• Sonuç bulunamadı

DOI: 10.51824/978-975-17-4794-5.13 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DIŞ POLİTİKASINA GENEL BAKIŞ 1923-1960 Dilek BARLAS

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "DOI: 10.51824/978-975-17-4794-5.13 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DIŞ POLİTİKASINA GENEL BAKIŞ 1923-1960 Dilek BARLAS"

Copied!
18
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

TÜRKİYE CUMHURİYETİ DIŞ POLİTİKASINA GENEL BAKIŞ 1923-1960

Dilek BARLAS*

ÖZET

1923-1938 Atatürk dönemi dış politikasını bağlantısız bir dış poli- tika diye nitelendirebiliriz. Bu dönemde Türkiye hiçbir büyük güce kendisini bağımlı hissetmemiştir. Zaten dünya ekonomik krizi nede- niyle tüm ülkeler içlerine kapanmak zorunda kalmıştır. Öte yandan kriz nedeniyle güçlenen Faşist İtalya ve Nazi Almanya’sı çevrelerine tehdit oluşturmaya başlamışlar ve bu durum Türkiye’yi komşuları ile daha yakın bir ilişkiye girmesini sağlamıştır. Atatürk özellikle Balkan ülkeleri ile iş birliğine önem vermiş hatta bu iş birliğini Akdeniz’e de yaymak istemiştir. 1939 yılında savaşın başlamasıyla Türkiye, İngiltere ve Fransa ile ittifak antlaşması imzalamak zorunda kalmıştır. Buna rağmen Türkiye bu ülkeler safında savaşa girmeyerek tarafsız bir po- litika izlemiştir. Savaşın sonuna doğru Birleşmiş Milletlerin bir parçası olabilmek için Mihver devletlerine savaş ilan etmiştir. 1946 yılında Missouri’nin Türkiye’yi ziyareti Ankara’nın Washington ile yakınlaş- masına doğru atılan ilk adımdır. Bundan sonraki adım Truman dokt- rinini Türkiye’nin kabul etmesidir. 1947’den sonra Pax Britannica dö- neminden Pax Americana dönemine geçilmiş, Türkiye de kaçınılmaz olarak yeni dünya düzeninin içerisinde yerini almaya başlamıştır. Tür- kiye’nin ABD ile ilişkisi Avrupa devletleri ile olan ilişkilerinden farklı- dır. Osmanlı mirasından dolayı Avrupa’nın büyük güçlerine karşı temkinli davranan Türkiye, ABD ile ilişkileri geliştirmekte daha istekli

* Prof. Dr., Tarih Bölümü, Koç Üniversitesi.

(2)

davranmıştır. Oysa İngiltere bölgeden hemen çekilmemiştir. 1957 Ei- senhower Doktrinine kadar özellikle Ortadoğu bölgesinde ABD ve İn- giltere birlikte hareket etmişlerdir. Ankara Washington ile daha yakın ilişkiye girmek istese de ABD bölgeye temkinli yaklaşmaktadır. 1952 yılında Türkiye’nin NATO’ya girişi iki ülkeyi birbirine daha yakınlaş- tırmıştır. 1955 yılında ABD, İngiltere’nin üye olduğu Bağdat Paktını desteklese de ancak 1957 yılında Eisenhower Doktrini ile Ortadoğu’da daha etkili hale gelmiştir. Ankara’nın İngiltere ve ABD’ye karşı iki- lemli tutumu da bu tarihten sonra daha netleşmiştir.

(3)

GENERAL OVERVIEW OF THE FOREIGN POLICY OF THE REPUBLIC OF TURKEY, 1923-1960

ABSTRACT

The 1923-1938 era in the history of the Turkish Republic can be defined as a non-aligned period. In this period Turkey did not form any kind of alliance with any great power.

During the same period countries as Fascist Italy or Nazi Germany started forming threats to their neighborhood; as a reactionTurkey developed cordial relations with its neighboring countries. Atatürk paid special attention to collaborating with Balkan neighbors in the Mediterranean region. However, with the break out of the Second World War, Turkey felt the need to enter into an alliance with Britain and France. Yet Turkey followed a neutral policy during the war since it did not take side with any of the great powers. In 1945, Ankara dec- lared war to the Axis powers in order to become a member of the Le- ague of Nations. In 1946, the visit of Missouri to Turkey was the first step towards a rapprochement with the US. The next step in this di- rection was the acceptance of the Truman Doctrine by Turkey in 1947. During this transitional period from Pax Britannica to Pax Ame- ricanna, Turkey became an active actor in the region. Turkey had a different attitude towards the US compared to the European powers with which Ankara was still struggling to resolve the lasting problems since WWI. Britan was still politically and militarily present in the Middle East in the post-war period. For that reason, the US opted for collaboration with Britain in the region. On the other hand, the ent- rance of Turkey to NATO in 1952 ameliorated further Turkish-Ame- rican relations. Afterwards, even though the US gave support to the Baghdad Pact initiated by Britain, it became more influencial in the Middle East with the declaration of the Eisenhower Doctrine. In 1957, Ankara’s position became more clear towards the US and Britain.

(4)

1923-1938 Atatürk dönemi

1923-1938 Atatürk dönemi dış politikasını bağlantısız bir dış poli- tika diye nitelendirebiliriz. Bu dönemde Türkiye hiçbir büyük güce kendisini bağımlı hissetmemiştir. Zaten dünya ekonomik krizi nede- niyle tüm ülkeler içlerine kapanmak zorunda kalmıştır. Öte yandan kriz nedeniyle güçlenen Faşist İtalya ve Nazi Almanya’sı çevrelerine tehdit oluşturmaya başlamışlar ve bu durum Türkiye’yi komşuları ile daha yakın bir ilişkiye girmesini sağlamıştır. Atatürk özellikle Balkan ülkeleri ile iş birliğine önem vermiş hatta bu iş birliğini Akdeniz’e de yaymak istemiştir.

