KONU 11
Şizofreni, Halkla İlişkiler ve Bir Yapı Söküm Uygulaması Olarak
Mavi At Kafe
Şizofreni, Halkla İlişkiler ve Bir Yapı Söküm Uygulaması Olarak Mavi At Kafe
Yazar: Tangül Hınçal
İçinde: Becerikli, Sema (2011). Halkla İlişkiler ve
Reklamın Anatomisi, Eleştirel Bir Kavrayış, Ankara,Ütopya
ss. 197-221
Şizofreni Dernekleri Federasyonunun kurduğu ve şizofreni hastalarının çalıştığı Mavi At Kafe’nin yapı söküm yaklaşımıyla incelenmesi bu çalışmanın
içeriğini oluşturmaktadır.
Çalışma kapsamında ilk olarak açıklanması gereken kavramlar: Şizofreni, şizofrenlerin “normal”leri ve
“normal”lerin şizofreniyi nasıl gördüğü.
ŞİZOFRENİ
Şizofreni kelimesi skhizein (bölmek) ve phren (zihin) kelimelerinin birleşiminden oluşmaktadır.
Şizofreni terimini ilk ortaya koyan kişi Eugen Bleuler (1859-1939)
Psikiyatri kliniklerinde ilk defa şizofreni koyan kişi
Emil Kraepelin (1856-1926)
Şizofreni; düşünüş, duyuş ve davranışlarda önemli bozuklukların görüldüğü, hastanın kişiler arası
ilişkilerden ve gerçeklerden uzaklaşarak kendi dünyasında yaşadığı, genellikle gençlik çağında başlayan bir beyin hastalığıdır.
Alevlenme ve yatışma dönemleriyle uzun süren bir ruhsal bozukluk olarak kendini gösteren şizofrenide hastaların ruhsal durumu;
kopukluk, kapatılmışlık, temassızlık, kendini yabancı hissetme, her şeyin bulanık olması ya da gerçek dışı gelmesi, kendini insanlarla bir hissetmeme ya da
yaşamın anlamını yitirmesi, ilginin azalması kavramlarıyla açıklanmaktadır.
Şizofreninin ortaya çıkışında genetik ve çevresel
faktörlerin rol aldığı çeşitli araştırmalarla tanımlanmıştır.
Şizofrenik hastalar hastalık öncesi sessiz, arkadaşı az, yalnızlığı seven, tuhaf, güvensiz kişilerdir. Bu özellikler ayırıcı tanıda yardımcı olmaktadır. Aileler genelde
çocuklarının hastalık başlamadan önce hep çalışan, sessiz, uyumlu, arkadaşsız olduklarını anlatırlar.
Kişinin benliğine darbeler, delikanlılık çağında dürtülerin aşırı şiddet kazanması, cinsel ya da saldırgan dürtülere karşı denetim zayıflığı gibi durumlara, şizofreninin
başlamasından önce sık rastlanmaktadır.
Şizofreninin Belirtileri
Düşünce akışı ve içeriği ile ilişkili belirti ve
bulgular: Düşünce içeriği ile ilişkili olarak ortaya çıkan belirtilerin en önemlisi hezeyanlardır.
Hezeyanlar aksine kanıtlarla ve mantık yoluyla
çürütülmesine rağmen kişinin inanmayı sürdürdüğü, kişinin kültürü, dini ve eğitimi ile ilişkili olarak
normal kabul edilemeyecek türden yanlış
inanışlardır.
Bilişsel işlevlerle ilişkili belirti ve bulgular: Özellikle kronik gidişli hastalarda bilişsel işlevlerle ilgili
bozulmalar, hastalığın ilk tanımlandığı yıllarda
"dementia preacox" (erken bunama) ismi ile
anılmasına sebep olacak kadar belirgin olabilir.
Amerikan Psikiyatri Derneği'nin Diagnostic and statistical manual of mental disorders: DSM-
IV kılavuzuna göre şizofreni tanısını koyabilmek için;
Pozitif belirtilerden en az 2 veya daha fazla
bulunmalı, her biri bir aydan uzun sürmeli (şayet semptomlar tedavi ile geriledi ise daha az sürse de kabul edilebilir)
Şizofreni tanısı koyabilmek için tipik semptomlara ek olarak; toplumsal ve iş yaşamında bozukluk,
hastalık belirtilerinin en az 6 ay sürmesi, fiziksel
tıbbi bir duruma ya da madde/ilaç kullanmaya bağlı
olmaması gerekmektedir.
