• Sonuç bulunamadı

Mimar Muallim Behçet ÜNSAL — Bir inek bir deliği karıştırırken ayağını kı- rar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Mimar Muallim Behçet ÜNSAL — Bir inek bir deliği karıştırırken ayağını kı- rar"

Copied!
5
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ÖLÜ S A N A T MERKEZLERİNİ DİRİLTMEK M E T O D L A R I

Y. Mimar Muallim Behçet ÜNSAL

— Bir inek bir deliği karıştırırken ayağını kı- rar. Sahibi bundan müteessir olursa da hâdiseye se- bep olan yeri muayene ederken bu deliğin toprağın derininde bulunan bir tonoza ait olduğunu ve tarlası altında, o zamana kadar meçhul ve uykuda bulu- nan, mezarlar ve saraylar bulunduğunu müşahede eder.

Bir ırmak kıvrımında kendine bir mağara uy- durmağa çalışan birisi, toprağı kazdıkça, vazolarla ve metal sanat eşyaları ile karşılaşır ve bu hazinenin bulunuşu o zamana kadar bilinmeyen bir medeniye- tin keşfine medar olur.

Bir kaç Arap bir mezar yapmak için taş toplar- lar; bu taş yığınları arasında, az veya çok yıpranmış, heykeller yattığını görürler; arkeoloğlar bu halî yer- de araştırmalar yaparak, binlerce yıl evvel politik ve kültürel bir merkez olan, antik bir şehri meydana çıkarırlar.

Girit'te bir çiftçi tarlasını kazarken sapanına parıldayan,birşey takılır; bu, altın bir halka üzerin- de kazılı, bir taş yüzüktür. Bu Minos yüzüğü ve mü- cevheri elden ele dolaşır ve sonunda da kayıp olur;

fakat, bu halkanın bulunduğu yerde sonradan yapı- lan kazı ve araştırmalar Minoen tarihinin yeni bir faslını ortaya çıkarır.

— Bu anektodları çoğaltmak fazla olmaz mı?

Tesadüf hemen bütün büyük buluşların başıdır, bil- hassa arkeolojide. Bir çok mahaller büyük mazileri- nin ihatıralarını taşırlar. Bu hatıralar bazı şehirlerde idame edilmiştir; fakat, yeni keşfolunan yerlerde ise görünmez bir haldedir. Zira, bunları meydana çı- karmak için derin sondajlar yapmak, belki de bütün bir mevcut mahalli yıkmak lâzımdır. Büsbütün kayıp olanlarında şehirler, istilâya uğramış, yağma edilmiş, yıkılmış veya sakinlerince terkedilmiştir. Bir iklim değişmesi, malarya, sellerin yığdığı kumlar, binlerce yıl meskûn olan bir yeri çöl haline de getirmiş ola- bilir.

İnsanın terkedip arkasında bıraktığı yerlere tekrardan tabiat hükmediyor. Orta Asya imparator- luklarını tekrar örten kum, firavunların merkez şe-

hirlerini de sahraya çevirmiş; diğer taraftan vahşi ormanlar bazı yerlerdeki medeniyetlere ait saray ve templleri örtmüştür. Bir çok şehirler de ağaçlıklar içinde ve bataklık çamurlarında kaybolmuştur. De- lişmen bir vejetasyon Maya'ların templlerini kapla- mış ve orman Yucatan kabartmalı piramitlerinin üze- rine yürütülmüştür. Gobi çöllerinin kumlarına gömü- lü kalan şehirleri artık gezginler tefrik edemedikleri gibi, Orta Amerikanın tepelerini ağaç kaplayan dağ şehirlerini de ancak bir tesadüf, keşif yolu üzerine koyacaktır.

— Bazı mahaller temamile metrûk bir alan ha- line gelmemiştir. Merkez şehir kaybolmuştur; fakat, üzerinde, yani başında veya biraz uzağında yeni bir m,ahalle kurulmuştur. Bazen bu mahalle veya köy 5000 sene evvelinde şehiri inşa eden büyük kiralın adını bile muhafaza etmiştir, ve buna işaret eden fi- lologlar arkeologlara her zaman öncülük etmişlerdir.

Bazan da böyle bir köyün sakinleri bugün izi bile kalmamış binlerce yıl evvelki görenek ve geleneğin hatırasını zamanımızda aynen yaşamakta ve sakla- maktadırlar.

