• Sonuç bulunamadı

Marks’a göre, sermaye birikimi ile iktisadi yoğunlaşma arasında nasıl bir ilişki vardır?

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Marks’a göre, sermaye birikimi ile iktisadi yoğunlaşma arasında nasıl bir ilişki vardır?"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1) Marks’a göre kapitalist ekonomide kar oranının düşme eğilimi nasıl işler? Bu eğilime karşı koyan etkenler nelerdir?

Bu eğilime göre, kapitalist rekabet koşullarında karını maksimize etme derdinde olan firma sahibi maliyetlerini düşürme yolunda yeni teknolojik makine ve aletlere yatırım yapacak, sabit sermaye yatırımları -zorunlu olarak- yoğunlaşma yönünde arttıkça, emeğin verimliliği de arttığı halde, sabit sermaye yatırımlarının artış oranı, emeğin verimliliğinin artış oranından yüksek olduğu olacak ve kâr oranları da düşecek. Aralarındaki rekabetten dolayı gerekli sabit sermaye yatırımlarını yapmak zorunda olan kapitalistler (çünkü bunu yapmadıklarında pazarlarını rakiplerine kaptırırlar), elde ettikleri artı-değer artış oranından daha yüksek bir oranda sabit sermaye artışında bulundukları için kâr oranlarının düşmesi de kaçınılmazdır.

Bu durum, tek tek kapitalist işletmeler için olduğu kadar, bir bütün olarak emperyalist-kapitalist sistem için de geçerlidir. Yani kısaca bir birikim krizinin sonucudur.

Marx’a göre bu eğilimi karşı etkide bulanacak etmenler vardı ki bunlarında başında emeğin sömürülme derecesini artıracak iş gününü uzatma etmeni geliyordu. İkinci olarak ücretlerin, emek-gücünün değerinin altına düşürülmesi ki bunu da göreli aşırı nüfus sağlayabilirdi. Üçüncü olarak değişmeyen sermaye unsurlarının ucuzlatılması ve son olarak da dış ticaret konusuydu. Marx’ın dış ticarete yatırılan sermayenin daha yüksek kar oranı getireceği iddiası vardı.

2)

Marks’a göre, sermaye birikimi ile iktisadi yoğunlaşma arasında nasıl bir ilişki vardır?

Kapitalizmde, rekabet koşulları karını maksimize etme derdinde olan kapitalisti daha güçlü olmaya, daha çok biriktirmeye itiyordu. Bu zorunluydu çünkü bunu yapmadığı taktirde rakipleri yapacak ve onu geçecekti.

Dolayısıyla kapitalist sürekli olarak yeni teknolojiye daha iyi bir üretim modeli geliştirdiğinde ve sürekli olarak biriktirdiğinde ayakta kalabilecekti.

Bu da aslında ekonomide yoğunlaşmayı getirecek sermayenin belirli ellerde toplandığı piyasaya monopollerin, oligopollerin hâkim olduğu bir yapı oluşturacaktı. Rekabet kar güdüsünü kamçılayacak ve teknoloji ilerledikçe ekonomik yoğunlaşma artacaktı.

3) İlkel birikim nedir? Marx’a göre ilkel birikim klasik ekonomi politiğin kavramsal yapısının oluşmasında nasıl bir rol oynamıştır?

Kavram kapitalizm öncesi üretim ve toplumsal ilişkilerden kapitalist üretim ve toplumsal ilişkilere geçisin tarihsel geçiş dönemini anlatır. Kapitalizm öncesindeki feodal toplum, ağırlıklı olarak tarımsal yapıdaydı.

Görece özgür işçi sınıfının oluşması için, emeğin bu yapıdan tasfiye edilmesi gerekmekteydi. Kapitalist sistem, emeğinden başka satacak bir şeyi olmayan mülksüz bir işçi sınıfı ve sermayenin belirli ellerde toplandığı bir sınıf varsaymaktaydı. Marx buna, bu sürece “ilkel birikim” adını vermekteydi.