ŞİZOFRENLERİN “NORMAL”LERİ VE
“NORMAL”LERİN ŞİZOFRENİYİ NASIL GÖRDÜĞÜ
Çalışmada bahsedilen Şizofrenik görüş, şizofreni tanısı konmuş kişilerin görüşlerinden oluşmaktadır.
“Normallerin şizofreniyi görmesi” ifadesiyle şizofreniye ve şizofrenlere yönelik “normal”lerin görüşleri,
yaklaşımları ve tutumları değerlendirilmektedir.
Toplumun şizofreniye ve şizofrenlere bakışı damgalamayla açıklanmaktadır.
Damgalama insanın öteki ile ilişkisinden doğmaktadır.
İnsanın kendini keşfedebilmesinin ve kendinin farkına varmasının koşulu kendini öteki ile birlikte tanımlamasıdır.
Kişinin ötekini tanımaması veya öteki hakkında bilgi
sahibi olmaması ötekileştirmenin ilk adımıdır. Şizofreni ve şizofrenlerin damgalanması, şizofreninin ne olduğunun bilinmediği ilk çağlardan kalan tutum ve davranışlardır.
Şizofreni yüzyıllardır olumsuz bir çağrışımla birlikte
anılmış ve toplum şizofren ve şizofreni ile arasına mesafe koymuştur. Oysa yapılan araştırmalara göre şizofrenini görülme sıklığı toplumlarda yüzde birlik bir oranla ifade edilmektedir.
Toplumda bu kadar yaygın görülen şizofreninin,
damgalanmayla toplumun uzağına düşmesi, şizofreniyle ilgili kurumların halkla ilişkiler çalışmalarını önemli
kılmaktadır.
Şizofreni Dernekleri Federasyonu, şizofreni
hastalarının ve diğer ruhsal hastalıkların tedavisini, rehabilitasyonunu, hasta ve hasta yakınlarının
dayanışmasını ve toplumun desteğini sağlamak
amacıyla farklı illerde kurulan derneklerin aynı amaç etrafında toplanmasıyla örgütlenmiştir. Dernek,
toplumun şizofreni konusunda farkındalığının ve bilgisinin artması ve bu sayede toplumsal
damgalama ile savaş kapsamında da çalışmalar
yürütmektedir.
HALKLA İLİŞKİLER VE YAPI SÖKÜM
Halkla İlişkiler ve Temel Yaklaşımları
--Halkla İlişkiler, kitle iletişiminin bir çok alanını bilgilendirme potansiyeli taşıyan ve sağlık, risk ve
siyasi iletişimde kullanışlı teorik ve kavramsal araçlar sunan, teoriye dayalı uygulamalı iletişim alanı olarak gelişimini sürdürmektedir.
--İletişim çalışmalarında kullanılan iki temel
yaklaşım mevcuttur.
Birincisi pozitivist ana akım yaklaşımıdır. Ana akımda halkla ilişkiler, çatışmanın olmadığı, var olan sistemin kamunun da rızası alınarak kendini sürdürmesi ve
toplumun kendini üretmesi için bir araç ve bir yönetim fonksiyonu olarak tanımlanmaktadır.
Ana akım bağlamda halkla ilişkiler uygulamaları
mesajı veren, mesaj ve mesajı alan şeklinde dizgisel uygulamalar bütünü olarak değerlendirilmektedir.
Mesajı alan kitlenin de ana akımda homojen olduğu savunulmakta ve pratik uygulamaların da buna göre tasarlandığı dikkati çekmektedir.
Halkla İlişkiler alanındaki bir diğer önemli yaklaşım da
pozitivist akıma karşıt olarak gelişen eleştirel yaklaşımdır.
Eleştirel yaklaşımın dayanak noktasını siyasi ve ekonomik ilişkilerin asimetrik yapısı oluşturur. Toplumdaki iletişime konu olan grup ve kişiler arasındaki asimetrik ilişki
karşısında düzen değişikliği bu yaklaşım çalışmalarının beklenen sonucudur.
Araştırmanın nesnel veri ve görüşlerle yapılması
gerektiğini reddeden, araştırmacının çalışmasına kendi duruşunu aktarabileceğini belirten eleştirel kuram
araştırmaları, araştırmacı, konu, araştırma öznesi,
yöntemi ve çıkarımları ile halkla ilişkiler çalışmalarını bir bütün içinde değerlendirir.
