• Sonuç bulunamadı

KURAN'DAN İŞARETLER HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "KURAN'DAN İŞARETLER HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR)"

Copied!
39
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

KURAN'DAN İŞARETLER

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR)

(2)

Yazar ve Eserleri Hakkında

Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 yılında Ankara'da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Ankara'da tamamladı. Daha sonra İstanbul Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde ve İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü'nde öğrenim gördü. 1980'li yıllardan bu yana, imani, bilimsel ve siyasi konularda pek çok eser hazırladı.

Bunların yanı sıra, yazarın evrimcilerin sahtekarlıklarını, iddialarının geçersizliğini ve Darwinizm'in kanlı ideolojilerle olan karanlık bağlantılarını ortaya koyan çok önemli eserleri bulunmaktadır.

Harun Yahya'nın eserleri yaklaşık 30.000 resmin yer aldığı toplam 45.000 sayfalık bir külliyattır ve bu külliyat 57 farklı dile çevrilmiştir.

Yazarın müstear ismi, inkarcı düşünceye karşı mücadele eden iki peygamberin hatıralarına hürmeten, isimlerini yad etmek için Harun ve Yahya isimlerinden oluşturulmuştur. Yazar tarafından kitapların kapağında Resulullah'ın mührünün kullanılmış olmasının sembolik anlamı ise, kitapların içeriği ile ilgilidir. Bu mühür, Kuran-ı Kerim'in Allah'ın son kitabı ve son sözü, Peygamberimiz (sav)'in de hatem-ül enbiya olmasını remzetmektedir. Yazar da, yayınladığı tüm çalışmalarında, Kuran'ı ve Resulullah'ın sünnetini kendine rehber edinmiştir. Bu suretle, inkarcı düşünce sistemlerinin tüm temel iddialarını tek tek çürütmeyi ve dine karşı yöneltilen itirazları tam olarak susturacak "son söz"ü söylemeyi hedeflemektedir. Çok büyük bir hikmet ve kemal sahibi olan Resulullah'ın mührü, bu son sözü söyleme niyetinin bir duası olarak kullanılmıştır.

Yazarın tüm çalışmalarındaki ortak hedef, Kuran'ın tebliğini dünyaya ulaştırmak, böylelikle insanları Allah'ın varlığı, birliği ve ahiret gibi temel imani konular üzerinde düşünmeye sevk etmek ve inkarcı sistemlerin çürük temellerini ve sapkın uygulamalarını gözler önüne sermektir.

Nitekim Harun Yahya'nın eserleri Hindistan'dan Amerika'ya, İngiltere'den Endonezya'ya, Polonya'dan Bosna Hersek'e, İspanya'dan Brezilya'ya, Malezya'dan İtalya'ya, Fransa'dan Bulgaristan'a ve Rusya'ya kadar dünyanın daha pek çok ülkesinde beğeniyle okunmaktadır. İngilizce, Fransızca, Almanca, İtalyanca, İspanyolca, Portekizce, Urduca, Arapça, Arnavutça, Rusça, Boşnakça, Uygurca, Endonezyaca, Malayca, Bengoli, Sırpça, Bulgarca, Çince, Kishwahili (Tanzanya'da kullanılıyor), Hausa (Afrika'da yaygın olarak kullanılıyor), Dhivelhi (Mauritus'ta kullanılıyor), Danimarkaca ve İsveçce gibi pek çok dile çevrilen eserler, yurt dışında geniş bir okuyucu kitlesi tarafından takip edilmektedir.

Dünyanın dört bir yanında olağanüstü takdir toplayan bu eserler pek çok insanın iman etmesine, pek çoğunun da imanında derinleşmesine vesile olmaktadır. Kitapları okuyan, inceleyen her kişi, bu eserlerdeki hikmetli, özlü, kolay anlaşılır ve samimi üslubun, akılcı ve ilmi yaklaşımın farkına varmaktadır. Bu eserler süratli etki etme, kesin netice verme, itiraz edilemezlik, çürütülemezlik özellikleri taşımaktadır. Bu eserleri okuyan ve üzerinde ciddi biçimde düşünen insanların, artık materyalist felsefeyi, ateizmi ve diğer sapkın görüş ve felsefelerin hiçbirini samimi olarak savunabilmeleri mümkün değildir. Bundan sonra savunsalar da ancak duygusal bir inatla savunacaklardır, çünkü fikri dayanakları çürütülmüştür. Çağımızdaki tüm inkarcı akımlar, Harun Yahya Külliyatı karşısında fikren mağlup olmuşlardır.

Kuşkusuz bu özellikler, Kuran'ın hikmet ve anlatım çarpıcılığından kaynaklanmaktadır. Yazarın kendisi bu eserlerden dolayı bir övünme içinde değildir, yalnızca Allah'ın hidayetine vesile olmaya niyet etmiştir. Ayrıca bu eserlerin basımında ve yayınlanmasında herhangi bir maddi kazanç hedeflenmemektedir.

Bu gerçekler göz önünde bulundurulduğunda, insanların görmediklerini görmelerini sağlayan, hidayetlerine vesile olan bu eserlerin okunmasını teşvik etmenin de, çok önemli bir hizmet olduğu ortaya çıkmaktadır.

(3)

Bu değerli eserleri tanıtmak yerine, insanların zihinlerini bulandıran, fikri karmaşa meydana getiren, kuşku ve tereddütleri dağıtmada, imanı kurtarmada güçlü ve keskin bir etkisi olmadığı genel tecrübe ile sabit olan kitapları yaymak ise, emek ve zaman kaybına neden olacaktır. İmanı kurtarma amacından ziyade, yazarının edebi gücünü vurgulamaya yönelik eserlerde bu etkinin elde edilemeyeceği açıktır. Bu konuda kuşkusu olanlar varsa, Harun Yahya'nın eserlerinin tek amacının dinsizliği çürütmek ve Kuran ahlakını yaymak olduğunu, bu hizmetteki etki, başarı ve samimiyetin açıkça görüldüğünü okuyucuların genel kanaatinden anlayabilirler.

Bilinmelidir ki, dünya üzerindeki zulüm ve karmaşaların, Müslümanların çektikleri eziyetlerin temel sebebi dinsizliğin fikri hakimiyetidir. Bunlardan kurtulmanın yolu ise, dinsizliğin fikren mağlup edilmesi, iman hakikatlerinin ortaya konması ve Kuran ahlakının, insanların kavrayıp yaşayabilecekleri şekilde anlatılmasıdır. Dünyanın günden güne daha fazla içine çekilmek istendiği zulüm, fesat ve kargaşa ortamı dikkate alındığında bu hizmetin elden geldiğince hızlı ve etkili bir biçimde yapılması gerektiği açıktır. Aksi halde çok geç kalınabilir.

Bu önemli hizmette öncü rolü üstlenmiş olan Harun Yahya Külliyatı, Allah'ın izniyle, 21. yüzyılda dünya insanlarını Kuran'da tarif edilen huzur ve barışa, doğruluk ve adalete, güzellik ve mutluluğa taşımaya bir vesile olacaktır.

(4)

Okuyucuya

 Bu kitapta ve diğer çalışmalarımızda evrim teorisinin çöküşüne özel bir yer ayrılmasının nedeni, bu teorinin her türlü din aleyhtarı felsefenin temelini oluşturmasıdır. Yaratılışı ve dolayısıyla Allah'ın varlığını inkar eden Darwinizm, 140 yıldır pek çok insanın imanını kaybetmesine ya da kuşkuya düşmesine neden olmuştur. Dolayısıyla bu teorinin bir aldatmaca olduğunu gözler önüne sermek çok önemli bir imani görevdir. Bu önemli hizmetin tüm insanlarımıza ulaştırılabilmesi ise zorunludur. Kimi okuyucularımız belki tek bir kitabımızı okuma imkanı bulabilir. Bu nedenle her kitabımızda bu konuya özet de olsa bir bölüm ayrılması uygun görülmüştür.

 Belirtilmesi gereken bir diğer husus, bu kitapların içeriği ile ilgilidir. Yazarın tüm kitaplarında imani konular, Kuran ayetleri doğrultusunda anlatılmakta, insanlar Allah'ın ayetlerini öğrenmeye ve yaşamaya davet edilmektedirler. Allah'ın ayetleri ile ilgili tüm konular, okuyanın aklında hiçbir şüphe veya soru işareti bırakmayacak şekilde açıklanmaktadır.

 Bu anlatım sırasında kullanılan samimi, sade ve akıcı üslup ise kitapların yediden yetmişe herkes tarafından rahatça anlaşılmasını sağlamaktadır. Bu etkili ve yalın anlatım sayesinde, kitaplar "bir solukta okunan kitaplar"

deyimine tam olarak uymaktadır. Dini reddetme konusunda kesin bir tavır sergileyen insanlar dahi, bu kitaplarda anlatılan gerçeklerden etkilenmekte ve anlatılanların doğruluğunu inkar edememektedirler.

 Bu kitap ve yazarın diğer eserleri, okuyucular tarafından bizzat okunabileceği gibi, karşılıklı bir sohbet ortamı şeklinde de okunabilir. Bu kitaplardan istifade etmek isteyen bir grup okuyucunun kitapları birarada okumaları, konuyla ilgili kendi tefekkür ve tecrübelerini de birbirlerine aktarmaları açısından yararlı olacaktır.

 Bunun yanında, sadece Allah'ın rızası için yazılmış olan bu kitapların tanınmasına ve okunmasına katkıda bulunmak da büyük bir hizmet olacaktır. Çünkü yazarın tüm kitaplarında ispat ve ikna edici yön son derece güçlüdür. Bu sebeple dini anlatmak isteyenler için en etkili yöntem, bu kitapların diğer insanlar tarafından da okunmasının teşvik edilmesidir.

 Kitapların arkasına yazarın diğer eserlerinin tanıtımlarının eklenmesinin ise önemli sebepleri vardır. Bu sayede kitabı eline alan kişi, yukarıda söz ettiğimiz özellikleri taşıyan ve okumaktan hoşlandığını umduğumuz bu kitapla aynı vasıflara sahip daha birçok eser olduğunu görecektir. İmani ve siyasi konularda yararlanabileceği zengin bir kaynak birikiminin bulunduğuna şahit olacaktır.