(2)

4) Klasik ekonomi politik-Marksist okulla neoklasik okulun değer ve fiyat kuramlarını karşılaştırınız?

Neoklasik iktisatta, emek-değer teorisinden ziyade faydalılık üzerinde durulmuştur. Yani emek-değer teorisinden fayda-değer teorisine geçiş konusudur. Bir malın değeri onun faydalılık düzeyine bağlıdır.

Marksist okulda ise emek-değer teorisi söz konudur. Emek hem değerin kaynağı hem de ölçüsüdür. Diğer üretim faktörleri değerin belirlenmesinde rol oynamaz. Çünkü doğada kendiliğinden mevcuttur. İnsan emeği ile meydana gelmemiştir.

5) W.S. Jevons Theory of Capital adlı çalışmasında Ricardo’nun ücretlerle karlar orasında kurduğu negatif yönlü ilişkiyi reddeder. Jevons’un bu konudaki görüşlerini tartışınız.

Jevons çalışan bir insanın ücretini net ürünün değerinden, rant, vergiler ve sermayenin faizi çıkarıldıktan sonra oluştuğunu ifade eder. Jevons Ricardo’nun ücretlerle kar oranının ücretlerle ters yönde değişeceği görüşüne karşı çıkar çünkü Ricardo’nun görüşü kişiyi, sermaye ile emeğin karşıtlığı sonucuna götürür. Oysa Jevons’a göre işçiler ile kapitalistler arasında bir çıkar çatışması değil bir işbirliği söz konusudur.

6) Methodenstreit adıyla anılan tartışmanın anahatları nelerdir? Neoklasik okulun gelişiminde bu tartışma nasıl bir rol oynamıştır?

Methodenstreit bir metodoloji tartışmasıdır. İktisadı da içine sosyal bilimler için uygun bir metodoloji bulma arayışındaki tartışmada Menger’de önemli isimlerdendi. Ona göre “saf bilim” tamamen değer yargılardan arındırılmalı çünkü etik konularında tamamiyle bir mutabakat söz konusu değildi. Bilim insanı ise bu değer yargılarından kendini izole ettiği ölçüde bu vasfa sahip olacaktı.

Bu durumda, üzerine ahlaki ve etik olmadığı tartışmaları yürütülen konular (özel mülkiyet, kar, gelir dağılımı vs) bu tartışma için uzak tutulacaktı. Diğer taraftan ise iktisatçılar bilimsel olarak sadece bireysel ekonomileri (hanehalkı davranışlarını, firmaları) anlayabilirlerdi. Sınıfsal yapılar, uluslar gibi yapıları üzerinde bir anlayış bir mutabakat geliştirme imkansızdı. Bu durumda yine üzerine tartışmalar yürütülen sınıfsal yapılar bu tartışma için bilimsellikten uzak olduğu gerekçesiyle uzak tutulacaktı ki aslında uzak tutulması istenen konular neoklasik okulun gelişmesine önemli bir katkıda bulundu.

7) Walras Yasası ile Say Yasası arasındaki farkı açıklayınız?

Walras yasası bir tanımsal bir özdeşliktir. Yani verili bir fiyat sepetiyle mübadele edilen mallara olan toplam talep ile toplam arzın birbirine eşit ve aynı büyüklükte olması gerektiğidir. Say kanunu, o anda-yeni üretilmiş bütün metalara bir talep olacağından bahsederken Walras’ta sadece yeni üretilmiş mallara değil paraya, tahvillere ve genel olarak önceden var olan tüm mübadele edilebilir metaları konu alır.

(3)

8) Walras’ın Genel Denge Kuramının temel varsayımlarını ve kuramın temel özelliklerini dikkate alarak tellalın işlevini açıklayınız.

