• Sonuç bulunamadı

OSMANLI FETVA literatüründe GAYRiMÜSLiMLERE TANINAN DiN VE ibadet ÖZGÜRLÜGÜ:

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "OSMANLI FETVA literatüründe GAYRiMÜSLiMLERE TANINAN DiN VE ibadet ÖZGÜRLÜGÜ:"

Copied!
20
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

OSMANLI FETVA liTERATÜRÜNDE

GAYRiMÜSLiMLERE TANINAN DiN VE iBADET ÖZGÜRLÜGÜ:

FETAVA-Yi ALi EFENDi ÖRNEKLEMi

Doç. Dr. Muharrem KILIÇ*

The Freedom of Religion and Worship of Non-muslims in Ottoman Fatwa Literature: The Case of Fetava-yi Alı Efen

From the very begining of the formative period of lslamic legal history fatwa was a dynamk interpretative method in Islam k legal theory. So, as opposing to the classkal orientalistk discourse it could be argued that lslamk lawisa law of muftis. Fatawas in Ottoman legal history had a legal and politkal influencial power under the scholarly authority of Sheikh al-islams. These fatawas have been çollected in some collections. Here in this study it is aimed to show that fatawas are quite convinent materials for Ottoman legal historyina authentk framework.ln this article we have choosen as a sampling collection the book of Çatalcalı Ali Efendi who is one of the prominent figures of Ottoman Sheikh al-islams. Through his collection of fatawas the freedeom of religion and worship of non- muslimsin Ottoman classkal time has been analyzed.

Key words: Ottoman, Ottoman legal history, Fatawa, Çatalca Ali Efendi, Freedom of Religion and Worship, Non-muslims.

Giriş

Hukukun toplumsallığı olgusu, bütünüyle hukukun ontolojik varlı­

ğının bir tezahürü olarak ortaya çıkmaktadır. Bu durum, hukuk sistemle- rinin ait olduğu varlık alanlarının farklılaşan karakteristiklerini paranteze

almayı gerekli kılmayacak denli genel sistemik bir ilkeye işaret etmektedir.

Üst kavramsal düzlemde hukuka dair bu gerçeklik boyutu (sosyolojik bo-

* Sakarya Üniversitesi, e-mail: ınkilic@sakarya.edu.tr

(2)

yut) toplumsal bünyede hukukun varlığını sosyal ihtiyaçların karşılanması işlevi ile sürdürmektedir. Bu toplumsal işlevi, hukukun teleolojik karakte-

ristiğini yansıtmaktadır. Hukukun yapısal varlığını inşa eden boyutlardan birisini oluşturan bu pratik düzlem, her bir hukuk sisteminin kendine özgü kuramsal ve metodolajik çerçevesine uygun bir biçimde tanzim edilmiştir.

Normarif düzlemde İslam hukukunun kurumsal (mezhebi) doktri- nasyonu, özgür entellektüel bir alanda ilmi liyakat ve gerekli formasyana . sahip olaııların çabaları ile gerçekleştirilmiştir. Bir hukuld yorumlama ge-

leneği içerisinde 'ictihad' terimi ile kavramsallaştırılan bu etkinliğin teorik çerçevesi ve metodolajik ilkeleri ilgili özgün disipliner alaıılarda (fıkıh usu- lü, edebü'l-kddf, edebü'l-müftl) belirlenmiştir. Bu noktada ictihad, hukukun

kaynaklarından yorumlanarak normarif bir bünyeye dönüştürülmesinin

temel aracı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu etkinlik (ictihad), varlığını fet- va formunda hukukun normarif boyutu ile sosyolojik boyutunun kesiştiği

· noktada tebarüz ettirmektedir. Hukukun olgusal gerçeklikle temasını kuran bir hukuk üretim biçimi olarak fetva, doktriner aıılamda hukukun gelişimi­

ne katkı sağlayarak bir aıılamda hukuld yorumlamanın dinamizmini sağla­

yan faktör olmuştur.

Nitekim fıkhın/hukukun ilk oluşum evresinde fetvalar çoğunluk­

la toplumun yüzleştiği dini ve hukuki aktüel meseleler çerçevesinde varlık bulmuştur. Fetvalar hipotetil< hukuki spekülasyonların değil, ağıdıldı olarak tarihi-toplumsal bir gerçekliğe tekabül eden olguların çözümlenmesi olarak karşımıza çıkmaktadır. İslam hukukunu hukuk bilginlerinin hukuku olarak nitelendiren ve hukukun fiili gereksinimler ve yargısal uygulamalardan çı­

karsanmadığını öne süren oryantalistik algının tersine', hukulrun doktriner gelişim've değişiminin baş aktörü fetva olması yönüyle İslam hukulru, 'müf- tilerin hukuku' olarak karakterize edilebilir.2

Bu çalışma, öncelilde hukuki yorumlama geleneğinin asli bir formu ve doktrini inşa eden temel araçlardan birisi olarak fetvanın işlevselliğini

hukuk-olgu ilişkisi ekseninde vurgulamayı Osmanlı fetva literatüründen bir örneki em ile sunmaya çalışacaktır. Bu meyanda _§ncelikle fetva kavramının

teorik düzlemde ifade ettiği aıılam çerçevesine; Osmanlı hukuk tarihj açı­

sından değeri, otoritesi ve işlevselliğine dair saptarnalada değineceğiz. Daha sonra örneklem olarak konu edineceğimiz Osmaıılı Meşihat makamının

önemli figürlerinden olan Şeyhülislam Çatalcalı Ali Efendi hakkında kısa

biyografik bilgi ve fetva derlemesine -Fetdva-yi Ali Efendi~ dair kısa bir tanı­

tıma yer vereceğiz. Ardından örneklem olarak aldığımız fetva derlernesin- den hareketle, Osmaıılı toplumunda gayrimüslim unsurlara tanınan din ve

1 Schacht, J., An Introduction to Islamic Law, s. 209, Oxford, 1965.

2 Hallaq, Wael B., "From Fatıvas to Furu: Growth and Change in Islamic Substative Law", Jslamic Law and Society, I (February 1994) s. 65.

(3)

ibadet özgürlüğü alarum doktriner referansları ile fetvaların özgün söylemi çerçevesinde sunmaya çalışacağız.

Hukuki Yorumlamanın Dinaınizmi: Fetva

Herhangi bir olayın 'hükmünü beyan eden/açıklayan veya hükmü- . nü koyan ve güçlüideri çözen kuvvetli cevap'3 olarak fetva, fıkıh bilgininin

hukuki bir meseleye dair vermiş olduğu sözlü veya yazılı cevap ya da hüküm olarak tanımlanmaktadır.4 Şer'i bir meselenin hükmünü beyanı ifade eden

iftfuıın,s İslam'ın başlangıcından itibaren süreç içerisinde kurumsallaşan bir

yapı olarak ortaya çıktığı görülmektedir.6 Nitekim, bizzat Hz. Peygamber'in bir kadı ve müfti sıfatıyla hüküm vermesi ve bazı sahabelerin de müfti ola- rak bu etkinliği sürdürmesi yönüyle7 İslam'ın birinci yüzyılı boyunca hukuki

etkinliğin fetva çerçevesinde döndüğü ifade edilebilir. Bu kuşaktan yakla-

şık yüz otuzayakın sahabenin ifta ile uğraştığı ancak bunlardan bir kaçımn · üretken olduğunun tespit edilebildiği kaydedilmektedir. 8

Nassın bulunduğu durumlarda onun lafız veya anlamından, bulun-

madığı durumlarda ise farldı çıkarım (istinbat) yöntemleri aracılığıyla şer'!

hükme ulaşmak ya da ona ilişkin zanni bilgiye ulaşma çabasım ifade eden ictihad9 ile fetva arasında bir kavramsal benzerlik söz konusudur. Buna göre fetva, temel kaynaklarda varolan hükmün açıldanmasım ve düzenleme ko- nusu olmayan (hüküm bulunmayan) meselelerde belirli metotlarla dini-hu- kukihükmünelde edilmesi etlcinliği olarak tanımlanabilir.10 Böylece hulruki

alcıl yürütmenin ve yorumlamanın genel adı olarak ictihad kavramı ile fetva

arasında bir kavramsal korelasyonun varlığını ifade edebiliriz.