 Bu eserlerde, diğer bazı eserlerde görülen, yazarın şahsi kanaatlerine, şüpheli kaynaklara dayalı izahlara, mukaddesata karşı gereken adaba ve saygıya dikkat edilmeyen üsluplara, burkuntu veren ümitsiz, şüpheci ve ye'se sürükleyen anlatımlara rastlayamazsınız.

Bu kitapta kullanılan ayetler, Ali Bulaç'ın hazırladığı

"Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Anlamı" isimli mealden alınmıştır.

1. Baskı: Nisan 2003 / 2. Baskı: Ağustos 2006 / 3. Baskı: Ekim 2007

(5)

ARAŞTIRMA YAYINCILIK

Talatpaşa Mah. Emirgazi Caddesi İbrahim Elmas İşmerkezi A Blok Kat 4 Okmeydanı - İstanbul Tel: (0 212) 222 00 88 Baskı:Seçil Ofset / 100 Yıl Mahallesi MAS-SİT Matbaacılar Sitesi

4. Cadde No: 77 Bağcılar-İstanbul Tel: (0 212) 629 06 15

www.harunyahya.org - www.harunyahya.net

(6)

İÇİNDEKİLER

EVRENDEKİ İŞARETLER...8

YERYÜZÜNDEKİ İŞARETLER...26

CANLILARDAKİ İŞARETLER...104

YERYÜZÜNDEKİ NİMETLER...156

TEKNOLOJİDEKİ İŞARETLER...186

FELAKETLERDEKİ İBRETLER...196

KURAN'DA BİLDİRİLEN KUTSAL MEKANLAR...232

EVRİM YANILGISI...266

(7)

EVRENDEKİ İŞARETLER

Tüm evrene mükemmel bir düzen hakimdir. Gök cisimlerinin büyüklükleri ve konumları, evrenin genişleme hızı, Dünya'nın galaksimizdeki özel konumu, Güneş ve Ay'ın düzeni, yerçekiminin varlığı ve bunlar gibi daha birçok etken Dünya'da canlı yaşamını olanaklı kılacak şekilde, kusursuz olarak yaratılmıştır.

Bu bölümde Kuran'da yer alan evrenle ilgili bazı ayetlere yer verilmekte ve Allah'ın yaratma sanatının örneklerinden bazıları gözler önüne serilmektedir.

Allah'ın Kuran'da, "Biz gökyüzünü, yeryüzünü ve ikisi arasında bulunan şeyleri batıl olarak yaratmadık. Bu, inkâr edenlerin zannıdır..." (Sad Suresi, 27) ayetiyle bildirdiği gibi, evren bir amaçla yaratılmıştır. İnsan da bu amaca göre davranmakla, herşeyin hakimi olan Rabbimiz’e kulluk etmekle yükümlüdür.

Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratndır.O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca “OL”

der, o da hemen oluverir. (Bakara Suresi, 117)

Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı kılan Allah’adır. Sonra bile, inkar edenler, Rablerine( birtakım varlıkları ve güçleri) denk tutuyorlar. (Enam Suresi, 1)

O, gökleri ve yeri hak olarak yaratandır.O’nun “ol” dediği gün (herşey) oluverir, O’nun sözü haktır. Sur’a üfürüldüğü gün mülk O’nundur. O, gaybı ve müşahede edilebileni bilendir.O hokum ve hikmet sahibi olandır. (Enam Suresi, 73)

Resulleri dedi ki: “Allah hakkında mı şüphe ( ediyorsunuz)? O, gökleri ve yeri yaratandır; O sizi günahlarınızı bağışlamak için davet etmekte ve sizi adı konulmuş bir süreye kadar erteliyor”… (İbrahim Suresi, 10)

Şüphesiz Allah, gökleri ve yeri zeval bulurlar diye tutuyor. Andolsun, eğer zeval bulacak olurlarsa Kendisi’nden sonra artık kimse onları tutamaz. Doğrusu O, Halim’dir, bağışlayandır. (Fatır Suresi, 41) Ey insanlar, siz Allah'a muhtaçlarsınız; Allah ise, Ğaniy (hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır, Hamid (övülmeye layık)tır. (Fatır Suresi, 15)

Şüphesiz Allah, O, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir; şu halde O'na kulluk edin. Dosdoğru yol budur. (Zuhruf Suresi, 64)

... şüphesiz Allah, O, Hak olandır ve şüphesiz O'nun dışında taptıkları ise, batıldır... (Lokman Suresi, 30) Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyüktür. Ancak insanların çoğu bilmezler. (Mümin Suresi, 57)

İşte Rabbiniz olan Allah budur. O'ndan başka İlah yoktur. Herşeyin Yaratıcısıdır, öyleyse O'na kulluk edin. O, herşeyin üstünde bir vekildir. (Enam Suresi, 102)

Andolsun onlara: “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye soracak olsan, elbette “Allah” diyecekler. De ki:

“Gördünüz mü haber verin, Allah'tan başka taptıklarınız, eğer Allah bana bir zarar dileyecek olsa O'nun zararını kaldırabilirler mi? Ya da bana bir rahmet vermeyi istese, O'nun rahmetini tutup-önleyebilecekler mi?” De ki: “Allah, bana yeter. Tevekkül edecek olanlar, O'na tevekkül etsinler.” (Zümer Suresi, 38)

(8)

YERYÜZÜNDEKİ İŞARETLER

Bir ayette Allah, "... herşeyi yarattığını, ona bir düzen verdiğini ve belli bir ölçüyle takdir ettiğini"

bildirmektedir. (Furkan Suresi, 2) Yeryüzünde, bu kusursuz düzene ve ölçüye dair sayısız işaret vardır. Canlı-cansız tüm varlıklar ve sistemler bu olağanüstü düzeni açıkça göstermekte, mükemmel yapılarıyla tesadüfen oluşamayacaklarını ortaya koymaktadırlar.

Güneş ile Dünya arasındaki mesafe, atmosferdeki gazların ideal oranları, güneş ışığının özelliklerinin bitkilerin fotosentez yapmasına tam uygun olması, dağların yeryüzünü sabitleyici özellikleri, gece ile gündüzün oluşumu, suyun canlı yaşamına birebir uyumlu bir madde olması, hayvanların, meyvelerin, sebzelerin, bulutların, rüzgarın varlığı, hücrelerimizin muhteşem özellikleri, DNA'nın yapısı....

Tüm bunlar Allah'ın üstün sanatının yalnızca birkaç örneğidir ve bize Rabbimiz'in gücünün sınırsızlığını göstermektedir.

Allah, gece ile gündüzü evirip çevirir. Gerçekten bunda basiret sahipleri için birer ibret vardır. (Nur Suresi, 44)

O, geceyi sizin için bir elbise, uykuyu bir dinlenme ve gündüzü de yayılıp-çalışma (zamanı) kılandır.

(Furkan Suresi, 47)

Kararmaya ilk başladığı zaman, geceye andolsun, ve nefes almaya başladığı zaman, sabaha; (Tekvir Suresi, 17-18)

…Gündüzü, durmaksızın kendisini kovalayan geceyle örten, Güneş’e, Ay’a ve yıldızlara Kendi buyruğuyla baş eğdirendir… (Araf Suresi, 54)

Geceyi, gündüzü , Güneş’i ve Ay’ı yaratan O’dur; her biri bir yörüngede yüzüp gidiyor. (Enbiya Suresi, 33)

Sizin için yerde olanların tümünü yaratan O'dur. Sonra göğe yönelip (istiva edip) de onları yedi gök olarak düzenleyen O'dur. Ve O, herşeyi bilendir. (Bakara Suresi, 29)

Dikkatli olun; göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ındır. O, üzerinde bulunduğunuz şeyi elbette bilir.

Ve O'na döndürülecekleri gün, yaptıklarını kendilerine haber verecektir... (Nur Suresi, 64)

Dağları görürsün de, donmuş sanırsın; oysa onlar bulutların sürüklenmesi gibi sürüklenirler. Herşeyi 'sapasağlam ve yerli yerinde yapan' Allah'ın sanatı (yapısı)dır (bu). Şüphesiz O, işlediklerinizden haberdardır. (Neml Suresi, 88)

O, gökleri ve yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan ve sonra arşa istiva edendir. Rahman (olan Allah)dır. Bunu (bundan) haberi olana sor. (Furkan Suresi, 59)

Göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır. Şüphesiz Allah, Gani (hiç kimseye ve hiçbir şeye muhtaç olmayan)dır, Hamid (hamd da yalnızca O'na ait)tir. (Lokman Suresi, 26)

Geceyi, gündüzü, Güneş'i ve Ay'ı sizin emrinize verdi; yıldızlar da O'nun emriyle emre hazır kılınmıştır.

Şüphesiz bunda, aklını kullanabilen bir topluluk için ayetler vardır. (Nahl Suresi, 12)

(9)

Yerde sizin için üretip-türettiği çeşitli renklerdekileri de. Şüphesiz bunda, öğüt alıp düşünen bir topluluk için ayetler vardır. (Nahl Suresi, 13)

Göklerde ve yerde bulunanlar O'nundur; hepsi O'na 'gönülden boyun eğmiş' bulunuyorlar. Yaratmayı başlatan, sonra onu iade edecek olan O'dur; bu O'na göre pek kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce misal O'nundur. O, güçlü ve üstün olandır, hüküm ve hikmet sahibidir. (Rum Suresi, 26-27)

(Onlar mı) Yoksa, gökleri ve yeri yaratan ve size gökten su indiren mi? Ki onunla (o suyla) gönül alıcı bahçeler bitirdik, sizin içinse bir ağacını bitirmek mümkün değildir. Allah ile beraber başka bir İlah mı?

