• Sonuç bulunamadı

BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNDEN İLETİŞİM ÖZGÜRLÜĞÜNE

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNDEN İLETİŞİM ÖZGÜRLÜĞÜNE"

Copied!
23
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNDEN

İLETİŞİM ÖZGÜRLÜĞÜNE

(2)

Basın özgürlüğü yerine iletişim özgürlüğü kavramının kullanımı yirminci yüzyılda gündeme gelmiştir. 10 Aralık 1948 tarihinde kabul edilen “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi”nin 19.

maddesinde iletişim özgürlüğü kavramı şöyle özetlenmiştir:

«Herkesin, hiçbir sınır tanımadan kendi istediği şekilde

enformasyondan yararlanma; düşünce edinme ve yazma

bakımından fikir ve ifade özgürlüğü vardır».

(3)

1970’lerle birlikte kullanım alanı genişleyen iletişim özgürlüğü kavramı her ne kadar basın özgürlüğü kavramıyla yer

değiştirse de hala basın özgürlüğü kavramı kullanılmaktadır.

İletişim özgürlüğü basın, düşünce, ifade ve inanç özgürlüğüne nazaran daha kapsamlı bir kavram olarak şemsiye görevi

üstlense de sivil hak ve özgürlükler kapsamında düşünülen

basın özgürlüğü kavramı günümüzde özellikle yayın alanına

ilişkin tartışmalarda öne çıkmaktadır.

(4)

1970’lerin sonunda UNESCO aracılığıyla olmuştur. 1979’da tamamlanan UNESCO’nun McBride Raporunda “iletişim hakkı” ele alınmış ve bu

hakkın artık haberleşme hakkının ötesinde ileti alma ve bilgilendirme hakkını da içerdiği ve iletişimin, tarafların bireysel ve kolektif olarak içinde demokratik ve dengeli bir diyalog sürdürdükleri çift yönlü bir süreç olduğu kabul edilmiştir. Raporda henüz olgunlaşmamış ama gelişmekte olan bir hak olarak tanımlanan iletişim hakkının içeriği,

kesin olarak bunlarla sınırlanmamakla birlikte şöyle doldurulmuştur: a) Toplanma hakkı, tartışma hakkı, katılma hakkı ve diğer ortaklık hakları, b) soruşturma hakkı, bilgilendirme, bilgilendirilme hakkı ve diğer

enformasyon hakları, c) kültür edinme hakkı, seçme hakkı, özel

yaşamın korunması hakkı ve insan gelişmesiyle ilgili diğer haklar...

(5)

MODERN KAPİTALİST DEVLETLERDE 1980 SONRASINDA İLETİŞİM ÖZGÜRLÜĞÜ

TARTIŞMALARI VE MODERN SANSÜR

(6)

Yeni sağın sözcüleri, uluslararası medya kuruluşlarının da desteğini alarak kuralsızlaştırmanın/deregülasyonun

(deregulation) gerekliliğini vurgularken, medyanın devletin düzenleyici kurallarından arındırılması gerektiğini

savunmuşlardır.

(7)

Devlet müdahalelerinin gerek özelleştirmelerle, gerekse

medya alanında kuralsızlaştırma uygulamaları ile kısıtlanması taleplerinin özünde pazarın genişlemesi ve girişimcilerin

pazarda artan bir serbestlik içinde hareket edebilmesine yönelik devlet müdahalelerinden kurtarılma istekleri

yatmaktadır. Bu görüşler devletin kamu hizmeti yayıncılığı yoluyla çeşitli yurttaş toplulukları arasında görüş değişimini denetleyerek “sansür” uyguladığını iddia ederek, devlet

tekelinden sıyrılmış bir yayıncılık alanının daha özgür olacağı

iddialarını dile getirmektedir.

