11
Kasım 1999
Yerbilimsel açıdan hiçbir gezegen sonsuza değin yaşamaz. Güneş’le bir-likte oluşumundan 4,5 milyar yıl sonra Dünyamız, orta yaşlarının key-fini çıkarıyor. İçindeki ısı stokları, ya-vaş yaya-vaş dışarıya sızarak levha tekto-niği mekanizmasını yürütüyor. Uy-dusu Ay ise, daha küçük olduğundan, yaşam sağlayan sıcaklığını çok daha hızlı yitirmiş. Yüzeyini yenileyen lav-ların akışı giderek yavaşlamış ve Gü-neş Sistemi’ndeki öteki küçük cisim-lerin çoğu gibi çok uzun zaman önce ölmüş. Ancak gezegenbilimciler, Ay’dan da küçük bir gökcisminin, Neptün’ün uydusu Triton’un hâlâ yaşam belirtileri gösterdiğini söylü-yorlar.
Araştırmacıların bunun farkına varmaları daha da şaşırtıcı. Çünkü bulguya, on yıl önce elde edilen veri-lerin yeniden incelenmesiyle ulaşıl-mış. ABD’nin Boulder (Colorado) kentindeki Güneybatı Araştırma Enstitüsü (SwRI)
gökbilimcileri, ar-ta kalan radyoaktif bozunmanın sağla-dığı ısının, Tri-ton’un kabuğu al-tındaki egzotik buzları eriterek lav oluşturduğunu, ya da herhangi başka bir biçimde uydu-nun yüzeyini yeni-leyip yeniden
bi-çimlendirdiğini düşünüyorlar. Güçlü teleskoplarla yapılan yeni gözlemler de, uydu üzerinde yerbilimsel etkin-liğin son yıllarda kendini iyice belli ettiğini ortaya koymuş.
Gezegenbilimcilere göre bir gök cisminin üzerine yağan kuyrukluyıl-dız ve asteroidler, aslında bir yerbi-limsel saat işlevi görüyor. Ne kadar krater varsa, dağ oluşumları, lav selle-ri ve öteki yerbilimsel süreçleselle-rin yü-zeyi yeniden biçimlendirişinin üze-rinden o kadar uzun zaman geçmiş demektir. Genç bir yüzeyse, gezege-nin içigezege-nin canlı ve hareketli olduğu-nun işareti. 1989 yılında Voyager 2 uzay aracı, Triton’un ilk ve tek yakın plan görüntülerini elde ettiğinde de gezegenbilimciler bu şekilde uydu üzerindeki çarpma kraterlerini say-maya koyuldular. Araştırmacılar, tüm kraterlerin, dış gezegenlerin çok öte-sindeki Oort Bulutu’ndan gelen kuy-rukluyıldızların eseri olduğunu
var-saydılar. Oort Bulutu kaynaklı kuy-rukluyıldızların ortalama akışını göz önünde tutan gezegenbilimciler, Tri-ton’un yüzeyinde çarpma kraterleri-nin en çok 600 milyon yıldan bu ya-na birikmeye başladığını hesapladı-lar. Buysa, Jüpiter’in aylarından Eu-ropa’nın 50 milyon yıllık çehresi ka-dar olmasa da, 4,5 milyar yaşındaki bir gökcismi için görece genç bir yüz demekti.
Ancak Neptün’ün çok uzakların-da yapılan bir keşif, bu görüşü dra-matik biçimde değiştirdi. Gökbilim-ciler, 1993 yılında ilk kez Kuiper Ku-şağı’ndan gelme bir cisim belirledi-ler. Güneş Sistemi’nin oluşum döne-minden kalma böyle bir kuşağın var-lığı, o zamana değin yalnızca kuram-sal olarak kabul ediliyordu. Kuiper Kuşağı Cisimleri diye adlandırılan milyarlarca küçük gökcismi Neptün ve Plüton’dan 1-3 milyar kilometre uzaklıkta Güneş çevresinde dönerler. Ancak bunlardan bazıları zaman za-man içeriye yönelerek Güneş Siste-mi’nin kuyrukluyıldızlarına katılırlar ve bunların bazıları da gezegenler ve uydularıyla çarpışır. Stern ve Was-hington Üniversitesi gezegenbilimci-lerinden William McKinnon, yeni yaptıkları hesaplarda Triton üzerine yakınındaki Kuiper Kuşağı’ndan ya-ğan cisimlerin sayısının, Oort Kuşa-ğı’ndan gelenlerden beş kat fazla ol-duğunu belirlediler. İki araştırmacı, Eylül ayında bir gökbilim panelinde yaptıkları açıklamada, bu durumda Triton’un yüzeyinin yaklaşık 100 milyon yıl yaşında olması gerektiğini savundular. ABD Jeolojik Araştırma-lar Kurumu gezegenbilimcilerinden Jeffrey Kargel’e göre, böylesine genç bir yüzey, ancak Triton’un yaşamının yüzde 98’i boyunca yerbilimsel yönden son derece etkin olmasıyla açıklana-bilir. Aynı araştır-macıya göre "Tri-ton eğer 100 mil-yon yıl önce böyle-sine aktif idiyse, büyük bir olasılıkla bugün de etkin-dir."
Science, 15 Ekim 1999