Hayır, onlar sapıklıkta devam eden bir kavimdir. (Neml Suresi, 60)

Allah; gökleri, yeri ve ikisi arasında olanları altı günde yarattı, sonra arşa istiva etti. Sizin O'nun dışında bir yardımcınız ve şefaatçiniz yoktur. Yine de öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz? (Secde Suresi, 4)

O inkar edenler görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer, birbiriyle bitişik iken, Biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı? (Enbiya Suresi, 30)

Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir, üstün ve güçlü olan, bağışlayandır. (Sad Suresi, 66)

Göklerin ve yerin anahtarları O'nundur. O, dilediğine rızkı genişletip-yayar ve kısar da. Çünkü O, herşeyi bilendir. (Şura Suresi, 12)

Size verilen herhangi bir şey, dünya hayatının metaıdır. Allah Katında olan ise, daha hayırlı ve daha süreklidir. (Bu da) iman edip Rablerine tevekkül edenler içindir. (Şura Suresi, 36)

Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların mülkü Kendisi'nin olan (Allah) ne yücedir. Kıyamet saatinin ilmi O'nun Katındadır ve O'na döndürüleceksiniz. (Zuhruf Suresi, 85)

Andolsun, onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye soracak olsan, tartışmasız: "Onları üstün ve güçlü olan, bilen (Allah) yarattı" diyecekler. Ki O, yeri sizin için bir beşik kıldı ve doğru yolu bulursunuz diye onda size (birtakım) yollar var etti. (Zuhruf Suresi, 9-10)

Biz, orada hurmalıklardan ve üzüm-bağlarından bahçeler kıldık ve içlerinde pınarlar fışkırttık. Onun ürünlerinden ve kendi ellerinin yaptıklarından yemeleri için. Yine de şükretmiyorlar mı? (Yasin Suresi, 34- 35)

O, gökleri dayanak olmaksızın yaratmıştır, bunu görmektesiniz. Arzda da, sizi sarsıntıya uğratır diye sarsılmaz dağlar bıraktı... (Lokman Suresi, 10)

Yeri de (nasıl) döşeyip-yaydık? Onda sarsılmaz dağlar bıraktık ve onda 'göz alıcı ve iç açıcı' her çiftten (nice bitkiler) bitirdik. (Kaf Suresi, 7)

Yerin bitirdiklerinden, kendi nefislerinden ve daha bilmedikleri nice şeylerden bütün çiftleri yaratan (Allah çok) yücedir. (Yasin Suresi, 36)

... Hamd, göklerin Rabbi, yerin Rabbi ve alemlerin Rabbi Allah'ındır. Göklerde ve yerde büyüklük O'nundur... (Casiye Suresi, 36-37)

Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa istiva eden O'dur. Yere gireni, ondan çıkanı gökten ineni ve ona çıkanı bilir. Her nerede iseniz, O sizinle beraberdir... (Hadid Suresi, 4)

... gökten üzerlerine sağanak yağdırdık, nehirleri de altlarından akar yaptık... (Enam Suresi, 6) ... Size (ürün yüklü) bağlar-bahçeler versin, ırmaklar da versin. (Nuh Suresi, 12)

(10)

(Allah) Gökten bir su indirdi de dereler kendi miktarınca çağlayıp aktı... (Rad Suresi, 17) Yeri de ‘coşkun kaynaklar' halinde fışkırttık... (Kamer Suresi, 12)

Göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır ve (bütün) işler Allah'a döndürülür. (Al-i İmran Suresi, 109) O'dur ki, onlar umutlarını kestikten sonra yağmuru indirir ve rahmetini serip-yayar... (Şura Suresi, 28) Göklerde ve yerde her ne varsa O'nundur. Şüphesiz Allah, hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır, övülmeye layık olandır. (Hac Suresi, 64)

Allah'ın boyası... Allah(ın boyasın)dan daha güzel boyası olan kimdir? Biz (yalnızca) O'na kulluk edenleriz. (Bakara Suresi, 138)

Yeryüzünde, onları sarsmasın diye, sabit dağlar yarattık ve doğru gidebilsinler diye geniş yollar açtık.

(Enbiya Suresi, 31)

... yeryüzünü bir karar yeri kılan, onun arasında ırmaklar var eden ve ona (yeryüzü için) sarsılmaz dağlar yaratan... (Neml Suresi, 61)

Gökte burçlar kılan, onların içinde bir aydınlık ve nurlu bir Ay var eden (Allah) ne yücedir. (Furkan Suresi, 61)

O, gece ile gündüzü birbiri ardınca kılandır; öğüt alıp-düşünmek isteyenler ya da şükretmek isteyenler için. (Furkan Suresi, 62)

Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün art arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah'ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgarları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır. (Bakara Suresi, 164)

Ki O, belli bir miktar ile gökten su indirdi de, onunla ölü bir memleketi ‘dirilttik yaydık’... (Zuhruf Suresi, 11)

Göklerde İlah ve yerde İlah O'dur. O, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir. (Zuhruf Suresi, 84)

Rahmetinin önünde rüzgarları bir müjde olarak gönderen O'dur. Bunlar ağırca bulutları kaldırıp yüklendiğinde, onları (kuraklıktan) ölmüş bir şehre sürükleyiveririz ve bununla oraya su indiririz de böylelikle bütün ürünlerden çıkarırız. İşte Biz, ölüleri de böyle diriltip-çıkarırız. Ki ibret alasınız. (Araf Suresi, 57)

Allah sizi yarattı, sonra sizi öldürüyor, sizden kimi de, bildikten sonra bir şey bilmesin diye, ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilir. Şüphesiz, Allah bilendir, herşeye güç yetirendir. (Nahl Suresi, 70) Ki O, yarattığı herşeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayandır. (Secde Suresi, 7) O Allah ki, yaratandır, kusursuzca var edendir, 'Şekil ve suret' verendir... (Haşr Suresi, 24)

Allah, sizi bir za'ftan yarattı, sonra (bu) za'fın ardından bir kuvvet kıldı sonra bu kuvvetin ardından da bir za'f ve yaşlılık verdi... (Rum Suresi, 54)

Kim Rabbinin makamından korkar ve nefsi heva (istek ve tutkular) dan sakındırırsa artık şüphesiz cennet, (onun için) bir barınma yeridir. (Naziat Suresi, 40-41)

Hiç şüphesiz Allah, iman edenleri ve salih amellerde bulunanları altından ırmaklar akan cennetlere sokar... (Hac Suresi, 23)

(11)

Ancak Rablerinden korkup-sakınanlar ise; onlara yüksek köşkler vardır, onların üstünde de yüksek köşkler bina edilmiştir... (Zümer Suresi, 20)

Dilediği takdirde, sana bundan daha hayırlısı olarak altından ırmaklar akan cennetler veren ve senin için köşkler kılan (Allah) ne yücedir. (Furkan Suresi, 10)

Orada tahtlar üzerinde yaslanıp-dayanmışlardır. Orada ne (yakıcı) bir güneş ve ne de dondurucu bir soğuk görürler. (İnsan Suresi, 13)

Her nereye baksan, bir nimet ve büyük bir mülk görürsün. (İnsan Suresi, 20)

... onlar için, kendisinde sürekli bir nimet bulunan cennetleri müjdeler. (Tevbe Suresi, 21)

... onları, içinde ebedi kalıcılar olarak, altından ırmaklar akan cennetin yüksek köşklerine muhakkak yerleştireceğiz... (Ankebut Suresi, 58)

Böylece iman edip salih amellerde bulunanlar; artık onlar ‘bir cennet bahçesinde' ‘sevinç içinde ağırlanırlar'. (Rum Suresi, 15)

De ki: "Bu mu daha hayırlı, yoksa takva sahiplerine va'dedilen ebedi cennet mi? Ki onlar için bir mükafat ve son duraktır." (Furkan Suresi, 15)

"İçinde ebedi kalıcılar olarak, orada her istedikleri onlarındır; bu, Rabbinin üzerine aldığı, istenen bir vaaddir." (Furkan Suresi, 16)

Onların etrafında altın tepsiler ve testilerle dolaşılır; orada nefislerin arzu ettiği ve gözlerin lezzet (zevk) aldığı herşey var... (Zuhruf Suresi, 71)

Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Allah, herşeye güç yetirendir. (Al-i İmran Suresi, 189) Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. Vekil olarak Allah yeter. (Nisa Suresi, 132)

(12)

CANLILARDAKİ İŞARETLER

Canlılar Allah'ın yaratma sanatının eşşiz örnekleri ile doludur. Kuşlardan sürüngenlere, balinalardan böceklere kadar büyük küçük birçok canlı, insanları hayrete düşüren üstün özelliklere sahiptirler. Bu özellikler karşısında (örümceğin çelikten daha sağlam bir ip üretmesi, arıların petek inşa edip bal üretmeleri, kuşların yön bulma yetenekleri gibi) kendini akıllı, bilgili, şuurlu gören insanoğlu bile aciz kalır, hatta bunların benzerini taklit etmeye dahi çoğu zaman güç yetiremez.

Bu gerçeklere rağmen bazı insanlar canlılardaki yaratılış harikalarını inkar etmeye kalkarlar. Kendilerini ve içinde yaşadıkları evreni yaratan Allah'ın apaçık olan varlığını kabul etmemek için mantık bozuklukları sergilerler. Ancak çabaları boşunadır. Rabbimiz Kuran'da şu şekilde buyurmuştur:

... Sonunda onlar, istemedikleri halde hak geldi ve Allah'ın emri ortaya çıkıp-üstünlük sağladı. (Tevbe Suresi, 48)

Onlara binmeniz ve süs için atları, katırları ve merkepleri (yarattı)... (Nahl Suresi, 8)

Hayvanlardan yük taşıyan ve (yünlerinden, tüylerinden) döşek yapılanları da... (Enam Suresi, 142) İri cüsseli develeri size Allah'ın işaretlerinden kıldık... (Hac Suresi, 36)

Bakmıyorlar mı o deveye; nasıl yaratıldı? (Gaşiye Suresi, 17)

Size her istediğiniz şeyi verdi. Eğer Allah'ın nimetini saymaya kalkışırsanız, onu sayıp-bitirmeye güç yetiremezsiniz. Gerçek şu ki, insan pek zalimdir, pek nankördür. (İbrahim Suresi, 34)

Gerçekten hayvanlarda da sizin için bir ders (ibret) vardır; karınlarının içinde olanlardan size içirmekteyiz ve onlarda sizin için daha birçok yararlar var. Sizler onlardan yemektesiniz. (Müminun Suresi, 21)

Sizin için hayvanlarda da elbette ibretler vardır, size onların karınlarındaki fers (yarı sindirilmiş gıdalar) ile kan arasından, içenlerin boğazından kolaylıkla kayan dupduru bir süt içirmekteyiz. (Nahl Suresi, 66) Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın. Onun karar (yerleşik) yerini de ve geçici bulunduğu yeri de bilir. (Bunların) Tümü apaçık bir kitapta (yazılı)dır. (Hud Suresi,6)

Rabbin bal arısına vahyetti: Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin.

Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü-uçuver. Onların karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkar, onda insanlar için bir şifa vardır... (Nahl Suresi, 68-69) İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da renkleri böyle değişik olanlar vardır. Kulları içinde ise Allah'tan ancak alim olanlar 'içleri titreyerek-korkar'... (Fatır Suresi, 28)

Görmedin mi ki, göklerde ve yerde olanlar ve dizi dizi uçan kuşlar, gerçekten Allah'ı tesbih etmektedir.

Her biri, kendi duasını ve tesbihini şüphesiz bilmiştir... (Nur Suresi, 41)

Sizin için gökten su indiren O'dur; içecek ondan, ağaç ondandır (ki) hayvanlarınızı onda otlatmaktasınız.

(Nahl Suresi, 10)

Görmüyorlar mı; Biz, suyu çorak toprağa sürüyoruz da onunla ekin bitiriyoruz; ondan hayvanları, kendileri yemektedir... (Secde Suresi, 27)

(13)

Göklerin ve yerin yaratılması ile onlarda her canlıdan türetip-yayması O'nun ayetlerindendir. Ve O, dileyeceği zaman onların hepsini toplamaya güç yetirendir. (Şura Suresi, 29)

Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur, itaat-kulluk da sürekli olarak O'nundur. Böyleyken Allah'tan başkasından mı korkup-sakınıyorsunuz? (Nahl Suresi, 52)

Denizi de sizin emrinize veren O'dur, ondan taze et yemektesiniz ve giyiminizde ondan süs-eşyaları çıkarmaktasınız... (Nahl Suresi, 14)

Deniz avı ve onu yemek size ve (yeryüzünde) dolaşanlara bir yarar olarak helal kılındı... (Maide Suresi, 96) Ey iman edenler, Allah'ın sizin için helal kıldığı güzel şeyleri haram kılmayın ve haddi aşmayın... (Maide Suresi, 87)

Ellerimizin yaptıklarından kendileri için nice hayvanları yarattığımızı görmüyorlar mı? Böylece bunlara malik oluyorlar. Biz onlara kendileri için boyun eğdirdik işte bir kısmı binekleridir, bir kısmını(n da etini) yiyorlar. Onlarda kendileri için daha nice yararlar ve içecekler vardır. Yine de şükretmeyecekler mi?

(Yasin Suresi, 71-73)

Allah’ın dışında başka veliler edinenlerin örneği, kendine ev edinen örümcek örneğine benzer. Gerçek şu ki, evlerin en dayanıksız olanı örümcek evidir; bir bilselerdi. (Ankebut Suresi, 41)

Şüphesiz Allah, bir sivrisineği de, ondan üstün olanı da, örnek vermekten çekinmez. Böylece iman edenler, kuşkusuz bunun Rablerinden gelen bir gerçek olduğunu bilirler... (Bakara Suresi, 26)

Boyları birbiriyle yarışan ve içiçe girmiş ağaçlı bahçeler. Meyveler ve otlaklıklar, Size ve hayvanlarınıza bir yarar (meta) olmak üzere. (Abese Suresi, 30-32)

Şüphesiz, müminler için göklerde ve yerde ayetler vardır. Sizin yaratılışınızda ve türetip-yaydığı canlılarda kesin bilgiyle inanan bir kavim için ayetler vardır. (Casiye Suresi, 3-4)

Allah size kendi nefislerinizden eşler yarattı ve size eşlerinizden çocuklar ve torunlar yarattı ve sizi güzel şeylerden rızıklandırdı... (Nahl Suresi, 72)

Bildiğiniz şeylerle size yardım edenden korkup-sakının. Size hayvanlar, çocuklar (vererek) yardım etti.

Bahçeler ve pınarlar da. (Şuara Suresi, 132-134)

Andolsun, sizi yeryüzünde yerleşik kıldık ve orda size geçimlikler yarattık. Ne az şükrediyorsunuz? (Araf Suresi, 10)

Ve orda sizler için ve kendisine rızık vericiler olmadığınız kimseler (varlıklar ve canlılar) için geçimlikler kıldık. (Hicr Suresi, 20)

Herşeyin melekutu (hükümranlık ve mülkü) elinde bulunan (Allah) ne yücedir. Siz O'na döndürüleceksiniz. (Yasin Suresi, 83)

Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gaybını bilendir. Gerçek şu ki O, sinelerin özünde (saklı) olanı bilir.

(Fatır Suresi, 38)

Şimdi ekmekte olduğunuz (tohum)u gördünüz mü? Onu sizler mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren Biz miyiz?

Eğer dilemiş olsaydık, gerçekten onu bir ot kırıntısı kılardık... (Vakıa Suresi, 63-65)

Görmedin mi, Allah, gökten su indirdi, böylece yeryüzü yemyeşil donatıldı. Şüphesiz Allah, lütfedicidir, herşeyden haberdardır. (Hac Suresi, 63)

(14)

Bilin ki gerçekten Allah, ölümünden sonra yeryüzüne hayat verir. Şüphesiz Biz umulur ki aklınızı kullanırsınız diye size ayetleri açıkladık. (Hadid Suresi, 17)

Görmüyor musun; gerçekten Allah, gökyüzünden su indirdi de onu yerin içindeki kaynaklara yürütüp- geçirdi. Sonra onunla çeşitli renklerde ekinler çıkarıyor. Sonra kurumaya başlar böylece onu sararmış görürsün. Sonra da onu kurumuş kırıntılar kılıyor. Şüphesiz bunda, temiz akıl sahipleri için gerçekten öğüt alınacak bir ders (zikr) vardır. (Zümer Suresi, 21)

Gaybın anahtarları O'nun Katındadır, O'ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve herşey) apaçık bir kitaptadır. (Enam Suresi, 59)

(15)

YERYÜZÜNDEKİ NİMETLER

Oksijen, su, yiyecekler, güneş ışığı, gündüz ve gece.. Bunlar bedeninizin ihtiyaçlarıdır, bunların yanısıra ruhunuzun zevk alacağı güzelliklere de ihtiyacınız vardır. Güzel bir manzara, güzel bir insan yüzü, estetik mekanlar...

Dünya bu gibi nimetlerle doludur, ancak bazı insanlar bunların farkında değildir. Kendi sıkıntıları içinde güzellikleri göremeyecek hale gelmişlerdir. Bu olumsuz ruh halinin nedeni, söz konusu kişilerin Allah'tan uzak yaşamaları, iman etmemiş olmalarıdır. Din ahlakı yaşanmadığında sıkıntılı bir hayat yaşanması kaçınılmazdır.

Allah'ın razı olacağı umulan tavır ise, tüm dünya nimetlerinin Rabbimiz'in bir lütfu olarak bizlere ulaştığını kavramak ve O'na karşı sürekli şükredici bir ahlak içerisinde olmaktır. Bu güzel ahlakı yaşayan insan Rabbimiz'den gelen güzellikleri ve, nimetleri her an hissedecek ve nimetlerden gereği gibi zevk alacaktır.

... Ve hurma ağacının tomurcuğundan da yere sarkmış salkımlar, -birbirine benzeyen ve benzemeyen- üzümlerden, zeytinden ve nardan bahçeler (kılıyoruz.) Meyvesine, ürün verdiğinde ve olgunluğa eriştiğinde bir bakıverin. Şüphesiz inanacak bir topluluk için bunda gerçekten ayetler vardır. (Enam Suresi, 99) Mallarını Allah yolunda infak edenlerin örneği yedi başak bitiren, her bir başakta yüz tane bulunan bir tek tanenin örneği gibidir. Allah, dilediğine kat kat arttırır. Allah (ihsanı) bol olandır, bilendir. (Bakara Suresi, 261)

... Gerçekten onlar için altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. Kendilerine rızık olarak bu ürünlerden her yedirildiğinde: "Bu daha önce de rızıklandığımızdır" derler. Bu, onlara, (dünyadakine) benzer olarak sunulmuştur... (Bakara Suresi, 25)

Yeryüzünde birbirine yakın komşu kıtalar vardır; üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar da vardır ki, bunlar aynı su ile sulanır; ama ürünlerinde bazısını bazısına üstün kılıyoruz. Şüphesiz, bunlarda aklını kullanan bir topluluk için gerçekten ayetler vardır. (Rad Suresi, 4)

Güzel şehrin bitkisi, Rabbinin izniyle çıkar; kötü olandan ise kavruktan başkası çıkmaz. İşte Biz, şükreden bir topluluk için ayetleri böyle çeşitli biçimlerde açıklıyoruz. (Araf Suresi, 58)

Ve (daha çok) Tur-i Sina'da çıkan bir ağaç (türü de yarattık); o yağlı ve yiyenlere bir katık olarak bitmekte (ürün vermekte)dir. (Müminun Suresi, 20)

Onunla sizin için ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve meyvelerin her türlüsünden bitirir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir topluluk için ayetler vardır. (Nahl Suresi, 11)

İncire ve zeytine andolsun. (Tin Suresi, 1)

Bitki ve ağaç (O'na) secde etmektedirler. (Rahman Suresi, 6)

Ey iman edenler size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin ve yalnızca O'na kulluk ediyorsanız, (yine yalnızca) Allah'a şükredin. (Bakara Suresi, 172)

Biz şüphesiz, suyu akıttıkça akıttık, sonra yeri yardıkça yardık; böylece onda taneler bitirdik, üzümler, yoncalar, zeytinler, hurmalar. (Abese Suresi, 25-29)

Görmüyor musunuz ki, şüphesiz Allah, göklerde ve yerde olanları emrinize amade kılmış, açık ve gizli sizin üzerinizdeki nimetlerini genişletip-tamamlamıştır... (Lokman Suresi, 20)

(16)

İçlerinde (her türden) meyve, eşsiz-hurma ve eşsiz-nar vardır. (Rahman Suresi, 68) Biz, orada hurmalıklardan ve üzüm-bağlarından bahçeler kıldık... (Yasin Suresi, 34)

Ve gökten mübarek (bereket ve rahmet yüklü) su indirdik; böylece onunla bahçeler ve biçilecek taneler bitirdik. (Kaf Suresi, 9)

Hiçbir şey yoktur ki, hazineleri Bizim Katımızda olmasın; ancak onu belirlenmiş bir miktar olarak indiririz. (Hicr Suresi, 21)

Böylelikle, bununla size hurmalıklardan, üzümlüklerden bahçeler-bağlar geliştirdik içlerinde çok sayıda yemişler vardır; sizler onlardan yemektesiniz. (Müminun Suresi, 19)

... Ürün verdiğinde ürününden yiyin ve hasad günü hakkını verin; israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez. (Enam Suresi, 141)

De ki: "Şüphesiz benim Rabbim rızkı dilediğine genişletir-yayar ve kısar da. Ancak insanların çoğu bilmiyorlar." (Sebe Suresi, 36)

(17)

TEKNOLOJİDEKİ İŞARETLER

İçinde yaşadığımız modern binalar, kullandığımız lüks arabalar, bilgisayarlar, televizyonlar ve bunlara benzer bütün teknolojik ürünler Allah’ın dilemesiyle yaratılmış nimetlerdir.