Araştırma ve araştırmacının amacı, egemen ideoloji ve bunun yol açtığı toplumsal asimetrik ilişkilerin
farkına varılması ve düzeltilmesi için çalışılmasıdır.
Bu yönde yapılan çalışmalara, örgütün yapısı, tarihi, içinde bulunduğu kültürel durum, halkla ilişkiler
çalışmalarının yürütüldüğü grupların özellikleri
çalışmaya dahil edilmektedir.
Bu yaklaşımların dışında Mickey’nin halkla ilişkiler kuramları hakkındaki sınıflamasına da değinmek de fayda var.
Genel sistemler teorisi. Brom, amaç belirleyen ve program yapmakla ilgili bir alan olarak halkla
ilişkileri genel sistemler modelinin bir parçası olarak tanımlamıştır.
Rankow (1986) tarafından özellikle feminist kuram
çerçevesindeki halkla ilişkiler yaklaşımlarını içine
alan kuram olarak tanımladığı eleştirel kuram.
Kenet Burke ’ün retorik teorisinin halkla ilişkilere uygulanması.
Mickey, Kruckeberg ve Starck (1988) tarafından tanımlanan sembolik etkileşimci yaklaşım. Bu yaklaşımda bir örgütün veya müşterilerini savunmaktansa halkla ilişkiler
uzmanlarının, grupların kendi aralarındaki ilişkilerinden sorumlu olması gerektiği ileri sürülmüştür.
Mickey, Berger ve Luckman White (1987)’ın ortaya koyduğu yaklaşıma göre halkla ilişkiler, pazarlık için anlamı da
dikkate alan bilgi sağlayarak ve pazarlık sürecinin kendisine katkıda bulunarak, gerçeğin toplumsal inşasında bulunur.
Bu yaklaşımların dışında yer alan post modern görüşe göre ise, halkla ilişkiler uygulayıcılarının örgütsel aktivistler olarak davrandıkları öne
sürülmüştür.
Symthe tarafından Marksist açıdan değerlendirilen halkla ilişkiler ise kapitalist dünyanın değer
yargılarını yaymada kullandığı reklamların dışında
kalan mecra olarak tanımlanmaktadır.
Halkla İlişkilerde Yapı Söküm
Yapı sökümün tanımlanma çabalarına baktığımızda Becerikli (2008)’nin, ürettiğimiz materyallerin altında yer alan düşünceleri görmektir şeklinde tanımladığı yapı sökümü Derrida yapı söküm imkansızın
tecrübesidir şeklinde tanımlamış.
Jacques Derrida, Fransız bir filozof, edebiyat eleştirmeni ve Yapısökümcülük olarak bilinen eleştirel düşünce yönteminin kurucusudur.
Yapısökümcülük denilen Derridacı yöntem metnin derin yapılarını ayrıştırmayı hedefleyen bir
yaklaşımdır. Derrida’ya göre metinde sabit bir anlam aramak bir yanılgıdır.
Ona göre, dil, yapısalcıların sandığı ve gösterdiklerinden çok daha
fazla oynak ve belirsiz bir şeydir.Anlam, karşıtlık içinde başka bir anlama gönderme yapmaksızın doğamaz, ve anlamın sınırları Dil'in tarihselliği
içerisinde sürekli yer değiştirir; çünkü göstergeler her zaman başka anlam bağlamlarından geçerler, başka anlamlara gelirler, asla kapatılamazlar.
Bağlamdan bağlama değişen göstergeler
zincirinde anlam, dolayısıyla durmadan değişen bir
nitelik arz eder.
Yapısöküm, halkla ilişkiler uygulamalarında sık kullanılan bir yöntem değildir. Genellikle edebi metinlerin analizlerinde kullanılır. Halkla ilişkiler içinde eleştirel yaklaşıma denk düşen yapı söküm, bir anlam arayışıdır. Bir şeyi yapı söküme uğratmak, onu daha iyi yapmak, geliştirmek, daha etkin
yapmak ve kişileri süreçten özgürleştirmektir.
Derrida’nınn felsefesinde yapı sökümün üç kavramından söz edilmektedir.
Söz merkezlilik
Ses merkezlilik
Differance
“Metnin dışında hiçbir şey yoktur” sözüyle ünlenen
Derrida’ya göre dilden önce kavram olamaz. Bir kavram
kendinde olan sesler kadar, olmayanlarla da anlam kazanır.
Tek bir anlam bile, karmaşık ve birbiriyle ilişkili anlamlar yumağının içinde anlam bulur.
