegies that were written for Shahzadeh Mustafa, contains very harsh criticisms about the Kanûnî, Hürrem Sultan and Grand Vizier Rüstem Pasha. When the sultan did not punish Taşlıcalı Yahya, other elegies were also written for Shahza-deh Mus- tafa by other poets. In this study, three dirges that were written for Shahza-deh Mustafa by Sirâcî who was one of the 16th-century poets, will be analyzed. Six-teen dirges, written for the dead shahzadeh, have been identified in various studies until today. With these three elegies belong to Siracî, this number will reach nineteen elegies. The aim of this study should not be seen only as revealing the number of elegies written for Shahzadeh Mustafa. Because these dirges are both literary poems and historical documents that reflect the opinion of the people on this very important and very sad event in Ottoman history. Besides, in this study, it will be discussed that why the execution of the Shahzadeh Mustafa created that many reactions among the people, soldiers, and poets based on the poems of Sirâcî.

Keywords: Turkish-Islamic Literature, Dirge, Sirâcî, The Fratricide, Shahzadeh Mustafa, Sule- iman The Magnificent.

GİRİŞ

Arapça bir sözcük olup ağıt yakma anlamına gelen mersiye, bir edebî tür olarak ise;

başta din ve devlet büyükleri olmak üzere sevilen kişilerin ölümünden duyulan üzüntünün anlatıldığı şiirlerdir.1 Hayatın değişmez ve önlenemez bir gerçeği olan ölüm karşısında çaresiz

1 Mehmet Aça vd, Başlangıçtan Günümüze Türk Edebiyatında Tür ve Şekil Bilgisi (İstanbul: Kesit Yayınları, 2012), 371.

(4)

kalan insanoğlu, kaybettiği sevdiklerinin ardından acısını paylaşmak ve dindirmek yahut on- lara olan bağlılığını ifade etmek için ağıtlar yakmıştır. İnsanlık tarihi kadar eski olan ağıt yakma geleneğinin, Kâbil’in kardeşi Hâbil’i öldürmesi sonucu, Hz. Âdem ile başladığı kabul edi- lir.2

İslâm’ın kabulünden önce Türk edebiyatında ölümden duyulan üzüntü “sagu” ile dile getirilirdi. Türklerin Müslüman olması ile birlikte halk edebiyatında sagular “ağıt” olarak var- lığını sürdürürken Arap ve İran edebiyatlarının etkisi ile dîvân edebiyatında “mersiye” türü ortaya çıkmıştır. Mersiyelerde ölen kişinin fiziki ve rûhî vasıfları ile cömertlik, cesaret, kahra- manlık, doğruluk gibi faziletleri övülür; onun ölümünden duyulan acı dile getirilir. Dolayısıyla mersiyeler, hakkında yazıldıkları kişi ile ilgili mühim bilgiler ihtiva ederler ve bu yönleri ile duyguların dışa vurulduğu bir edebî türden ziyade tarihî birer vesika işlevi görebilirler.

Osmanlı edebiyat tarihine bakıldığında padişahlar, şehzadeler, vezirler ve diğer devlet büyüklerine yazılmış pek çok mersiye ile karşılaşılır. Zira devletin kuruluşundan itibaren dev- let erkânı, sanatkârları himaye etmiş ve sanatlarını icra ederken onları desteklemişlerdir. Bu durum devlet ricâlinin, sanatkârların muhabbetini kazanmasını sağlamıştır. Kendileri de ço- ğunlukla birer sanatkâr olan ekâbire duyulan muhabbet, şairler tarafından methiyelerle ifade edilmiş, onların ölümleri ile hissedilen büyük üzüntü ise mersiye mısralarına nakşedilmiştir.

Mersiye türünün en nitelikli örnekleri 16. yüzyılda ortaya çıkmış, sayısal olarak da bu yüzyılda diğer yüzyıllardan daha fazla mersiye kaleme alınmıştır. Bu asırda padişah, şehzade ve diğer devlet büyüklerine yazılan mersiyelerin sayıca çokluğu da dikkat çekicidir.3 Çalışma- mıza konu olan mersiyelerin yazarı Sirâcî de dîvânında üçü Şehzade Mustafa’ya biri de Turhan Bey’e olmak üzere dört mersiyeye yer vermiştir.

Sirâcî’nin kimliğiyle ilgili, mahlası dışında, ulaşabildiğimiz bilgi mevcut değildir. İstan- bul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi Türkçe Yazmalar bölümünde NCTY09503 numara ile kayıtlı dîvânı dışında da bir eseri tespit edilememiştir.4 Dîvân 102 varaktan oluşmakta, 55’i manzum hadis tercümesi olmak üzere toplam 492 manzume içermektedir. Mezkûr yazmanın istinsah kaydında 1055/1645-1646 tarihi bulunmaktadır. İlk varakta yer alan “Hâzâ kitâb-ı dîvân-ı Sirâcî rahmetullâhi ʻaleyh” ifadesinden söz konusu nüshanın, şairin vefatından sonra istinsah edildiği anlaşılmaktadır.

1. ŞEHZADE MUSTAFA MERSİYELERİ

Osmanlı Devleti, en uzun ömürlü Türk devletidir. Tarihte birçok Türk devletinin zayıf- lamasına, bölünmesine yahut yıkılmasına zemin hazırlayan taht kavgaları, Osmanlı’da Fatih Kanunnâmesi ile engellenmiştir. Bu kanunnâmeden sonra I. Ahmed dönemine kadar “devletin bekası için” 61 şehzade katli gerçekleşmiştir. 22 şehzade bilfiil isyan ettiği için katledilirken diğerleri mezkûr kanunnâmeye dayanılarak öldürülmüştür.5 Halk ve şuarâ; nizam-ı âlem uğ- runa şehzade öldürmek Osmanlı Hânedanı için hayli çetin bir tercih olduğundan yahut fetvayı veren ulemânın isabetini sorgulamamak veya padişahın emrine muhalefet etmemek için olsa gerek şehzade katli konusunda sükûtu tercih etmiştir. Katledilen şehzadeler için çok fazla mer- siye yazılmamış olması bunun bir göstergesidir.6 Ancak Şehzade Mustafa bu konuda mühim bir istisnadır. Devletin bekası için katline bizzat babası Kanûnî Sultan Süleyman tarafından ferman verilen şehzade, edebiyatımızda ardından en çok mersiye yazılan devlet adamı olmuş- tur.7