Teknoloji, insanoğlunun, yeryüzünde bulunan elementleri belirli bir amaca göre şekillendirmesidir. Çevremizdeki teknolojik ürünleri incelersek; hepsinin, demir, bakır, çinko, alüminyum gibi metallerden veya petrolün bir yan ürünü olan plastikten oluştuklarını görürüz. Eğer bu maddeler, özellikle de metaller dünya üzerinde bulunmasaydı ve insanoğlunun bu maddeleri kullanma imkanı olmasaydı, teknolojiden söz etmek de mümkün olmayacaktı.

Günlük yaşam içinde varlığına alıştığımız ve yaşamımızı kolaylaştıran tüm teknolojik ürünler Allah'ın dilemesiyle var olmuşlardır. Teknoloji de insanın üzerinde düşünmesi ve Allah'a şükretmesi gereken nimetlerdendir.

Ki O, bütün çiftleri yarattı ve sizing için gemilerden ve hayvanlardan bineceğiniz şeyleri var etti. (Zuhruf Suresi, 12)

Görmüyor musun ki, size ayetlerinden göstermesi için, gemiler Allah’ın nimetiyle denizde akıp gitmektedir… (Lokman Suresi, 31)

... Gemilerin onda (suları) yara yara akıp gittiğini görüyorsun. (Bunlar) O'nun fazlından aramanız ve şükretmeniz içindir. (Nahl Suresi, 14)

Şüphesiz Biz, yeryüzü üzerindeki şeyleri ona bir süs kıldık; onların hangisinin daha güzel davranışta bulunduğunu deneyelim diye. Biz gerçekten (yeryüzü) üzerinde olanları kupkuru-çorak bir toprak yapabiliriz. (Kehf Suresi, 7-8)

Andolsun, Biz Ademoğlunu yücelttik; onları karada ve denizde (çeşitli araçlarla) taşıdık... (İsra Suresi, 70) Görmedin mi, Allah, yerdekileri ve denizde onun emriyle akıp giden gemileri, sizin yararınıza verdi... (Hac Suresi, 65)

(18)

FELAKETLERDEKİ İBRETLER

Depremler, volkan patlamaları, seller, hortumlar, fırtınalar, yangınlar... Her biri birbirlerinden farklı şiddet ve etkilere sahip felaketlerdir. Ortak yönleri ise kısa bir zaman içinde bir şehri, orada yaşayan pek çok insanı ve canlıyı yok edebilmeleri ve büyük hasarlara yol açabilmeleridir. Çoğu zaman bu zararları engellemek mümkün olmamaktadır.

Felaketlerin tümü, çok iyi bilinen ama çoğu insanın karşılaşmadıkları sürece akıllarına getirmek istemedikleri gerçeklerdir. Dünya üzerindeki yaşam öyle uygun dengeler üzerine ayarlanmıştır ki, felaketlerle çok sık karşılaşılmaz.

İnsanlar da dahil olmak üzere tüm canlılar için adeta özel bir koruma mevcuttur. Ancak Allah, zaman zaman insanlara, yaşadıkları mekanın ne derece güvensiz olabileceğini de göstermektedir. Burada birkaç örneğine yer verilecek olan bu felaketlerdeki işaretler, insanın Allah karşısındaki acizliğini anlaması ve öğüt alması için birer düşünme nedenidir.

O sarsıntının sarsacağı gün. (Naziat Suresi, 6)

Yer, şiddetli bir sarsıntıyla sarsıldığı. (Vakıa Suresi, 4)

Derken, onu vadilerine doğru yönelerek gelen bir bulut şeklinde gördükleri zaman, "Bu bize yağmur yağdıracak bir buluttur" dediler. Hayır, o, kendisi için acele ettiğiniz şeydir. Bir rüzgar; onda acı bir azap vardır. (Ahkaf Suresi, 24)

Rabbinin emriyle herşeyi yerle bir eder. Böylece meskenlerinden başka, hiçbir şey(leri) görünemez duruma düştüler. İşte Biz, suçlu-günahkar bir kavmi böyle cezalandırırız. (Ahkaf Suresi, 25)

Biz, o uğursuz (felaket yüklü ve) sürekli bir günde üzerlerine 'kulakları patlatan bir kasırga' gönderdik.

İnsanları söküp atıyordu; sanki onlar, kökünden sökülüp-kopmuş hurma kütükleriymiş gibi. (Kamer Suresi, 19-20)

Bunlar, sana doğru haber (kıssa) olarak aktardığımız (geçmişteki) nesillerin haberleridir. Onlardan kimi ayakta kalmış, (hala izleri var, kimi de) biçilmiş ekin (gibi yerlebir edilmiş, kalıntısı silinmiş)dir. (Hud Suresi, 100)

Biz onlara zulmetmedik, ancak onlar kendi nefislerine zulmettiler. Böylece Rabbinin emri geldiği zaman, Allah'ı bırakıp da taptıkları ilahları, onlara hiçbir şey sağlayamadı, 'helak ve kayıplarını' artırmaktan başka bir işe yaramadı. (Hud Suresi, 101)

O size şimşeği korku ve umut olarak gösteren, ağırlaşmış bulutları ortaya çıkarandır. Gök gürültüsü O'nu hamd ile, melekler de O'na olan korkularından tesbih ederler. O, yıldırımları gönderip bununla dilediğine çarpar; onlar ise Allah hakkında çekişip-tartışırlar. O, gücü (ve cezası) pek çetin olandır. (Rad Suresi, 12- 13)

Size denizde bir sıkıntı (tehlike) dokunduğu zaman, O'nun dışında taptıklarınız kaybolur-gider; fakat karaya (çıkarıp) sizi kurtarınca (yine) sırt çevirirsiniz. İnsan pek nankördür. (İsra Suresi, 67)

Kara tarafında sizi yerin dibine geçirmeyeceğinden veya üzerinize taş yığınları yüklü bir kasırga göndermeyeceğinden emin misiniz? Sonra kendinize bir vekil bulamazsınız. (İsra Suresi, 68)

Hayır, onlar şüphe içindedirler; oynayıp oyalanıyorlar. Öyleyse sen, göğün açıkça bir duman getireceği günü gözle; (Bu duman) insanları sarıp-kuşatıverir. İşte bu, acı bir azaptır. (Duhan Suresi, 9-11)

Denizler, tutuşturulduğu zaman, (Tekvir Suresi, 6)

(19)

Kabarıp, tutuşan denize, (Tur Suresi, 6)

Hayır; andolsun o, 'hutame'ye atılacaktır. "Hutame"nin ne olduğunu sana bildiren nedir? Allah'ın tutuşturulmuş ateşidir. Ki o, yüreklerin üstüne tırmanıp çıkar. O, onların üzerine kilitlenecektir; (Hümeze Suresi, 4-8)

Gökyüzünün erimiş maden gibi olacağı gün; Dağlar da (etrafa uçuşmuş) rengarenk yün gibi olacak. (Böyle bir günde) Hiçbir yakın dost bir yakın dostu sormaz. (Mearic Suresi, 8-10)

Göğün bulutlarla parçalanacağı ve meleklerin bir indirilme ile indirileceği gün; işte o gün, gerçek mülk, Rahman (olan Allah)ındır. İnkar edenler için oldukça zorlu bir gündür. (Furkan Suresi, 25-26)

Biz, onlardan önce nice insan nesillerini yıkıma uğrattık; (şimdiyse) onlardan hiçbirini hissediyor veya onların fısıltılarını duyuyor musun? (Meryem Suresi, 98)

Bahçelerin, pınarların içinde, ekinler ve yumuşak tomurcuklu göz alıcı hurmalıklar arasında? Dağlardan ustalıkla zevkli evler yontuyorsunuz... (Şuara Suresi, 147-149)

Gerçek şu ki, Firavun yeryüzünde (Mısır'da) büyüklenmiş ve oranın halkını birtakım fırkalara ayırıp bölmüştü... (Kasas Suresi, 4)

Firavun, kendi kavmi içinde bağırdı; dedi ki: “Ey kavmim Mısır’ın mülkü ve şu altımda akmakta olan nehirler benim değil mi? Yine de görmeyecek misiniz?" (Zuhruf Suresi, 51)

Kendilerinden önceki nesillerden nicelerini yıkıma uğratmamız,onları doğruya yöneltmedi mi? (Oysa bugün kendileri) onların kaldıkları yerlerde (tarihi kalıntıları üzerinde) gezinip duruyorlar. Şüphesiz bunda sağduyu sahipleri için ayetler vardır. (Taha Suresi, 128)

Yurtlarında gezip dolaştıkları nice nesilleri kendilerinden evvel yıkıma uğratmış olmamız, hala onları doğru yola iletip yöneltmedi mi?... (Secde Suresi, 26)

İnkar edenlere gelince, onlar için de, cehennem ateşi vardır. Onlar için ne, karar verilir, ki böylece ölüversinler, ne de kendilerine onun azabından (bir şey) hafifletilir. İşte Biz, her nankör olanı böylece cezalandırırız. (Fatır Suresi, 36)

Cehennem; onlar oraya girerler; ne kötü bir yataktır o. İşte bu; tatsınlar onu: Kaynar su ve irin. Ve onun şeklinden başka, çift çift (olan daha beter azaplar) vardır. (Sad Suresi, 56-58)

…..kendinizi ve yakınlarınızı ateşten koruyun ki onun yakıtı insanlar ve taşlardır; üzerinde oldukça sert,güçlü melekler vardır. Allah kendilerine neyi emretmişse ona isyan etmezler ve emredildiklerini yerine getirirler. (Tahrim Suresi, 6)

... Sonunda oraya geldikleri zaman, kapıları açıldı ve onlara (cehennemin) bekçileri dedi ki: “Size Rabbinizin ayetlerini okuyan ve bugünle karşılaşacağınızı (söyleyip) sizi uyaran elçiler gelmedi mi?”