Hem bu kavramsal korelasyon u ortaya koyacak şekilde ve hem de fetvamn formel düzlemde fıkıh bilginlerinin entelektüel çabaları olan ictihada form verme niteliğini tebarüz ettirir biçimde fetva, "müctehid- ler tarafından ittihaz olunan ictihadın ifade şeldi (avis doctrinal)" olarak tammlanabilir. Özellilde ictihada bir form verme ve İslam hukukunda maddi bir tezalıüre bürünmesi yönüyle fetva mekanizması temel araç

konumundadır. Bir diğer anlatımla fetva, ictihat etkinliği sonucu elde

3 Bk. İbn Manzfir, Muhammed b. Mükerrem, Lisanii'l-Arab, Beyrut 1990, 'ftv' md.

4 Bilmen, Ö. Nasuhi, Hukuk-ı İslamiyye ve /stılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, İstanbul ts., VIII, 206; Pakalın, Mehmet Zeki, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, I, 615; Mardin, Ebü'l-Ulii, "Fetva", DİA, IV, 582. Atar, Fahrettin, "Fetva", DİA, XII, 486.

5 Bilmen, Hukuk-ı İslamiyye ve Islahat-ı Fıkhiyye Kamusu, VIII, 206.

6 Müftülerin adli yapı içerisindeki işlevi ve fetva kuruımınun tarihsel arka planı konusunda aynntılı bilgi için bk.

Atar, Fahrettin,İs/am Adiiye Teşkilatı, Ankara 1991, s. 122-131.

7 Atar, İslam Adiiye Teşkilatı, s. 123.

8 Hallaq, Wael B., "From Patıvas to Funı: Growtlı and Change in Islamic Substative Law", Islamic Law and So- ciety, 1 (February 1994), s. 63. Bazı kaynaklarda bu rakam 140 olarak zikredilmekte ve bunlardan yedi kişinin fetva verme konusunda temayüz etmiş olduğu kaydedilmektedir. Bk. Atar, İslam Adiiye Teşkilatı, s. 123.

9 Apaydın, Yunus, "İctibad", DİA, XXI, 432.

10 Atar, "Fetva", DİA, XII, 487.

(4)

edilen doktriner birikimin, özgün bir ifade biçimine ya da söylemine

dönüştürme aracıdır.ıı Fıkhi anlama ve yorumlama geleneğinin temel

kavramlarından birisi olarak fetva, fıkıh ilminin doktriner ve literatürel

oluşumunu temin eden temel araçlardan birisi olarak karşımıza çıkmak­

tadır. Fetvanın, doletiner gelişimin toplumsal yaşamın gereideri ve pra- tilc ihtiyaçlar doğrultusunda şekillenmesine imkan tanıyacak yorumsal dinamizm sağlayan özgün bir literatür oluşturduğu görülmektedir. Bu literatürün oluşumu, maddi hukukun gelişimi ve tedrici değişiminde

merkezi bir role sahip olmuştur.

Genel arılarnda toplumsal tarih ve özelde hukuk tarihi araştırmaları açısından oldukça zengin bir malzeme sunan fetvalar, u Osmanlı ilmiyesinin akademik ilgisini celp etmiştir. Bu ilgi doğrultusunda mecmualar şeklinde

derlenen fetvalar,'3 eğitim amacıyla medreselerde kullanılan hukuk doktrini eserlerinin'4 yanı sıra yargılama sürecinde kadıların bilgi ve yürürlük kay-

nağını oluşturmuşlardır.'s Bu mecmualar pratik anlamda yargıda birer bilgi

kaynağı olmanın yanı sıra, doktrini de besleyen bir literatürel tür olarak da ortaya çıkmışlardır. Niteldm bir müftinin yeni bir meseleye ilişkin öne sür-

müş olduğu görüşler hukuk bilginlerinin ortak kanaatine göre doğru olarak kabul edilir edilmez, hukuk ekallerinin doktrin kitaplarına alınmıştır. Bu yönüyle İslam hukuk tarihini teori ile pratik arasındald gerilim ile tanıınia­

yan Schacht'6 da -kısmen paradoksal biçimde- hukukun, doktriner gelişi­

ınini büyük ölçüde müftilerin etkiniiiderine borçlu olduğunu ifade etmiştir.

Özgün müstaldl bir literatür oluşturan bu eserler, doğrudan belirli bir ta- rihsel zaman ve mekan bağlamında ortaya çıkan meseleleri ihtiva etmeleri yönüyle oldukça öneınli tarihi bir değere sahiptir.'7

Schacht'a göre ilkAbbasiler dönemine kadar olan oluşum evresinden sonra hukukun yaşam pratiği doğrultusunda gösterdiği gelişim ve değişim

karakteri zayıflamış ve gittilcçe katılaşarale nihai şeklini almıştır. Bu katılı-

11 Sava Paşa, İsliim Hukuku Nazariyalı Hakkında Bir Etüd, İstanbul, ts., II, 33.

12 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bk. Diinişmend, İsmail Hiiıni, ''Fetva Mecmualanna Göre İsiılın Fıklıının Milli Kıymeti", Tıirkiyiit ve İsliimiyiit Tedkikleri Kül/iyatı, İstanbul 1956, s. 1-39; Ecer, A. Vehbi, "Türk Kültürünün Tetkikinde Fetva Kitaplarının Önemi", Türk Kültüni, VIII/90, Nisan 1970;-s. 400-405; Ecer, A. Vehbi, "İçtirnai Hayat ve Kültür Tarihi Bakımından Fetva Kitaplarının Önemi", Prof M Tayip Okiç Armağanı, Ankara 3.978, s. 251-265.

13 Osmanlı dÖnemi fetva mecmuaları konusunda ayrıntılı bilgi için bk. Özen, Şükrü, "Osmanlı Dönemi Fetva Literatürü", Türkiye Araştımıaları Literatzir Dergisi, 3 (5), 2005, 249-378.

14 Fatih döneminden itibaren Osmanlı şeyhülislamianndan Molla Hüsrev Mehmed Efendinin (ö. 1480) Dü- reni'l-Hükkiimfi Şerizi Gureri'l-Aiıkiim, adlı eseri mahkemelerde en sık başvurulan resmi olmayan bir kanun metni ya da bilgi kaynağı olarak kaydedilmektedir. Bk. K.atip Çelebi, Keşfii'z-Zımıin, İstanbu11971, II, 1199.

Akgündüz, Alunet, "Dürerü'l-Hükkfu:n", DİA, X, 27-28. 16. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yine Osmanlı hukuk bilgini Muhanuned b. İbrahim el-Halebi'nin (ö. 1549) klasik Hanefi fıkıh bilginlerinin temel eserlerine dayanarak telif ettiği Mıilteka '1-Eblıur isimli eseri benzer işlevi görmüştür. Bk. Uzunçarşılı, İ. Hakkı, Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı, A.nkara 1984, s. 115.