Bazan toprak altında gizlenmiş hazinelerden bahsedilir. Fakat yedi-emin olan adam toprağı oy- natmağa bile müsaade etmez; zira çarpılmaktan kor- kar. Böyle batıl inançlı üç adam, 1936 yılı sonuna kadar, bir Girit mağarasının kapısından içeri girme- ğe mâni olmuşlarsa da sonradan meydana çıkarılan bir mevkiin keşfini daha fazla geciktirememişlerdir.

Bazan da yerli ahali kendi inşalarını yapmak için civardaki taş ve moloz yığınlarından istifade ederler. Bu yüzden onların hanelerinde, bazan, bir heykel veya bir kabartma parçası, bir taş levha par- çası göze çarpar.

Bazan da bir kireç ocağına atılan kıymetli bir bakıyye antik bir şehrin izini büsbütün ortadan kal- dırmış olur. Bazı Mezopotamya köylüleri, insaf gö- zetmeden, kendi kulübelerinin yapısında üzerinde Meskalam veya diğer adlar kazılı tuğlaları kullanmış durmuşlardır. Ston Lioyd, Mesopotamia adlı eseri- nin 14 üncü sayfasında «Kalker levhaları araştıran

(2)

bugünkü Musul yerlileri Ninova harabelerinin hakikî kâşifleri oluyorlar. Hillah'ın tuğlalarını aşıranlar Ba- bil'i örten tel'lerin de ilk mesulleri bulunuyorlar.»

diye yazıyor.

— Evvelce söylediğimiz gibi, şehirlerin keşfi, daya ziyade, bir tesadüf eseridir. Nâdir olaraktan da, bazı şehirlerin mevcut bulunduğu mahalleri bil- diren, eski metinler önemli buluşlara yol açmakta- dır. Gezginlerin raporları ve onların gördükleri, rast geldikleri harabelere dair verdikleri malûmat da iyi bir doküman olmaktadır.

— Uçakla yapılan keşifler ve etüdler de, fotoğ- raf yardımı ile, gözün göremediği teferrüatı klişe üzerinde tesbit edilmiş buluyoruz. Havaî fotoğrafın, arkeoloji etüdlerinde kullanılışı, 1914 denberi, bil- hassa önemli olmuştur. Daha 1906 da Sharpe bu usul ve vasıta ile Stenehenge fotoğraflarını almıştı.

1920 de Th. Weigand Sina ve Palestin araştırmala- rında bu metodu kullandı ( 1 ) . Daha sonra, bu usul ile, yapılan araştırmalara ait neşriyat, âlimlerin ve halkın alâkasını üzerine çekti. Bu suretle bilinmeyen Stenehenge'nin meydana çıkışı bilhassa Büyük A v e - nue'nün, 1 9 2 1 / 1 9 2 3 kampanyasında, keşfi ve bu- nun üzerine yapılan neşriyat bu yeni usulun bütün teknik verimlerini meydana sermiş oldu ( 2 ) . İngi- lizlerce gayri malûm olan antikite izlerinin rölevesi için bu usul çok işe yaramıştır. V e bu etüdlerin neti- celeri kitap halinde toplanmış bulunmaktadır ( 3 ) . Ayni tarihde Fransız askerî havacılığı da Mezopo- tamya ve Suriye arkeolojisine ait enteresan malûmat getirmiştir. Ayni suretle M. İnsal tarafından yapılan keşiflerle W o o d h e n g e etüdü, Hatra'nın forografileri, Iraktaki Teli-Ali tahkimatı (bakınız: İllustrated London News, 29. Juin. 1929) çok önemli dokü- manlar olmuştur . Malta'nm muammalı templlerinin bütün kitabeleri ve mimarî manzumesi ile, oval ve çifte Mnaidra sanktüerini hava fotolarından daha iyi belirtecek ve onun yerini tutacak başka birşey ola- maz.