2 M. Faruk Öztoprak, “Mersiye”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 2004), 29/215.

3 Mustafa İsen, “Mersiye”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (Ankara: TDV Yayınları, 2004), 29/218-219.

4 Sirâcî, Sirâcî Dîvânı (İstanbul: İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi, Türkçe Yazmalar, NCTY09503).

5 Ekrem Buğra Ekinci, “Osmanlı Hukukunda Kardeş Katli Meselesi”, Prof. Dr. Fikret Eren’e Armağan (Ankara: Yetkin Yayınları, 2006), 1105-1117.

6 Mehmed Çavuşoğlu, “Şehzade Mustafa Mersiyeleri”, Tarih Enstitüsü Dergisi, 12 (1982), 643.

7 Mustafa İsen, Acıyı Bal Eylemek (Ankara: Akçağ Yayınları, 1994), 2.

(5)

Kanûnî Sultan Süleyman’ın en büyük oğlu olan Şehzade Mustafa, hem halk hem de ordu tarafından çok sevilmiş ve tahtın vârisi olarak görülmüştür. Aynı zamanda bilim ve sanat er- babının da muhabbetini kazanan şehzade, sancak beyliği görevini sürdürdüğü Manisa ve Amasya’da ulemâ ile şairleri himaye etmiş, kendisi de Muhlisî mahlasıyla şiirler yazmıştır.

Onun bu denli sevilmesi ve tahta yakın olması, Kanûnî Sultan Süleyman’dan sonra Osmanlı tahtına kendi oğlunu oturtmak isteyen Hürrem Sultan’ın pek hoşuna gitmemiştir.8

Çeşitli oyunlar ve düzmece mektuplar yoluyla Kanûnî ile Şehzade Mustafa’nın arasını açmayı başaran Hürrem Sultan, nihaî gayesine ulaşmak ve şehzadeyi ortadan kaldırmak için padişahın Şah Tahmasp’a olan düşmanlığını kullanmıştır. Zira Kanûnî ile Tahmasp savaş ha- linde olan iki sultandır. Hürrem Sultan, Damadı Rüstem Paşa ile iş birliği yaparak Şehzade Mustafa’nın, Şah Tahmasp ile birlikte hareket ettiği yönünde dedikodular yaymış ve genç şeh- zadenin dilinden uydurma mektuplar yazdırmıştır. Bu mektuplar Kanûnî Sultan Süleyman’a ulaştığında da sultan kendisi için çok zor olan mezkûr fermanı vermiş ve Konya ovasında, sul- tan otağında vahim vâkıa vuku bulmuştur. 6 Ekim 1553 tarihinde gerçekleşen bu olay orduyu galeyana getirmiş, Yeniçeriler ayaklanmıştır. Olayın sorumlularından biri olarak görülen Rüs- tem Paşa’nın azledilmesi ile isyan bir nebze yatıştırılmıştır.9 Ancak genç şehzadenin bu şekilde öldürülmesi halk tarafından hep öfke ve üzüntü ile anılmıştır.

Devrin Bâkî, Hayâlî Bey gibi büyük şairleri Şehzade Mustafa’nın katli karşısında sessiz kalmış olsa da en büyük tepkiyi, sultanın en yakınındaki şairlerden Taşlıcalı Yahya vermiştir.

Olayın gerçekleştiği gün yazıldığı bilinen Taşlıcalı’nın meşhur mersiyesi elden ele, dilden dile yayılmış ve matem halindeki askerin hislerine tercüman olmuştur.10 Şehzade Mustafa’ya iftira atıldığını ve padişahın hataya düştüğünü cesur bir şekilde söyleyen şair, diğer şairleri de yü- reklendirmiştir. Padişah tarafından da kendisine bir ceza verilmediğinden olsa gerek, ondan sonraki şairler hislerini daha rahat ifade etmiş, zaman zaman Taşılacalı’nın ağır ifadelerini göl- gede bırakacak sertlikte manzumeler yazmışlardır.11

Şehzade Mustafa için kaleme alınan mersiyeleri bir arada tanıtma konusunda çalışma yapan ilk isim Mehmed Çavuşoğlu12 olmuştur. Daha sonra Ayhan Güldaş13, Mustafa İsen14, Gencay Zavotçu15, Namık Açıkgöz16 ve Muvaffak Eflatun17 birer çalışma yapmıştır. Bu çalış- malar sonucunda günümüze kadar tespit edilmiş olan Şehzade Mustafa mersiyelerinin sayısı on altıya yükselmiştir.18 Bu şairler içinde yalnızca Nisâyî mahlaslı kadın şair tarafından iki mersiye yazılmıştır. Çalışmamızda inceleyeceğimiz mersiyelerin yazarı Sirâcî ise üç mersiye yazarak bu konuda öne çıkmıştır.

2. SİRÂCÎ

8 Mustafa Cezar, Mufassal Osmanlı Tarihi, (Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2011), 1104.

9 Cezar, Mufassal Osmanlı Tarihi, 1110.

10 Çavuşoğlu, “Şehzade Mustafa Mersiyeleri”, 647.

11 Bk., Nisâyî’nin mersiyesi; Çavuşoğlu, “Şehzade Mustafa Mersiyeleri”, 673-674. Ayrıca; Ahmet Atillâ Şentürk, Şehzâde Mustafa Mersiyesi Yahut Kanunî Hicviyesi (İstanbul: Büyüyenay Yayınları, 2017), 74-75.