Différence (ayırım) kavramıyla bu karşı çıkışını açıklamaya çalışır. Derrida bu karşı çıkışını açıklarken Différence
sözcüğüyle oynar, sözcükte sadece bir harfi değiştirir: “e”
harfi yerine “a” harfini getirir: “Différence/différance.
“Différance” sözcüğünü de Derrida “erteleme” anlamında kullanır. Derrida‟ya göre göstergenin gösterilen yanı
sınırlandırılamaz. Başka bir deyişle anlam sürekli kendini erteler. Çünkü her gösterge, her kavram okuyucusunu bir başka kavrama, bir başka anlama göndererek anlamı öteler.
Derrida’ya göre her şey bir metindir. İnsan hayatı, öncesi, sonrası, insanın kendisi ve çevresi bir
metindir. Yapı sökümün halkla ilişkilerde kullanılması üç işlevi yerine getirmektedir.
Nesnel bilime karşı çıkılabilmesi.
Halkla ilişkilerin sosyal öneminin yeniden tanımlanması.
Halkla ilişkilerin disiplinlerarası metin ve bilgi
çalışmalarında daha tamamlayıcı bir yer alması.
Mickey’e göre halkla ilişkilerde yapısöküm üç şekilde gerçekleştirilir.
Halkla ilişkiler çalışmasını yürüten kişilerle görüşme
Halkla ilişkiler çalışması materyallerini inceleme
Halkla İlişkiler çalışmalarının hedef aldığı kişilere
çalışmaların onlara ne ifade ettiğinin sorulması.
ŞİZOFRENİ DÜNYASININ ÖZNELERİ
“BEN, ÖTEKİ’NİN BEN’İ ve DAMGA”
Yapı sökümde anlamlar birbiri ardına açılmaktadır.
Bu nedenle şizofren ve şizofreninin öznesi olduğu kavramlar incelenmiştir. Bu kavramlardan ilki “ben, öteki ve öteki’nin ben’i”dir. Diğeriyse damgadır.
Deliliğin Tarihi’nde Foucault (1961), delilik, insanla kendi gerçeği arasındaki bir ilişkiyi işaret eder
demiştir. Öyleyse şizofrene toplumun değil, kendi gerçekliğini yaşayan bir birey olarak bakabiliriz.
Toplumsal yaşam ve gerçeklik, onların kendi inşa
ettikleri dünyadadır.
Toplumdan bu uzaklaşma, onları ötekileştirmektedir.
Toplumun buna karşı geliştirdiği yaklaşım ise
damgalamadır. Aslında, şizofreniyi ötekileştirerek toplum kendini tanımlamaktadır. Damgalama, tarih boyunca her kültürde görülmektedir.
İnsanlar, toplumda sorumluluklarını paylaşamayacak durumda olanlara karşı tepki olarak damgalama
davranışını gösterirler. Damgalama zamanla, ağızdan ağza aktarılarak, günümüzde kitle iletişim araçlarının da
etkisiyle toplumun genel eğilimi haline getirilir.
Damgalama, toplumların kullandığı dile, kavramlara ve eğretilemelere yerleşir. Ruhsal hastalıklara karşı tıbbi tanımlamalar, kişileri aşağılamak, onlara küfretmek amacıyla kullanılır. (İdiot, moron, şizofren vb.)
Damgalama faklılığa karşı geliştirilen olumsuz tutum
ve kodlarla devam ettirilir. Damgalamanın bir adım
sonrası ayrımcılıkken son adım ise yok etmedir.
BİR YAPI SÖKÜM UYGULAMASI “MAVİ AT KAFE”
Mavi At Kafe bir metin olarak ele alındığında yapı söküm yaklaşımına uygun bir materyal olarak
karşımıza çıkmaktadır.
Mavi At Kafe, birden fazla bileşeni, ayakta
durmasını sağlayan temelleri ve sağladığı olanaklar ile bir mekandır. Bir mekan olarak aynı zamanda bir anlam barındırmaktadır.
Mavi At Kafe bir zamanı taşımaktadır, çünkü zaman içinde gelişen bir amacın ve emeğin ürünüdür.
Orada çalışan kişiler, dernek yöneticileri ve
müşteriler birbiri ile anlamı örmektedirler.