Bu mükemmel neticeleri sağlayan metodun ve- rimleri daha da sayılabilir. Albay Lindberg, Yuca- tan ormanlarında gizlenmiş meçhul templleri böyle keşfetmiş idi; Johnson ve Shipper heyeti, hassatan özel olarak inşa edilmiş, uçakla Peru araştırmasını yapmış ve böylece ilk defa olarak görülen, ne işe yaradığı henüz bilinmiyen, konsantrik anfiteatrını Panpas de Maras da görmüşler ve fotoğraflarını al- mışlar, ve bilhassa, Çin Şeddini andıran, Peru seddi-

(1) Sina Wlssenschaft veröffent. d. Deutsch - Türkisch Etenk- malschutz, Berlin 1920.

(2) \Vessex from the air. Oxford press, London 1928.

(3) Air survey and Archaeiogy, Ordonnancee Survey profeSsional Papers No. 7. 1924.

ni meydana koymuşlar ve (pre-incasique) İnka - ön- cesi köyleri bulmuşlardı. İngiliz heyetinin Pockmark dedikleri prehistorya mezarlarının uzun bir serisini de böylece meydana koymuşlardır.

— Fransız arkeologlarından Pere Poidebard 1 9 2 5 / 2 9 arasında Suriyede yaptığı hava araştırma- larının teknik verim ve tecrübelerini topladığı kitab- da ( 4 ) bu hususta esaslı malûmat vermektedir. Ha- va etüdlerinin arazi etüdleri ile ikmal ve itmam edi- leceğini de unutmamalıdır. Nitekim bu kitapta «ha- vaî etüdleri her defasında arazi üzerinde kontrol et- meli; havaî etüd araziyi tanımak için bir hazırlıktır, gidilecek istikameti v e çalışmağı tâyin eder. Tarihî coğrafyada onun oynadığı rol, bir çok masraf ve za- nkan tasarrufunu temin eden, serî bir etüd oluşu ile önemlidir. Bu, arazi üzerindeki araştırmanın yerini temami ile almış sayılamaz... Havaî fotolar ele alına- rak arazi üzerinde sondajlar ve kazılar yapmak su- retile ancak neticeye varılır.» denilmektedir.

Havada ne kadar yükseklikte uçulacağı da ö- nemlidir. A d ı geçen muharrir bunda 1000 - 1500 m. yi umumî etüdler için, 300 - 400 m. yi de detay etüdleri için tavsiye etmekte ve böylece kendi araş- tırmalarında çok iyi neticeler aldığını yazmaktadır.

— Hava araştırmalarına deniz altı araştırmala- rı da katılmış bulunuyor. 1 9 3 5 / 3 6 yıllarında Tyr li- manı ve su şeddinin keşfinde bir Fransız arkeologu- nun kullandığı yepyeni bir teknik ve usul iherkesin nazarlarını üzerine çekmiştir. Bilhassa bu metod Kı- rımda fevkalâde sonuçlar vermiştir; Leningrad ilim akademisinden Rus arkeoloğu M. Grinievitsch, Si- vastopol civarında Chersonnese antik mevkilerinde yaptığı araştırmalarda yüzgeçler ve yeni yüzgeç âlet- leri ile, halen Kerson denilen mahal yanında, antik bir şehir keşfetmiştir ki, kuleleri, surları, yolları ve akropolü tamamile belli olmuş ve görülmüştür; bu harabenin, özel bir aparey ile, fotoğrafları dahi alın- mıştır. Kolayca tahayyül edilebilirki bir gün denizler dibinde kaybolmuş şehirler, v.s. gibi, bu suretle hep malûm ve belli olacaklardır.

— Kazılarda, toprağı kazmak, nakletmek, çı- kan şeyleri kaldırmak, fotoğraf, desen ve ölçü gibi teknik hususlarda burada malûmat vermek fazla ka- çar. Bu yolda bir çok kitaplar da vardır. Şu kitaba başvurulabilir ( 5 ) . Bu kitapta muharririnin yaptığı kazılarda kullandığı toprağı rüzgârlama usulu ile kal- dırmak sistemi kayde değer. Bu usul M. Delaporte tarafından Küçük - Asya'da yapılan kazılarda tat- bik edilmiş ve elverişli birşey olduğu görülmüştür.

(4) La trace de Rome dans la dâsert de Syrie, Paris, Geuthner 1934.

(5) Mensil du Buisson, La Technique des Fouilles archeologique, Paris, Geuthner 1934.