15 Aydın, M. Akif, Türk Hukuk Tarihi, İstanbu12005, s. 105.

16 Scbacht, Joseph,An Introduction tolslamic Laıv, Oxford, 1965, s. 199.

17 Schacht, a.g.e., s. 74-75.

(5)

ğı hukukun asli bir vasfı olarak karakterize eden Schacht, değişimin pozitif hukuk alanında değil, hukuk teorisi ve sistematik üst yapısına ilişkin oldu-

ğunu öne sürmüştür. Ona göre ilk oluşum döneminde hukuk toplumsal ve ekonomik şartları yansıtmalda birlikte, süreç içerisinde devlet ve toplumsal

gelişmeler ile temasını gittikçekaybetmiştir.18 İslam hukukunun kurucu ev- . resinde fetvanın doktrin ve uygulama arasındaki diyalojik işlevselliği nokta-

sında müspet bir bakışaçısı sergileyen bu oryantalistik tutum, söz konusu evre sonrasında fıkhı tarihüstü bir kategoriye hapsetmektedir.

Bu ldasil< oryantalistik yaklaşımın tersine, ilk dönem ve sonraki fetva- lar, doktrin eserlerine girmelde kalmamış, pozitifhukuk külliyatını güncelleş­

tirmek suretiyle, hukuki değişimin bir aracı da olmuştur. Hallaq, hukuk ekal- lerinin metinlerinin tahlilinin fetvalar ve onların sosyal arka planı arasındaki

güçlü bağı ortaya koyabileceğini ve fetvaların pozitif hukuka girişini sağlayan

yöntem ve prosedürlerin belirlenmesine yardımcı olabileceğini ileri sürer. 19

Sözünü ettiğimiz ldasil< oryantalistik söylem, teori-pratik ikilemi ön- cülünü İslam hukukunun kurucu evresini de içine alır biçimde genişletme eğilimi göstermiştir. Nitekim bu meyanda İslam hukukunu ilk üçyüz yılda Allah'ın iradesini belirlemeye çalışan bilginierin spekülatif girişimlerinin bir sonucu, idealist normlarla dolu bir sistem olarak tavsif etmektedir. Buna göre alimler, pratik gereksinimlerden ve mevcut şartlardan bağımsız bir bi- çimde var olan ve hukuki uygulamaya ters düşen dini ideali ifadelendiren bir kurallar sistemi üretmişlerdir. 20

Fetva birikiminin füru literatürüne yansımasıyla, hukuk metni ile olgu ya da sosyal gerçeldik arasında canlı bir diyalektiğin kurulması müm- kün olmuştur. Fetva kurumu, öngörülen teori-pratik ikilemini diyalekti-

ğe dönüştürerek içtihat etkinliğinin dinamizmini temin eden önemli bir

damarı oluşturmuştur. Hukuk ekallerinin doktrinleri ile uyumlu olduğu

kabul edilen fetvalar, devamlı bir biçimde füru çalışmalarına girmiştir.

Füru çalışmalarına giren fetvalar hukuk ekolünün doktrinindeki gelişim

ve değişimi yansıtır. Fetvanın pozitif hukuku güncelleme ve tadil etmede bir araç olması müftiye sadece İlahi hukukun keşfi görevini değil, fetvada yer alan yeni hukuki unsurun ekolün kurulu doktrini ile uyumlu olması gereldiliğini ortaya çıkarır. 21 Fetvanın doktriner gelişimin ve değişimin baş

aktörü olması yönüyle, İslam hukukunu hukuk bilginlerinin hukuku ola- rak gören ve İslam hukukunun ne fiili gereksinimler ve ne de yargısal uygu-

18 Schacht, a.g.e., s. 75. Bu oryantalistilc yaklaşımın eleştirisi konusunda bk. Hallaq, Wael B., "From Fatwas to Funı: Growtb and Change in Islaınic Substative Law", Islamic Law and Society, 1 (February 1994) s. 30.

19 Hallaq, "From Patıvas to Funı", s. 29.

2° Coulson, N. J., "The State and The Individual in Islaınic Law", International and Comparative Law Qu- arterly, 6 (1957), 57. Coulson'un İsiilm hukukunun doğasına dair görüşlerinin eleştirisi konusunda bk. Kılıç, Muharrem, "İsliim Hukukunun Doğasına Klasik Oryantalistilc Bir Bakış: N. J. Coulson Örneği", Marife Dergisi, sy. 2/3, 2002.

21 Hallaq, Wael B., "FromFatıvas toFunı: Growtb and Change in Islaınic Substative Law", s. 61-62.

(6)

lamadan çıkmarlığını öngören bakışın tersine2\ müftilerin hukuku olarak nitelenmesi daha uygun görülmektedir. 23

Oryantalistik çevrelerde kadılara oranla müftilerin oldukça az ilgiye mazhar olmalarının nedenini bu oryantalistil< öncül olarak belirleyebiliriz.

Daha iyimser bir gerekçelendirme ile bunun sebebinin kısmen, hukuk sis- temi içerisinde müftinin konumunun kendileri açısından aşina bir durum

oluşturmayan gözlemcilerin çoğunun dava-merkezli bir sistem algısına

sahip olmalarıdır. Kısmen de bu durum, hukuk sisteminde kadıya oranla müftinin işlevi ya da aktivitesinin daha az kurumsallaşmış olmasıdır. Ka-

dılar maaşla çal1şan ve devlet tarafından atanan görevliler olmakla birlik- te müftilerin çoğu her hangi bir siyasi otorite ile bağı olmaksızın etkinlik

göstermişlerdir.24 Ancak hukuki niteliği itibariyle yargılama etkinliğinden ayrışan fetva etkinliğinin2s tarihsel süreç içerisinde din-devlet ilişkilerinin

pratik yansımalarının okunabileceği özgün bir eksen olarak kurumsaliaştı­

ğını görmekteyiz.

Literatürel düzlemde fetvanın sui generis bir yorumsama geleneği

olarak temayüz etmesine yol açan karakteristilderİnİn belirlenmesi açısın­

dan diğer literatür türlerinin temel özellilderİnİn zikredilmesi anlamlı ola-

caktır. Bunlardan maddi hukuk birildmini yansıtan furıl fıkıh literatürü ile hukuk teorisi (fıkıh usUlü) birikimi, hukukun teorik boyutunu kendisine konu edinmiştir. Öte yandan fetva literatürü, yürüyen yaşamın beşeri ilişki­

lerine bağlı olarak insanların sorunlarına cevap oluşturacak biçimde pratik yönü teşkil etmektedie6 Hukuki bir söylem ve sosyal bir enstrüman olaral<

fetva27 etkinliği, mezhep kurucularınca bizzat gerçeldeştirilmiştir. Fürıllite­

ratürünün ilk mezhep kurucularına yapılan atıftarla sıldılda yer aldığı dokt- rin eserleri bir hukuki söylem tarzı olarak fetva söylemini esas almıştır.28

Her ne kadar yukarıda işaret edildiği üzere hukuki niteliği itiba- riyle fetva ve kaza birbirinden ayrışan bir kavramsal çift olmalda birlikte, kurumsal düzlemde hukuki yorumlama geleneğini koordine edici bir işlev

gördülderi ifade edilebilir. Nitekim bu durum kendisini, yargı mensupla-

22 Schacht, J.,An Introduction to Islamic Laıv, Oxford: 1965, s. 209: "

23 Hallaq, "From Fatıvas to Fımı", s. 65.

24 Masud, Messick, Powers, "Muftis, Fatwas and Islamic !ega! Interpretation" Islamic Legal Interpretation:

Muftis and Their Fatıvas, (ed. M. K.halid Masud vd.), Cambridge, Harvard University, 1-996, s. 3.