12 Çavuşoğlu, “Şehzade Mustafa Mersiyeleri”, 641-686.

13 Ayhan Güldaş, “Bilinmeyen Şehzade Mustafa Mersiyeleri”, Kubbealtı Akademi Mecmuası, 18/3 (1989), 37-49.

14 İsen, Acıyı Bal Eylemek, 79-88.

15 Gencay Zavotçu, “Bir Ölümün Yankıları ve Yahyâ Bey Mersiyesi”, A. Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, 33 (2007), 69-80.

16 Namık Açıkgöz, “Devrin Şairlerine Göre Şehzade Mustafa’nın Şahsiyeti”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi 8/39 (Ağustos 2015), 7-13.

17 Muvaffak Eflatun, “Hasbî’nin Şehzade Mustafa Mersiyesi”, 21. Yüzyılda Eğitim ve Toplum Eğitim Bilimleri ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, 5/15 (Kış 2016), 159-178.

18 Eflatun, “Hasbî’nin Şehzade Mustafa Mersiyesi”, 177.

(6)

Şehzade Mustafa’ya yazılmış olan elimizdeki üç mersiyenin şairi Sirâcî ile ilgili, mahlası dışında, elimizde bir bilgi bulunmamaktadır. Mersiyelerin bulunduğu Sirâcî Dîvânı’ndaki şiir- lerden hareketle 16. yüzyıl şuarâsından olduğu anlaşılmaktadır. Şuarâ tezkirelerinde tespit edilen Sirâcî mahlaslı şairlerden yalnızca Germiyanlı Sirâcî 16. yüzyılda yaşamıştır. Germiyanlı Sirâcî ile ilgili bilgi veren en eski kaynak, Âşık Çelebi’nin Meşâirü’ş-şuarâ’sıdır. Burada şairden;

“Germiyanîdür. Miyân-ı şuʻarâda yârânuñ mû-şikâf u nüktedânıdur. ʻİlm-i belâġatde çerâġı ʻallâmeden yaḳar ve fenn-i feṣâḥatde silsile-i pâyesi Nizâmü’d-dîn-i Aʻrac’a çıḳar. Egerçi ẓâhirâ reftârda tek ü tâz ider ammâ ṭarîḳ-i ʻilmde ḳadem-i râsiḥi ve râh-ı taḥṣîlde kaʻb-ı şâmiḥi vardur.

Ṣaḥrâ-yı kesb-i maʻârifde ʻöẕr-i leng itmeyüp ululara pey-revlik ṭarîḳine gitmişdür. Şiʻrüñ envâʻına, ʻilm-i ḳâfiye ve ʻarûż u ġayra geregince kûşiş itmişdür.”19 şeklinde bahsedilmiştir. An- cak Âşık Çelebi, şairin herhangi bir eserinin varlığından bahsetmemiş, yalnızca iki şiirinden birer kesit ile Saçlı Emir’in (öl. 1556) ölümüne düştüğü tarih kaydını vermiştir. Biri Kanûnî’ye sunduğu bir ıydiyye olan bu iki şiir maalesef mezkûr mersiyelerin bulunduğu dîvânda yer al- mamaktadır. Dolayısıyla bu bilgiler Germiyanlı Sirâcî’nin, elimizdeki mersiyelerin şairi oldu- ğunu söylemek için yeterli değildir. Ancak her iki şairin 16. yüzyılda yaşamış olmaları ve ikisi- nin de Kanûnî Sultan Süleyman’a yazılan şiirlerinin bulunması aynı kişi olmaları ihtimalini kuvvetlendirmektedir.

2.1. Sirâcî’nin Şiirlerinde Şehzade Mustafa

Sirâcî Dîvânı’nda Şehzade Mustafa’ya yazılmış biri methiye20, üçü mersiye21 olmak üzere dört manzume yer almaktadır. Söz konusu methiyede doğrudan Şehzade Mustafa’nın ismi anılmamaktadır. Ancak şiir bir şehzade övgüsüdür ve methedilen şehzade tahta şeksiz- süphesiz en layık olan kişi olarak anılmaktadır. İdamına kadar geçen sürede halkın, askerin ve şuarânın Şehzade Mustafa’ya olan muhabbeti yukarıda ifade edilmişti. Sirâcî’nin mersiyele- rinde de görüleceği üzere şair, Şehzade Mustafa’ya büyük muhabbet beslemektedir. Dolayı- sıyla mezkûr methiyenin bir başka şehzadeye yazıldığını düşünmek yanlış olacaktır. Bununla birlikte -kanaatimizce- şiirde yaptığı bir söz oyunu ile de şair, Şehzade Mustafa’yı işaret etmiş- tir. Zira manzumede yer alan bir dize; “Muḥibb-i ḫânedân-ı Muṣṭafâ’sun” şeklinde okunabile- ceği gibi “Muḥibb-i ḫânedân Muṣṭafâ’sun” şeklinde de okunabilmektedir.

Mersiye metinlerine geçmeden önce Sirâcî’nin şiirlerinde çizdiği Şehzade Mustafa port- resini incelemekte yarar var. Mütekerrir müseddes şeklinde kaleme aldığı methiyede şair,

“Eyâ şehzâde-i tâc-ı civân-baḫt / Ḫudâ erzânî ḳıla tâc ile taḫt” beytini her bendin sonunda yi- neleyerek şehzadenin sultanlığa liyakatini vurgulamıştır. Onun bu tutumu, halkın gözünde şehzadenin yerinin taht olduğunu göstermesi bakımından kıymetlidir.

Methiyenin ilk bendinde Sirâcî, şehzadeye doğuştan adâlet, zekâ ve cesaret hasletleri- nin verildiğini ifade etmiştir. Şair ikinci bendde yine onun âdilliğini öne çıkarmış, ayrıca eli açık ve cömert olduğunu belirtmiş; üçüncü bendde diğer şehzadelerden üstünlüğüne vurgu yapmış; dördüncü bendde ise en hayırlı halef olduğunu söylemiştir. Böylece ilk dört bendde şair, şehzadenin Osmanlı tahtına liyâkatini sâikleri ile ortaya koymuştur.