(3)

Kazılarda bulunan eşyaların zatî sitüasyonu on- ları iyice tanımak ve anlamak için stilinden daha da önemlidir. Bunlara dokunmadan ve kaldırmadan ev- vel vaziyetleri fotoğraflar ve desenlerle etüd ve tes- bit edilmelidir. Mısır mezarlarının kâşiflerinden bir arkeolog bir kitabında ( 6 ) şöyle yazmaktadır: «Bir mezarı açan arkeolog büyük bir mesuliyeti üzerine almıştır. Eğer kadîm Mısır'ın etüd edildiğini kabul edersek bu beşeriyet ölçüsünde bir mâna ve bir kıy- met taşır. Hâfir cihana karşı vazifelidir. Böyle bir mezar anıtın içinde, yığın halinde, antikite ile karşı- laşan bilmelidir ki, önünde gördüğü sanat eşyası ken- dine ait değil, bütün insanlara aittir. Vazifesi, imkâ- nı olan bütün malûmatı toplamaktır. Arkeolojinin bugünkü gelişmesinde sanat objelerinin kendi duru- mundan daha önemlisi diğer objeler arasındaki du- rumudur. Meselâ, bir mumyanın mezar içindeki y ö - netilme hali, mumyanın ikinci değilde birinci kapağı üzerinde duran hamam böceği... Buna benzer don- neler ki, çok basit görünür fakat, bir ırkın bütün ta- rihinin reel olarak bilinmesine yarayan temel taşları- nı teşkil eder; hâfirler, desen, fotoğraf ve notlarla bunu zabtetmeği unuturlarsa ilk önce nasıl bir cina- yet işlediklerinin farkına varmamış, sonra da insan- lığa karşı vazifesini yapmamış olurlar... Bu antikite- leri bir müzeye taşıdıkta bu malûmat büsbütün kal- dırılmış olur; velevki in-situ vasıf ve tarifler ve me- zar muhteviyatının fotoğrafı alınmış bile olsa. Anti- kitenin bu suretle tebdil ve tağyiri elbette onun tah- ribi kadar meşumdur. Diyelim ki, müzeye dört adet bronz, sanat kıymeti ve orijinal değeri olmayan, hey- kel kaldırıldı. Bir âlim için bunların esas değeri ise bulunduğu mezar odasının dört köşesinde, kuzey, güney, doğu ve batı, kötü fikrini ve cinleri avlamak için oluşundadır. Bu malûmat, vasat kıymetteki bu objeyi hali ile muhafaza etmekle elde edilebilir. Es- ki bir rahibin tavsiyesine göre yatağının altına gö- mülen Oziris ilâhının heykelçesini bir iki darbe ile meydana çıkarmak mümkündür. Fakat, yatak duru- muna göre yerleştirme) şekli de kaybolmuş olur ve Oziris'e de yazık olur, çünkü, zavallı binlerce benze- ri müzelerin etajerlerinde yatıp durmaktadır.» M.

Weigall arkeologlara etüdlerinde ve mahallî notla- rında azamî ihtimam, dikkat ve itinâ tavsiye etmek- tedir. Kendisinin keşfettiği Mısır mezarlarında mey- dana. çıkan eşyalardan aldığı fotoğraflardan bazı is- kelet kafalarındaki özel hal bir etnologun sualine meydan vermiştir. Neşredilen klişede kafanın ön diş- lerinden bazıları noksan görünüyordu. Etnolog bu dişlerin mezarda mı dökülmüş olduğunu, yoksa me- zara böyle mi girmiş olduğunu öğrenmek istemiştir.

Bunun delâlet edeceği mâna önemli idi. Zira, bazı

(6) M. Weigall, The Glory of the Pharaos, London.

Afrika kabilelerinde, sebebi pek belli olmayan sihir, veya estetik sebeplerle, bazı dişlerinin kırıldığı görü- lüyor. Bu adet Kadîm Mısır'a kadar çıkmakta bu- lunduğuna benziyor ki, bunu kat'îleştirecek eldeki obje olacaktır. Bu gibi hususlarla uğraşan âlimler için bu iskelet kafasının hal ve vaziyeti böylece önem- leşmiş ve M. Weigall, mezar muhteviyatının muha- fazasından korkmuş bulunduğu için, bu gibi detaylar için fazla etüd zamanına malik bulunmadığına esef etmiştir.