Onlar: “Evet.” dediler. Ancak azap kelimesi kafirlerin üzerine hak oldu. (Zümer Suresi, 71)

(20)

KURAN'DA BİLDİRİLEN KUTSAL MEKANLAR

Tarih boyunca peygamberlerin yaşadıkları bazı kutsal mekanlar (Tur Dağı, Tuva Vadisi gibi), Peygamberimiz Hz.

Muhammed (sav)'in hayatının geçtiği ve insanlara hak dini anlattığı şehirler Kuran'da dikkat çekilen mekanlardandır.

Kutsal mekanlar, öncelikle peygamberlerin ve onlarla birlikte iman edenlerin, inkar edenlere karşı vermiş oldukları zorlu mücadeleyi hatırlatırlar. Ayrıca bu kutlu insanların Allah yolunda göstermiş oldukları üstün sabır ve kararlılığı akla getirirler. Bu özellikleriyle kutsal mekanlar, iman edenlerin heyecan ve şevklerinin artmasına vesile olur.

İman edenler söz konusu topraklara ve mekanlara bu nedenle manevi bir bağlılık duyar, peygamberlerin kıymetli hatıralarını taşıyan bu toprakları tanımak isterler. İlerleyen sayfalarda bazı kutsal mekanlara yer verilmektedir.

Allah, Beyt-i Haram (olan) Kabe'yi insanlar için bir ayaklanma (kıyam evi) kıldı; Haram Ay'ı, kurbanı ve boyunlardaki gerdanlıkları da. Bu, Allah'ın göklerde ve yerde ne varsa tümünü bildiğini ve Allah'ın gerçekten herşeyi bilen olduğunu bilmeniz içindir. (Maide Suresi, 97)

Hac, Allah’ın Kuran’da tüm Müslümanlara emrettiği bir farzdır. Müslümanlar için son derece önemli bir ibadet olan hac, Kabe’nin tavaf edilmesi ile gerçekleştirilir.

Bugün Kabe, Mescid-i-Haram diye bilinen alanın avlusunun ortasında bulunmaktadır. Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail tarafından, Allah’ın emri üzerine inşa edilmiştir. “Hani Biz İbrahim’e Evin (Kabe’nin) yerini belirtip hazırladığımız zaman...” (Hac Suresi, 26) ayetinde de bildirildiği gibi, Hz. İbrahim Kabe’yi, Allah’ın kendisine bildirdiği özel bir yere ve O’nun emrettiği şekilde yapmıştır.

Kabe, insanlar için bir toplanma ve birarada Allah için ibadet etme yeridir. Allah, Kabe’nin iman edenlerin ibadet edecekleri, temiz ve güvenilir bir mekan olmasını emretmiştir.

Kabe’nin özenle ve titizlikle korunması Müslümanların önemli bir sorumluluğudur. Hz. İbrahim’e, Kabe’nin iman edenler için temiz ve hazır tutulmasını emreden Rabbimiz, Kuran’da da Kabe’yi korumanın ancak iman edenlerin yerine getirebileceği bir sorumluluk olduğunu bildirmiştir.

Kabe’nin asıl sahibinin ve koruyucularının iman edenler olduğunu Allah, bir ayetinde “Onun (asıl) koruyucuları yalnızca korkup-sakınanlardır. Ancak onların çoğu bilmezler.” (Enfal Suresi, 34) şeklinde bildirmiştir.

Kabe’yi İslam dünyasında önemli kılan bir diğer özelliği de, Müslümanların kıblesi olmasıdır. Tüm Müslümanlar, günde beş vakit namazlarını kılarken Kabe’ye doğru yönelerek ibadetlerini yerine getirirler.

Gerçek şu ki, insanlar için ilk kurulan Ev, Bekke (Mekke) de, o, kutlu ve bütün insanlar için hidayet olan (Kabe)dir. (Al-i İmran Suresi, 96)

İbrahim, İsmail'le birlikte Evin (Ka'be'nin) sütunlarını yükselttiğinde (ikisi şöyle dua etmişti): "Rabbimiz bizden (bunu) kabul et. Şüphesiz, Sen işiten ve bilensin." (Bakara Suresi, 127)

Hani Biz Ibrahim’e Evin (Kabe’nin) yerini belirleyip hazırladığımız zaman (böyle emretmiştik:) “Bana hiçbirşeyi ortak koşma, tavaf edenler, kıyam edenler, rükua ve sücuda varanlar için Evimi tertemiz tut.”

(Hac Suresi, 26)

(21)

İnsanlar içinde haccı duyur; gerek yaya, gerekse uzak yollardan (derin vadilerden) gelen yorgun düşmüş develer üstünde sana gelsinler. (Hac Suresi, 27)

... Daha ilk gününden takva temeli üzerine kurulan mescid, senin bunda (namaza ve diğer işlere) durmana daha uygundur. Onda, arınmayı içten-arzulayan adamlar vardır. Allah arınanları sever. (Tevbe Suresi, 108)

Hz. İbrahim’in Makamı

Kabe’nin doğu tarafında, yerden yaklaşık iki metre yüksekliğinde ve bir metre çapında, yukarı kısmı camla kaplı, aşağı bölümü ise mermer taşla kaplı dörtgen şeklinde küçük bir alan vardır. Bu alanda, Hz. İbrahim’in Kabe’yi inşa ederken üzerine çıktığı taş muhafaza edilmektedir. İslami ve tarihi kaynaklarda, bu alan Kuran’da bildirilen “İbrahim’in makamı” olarak kabul edilmektedir.

Hacer-ül Esved adı verilen taşın bulunduğu yer, geleneksel olarak tavafa başlama noktası kabul edilir. Rivayetlere göre bu taş, Hz. İbrahim tarafından özel olarak bulunduğu yere yerleştirilmiştir. Hacer-ül Esved, “siyah taş” anlamındadır.

Kabe’nin doğu köşesinde bulunan bu taş, yerden 1.5 m yüksekliktedir. Rengi sarıya çalan siyah olup, oval şeklindedir.

Üzerinde kırmızı noktalar vardır. Yanları gümüşle kaplanmıştır. Hacılar tavafa Hacer-ül Esved’in hizasından başlarlar.

Tavaf sırasında bu taşa doğru dönerek, ellerini kaldırarak selam verirler.

Şüphesiz, ‘Safa’ ile ‘Merve’ Allah’ın işaretlerindendir. Böylece kim Evi (Kabe’yi) hacceder veya umre yaparsa artık bu ikisini tavaf etmesinde kendisi için bir sakınca yoktur... (Bakara Suresi, 158)

Safa ve Merve, Kabe’nin doğu tarafında yer alan iki tepenin ismidir. Safa tepesi, harem bölgesinden yaklaşık 15 metre ve Merve tepesi ise 8 metre yüksekliktedir. İki tepenin arasındaki uzaklık yaklaşık 420 metredir. İki tepenin arasında kalan alana "Mes’a" adı verilir. Mes’a, Mescid-i Haram’a bitişiktir. Resimlerde Safa ve Merve arasında sa'y eden (yani gidip gelen) hacılar görülmektedir.

Arafat, Mekke’nin kuzeyinde 24 km2 alanı olan büyük ve düz bir ovadır. Harem’in dışında yer almaktadır. Arafat,

“arefe” kelimesinin çoğulu olup, “irfan” ve “marifet” kökünden gelmektedir. Ayrıca dağ ve yükseklik manaları da vardır.

Kuran’da Arafat’tan şöyle bahsedilmektedir:

Rabbinizden bir fazl istemenizde sizce sakınca yoktur. Arafat'tan hep birlikte indiğinizde Allah'ı Meş'ar-ı Haram'da anın. O, sizi nasıl doğru yola yöneltip-ilettiyse, siz de O'nu anın. Gerçek şu ki, siz bundan evvel sapmışlardandınız. Sonra insanların (topluca) akın ettiği yerden siz de akın edin ve Allah'tan bağışlanma dileyin. Şüphesiz Allah bağışlayandır, esirgeyendir. (Bakara Suresi, 198-199)

Mina, Mekke ile Meş’ar-ı Haram arasında kalan yere verilen isimdir. Hac ibadeti sırasında, Hacılar Mina’da da bulunurlar. Haccın bazı önemli şartları burada yerine getirilir.

Sayılı günlerde Allah'ı anın. İki günde (Mina'dan dönmek için) elini çabuk tutana günah yoktur, geri kalana da günah yoktur. (Bu) sakınan için(dir). Allah'tan korkup-sakının ve gerçekten bilin ki, siz O'na döndürülüp-toplanacaksınız. (Bakara Suresi, 203)

Şirk koşanların, kendi inkarlarına bizzat kendileri şahidler iken, Allah'ın mescidlerini onarmalarına (hak ve yetkileri) yoktur. İşte bunlar, yaptıkları boşa gitmiş olanlardır. Ve bunlar ateşte süresiz kalacak olanlardır. (Tevbe Suresi, 17)

(22)

Allah'ın mescidlerini, yalnızca Allah'a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve Allah'tan başkasından korkmayanlar onarabilir. İşte, hidayete erenlerden oldukları umulanlar bunlardır.

(Tevbe Suresi, 18)

Bir kısım ayetlerimizi kendisine göstermek için, kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya götüren O (Allah) yücedir. Gerçekten O, işitendir, görendir. (İsra Suresi, 1)

Mescid-i Aksa Müslümanların ilk kıblesi olması nedeniyle, Müslümanlar için ayrı bir öneme sahiptir. Mescid-i Aksa’nın Kabe’den sonra inşa edilen yeryüzündeki ikinci mescid olduğu rivayet edilir.

MS 638 yılında Hz. Ömer döneminde Kudüs fethedildikten sonra Beyt-i Makdis'in yerinde Mescid-i Aksa inşa edilmiştir. Hz. Ömer'in burayı mabed olarak kabul etmesi de, Mescid’i Müslümanlar için değerli kılan bir diğer nedendir.

Mescid-i Aksa daha sonra Emevi halifelerinden Abdülmelik bin Mervan zamanında genişletilmiştir.

Kubbet-üs Sahra, Ömer Cami olarak da bilinir. Kubbet-üs Sahra mescid olarak yapılmamıştır. Binanın içinde, İslam alimleri tarafından Hz. Muhammed (sav)’in Miraç'a çıkarken üzerine bastığına inanılan ve kutsal kabul edilen bir taş vardır.