Beşinci bendde şehzadeye yapılan bir ihanetten bahseden Sirâcî, Allah’a, şehzadeyi ko- ruması için niyazda bulunmuştur. Bu beyit Şehzade Mustafa hakkında çıkarılan dedikoduları ve ona atılan iftiraları akla getirmektedir. Dolayısıyla bu methiyenin, şehzadenin idamına ya- kın kaleme alındığı düşünülebilir:

19 Pîr Mehmed bin Çelebi, Meşâ’irü’ş-şu’arâ, Haz. Filiz Kılıç (PDF: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 2018), 415.

20 Sirâcî, Sirâcî Dîvânı (Türkçe Yazmalar, NCTY09503), 39a-39b. Çalışmamızda mezkûr methiyeden örnek bölüm verildiğinde örneğin sonuna (Methiye/bend numarası) şeklinde bilgi notu verilecektir.

21 Mersiye1; Sirâcî, Sirâcî Dîvânı (Türkçe Yazmalar, NCTY09503), 14a-14b.

Mersiye2; Sirâcî, Sirâcî Dîvânı (Türkçe Yazmalar, NCTY09503), 26a-26b.

Mersiye3; Sirâcî, Sirâcî Dîvânı (Türkçe Yazmalar, NCTY09503), 29a-29b.

Çalışmamızda mezkûr mersiyelerden örnek bölüm verildiğinde örneğin sonuna (Mersiye numarası/bend numa- rası) şeklinde bilgi notu verilecektir.

(7)

Ḫıyânet eyleyüp bir niçe bedḫˇâh Ṭarîḳ-i şerʻi ḳoyup oldı gümrâh Ḫaṭâdan ṣaḳlasun sen cânı Allâh Ḳul olduḳ sen şehe lillâh u billâh

Eyâ şehzâde-i tâc-ı civân-baḫt

Ḫudâ erzânî ḳıla tâc ile taḫt (Methiye/V)

Şehzade Mustafa’nın dosdoğru bir kişiliğe sahip ve sırât-ı müstakîm üzere olduğunu be- lirten şair, şehzadeyi kıskananların ona iftira attığını ifade etmektedir:

Elif misâl iken ol râh-ı istiḳâmetde Dirîġ[â] egri didiler o serv-i âzâde Ḥasûd aña buġż idüp itdiler bühtân

Gören bu ẓulm[ı] n’ola başlar ise feryâda (Mersiye2/IV)

Sirâcî, şehzadenin rûhî-ahlâkî özelliklerinin yanı sıra fiziki güzelliğinden de bahsetmiş- tir. Şair, “Ol idi ḥüsn ile ʻâlemde Yûsuf-ı sânî” dizesinde şehzadeyi güzelliği ciheti ile Hz. Yusuf’a benzetmiş; “Ki nev-civân iken aldırduḳ ol güzel ḫanı” ifadesiyle de genç yaşta idam edildiğini vurgulamıştır. Bir başka dizede Sirâcî, şehzadenin yüz güzelliğini “O meh ġurûba varup çünkim intiḳâl itdi” mısraında da ay ile tasvir etmektedir.

2.2. Sirâcî’nin Şehzade Mustafa Mersiyeleri

Şehzade Mustafa’nın ardından yazılan mersiyeler genel olarak incelendiğinde şairlerin şu üç önemli hususta hemfikir oldukları görülecektir. Birincisi; Şehzade Mustafa babasına sa- dıktır ve dosdoğru bir kişiliğe sahiptir. Bundan dolayı onun, sultanın arkasından entrikalar çevirdiği düşünülemez. İkincisi; genç şehzade bir iftiraya uğramıştır ve bu iftirayı atanların kim olduğu doğrudan yahut dolaylı olarak mısralarda bildirilmiştir. Üçüncüsü; bu elim hadise reâyâ tarafından yalnızca hânedanın kendi içindeki olağan bir taht mücadelesi olarak görül- memiştir. Öyle olsa o zamana kadar yaşanan diğer şehzade ölümlerinde olduğu gibi halk sessiz kalacak ve olay bir süre sonra unutulacaktı. Ancak öyle olmamış; bu idam haksız bir infaz, hatta zulüm olarak görülmüş ve olay asırlarca tazeliğini korumuştur. Nitekim diğer şehzade ölümlerinin aksine, başta şairlerin şiirleri olmak üzere tarihî vesikalarda sürekli canlı kalmış- tır. Bu konuda en çok mersiye yazdığı tespit edilen şair Sirâcî’dir. O, şehzadeye mersiye yaz- masının sebebini aşağıdaki bendde şöyle izah etmiştir:

Sirâcî aġlayalum rûz u şeb efġân idelüm Derûnumuzda olan sırrımız ʻayân idelüm Muṣîbeti[ni] o cânuñ dimiş durur şuʻarâ

Fiġân u nâle ile biz daḫi beyân idelüm (Mersiye2/V)

Daha önce ifade edildiği gibi, Taşlıcalı Yahya daha olayın yaşandığı gün bir mersiye yaz- mış ve bu mersiye olayın cereyan ettiği ordugâhta elden ele, dilden dile dolaşmıştır. Onun ar- dından diğer şairler de hislerini mısralara dökmüşler ve şehzadenin haksız yere öldürüldü- ğünü haykırmışlardır. Yukarıdaki bendde Sirâcî, diğer şairlerin bu tavrından etkilendiğini ve kendi hislerini yazıya dökmeye karar verdiğini beyan etmiştir. Aynı manzumede şair, Şehzade Mustafa’nın doğruluğuna şehadet ettikten sonra onu kıskananlar tarafından şehzadeye oyun- lar oynanıp iftira atıldığını haber vermiştir. Üstelik Sirâcî burada üslûbunu sertleştirmiş ve şehzadenin başına gelenleri Kerbelâ olayına benzetmiştir. Ona yapılanları zulüm olarak gör- müş ve bu musibeti “evlât” dediği Hz. Hüseyin’in (r.a) başına gelenlerle bir tutmuştur. Sirâcî