25 Hukuki niteliği açısından fetva ile kaziiııııı aynştınlması noktasında şu temel farkiara yer verilmiştir; I. Şer'i

bir hükmü ihbar olan fetva bağlayıcı (mülzim) değildir. Kazii ise bağlayıcıiiizam edicidir 2. Yalnızca ihbardan ibaret olan fetvanın karşısında, Kııza ihbarm yam sıra infaz ve imza vasfını da haizdir. 3. Fetva umınni iken, kazii hususi bir karaktere sahiptir. 4. Fetva fıklun bütün alaniarına ilişkin meselelere şamil iken, kaza sadece mua- melata, ukubata ilişkin meselelere dair hüküm verir. 5. Fetva dini meseleler hakkında bilgi vermek mahiyetinde

olduğu zaman resmi memur olmayan ilim adamaları tarafından da verilebilir. Ancak kaza yalnızca devletin tev- cihine bağlıdır. Bk. Bilmen, Ö. Nasuhi, Hukuk-ı İsliinıiyye ve Isialıat-ı Fıklıiyye Kanıusu, İstanbul, ts., I, 253.

26 Masud, Messick, Powers, "Muftis, Fatwas and Islarnic !ega! Interpretation" s. 4.

27 Hallaq, "From Fatıvas to Funı", s. 30-31.

ıs Hallaq, a.g.e., s. 62.

(7)

rının (kadılar) hüküm verirken bir bilgi ve yürürlük kaynağı olarak fet- valardan faydalanrnaları ve bizzat rnüftülerle İstişare etrnelerinde>9 ortaya

çıkarmıştır. Buna bağlı olarak da adli alanda geniş ölçüde yargı birliğinin oluşmasına ve dahili bir bilimsel denetim mekanizmasının kurulrnasına3o

ve hukuld istikrarın sağlanmasına imkan tanımıştır.

Sonuç olarak fetva, seldzinci yüzyıldan itibaren fıkıh bilginleri ve

kadılar tarafından geliştirilen etik ve juristik narınlar sistemi olarak değer­

lendirilebilir. Bir narınlar sistemi olaral< fetva, vahyin normatİf yorumu, onun prensip ve emirlerinin beşeri fıiller alanındald uygularnası olarak ni- telendirilebilir.3'

Osmanlı Hukuk Sisteminde Fetvanın ve Şeyhülislamlık Makamının Hukuki Otoritesi

İslam tarihinde özgün bir biçimde Osmanlı devletinin rnerkezileşrne sürecinde ilmiye sınıfının fetva etkinliğini şeyhülislaınlıl< bünyesinde ku-

rurnsallaştırdığını görrnekteyizY Bu kurumsal bünye, salt olarak hukukun

yorumlanması noktasında uhdesinde barındırdığı forrnel otoritesiyle değil,

din-devlet ilişkilerinin kurgulandığı zeminin değişken yapısını da tebarüz ettirmesiyle öne çıkrnal<tadır. Bu dini otorite, sultan (devlet başkanı) tara-

fından tayin edilen ve kendisine şeyhillislam unvanı verilen ldşi tarafından

temsil edilrnel<tedir.

Kökeni itibariyle Şeyhülislam unvanı dördüncü/onuncu yüzyılda bazı saygın ilim adamı ve fıkıh bilginlerine tazim amacıyla kullanılmış bir terirn ola- ral< ortaya çıkmıştır. Osmanlı öncesi dönernde bu unvana benzer -Fahrü'l-is- lfun, İrnadü'l-islarn gibi- isimlendirmeler ilmiye sınıfının hiyerarşil< bir rnertebe ya da düzeyine işaret etineksizin kullanılmıştır. Osmanlı tarihinde ise, şeyhü­

lislam unvanı resmi bir hüviyet kazanaral< ilmiye sınıfının üst düzey rnerciine tekabül eden bir hiyerarşik tanzim ile ortaya çıkmıştır. Osmanlı devletinde

şeyhülislamlık kurumunun ortaya çıkışı meselesi ili< şeyhillislamın tespiti ko- nusu merkezinde tartışma konusu yapılrnal<tadır.33 Böylece yaklaşık olarak beş

yüz yıllık (1424-1922) bir geleneği temsil eden şeyhülislarnlık rnal<arnı Osmanlı

tarihinde etkin bir otorite ve nüfuz alanına sahip olınuştur. Ancak söz konusu

rnal<arnı işgal eden figürlerin şahsi birikim ve etkinlikleri ile paralel biçimde

29 Adli mekanizma içerisinde hukuk bilginlerinden ya da müftülerden oluşan bir İstişare meclisi (qadi concili- ımı) ile yargılamanın iç denetimini sağlandığı tarihsel bir uygulama için Endülüs yargı teşkilatı dikkat çekicidir.

Bk. Qadri, Anwar A., Justice in Histarical Islam, New Delbi, 1982, s. 41; Kılıç, Muharrem, Endiiliis Emevi Devletnide Ywgı ve İşleyişi, Yayımlanmamış Yüksek lisans tezi, İstanbul1995, s. 49-52.

3o Atar, "Fetva", DİA, Xll, 487.

31 Johansen, Baber, Contingency ina Sacred Law: Legal and Ethical Norms in the Muslim Fiqh, Brill, Leiden, Boston, Köln, 1999, s. 1.

32 Ayrıntılı bilgi için bk. Yakut, Esra, Şeyhıilislamlık Yenileşme Döneminde Devlet ve Din, İstanbul2005, 21-48.

33 Genel olarak II. Murat döneminde Molla Şemseddin Feniiri'nin ilk şeyhülislam olarak atandığı görüşü benirn- senmektedir. Şeyhülislarnlık kurumunun doğı3ş ve gelişimi konusunda bk. Repp, Richard, The Mufti of/stanbul:

A Study in the Develpment of the Ottoman Leamed Hierarchy, London, 1986, s. 120-121; Altıınsu, Abdülkadir, Osmanlı Şeylızilislamları, Ankara 1972, s. 1-3.

(8)

dönem dönem farklılaşan bir otorite ve nüfuz alanına sahip olmuştur. Nitekim Yavuz döneminde Şeyhillislam Zenbilli Ali Cemal Efendi ( öl. 1526) ve İbn Kemal

(Kernalpaşazade) (öl. 1534) ve daha sonra Ebussuud (öl. 1574) ile birlikte bu ku- rum ilmiye sınıfi. ve diğer kururnlar arasında etki ve nüfuzunu artırrnıştır.34

Osmanlı ilmiye sınıfını tanzim eden ilk düzenleme olan Fatih Sul- tan Mehrned'in kanunnamesinde eş anlamlı bir biçimde kullanılan rnüftü ve şeyhülislarn unvanları ile anılan kişilerin ilim adarnlarının reisi ('şeyhü­

lislarn ulernanın reisi') olduğu açık biçimde ortaya konulrnuştur.3s Uzun-

çarşılı, bu düzenlemenin onların onaltıncı yüzyıl ortalarına ve hatta bu

yüzyılın sonlarına kadar devletin tüm ilmiye sınıfının mercii olduğu an-

lamına gelmediğini vurgulamıştır. Şeyhülislarnlığı fetva verme yetkileri nedeniyle hürrneten verilmiş bir unvan olaral< niteleyen Uzunçarşılı, fetva vermenin Hanefi fıldıına derin vukufıyeti gerektirdiğinden onların ulerna-

nın reisi sayıldığını belirtrniştir.36 Ayrıca devlet bürokrasisi açısından şey.:.

