• Sonuç bulunamadı

100 SORUDA OĞUZ ATAY. Selçuk Orhan

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "100 SORUDA OĞUZ ATAY. Selçuk Orhan"

Copied!
15
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)
(3)

100 SORUDA

OĞUZ ATAY

Selçuk Orhan

(4)

KARAKARGA YAYINLARI 127

Her hakkı saklıdır. Bu eserin aynen ya da özet olarak hiçbir bölümü, telif hakkı sahibinin yazılı izni alınmadan kullanılamaz.

100 SORUDA OĞUZ ATAY Selçuk Orhan

Genel Yayın Yönetmeni: M. K. Perker Yayın Koordinatörü: Mesud Ata Editör: Başak Tan

Kapak İllüstrasyonu: M. K. Perker Görsel Yönetmen: Sedat Gösterikli Reklam ve Tanıtım Müdürü: Bilgen Ülgen 1. Baskı: Nisan 2018

ISBN: 978-605-2241-25-7

İmtiyaz Sahipleri: Yelda Cumalıoğlu, M. K. Perker KaraKarga Yayınları, Destek Yayınları’nın alt kuruluşudur.

Yayıncı Sertifika No: 13226 Adres: Abdi İpekçi Cad. No 31/5 Nişantaşı / İstanbul

Tel: (0 212) 252 22 42 Fax: (0 212) 252 22 43

karakarga.com info@karakarga.com karakargayayinlari karakargayayinlari karakargayayin

Baskı: Deniz Matbaa Mücellit Adres: Gümüşsuyu Cad. Odin İş Merkezi Kat 2, B Blok, No 403, Topkapı - İstanbul Tel: 0 212 613 30 06

Matbaa Sertifika No: 40200

(5)
(6)
(7)

O

ğuz Atay, romanlarında önsöz ya da giriş yazılarını alaya alırdı.

“100 Soruda” türü yerleşik kalıpları da tiye aldığını, örneğin Oyun- larla Yaşayanlar’da Coşkun ile Saffet’in “cemiyete faydalı kitapları neşredebilmek için ‘en mükemmel satan’ kitapları da basmaya mecbur” kalan hayali bir yayınevi için uydurdukları gülünç başlıklar içinde “Yüz Tanınmış Operadan Aryalar” ya da “Sevişmede On Temel Pozisyon” geçmesinden an- layabiliyoruz.

Basmakalıp bir başlıktan kaçmadığım için eleştirebilirsiniz ama şu da var:

Oğuz Atay’ın alaya almadığı bir şeyi bulmak çok zor. Bana göre, Oğuz Atay’ı okumak, alaya alınmak, acı ve ağır biçimde alaya alınmaktan korkmamak hatta bundan keyif almayı bilmek, hiç değilse öğrenmektir.

Elinizdeki kitap, Ot dergisinin Aralık 2017 tarihli 58. sayısında çıkan “40.

Ölüm Yıl Dönümünde 40 Soruda Oğuz Atay” başlıklı yazımdan doğdu. Geç- mişte de Oğuz Atay’ın yapıtları hakkında çeşitli edebiyat dergilerinde eleştirel deneme niteliğinde birkaç yazı yazmıştım. Eleştiri yazarken, okura bilgi ver- mek ikinci planda kalıyordu. Ot’a yazarken, aslında Atay’la ilgili bilinebilecek ama tartışmaya açılmamış ya da ötede beride kalmış pek çok şeyin bir araya toparlanabileceğini gördüm.

Yanılmıyorsam Oğuz Atay, yaklaşık 35 yıldır uzun vadede en çok oku- nan yazarlarımızdan oldu. İlk okuduğum yıllarda Atay’ın sözünü ettiği kimi ayrıntılar –örneğin, ilkokulda siyah önlük giyilmesi ya da okul binalarının renksizliği- hâlâ yaşanıyordu. Zaman değişti, ama yeni kuşakların Atay’a il- gisinin sadece arttığını gördük. Demek ki Atay, yaşadığı zamanın yüzeysel görüntülerinden öte, altta yatan zihniyetin yakasına yapışmıştı. Genç bir yaş- ta dünyaya veda etmesine ve çok kısa bir yazı hayatı sürmesine karşın bize oldukça değerli ve hacimli yapıtlar bıraktı.

(8)

Elinizdeki kitabı sadece bir “malumat” çizelgesi gibi tasarlamadım. Atay’la ilgili bilgi verirken –bilinmesi gereken başka şeyler de olabileceğini (örneğin, postmodernizm/modernizm tartışması)- düşünerek maddeleri geniş tutma- ya çalıştım. Atay’la ilgili kimi yerleşik düşüncelerin dibini eştim. Dolayısıyla soruları da doğrudan ama tartışma açabilecek biçimde koymaya uğraştım.