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde 1920’leri yeni düzeni şekillen- dirme ve güçlendirme dönemi olarak niteleyebiliriz. Bu alt dönemde dış politikadan daha çok iç politikaya önem verilmiştir. İç politikaya yoğunlaşırken kaçınılmaz olarak dış etkenler göz önünde bulundurul- muştur. İtilaf devletleri Lozan Antlaşması ile Türkiye’nin sınırlarını resmi olarak tanısa da yeni ulus-devlete politik ve ekonomik sorunlar çıkarmıştır. Özellikle 1922 tarihinde İtalya’da iktidara gelen Mussolini Türkiye’yi içine alan Akdeniz havzasında yayılmacı politikalar güt- müştür. İtilaf devletleri ile çözülmeyen iki ana konu vardı: birisi Musul ötekisi Boğazlar. Türkiye’nin Misak-ı Milli sınırları içinde kabul ettiği Musul’u, İngiltere sömürgesi olan Irak’a ait olduğunu iddia ediyordu.

1925 yılında Milletler Cemiyeti Musul’un Irak’a ait olduğu kara- rına vardı.1 Musul yüzünden gerilen Türk-İngiliz ilişkilerini Mussolini kullanmak isteyerek Anadolu’da planlar yapmaya başladı. 1927 yı- lında Türkiye’deki İtalyan elçiliğinden Roma’ya yollanan bir telgrafta Türkiye’nin her an parçalanabileceği, bu yüzden de İtalya’nın Çuku- rova ve çevresini kontrol ederek orada Musul’a sahip İngiltere ile bir tampon bölge oluşturulmasının İtalya’nın çıkarına olacağını yazmak- taydı.2 Fakat Roma umduğunu bulamadı. Ankara Musul konusunda

1 Dilek Barlas, “Güncel Tartışmalar Işığında Lozan”, Lozan Mübadilleri Vakfı, İstan- bul, 2017, s. 54.

2 Archivio Storico Diplomatico, Pacco 4171/584, 9.6.1927

(5)

ısrar etmeyip İngiltere ile bir çatışmaya girmek istemedi. Ayrıca 1920’lerin ikinci yarısında sistemi güçlendirmek amacıyla Türk devlet adamları reform hareketlerine başlamıştı.

Reform hareketleri sürerken 1929 yılında Dünya Ekonomik Krizi patlak verdi. Türkiye kapitalist ekonomiye bağlı diğer ülkeler gibi li- beral ekonomik sistemin çökmesinden olumsuz bir şekilde etkilendi.

Öte yandan liberal sistemin çökmesini fırsat bilen Türkiye yeni strate- jiler geliştirmeye başladı. Ekonomik alanda devletçilik politikası izle- yen Ankara dış politikasını da şekillendirmeye başladı. 1920’lerde di- ğer ülkelerle ikili anlaşmalar imzalayan yeni cumhuriyet rejimi krizin etkisiyle 1930’larda bölgesel politikalar geliştirdi. Kendisi gibi aynı şe- kilde krizden etkilenen diğer Balkan ülkeleri ile iş birliği yaparak 1934 yılında Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya ile Balkan Antantını kurdu.3 Öte yandan İtilaf devletleri ile mesafeli ilişkiler sürdürmek- teydi. Bu devletlerle tüm politik sorunları daha çözmemiş olan Tür- kiye aynı devletlerden ekonomik destek de alamadı. Liberal ekonomik sistemden tek etkilenmeyen ülke Sovyetler Birliği, Türkiye’ye kredi veren tek devlet oldu. Almanya ise Türkiye ile ticareti geliştiren ül- keydi.4 Krizin etkisiyle ticareti takas sistemine bağlayan Almanya tüm Balkan ülkelerini ticari açıdan kendisine bağlamıştı.

Türkiye’nin 1930’larda dış politikasını tanımlamak istersek bağ- lantısızlık politikası diye niteleyebiliriz. Ankara o dönem özellikle Batı Avrupa ülkeleri ile iş birliğine yanaşmadı. Bölgedeki ülkelerle ilişkile- rini geliştirmeye çalışan Türkiye hem Balkanlar’da hem de Akde- niz’de savunma mekanizmaları geliştirmeye çalıştı. İlk aşamada Bal- kanlar’da diğer Balkan ülkeleri ile iş birliğini sağlayan Ankara, Akde- niz’de diğer ülkelerin ilgisizliğinden dolayı aynı şekilde başarılı ola- madı. Balkanlar’dan farklı olarak daha geniş bir yelpazeyi kaplayan

3 İsmail Soysal, Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları, Ankara Türk Tarih Kurumu, 1983, s.447.

4 Dilek Barlas, "German Economic Domination in the Balkans in the 1930s" Turkish Review of Balkan Studies No. 2, 1994/95, s: 135-145.