hülislarnın konumu din-devlet ilişldsi noktasından tahlil edildiğinde bu

makamın manevi anlarnda daha üstün bir mertebeye tekabül ettiği ifade edilebilir. Bu durumu Uzunçarşılı şöyle dile getirmektedir; Osmanlıda din

asıl, devlet ise 'onun fer'i olarak görüldüğünden şeyhülislarn zahiren veziri azam ile aynı derecede sayılmış ise de derecesi rnanen ondan yüksekti.'37

Onaltıncı yüzyıldan sonra ise bütün ilmiye sınıfının reisi olarak, rnüderris ve kadılar (rnevali) da onun idaresinde yer alrnışlardır.38

Osmanlı'da fetva kavrarnırıın39 fıkhi yorum geleneği açısından ait oldu-

ğu referans alanı, kurumsallaşma sürecinde ifti makamına rnezkur dini ve siyasi otoritenin izafeti sonucunu doğurrnuştur. Bu otoritenin özellilde dini referans

alanı çerçevesinde doğrudan rneşihat fetvalarında formüle edildiğini görrnek- teyiz.40 Niteldrn bu rneyanda Ali Efendi'nin mecmuasında kaydedilen bir fetva

şöyledir. "Zeyd'in bir hususta şeyülislamdan aldığı fetvayı gösterdiği hasmı Amr, 'fetva neymiş, benfetva bilmem" dese kendisine ne lazım olur? el-Cevap: Tecdid- i iman ve nikô.h."41 Görüldüğü üzere fetvanın otoritesini tahfıf edici nitelilcteld sözün sahibinin iman ve nil~ yenileme gibi dinin asli hül<ürnlerinin inkarı ne- ticesinde öngörülen rnüeyyide ile tecziyesi gerekli görülmüştür.

-~

34 Uzunçarşılı, İ. Hakkı, Osmanlı Devletinin ilmiye Teş/..ilatı, Ankara 1984, s. 174; Pakalın, Mehmet Zeki, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, m, 347; Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin ilmiye Teş/..ilatı, s. 179-185.

35 Uzunçarşılı, a.g.e., s. 174; Pakalın, a.g.e., m, 347.

36 Uzunçarşılı, a.g.e., s. 175.

37 Uzunçarşılı, a.g.e., s. 178.

38 Uzunçarşılı, a.g.e., s. I 74.

39 Osmanlı'da fetva kavramının kurumsallaşma süreci çerçevesinde formel ve teknik açıdan analizi konusunda bk. Hey d, U ri el, "Osmanlı' da Fetva Müessesinin Bazı Tezahürleri", (çev.: Fethi Gedikli), Türk Hukuk ve Kültür Tarihi Üzerine, Ankara 2002, s. 67-98.

40 Müftülerin -özel ya da kamusal- etkinliklerinin önemi onların görüşlerince varltk bulan yüksek düzeydeki otoritelerine dayanmaktadır. Bu yönüyle fetvanın, Angio-Amerikan hukuk mekanizmasının case-law preceden- t'na çok yakın bir benzerliğinin olduğu öne sürülmüştür. Bk. Masud, Messick, Powers, "Muftis, Fat\vas and Islaınic !ega! Jnterpretation" s. 3-4.

41 Çatalcalı, Ali Efendi, Fetiivii-yz Ali Efendi, (haz. Salih b. Ahmed el-Kefevi), İstanbul 1893, 1 ciltte 2 c., I, 179.

(9)

Çatalcalı Ali Efendi ve Fetava-yi Ali Efendi

Osmanlı meşihat makamının önemli figürlerinden birisi olan Şeyhü­

lislam Çatalcalı Ali Efendi, Alaiye (Alanya) Nakşibendi şey hi olan Mehmed b.

Hasan el-Alai Efendinin oğlu olarak ı63ı yılında Çatalca'da dünyaya gelmiştir . . İlk öğrenimi sonrasında ı647yılında şeyhülislfun HocaAbdürralıiın Efendi ta-

rafından mülazım olaral< kabul edilmiştir. Bunun al<abinde Minkanzade Yah- ya Efendinin yanında görev yapmıştır. ı652 yılında Mısır kadısı olan Minkari- zade ile birlil<te Mısır'a gitmiş ve orada Bab mahkemesi naibi olmuştur. Min- karİzade'nin ı6sg'da İstanbul kadısı olması üzerine İstanbul Bab mahkemesi

naibliğine atanmıştır. ı66ı'de ildnci kez Mısır'da Bab mahkemesi nilibi olmuş­

tur. Bazı medreselerde öğretim görevlerinde de bulunan Çatalcalı, yargı ala-

nındald tecrübesini ı663 yılında Uyvar seferinde ordu kadılığı, ı666'da Selanik

kadılığı ve ı66g'dald Girit seferindeld ordu kadılığı görevi ile sürdürmüştür.

Oldukça parlak biryargı tecrübe ve birildminin ardından ı671 yılında Mısır ka- dılığına atanmıştır. An cal< göreve başlamadan İstanbul' da Rumeli kazaskerliği görevi verilmiştir. Şeyhülislfun Minkfuizade'nin emekliye sevldllin al<abinde 21 Şubat ı674, kırk üç yaşında 43· şeyhülislfun olarak Sultan IV Mehmet (Avcı

Mehmed) tarafından tayin edilmiştir.42

Yaldaşık on ild yıllık şeyhülislamlığı süresince vermiş olduğu fetvaların

bir derlernesi olan Fetô.vô.-yz Ali Efendi43 Osmanlı fetva li teratürü içerisinde ün-

lenmiş ve Behcetü'l-fetô.vô., Netfcetü'l-fetô.vô., Fetevô.-yz Feyziyye ile birlil<te en muteber dört fetva ldtabından birisi olarak kabul edilmiştir. Sözkonusu litera- türün diğer seçldn örneklerinde olduğu gibi bu eser dönemin tarihsel dokusu- nu ortaya çıkaracak zenginlil<te bir birildmi ihtiva etmektedir. Günlül< yaşam pratiğinde karşılaşılan ve tartışılan meselelere dair bir panorama sunmalrta olan eserde 4412 adet fetva yer almal<tadır. Bu tarihsel malzeme dönemin toplumsal yapısı, sosyokültürel değerleri ve din algılamasına dair bir çerçeve

sunmal<tadır. Farldı kütüphanelerde birden çok yazma nüshası bulunan eser, önce tek cilt, daha sonra da ild cilt olaral< müteaddit defalar yayınlanmıştır.44

Klasik fetva formatına uygun biçimde formüle edilmiş soru ve kısa

'olur' ya da 'olmaz' şeklindeld cevaplar olaral< düzenlenmiş olan eser, ldasil<

42 Müstakimziide, Süleyman Sa'deddin Efendi, Devlıatii '1-meştiyilı: Osmanlı Şeylııilislanılarının b,Biyogrqfileri, İstanbul Çağn Yayınlan, 1978, s. 71-72; Fındıklılı Silahdar Mebmed Ağa, Silalıdar Tarihi, İstanbul 1928, I, 632-633; Kallek, Cengiz, "Çatalcalı", DİA, VIII, 234-235. Yaşanuş olduğu tarihsel dönem Osmanlının siyasi anlamda çalkantılı bir dönemine (1683 Viyana bozgunu sonucunda Macar topraklannın elden çıktığı) tekabül etınektedir. Siyasi iradenin zafiyeti karşısında tepkisiz kalması gerekçesiyle eleştirilere maruz kalan Çatalcalı, 26 Eylül 1686 yılında görevinden alınmış ve önce Rodos'a daha sonra ise Bursa'ya sürgüne gönderilmiştir.

