KONU- 7: AİLELER VE MAHREM İLİŞKİLER
Toplumda aile ve ailenin yeri
Aile: Toplumsal değişimin göstergesi
Toplumsal değişimin en berrak izlenebildiği
kurum, ailedir.
Aileye ilişkin geleneksel değer ve alışkanlıklar hızla değişmektedir.
Bu değişim, aynı
zamanda sosyal ve
siyasal endişelere de
kaynaklık etmektedir.
Temel kavramlar
Aile: Birbirlerine doğrudan akrabalık bağlarıyla bağlı olan, erişkin üyelerin
çocuklara bakma sorumluluğunu üstlendiği bir insan topluluğudur.
Akrabalık: Bireyler arasında kan ya da evlilik bağı olan soy dizileri.
Evlilik: Erişkin iki birey arasında toplumsal
olarak tanınan ve onaylanan cinsel birleşme
Temel Kavramlar
Çekirdek aile: Kendi çocuklarıyla ya da evlat edindikleri çocuklarla aynı hanede oturan iki erişkin insandan oluşur.
Ailenin biyolojik temeli, hem antropolojide hem de
sosyolojide
sorgulanmaktadır.
Yani, aile normlarının anlaşılması açısından biyoloji yeterli değidir, çekirdek ailenin ideolojik, siyasal ve ekonomik
süreçlerle nasıl
biçimlendiğini incelemek de gerekir.
Temel Kavramlar
Geniş aile: tek bir hanede birden çok kuşağın birarada yaşadığı aile sistemini
anlatır. Geniş aile, aynı
hanede yaşayabileceği gibi, ayrı evlerde yaşayıp
birbiriyle sürekli ve yakın ilişki halinde de olabilir.
Çok eşlilik, günümüzde dünyanın pek çok yerinde yasadışıdır. Ancak tarihte çok eşli evliliklerin mümkün olduğunu biliyoruz.
Aile Çeşitliliği
Aile, evrensel olarak tek biçimli bir kurum
değildir.
Farklı kültürlerde ve toplumlarda, farklı aile biçimleri vardır.
Örneğin, ABD’de siyah topluluklarında anne ve çocuklardan oluşan
aileler yaygındır...
Evlilik
İnsanlar neden evlenir?
Modern Batı
toplumlarında, evliliğin duygusal boyutu daha fazla vurgulanır ve eş seçimi, aşka bağlanır
Ancak, farklı
toplumlarda, farklı nedenler söz
konusudur. Örneğin
Türkiye’de, düzenlenmiş evliliklerin oranı son
derece yüksektir.
Kuramsal yaklaşımlar
Farklı sosyolojik kuramların aile konusundaki yaklaşımları da farklıdır.
Aile ile ilgili en yaygın yaklaşım,
işlevselciliğinkidir.
İşlevselci aile yaklaşımı
Toplumsal sürekliliğe ve oydaşmaya odaklanan bir kuramsal yaklaşım olan işlevselcilik, ailenin de toplumsal işlevi üzerinde durur.
Sanayileşmiş toplumlarda ailenin üretici işlevi gerilemiş, buna karşılık tüketici ve yeniden
üretici işlevleri ağırlık kazanmıştır.
Talcott Parsons’ta modern aile
Talcott Parsons, ailenin iki işlevi olduğunu söyler: Birincil toplumsallaşma ve kişiliğin dengelenmesi.
Birincil toplumsallaşma içinde bebekler içine doğdukları kültürün değerlerini öğrenirler.
Kişiliğin dengelenmesi, erişkinlerin duygusal
ve maddi destek bulmalarıyla mümkün olur.
Parsons’a eleştiriler
Aile içinde cinsiyete dayalı rol dağılımını
sorgulamadan kabul ettiği için eleştirilir. Kadınların evde, erkeklerin dışarıda çalışması biçimindeki
modern aile idealinin zayıflamasıyla birlikte, Parsons’un aile kuramı da gözden düşmüştür.
Aileyi onu çevreleyen toplumsal kurumlardan ve
örüntülerden ayrı olarak ele almak mümkün değildir.
“Modern aile” ideali, beyaz, orta sınıf aileyi odağa alır;
böylece farklı aile biçimleri, normalden sapma gibi
görünür.
Feminist Yaklaşımlar
Ailenin huzur ve uyum kaynağı olarak
görülmesine karşı çıktılar.
Orta sınıf Amerikalı kadının yaşamı
hakkındaki Kadınlığın
Gizemi kitabı, büyük bir
etki yaratmıştır.
Aile: kadınlar açısından
Feminist yazarlar, aileyi toplumsal işlevi değil, aile içindeki ilişkiler ve eşitsizlik açısından ele almaktadırlar.
Aile içindeki eşitsiz güç ilişkilerini sorguladılar.