(8)

burada genç şehzadenin kendisi dışında çocuklarının da öldürülmesini Kerbelâ katliamına teş- bih etmiş olsa gerektir.22 Bu teşbihlerden hareketle şair, olayın fâillerini Yezîd ile bir tutmuş olmaktadır:

Dirîġ ẓulm ile gitdi ḥayf o şehzâde Muṣîbeti n’ola beñzerse anuñ evlâda Dögündi ṭaş ile çaġladı ṭaşuban her ṣu Bu mâcerâyı varup didi ḳaʻr-ı derîne Elif misâl iken ol râh-ı istiḳâmetde Dirîġ egri didiler o serv-i âzâde Ḥasûd aña buġuż idüp itdiler bühtân

Gören bu ẓulm[ı] n’ola başlar ise feryâda (Mersiye2/IV)

Bir başka bendde Sirâcî, tüm olayların planlayıcısı olarak gördüğü Hürrem Sultan’ı tev- riye yoluyla işaret etmektedir.

Bu çarḫ-ı pîre-zen anuñla ṭurfe-ḥâl itdi

Niçe anuñ gibi câna bu resme âl itdi (Mersiye2/II)

Burada şair olayların sorumluluğunu “kocakarı” olan feleğe yüklemiştir. Dîvân edebiya- tında sıkça kullanılan bu tabir; dünya yaratıldığından beri var olduğu için yaşlanmış, güzelli- ğini ve değerini yitirmiş olduğundan hareketle feleğe yakıştırılan bir sıfattır. Sirâcî, Hürrem Sultan’ın adını anmaya cesaret edemese de kocakarıdan kinaye ile onu işaret etmektedir. Ben- zer bir tevriyeye Fununî’nin Şehzade Mustafa mersiyesinde de rastlanır:

Bir kemend-i âl ile ol şeh şikâr olmış durur İşbu yüzden bu zen-i mekkâra kâr olmış durur Yüri ey câdû-yı dehr âI aşikâr olmış durur23

Sirâcî, bir yandan Şehzade Mustafa’ya iftira atıldığını belirtirken bir yandan da gaflete düşenin genç şehzade değil bizzat Kanûnî Sultan Süleyman olduğunu söylemekten de çekin- mez:24

Uydı aʻdâ sözlerine ġaflet ile pâdişâh

Riḥlet itdi ʻâlem-i ʻuḳbâya Sulṭân Muṣṭafâ (Mersiye3/IV)

Tabi bu gafletin bir de sonucu vardır. Sirâcî’ye göre padişah yaptığına mutlaka pişman olacaktır:

İşidüp bu muṣîbet ḥâlini ins ile cân yansun

Peşîmân olup itdügi işe şâh-ı cihân yansun (Mersiye1/I)

Şair, bu mersiyelerden birinde tek suçlunun Hürrem Sultan olmadığını, Hürrem Sul- tan’ın tahtta gözü olan oğullarının da bu işte parmağı olduğunu savunur. Sirâcî, şehzadenin kardeş oyunu ile öldürülmesini Hz. Yusuf (a.s.) kıssasındaki kardeş kıskançlığına benzetmiştir:

Ol idi ḥüsn ile ʻâlemde Yûsuf-ı sânî ʻAṭâ vü cûd u seḫâda yoġ idi aḳrânı Nifâḳ u buġż idüp ol ḫana daḫi iḫvânı

22 Cezar, Mufassal Osmanlı Tarihi, 1110.

23 Çavuşoğlu, “Şehzade Mustafa Mersiyeleri”, 651.

24 Benzer bir suçlama Taşlıcalı Yahya’nın mersiyesinde de söz konusudur. Ahmet Atillâ Şentürk, mezkûr mersiyenin dördüncü bendinin dördüncü beytinde Taşlıcalı Yahya’nın Kanûnî’yi “aymazlıkla”; beşinci bendin altıncı beytinde ise “gaflet” ile suçladığını belirtir. Bk. Şentürk, Şehzâde Mustafa Mersiyesi, 174, 192.

(9)

Kim itdiler ṣanasun yine mâh-ı Kenʻân’ı (Mersiye2/I)

Kanûnî Sultan Süleyman, adâleti ile övülen bir padişahtır. Sirâcî Dîvânı’nda yer alan

“Reʻâyâ ḳullaruñ âsûde dildür devr-i ʻadlüñde”25, “Anuñ’çündür ki sen ʻaḳla uyup ʻadle ḳarîn ol- duñ”26, “Pâdişâhum ḫalḳ-ı ʻâlem oldı hep âsûde-ḥâl / Sâye-i ʻadlüñde hergiz kimsene incinmedi”27 örneklerinde görüldüğü gibi Sirâcî, Kanûnî Sultan Süleyman’ın âdil yönetimini methetmekte- dir. Adâleti ile nam salmış olan Kanûnî Sultan Süleyman’ın, kendi oğlunun fermanını verirken adâletten sapması ise Sirâcî’nin mersiyesinde eleştirilir. Şair, bu olayı tavsif için “zulüm” ve

“musibet” tabirlerini özellikle tercih etmekte ve tekrar tekrar kullanmaktadır.