Mavi At Kafe 2009 yılında Ankara’da kurulmuştur. Logosu, kafenin adının anlamını taşımaktadır. Bir yaşam ortamı
sloganıyla ve logosuyla bir metinden daha fazla anlam ifade etmektedir. Koşar durumda çizilen, eyer ve yuları olmayan, gökyüzü mavisi at, özgürlüğü çağrıştırmaktadır.
Mavi At adını 1970’li yıllara ait bir özgürlük hareketinden almaktadır. 1974 yılında İtalya/ Trieste’deki akıl hastanenin kilitli kapıları açıldı ve hastaların diledikleri zaman dışarı
çıkmalarına fırsat verildi. Hastane yıkıldı ve hastane çalışanları ile halk ele ele vererek iki buçuk metre yüksekliğinde,
ahşaptan mavi bir at yaparak hastanenin girişine
yerleştirdiler. Geçmişte hastane faaliyetteyken hastane çalışanlarından başka hiç kimsenin dışarı çıkma hakkı olmadığı kurumdan çıkmasına izin verilen tek canlı
çamaşırhaneden kirli çamaşırları dışarı götüren bir attı.
Mekan olarak aydınlık ve temiz bir yapıdır. Çünkü çalışanlar temizliğe ve işlerine çok özen
göstermektedirler.
Çalışma kapsamında yarı yapılandırılmış görüşme tekniği kullanılmıştır. Görüşmelerde bazı anlamların açıklanması teşvik edilmiştir. Mavi At Kafe’nin nasıl görüldüğünün ve kişiler için anlamının özellikle
açıklanması istenmiştir.
Çalışma kapsamında toplam 11 kişi ile
görüşülmüştür. Görüşmeler, dernek yetkilileri,
çalışanlar ve müşteriler olmak üzere üç katmanda gerçekleştirilmiştir. Görüşmeler sonucunda üç
anlam örgüsü tespit edilmiştir.
Kafe bir halkla ilişkiler uygulaması olmasının ötesinde şizofrenlerin kendilerini
gerçekleştirebilecekleri bir mekandır. Sabah kalktıklarında ne yapacaklarını bilmedikleri bir
zamandan bugün ne yapacağım derdinin kalmadığı bir zaman geçilmiştir. Kafe, çalışnalar için bir
başarıdır.
Kafe, şizofrenlerini günlerini anlamlandıran bir ortam görevi görmektedir. Ancak maddi kazanç sağlama yönünden yetersizdir. Bu nedenle
şizofrenlerin normallerin karşılaştığı olanaklara sahip olmakla ilintili olarak Mavi At Kafeden
beklentileri artmaktadır.
Mavi At Kafe, şizofrenlerin normal topluma açıldıkları, dışarıya baktıkları bir penceredir.
Şizofrenlerin toplumla birlikte olma sürecinde
karşılarına çıkan en büyük engel damgalama
olmaktadır.
Damgalama ikinci hastalık olarak karşılarına çıkmaktadır.
Kafe, şizofrenlere hastalıklarını saklamadan çalışma
olanağı vermekte ve şizofreniyle mücadelede onları güçlü kılmaktadır.
Ancak basında, televizyonda veya filmlerde şiddet ve tehlike şizofreniyle birlikte anılmaktadır.Bu da
damgalamanın devamını getirmektedir.
Kafede çalışanlar daha önce birçok işte çalışmış ancak
sürdürememişlerdir. Bunun nedeni de şizofren olduklarını söyleyememe, hastalığın alevli dönemindeki
hoşgörüsüzlük ve saldırgan olduklarına dair toplum yargısı.
Kafede müşterilerle iletişim kurmaları şizofrenler için toplumla iletişim noktasıdır. bU onlar için damgalamayı aşmak için önemlidir.
Mavi at kafe dernek için kendini ve şizofrenleri topluma tanıtma ve toplumsal damgalama ,ile
mücadele olanağıdır. Dernek desteği ile toplumun şizofreni konusunda kendisi ile yüzleşmesi Mavi At Kafe aracılığıyla olmaktadır.
Mavi At Kafe, dernek için oldukça maliyetli bir projedir.
Hazırlığı uzun sürmüş ve çalışılacak kişilerle uzun görüşmeler yapılmış, çalışanlar titizlikle seçilmiş.
Kafede sorumluluk bir hasta yakınına ait. Ancak bu kişi hastasını bir intihar girişimi sonucu kaybetmiş. Burada şizofrenlere destek olmak amacıyla çalışıyor. Mavi At Kafede sivil toplum kuruluşlarının da destekleriyle imza günleri, söyleşiler, kermesler düzenleniyor.