Walras, piyasalar arasındaki karşılıklı ilişkiler bulunduğu ve buralardaki etkilerin-değişimlerin diğer piyasaları da etkileyeceği önermesinden yola çıktı. Kısaca, eğer herhangi bir malda talep-arz fazlalığı varsa bu diğer bir veya daha fazla malda arz-talep eksikliği olmasının gerektiğini ve bunlarında büyüklüklerinin eşit olması gerektiğini savunur. Bir talep artışı durumunda hemen fiyat artışı veya arz fazlası durumu var ise bu fiyat düşüşü ile bozulan dengenin hemen kurulacağını iddia eder. Burada Walras, tam rekabet varsayımına ihtiyaç duyar ancak tam rekabette firmaların fiyatı belirleme gücü yoktur. Piyasada oluşan fiyatları veri almaktaydılar. Yani ekonomik aktivite denge durumunda söz konusuydu.

Walras bu soruna, çözüm olarak “tellal-müzakereci” yoluyla bulmaya çalıştı. Tellal’ın görevi, bütün fiyatlardan herkesi haberdar ederek, ortaya çıkan arz veya talep fazlası durumlarda fiyatları hesaplayarak denge durumunu sağlamaktır.

9) Walras’ın Genel Denge kuramının kurumsal varsayımları nelerdir? Walras bu varsayımları nasıl savunur?

Walras’ın kuramında üç önemli kurumsal varsayım vardı. Bunlardan birincisi özel mülkiyet konusuydu.

Walras burada mülk sahipliğini mevcut yasalarla uyumlu, ahlaken doğru ve toplumun yararına olduğunu savunuyordu. İkincisi, firmaların fiyat belirleme gücü olmadığı, ekonomide tam rekabet yasalarının geçerli olduğunu varsaydı. Üçüncüsü ise, insanların hesapçı-matematikçi rasyonel bir şekilde davrandığını, ölçülebilir bir marjinal fayda çizelgelerine sahip olduğunu varsaydı. Ancak bu çizelgelerin nasıl oluştuğu ve zaman içinde nasıl bir değişim gösterdiğine ilişkin bir tartışmaya girmedi. Dolayısıyla Walras kuramını genel itibariyle piyasa kapitalizmini haklı gösteren bir tutum eşliğinde savunan varsayımlarda bulundu

10) Marshall’a firma kuramına dayanak oluşturan dönem analizini açıklayınız? Marshall’a göre göre

“tipik firma” (nedir?) uzun dönemde nasıl bir ölçek ekonomisi kalıbına sahiptir? Bu ölçek ekonomisi kalıbının ürettiği sonuçlar Marshall’ın tam rekabet varsayımıyla neden çelişir?

Marshall, dönem analizini üçe ayırır; birincisi “çok kısa bir dönemi” ifade eden piyasa dönemi ki burada fiyatlar sabit arz ile talebin gücüne dayanmaktaydı. İkincisi “kısa dönem” olarak adlandırılmaktaydı.

Burada, sermaye (K) ancak emek (L)değiştirilebilinirdi. Üretimin artırılması veya azaltılması gerekiliyorsa bu emek değişkeniyle yapılmaktaydı. Üçüncüsü ise “uzun dönem” olarak adlandırılan dönemdi ki burada hem sermaye (K) hem de emek (L) sabit değildi. Üretim, her iki değişkeni de kullanarak artırılıp- azaltılabilinirdi.

Marshall’a göre tipik firma, piyasada fiyat belirleme gücü olmayan, maliyet yapısı sanayideki diğer firmaların ortalama maliyetini yansıtan ortalama bir firmaydı. Uzun dönemde, sermaye ve emek değiştirilerek firmanın ölçeği değiştirilebilinirdi. Burada sorun bunlardaki aynı oranda bir artış veya azalış firmanın çıktı kapasitesinde de aynı oranda bir artış veya azalışa sebep olur muydu? Marshall burada ölçeğe göre artan getiri ve ölçeğe göre azalan getiri analizini kullandı. Tipik-temsili firma varsayımı için (imalatçı firma olduğunu kabul etmişti) ölçeğe göre artan getiri (kısaca, uzun dönemde azalan ortalana maliyet) vardı.