Bu hâdise arkeologlara, neler üzerinde durul- mak gerektiğine dair iyi bir misaldir. Bu bapta ar- keologlardan ziyade, bilhassa, gezgin ve amatör hâ- firlerin dikkatli bulunması gerekmektedir. Bu gibi kimseler için ziyaret ettikleri yerlerde yapacakları araştırma ve kazılarda riayet edilecek usul ve metod hakkında malûmat ve tavsiyelerde bulunan Brit, Museum'un hazırladığı ve Sir Fredrick Kenyon ida- resinde zamanın en şöhretli İngiliz arkeologlarından S. F. Petrie, S. L. W o o l e y , M.G.M. Fitzgerald, M.

H. R. Hail ve sairenin iştiraki ile yazılan kitap çok önemlidir ( 7 ) . Bunda özet olarak bir kazma - kürek ahlâkı hatırlatılmakta ve keşfolunan güzel veya me- raklı bir objenin kıymetinin daha ziyade ilmî bir bil- giye yol açmasında olduğu ve bunun hakikate ne büyük bir hizmet olacağı açıklanmaktadır.

— Yeni bir ilim olan etrüskolojideki bazı şüp- heler malzemesinin nâdir oluşundan gelmemektedir;

bilâkis o kadar çok malzeme mevcutturki. Fakat epiy zamandanberi boşaltılan mezarların muhtevi- yatının olduğu gibi umumî müzelere veya şahsî ko- leksiyonlara kaldırılması ve keşifler sonunda mahal- linde ilmî araştırmalara meydan verilmemesinden ileri gelmektedir bu.

— Arkeoloji tamamen zan ve tahminlere da- yanan bir ilim değildir. Bu itibarla arkeologun me- saisinde diğer ilim ve sanat adamlarının iştiraki bu- lunmalıdır. Araştırmalar böyle ekipler ile yapılmalı- dır. Bu ekibin her bir âzası, plân krokisi, toprak etü- dü, kazı sevk ve idaresi, objejlerin yoklanması ve tasnif ve tavsifi, fotograflanması, ölçü alınması ve şimik analizler yapılmasına yararlı olacaktır. Fakat, bir arkeolog, biyoloji, etnoloji, jeoloji ve botanik il- minin umumî bilgisine de sahip olmalıdır. Bu bilgi- lerle mücdhhez birinin veya mütehassıs ekiplerin yerinde yaptıkları bütün tetkikler bittiği zaman di- ğer bir mesele daha belirmektedir: Keşfolunan obje- lerin kaldırılması!.. Bu husus tamamen moral ve ma- teryel çok önemli bir meseledir ki, bugün bile arkeo- loglar hâlâ bunu münakaşa etmektedir. Bulunan- malzeme müzelere mi kaldırılmalıdır? Yoksa bulun- duğu hali ile ve yerinde, (in-situ) mi bırakılmalıdır?

(7) How to observe İn archaeology, London.

(4)

Bu bapta bir kaide vazetmek müşküldür. Pren- sip olarak in-situ tercihe şayandır. Bunda topraktan çıkarma zahmeti ve masrafı da yoktur. Ayrıca mese- lâ bir templlin mimarî havasından ayırt edilen bir heykel müze içinde mânasını ve esrarını kaybetmek- te ve adî, mucibi merak bir eşya durumuna düşmek- tedir. Müzeler ancak arkeolojik kazı mahsullerinden in-situ kalamıyacakları almalıdır. İklim tesirlerine ve hırsızlığa karşı korunma olmayan yerlerde ve sahip- lerinin orijini hakkında malûmat veremedikleri za- manda bu antikiteler tebdili mekân edebilirler. Bu gibi hallerde müzelere girecek bu eşyanın hem mu- hafaza hem de bakımı sağlanır; hem de etüd yapa- caklar için kıymetli birer konu olur.

Müzelerin bu gibi eserleri satın almaktaki reka- beti dolayısiyle bazı açık göz antikite sahipleri elde- ki eşyaları parçalıyarak satıp daha çok kâr gözettik- leri vakidir. Weigall, raporunda T e b şehrindeki Ane- na mezarı kitabesinin (ki bu XVII. sülâleye ait me- tinlerden birisidir) kırılıp parça parça edilerek muh- telif müzelere satılmak sureti ile taksime uğradığını bildiriyor. Âlimler şimdi bunları bir araya getirmek imkânından mahrum kalmışlardır.