(8)

Ancak, Keane tarafından da belirtildiği gibi yeni sağ hareketin

sözcüleri “sansür”ü oldukça dar bir anlamda ele alarak, pazar

liberalizminin iletişim özgürlüğünü kısıtlayan yönlerini göz ardı

etmektedir. Örneğin,

(9)

tekellerin alana hakim olarak pazara girmek isteyenlere karşı engeller koyması ve seçenekleri sınırlaması,

enformasyonun tanımının kamusal yarar kavramından uzaklaşıp özel olarak tasarruf olunabilen bir metaya yaklaştırılması,

dev boyuttaki firmaların karları doğrultusunda yurttaşların ne dinleyip, ne okuyacaklarını ne seyredeceklerini

kararlaştırmaları,

(10)

enformasyon üretim ve dağıtım alanını ellerinde

bulunduranların hangi ürünlerin (kitaplar, dergiler, tv programları, bilgisayar yazılımları gibi) kitlesel çapta

üretileceğini yayın öncesinden belirleyerek, böylece hangi görüşlerin pazara gireceğini hangilerinin dışarıda kalacağını belirlemeleri

ayrıca ticari yayıncıların okuyucuların, dinleyicilerin ve seyircilerin pazar dışı tercihlerini umursamamaları

gibi uygulamalar bir tür sansür anlamına gelmektedir (Keane,

1993: 90-91).

(11)

John Keane, modern devletin başlangıcından bu yana süren, günümüzde artarak devam eden birbirleriyle bağlantılı beş siyasal sansür türünün özel ilgiye değer olduğunu

belirtmektedir. Bunları

 

(12)

Olağünüstü hal erkleri

Silahlı gizlilik

Yalan söylemek

Devlet reklamcılığı

Korporatizm

(13)

“olağanüstü hal erkleri”ni hükümetlerin özellikle kriz

dönemlerinde ulusal güvenlik gerekçesiyle 'ön engelleme' ve

“yayın sonrası sansür” yoluyla medyalar üzerinde siyasal baskı uyguladıklarını belirtmektedir. Ön engelleme sözlü, görsel ya da basılı yayının devlet yetkililerince önceden denetlemesi (ki

bunun yolu resmi ya da resmi olmayan hükümet sözcüleriyle dostça konuşma ve kokteylerden, basit isteklere, telefonla

yapılan uyarılardan zorunlu ve ihtiyari kuralların konmasına dek uzanır); yayın sonrası sansür ise yayınların yasaklanması,

toplatılması, malzemenin üretildiği teknik araçlara el konulması,

basımevlerinin vd. kapatılması gibi yaptırımları kapsamaktadır.

(14)

“Silahlı gizlilik”, modern devlet içinde olduğu kadar ulus üstü askeri ve sivil kuruluşlar içinde, enformasyonun gizli

olabileceğinin tescillenmesi yoluyla, polis ve askeri organlara dayanarak kitle iletişim araçlarının denetlenmesini

içermektedir.

(15)

. “Yalan söylemek”, hükümet sözcüleri tarafından

eleştirmenleri yanlış yönlendirmek, sinirleri yatıştırmak,

gazetecileri memnun etmek, toplum tarafından inanılabilecek haberler üretmenin yanı sıra, hükümet tarafından yapılan

açıklamaların önceden denetlenmesi, basın toplantılarına

belirli muhabirlerin alınması, soruların önceden belirlenmesi,

bir konuyu derinleştirmek için ek soruların sorulmasına izin

verilmemesi gibi uygulamaları kapsamaktadır.

(16)

“Devlet reklamcılığı” bağımsız yayın kuruluşlarının ayakta kalabilmek için ilan-reklam gelirine muhtaç olması, devlet reklamcılığının ise hala reklam gelirleri arasında üst sıralarda yer alması, medya kuruluşlarını hükümetlere ekonomik

anlamda bağımlı kılması yeni bir sansür uygulaması

yaratmaktadır.

(17)

Politik bir sansür türü olarak beliren “korporatizm” çeşitli sivil toplum örgütleri ile devlet görevlileri arasında gizli ve kamusal sorumluluktan uzak pazarlıklar yapılanması, pazarlıkların ve korporatist nitelikli ilişkilerin yapısı gereği kitle iletişim araçları yoluyla kamuya açılmaması da yeni bir sansür türünü

oluşturur (Keane, 1993: 93-105)

(18)

BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ YASALAR

ANAYASALAR….