(6)

Akdeniz bölgesindeki ülkeler böyle bir iş birliğine yanaşmak istemedi- ler. Ankara, Akdeniz’de kuvvetli bir donanmaya sahip olan İngiltere’yi de içine alan bir Akdeniz paktı oluşturmak istemekteydi. Başından beri böyle bir pakta olumsuz bakan İngiltere’nin yanında Fransa da tutarlı bir politika izlemedi. Diğer ülkelerle her türlü iş birliğinden ka- çan Roma ise Akdeniz paktı yerine kendisinin kontrol edebileceği daha dar kapsamlı bir anlaşma istemekteydi.5

1930’ların ikinci yarısında Türkiye batı ittifakına doğru yavaş ya- vaş ilerlemeye başladı. Bu süreci etkileyen iki önemli etken vardı. İlki 1935 yılında Habeşistan’ın İtalya tarafından işgal edilmesiydi.6 Bu olaydan itibaren Ankara sadece kendisine benzer ülkelerle iş birliği yapmanın kendi savunmasını güçlendirmede yeterli olmayacağını an- lamasıydı. İkinci etken ise 1936 tarihinde Montrö Antlaşması ile Bo- ğazların Türkiye’nin kontrolü altına girmesiydi. Türkiye’nin bu iste- ğini İngiltere ilk defa olarak desteklemişti.7 Başka bir deyişle bu tarih- ten itibaren Pax Britannica dönemine Türkiye daha çok eklemlen- meye başlamıştı. Artık Türkiye Sovyetler’den değil İngiltere’den kal- kınma planı için yardım almaya başlamıştı. Ayrıca Almanya’yı da den- gelemek için İngiltere ile yeni ticari anlaşmalar imzaladı. Bu yakınlaş- maya rağmen Ankara Londra’ya pek güvenmiyordu. Bunun başlıca nedeni de İtalya’ya karşı olan tutumuydu. Ankara’nın çabalarına rağ- men Londra Akdeniz’de genel bir savunma sistemini destekleyeceğine Roma ile 1937 yılında anlaşmaya varmıştı.8 Öte yandan İngiltere’nim önderliğinde Akdeniz’deki korsanlığa karşı önemleri tartışmak üzere Eylül 1937’de Nyon’da bir konferans toplandığında, Türkiye ilk defa Akdeniz’de İngiltere ve Fransa ile iş birliği yapacağını açıklamıştı.9

5 Dilek Barlas, Serhat Güvenç, Türkiye’nin Akdeniz Siyaseti (1923-1939), İstanbul, 2014, s. 131.

6 Hariciye Vekaleti Yıllığı 1959, Ankara, T.C. Hariciye Vekaleti, 1959, s.11.

7 İ. Soysal, a.g.e., s.493.

8 PRO, FO. 371/20859, E 1198/141/44, f. 208.

9 İspanya İç Savaşı sırasında kimliği belirsiz bir denizaltı Cumhuriyetçilere ait İspanyol ticari gemilerin peşinden gizlice Boğazlara sızarak iki gemiyi torpido ile batırmıştı.

(7)

İkinci Dünya Savaşından Truman Doktrini’ne (1939-1947) 1938 yılından itibaren Avrupa’daki gelişmeler yaklaşmakta olan savaşın ilk sinyallerini veriyordu. Mart ayında Alman orduları Avus- turya’ya girdi. Almanya Türkiye ile Balkan Antantı üyesi olan Yugos- lavya’nın komşusu olmuştu. Buna tepki olarak Türkiye İngiltere’yi as- keri yardım vermeye ikna etmişti. Öte yandan Eylül’de İngiltere ve Fransa Almanya’ya Çekoslovakya’da ödün vermişlerdi. Bunu takiben Mart 1939 tarihinde Almanya Çekoslovakya’nın güneyini kendisine bağladı. Bir ay içinde de Almanya ile Mihver devletlerini oluşturan İtalya Arnavutluk’a saldırdı. Bu şartlar altında Akdeniz’e bir saldırı durumunda İngiltere Türkiye, Yunanistan ve Romanya’ya garanti vermekle yetindi.10 Kolektif savunma sistemine inanan Türkiye ise Sovyetleri İngiltere ve Fransa ile irtibata sokmaya çalışıyordu. Oysa ki Ağustos 1939 tarihinde Moskova Berlin ile anlaşmış ve bunun sonu- cunda da Almanya Eylül ayında Polonya’ya saldırarak İkinci Dünya Savaşı’nı başlatmıştı. Tüm bu gelişmeler Türkiye’yi Ekim 1939 tari- hinde İngiltere ve Fransa ile Üçlü İttifak Antlaşmasını imzalamaya itti.11 Bu antlaşmaya göre üç ülke savaşın Akdeniz’e yayılması duru- munda birbirlerine destek olacaklarını ilan etmişlerdir.

Üçlü İttifak Antlaşmasına göre özellikle İtalya’nın 1940 yılında sa- vaşa katılımından sonra İngiltere Türkiye’den savaşa katılmasını iste- miştir. Ankara ise aynı yılın haziran ayında Fransız savunmasının çö- küşüyle birlikte Türkiye’nin Akdeniz’deki yükümlülüklerinin geçersiz olduğunu belirtmiştir. İngiltere zaten o tarihe kadar Türkiye’ye söz verdiği askeri yardımı yapmamıştır. Onun yerine ABD’den İngiltere üstünden Türkiye’ye “Lend-Lease” (Ödünç Verme-Kiralama) yardı- mında bulunmasını istemiştir.12 Oysa Türkiye bu yardımın direk ABD’den gelmesini istemiştir. Türkiye’nin savaşa katılımı hakkında

Franco güçlerini desteklediği için bunların İtalya’ya ait olduğu düşünülmüştü. Cum- hurbaşkanlığı Arşivleri, A. IV-6, D. 54, F. 102-(1-28).

10 René Lucien, Daniel Massigli, La Turquie devant la guerre: mission à Ankara, 1939-1940, Paris, Plon, 1964, s.137.

11 İ. Soysal, a.g.e., s. 591.

