Küreşelleşme ve Medya
Sahiplik Politikaları
Küreselleşme Nedir?
1980 ve 1990 yıllarda dünya medyası ve politikasında, büyük bir iyimserlikle savunulan, propagandası yapılan yeni ekonomik düzeni, sanki yeni bir şeymiş gibi takdim edilen şey aslında tabu içeriği kazandırılan pazar ekonomisinin tartışılması denebilir. İleri sürülen bütün iddiaların aksine politik ve ideolojik bir içerik ve sunum söz konusu.
Devlet sadece düzen koruyucu bir mekanizmaya indirgenmiş
Pazarın ve pazar güçlerinin kayıtsız şartsız egemenliğinin dünyanın her tarafında ve dünya üzerinde yaşayan her toplumun ekonomik olarak bütünleşmesi ve siyasetin de ancak bu koşulları gerçekleştirmeye yönelik bir işlev tanımak olarak tanımlanabilir.
Küreselleşme denen şey aslında kapitalizmden başka bir şey değil.
Kapitalizm gelişimine bakmak gerek: 16 ve 18. yüzyıl arasında Batı Avrupa’da kendini gösteren yeni toplumsal düzen olarak tanımlanabilir.
Bu toplumsal düzen, yaşamın her alanında, ekonomide, politikada, düşüncede, bilimde ve teknolojide, estetikte yepyeni oluşumları kapsamaktadır.
Aslında küreselleşme olarak tanımlanan şey kapitalizmin bir aşamasından başka bir şey değil.
Kapitalizm krizlerden geçerek gelişir.
En büyük yeteneği de krizleri aşabilmedir
Piyasa ya da Pazar mekanizmasının kayıtsız koşulsuz egemenliği, özelleştirme, devletin ekonomik ve toplumsal işlevlerinin asgariye
indirgenmesi ya da sıfırlanması birer politika önerisi olarak ortaya çıkar ve bütün bu politika önerileri her yerde uygulanır.
Ulusal devletin giderek arkayık bir yapı olma özelliği taşıdığı ve devletin egemenliği yerine karşılıklı bağımlılığın bir toplumsal gerçeklik haline geldiğini ileri süren tezler sözü edilen içerik tartışmasının önde gelen örnekleri arasındadır.
Kapitalizm 1980’lerde girdiği krizi küreselleşme adıyla formüle ederek ideolojik bir içerik ile sunmuştur.
Thatcherism-Reaganism olarak bilinen dönem aslında krize giren kapitalizmin yeniden yapılanmanın siyasal sürecidir.
Neden
Çünkü Thatcher ve Reagan tarafından uygulanan politikalar Dünya sistemini yeniden yapılandırmaktadır.
Reaganism- Thatcherism sosyo-politikacıdan üç önemli değişimi gerçekleştirmiştir:
1. Toplumsal bölüşüm düzeninin köklü bir biçimde değişmesi
2. Devletin ekonomiye müdahale biçimlerinin radikal bir biçimde değişmesi
3. Bütün ekonomik süreçlerin küreselleşmesinin hız kazanması
Sonuç olarak, sermayenin örgütlü emeğe karşı kesin bir üstünlük sağlaması, devletin işlevlerinin esas olarak sermaye birikimi ve adil bölüşüm taleplerini bastırmaya doğru dönüşmesi ve küreselleşme yani uluslararasılaşan sermayenin önündeki coğrafi- politik engellerin
temizlenmesidir.
1990’larda küreselleşmiş dünya 1970’lere göre çok daha eşitsiz ve adaletsizdir. Kapitalizmin yeniden yapılanması çerçevesinde ideolojik olanda karşı konulmaz modalar haline gelen devletin küçültülmesi, deregülasyon, serbest pazar düzeni, özelleştirme gibi politikalar bir çözüm olamamıştır.
Yeni dünya düzeni olarak sunulan küreselleşme aslında kapitalizmin seçeneksiz bir sistem olarak üstünlüğünü dünya ölçeğinde kabul ettirmesinden başka bir şey değildir.
Bu yeni sistemle daha doğrusu adına karşılıklı bağımlılık olarak
tanımlanan bu yeni durumda bütün dünyada neyin nerede ne kadar üretileceğine, nerede ne kadar ve me türlü yatırım yapılacağı kararları uluslararası finansman kurumları tarafından verilmektedir.
Yeni dünya düzeni ideolojisinin minimal devlet önerisi, siyaset ile
ekonomi arasına kesin bir ayrım çizgisi koyma çabaları kaçınılmaz olarak temsili demokrasinin bunalımına yol açmaktadır.
Paradoksal olarak kapitalizmin gelişim sürecinde, döngüsel olarak içine girdiği krizleri devlet müdahalesi ile aşar.
Kapitalizmin merkezi olarak kabul gören ABD son olarak emlak alanında büyük bir kriz yaşadı ve batık kredileri devlet, kamu bütçesi ile kurtardı.
Daha önce 1980’lerde girdiği krizi ise bilişim alanına yatırım yaparak aştı. Pentagon aracılığı ile bilişim alanına büyük yatırımlar yapıldı.
yeni dünya düzenin bir ayağı küresel para piyasaları ise diğer ayağı ise eş zamanlı gelişen Global Medyadir.
Bunu ifade eden önemli bir kavram enformasyon toplumu
19. yy.dan günümüze uzanan en zengin Amerikalılar listesine bakıldığında her dönem mutlaka medya işin içinde vardır.
1990’larda en büyük otuz servetten dokuzu medya
2000’li yıllardamedya sektörü en hızlı en çok büyüyen sektör
Bu nasıl mümkün olmuştur?
Özelleştirme ve deregülasyon politikaları sonrasında medya sermaye birikiminin başlıca motorlarından birisine dönüşmüştür.
Serbest rekabetin özgürlükleri sağlayacağı varsayımı üzerine kurulu bir retorik ile yürütülen deregülüsyon politikaları telekomünikasyon ve
radyo-televizyon alanlarının özel yatırımcılara açılması kamusal tellere son verilmesi alanda sadece mülkiyet yapısını değiştirmemiş yatırılan sermayenin yapısını da kökten değiştirmiştir.
Tekelleşmeye bu hızlı yöneliş iki biçimde gerçekleşmiştir:
Sektörde yalnızca tek bir alanda faaliyette bulunan kimi firmalar, faaliyetlerini sektörün diğer alanlarına doğru genişletmiştir.
İkincisi birçok firma da birleşmeler veya satın almalar yoluyla bütünleşerek büyümüşlerdir