— İn-situ sanat eşyaları portatif iseler kolayca çalınma tehlikesindedirler. Bazan da cahil yerliler, sadece hainlik ve fenalık maksadı ile, bu eserleri tahrip etmek isterler. Böyle olmaktansa bunların mü- zelik olmaları terciha şayan görünür. Bunların at- mosferi, pitoreski, şiiri kaybolsa da hiç değilse haya- tı temin edilmiş olur. Lord Elgin tarafından Parthe- non'un kabartma heykellerinin Londra'ya kaldırıl- masi çok münakaşa ve tenkid edilmiş, hattâ, bu gibi hareketler, tıpkı vandalizm gibi, elginizm diye yad edilegelmiştir.

Bu bapta, diğer herşeyde olduğu gibi, kat'î bir kaide vaz edilemez. Herşey iklime, mevkiin uzaklık veya yakınlığına, muhafaza imkânları esasına bağlı- dır.

— Evvelce Avrupalı kâşifler buldukları bütün malzemeyi memleketlerine naklederlerdi. Bugün ka- zı alanında bulunanlar ait olduğu memlekette muha- faza ediliyor. Mahallî ve millî müzeler tesisi methü senaya lâyıktır; fakat, etüd yapanlar için bu uzak yerlerdeki müzeleri dolaşmak zorluğu çıkmaktadır.

Buna karşı beşerî kültür ve ilim namına bütün sanat objelerinin bir mulaj müzesinde toplanması, kırık dökük bazı parçalan ihtiva eden basit bir müzeden, çok defa daha yararlı ve terbiyevî kıymet arzede- cektir.

Bazı memleketler çifte ve benzer buluntulardan birinin memlekette, birinin hâfirde kalmasına mü- saade eder. Fakat şu antikite kelimesi bile münaka- şayı muciptir. Bir şeyin antik olması için ne kadar es-

kilikte olması lâzımdır? Genel olarak 1 700 yılından evvelkileri kabul edilmektedir.

Her memleketin buluntulara ait bazı kanun ve kaideleri vardır. Meselâ, Irak arzu ettiği şeyleri ken- di müzesinde alıkoyar; Mısır'da buluntular hükümet veya arazi sahibine ait ve hâfir ise yarısına sahip olur veya bedelini alabilir. İran ve Suriye'de herşey yarı yarıya pay edilir; Kıbrıs'da devlet, hâfir, mâlik arasında pay edilir. (Bizde resmî veya özel arazi- de, nerede bulunursa bulunsun ve kim bulursa bul- sun antikite devlet veya müze malıdır; bulana değe- rinin % 2 5 i kadar nakdî mükâfat verilir.).

Kazının itmam ve ikmal edilişi arkeologun maddî ve manevî vazifelerindendir. Neticeleri ve- rimli olmadığı zamanlar bile araştırılan bir arazinin öylece terkedilmesi doğru değildir. Müteakip mesai- lerin boş yere sarfını mucip olur. Bunun gibi neşriya- tı yapılmayan kazılar da, ne kadar aktif olsa da, yi- ne semeresiz sayılır. M. Pendellury bir arkeologun bu yoldaki ihmallerini cinayetle bir tutar ve «Bir ka- zı ki matbû değildir; zaman ve parayı korkunç bir şekilde gasbetmiş demektir. Bu arkeolog için adeta bir cinayettir. Çünkü, bir defa araştırılan bu yerin bir daha boş yere araştırılmasını mucip olacaktır»

diye yazmaktadır ( 8 ) .

— İtmam ve ikmal işleri ile sona eren kazı kampanyasında şimdi sanat eserlerinin nakli mese- lesi gelir ve burada birçok güçlükler başgösterir.

Binlerce senenin sakladığı bir şey nakilde kırılmak tehlikesinde ve kurutulmuş toprak tabletlerin dağıl- ma tehlikesinde bulunmaları gibi. Nitekim Papirüs- ler de büyük ihtimama muhtaçtır. Bronz parçaları effritement konusudur. Metal, kemik vesair malze- menin nakline dair muhtelif reçeteler varsa da bun- ları kitaptan ziyade tecrübeler doğurur.