Sahra kelimesi kaya parçası demektir, Kubbet-üs Sahra ise kaya üzerine yapılan kubbe anlamına gelmektedir. Kubbet- üs Sahra’daki kayanın doğusunda, içinde Peygamberimiz Hz. Muhammed’in mübarek sakalının bulunduğuna inanılan uzun bir dolap vardır.

De ki: "Rabbim adaletle davranmayı emretti. Her mescid yanında (secde yerinde) yüzlerinizi (O'na) doğrultun ve dini yalnız Kendisi’ne has kılarak O'na dua edin. "Başlangıçta sizi yarattığı" gibi döneceksiniz." (Araf Suresi, 29)

Sina dağına, Ve şu emin beldeye (güvenilir şehre). (Tin Suresi, 2-3)

O, kime dilerse rahmetini tahsis eder, Allah büyük 'lütuf ve ihsan' sahibidir. (Al-i İmran Suresi, 74)

(23)

EVRİM YANILGISI

Darwinizm, yani evrim teorisi, yaratılış gerçeğini reddetmek amacıyla ortaya atılmış, ancak başarılı olamamış bilim dışı bir safsatadan başka bir şey değildir. Canlılığın, cansız maddelerden tesadüfen oluştuğunu iddia eden bu teori, evrende ve canlılarda çok mucizevi bir düzen bulunduğunun bilim tarafından ispat edilmesiyle çürümüştür. Böylece Allah'ın tüm evreni ve canlıları yaratmış olduğu gerçeği, bilim tarafından da kanıtlanmıştır. Bugün evrim teorisini ayakta tutmak için dünya çapında yürütülen propaganda, sadece bilimsel gerçeklerin çarpıtılmasına, taraflı yorumlanmasına, bilim görüntüsü altında söylenen yalanlara ve yapılan sahtekarlıklara dayalıdır.

Ancak bu propaganda gerçeği gizleyememektedir. Evrim teorisinin bilim tarihindeki en büyük yanılgı olduğu, son 20- 30 yıldır bilim dünyasında giderek daha yüksek sesle dile getirilmektedir. Özellikle 1980'lerden sonra yapılan araştırmalar, Darwinist iddiaların tamamen yanlış olduğunu ortaya koymuş ve bu gerçek pek çok bilim adamı tarafından dile getirilmiştir. Özellikle ABD'de, biyoloji, biyokimya, paleontoloji gibi farklı alanlardan gelen çok sayıda bilim adamı, Darwinizm'in geçersizliğini görmekte, canlıların kökenini artık "yaratılış gerçeğiyle" açıklamaktadırlar.

Evrim teorisinin çöküşünü ve yaratılışın delillerini diğer pek çok çalışmamızda bütün bilimsel detaylarıyla ele aldık ve almaya devam ediyoruz. Ancak konuyu, taşıdığı büyük önem nedeniyle, burada da özetlemekte yarar vardır.

Darwin'i Yıkan Zorluklar

Evrim teorisi, tarihi eski Yunan'a kadar uzanan bir öğreti olmasına karşın, kapsamlı olarak 19. yüzyılda ortaya atıldı.

Teoriyi bilim dünyasının gündemine sokan en önemli gelişme, Charles Darwin'in 1859 yılında yayınlanan Türlerin Kökeni adlı kitabıydı. Darwin bu kitapta dünya üzerindeki farklı canlı türlerini Allah'ın ayrı ayrı yarattığı gerçeğine karşı çıkıyordu. Darwin'e göre, tüm türler ortak bir atadan geliyorlardı ve zaman içinde küçük değişimlerle farklılaşmışlardı.

Darwin'in teorisi, hiçbir somut bilimsel bulguya dayanmıyordu; kendisinin de kabul ettiği gibi sadece bir "mantık yürütme" idi. Hatta Darwin'in kitabındaki "Teorinin Zorlukları" başlıklı uzun bölümde itiraf ettiği gibi, teori pek çok önemli soru karşısında açık veriyordu.

Darwin, teorisinin önündeki zorlukların gelişen bilim tarafından aşılacağını, yeni bilimsel bulguların teorisini güçlendireceğini umuyordu. Bunu kitabında sık sık belirtmişti. Ancak gelişen bilim, Darwin'in umutlarının tam aksine, teorinin temel iddialarını birer birer dayanaksız bırakmıştır.

Darwinizm'in bilim karşısındaki yenilgisi, üç temel başlıkta incelenebilir:

1) Teori, hayatın yeryüzünde ilk kez nasıl ortaya çıktığını asla açıklayamamaktadır.

2) Teorinin öne sürdüğü "evrim mekanizmaları"nın, gerçekte evrimleştirici bir etkiye sahip olduğunu gösteren hiçbir bilimsel bulgu yoktur.

3) Fosil kayıtları, evrim teorisinin öngörülerinin tam aksine bir tablo ortaya koymaktadır.

Bu bölümde, bu üç temel başlığı ana hatları ile inceleyeceğiz.

(24)

Aşılamayan İlk Basamak: Hayatın Kökeni

Evrim teorisi, tüm canlı türlerinin, bundan yaklaşık 3.8 milyar yıl önce ilkel dünyada ortaya çıkan tek bir canlı hücreden geldiklerini iddia etmektedir. Tek bir hücrenin nasıl olup da milyonlarca kompleks canlı türünü oluşturduğu ve eğer gerçekten bu tür bir evrim gerçekleşmişse neden bunun izlerinin fosil kayıtlarında bulunamadığı, teorinin açıklayamadığı sorulardandır. Ancak tüm bunlardan önce, iddia edilen evrim sürecinin ilk basamağı üzerinde durmak gerekir. Sözü edilen o "ilk hücre" nasıl ortaya çıkmıştır?

Evrim teorisi, yaratılışı reddettiği, hiçbir doğaüstü müdahaleyi kabul etmediği için, o "ilk hücre"nin, hiçbir tasarım, plan ve düzenleme olmadan, doğa kanunları içinde rastlantısal olarak meydana geldiğini iddia eder. Yani teoriye göre, cansız madde tesadüfler sonucunda ortaya canlı bir hücre çıkarmış olmalıdır. Ancak bu, bilinen en temel biyoloji kanunlarına aykırı bir iddiadır.

"Hayat Hayattan Gelir"

Darwin, kitabında hayatın kökeni konusundan hiç söz etmemişti. Çünkü onun dönemindeki ilkel bilim anlayışı, canlıların çok basit bir yapıya sahip olduklarını varsayıyordu. Ortaçağ'dan beri inanılan "spontane jenerasyon" adlı teoriye göre, cansız maddelerin tesadüfen biraraya gelip, canlı bir varlık oluşturabileceklerine inanılıyordu. Bu dönemde böceklerin yemek artıklarından, farelerin de buğdaydan oluştuğu yaygın bir düşünceydi. Bunu ispatlamak için de ilginç deneyler yapılmıştı. Kirli bir paçavranın üzerine biraz buğday konmuş ve biraz beklendiğinde bu karışımdan farelerin oluşacağı sanılmıştı.

Etlerin kurtlanması da hayatın cansız maddelerden türeyebildiğine bir delil sayılıyordu. Oysa daha sonra anlaşılacaktı ki, etlerin üzerindeki kurtlar kendiliklerinden oluşmuyorlar, sineklerin getirip bıraktıkları gözle görülmeyen larvalardan çıkıyorlardı.

Darwin'in Türlerin Kökeni adlı kitabını yazdığı dönemde ise, bakterilerin cansız maddeden oluşabildikleri inancı, bilim dünyasında yaygın bir kabul görüyordu. Oysa Darwin'in kitabının yayınlanmasından beş yıl sonra, ünlü Fransız biyolog Louis Pasteur, evrime temel oluşturan bu inancı kesin olarak çürüttü. Pasteur yaptığı uzun çalışma ve deneyler sonucunda vardığı sonucu şöyle özetlemişti: "Cansız maddelerin hayat oluşturabileceği iddiası artık kesin olarak tarihe gömülmüştür."1

Evrim teorisinin savunucuları, Pasteur'ün bulgularına karşı uzun süre direndiler. Ancak gelişen bilim, canlı hücresinin karmaşık yapısını ortaya çıkardıkça, hayatın kendiliğinden oluşabileceği iddiasının geçersizliği daha da açık hale geldi.

20. Yüzyıldaki Sonuçsuz Çabalar

20. yüzyılda hayatın kökeni konusunu ele alan ilk evrimci, ünlü Rus biyolog Alexander Oparin oldu. Oparin, 1930'lu yıllarda ortaya attığı birtakım tezlerle, canlı hücresinin tesadüfen meydana gelebileceğini ispat etmeye çalıştı. Ancak bu çalışmalar başarısızlıkla sonuçlanacak ve Oparin şu itirafı yapmak zorunda kalacaktı: "Maalesef hücrenin kökeni, evrim teorisinin tümünü içine alan en karanlık noktayı oluşturmaktadır."2

Oparin'in yolunu izleyen evrimciler, hayatın kökeni konusunu çözüme kavuşturacak deneyler yapmaya çalıştılar. Bu deneylerin en ünlüsü, Amerikalı kimyacı Stanley Miller tarafından 1953 yılında düzenlendi. Miller, ilkel dünya atmosferinde olduğunu iddia ettiği gazları bir deney düzeneğinde birleştirerek ve bu karışıma enerji ekleyerek, proteinlerin yapısında kullanılan birkaç organik molekül (aminoasit) sentezledi. O yıllarda evrim adına önemli bir aşama

(25)

gibi tanıtılan bu deneyin geçerli olmadığı ve deneyde kullanılan atmosferin gerçek dünya koşullarından çok farklı olduğu, ilerleyen yıllarda ortaya çıkacaktı.3

Uzun süren bir sessizlikten sonra Miller'in kendisi de kullandığı atmosfer ortamının gerçekçi olmadığını itiraf etti.4 Hayatın kökeni sorununu açıklamak için 20. yüzyıl boyunca yürütülen tüm evrimci çabalar hep başarısızlıkla sonuçlandı. San Diego Scripps Enstitüsü'nden ünlü jeokimyacı Jeffrey Bada, evrimci Earth dergisinde 1998 yılında yayınlanan bir makalede bu gerçeği şöyle kabul eder:

Bugün, 20. yüzyılı geride bırakırken, hala, 20. yüzyıla girdiğimizde sahip olduğumuz en büyük çözülmemiş problemle karşı karşıyayız: Hayat yeryüzünde nasıl başladı? 5

Hayatın Kompleks Yapısı

Evrim teorisinin hayatın kökeni konusunda bu denli büyük bir açmaza girmesinin başlıca nedeni, en basit sanılan canlı yapıların bile inanılmaz derecede karmaşık yapılara sahip olmasıdır. Canlı hücresi, insanoğlunun yaptığı bütün teknolojik ürünlerden daha karmaşıktır. Öyle ki bugün dünyanın en gelişmiş laboratuvarlarında bile cansız maddeler biraraya getirilerek canlı bir hücre üretilememektedir.