Osmanlı tarihinde kendi oğluna ölüm fermanı çıkaran üç padişah vardır. Bunlar I. Mu- rad, I. Süleyman ve III. Mehmed’dir. Kanûnî devrinden önce -III. Mehmed sonraki asırda yaşa- dığı için- hânedanda kendi oğlunu boğduran tek padişah I. Murad’dır. Ancak onun şehzadesi Savcı Bey açık şekilde babasına isyan etmiş ve hükümdarlığını ilan ederek kendi adına hutbe okutmuştur. Şehzade Mustafa ise isyan etmemiş, hile ve desiseler sonucu zan ile öldürülmüş- tür. Bu sebeple Sirâcî, Osmanlı hânedanının başına daha önce böylesi bir musibet gelmediğini ifade etmiştir:

Şafaḳ bu mâtem içün ṭañ mı boyanursa ger ḳana

Ki hergiz bu muṣîbet olmamışdur âl-i ʻOsmân’a (Mersiye1/V)

Tarih kitaplarında bu elim hadise ile ilgili karşılaşılan bir diğer durum Kanûnî Sultan Süleyman’ın ilerleyen yaşı ve yakalandığı nıkris hastalığı sebebiyle Nahcivan Seferine katıla- maması ve yerine Rüstem Paşa’yı görevlendirerek ordunun başında sefere göndermesidir. Bu sırada Yeniçeriler arasında padişahın kendi yerine Şehzade Mustafa’yı geçirmek istediği ancak buna Rüstem Paşa’nın engel olduğu yönünde dedikodular hasıl olmuştur. Sirâcî Dîvânı’nda bu- lunan aşağıdaki dizeler bu duruma işaret olarak kabul edilebilir:

İrişdi Rûm iline emr-i şâhî Mü’ekked yaʻnî emr-i pâdişâhî Ki olavuz sen şehüñ dâ’im penâhı ʻUbûdiyetler idevüz kemâhî

Eyâ şehzâde-i tâc-ı civân-baḫt Ḫudâ erzânî ḳıla tâc ile taḫt

Hemân ilġâ idüp pâşâyı aʻẓam Ḳarâr itmedi bir arada bir dem Kimesne gitmedi kendüden aḳdem

Olup pâ-bûsüñ ile şâd [u] ḫürrem (Methiye/VI-VII)

İlk bendden anlaşılacağı üzere tımar sahibi bir bey olan Sirâcî’ye ve diğer Anadolu bey- lerine padişahtan bir emir gelmiş ve şehzadeye bağlı hareket etmeleri, onu kollamaları isten- miştir. Ancak Vezir-i Azam Rüstem Paşa bu emri ilga etmiş ve herkesten çabuk davranarak

25 Sirâcî, Sirâcî Dîvânı (Türkçe Yazmalar, NCTY09503), 71b.

26 Sirâcî, Sirâcî Dîvânı (Türkçe Yazmalar, NCTY09503), 71b.

27 Sirâcî, Sirâcî Dîvânı (Türkçe Yazmalar, NCTY09503), 89b.

(10)

sultan ile görüşmek üzere payitahta ulaşmıştır. Neticede Kanûnî, genç şehzadenin isyan etti- ğine ikna edilmiş ve mezkûr fermanı çıkartmıştır.

Sirâcî’nin üç mersiyesinde de gam, hüzün ve keder yoğun bir şekilde hissedilir. Ona göre şehzadenin ölümüne yalnızca kendisi ve muhibbânı değil tüm âlem üzülmekte; dağlar, ırmak- lar, bulutlar hatta yıldızlar onun yasını tutmaktadır. Şair bu matem havasını vermek için teş- bih, telmih, hüsn-i taʻlîl, teşhis, intak gibi pek çok sanattan yararlanmıştır.

SONUÇ

Çalışmamızda incelenen şiirlerden hareketle Şehzade Mustafa adâlet, zekâ, cesaret, cö- mertlik ve doğruluk gibi hasletleri ile tahta diğer şehzadelerden daha ziyade lâyık görülmüş- tür. Onun, babasına karşı bir ihanet içinde olması düşünülemez. Bu sebeple Sirâcî, onun öldü- rülmesini kabullenememiş, iftiralara inanan Kanûnî Sultan Süleyman’ı gaflet ile suçlamıştır.

Kendisi de bir şair olan genç şehzadenin idamı Sirâcî gibi birçok şairi derinden etkilemiştir. Bu şairlerden bazıları hissiyatını yazdığı mersiyeler ile dışa vurmaya cesaret etmiş, hatta sultanı ve olayın sorumlusu olarak gördükleri ekâbiri eleştirmişlerdir.

Taşlıcalı Yahya’nın mersiyesi ile başlayan ve bu çalışma ile sayısı on dokuza ulaşan Şeh- zade Mustafa mersiyeleri, Osmanlı Devletinde ilim ve sanat erbabı üzerine düşen patronaj göl- gesini savar niteliktedir. Özellikle Osmanlı şuarâsının, iktidarın himmeti için şiir yazdığı ve takdir edilmek yahut câize almak için kalem oynattıkları; mutlak egemen olan saltanatın aley- hine hiçbir şey yazamadıkları ve halktan kopuk oldukları eleştirilerine iyi bir cevap hüviyetin- dedir. Halkın hissiyatına tercüman olan bu mersiyeler, haksızlık ve zulüm olarak gördükleri bu vakayı -“Nizam-ı âlem içindir.” diyerek görmezden gelinen- diğer şehzade idamlarından ayrı tutmuştur. Yaygın teamülün aksine, mezkûr mersiyelerin şairleri hiçbir beklenti içinde olmadıkları gibi bulundukları konumları ve hatta canlarını tehlikeye atarak padişahı, karısını, şehzadelerini ve vezirini suçlamaktan çekinmemişlerdir. Dolayısıyla onları halktan kopuk ve menfaatçi olarak tavsif etmek -kanaatimizce- eserlerini yeterince tanımamaktan ileri gelmek- tedir. Klasik edebiyatın mahsullerini günümüz okuruna aktaran çalışmalar arttıkça önyargıla- rın ve ithamların son bulacağı muhakkaktır.