Marshall, ölçeğin büyümesiyle beraber etkinliğin artması durumunu içsel ekonomi (firmanın örgütlenme verimliliğindeki artış) ve dışsal ekonomi (doğal kaynaklara yakınlık vs) bağladı. Ancak burada bir çelişki ortaya çıkıyordu. Çünkü bu durumlar, ekonomide yoğunlaşmayı, artan rekabeti bu da tekellerin ve oligopollerin oluşmasına yol açacaktı. Bu da piyasa fiyatını veri akan firma için tam rekabet piyasasına aksi bir çelişki içeriyordu.

(4)

11) Marshall “İktisadın Mekkesi iktisadi dinamik yerine iktisadi biyolojide yatar” argümanını hangi bağlamda tartışır? Buradan ürettiği toplumsal ve iktisadi teoriye ilişkin sonuçlar nelerdir? Marshallcı iktisat evrimsel olabilir mi?

Marshall iktisadi evrim düşüncesine dikkat çekmesine rağmen evrimci bir iktisat teorisi geliştirememiştir.

Hatta tam tersine Newton’cu bir mekanikten esinlenerek bir iktisat teorisi geliştirmiştir. Marshall 20. yüzyıl iktisadını ve biyolojisini biçimlendirecek olan olgunun rekabet yoluyla ilerleme ve tedrici gelişme olduğunu savunur. Ona göre toplumsal bütün ilerlemeler yavaş ve küçük marjinal değişimlerle gerçekleşir. Toplumsal kurumlarda ona göre yavaş evrilirler. Ekonomi sosyal bir organizmadır ve ancak güçlü olan yaşamaya devam eder. Kar maksimizasyonu yapan firmalar yaşamaya devam ederken bunu yapamayanlar ise piyasadan silinmektedir.

12)

Neoklasik bölüşüm kuramının öncülerinden J.Bates Clark’a göre ücretler nasıl belirlenir?

Marx’ın bu kurama itirazı ne olurdu?

Clark burada, marjinal verimlilik teorisini kullanır ve buna göre işgücünde azalan marjinal verimliliğin geçerli olduğu kabul etmiş sabit miktarda sermaye ile çalışan emeğin marjinal ürünü, emek miktarı artırıldıkça düştüğünü varsaymıştır. Her ilave işgücü kullanımının, üretimi azalan bir oranda arttırdığı ifade etmiştir. İşveren-kapitalist ise karını maksimize etme derdindedir. Bu durumda ise, ücret oranı firmanın emek talebi ile emeğin marjinal ürün değeri eşitlendiği noktada gerçekleşmektedir. Yani kısaca bu teoriye göre ücret: bir firmada en son istihdam edilen işçinin verimine göre belirlenmektedir.

13)

J.B. Clark’ın sermaye teorisini geliştirirken sermayenin ölçümü konusunda karşı karşıya kaldığı sorunu açıklayınız? Böhm Bawerk’in bu soruna getirdiği çözüm nedir?

Neoklasik marjinal verimlilik bölüşüm teorisinde, üretim fonksiyonunda yer alan sermaye (K) ve emeğin (L) fiziki miktarları ile faiz ve ücret seviyeleri arasında bir ilişki olduğunu varsayar. Bu durumda emeğin ölçülmesi fiziki olarak birim, miktar vs. açısından kolaydır. Ancak sermayenin fiziki olarak ölçülmesi durumu birincisi kadar kolay değildir. Üretim fonksiyonuna giren sermaye, sermaye mallarının fiyatlarının kullanılmasıyla ölçülebilir olsa da bu teori açısından uygun değildi.

Clark ise burada sermaye ile sermaye malları ayrımına gitti. Sermaye malları üretimde kullanılan somut, maddi varlıklardı ve sermaye bunlardan oluşmaktaydı ama sermaye mallarından farklı niteliklere sahipti.

Diğer bir durum sermaye hareketli, soyut iken sermaye malları somut ve hareketsizdi. Ancak bu durum fiziki ölçüm konusunda yine de kafa karışıklığı oluşturuyordu.