Parçalanmak tehlikesinde olan bazı eşyayı ya- pıştırmak ta önemli bir iştir. Bunun için çeşitli solüs- yonlar vardır: En umumîsi celluloid solisyonudur.

Heykel ve alçak röliyeflerde de bununla birleştirme yapılabilir.

Herşey paket yapıldıktan ve sandıklandıktan, sonra, ekseriya vahşi orman ve sahraların çok uzak- larındaki kazı mahallerinden, ilk istasyon veya lima- na kadar olan uzun mesafeleri aşmak gerekmektedir.

Çok hacimli eşyayı bazan nakledilebilir parçalara ayırmak iktiza eder.

Bir kitapta şöyle denilmektedir ( 9 ) :

Horsabâd'da 1929 yılında bulunan büyük bir boğanın Amerika'ya nakli lâzımdı. Bunu bir gemi

(Arkası sahife 129 da)

(8) Tell-el-Amarna, London 1936. Fransızcası: Paris, Payot 1936.

(9) M. Ston Lioyd, Mesoptamia, London 1936.

NOT : Geçe» yazının dizi yanlışları için özür dilerim.

(5)

landığımız font radyatörlerde bu hararet mübadelesi- nin takriben %7 si radyasyonla ve %93 ü de radyatör içerisindeki buhar veya sıcak sudan madeni bir perde olan radyatörün etinden havaya intikal eder; ısınan hava tavana doğru yükselir ve aksi istikamette ayni yerden radyatöre doğru mukabil bir hava cereyanı te- şekkül eder.

Pencere önüne konan radyatörlerden ısınarak çı- kan sıcak hava, pencerede soğuyan hava ile karışarak tavana çıkmaktadır, mukabil cereyan olarak radyatöre doğru oldukça sıcak bir hava geçmektedir.

Pencere karşısındaki duvara konan yüksek rad- yatörde ısınarak çıkan sıcak hava tavana yükselmekte, mukabil cereyan olarak da pencere önünde soğuyan hava radyatöre doğru gitmektedir. Bu şekilde de pen- cere önünde nisbeten soğuk bir mmtaka teşekkül et- mektedir. Bu soğuk mmtakanm bertaraf edilmesi için radyatörün pencere altlarına konması tercih edilir.

PENCERE ALTLARI İÇİN R A D Y A T Ö R ÖLÇÜ- LERİ

Bugün piyasada en çok bulunan İdeal marka ko- lonlu radyatörlere ait ölçüler aşağıda gösterilmiştir.

Pencere önüne konacak delikten deliğe 500 mm.

irtifaındaki radyatörlerin temiz yüksekliği 559 mm.

dir. Radyatör altında döşemeden en az 10 cm. lik bir mesafe bırakmak lâzımdır. Ayaklı radyatörlere ait öl- çüler şekilde gösterilmiştir. Radyatörlerin üstü açıksa bu mesafe mimarın arzusuna göre olabilir, eğer rad- yatör bir niş içerisine alınmışsa ve radyatörün üstü kapalı ise bu üst boşluk 4 kolonlu radyatörler için en az 5 cm. ye 6 kolonlu radyatörler için en az 8 cm. ol- malıdır. Bu asgarî mesafelerin dahi bırakılamaması ha- linde biriken tozların temizlenmesi ekseriya imkânsız- laşır ve radyatörün çok sıcak olduğu günler yanarak duvarda ve perdede is lekeleri bırakır, sıhhate ne ka- dar muzir olduğu ise malûmdur.

Çok alçak pencere altlarına irtifaı 300 mm. olan radyatör koymak çok daha muvafık olur, fakat satışı

pek az olması dolayısiyle piyasaya getirilmemektedir.

Bulunsa dahi 300 mm. lik radyatörlerin teshin sathı pek küçük olduğundan büyük odalarda karşı veya yan duvarlara başka radyatörler koymak zaruretinin mi- marî plânların hazırlanması esnasında mutlaka düşü- nülmesi ve radyatörler için yer burakılması lâzımdır.

R A D Y A T Ö R M A H F A Z A L A R I

Radyatörlerden konveksiyonla çıkan sıcaklığın miktarı radyatör etrafındaki havanın ceryanına tâbi- dir; bu sebeple radyatör mahfazalarında havanın müm- kün olduğu kadar rahat cereyan etmesi lâzımdır. Gü- zel bir odada radyatör çirkinliğinin kaldırılması için radyatör sımsıkı bir mahfaza içine konulup üstten ve alttan beş milimetre kutrunda bir kaç delik bırakıldı- ğına şahit olunmuştur.