Ek: Şehzade Mustafa Mersiyelerinin Transkripsiyonlu Metinleri Mersiye1

mefâʻîlün mefâʻîlün mefâʻîlün mefâʻîlün

I İşidüp bu muṣîbet ḥâlini ins ile cân yansun Peşîmân olup itdügi işe şâh-ı cihân yansun

Bu âteşden ʻalevlensün göyünsün cism [ü] cân yansun Yine göynüklü bir âh ideyin kevn ü mekân yansun Şerâr-ı nâr-ı âhumdan zemîn ü âsumân yansun

II Bu mâtemden fiġân u nâle ḳılsun begler aġalar Perîşân-ḥâl olup yolsun ṣaçın zülfin semen-sâlar Yine cûş u ḫurûş idüp acısun baña deryâlar Bu cevri itdügi yoḳdur cihânda ʻâlem-ârâlar İşidüp bu muṣîbet ḥâlini ins ile cân yansun

(11)

III Gözüm bu mâcerâ içün dem-â-dem ḳanlar aġlasun Ṭaşuban seyl-i eşküm ġarḳ idüp dünyâyı çaġlasun Çıġırup raʻd [u] berḳ ṭûfân olup yolları baġlasun Firâḳ u nâr-ı ḥasretle işiden sîne ṭaġlasun Bu âteşden ʻalevlensün zemîn ü âsumân yansun

IV Çü gitdi dâr-ı ʻuḳbâya yiri ḫuld-ı berîn olsun O maẓlûmuñ enîsi Ḥażret-i Rûḥu’l-emîn olsun Semâvât ehl-i raḥm idüp aña yâr u ḳarîn olsun Eḥibbâsınuñ işi rûz [u] şeb zâr u enîn olsun Peşîmân olup itdügi işe şâh-ı cihân yansun

V Şafaḳ bu mâtem içün ṭañ mı boyanursa ger ḳana Ki hergiz bu muṣîbet olmamışdur âl-i ʻOsmân’a Yaşum bu mâcerâ içün dönüpdür laʻl ü mercâna Sirâcî yanalum tâ ḥaşr olunca nâr-ı hicrâna Firâḳ u ḥasret odından ṭutuşsun cism ü cân yansun Mersiye2

mefâʻilün feʻilâtün mefâʻilün feʻilün I

Gelüñ beri idelüm ḥaşr olunca efġânı Ki nev-civân iken aldırduḳ ol güzel ḫanı Demidür aḳar ise dem durur gözüm ḳanı Bulımadum arayup taḫt-ı dilde sulṭânı Ol idi ḥüsn ile ʻâlemde Yûsuf-ı sânî ʻAṭâ vü cûd u seḫâda yoġ idi aḳrânı Nifâḳ u buġż idüp ol ḫana daḫi iḫvânı Kim itdiler ṣanasun yine mâh-ı Kenʻân’ı

Ḫaber virüñ gideyin ḳande gitdi ol ḫanum Bu intiẓâr ile çıḳsa ʻaceb midür cânum

II

Bu çarḫ-ı pîre-zen anuñla ṭurfe-ḥâl itdi Niçe anuñ gibi câna bu resme âl itdi Şehâdet eyler idi ḳalb intiḳâline Ḳażâya râżî olup emre imtisâl itdi Çerâġ-ı rûşeni söyündi âl-i ʻOsmân’uñ O meh ġurûba varup çünkim intiḳâl itdi

(12)

Neşâṭ u ʻayş-ı cihân oldı mâteme tebdîl Ḳulûb-ı nâsı firâḳ ile pür-melâl itdi

Dirîġ ʻaksine döndi bu çarḫ-ı kîne-güẕâr Yiridür eyler isem rûz [u] şeb fiġân ile zâr

III

Bu ḥasret odına yandı yaḳıldı mîr ü sipâh Ḳarañu gice misâli büridi şâl-ı siyâh İdüp bu nevʻ ile her kişi zâr u feryâdı Direk direk göge aġdı fiġân u nâle vü âh Şafaḳ bu ḥâli görüp oldı dâmeni pür-ḫûn Bu vird[i] vird idine rûz-ı ḥaşre dek efvâh Teraḥḥüm eyleyüp acıdı aña deryâlar Bu ḥasret odına yansa ʻaceb mi bende vü şâh

Gelüñ fiġân idüben zâr u zâr aġlayalum Bu nâ[r-ı] ḥasret ile biz de sîne dâġlayalum

IV

Dirîġ ẓulm ile gitdi ḥayf o şehzâde Muṣîbeti n’ola beñzerse anuñ evlâda Dögündi ṭaş ile çaġladı ṭaşuban her ṣu Bu mâcerâyı varup didi ḳaʻr-ı derîne Elif misâl iken ol râh-ı istiḳâmetde Dirîġ egri didiler o serv-i âzâde Ḥasûd aña buġuż idüp itdiler bühtân Gören bu ẓulm[ı] n’ola başlar ise feryâda

Ne çâre bu imiş muḳteżâ-yı Rabbânî Ecel gelince ger itmez kimesne dermânı

V

Sirâcî aġlayalum rûz u şeb fiġân idelüm Derûnumuzda olan sırrımız ʻayân idelüm Muṣîbeti[ni] o cânuñ dimiş durur şuʻarâ Fiġân u nâle ile biz daḫi beyân idelüm Şafaḳ bu mâtem içün yine ġarḳ-ı ḫûn oldı Aḳıdup eşkimizi ḳanuña revân idelüm Boyandı ḳana sipihrüñ bu demde dâmeni Gelüñ bu ḥasret ile biz de terk-i cân idelüm

(13)

Gelüñ beri idelüm ḥaşr olunca efġânı Ki nev-civân iken aldırduḳ ol güzel ḫanı Mersiye3

fâʻilâtün fâʻilâtün fâʻilâtün fâʻilün

I Yine yüz döndürdi nâgeh rûzigâr-ı bî-vefâ Her kişiye güci yitdükce ider cevr ü cefâ Ẕevḳ ü şâdîden ferâġat eylesün ehl-i ṣafâ Riḥlet itdi ʻâlem-i ʻuḳbâya Sulṭân Muṣṭafâ

