• Sonuç bulunamadı

ODTÜ’de Tayyip Erdo

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "ODTÜ’de Tayyip Erdo"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ODTÜ’de Tayyip Erdoğan ile cisimleşen baskıcı politikalara karşı gerçekleştirilen bir yürüyüş pek çok tartışmaya vesile oldu. Toplumsal mücadelenin dönüştürücü arenasında, egemenler, “Onlar Göktürk uydusunu protesto etmek için oradaydı. Onlar gelişme karşıtı, onlar kalkınma karşıtı” şiarını işledi. Toplumsal mücadele cephesinin bileşenleri ise “Hayır biz Göktürk uydusunu protesto etmedik, Başbakan’da cisimleşen ekonomi, siyaset yapma biçimini protesto ettik” dediler. Ama belki de egemenler bu tür toplumsal mücadelelerin varacağı uygarlık projesine karşı baştan overlok çekmeyi ilk ve önemli bir tedbir saymıştı. Sahiden ne alakası vardı Göktürk uydusunun protesto edilmesinin?

Bu söylemin kurgulanmış olmasını egemenlerin akıllıca bir adımı olarak görebiliriz. Bir sistem içinden onu içerip aşacak bir olanak doğmasına çekilen iyi bir sınır hattıydı. Toplumsal bir hareketin siyasallaşma biçimlerinin ekseni, egemenler tarafından çizilmeye başlanırsa, toplumun siyasal görünümleri, kendini ifade etme biçimleri pek ala denetim altına alınabilirdi. İşte belki de tüm bir kapitalist ideolojik hegemonyanın gücü de buradan beslenmekteydi. Devletin denetim ve gözetim mekanizmalarını yenileyen ve kalkınmışlık ikonu olarak pazarlanan “Göktürk uydusuna karşı olmadığınızı hele bir söyleyin de, buradan yolumuza devam edelim” demekti yapılan. Göktürk uydusu, güvenlik siyaseti demekti. Güvenlik siyaseti ise mutlak iktidarın tam da kendisiydi. Bu güvenlik siyasetinin teknik alt yapısı da yıllardır uzmanlar, bilim insanları eliyle örgütlendi. Bu nedenle politik olarak nasıl saf tutarsa tutsun, egemen düzen açısından bir teknisyendir bilim insanı ve onun üretim alanı olan üniversite ise bir fabrika olarak algılanır. “Göktürk uydusuna karşı çıkıyorlar” derken de özünde bahsedilen mevzu “Bilime, gelişmeye ve büyümemize karşı çıkıyorlar” denilmesiydi. Aslında bu retorik, siyasal iktidara yönelmiş her türlü protestoya ya da siyasal karar alma süreçlerinde etkin olmaya yüzü dönük her türlü eyleme karşı geliştirilen bir retorikti. Bir yandan siyasal karar alma süreçleri dışına itilmiş bu anlamıyla hiçleştirilmiş geniş kitlelerin geleceği adına, tek karar merci olduğunu ileri sürmek; aynı

zamanda da bu hiçleştirmeye karşı gelişmiş her türlü eylemi de devlete yönelmiş bir tehdit unsuru olarak görmek, otoriter siyasetin temel refleksidir. Egemen siyaset, siyasal kararlarının dolgu malzemesini üniversiteden beklerken, bir yandan üniversiteyi bir fabrikaya, bilim insanını da bir teknisyene dönüştürdü. . Savaş tehditi vesilesiyle sürekli tetikte olma hali kendine uygun tekniği ve bu tehdidi rasyonalize edecek bilim insanının oluşturulmasını zorunlu kıldı. Bu konsepte karşı her türlü tepki de bilime, gelişmeye karşı bir adım olarak sunuldu. Maalesef ki üniversite hareketi de bir yandan kendini tam da bu ideolojik manipülasyona iten soruya yanıt vermeye zorlandı ve “Hayır Göktürk uydusuna karşı değiliz” demesi istendi.

Öte yandan üniversite, araştırma kurumları bilgi tekelini elinde bulundurarak, toplumun denetiminin de en meşru aygıtlarını egemenler için üretmeye devam etti. Savaş tehdidi konseptinin ürettiği “Eşitsizlik varsa devletin toplumsalı denetimi zorunludur” söylemi üniversiteden bu konsepte uygun tepkiler bekledi. Tam da bu onaylanma zorunluluğu devletin temel görevi varsayılan denetim ve gözetim ödevinin, devletin mutlaklaştırılmasının bir aracıydı. Üniversite sistemi üzerinde egemen olan bu tekçi anlayış bir yandan kapitalist değerlerden diğer yandan da kültürelci Türk muhafazakârlığından beslenerek büyüdü. Bu yolla Türk muhafazakârlığının elitizmi, akil adamlar kültünü hep yeniden yaratmaya devam etti. “Bilen adamların arkasından yürünmeli” fikri de bu elitizmin siyasal görünümü olarak somutlaştı. Bilenler yönetti, bilmeyenler çalıştı. Peyami Safa romanlarının bilinçaltındaki köylülük haliyle hesaplaşan muhafazakârlar her daim, batının iktisadi kalkınmışlık düzeyini yakalayacak, medenileşecek gücü işte bu teknik atılımlarda gördü. Medenileşmek teknik bir meseleydi. Baraj, yol, köprü, apartman nasıl bir dönemin medenileşme kriterleri ise bugün için de genetik teknoloji, telekomünikasyon, nükleer, savaş teknolojisi benzer şekilde bir