Bawerk ise bu soruna karşı “ortalama üretim dönemi” kullanılmasını önerdi.

(5)

14) Neoklasik kuramda girişimcinin rolü neden Sisyphus mitini çağrıştırır? Marshall’ın normal kar kavramını dikkate alarak tartışınız.

Walras’ın teoreminde olduğu gibi sermaye, emek ve toprak olmak üzere üç tür üretken hizmet söz konusuydu. Bunlara ise üretimde kullanıldığı sürece ve üretime katkı verdiği ölçüsünde girişimci tarafından bir ödeme yapılmaktaydı. Yani sermayenin karşılığı faiz, emeğin karşılığı ücret ve toprağın karşılığı ise ranttı ve bunun sonucunda oluşan değerler tam olarak tükenmekteydi dolayısıyla rekabetçi neoklasik dengede artık değer veya kar söz konusu değildi.

Bu görüşte girişimcinin herhangi bir sınıfı yoktu. Yani girişimci bir kapitalist veya emekçi bile olabilirdi. Bu durumda girişimci kapitalist ise sermayesi üzerinden faiz, eğer emekçi ise ücret alacak ve hayatlarını bu devam ettirecektir. Bu durumda neoklasik teoride girişimciler hayali varlıklardır ve esasında onları harekete geçiren şey ise kar güdüsüdür ancak neoklasik rekabetçi denge de kar da söz konusu değildir. Bu nedenle neoklasik kuramda girişimci hayali ve sürekli olmayacak olan şeylerin peşinde koşan, ekonomik aktivitede bulunduğu için Sisyphus mitini çağrıştırmaktadır.

15) Neoklasik ve Marksist iktisadı bölüşüm kuramı bakımından, her iki okulda temel bölüşüm kategorilerinin nasıl belirlendiğini açıklayarak karşılaştırınız.

16) Keynes’in kuramsal modelinin neoklasik modelden hangi bakımlardan ayrıldığını tartışınız?

Neoklasik modelin üç temel ilkesi olarak; rekabetçi piyasanın görünmez elinin, serbest mübadele aracılığıyla bütün çıkarlar arasında uyum sağladığı ve böylelikle rasyonel fiyatları meydana getirerek kaynakların etkin dağılıma yol açtığı görüşü, ücret oranının emeğin marjinal ürün değerine, kar oranının sermayenin marjinal ürün değerine eşit olduğu (marjinal verimlilik teorisi) görüşü ve son olarak da serbest piyasanın otomatik olarak tam istihdam dengesi oluşturduğu görüşü. Özellikle bu son görüş kendisini 1929 Bunalımı yıllarında test etti ve neoklasiklerin kendi kendine uyarlanan piyasa miti bu bunalıma çözüm sunamıyordu.

Keynes’de bu olayların içinde teorisini geliştirdi. Keynes kuramını geliştirirken yukarıda neoklasik modelin bazı varsayımlarını terk etmesi gerekiyordu. Ancak Keynes diğer taraftan içinde bulunduğu dönem itibariyle kapitalizmi yıkıcı değil aksine onu kurtarmayı sağlayacak teorileri sağlamayı istiyordu. Bunun için Keynes görünmez el teorisini ve bölüşüm teorisini kabul ederken sadece piyasanın otomatikliği kavramını reddetti.

Bunu da yaparken iki yönlü bir ayrılığı vardı; birincisi tasarruflar üzerindeki etkinin faiz oranından ziyade gelir etkisinin baskın olduğu ikinci olarak ise faiz oranını belirleyenin tasarruf ve yatırımın aksine para arz ve talebi olduğunu iddia etmekteydi.

(6)

17) Keynesçi modele göre askeri harcamalar ve borç ekonomisi efektif talebi uyarmak bakımından nasıl bir rol oynar? Modelin bütünsel yapısını ve Keynes’in kavramsal çerçevesini dikkate alarak yanıtlayınız?

18) Veblen’in toplumsal içgüdüler kavramını ve toplumsal evrim görüşünü açıklayınız.