Böylece geleneksel sosyolojinin aileyi bir
bütün olarak ele alan yaklaşımını değiştirdiler.
Evde iş bölümü
Cinsiyete dayalı iş bölümünün tarihsel kökeni ve toplumsal sonuçlarını tartışmaya açtılar.
Yuvayı yapan dişi kuş/ekmek getiren erkek idealini
sorguladılar.
Evde iş bölümü
Ev içindeki iş bölümü, toplumsal düzeyde de
“kadın alanları” ve
“erkek alanları”nın
ortaya çıkmasında
etkilidir.
Eşitsiz güç ilişkileri ve şiddet
Ailenin bir huzur ve
güven ortamı olmaktan çok, eşitsizliğin yeniden üretildiği ve şiddetin
yaşandığı bir yer
olduğunu söylediler.
Aile içi şiddet
Aile içi şiddetin “özel bir sorun” olmaktan
çıkması, modern ailenin feminist sorgulaması ve şiddete karşı harekete geçilmesiyle
mümkün oldu.
Çocuklara ve kadınlara yönelik her türlü şiddetin eşitsiz güç ilişkilerinden
kaynaklandığı ve bu ilişkilerin sürdürülmesine
yaradığı söylendi.
Bakım etkinlikleri
Feminist yaklaşımların üzerinde önemle
durduğu bir başka konu, bakım etkinlikleriydi.
Çocuklara, yaşlılara, sakatlara ve hastalara bakmanın yalnızca
maddi değil, duygusal bir emek de gerektirdiği söylendi.
“Duygu işçiliği”nin
görünmeyen bir emek türü olduğu ortaya
kondu.
Aile sosyolojisine yeni bakış açıları
1970’lerden itibaren, feminist sosyolojik
çalışmaların da etkisiyle, aile konusuna ilgi artmıştır.
Toplumsal değişimin doğrudan etkilediği (ve
ondan etkilendiği) aile günümüz sosyolojisinin
temel konularından biri haline gelmiştir.
Sorular
Aile, bireysel düzeydeki dönüşümler ile toplumsal değişme arasındaki bağlantıyı kurmak için en elverişli çalışma alanıdır...
Modern dönemde aile ile ilgili sosyolojik sorular, esas olarak değişme üzerine
yoğunlaşır: Ailelerin oluşumu ve dağılması, boşanma, tek ebeveynli aileler, eşcinsel
evlilikler...
Aşkın Normal Kaosu
Ulrich Beck ve Elisabeth Beck-Gernsheim’ın kitabı, modern evliliklerin, modern toplumun kaosunu yansıttığını anlatır.
Mutluluk, sevgi, aşk gibi hedeflerle başarı,
kariyer gibi hedefler arasındaki çatışma ve bu çatışmanın yarattığı kaotik görüntüyü tasvir eder.
Evlilik, artık yalnızca bir “ilişki” değildir- sevgi,
cinsellik, çocuklar ve ev içi görevlerden çok
daha fazlasını içerir.
Sıcak aile ortamı
Bu yaklaşım, “risk toplumu”nda, aileyi bir huzur ve sevgi sığınağı olarak tarif eder.
Ancak hem Türkiye’de hem de dünyada yapılan araştırmalar, ailenin herkes için bir huzur kaynağı olmadığını, çocukların,
kadınların ve yaşlıların uğradığı şiddetin
boyutlarının sanılanın çok üzerinde olduğunu
ortaya koyar.
Tek ebeveynli aileler
Aile ile ilgili nispeten yeni sayılabilecek bir görüngü, tek ebeveynli ailelerin
sayısındaki artıştır.
Tek ebeveynli ailelerin büyük çoğunluğu, anne ve
çocuklardan oluşur.
Bu aileler, çeşitli sebeplerle oluşur: terk edilme,
boşanma, hiç evlenmeme, göç, vb.
Bu sebepler içinde en büyük artış, hiç
evlenmeyenlerdedir.
Tek ebeveynli ailelerle diğer sosyal göstergeler ilişkilidir
Hiç evlenmemiş kadınların çocuklarıyla
oluşturdukları aileler, genellikle yoksulluk ile yakından ilişkilidir.
Mutlak yoksulluk rakamları içinde en büyük yüzde, kadın ve çocuklardan oluşan tek
ebeveynli ailelerdedir.
Boşanma
Yasal olarak kurulmuş evlilik birliğinin yine yasalar nezdinde ortadan kalkmasıdır.
Boşanmaya ilişkin kurallar, farklı
toplumlarda farklılaşır.
Bugün Batı
toplumlarında, her üç evlilikten birinin
boşanmayla
sonuçlanacağı
öngörülmektedir.