12 FRUS 1941, vol. III, 835-838.

(8)

İngiltere ve ABD aynı fikirde değildi. Ocak 1943 tarihinden başlaya- rak İngiltere Türkiye’nin savaşa katılmasında ısrar ediyordu. Churc- hill Adana’ya gelerek İnönü’yü bu konuda ikna etmeye çalıştı.13 Öte taraftan ABD Cumhurbaşkanı FDR Avrupa’ya çıkarma hazırlıklarını geciktirecek her türlü harekete karşı çıkmaktaydı. Kahire toplantısın- dan Normandiya’da ikinci cephenin açılışına kadar Kasım 1943-Hazi- ran 1944) İngiltere Türkiye’yi savaşa sokmaya ikna etmeye çalışsa da de başaramadı.

Şubat 1945 tarihinde Türkiye, Almanya ve Japonya’ya savaş ilan etti. Bunun esas sebebiyse savaş sonu kurulacak olan Birleşmiş Millet- ler’e üye olmak isteğiydi. Aynı zamanda Türkiye “Lend-Lease” anlaş- ması ile gelen yardım İngiltere’nin aracılığı ile değil direk ABD’den yapılacaktı. Savaştan hemen sonra başka sorunlar çıktı. Sovyetler 1925 yılında imzalanan Türk-Sovyet Dostluk ve Tarafsızlık Antlaşmasını ye- nilemeyeceğini açıkladı. Yenilememesinin nedenlerinden birini de Al- manya’nın Sovyetlere saldırmadan 18 Haziran 1941 tarihinde Tür- kiye ile yaptığı Saldırmazlık Paktı olarak gösterdi. Moskova’nın iddia- sına göre bu paktan sonra Ankara Sovyetleri bombalayan Alman ge- milerini Boğazlardan geçmesine izin vermesiydi. Oysa Stalin hem Bo- ğazları Sovyetlerin Türkiye ile birlikte savunmasını hem de Boğaz- larda askeri üs edinmesini istiyordu. Türkiye’nin bu isteklere karşı çık- masına rağmen ne İngiltere ne de ABD Türkiye’nin yanında yer al- madı. Hatta Potsdam Konferansında (Temmuz 1945) yeni ABD Cum- hurbaşkanı H. Truman İstanbul ve Çanakkale Boğazlar da dahil ol- mak üzere tüm boğazların tüm devletlere açık olması gerektiğini sa- vundu.14

Ağustos 1946 tarihinde Sovyetler ilk yazılı notasını Türkiye’ye ve kopyalarını da İngiltere ve ABD’ye yolladı. Türkiye ilk notaya da Ey-

13 Winston Churchill, The Second World War, London, Random House, 2002, s. 626- 632.

14 Feridun Cemal Erkin, Türk-Sovyet İlişkileri ve Boğazlar Meselesi, Ankara, Başnur Matbaası, 1968, s. 270.

(9)

lül’de yollanan ikinci notaya da olumsuz cevap verdi. Sovyetlerin Tür- kiye’ye yolladığı ikinci notanın hemen ardından, Ekim ayında ABD’deki Türkiye büyükelçisi M. Ertegün’ün naaşı ABD filosu eşli- ğinde USS Missouri tarafından İstanbul’a getirilmiştir. Missouri’nin ziyareti sembolik de olsa ABD’nin Türkiye’ye vereceği desteğin ilk işa- retiydi.15 Aslında bu değişimin altında yeni dünya düzeninin, kısacası Pax America’nin Pax Britannica’nın yerini alması yatıyordu. 1946 yılı içinde Londra Washington’dan Ortadoğu’da kendisine destek verme- sini istemişti. Şubat 1947 tarihinde ise İngiliz devlet adamları ABD Dı- şişleri Bakanlığına gizli bir telgraf yollayarak İngiltere’nin finansal ve ekonomik durumu göz önünde bulundurulursa artık Türkiye ve Yu- nanistan’a finansal ve askeri yardım yapamayacaklarını bildirmişler- dir.

Truman Doktrini’nden NATO’ya Üyelik (1947-1952)

İngiltere’nin ABD’den talebini takiben 12 Mart 1947 tarihinde Cumhurbaşkanı Truman ABD Kongresinde Yunanistan ve Türkiye’yi içeren konuşmasını yapmıştır.16 Yunanistan’daki İç Savaş’ta komünist- leri zayıflatmak ve Sovyetlerden gelen yardımı etkisiz kılmak için Yu- nanistan’a acil mali ve iktisadi yardımda bulunulması gerektiğini sa- dece Truman konuşmasında belirtmemiş aynı zamanda diğer devlet adamlarının da bu konuda desteğini almıştır. Türkiye konusunda ise Amerikan devlet adamları hemfikir değillerdi. Türkiye’deki ABD Bü- yükelçisi Edwin C Wilson, Sovyetlerin Türkiye’ye saldırma niyeti ol- madığını bundan dolayı da Moskova’nın oyununa gelmemek gerekti- ğini söylemiştir. Domino teorisi ile Amerikan Dış Politikasını etkileyen G. Kennan bile Türkiye’ye yapılacak bir askeri yardımın Sovyetleri provoke edebileceğini belirtmiştir. Truman ise konuşmasında Yuna- nistan’ın komşusu Türkiye’nin ABD’nin ilgisini hak ettiğini söylemiş- tir. Truman, “bağımsız ve ekonomik açıdan istikrarlı bir devlet olarak

15 Dilek Barlas, Şuhnaz Yılmaz, “Managing the Transition from Pax-Britannica to Pax-Americana: Turkey’s Relations with Britain and the US in a Turbulent Era”, Tur- kish Studies, 16(3), 2016, s. 11.

16 “President Harry Truman’s Speech to Joint Session of Congress,” Congressional Record, 80th Congress, 1st Session, (March 12, 1947), 1981.