Sultan II. Ahmet 9 Mart 1692 yılınca Şeyhülislam Ebü Saidzade Feyzullah Feyzi Efendinin yerine, ikinci kez onu bu makama atamış ancak ölümü nedeniyle bu göre kırk gün sürmüş ve 19 Nisan 1692'de Edirne'de vefat etıniştir. Altunsu, Osmanlı Şeylıiilislamları, s. 94-95.

43 Henüz müellifin hayatta bulunduğu dönemde de olmak üzere eserin birden çok yazma nüshası bulunmaktadır.

Bk. Kallek, Cengiz, "Fetiivii-yı Ali Efendi", DİA, XII, 438.

44 Eserin nüküllere yer verilmeyen ilk basımı tek cilt halinde İstanbul 1245 'te yayımlanmıştır. İki cilt halinde ise İstanbul 1258' de basılmıştır.

(10)

fikıh eserlerindeki sistematiğe benzer bir bölümlerneye (kitô.b ve bab) göre

düzenlenmiş elli üç bölümden oluşmaktadır. Alııskalı Ahmed Efendi45 ile fet- va emini Gedizli Mehmed Efendi NukQlü Fetô.vô.-yı Ali Efendi46 adıyla fetvala-

rın orijinallerini kaydetmeksizin ilgili fetvaların dayanaldarını (nükıll) filah doktrinindeki kaynağının adını belirterek eser kaleme almışlardır. Daha sonra Salih b. Ahmed el-Kefevi her naldi, ilgili fetvanın altına kaydetmiştir.

Osmanlı'da Gayriınüslimlere (Zimmilere) Tanınan Din ve ibadet Özgürlüğü

Tarihte her bir medeniyet havzası kendine özgü bir medeniyet pa-

radigması ve bundan mülhem bir kültür alanı üretmiştir. Bu özgül kültürel alan siyaset, ilctisat, hukuk gibi temel sosyal alanlarda kendi ilkeleri ile teza- hür etmiştir. İlgili medeniyetin paradigmatil< ilkeleri bu kültürel alanlarda içldn birer vasıf olaral< varlık bulur. Tarihte farldı zaman ve coğrafyalarda

medeniyet tecrübelerinin kurucu alttörleri olaral< ortaya çıkan Müslüman

toplumların farldı dini, etnik ve kültürel toplululdar ile olan ilişkilerine ha- ldm olan perspel<1:ifin kökeninde bu medeniyet tasavvurunun bulunduğu­

nu ifade edebiliriz. Yaşanan tarihsel tecrübeler açısından balaldığında söz konusu medeniyet algısı, farldılaşan aidiyetlerin ortal< bir sosyal yapı içe- risinde çatışmaya mahal vermeden bir arada varolmasının teoril< ve pratik

inikanlarını üretmiştir. Medeniyet tarihimiz açısından ortal< temel karal<1:e- ristil< olarak nitelendirebileceğimiz bu durumun Osmanlı örneldeminde de özgün bir tarihsel tecrübeye işaret ettiğini ifade edebiliriz.47

İslam tarihinde başlangıçtan itibaren, Müslüman toplumun gayri- müslim unsurları, hayatın merkezinde yer almışlardır. Bu yüzden gayrimüs- limlerin merkezi konum ve rollerini dild<ate almal<Sızın, sağlıl<lı bir tarih tasavvuru ortaya koymak mümkün değildir. Gayrimüslimleri azınlık olarak niteleme eğilimi söz konusu olmalda birlikte, I. Selim'in fetihlerine kadar Osmanlı imparatorluğunda olduğu gibi, birçok İslam devletinde gayrimüs- limler ezici bir çoğunluk oluşturmuşlardır. Bu gerçeğe bağlı olarak söz konu- su toplumları oluşturan unsurların göz ardı edilerek anlaşılması mümkün değildir. İlgili tarihi toplumların alt gruplarına dair yapılacak olan inceleme, toplumun bütünü ve diğer egemen grupların yapısi've işlevi nol<1:asında qz- gün malzeme sunacal<1:ır.48

Doktrinde bireysel ve toplumsal düzeyde Müslüman ile gayrimüs- lim toplululdar arasındald ilişkiyi düzenleyici temel normatif çerçeve, 'dinde

45 Alııskalı Ahmed Efendi, Nuliiilü Fetiivti-yı Ali Efendi, Süleymaniye K tp., Pertev Paşa, nr. 218.

46 Gedizli Mehıned Efendi, Nukiilü Fetiivti-yı Ali Efendi, Diyanet İşleri Başkanlığı Ktp., Yazınalar, nr. 3833.

'7 İslam tarihinde Endülüs de çok kültürlü ve dinli bir coğrafyada çoğulcu bir medeniyet tecrübesi açısından ol- dukça parlak bir ömeklem olarak temayüz etmiştir. Bk. Kılıç, Muharrem, "Hukuki Plüralizınin Tarihsel Pratiği:

-Birarada Yaşama Tecrübesinin Endülüs Ömekleıni", İsltimiytit, sy. 3, 2005.

48 Hınnsplıreys, R Stephen,.&tam Tarihi Metodolojisi, (çev.: MırrtıızaBedir, FuatAydın), İstanbul2004, s. 311.

(11)

zorlama yoktur'49 vahyi bildirimi ile tanzim edilmiştir. Din ve vicdan özgür-

lüğü açısından düzenleyici esaslardan birisi olan bu ayetin iniş sebeplerine (esbdb-i nüzQl) ilişkin ilgili kaynaklardaki rivayederso gayrimüslimlere bi- reysel ve kamusal düzlemde "bir dini benimsetme" konusunda zorlamanın reddedildiğini göstermektedir. Bu referans ilkesine bağlı olarak fetva litera-

·türünde Müslüman olan bireyin hukuki ehliyete sahip olan (akil ve baJ.iğ)

gayrimüslim çocuğunu dahi Müslüman olmaya zorlayamayacağı anlayışı normatİf bir çerçeveye oturtulmuştur. Bu noktada Çatalcalı'nın fetva mec-

muasında özgün formülasyonu içerisinde bu anlayış şöylece belirlenmiştir;

"Zimmf Zeyd Müslüman olduğunda bdliğ olan oğlu Amr'a sen de Müslüman ol diyerek cebr olunur mu? el-Cevap: Olunmaz."sı

Osmanlı tarihi özelinde bakıldığında bu ilkesel çerçevede geliştirilen fıkhi söyleme sıkı sıkıya bağlı kalan Osmanlı uygulaması gayrimüslim teba-

zorla İslamiaştırma yoluna tevessül etmemiştir. Bu noktada temel gerek- çenin Osmanlının dini siyaseti konusundaki engin hoşgörüsü olduğu ifade edilebilir.SZ Bu hoşgörüye bağlı olaral< Osmanlı uygulamasında din ve vicdan

özgürlüğü açısından gayrimüslimlere tanınan hürriyetler oldukça istilaarlı

bir tarihsel tecrübeye işaret etmektedir.s3

Devletin gayrimüslim unsurlar ile ilişldlerinin hukuld çerçevesinin tanzimi meselesi, oluşum evresinden itibaren fıkıh ilminin doktriner ilgisini

çekmiştir.s4 Bu al<ademik ilgi, İslam'ın erken döneminde Hz. Peygamber'in Medine vesikasıss ile yazılı bir biçimde çerçevesi belirlenmiş olan uygulama-

ile tebarüz eden tarihsel gerçekliğin bir devamı olarak nitelendirilebilir.