Veblen toplumu, gerileyen ya da gelişen, yeni durumlara uyum sağlayan ya da sağlayamayan hayli karışık organizma olarak görür. Veblen’e göre insanlık tarihi eşittir toplumsal evrimin tarihi. Veblen’in kullandığı toplumsal içgüdüler kavramı insan davranışının hayvan davranışı ile aynı olmadığını belirtmek için kullanır.

(Toplumsal içgüdüler eşit değildir hayvan içgüdüsü.) İnsanın içinde bulunduğu zaman- tarih ya da kültür ne olursa olsun bütün insanların ortak, genetik olarak kalıtsal özellikleri, dürtüleri, eğilimleri ve gizlilikleri vardır. İnsanlarla hayvanları içgüdü meselesinde ayıran şey ise kültür ve toplumsal kurumlardır. Veblen’in içgüdü kelimesini kullanmaktaki amacı bu ortak özellikleri ve gizli güçleri işaret etmekti. Veblen’in ortak insan görüşünün özelliklerini söylemek zor olsa da genellikle vermek istediği insan davranışını oluşturan temel özelliklerin neredeyse tüm toplumlarda bir biçimde köklü uzlaşmaz bir ilişki içindeydi. Özelliklerin tümünü aralarında sürekli bir zıtlaşmanın olduğu iki kümede sınıflandırılabilir. Sınıflardan biri ustalık içgüdüsü diğeri ise yağmacılık içgüdüsüdür. Sevgi, ahlak, iyilik ustalık içgüdüsünü temsil ederken yağma, savaş, kötülük yağmacı içgüdüyü temsil ediyordu.

(7)

19) Veblen’in Marksist ve neoklasik iktisatçılara getirdiği eleştirileri açıklayınız.

Veblen’in neoklasik iktisada temel eleştirisi tarihsel olmayışı, bencil insan doğası ve toplum kurumlarının görüşünü içermesi yönünde olmuştur. Neoklasik iktisat her şeyi akılcı, bencil, azamileştirici davranış çerçevesinde açıklama çabasına olmuştur. Bütün toplumlardaki bütün insan davranışlarının her zaman fayda azamileştirme davranışı olduğu varsayarak ideolojik sonuçlara ulaşmıştır. Buna yönelik çabalar toprak, emek ve sermayenin mallarla mübadelesine ve böylelikle her bireyin aldığı-yararlandığı her fayda ücretlere ve faizlere indirgenebilirdi.

Veblen üretimin, daima ürünün asla herhangi bir insan ya da üretim unsurunun olduğunu söylenemeyeceğini, bir toplumsal ve kültürel olgu olduğu konusunda ısrar etti. Üretimin, insanların bilgi ve becerileri paylaştıkları, kuşaktan kuşağa aktardıkları, doğayı insanın ihtiyaçlarına ve kullanımlarına uygun biçimde dönüştürme sürecinde işbirliği yaptıkları toplumsal bir süreçti. Bu sürecin ayrılması toprak, emek ve sermaye gibi farklı unsurların kategorize edilmesi sadece kapitalizme özgü bir olguydu.

Veblen ile Marx, her ne kadar benzese de ayrıldıkları noktalarda vardır. Veblen, emek-değer teorisini reddeder; işçiler ile kapitalistler arasında olan mücadelenin sonucu asla somut bir ücret oranı ve kar oranı belirleme kuramına dönüştürmeyi başaramaz. Veblen, zaman içinde herhangi bir noktada karların ve ücretlerin kesin yapısına bir açıklık getirmeden sadece zamanla bu büyüklüklerin değişikliklerine neden olan güçleri ayrıntılandırdı.

Bir diğer nokta kriz açıklamaları ile ilgiliydi. Veblen rekabete dayalı tüketime ilişkin ayrıntılı tanımı kapitalizmin doğasında olduğuna inandığı sürekli krizlerin ortaya çıkmasını sağlayacak toplam talebin kalıcı yetersizliğinin garantisidir.