(10)

Türkiye’nin geleceği dünyanın özgürlük sever halkları için Yunanis- tan’ın geleceğinden daha az önem” taşımadığını belirterek, savaş sıra- sında İngiltere ve ABD’nin Türkiye’ye yardımda bulunduğu ve İngil- tere’nin daha fazla mali ve iktisadi yardımda bulunamayacağı için ABD’nin Orta Doğu’da düzenin korunması için yardıma devam et- mesi gerektiğini eklemiştir.17

Truman Doktrini olarak anılacak olan bu konuşmayı genel çerçe- vede düşünürsek Pax Britannica’dan Pax Americana’ya geçme süreci- nin mihenk taşlarından birini oluşturmaktaydı. Öte yandan Truman Doktrini’ne Türkiye’nin katılmasında Ankara’nın büyük payı vardır.

Daha savaş döneminde Türkiye bu sürece eklemlenmek istemiş fakat İngiltere ipleri tamamıyla ABD’ye bırakmak istememiştir. Savaştan sonra ekonomik zafiyetinin artık bilincine varan İngiltere Türkiye da- hil olmak üzere Orta Doğu’da tek başına hareket edemeyeceğini anla- mıştı. Ankara yükselmekte olan güç ABD’den gerekli yardımı alabile- ceği düşüncesiyle sadece Truman Doktrini’nden değil aynı zamanda Marshall Planı’ndan da yararlanmak istemiştir. R. Peker bir Amerikalı muhabir ile yaptığı röportajda yüz milyon doların Türk ordusunun modernleşme sürecine pek katkıda bulunmayacağını belirtmişti.18 Temmuz 1947 tarihinde bir Türk delegasyonu Paris’e giderek beş yıl- lık ekonomik plan için Marshall Planının desteğinin kaçınılmaz ol- duğu fikrini savunmuştu. Bu çabaların meyvesi Mart 1948 tarihinde ilk aşamada on milyon dolar Amerikan kredisiyle alınmıştı.

Türkiye ABD’den askeri yardım almaya başlasa da Türk askeri bi- rimlerine Amerikalılar ile birlikte İngiliz danışmanlar ve eğitimciler eğitim vermeye devam ettiler. Bu örneğin de gösterdiği gibi İngilizler hala Türkiye ve bölgede varlığını sürdürmekteydi. Hatta 1949 yılında kurulan NATO’ya Türkiye’nin üyeliğine İngiltere muhalefet etmişti.

1950 yılında iki önemli olay Türkiye-ABD ilişkilerini değiştirmişti. De-

17 H. Truman, a.g.e.

18 BCA, 30/01/132/855/3 (1950), 18-19.

(11)

mokrat Parti iktidara gelmiş ve Türkiye’nin Kore’ye bir tugay yolla- mak istediğini Washington’a bildirmiştir. Türkiye’nin Kore Savaşına katılımıyla birlikte Ankara yeniden NATO’ya üyelik için başvurmuş fakat sadece NATO’nun Akdeniz’deki askeri planlamasına katılımı ka- bul edilmiştir. Türkiye aynı zamanda verilen yardımın yeterli olmadı- ğını bildirmiş bunun üzerine Amerikalı General Omar N. Bradley Türkiye NATO’ya üye olmasa da ABD’nin Türkiye’ye direkt yardım yapacağını açıklamıştır.19

Oysa ABD hala bu aşamada Orta Doğu’da tek başına girişimde bulunmak istemiyor İngiltere ile birlikte hareket ediyordu. Türkiye de bunun farkında olduğu için İngiltere’yi yabancılaştırmak istemi- yordu. Eylül 1951 tarihli NATO toplantısında Türkiye ve Yunanis- tan’ın NATO’ya üye olmasına karar verildi ve bunu takiben bir Ame- rikan Generalinin altında Güney Avrupa Komutası oluşturuldu. İn- giltere Türkiye’nin üyeliğini Ankara ancak Orta Doğu bölgesel anlaş- masına taahhütte bulunursa kabul edecekti. Buna bağlı olarak NATO’nun Doğu Akdeniz uzantısını kabul ediyordu.20 Türkiye Şubat 1952 tarihinde NATO’ya üye olmuş ve ABD ile ilişkilerin geliştirilme- sinde bir adım daha atmıştı.

Türkiye ve Pax Americana (1953-1960)

Türkiye artık ABD’nin önayak olduğu Batı İttifakı içindeydi. An- kara ile Washington arasındaki bağlar 1953 yılında D. Eisenhower’ın ABD’de Cumhurbaşkanı seçilmesiyle daha da yakınlaştı. 1950’lerin or- talarına kadar artık NATO üyesi olan Türkiye ABD başta olmak üzere Batı İttifakı ülkelerinden mali destek aldı. 1955 yılından sonra ise Tür- kiye’de iktidarda olan Demokrat Parti ekonomik sorunlarla baş ede- memiş bundan dolayı da dışarıdan gelen maddi yardım azalmıştı. Öte yandan hem ABD hem İngiltere Batı İttifakı’nın bir parçası olan Tür-

19 BCA, 30/01/60/373/8 (October 14, 1951), 1-8.

20 Şuhnaz Yılmaz, “Turkey’s Quest for NATO Membership: Institutionalization of the Turkish-American Alliance”, Southeast European and Black Sea Studies, 12(4), 2012, s. 481-495.

(12)

kiye’nin Orta Doğu’da önemli bir rol üstlenmesini istiyordu. ABD Dı- şişleri Bakanı J. F. Dulles Sovyetleri çevreleyen Orta Doğu’da kuzey kuşağı (northern tier) ülkeleri diye nitelendirdiği ülkelerin başında Türkiye ve İran geliyordu.21 İngiltere ise Türkiye’yi de içeren ve eski sömürgelerinden oluşan bir Ortadoğu Paktı’na liderlik etmek isti- yordu.