Bir hücrenin meydana gelmesi için gereken şartlar, asla rastlantılarla açıklanamayacak kadar fazladır. Hücrenin en temel yapı taşı olan proteinlerin rastlantısal olarak sentezlenme ihtimali; 500 aminoasitlik ortalama bir protein için, 10950'de 1'dir. Ancak matematikte 1050'de 1'den küçük olasılıklar pratik olarak "imkansız" sayılır. Hücrenin çekirdeğinde yer alan ve genetik bilgiyi saklayan DNA molekülü ise, inanılmaz bir bilgi bankasıdır. İnsan DNA'sının içerdiği bilginin, eğer kağıda dökülmeye kalkılsa, 500'er sayfadan oluşan 900 ciltlik bir kütüphane oluşturacağı hesaplanmaktadır.

Bu noktada çok ilginç bir ikilem daha vardır: DNA, yalnız birtakım özelleşmiş proteinlerin (enzimlerin) yardımı ile eşlenebilir. Ama bu enzimlerin sentezi de ancak DNA'daki bilgiler doğrultusunda gerçekleşir. Birbirine bağımlı olduklarından, eşlemenin meydana gelebilmesi için ikisinin de aynı anda var olmaları gerekir. Bu ise, hayatın kendiliğinden oluştuğu senaryosunu çıkmaza sokmaktadır. San Diego California Üniversitesi'nden ünlü evrimci Prof.

Leslie Orgel, Scientific American dergisinin Ekim 1994 tarihli sayısında bu gerçeği şöyle itiraf eder:

Son derece kompleks yapılara sahip olan proteinlerin ve nükleik asitlerin (RNA ve DNA) aynı yerde ve aynı zamanda rastlantısal olarak oluşmaları aşırı derecede ihtimal dışıdır. Ama bunların birisi olmadan diğerini elde etmek de mümkün değildir. Dolayısıyla insan, yaşamın kimyasal yollarla ortaya çıkmasının asla mümkün olmadığı sonucuna varmak zorunda kalmaktadır.6

Kuşkusuz eğer hayatın doğal etkenlerle ortaya çıkması imkansız ise, bu durumda hayatın doğaüstü bir biçimde

"yaratıldığını" kabul etmek gerekir. Bu gerçek, en temel amacı yaratılışı reddetmek olan evrim teorisini açıkça geçersiz kılmaktadır.

Evrimin Hayali Mekanizmaları

Darwin'in teorisini geçersiz kılan ikinci büyük nokta, teorinin "evrim mekanizmaları" olarak öne sürdüğü iki kavramın da gerçekte hiçbir evrimleştirici güce sahip olmadığının anlaşılmış olmasıdır.

Darwin, ortaya attığı evrim iddiasını tamamen "doğal seleksiyon" mekanizmasına bağlamıştı. Bu mekanizmaya verdiği önem, kitabının isminden de açıkça anlaşılıyordu: Türlerin Kökeni, Doğal Seleksiyon Yoluyla...

(26)

Doğal seleksiyon, doğal seçme demektir. Doğadaki yaşam mücadelesi içinde, doğal şartlara uygun ve güçlü canlıların hayatta kalacağı düşüncesine dayanır. Örneğin yırtıcı hayvanlar tarafından tehdit edilen bir geyik sürüsünde, daha hızlı koşabilen geyikler hayatta kalacaktır. Böylece geyik sürüsü, hızlı ve güçlü bireylerden oluşacaktır. Ama elbette bu mekanizma, geyikleri evrimleştirmez, onları başka bir canlı türüne, örneğin atlara dönüştürmez. Dolayısıyla doğal seleksiyon mekanizması hiçbir evrimleştirici güce sahip değildir. Darwin de bu gerçeğin farkındaydı ve Türlerin Kökeni adlı kitabında "Faydalı değişiklikler oluşmadığı sürece doğal seleksiyon hiçbir şey yapamaz" demek zorunda kalmıştı.7

Lamarck'ın Etkisi

Peki bu "faydalı değişiklikler" nasıl oluşabilirdi? Darwin, kendi döneminin ilkel bilim anlayışı içinde, bu soruyu Lamarck'a dayanarak cevaplamaya çalışmıştı. Darwin'den önce yaşamış olan Fransız biyolog Lamarck'a göre, canlılar yaşamları sırasında geçirdikleri fiziksel değişiklikleri sonraki nesle aktarıyorlar, nesilden nesile biriken bu özellikler sonucunda yeni türler ortaya çıkıyordu. Örneğin Lamarck'a göre zürafalar ceylanlardan türemişlerdi, yüksek ağaçların yapraklarını yemek için çabalarken nesilden nesile boyunları uzamıştı.

Darwin de benzeri örnekler vermiş, örneğin Türlerin Kökeni adlı kitabında, yiyecek bulmak için suya giren bazı ayıların zamanla balinalara dönüştüğünü iddia etmişti.8

Ama Mendel'in keşfettiği ve 20.yüzyılda gelişen genetik bilimiyle kesinleşen kalıtım kanunları, kazanılmış özelliklerin sonraki nesillere aktarılması efsanesini kesin olarak yıktı. Böylece doğal seleksiyon "tek başına" ve dolayısıyla tümüyle etkisiz bir mekanizma olarak kalmış oluyordu.

Neo-Darwinizm ve Mutasyonlar

Darwinistler ise bu duruma bir çözüm bulabilmek için 1930'ların sonlarında, "Modern Sentetik Teori"yi ya da daha yaygın ismiyle neo-Darwinizm'i ortaya attılar. Neo-Darwinizm, doğal seleksiyonun yanına "faydalı değişiklik sebebi"

olarak mutasyonları, yani canlıların genlerinde radyasyon gibi dış etkiler ya da kopyalama hataları sonucunda oluşan bozulmaları ekledi.

Bugün de hala dünyada evrim adına geçerliliğini koruyan model neo-Darwinizm'dir. Teori, yeryüzünde bulunan milyonlarca canlı türünün, bu canlıların, kulak, göz, akciğer, kanat gibi sayısız kompleks organlarının "mutasyonlara", yani genetik bozukluklara dayalı bir süreç sonucunda oluştuğunu iddia etmektedir. Ama teoriyi çaresiz bırakan açık bir bilimsel gerçek vardır: Mutasyonlar canlıları geliştirmezler, aksine her zaman için canlılara zarar verirler.

Bunun nedeni çok basittir: DNA çok kompleks bir düzene sahiptir. Bu molekül üzerinde oluşan herhangi rastgele bir etki ancak zarar verir. Amerikalı genetikçi B. G. Ranganathan bunu şöyle açıklar:

Mutasyonlar küçük, rasgele ve zararlıdırlar. Çok ender olarak meydana gelirler ve en iyi ihtimalle etkisizdirler.

Bu üç özellik, mutasyonların evrimsel bir gelişme meydana getiremeyeceğini gösterir. Zaten yüksek derecede özelleşmiş bir organizmada meydana gelebilecek rastlantısal bir değişim, ya etkisiz olacaktır ya da zararlı. Bir kol saatinde meydana gelecek rastgele bir değişim kol saatini geliştirmeyecektir. Ona büyük ihtimalle zarar verecek veya en iyi ihtimalle etkisiz olacaktır. Bir deprem bir şehri geliştirmez, ona yıkım getirir.9

Nitekim bugüne kadar hiçbir yararlı, yani genetik bilgiyi geliştiren mutasyon örneği gözlemlenmedi. Tüm mutasyonların zararlı olduğu görüldü. Anlaşıldı ki, evrim teorisinin "evrim mekanizması" olarak gösterdiği mutasyonlar, gerçekte canlıları sadece tahrip eden, sakat bırakan genetik olaylardır. (İnsanlarda mutasyonun en sık görülen etkisi de kanserdir.) Elbette tahrip edici bir mekanizma "evrim mekanizması" olamaz. Doğal seleksiyon ise, Darwin'in de kabul

Referanslar

Benzer Belgeler

Canlılığın, cansız maddelerden tesadüfen oluştuğunu iddia eden bu teori, evrende ve canlılarda çok açık bir düzen bulunduğunun bilim tarafından ispat edilmesiyle ve

Canlılığın, cansız maddelerden tesadüfen oluştuğunu iddia eden bu teori, evrende ve canlılarda çok açık bir düzen bulunduğunun bilim tarafından ispat edilmesiyle ve

Bu elektrik uyarısı kalbin diğer tarafına o kadar hızlı gider ki, tüm kalp hücreleri bir kerede atıyormuş gibi gözükür.. Hayatta olmamızın sebeplerinden biri olan bu

gibi temel konuların üzerinde hiç durmazlar. Çünkü açıklayacakları her ayrıntı amaçlarına ters düşecek ve kendi teorilerinin çürüklüğünü gözler önüne serecektir. Nitekim

Darwinizm, yani evrim teorisi, yaratılış gerçeğini reddetmek amacıyla ortaya atılmış, ancak başarılı olamamış bilim dışı bir safsatadan başka bir şey

Mümin bunlarla ilgili ayetleri çok iyi öğrenebilir; çünkü asıl yapılması gereken şey, Kuran'da tarif edilen bu insan karakterlerini çok iyi tanıyabilmek, insan ilişkilerini

İsa (as)'ın ahir zamanda yeryüzüne ikinci kez gelişi Peygamber Efendimiz (sav)'in gelecekle ilgili verdiği haberler arasında önemli bir yere sahiptir.. Ahir zamanla

Sizin saçınızın veya gözlerinizin rengi, iç organlarınız, dış görünümünüz, boyunuzun uzunluğu gibi tüm bilgiler DNA'nızda şifreli