Radyatör mahfazaları şekline göre radyatör sat- hına zamlar yapmak lâzımdır. Mahfazanın yapılıp ya- pılmayacağı, şekli veya tipi hakkında tesisat projele- rini yapan mühendisi mutlaka ikaz etmek icap eder.

Tesisatçının malûmatı hilâfına yapılan bir radyatör mahfazası randımanı düşürür ve odada istenen nihaî sühunet birkaç derece alçak olabilir.

Şekilde mahfazalara göre radyatörlerin yüzde veri- mi gösterilmiştir. (*).

(*) Heatiııg, Piping & Aiı- Condltioning February 1949, Sahife 98.

— Baş tarafı 127 ııci sahtfada —

Dicle üzerinden Basraya kadar götürdü. Birleşik Amerika Devletinin orada hazır bulundurduğu bü- yük bir gemiye alındı. A m m a Horsabâd'dan Dicleye kadar 1 5 mil mesafeyi kamyonla almak mecburiye- ti vardı v e 3 tonluk bir k a m y o n 1 4 ton ağırlığında olan fragmanlarla seyrederken toprağa gömüldü kaldı; bereket versinki, burası nehire yakın bir yer- di v e kuma saplanan kamyonu bir romork çekti; t o p - rak üzerindeki o muazzam Kerub kitlelerini kaydır- ması bu romork için büyük bir sürpriz oldu.

Botta tarafından bulunan alçak - kabartmaların feci âkibetleri hatırlardadır. Yükünü çekemeyen sal-

lar eşyaları nehrin dibine terketmişti. Bu. basit v e ip- tidaî vasıta ile birçok Asur heykellerinin müzeye varması sadece bir şans eseridir. Fakat bu nakil müş- kilâtı, zahmeti v e kötü âkıbetli macerası in-situ bırakılıp da yerinde tahribata uğraması yanında ehemmiyetsiz kalmaktadır. Nitekim, Ninova'da bı- rakılan kanatlı bir boğanın başı yerlilerden biri tara- fından kırılmış ve bahçe duvarında taş malzeme di- ye kullanılmış; bir diğeri de bu kütlenin vücudundan rahatsız olmuş, belki d e kaygı v e korkuya düşmüşki, bir kireççiye onu 3 şilin v e 6 pençe satmıştır. V e bu tarihî sanat eserini kireççi d e fırınında, kaygusuzca ve rahatça, yakmıştır. — M. Brion'dan — .

Referanslar

Benzer Belgeler

944 yılında spina üzerine inşa edilen bu âbide, o zamanlar tepesinde bulunan tunç bir kürre ile birlikte 32

Sofa altı, asma merdivenin kaldırılmış olmasına rağmen eski şeklini az çok muhafaza etmektedir.. Alt kattaki odanın duvarları

Şiddetli Selfitis: Gün içerisinde en az 3 tane Selfie çeken ve bunların hepsinin sosyal medyada paylaşan kişi.. Kronik Selfitis: Kendi fotoğrafını çekmekten zevk alan

Horizontal göz hareketlerinin düzenlendiği inferior pons tegmentumundaki paramedyan pontin retiküler formasyon, mediyal longitidunal fasikül ve altıncı kraniyal sinir nükleusu

En az yüz yıllık perspektifi olan; Bir Kuşak - Bir Yol Projesinin, Asya, Afrika ve Avrupa’yı kara deniz ve demiryolları ile entegre edeceği, projenin hat üzerinde bulunan

Bu ev meselâ Suadiye taraflarında veya Lâ- lelide güzel manzaralı bir yerle çok hoş anlaşa- bilir ve modern hayat süren bir aile için iyi bir

Zemin katında gardrobu, halâsı, hizmet odası ve konuşmak ayni zamanda hususî ders- ler için büyük bir hol vardır.. Bir merdiven res- samın

Tez çalışmasında dünyada ve Türkiye‟de film gösterimi yapılan mekânların tarihi gelişimi, kent kültürü içinde sinema olgusu, seyircinin filmi sinemada