1954 yılında Türkiye bir yandan ABD’nin askeri görüşmeleri yü- rüttüğü Pakistan ile bir dostluk ve dayanışma antlaşması imzaladı öte yandan da 1955 yılında İngiltere ve Irak ile bir ittifak anlaşması yaptı.

Bu ittifak kısa zamanda Pakistan ve İran’ı da içine alarak Bağdat Pak- tını oluşturdu. Böylece Türkiye hem ABD’yi hem de İngiltere’yi tat- min etmiş oluyordu. Oysa 1956 yılında patlak veren Süveyş Kanalı krizinde Türkiye tüm tarafları tatmin edememişti. Mısır’da iktidara gelen G. A. Nasser Süveyş Kanalını millileştirmek istemiş bunun üze- rine İngiltere, Fransa ve İsrail Mısır’a saldırmışlardı. Ankara’nın tep- kisi ise saldırıyı değil Mısır’ı kınamak olmuştu.22 Türkiye’nin Batı İtti- fakı üyeliğini ne pahasına olursa olsun savunan Demokrat Parti 1955 yılında da Bandung’da toplanan Bağlantısız ülkeler hareketine de karşı cephe almıştı.

Türkiye’nin tutumu tam geçiş dönemi psikolojisini yansıtmak- taydı. İngiltere Orta Doğu’da yerini yavaş yavaş ABD’ye bırakmaya başlasa da tam elini ayağını çekmemişti. 1955 yılından itibaren İngil- tere’nin hala kontrolünde olan Kıbrıs’ta özellikle Kıbrıs Mücadelesi Ulusal Örgütü (EOKA) İngilizlere karşı sabotaj eylemleri başlatmıştı.23 Kıbrıs’ın bağımsız olma mücadelesi 1960 yılına kadar devam edecekti.

Bu süreç içinde Ankara, Londra’nın Kıbrıs’ta Türkleri göz ardı etme- mesi için temkinli davranmaya çalışıyordu. Kasım 1956 tarihinde Tah- ran’da toplanan Bağdat Paktı dört üyesi Süveyş politikası yüzünden

21 George McGhee, The US-Turkish-NATO Middle East Connection, St. Martin’s Press, New York, 1990, s. 156.

22 Ayşegül Sever, “A Reluctant Partner for US over Suez?: Turkey and the Suez Cri- sis”, in S C Smith (ed), Reassessing Suez, 1956: New Perspectives on the Crisis and its Aftermath, Ashgate, Aldershot, 2008.

23 Fahir Armaoğlu, Siyasi Tarih, Ankara, Sevinç Matbaası, 1975, s.821.

(13)

İngiltere’yi üyelikten atmak istemiş ise de Türkiye bunu engellemişti.

Bunun yanı sıra Ankara İngiliz devlet adamlarının hala Türkiye’nin NATO üyeliğini kabullenemediğinin farkındaydılar. Amerikalıların desteği sayesinde NATO’ya giren Türkiye’nin üyelik şartlarını tama- men yerine getirmediğini düşünen Londra’nın her an sorun çıkara- cağı fikri de Ankara’da yaygındı.

İngiltere’yi yabancılaştırmak istemeyen Türkiye diğer taraftan daha çok ABD politikalarını desteklemeye meyilliydi. Bundan dolayı da Ekim 1956 tarihinde Mısır’ın Süveyş kanalını millileştirmesini eleş- tirmiş olan Ankara, Washington’ın pozisyonundan etkilenerek İngiliz ve Fransız güçlerinin Süveyş Kanalı’ndan çekilmesini istedi.24 Bu süreç içinde ABD’de Eisenhower Doktrini ortaya atıldı. Eisenhower Dokt- rini bir yandan ABD’nin Ortadoğu’da İngiltere’nin yerini almasının somut işaretiydi. Öte yandan ise Sovyetlere karşı yürütülen Soğuk Sa- vaşın başını ABD’nin çektiğinin somutlaşmış halidir. İngiltere ve Fransa’nın Mısır’a karşı tutumu bağımsızlığını yeni kazanan birçok Arap ülkesinin tepkisini çekmişti oysa Mısır’ı destekleyen Sovyetler Birliği bölgede olumlu bir imaj yaratmıştı. Ortadoğu’da Sovyetlerin güçlenmesinden korkan ABD, Eisenhower Doktrini adı altında böl- gede yeni bir strateji geliştirdi. Ocak 1957 tarihinde Amerikan Kong- resi ABD Başkanına, “uluslararası komünizme karşı Orta Doğu ülke- lerinin bağımsızlıklarını korumaları için bu ülkelerle iş birliği yapmak ve ekonomik güçlerini artırmalarına yardımcı olmak” yetkisi veri- yordu. 25 Bu yetki ABD’nin bölgede askeri kuvvetlerini kullanmasını da içeriyordu. En önemlisi de Eisenhower’ın, konuşmasında ABD’nin çıkarlarının dünya çapında olduğunu belirtmesiydi.

Türkiye, Mart 1957 tarihinde doktrine ortak bir bildiri ile katıldığı gibi “komünizm tehdidine karşı caydırıcı önlemler almak amacıyla

24 William Hale, Turkish Foreign Policy since 1774, Routledge, New York, 2013, s.

93.