Tarihsel olarak Müslüman devlet ve toplumların gayrimüslim topluluklarla

teması bu ilgi doğrultusunda hukuki bir zemine oturtulmuştur. Buna göre,

İslam devleti yönetimi altında kendi yurtlarında yaşamlarını sürdürmeyi is- teyen gayrimüslimler bir anlaşmaya (zimmet anlaşması) bağlı olaral< kala-

49 Bakara (2), 256.

so Bir rivayete göre, Ensar'dan çocukları yaşamayan kadınlar çocuklannın yaşaması durumunda onları Yahudi yapacaklarına dair adakta bulunuyorlar ve doğan çocuklarını Yahudi ailelere veriyorlardı. Bu nedenle Yahudi olan Nadr oğullarıoda Ensar'dan bazı ailelerin Yahudileşmiş çocukları bulunuyordu. Bunlar Peygamberimiz tarafından Medine'den uzaklaştırılırken, Ensar çocuklarını bırakınayıp onları Müslüman yapmak istemişlerdir.

Bunun üzerine ayet inmiş ve ehl-i kittib olarak onların İsliiın'a zorlanmaları yasaklanmıştır. Yıne bir başka rivayette, Ensar'dan Müslüman olan bir kişinin Peygamberimizden, kendi istekleriyle Müslüman olmayan iki

Hıristiyan oğlunun, zorla Müslüman edilmeleri talebi üzerine bu ayet nazil olmuştur. Ayrıntılı bilgi için bk.

Taberi, İbn Cerir, el-Ctimiu'l-Beytin an Tevili Ayii'l-Kur'an, Beyrut 1984, III, 14-20; Kurtubi, Muhammed b.

Ahmed, el-Ctimi li Ah kanı i '!-Kur 'an, III, 279-282.

sı Çatalcalı, Fettivti-yı Ali Efendi, I, 178.

s2 Ercan, Yavuz, Osmanlı Yönetiminde Gayri Müslimler, Ankara 2001, s. 199.

sJ Bk. Kenanoğlu, M. Macit, Osmanlı Millet Sistemi, İstanbul2007, s. 284-286.

54 Hanefi fikıh literatüründe oldukça erken dönemde devletler hukukunu konu edinen siyer literatürü, İmam Şeybam'nin (ö. 805) es-Siyeni '1-Kebfr adlı eseri ile özgün bir yazın türü şeklinde ortaya çıkmıştır. Eser ünlü Hanefi hukuk bilgini Serahsi (öl. 1090) tarafından Şerhu Siyeri '1-Kebfr adı ile şerh edilıniştir. Aynca diğer dokt- rin eserlerinde Ki ttibii 's•siyer başlığı altında alana ilişkin meseleler ele alınıruştır. Örnek olarak b k. Merginfuıi, Ebü'l-Hasan Burhaneddio, el-Hidiiye Şerhu Bidtiyeti'l-Mübtedf, İstanbul1986, cüz, III, 135-172.

ss Söz konusu vesikanın hukuki niteliğine dair bir değerlendirme için bk. Kenanoğlu, Osmanlı Millet Sistemi, s. 5-10.

(12)

74 Doç. Dr. Muharrem KILIÇ

bilmişlerdir.56

Söz konusu hukuki çerçeveye işaret eden zimmet sözcüğü,57 bozul-

ması ya da ihlal edilmesi, yerıneyi gerektiren söz ( ahit), sözleşme ya da ken- dileri ile sözleşme yapılan topluluk anlamlarına gelmektedir. Fıkhi bir terim olarak ise, Müslüman toplumun diğer din m ensuplarına İslam hakimiyetini

tanıma şartı ile koruma ve konukseverlik sağlamış olduğu süresiz yürürlükte kalan bir sözleşme olarak tanımlanabilir. ss Gayrimüslimler ileyapılan bu söz-

leşme (zimmet al<di), oıılar açısından başvergisi olarak cizye yükümlüğünü doğurmaktadır. Bu mali yükümlülük, zimmi statüsünde olan vatandaşların

can, mal, din ve inanç hürriyetlerini güvence altına almanın bir karşılığı ola- ral< düşünülmüştür. Bu vergi Hanefi fıkıh teorisinde İslam devleti sınırları içerisinde bir yıldan daha :fuzla süreliğine ikamet eden gayrimüslimlerden yani müste'meıılerden de tahsil edilmektedir.s9

Sözü edilen temel hal< ve özgüdülderin teminat altına alınması ama-

cına matuf olaral< Osmanlılarda cizye60 uygulaması şer'i hulrukun ilgili dü-

zeıılemelerine uygun olarak tanzim edilmiştir. Uygulamada her yıl şeyhü­

lislam tarafından verilen fetva ile cizye ınilctarının belirlenmesi ve ilanı, hü-

kümdarın yetki ve sorumluluğu kapsamına dahil edilmiştir.61 Şer'i hulruka uygun şekilde düzeıılenen zimmi hulrukunun, Osmanlı adalet sisteminin yürürlük kaynağını oluşturan temel eserlerde dolarine edildiğini görmek- teyiz. Söz konusu doktrinasyona göre cizye, ild kategoriye ayrılmaktadır.

Bunlardan ilki, sulh ve rıza ile tarafların anlaşması sonucu belirlenen cizye türüdür. İkincisi ise, karşı tarafın mağlup olması veya müllderi üzerinde bı­

rakılması nedeniyle alınan ve belli bir oranı söz konusu olan cizyedir. 62 Doktrinde bu mali mükellefıyet ile yükümlü tutulan toplumsal sınıf

içerisinde bazı özel durumlar çerçevesinde muafiyet halleri öngörülmüş­

tür.63 Söz konusu mükellefıyet açısından belirlenmiş olan bu muafiyet du-

rumları ya da muaf tutulan gruplar fetva literatüründe de benzer şeldlde düzeıılemeye konu olmuştur. Buna göre, kötürüm ve ama olan gayrimüs-

56 Aydın, Türk Hu~1ık Tarihi, s. 153.

57 Zimmet ve ilgili kavramların tarihsel süreçte kazandığı anlam çerçevesi·ve tasnifkonusunda kapsamlı bir tab- Iii için bk. İbn Kayyim, Ebu Abdiilah Muhammed el-Cevziyye, Alıkamu Elıli 'z-Zimme, (nşr.: Subhi es-Sıılih), Beyrut 1983, II, 475-476.

5' Calude, Caben, "Zimme", DİA, XIII, 566; Zeydfuı, Abdülkerirn, Alıkamii 'z-Zimnıiyyin ve 'l-Miistenıenin, Bey- rut 1982, s. 22.

59 Aynnhlı bilgi için bk. Erkal, Mehmet, "Cizye", DİA, VIII, 42-45.

60 Aynnhlı bilgi için bk. İnalcık, Halil, "Osmanlılarda Cizye", DİA, VIII, 45-48.

6t İnalcık, Halil, "Osmanlılarda Cizye", DİA, VIII, 46.

62 Cizye hukukunun uygulanabileceği dini topluluklar ehl-i Kitab, Mecusiler ve Acem ehli putperestler olmak üzere sıralannuşhr. Putperest Araplar ve dinden dönenlere (mürted) cizye alıkarnının uygulanamayacağı dakt- riner bir ilke olarak benimsenmiştir. Molla Hüsrev, Mehmet Efendi, Dürerii 'l-Hiikkam fi şerh i Gureri '1-ahkam, İstanbull979, I, 298; Merginiiııi, el-Hidiiye Şerlızı Bidiiyeti'l-Mıibtedi, III, 160.