II ʻAksine döndi dirîġâ yine çarḫ-ı âsumân Ṭañ mıdur olsa sipihrüñ dâmeni ṭopṭolu ḳan Nevḥa vü zârî ḳılup ins ü melek itsün fiġân Riḥlet itdi ʻâlem-i ʻuḳbâya Sulṭân Muṣṭafâ

III Ṭaña ḳaldı dîde-i encüm felek ḳan aġladı Yedi deryâ acıyup ebr ile bârân aġladı İşidüp bu mâtemi kâfir Müselmân aġladı Riḥlet itdi ʻâlem-i ʻuḳbâya Sulṭân Muṣṭafâ

IV Bu muṣîbetden göge aġsa ʻaceb mi dûd-i âh Nâle itdi iḫtiyârı ḳalmayup mîr ü sipâh Uydı aʻdâ sözlerine ġaflet ile pâdişâh Riḥlet itdi ʻâlem-i ʻuḳbâya Sulṭân Muṣṭafâ

V Ol gül içün ḥaşr olunca aġlasun ebr-i bahâr Nâle ḳılsun gülşen-i ʻâlemde bülbüller hezâr Çâre ne çün böyle imiş muḳteżâ-yı rûzigâr Riḥlet itdi ʻâlem-i ʻuḳbâya Sulṭân Muṣṭafâ

VI Ḥasretâ ḥayfâ dirîġâ gitdi ol ḫan oġlı ḫan Emr-i Ḥaḳḳ’a imtisâl idüp yolına virdi cân Ḫalḳ dilinde tâ ḳıyâmet söylene bu dâsitân Riḥlet itdi ʻâlem-i ʻuḳbâya Sulṭân Muṣṭafâ

VII İy Sirâcî yanayum hicrân odına ṣubḥ u şâm Yandı yaḳıldı bu mâtem âteşine ḫâṣ u ʻâm Bu muṣîbet söyleniser tâ ilâ yevmi’l-ḳıyâm

(14)

Riḥlet itdi ʻâlem-i ʻuḳbâya Sulṭân Muṣṭafâ KAYNAKÇA

Aça, Mehmet vd. Başlangıçtan Günümüze Türk Edebiyatında Tür ve Şekil Bilgisi. İstanbul: Kesit Yayınları, 2012.

Açıkgöz, Namık. “Devrin Şairlerine Göre Şehzade Mustafa’nın Şahsiyeti”. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi 8/39 (Ağustos 2015), 7-13.

Âşık Çelebi, es-Seyyid Pîr Mehmed bin Çelebi. Meşâ’irü’ş-şu’arâ. haz. Filiz Kılıç. PDF: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 2018.

Cezar, Mustafa. Mufassal Osmanlı Tarihi. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2011.

Çavuşoğlu, Mehmed. “Şehzâde Mustafa Mersiyeleri”. İÜEF Tarih Enstitüsü Dergisi 12 (1982), 641-686.

Eflatun, Muvaffak. “Hasbî’nin Şehzade Mustafa Mersiyesi”. 21. Yüzyılda Eğitim ve Toplum Eği- tim Bilimleri ve Sosyal Araştırmalar Dergisi 5/15 (Kış 2016), 159-178.

Ekinci, Ekrem Buğra. “Osmanlı Hukukunda Kardeş Katli Meselesi”. Prof. Dr. Fikret Eren’e Ar- mağan. Ankara: Yetkin Yayınları, 2006, 1105-1117.

Güldaş, Ayhan. “Bilinmeyen Şehzade Mustafa Mersiyeleri”. Kubbealtı Akademi Mecmuası 18/3 (1989), 37-49.

İsen, Mustafa. Acıyı Bal Eylemek. Ankara: Akçağ Yayınları, 1994.

İsen, Mustafa. “Mersiye”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 29/218-219. Ankara: TDV Yayınları, 2004.

Öztoprak, M. Faruk. “Mersiye”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 29/215. İstanbul:

TDV Yayınları, 2004.

Sirâcî. Sirâcî Dîvânı. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi, Türkçe Yazma-

lar, NCTY09503. http://katalog.istanbul.edu.tr/cli-

ent/tr_TR/default_tr/search/detailnonmodal/ent:$002f$002fSD_ILS$002f0$002fSD_I LS:1900227/ada?qu=siraci&ic=true

Şentürk, Ahmet Atillâ. Şehzâde Mustafa Mersiyesi Yahut Kanunî Hicviyesi. İstanbul: Büyüyenay Yayınları, 2017.

Zavotçu, Gencay. “Bir Ölümün Yankıları ve Yahyâ Bey Mersiyesi”. A. Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi 33 (2007), 69-80.

Referanslar

Benzer Belgeler

Çalışmamızda da uyku kalitesini dü- şük olarak değerlendirenlerin uyku kalitesine katkı sağlayan cihaz kullanmayı istedikleri, uyku kalitesini yüksek olarak

İlk baskısı olan kitap, içindekiler, sunuş, kısaltmalar, altı ana bölüm (Hisariye Medresesi Bağlamında Medrese Vakıfları, Hisariye Medresesi’nin Tarihçesi ve

International Journal of Social Inquiry is a publication of Bursa Uludağ University Institute of Social Sciences.. International Journal of Social Inquiry Özetlenme, Harmanlanma ve

Mustafa Kemal Beşer, Osmangazi University, Turkey Prof.. Tuncay Can, Marmara

Dîvân-ı Nu’ût-ı Fâik, tertip usulü bakımından farklılıklar taşısa da on iki imam hakkında şiir kaleme almış olması yönüyle Şevkî Dîvânı ile

Bu çalışmada, 2006-2012 yılları arasında devam eden Rhodiapolis kazılarında çeşitli dönemlere ait çok miktarda seramik amorf (üretim atığı) olan tabak, çanak,

Menba Kastamonu Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Dergisi Menba Journal of Fisheries Faculty.. ISSN 2147-2254 |

Aileye dair metaforik algıların belirlenmesi çalışmasının sonucuna göre Ceylan (2016), sınıf öğretmenleri ve aile üyelerinin en fazla ağaç ve güneş