25 Baskın Oran, Türk Dış Politikası Tarihi, İletişim Yayınları, İstanbul, 2008, s. 566.

(14)

(ABD ile) ortaklaşa hareket etme” kararı aldı.26 Ankara Washing- ton’dan hem askeri hem ekonomik yardımı artırmayı amaçlamak- taydı. Bu kararla Türkiye topraklarındaki Amerikan üslerinin NATO amaçları dışında kullanılmasına izin verecekti. Eisenhower Doktrini- nin etkisi kısa zamanda Türkiye’de göründü. Sovyetler Birliğinin Su- riye ile ağustos ayında ekonomik ve teknik bir antlaşma imzalamasıyla birlikte ABD-Suriye ilişkileri gerilmişti. Bu anlaşmayı takiben Suriye yönetimi rejimi devirmekle suçlayarak üç Amerikan diplomatı sınır dışı etti. Mısır başta olmak üzere Arap ülkelerinin tepkisini çeken Was- hington Suriye’ye askeri bir hareket yapmayacağını, komşu ülkelere silah göndereceğini açıkladı. Bunun üzerine, Türkiye Suriye sınırına Eylül ayında asker yığmaya başladı.27 Bunu Sovyet savaş gemilerinin Suriye’nin Lazkiye Limanını, ABD’nin VI. filosunun da İzmir limanını ziyareti takip etti.

Bu gerilim 1957 yılının sonunda yatışırken Lübnan olaylarından dolayı Türkiye gene ABD yanında yer aldı. Lübnan’da iktidarda olan C Chamoun bir daha seçilmek için anayasayı değiştirmek istediğinden büyük bir muhalefetle karşılaşmıştı. O sırada Kral Faysal Irak’ta dar- beyle iktidardan düşürülmüştü. Bu ortamdan daha da tedirgin olan Chamoun ABD’den yardım istemişti. Bu süreçte Türkiye ABD’nin Lübnan’a asker çıkarması için İncirlik üssünü kullanmasına izin verdi.

Zamanın Dışişleri Bakanı F. R. Zorlu Lübnan olaylarında daha da ile- riye giderek Türk Hava Kuvvetlerinin de hazır bir şekilde bu müda- haleyi destekleyeceğini bildirmişti.28 1950’lerin ikinci yarısında iyice ekonomik krizin içine batan Menderes hükümeti ABD’ye politik ola- rak destek vermekle ekonomik yardım daha fazla alacağını ummuştu.

Türkiye’nin dış politikası Eisenhower doktrini ile sadece Batı İtti- fakının sadık bir üyesi olarak hareket etmekle sınırlı kalmamış aynı zamanda Pax Americana’nın Pax Britannica’nın yerini almasıyla

26 Oran, a.g.e., s. 568.

27 Ayşegül Sever, Soğuk Savaş Kuşatmasında Türkiye, Batı ve Orta Doğu 1945-1958, İstanbul, Boyut Yayınları, 1997, s.191.

28 Oran, a.g.e., s. 566.

(15)

ABD’nin Orta Doğu’daki dış politikasını iyice destekler hale gelmişti.

1957-1960 yılları arasında ABD’nin genel güç gösterisinin bir örneği olan Jüpiter Füzeleri sorunu Türkiye ile Sovyetleri karşı karşıya getir- mişti. 1950’lerin ilk yarısında Batı İttifakına yön veren Kitlevi Muka- bele yerine 1957’den sonra Esnek Mukabele Doktrinini geliştirilmeye başlanmıştı.29 Bu doktrine bağlı olarak Eisenhower Sovyet saldırısını caydırmak amacıyla Avrupalı ortakların topraklarına orta menzilli Jü- piter füzeleri yerleştirmeyi teklif etti. Türkiye bu teklifi kabul ederek Sovyetlerin doğrudan hedefi haline geldi. Bu anlaşma gizli olarak ya- pılmış, Nisan 1959 tarihinde Meclis’ten geçirilmeden yürürlüğe gir- miştir. Lübnan olayları sırasında İncirliğin kullanılmasına karşı çıkan muhalefet bu konuda da epey eleştirel olmuştu.

1960 yılına gelindiğinde Türkiye’de birçok değişimler olmuştur.

İçerde 27 Mayıs’ta askerlerin müdahalesi ile Demokrat Parti iktidar- dan düşürülmüştü. Gene aynı yıl Türkiye (İngiltere ve Yunanistan ile) garantörlük rolünü üstlenerek Kıbrıs Cumhuriyeti ilan edilmişti.

Türk Dış politikası artık değişmeye başlamıştı. Bunun önemli etkenle- rinden biri içerde iktidarın değişmesi olsa da başka etkenler de önem- liydi. Birincisi Kıbrıs konusunda bölge ülkeleri Türkiye’ye destek ver- memişlerdi. Bunun en önemli nedenlerinden biri 1950’lerde Türkiye Fransa’nın yanında yer alarak Cezayir’in bağımsızlığına karşı çıkmış ve aynı çizgide yukarıda tartıştığımız gibi Lübnan konusunda ABD ile birlikte hareket etmişti. Bağlantısızlar hareketine karşı çıkması da aynı politikanın yansımasıydı. Diğer taraftan Ankara bir iki yıl içinde ABD’nin Türkiye üzerinden Sovyetler ile pazarlık yapabileceğini an- lamaya başlamıştı. Sovyetler Birliği’nin ABD’nin Türkiye toprakla- rında Jüpiter füzeleri yerleştirilmesine karşılık kendisinin de Küba’ya Jüpiter benzeri füzeler yerleştirileceğini açıklamasından bir süre sonra Washington Ankara’nın haberi olamadan yapılan Amerikan-Sovyet

29 İlter Turan, Dilek Barlas, “Batı İttifakına Üye Olmanın Türk Dış Politikası Üzerine Etkileri”, Türk Dış Politikası Analizi, İstanbul, Der Yayınları, 2004, s. 163.