medenileşme kriteriydi. Bu tekniğe bütçe ayrılıp ayrılmamasından bağımsız olarak, bu tekniğe duyulan hayranlık, temsili de olsa bu teknolojilere sahip olunduğunun iması, muasır toplumun aidiyet kümesi içinde hissetmek için gerekliydi. Anadol markasının, dünya sanayileşme tarihindeki yeri neyse Göktürk uydusunun da yeri oydu halbuki. Anadol marka araba ne çığır açmıştı, ne de Türkiye’nin otomasyon sanayinde devrim yaşanmasına neden olmuştu. Ama, muhafazakar ve milliyetçi egemenlerin siyasal bakış açısıyla toplumun konsolide edilmesinin bir olanağıydı Anadol. Göktürk uydusunun temsil ettiği değerler kümesi de bundan pek de farklı değil demek yanlış olmayacaktır. Muasır medeniyetin milliyetçi ve muhafazakar değerleri bize uzaya uydu gönderen devletimizle övünmemizi ve gurur duymamızı aşılamaya devam etti. Bu değerlerin ne olduğunun bir önemi yoktu. Uzaya ne için uydu gönderdiğimizin, uzay bilimleri ile ilişkimizin ne olduğunun, uzay bilimlerinin nesiyle uğraştığımızın sorgulanması da açıkça bir devlet düşmanlığıydı.

Bu zihniyet temelinde, Batının iktisadi aklını ve gelişmesini veri alan Türk sağının örgütlediği üniversiteler de ODTÜdeki eylemleri Göktürk uydusuna yönelmiş eylemler olarak okudu. Bu okumayla bahsi geçen eylemler tekniğe karşıydı ve tekniğe karşı olmak medeniyete karşı olmak demekti. Medeniyete karşı olmak demek medenileştirme sorumluluğunu sırtlanmış yöneticilere ve yöneticilerin ayakta tuttuğu devlet düzenine dolayısıyla da muhafazakar,

(2)

milliyetçi değerlere karşı olmak demekti. Bu anlamda üniversite, egemenlere teknik dolgu malzemesi sağlayan bir kurum olmaktançok, siyasal iktidarlara meşruiyet sağlayan ve bilimcilerin dünyayı daha iyi kılacağına yönelik ontolojiyi yeniden üreten bir kurum olarak tarihsel önemini egemenlerin gözünde hep korudu. Uzmanlara duyulan saygı, iktidarın varlığını da yeniden üretiyordu. Medenileşmenin, teknik bir mesele olarak arzından sonra, toplumun siyasal ve kültürel dizaynı da iktidarların uhdesi altına rahatlıkla girecekti. Aslında ODTÜ olayları ekseninde egemenlerin üzerini örttüğü ve yıllardır yaşanan tartışmanın bir boyutu da tam olarak budur: Toplumun geleceği çeşitli sıfatlar taşıyan teknisyenlerin, siyasal uzmanların ve bilim profesyonellerin belirleniminde çizilemez denilirse ne olur? Korkutan bu soru, muhafazakar siyasetin muhtevasına karşı toplumsal mücadelelerin tüm bileşenleriyle sorgulanmalıdır. Bu soruyu sormanın bedeli ağırdır. Bu soruyu soran akademisyenler hedef tahtasına vakitsizce alınır. Vakitlice peyami safa, necip fazıl methiyeleri dizilir. İktidarların rıza ve onay merasiminde saf tutmayanlar aforoz edilebilir. Bu nedenle, Üniversite, sadece üniversite mücadelesinin öznelerinin sorunu değildir. Ü;niversitenin varlık koşullarını sorgulayan bir politik mücadele, dayanışma kültürü ve kolektif eylem üretme bilinci üniversitelerin kendini de aşmasının zemini olacaktır.

Referanslar

Benzer Belgeler

yeminlerin bozulma vakti nasıl bitecek bu hikâye dökülen kan kırmızı tutunan mürekkep mavi maalesef bir maalesefin pençesine taktın

1962 yılında Alman Salzgitter firması tarafından yapılan 3 No’lu yüksek fırından bugüne kadar 13.500.000 ton üretim gerçekleştirildiğini, kuruluşunda kapasitesi 900

Boyna tak›lan muska biçimindeki üçgen kolyeler, üzerlik çeflitleri, firûze caml› nazar- l›klar, boncuklu çocuk nazarl›klar›, de¤iflik ebat, renk ve türdeki

Contradictory coexistence of awareness and ignorance erases the possibility of a coherent self for Rosa and the irony here (since it points to Rosa’s dichotomous

# Türkiye Ziraat Odalar ı Birliği'nin (TZOB) kuraklığa karşı çözüm önerileri şöyle: Kuraklık bir merkezden sürekli izlenmeli.. Su toplama havzalar ında 'su

Başbakan Tayyip Erdoğan'ın, kadın örgütleriyle yaptığı toplantıda“Kadın erkek eşitliğine inanmıyorum, kadın ve erkek farkl ıdır, birbirinin mütemmimidir”

AKP hükümeti, bir süredir kamuoyunda tart ışılan ve işçi sınıfının sahip olduğu yasal ve sosyal korumaları önemli ölçüde azaltarak fiilen uygulanmakta olan esnek

Potential Curative Role of Chemotherapy in Patients with Metastatic Colorectal Cancer Who Had Complete Response to First-line Treatment.. Birinci Hat Kemoterapi ile Tam Yanıt