63 Molla Hüsrev, Diireni'l-Hükktinıfi şerlıi Gureri'l-alıkanı, I, 298; Halebi, Burhaneddin İbrabim, Miilteka'l- Ebllllr, (thk., Vehbi Süleyman Gaveci), Beyrut 1989, I, 372; Merginfuıi, el-Hidiiye Şer/w Bidiiyeti'l-Mübtedi, III,

160; İbn Kayyim, Alıkamu E/ıli 'z-Zimme, I, 42 vd.

(13)

Jimlerden cizye alınmayacağı ifade edilmiştir.64 Yine bu muafiyet durumu çocuk, 65 köle, cariye, 66 kadın ve çalışma gücü olmayan yaşlılar67 için de söz konusu edilmiştir. İnsanlar arasına karışmayan ve çalışmayan gayrimüslim din adamları (rahip) da bu muafiyet kapsamına dahil edilmiştir.68 Ancak, ilgili fetvada rahiplere ilişkin istisnai durum şu şekilde hüküm altına alına-

. rak kaydedilmiştir; "Bir.Jdlisenin papazı olan Zeyd-i zimmf insanlarla karışıp çalışıyorsa, cizyedar olan Amr, Zeyd'den cizye talep ettiğinde Zeyd mücerret papaz olmakla vermem demeye kadir olur mu? el-Cevap: Olmaz." Doktrinde Ebu Hanife'den rivayede tilmizleri İmam Muhammed eş-Şeybanl (öl. 8os) ve Ebu Yusuf'un (öl. 798) kavli olarak bu görüş temellendirilmiştir.69

Gayrimüslim zimminin ölmesi veya Müslüman olması durumunda cizye yükümlülüğünün ortadan kalkacağı öne sürülmüştür.?o Dokt:rinde söz konusu vergi ya da mükellefıyet bir ceza olarak nitelendirilmiştir. Buna

bağlı olarak ilgili cezanın dünyada meşru kılınmış olması kötülüğü -şerri­

defetmek amacına matuftur. Dolayısıyla mükellefin ölümü veya Müslüman

olması ile bu kötülük savulmuş olmalctadır.71 Ancal< burada cezaların şahsi­

liği prensibi gözetilerek cizye mükellefinin doğrudan şahsi sorumluluğunu

formüle eden bir fetva ile karşılaşmalctayız. Şahsi sorumluluk ilkesi ilgili fet- vada şöylece düzenlenmiştir; "Cizyedar Amr, başka bir diyara gidip kaybolan zimmf Zeyd'in üzerine lazım olan cizyesini babası Bekir'den mücerret babası olmasıyla malikten eda ile demeye kadir olur mu? el-Cevap: Olmaz."72

Yapılan zimmet anlaşması uyarınca zimmi vatandaşiara ili temel hak ve hürriyet alanının tanındığı görülmektedir. Bunlardan ilkini, can ve mal güvenliği, ikincisini ise din ve vicdan özgürlüğü oluşturmalctadır.73 Her bir hal< ve özgürlük kategorisi, zimmllerin bağlı olduldarı hukuld statü çer- çevesinde üzerinde yaşadıldarı ülke sınırlarındaki yaşam alanlarının keyfi müdahaleye iml<an tanımayacal< biçimde tanzimini içermelctedir. Bu dü- zenlemeler, şer'! hulruka kaynaldık eden doktrin eserleri, fetva mecmuaları

gibi temel referansların yanı sıra, örfı hulrukun kanunname ve ferman gibi formel kaynaldarında da yer bulmalctadır.

64 Çatalcalı, Fettivii-yı Ali Efendi, I, 169.

65 "Zimmi Zeyd'inlriiçük oğlu Amr 'dan cizye almır mı? el-Cevap: Almmaz." Çatalcalı, Fettivii-yı Ali Efendi, I, 169.

60 "Zimmi Zeyd'in cariyesi Hıristiyan Hind~en cizye alımr mı? el-Cevap: Almmaz." Çatalcalı, Fettivii-yı Ali Efendi, I, 169.

67 "Pirifani (çok yaşlı) olup çalışmaya ve kazanmaya kudreti olmayan zimmi Zeyd'den cizye alımr mı? el-Ce- vap: Almmaz." Çatalcalı, Fettivii-yı Ali Efendi, I, 169.

68 "İnsanlm·la mulıiilatası olmayıp, çalışmayan ve kazanmayan ralıip Zeyd'den cizye alımr mı? el-Cevap: Alm- maz." Çatalcalı, Fettivii-yı Ali Efendi, I, 169.

69 Çatalcalı, Fettivii-yı Ali Efendi, I, 169. Molla Hüsrev, Dıirerii'l-Hiikkiimfi şerlıi Gureri'l-alıkiim, I, 298.

70 "Zimmi Zeyd senenin sammda cizyesini eda etmeden vefat etse cizyesi sa/at olur mu? el-Cevap: Olw:" Ça- talcalı, Fettivii-yı Ali Efendi, I, 169. "Cizyesini vermeden Miisliiman olan zimmi Zeyd'in cizyesi siikıt olur mu?

el-Cevap: Olur."

71 Molla Hüsrev, Dürerii '1-Hiikkiimfi şerlıi Gureri'l-alıkiim, I, 298-299.

72 Çatalcalı, Fettivii-yı Ali Efendi, I, 170.

73 Aydın, TiirkHu!.:-ıık Tarihi, s. 153-154.

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu törende doyasıya eğlenen halk, Sadrazam’a ve eserlerine uzun ömür vermesi için dualar eder (Bkz. O güne kadar Drina Nehri’nin bir kıyısından öbür kıyısına ancak

Mesele: 23 Zilkade Tortum Haci Ahmet Ağa Asker Mustafa Yediyle Hind arâzî-i emîriyyeden tapu ile tasarrufunda olup muâdün li’l-inbat olan çayır yerini zevci müteveffanın

Örneğin, şiir mecmuaları (mecmû’a-i eş’âr), risale mecmuaları (mecmû’atü’r-resâ’il), hadis mecmuaları (mecmû’atü’l-ehâdîs), fetva mecmuaları (mecmû’a-i

 Gerekli tedavinin yapılmaması; kısırlık, kanser, kalp hastalıkları, dejeneratif sinir hastalıkları, kusurlu

ﷲا لﻮﺳر ﺎﻧﺪﻴﺳ ﻰﻠﻋ مﻼﺴﻟاو ةﻼﺼﻟاو ،ﷲ ﺪﻤﳊا ﻟا ﱃإ ﺎﻬﺘﺟﺎﺣ ﻲﻔﻜﻳ ﺎﲟ ﻪﺘﺟوز ﻰﻠﻋ ﻖﻔﻨﻳ نأ جوﺰﻟا ﻰﻠﻋ ﺐﳚ (ِﻪِﺘَﻌَﺳ ْﻦِﻣ ٍﺔَﻌَﺳ وُذ ْﻖِﻔْﻨُـﻴِﻟ) :ﻞﺟو ﺰﻋ ﷲا لﻮﻘﻟ ﻚﻟذو

Mesele: Zeyd Hind’i meclis-i şer‘e ihzâr ve yüzüne dava edip ve Hind-i mezbûre[nin] tasarruf eylediği ev Hind’in zevci[nin] olup “Benim ammım olan Amr’ın

Biz İslam Ceza Hukukunda önemli suçlardan biri olan içki içme suçu ve cezasını ele alacağız ve içki içmeye verilen cezaların uygulamada nasıl varlık

AraĢtırma, Ġslam Ģeriatı düzenlemelerinin sadece Ġslami yorumlara dayandırılması veya diğer yorumlara dayandırılmaması halinde, Ġslam hukukunun Açe'de