(16)

pazarlığı sonunda Türkiye’den füzeleri geri çekmeye karar vermişti.30 Bu olay Türk Dış politikasında bir bakıma mihenk taşı olmuş 1960’larda Atatürk dönemini anımsatan bir dış politika izlenmeye baş- lanmıştı.

KAYNAKÇA Birincil Kaynaklar

Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Yıllığı (FRUS) Birleşik Krallık Devlet Arşivleri (PRO)

Cumhurbaşkanlığı Arşivleri Hariciye Vekaleti Yıllığı

İtalyan Diplomatik Arşivleri (Archivio Storico Diplomatico) İkincil Kaynaklar

Armaoğlu, Fahir, Siyasi Tarih, Ankara, Sevinç Matbaası, 1975.

Barlas, Dilek, “Güncel Tartışmalar Işığında Lozan”, Lozan Mübadil- leri Vakfı, İstanbul, 2017.

Barlas, Dilek, “German Economic Domination in the Balkans in the 1930s” Turkish Review of Balkan Studies No. 2, 1994/95.

Barlas, Dilek ve Güvenç, Serhat, Türkiye’nin Akdeniz Siyaseti (1923- 1939), İstanbul, 2014.

Barlas, Dilek ve Yılmaz, Şuhnaz, “Managing the Transition from Pax- Britannica to Pax-Americana: Turkey’s Relations with Britain and the US in a Turbulent Era”, Turkish Studies, 16(3), 2016.

Churchill, Winston, The Second World War, London, Random Ho- use, 2002.

Erkin, Feridun Cemal, Türk-Sovyet İlişkileri ve Boğazlar Meselesi, Ankara, Başnur Matbaası, 1968.

30 Duygu Bazoğlu Sezer, “Soğuk Savaş Dönemi ve Türkiye’nin İttifaklar Politikası”

Çağdaş Türk Diplomasisi 200 Yıllık Süreç, Ankara, Türk Tarih Kurumu, 1999, s.

446.

(17)

Hale, William, Turkish Foreign Policy since 1774, Routledge, New York, 2013.

Lucien, René ve Massigli, Daniel, La Turquie devant la guerre: mis- sion à Ankara, 1939-1940, Paris, Plon, 1964.

McGhee, George, The US-Turkish-NATO Middle East Connection, St. Martin’s Press, New York, 1990.

Oran, Baskın, Türk Dış Politikası Tarihi, İletişim Yayınları, İstanbul, 2008.

Sever, Ayşegül, Soğuk Savaş Kuşatmasında Türkiye, Batı ve Orta Doğu 1945-1958, Boyut Yayınları, İstanbul, 1997.

Sever, Ayşegül, “A Reluctant Partner for US over Suez?: Turkey and the Suez Crisis”, S C Smith (ed), Reassessing Suez, 1956: New Perspectives on the Crisis and its Aftermath, Ashgate, Alders- hot, 2008.

Sezer, Duygu Bazoğlu, “Soğuk Savaş Dönemi ve Türkiye’nin İttifaklar Politikası” Çağdaş Türk Diplomasisi 200 Yıllık Süreç, Ankara, Türk Tarih Kurumu, 1999.

Soysal, İsmail, Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları, Ankara Türk Tarih Kurumu, 1983.

Truman, Harry, “President Harry Truman’s Speech to Joint Session of Congress,” Congressional Record, 80th Congress, 1st Session, (March 12, 1947), 1981.

Turan, İlter ve Barlas, Dilek, “Batı İttifakına Üye Olmanın Türk Dış Politikası Üzerine Etkileri”, Türk Dış Politikası Analizi, İstan- bul, Der Yayınları, 2004.

Yılmaz, Şuhnaz, “Turkey’s Quest for NATO Membership: Institutio- nalization of the Turkish-American Alliance”, Southeast Euro- pean and Black Sea Studies, 12(4), 2012.

(18)

Referanslar

Benzer Belgeler

51 T.C.. bırakmış, Manisa’ya dönerek çiftçilikle uğraşmıştır. İkinci Dünya Sa- vaşı’nın devam ettiği 1940-1945 yıllarında Vatan gazetesinde yazdığı yazılarla

Türkiye Cumhuri- yeti kurulduktan sonra kardeş ülke Afganistan’a daha çok askeri alanda yardım edilmiş, birçok Afgan subayı eğitim için Türkiye’ye ge-

Patrik İlyas’ın ardından 1932’de Süryani Patriği olan Efram Bar- savm Süryani Patrikhanesi’ni Türkiye’den Suriye’nin Humus şehrine taşımış 20 ve Süryanilerin

Dönem aynı zamanda milliyetçili- ğin de 1960’lı yıllardan farklı bir şekilde anlaşılmasını beraberinde ge- tirmiş, bu nedenle de 1960’lı yılların

Giustiniani, Mustafa Kemal Paşa’ya İzmir’den 21 Ekim 1922’de gönderdiği telgrafla hem zaferinden ötürü tebrik etmiş hem de mülakat talebinde bulunmuştur:

Sovyetler Birliği’nin Ankara Büyükelçisi Surits, 16 Ağustos 1931 tarihinde Mustafa Kemal’i Yalova’da ziyaret etmiş ve Sovyetler Birliği Dışişleri Halk Komiseri

Cumhuriyet dönemine gelindiğindeyse, modernleşme hareketle- rini her alanda görmek mümkündür. Erken Cumhuriyet dönemi, modern Türkiye’nin temellerinin atıldığı

1923-1924 döneminde faaliyet gösteren anaokulla- rında 5880 öğrenci eğitim görmekte ve 136 öğretmen de görev yapmaktaydı (Ayla Oktay, “Cumhuriyet Döneminde Okul