Batıda Boşanma
Batıda boşanma, uzun yıllar neredeyse
imkansızdı. Ancak evlilik dışı cinsel ilişki gibi durumlarda boşanma hakkı tanınıyordu.
1980’lere kadar, boşanmak için tarafların birbirlerine kötü davranış, terk, zina gibi bir suçlamada bulunması gerekiyordu.
Bugün, anlaşmalı olarak boşanmak mümkün.
Türkiye’de boşanma
Batı ülkeleriyle karşılaştırıldığında, Türkiye’de boşanma oranı düşüktür: Ege ve Marmara
bölgelerinde binde 1.9, Kuzeydoğu ve Orta Anadolu’da binde 0.4.
2002 yılında değiştirilen Medeni Kanun,
boşanma halinde evlilikte edinilmiş malların
paylaşımını öngörmektedir.
Yeniden evlenme
Boşanma oranlarındaki yükselme, evlilik kurumunun güçten düşmesine işaret
etmeyebilir.
Çünkü, boşanan çiftlerin önemli bir bölümü, yeniden evlenmektedir.
Bu evlilikler, önceki evliliklerden olan
çocukların da katılmasıyla, yeni ailelerle sonuçlanır.
Evlenip boşanmış kişilerin evlenme olasılığı,
hiç evlenmemiş olanlara göre daha yüksektir.
Yeniden kurulmuş aile
Yetişkinlerden en az birinin daha önceki
evliliğinden çocuğunun (ya da çocukları) olduğu duruma işaret eder.
Bu ailelerde, eski eşler (yani biyolojik
anne/babalar) de ilişki
ağının içindedirler.
Yeni endişeler
Boşanma ve yeniden evlenme, yalnızca iki
yetişkini değil, onların çocuklarını da etkilediği için, yeni endişe, kaygı ve suçluluk
duygularına neden olabilir.
Bu duyguların yapıcı eyleme
dönüştürülebilmesi için, eşlerin birbirlerinden uzaklaşma ihtiyacı ile birlikte ebeveynlik
yapma sorumluluğu arasında bir denge
kurabilmeleri gerekir.
Olmayan Baba
Olmayan baba kavramı ilk ortaya atıldığında, ailesini geçindirmekten sorumlu olduğu için sürekli çalışan erkeğe işaret ediyordu.
Günümüzde “olmayan baba”, ayrılma ya da boşanma sonucu çocuklarıyla ilişkisini
azaltan ya da kesen babayı tanımlar.
“Olmayan baba” yalnızca bireysel ya da
aileye özgü değil, toplumsal bir sorun olarak
da tanımlanır.
Fatherless America (1995)
Boşanma oranlarının yüksek olduğu Amerika Birleşik Devletlerinde yalnızca babaların aile dışına çıkmasının değil, babalık fikrinin de
zayıflamasının söz konusu olduğu ileri sürülür.
Gerekiğinde
başvurabileceği bir
yetke olmadan büyüyen
çocukların, suça eğilimli
olacakları iddia edilir.
Gerçekten öyle mi?
En kötü babanın bile babasızlıktan daha iyi olduğunu söyleyen sosyologlara karşı,
babanın var olup olmadığının değil, babalık
etme biçiminin sorulmasını önemseyenler de
vardır.
Değişen tutumlar
Evlilik ile ilgili tutumlar, kuşaklar arasında da farklılık gösterir.
Amerika ve Avrupa’da yapılan araştırmalar, genç kadınların evlilik ile ilgili tutumlarındaki değişimin genç erkeklerden daha fazla
olduğunu ortaya koymuştur.
Yeni kuşakların özgürlük, cinsel özgürlük ve
anababalık hakkındaki fikirleri, kendi anne ve
babalarından farklıdır.
Çocuksuz Aileler
Kadınların çocuk sahibi olup olmama kararları da zaman içinde değişmektedir.
İngiltere’de 1976 yılında yapılan bir anket, o sırada evli kadınların sadece %1’inin çocuk sahibi olmamayı istediğini ortaya koymuştu.
Oysa bugün, 1960-1990 yılları arasında
doğan kadınların %20’sinin çocuksuz olacağı öngörülmektedir.
Batı Avrupa ülkelerinin çoğunda doğurganlık
oranları düşmektedir.
Türkiye’de doğurganlık hızı
Aile kalıplarında çeşitlilik
Doğurganlık hızının bölgesel çeşitliliğine bakmak bile, aile kalıplarının nasıl çeşitlilik gösterdiğini anlatır.
Yalnızca Türkiye’de değil, dünyada da bütün toplumlarda, birbirinden farklı aile kalıpları vardır.
Bu farklılıklar, sınıfa, ırka, etnik kökene bağlı olabileceği gibi, kuşaklararası farktan da
kaynaklanabilir.