Atay’ın romanlarını okumamış olanlar için sosyal medya diliyle söyleyecek olursak, bu kitap “spoiler” içerir; ama Atay’ın pek çok romanını defalarca okumuş olduğumdan, nedense bu bana önemli değilmiş gibi geliyor.

Bir roman yazarının, kendinden önce yaşamış büyük bir roman yazarı hakkında yazmasının getirebileceği pürüzler olabilir. Oğuz Atay’ı okurken, romanını nasıl geliştirdiğini, yaşamından ya da başka yapıtlardan derlediği şeyleri kendi yazdıklarına nasıl dönüştürdüğünü anlamaya çalışırdım. Haliyle Atay’ın, tekniği ve bir sanatçı olarak nasıl düşündüğü üstüne anlayabildiğimi de kısmen bu kitaba taşıdım.

Oğuz Atay’ın romanlarıyla gerçek yaşamı arasında -zaman zaman işin magazinine kaçılsa da- bir bağ kurulabiliyor. Atay, yaşadıklarını sakınımsızca romanlaştırabilen yazarlardan. Dolayısıyla Oğuz Atay’ın yaşamöyküsü de yer yer bu kitaba girmek zorundaydı. Yaşamöyküsünden kaçınılması gerektiğini düşünen yazarlardan değilim. Yine de yazılı kaynaklarda karşılaşmadığım ve

“rivayet” kabilindeki hiçbir şeye yer vermek istemedim.

Önsözler aynı zamanda bir mazeret bildirimi anlamını taşır. Umudum, elinizdeki kitabın Oğuz Atay’ın yapıtlarının daha çok okunması, hatta oku- yanlarca ikinci kere okunması için bir vesile olmasıdır.

Selçuk Orhan

(9)
(10)
(11)

- 1 -

Oğuz Atay’ı tanımaya başlamak için doğru tarih nedir?

Oğuz Atay’ın yaşamöyküsündeki köşe taşlarını ve kırılma nok- talarını sayalım: Atay, 12 Ekim 1934’te annesi Muazzez Zeki Ha- nım’la babası Mehmet Cemil Bey’in, Cumhuriyet’in 10. yılındaki evliliklerinden yaklaşık bir yıl sonra İnebolu’da doğdu. 1939’da babasının milletvekili seçilmesi üzerine aile Ankara’ya taşındı ve bir yıl sonra Atay başkentte ilkokula başladı. Liseyi daha sonra Ankara Koleji adını alacak olan TED Yenişehir Lisesi’nde okudu ve 1951 yılında mezun oldu. O yaşa kadar yıllığa çizdiği –pek de güldürücü olmayan– karikatürler, son sınıfta oynadıkları tiyatro oyunu ve ufak tefek karalamaları dışında, sanatçı olacağına ilişkin bir ipucu vermedi. Her yıl sınıfını iftiharla geçen, matematik ve fen derslerinde başarılı, “Büyük Adam” olma yolunda bir mühen- dis adayıydı.

Kendisinden beklendiği gibi, 1951 yılında İTÜ’nün İnşaat Mü- hendisliği bölümüne girdi. Üniversite yılları Atay’ın hem bolca okuyarak kendini geliştirdiği hem de gelecekte romanlarına temel oluşturacak dostluklar edindiği bir dönem oldu. Bu yıllarda tanış- tığı Turgut Yavuzalp, Ural Özyol ya da Günay Özmen gibi isim- ler, romanlarına kimi zaman doğrudan isimleriyle, kimi zaman Atay’ın zihnine kazınmış birkaç anının değiştirilmesiyle girecekti.

11

(12)

Bir yandan da İstanbul’un canlı hayatını keşfedecek, öğrenciliğin hafifliğine sığınıp bohemliğin tadını çıkarmaya başlayacaktı. Yıl- dız Ecevit’e göre, Atay bu yıllarda Marx ve Lenin’in kitaplarını okumaya başlamış, sosyalizme eğilim göstermiş ve Turhan Tü- kel’le tanışarak devrimci sol ideolojiyle yakınlık kurmuştur.*

1957 yılında mezun olup “mühendis çıkan” Oğuz Atay, ailesin- den ayrılır ve arkadaşı Orhan Şahinler’le birlikte ayrı eve taşınır.