(19)

ABD ANAYASASI

BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ İLK DEFA ANAYASAL BİR METİNDE AÇIKÇA GÜVENCE ALTINA ALINMIŞTIR

1787 tarihli Amerika Birleşik Devletleri Anayasası’na 1791 tarihinde kabul edilen “haklar bildirisi” ile 10 yeni madde eklenmiştir. Bu bildirinin ek 1. maddesine (first amendment) göre, “kongre, dini bir kuruma ilişkin veya serbest ibadeti yasaklayan; ya da ifade özgürlüğünü, basın özgürlüğünü

kısıtlayan; ya da halkın sükûnet içinde toplanma ve şikâyete neden olan bir halin düzeltilmesi için hükümetten talepte

bulunma hakkını kısıtlayan herhangi bir yasa yapmayacaktır”

(20)

BM İNSAN HAKLARI EVRENSEL BEYANNAMESİ

Birleşmiş Milletler tarafından 10 Aralık 1948 yılında kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 19. maddesi,

“her ferdin fikir ve ifade özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak

fikirlerinden dolayı rahatsız edilmemek, memleket sınırları söz

konusu olmaksızın bilgi ve fikirleri her vasıta ile aramak, elde

etmek ve yayma hakkını gerektirir.” şeklinde düzenlenerek,

ifade özgürlüğü ile bağlantılı olarak basın özgürlüğünü de

açıkça güvence altına almıştır.

(21)

AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ

İnsan haklarının uluslararası alanda güvence altına alınması amacıyla hazırlanan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS), Avrupa Konseyi üyesi devletler tarafından 4 Kasım 1950

tarihinde Roma’da kabul edilmiş ve 3 Eylül 1953 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye sözleşmeyi 18 Mayıs 1954

tarihinde onaylamıştır.

(22)

AİHS’nin 10. maddesinin 1. fıkrası, “herkes, görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak kanaat

özgürlüğünü, kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber ve fikir almak ve vermek

özgürlüğünü de içerir. Bu madde devletlerin radyo, televizyon

ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel

değildir.”

(23)

AİHS’nin 10. maddesinin ikinci fıkrasında ise ifade ve dolayısıyla basın özgürlüğünün sınırlanmasına ilişkin usul ve şartlar, diğer bir ifadeyle basın özgürlüğüne yönelik sınırlamaların hangi hallerde meşru

sayılabileceği şöyle düzenlenmiştir:

“kullanılması görev ve sorumluluk gerektiren bu özgürlükler,

demokratik bir toplulukta, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün, kamu güvenliğinin ya da kamu düzeninin korunması, suçun işlenmesinin önlenmesi, sağlığın ya da ahlakın ve başkalarının şöhret ya da haklarının korunması, gizli

haberlerin açıklanmasının engellenmesi ya da yargı erkinin

üstünlüğünün ve yansızlığının sağlanması bakımından kanunla belirli

işlemlere, koşullara sınırlamalara ya da yaptırımlara bağlı tutulabilir”

Referanslar

Benzer Belgeler

Mahkeme nefret söylemini doğrudan zarar doğuran bir ifade biçimi olarak görür..

MIT’den Evelyn Wang liderliğindeki ekibin geliştirdiği çok katmanlı bir damıtma mekanizmasının bulunduğu sis- temde, güneş enerjisiyle ısınan panellerle su

Gazetecilere Casusluk Suçlaması Avrupa Birlik Demokrat Kıbrıs Ortam Volkan Yenidüzen Temmuz 2000 Avrupa Gazetesine Haciz Uygulanması Avrupa/Afrika Birlik Demokrat

 Liberalizm akımının basın özgürlüğü alanındaki ilk önemli temsilcisi John Milton’un basın.. özgürlüğü tarihi açısından bir klasik sayılan Areopagitica:

6 George Jellinek’in yaptığı bir diğer ayrıma göre devletin kişilerin özel alanına karışamayacağı ve müdahale edemeyeceği; ifade özgürlüğü, din

Metin Ersoy / Havadis Gazetesi-Poli metin.ersoy@emu.edu.tr Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’ne göre Kıbrıs Türk medyasının 10 yıllık ölçümler

Konu ile ilgili bulguları istatistiki olarak da test etmek üzere GSYH ve kişi başına düşen GSYH sıralamasında ilk on içinde yer alan Amerika Birleşik Devletleri,

Hızla gelişen turizmin ve turizm ile ilgili yapılan yatırımların var olan doğal ve kültürel çevreyi ve kaynakları olumsuz yönde etkilediğinin anlaşılması ile