Kültürel fark ve aile yapıları
Çiğdem Kağıtçıbaşı’nın yürüttüğü bir
araştırmaya göre, Türkiye’de aile yapıları hem bölgesel hem de sınıfsal farklılık gösteriyor.
Çocuklara verilmek istenen değer, orta sınıf
ailelerde özerklik iken, alt sınıflarda değerlere
bağlılık olarak görünüyor. Bu bulgu, dünyada
yapılan başka araştırmalarla da uyumlu.
Siyah aileler
ABD başta olmak
üzere, Batı ülkelerinde yaşayan siyah ailelerde tek ebeveynlilik
yaygındır.
Bu örüntünün yalnızca
kültürel değil, toplumsal
nedenleri de vardır.
Irklararası evlilikler
Farklı ırktan insanlar arası evlilik, pek çok önyargıya rağmen, giderek artmaktadır.
ABD’de yapılan bir araştırma,
Amerikalıların %77’sinin bu evliliklerin uygun
olduğunu düşündüğünü
ortaya koymuştur.
Birlikte yaşama
Batı toplumlarının çoğunda, çiftlerin
evlenmeden birlikte yaşaması, yaygınlık kazanmıştır.
Ancak evlenmeden birlikte yaşama, yakın
zamana kadar bu ülkelerde de büyük bir ayıp olarak görülüyordu.
Evlenmeden birlikte yaşama, pek çok durumda, evliliğe hazırlık olarak
görülmektedir.
Gay ve Lezbiyen evlilikler
Eşcinseller arası
evlilikler, pek çok ülkede yasal değildir. Bununla birlikte, Belçika,
Kanada, İspanya, Güney Afrika’nın da dahil olduğu ülkelerde tanınmaktadır.
Eşcinsel çiftler, özellikle
miras hakkı nedeniyle
yasal evlilik hakkını
talep etmektedirler.
Aile yaşamında şiddet
Ailenin modern dünyada bir sığınak olduğu fikri yaygınsa da, aynı zamanda şiddetin ve kötüye kullanmanın yaşandığı bir yer de
olabilir.
Aile içi şiddet, aile üyelerinden birinin başka bir üyeyi ya da üyeleri kötüye kullanmasıdır.
En yaygın aile içi şiddet türü, altı yaşının altındaki çocuklara, ikincisi de kadınlara yöneliktir.
Kadın ve çocukların şiddete uğrama tehlikesi,
ailede, sokakta olduğundan daha büyüktür.
Aile içi şiddete karşı kamusal çözümler
Aile içi şiddetin bir “aile meselesi” olarak
görülmesi, 1970’lere
kadar herhangi bir yasal ya da kurumsal
düzenleme yapılmasını engelledi.
Ancak bundan sonra, hem aile içi şiddet ceza yasalarında düzenlendi hem de sığınak,
danışma merkezi gibi
kurumlar oluşturuldu.
cedaw
Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığı
Önleme Sözleşmesi (CEDAW), aile içi şiddeti uluslararası hukuk düzeyinde
tanımlar ve yaptırıma
bağlar.
Türkiye’de Aile içi şiddet
Türkiye’de aile içi şiddete ilişkin istatistikler, 1990’dan itibaren yapılmaya başlandı. Buna göre, her dört kadından biri, fiziksel şiddete uğruyor.
Her iki çocuktan biri, anne ya da babasından dayak yiyor.
Şiddetin bir eğitim yöntemi olarak görülmesi, sadece aileyle sınırlı değil, eğitim
kurumlarında da benzer bir yaklaşım var.
Türkiye’de aile içi şiddete karşı önlemler
Türkiye’de aile içi şiddetin kamusal bir sorun olarak ilk ifadesi, 1987 tarihinde
yapılan Dayağa Karşı Yürüyüş’tür.
Aileyi Koruma Kanunu, aile içi şiddetin
cezalandırılmasını hükme bağlar.
Ceza Kanununda 2004 yılında yapılan
değişikliklerden sonra, namus cinayetleri yeniden ele alınmış, evlilik içi tecavüz ilk kez cezaya bağlanmıştır.
Cinsel şiddet, taciz ve ensest
Çocukların cinsel yönden kötüye kullanılması, reşit olmamış bir çocuğa cinsel edimde
bulunulmasıdır.
Ensest, hala bir tabu
olduğu için, yaygınlık
derecesi tam olarak
bilinememektedir.
Aile değerleri tartışması
Aile değerlerinin
kaybolduğuna ilişkin yaygın endişeler, kendilerini çeşitli biçimlerde gösteriyor: Kürtaj aleyhtarı gösteriler,
evlenmemiş annelerin sosyal korunmadan yararlanmasına tepki, vb.
Ancak bu endişeleri haklı bulmayan, değerlerin
kaybolmadığını, sadece ailelerin çeşitlendiğini söyleyenler de var.