20) Marksist emperyalizm kuramları ile Veblen’in emperyalizm kuramını, emperyalizmin kökenleri bakımından karşılaştırınız?

Emperyalizm, sanayi kapitalizminin 19.yy sonu ve 20.yy başında en önemli özelliklerinden biri olarak karşımıza çıkmıştır. Marx’a göre emperyalizm, kapitalizmin en yüksek aşamasıydı. Ona göre sermaye ve üretim yoğunlaşması yaygınlaşarak tekeller oluşturdu. Banka sermayesiyle endüstriyel sermaye birleşerek finansal bir oligarşi meydana geldi. Meta ihracından çok sermaye ihracı büyük önem kazandı. Bu bağlamda deyim yerindeyse dünyayı aralarında paylaşan çok uluslu şirketler oluştu. Böylece tüm dünyanın, büyük kapitalist güçler arasında bölgesel olarak paylaşımı tamamladı. Bu paylaşımı yapan kapitalist güçler, malının başında bulunmayan mülk sahipleriydi. Onların kar gözetme ve bu karı daima artırma çabası, emperyalizmi sürekli kamçılamıştı.

Marx’a göre, emperyalizmin genel oluşumu bu biçimdeyken Veblen’e göre emperyalizmin öne çıkan özelliği kar arayışı geldi. Emperyalizm, toplumlarda tutucu güce sahip bir olguydu. Kapitalist sistemin getirdiği hızlı makineleşmeyle üretim teknikleri gelişmiş, üretkenlik büyümüştü. Bu da ustalık içgüdüsünü geliştirmiş, toplumsal bir kültürel baskı yaratmıştı. Bu sayede toplumda rekabet yerine iş birliği yayılmış, statüler arası katı hiyerarşiler ortadan kalkarak yerini eşitlik ve bağımsızlığa bırakmıştı. Dolayısıyla mülk sahibi malının başında bulunmayan kapitalistin yağmacılığı zedelenmişti. Bunun yerine barışçıl eğilimler vurgulanmaya başlandı. Hal böyleyken kapitalist, bu yıkıcı etkiye karşı koyacak engeller arayışına girmişti. Artık, emperyalizmden farklı çıkarlar gözetmeye başlayacaklardı. Bu çıkarların, gözlerini bürüyen kar arayışından farklı olacağı kesindi.

Süregelen bu tutumdan dolayı emperyalizmin kökenleri bağlamında Veblen, Marx’tan ayrılır.

(8)

21) Marx ve J.B. Clark bir kafede karşılaşıp bölüşümü yöneten yasalar konusunda tartışsalardı birbirlerine ne söylerlerdi?

Referanslar

Benzer Belgeler

It explained that one of targets among ‘Human Settlement ’ that improved the quality of residential environment, which need to concerned about the integration of society, nature,

The aim of the study is to reveal the amount of some mineral elements in seed coat and the seed of confectionary pumpkin candidates which gathered from different regions of

The research was conducted using evaluation instruments to collect socio-demographic and clinical information, the Body Shape Questionnaire (BSQ-34) and the female genital

 Vuruş yapacak olan ayağın topa vurduktan sonra topu takip etmesi gerekir..  Kollar vuruş tekniğine göre harekete bağlanmalıdır ve

BPH’ı olan metabolik sendromlu erkek olguların metabolik sendro- mu olmayanlara göre istatistiksel olarak anlamlı olacak şekilde daha yüksek total prostat ve

Test sonucunda her bir HOST derecesi için saptanan anormallikler incelendiğinde DNA parçalanması, morfolojik bozukluklar, apoptotik sperm oranı ve prota- min

Bu çalışmada ED’nin şiddeti ve CP arasındaki ilişki ve klinik periodontal parametrelerle ED’nin korelas- yonu araştırılmıştır.. Klinik çalışma tek-kör,

Akıllı ev sistemleri, yapay zekâ teknikleri ile işlemleri otomatik olarak gerçekleştirebilmek için kullanıcının daha önceki gerçekleştirdiği işlemleri takip