Şahinler aracılığıyla, hayatında derin etkisi olacak bir başka arka- daşıyla tanışmıştır Atay: Uğur Ünel. Genç mühendis henüz haya- tına nasıl yön vereceğine karar vermemiştir ancak Cevat Çapan, Metin Erksan, Sezer Tansuğ ve Halit Refiğ gibi genç sanatçı ve ay- dınlarla temas halindedir.

Her Türk gibi asker doğduğundan, Oğuz Atay, 1957’nin sonu- na doğru yedek subay olarak vatani görevine başlar. Ankara’daki askerliği sırasında, Erdost’un çıkardığı Pazar Postası gazetesi çev- resine girer; aynı zamanda, Türk edebiyatının Sait Faik’in arka- sından en önemli öykü yazarı sayabileceğimiz Vüs’at O. Bener ile dostluk kurar. Bener, gelecekte Tutunamayanlar’ın taslaklarını ilk gösterdiği kişilerden olacaktır. 1959’da vatani görevini bitirip İs- tanbul’a döndüğünde Denizcilik Bankası’nda işe girer, bir yandan da İstanbul’a taşınan Pazar Postası gazetesine katkı vermektedir.

1961’de Atay, Fikriye Fatma Gürbüz’le evlenir ve bu evlilikten Özge (Atay) dünyaya gelir. Atay ve Fikriye Hanım, 1967’de boşa- nır. Aynı dönemde, Uğur Ünel’le birlikte Betonar adında bir şirket kurmuştur Atay; maalesef bu girişimi iflasla sonuçlanır.

1967-68 yılları, Atay’ın yaşamında büyük bir kırılma noktası- dır. Mühendislik ve müteahhitlik yolunda başarısız olmuş, evlili- ğinde mutluluğu bulamamış, zorlu bir geçiş dönemine girmiştir.

* Ecevit, s. 71

12

(13)

1968’de, Sevin Seydi’yle aynı eve taşınır ve Tutunamayanlar’ı yaz- maya başlar. Tutunamayanlar, tamamlandıktan sonra, hacimli ya- pısı ve o zamanın anlayışı açısından yadırgatıcı içeriği nedeniyle yayıncılar tarafından geri çevrilir. Ancak, 1970’te TRT Roman Ya- rışması’nda dereceye girmesinden sonra Sinan Yayınları tarafın- dan iki cilt halinde (1971 ve 1972) basılır. Aynı yıllarda Atay, Sevin Seydi’den ayrılmıştır; bu ayrılığın psikozu içinde ikinci romanı- na, Tehlikeli Oyunlar’a başlar ve onu 1973’te okurla buluşturur.

1974’te Pakize Kutlu ile dünya evine girer. 1970’li yıllardan son- ra, Atay’ın akademideki görevi dışında bütün mesaisi edebiyatla ilgili olacaktır. 1975’te MAY Yayınları’ndan, öykülerinden oluşan Korkuyu Beklerken çıkar; yine aynı yıl Bir Bilim Adamının Romanı okurla buluşacaktır.

Maalesef sağlığında kitaplarının ikinci baskısını göremez Oğuz Atay. 12 Aralık 1977’de, beynindeki bir tümör nedeniyle hayata gözlerini yumduğunda, geride yayımlanmış kitaplarının yanı sıra, bir günlük, Eylembilim adında tamamlanmamış bir uzun öykü ve

“Türkiye’nin Ruhu” adını vermeyi tasarladığı bir roman fikri ka- lacaktır. Atay’ın keşfedilmesi içinse ölümünün üstünden yedi yıl geçmesi gerekecektir.

13

(14)

- 2 -

O zaman Tutunamayanlar romanıyla devam edelim:

Tutunamayanlar, bize neyi anlatır?

Oğuz Atay, 1971 tarihinde Doğan Hızlan’a verdiği bir söyleşide Tutunamayanlar’ı şöyle özetliyor:

Genç bir mühendis intihar eder, yakın bir arkadaşı bu olaydan çok etkilenir. Bu intiharın nedenlerini araştırmaya başlar. İntihar eden Selim’in yakın arkadaşlarıyla görüşür, evinde notlarını inceler ve Süleyman adlı bir arkadaşından Selim’in yazmış olduğu uzun bir şiiri ve şiirle ilgisiz görünen açıklamaları alır. Bu 600 mısralık bir şiirdir. Uzun açıklamalar vardır bu şiirde, daha doğrusu bazı açık- lamalara aracılık eder bu şiir. Araştırmayı yapan Selim’in yakın ar- kadaşı Turgut, Selim’in ilgilenmiş olduğu bir kızla tanışır ve ondan Selim’in günlüğünü alarak okur. Evli ve iki çocuklu olan Turgut, bu araştırması sırasında gittikçe çevreyle olan ilişkilerini kaybeder ve bir gün evinden çıkarak kaybolur.*

Yazarlar için en korkunç soru “Ne hakkında?” olmalıdır; özel- likle bir roman yazarını bunun kadar afallatacak başka bir soru

* İnci, s.393

14

(15)

olamaz. Oğuz Atay da, Tutunamayanlar’ı özetleyen ama kesinlikle anlatmayan aceleci bir yanıt vermiş.

Tutunamayanlar, biri kitabın yayıncısı diğeri bir gazeteci tarafın- dan yazılmış kurgusal iki önsözle başlar. Kurgusal yayıncı, okurun elindeki kitabın Turgut Özben adında, sırra kadem basmış bir mü- hendise ait olduğunu açıklar. Biraz “bön” bir adam tarafından kale- me alındığı anlaşılan bu girişten ve gazetecinin tanıtımından sonra, kendimizi Turgut Özben’in dolambaçlı bilincinin akışında buluruz.

Turgut, bir gazete haberinde eski dostu Selim Işık’ın intihar ettiğini okumuş ve derinden sarsılmıştır. Geçmişini ve kendi küçük burjuva hayatını (ki büyük ölçüde evliliğini) sorgular. Kafasında Selim’le ko- nuşmaya başlar; bu iç diyalog, Selim’in el yazmalarının da eklenme- siyle tarih, sanat, edebiyat göndermeleriyle dolu coşkulu, güldürücü ve beklenmedik yollara ayrılan bir metne dönüşür.

Turgut, intihar eden dostunun anısının izini sürmeye başlar.

Bu yolculuğun ilk durağı, Selim Işık’ın Süleyman Kargı adında- ki eski bir dostudur. Turgut, Süleyman Kargı’nın yanında Selim’in el yazmalarını okur. Selim’in el yazmaları, Tutunamayanlar’ın en sarsıcı, en şaşırtıcı bölümlerinden biridir. Selim tarafından yazılan

“DÜN BUGÜN YARIN” isimli bir şiir ve bu şiirin açıklamaları biçiminde hazırlanan bu el yazmalarında Atay’ın tarih, felsefe hat- ta bilim dillerinden parodiler yarattığı, alaylı ve eleştirel bir hayal gücüyle karşılaşırız.

Roman boyunca Turgut, Selim’in hayatına tanıklık etmiş kişi- lerle görüşür. Örneğin, Selim’in Metin isminde bir dostuyla tanışır.

Metin, bir bakıma Selim’in yozlaşmış/lümpen alışkanlıklarından kopamamasını temsil etmektedir. Turgut, Metin’i ikna eder, daha doğrusu bir oyuna getirir ve birlikte bir çeşit pavyon-geneleve gi- derler. Burada alkolün etkisiyle, gerçekle hayal birbirine karışmaya başlar.

15

Referanslar

Benzer Belgeler

Veri sudrma, bir bilgisayar tesisinden veya depolama alanrndan bilgi galmayr kapsayan diler bir bilgisayar sugudur.Birgok kurulug, raporlann velveya manyetik ortamln

Her ne kadar yük taşıma kapasitesi nedeniyle insanlı araştırma uçaklarının cazibesi uzun bir süre daha devam edecek gibi görünse de, taşıdığı potansiyel nedeniyle

Doktor Harlow, Hannah Gage’e, oğlunun du- rumunun tıp bilimi için ne kadar önemli olduğunu açıkladıktan sonra çok ilginç bir teklifte bulundu.. Hannah Gage’den

edilenden çok daha k›sa sürede kristal içindeki yerlerinden kopararak, malzemeyi bu amaç için elveriflsiz hale getiriyor. Cambridge Üniversitesi (‹ngiltere) ve Pacific

Ton- sil aspiratlarında üreyen patojenler tonsil merkez kültürlerinde üreyen patojenlerle vakaların %88’inde (24/27) benzerlik gös- termektedir.S.aureus her üç kültürde de

1) Değerden arınmış araştırma önermesi, araştırma nesnelerine karşı tarafsızlık ve kayıt- sızlık ilkesi yerine, araştırma nesneleri ile kısmen yan tutan,

Birsen DURMAZ, İstanbul, Türkiye Devrim DÜNDAR, Kocaeli, Türkiye Aynur ENGİN, Sivas, Türkiye Ayşe ERBAY, Yozgat, Türkiye Nurettin ERBEN, Eskişehir, Türkiye Haluk ERDOĞAN,

« James Redhouse 1811 senesinde Londra civarında doğarak daha on beş yaşında bir deli­ kanlı iken Istanbulu tesadüfen ziyaret etti. Osmanlı hükümetinden