• Sonuç bulunamadı

Beşiktaş Re re k

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Beşiktaş Re re k "

Copied!
96
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Sayı Kış

Beşiktaş Re re k

mh ri et i emir ar er ma Ye i i ema

r ta ema a

Bebek i ahit r

(2)

02 KIŞ

“Gülerek yürümek”

yürümek;

yürümeyenleri arkasında boş sokaklar gibi bırakarak, havaları boydan boya yarıp ikiye

karanlığın gözüne bakarak yürümek yürümek;

dost omuzbaşlarını omuzlarının yanında duyup, kelleni orta yere

yüreğini yumruklarının içine koyup yürümek...

yürümek;

yolunda pusuya yattıklarını,

arkadan çelme attıklarını bilerek yürümek...

yürümek;

yürekten gülerekten yürümek...

N zım ikmet

(3)

KIŞ 03 İsmail NAL

Değerli Beşiktaş kentlileri,

2012’nin sonuna geldik Büyük ustanın söylediği gibi yürümeye devam ediyoruz. Arkadan çelme takanlar, pusuya yatanların arasından yürüyoruz ama Beşiktaş kentlileriyle yürüyoruz. Onlardan aldığımız güçle yürüyoruz.

Gülerek yürüyoruz Çünkü biliyoruz ki çelmeler ve pusular bizi yolumuz- dan çıkaramayacak

Gülerek yürüyen, yürümekle kalmayıp, herkesi güldüren bir başka ustayı andık. Herhalde kimden bahsettiğimi anlamışsınızdır. Kemal Sunal’dan bahsediyorum. stalara Saygı etkinliğinin konuğu oldu büyük usta. Gü- lerek andık ustayı. Onun uzun yürüyüşünde tebessüm hiç eksik olmadı.

Ama onu sade bir tebessümle anmak doğru değil. O gülerken ülkenin önemli yaralarına da dokundu. Güldürdü ama köylülerin ezildiği ağalık

düzenini de anlattı. Güldürerek zengin-fakir uçurumuna, kadın-erkek eşitsizliğine dokundu. Kısacası dostlar, sadece “gülerek yürümedi”, aynı büyük ustanın yukarıda sizlerle paylaştığım dizelerindeki gibi “yürekten yürüdü” Kemal Sunal.

Dergimizi takip edenler bilirler. zun zamandır “Cumhuriyet kazanımları”

başlıklı bir dosya konumuz var. Cumhuriyet’in ilk günlerinde bütçesiz, uz- mansız, teknolojisiz ama umutlu bir devletin-milletin neler başardığını hatır- latmaya çalışıyoruz. Bu sayıda devletin 1924 yılında “bir karış fazla şimen- difer” parolasıyla başlattığı demiryolu projesine odaklanıyoruz. Belçikalı ve Fransız şirketlerinin yaparız deyip yapamadığı Ankara-Erzurum demiryolu hattının, Türk müteahhitleri, mühendisleri ve işçisiyle öngörülen tarihten de önce bitiriliş öyküsünü muhteşem fotoğraflar eşliğinde sayfalarımıza taşı- yoruz. Büyük ustanın şiirini tekrar anmadan yapamıyorum. Ne diyordu usta:

“Havaları boydan boya yarıp ikiye karanlığın gözüne bakarak yürümek ” Ankara-Erzurum hattını açanlar dağlarda onlarca yarma açıp, köprüler kur- dular. Hiçbir engel tanımadan hedefleri olan Erzurum’a yürüdüler.

Sadece bunlarla da sınırlı değil B ’nın konuları. Bebekli olmasından onur duyduğumuz, matematik dünyasının duayenlerinden Cahit Arf, İstanbul’un tarihi mek nlarını onararak halkın hizmetine sunan Çelik Gü- lersoy da B ’nın konukları

stalarla açtık ustalarla devam edelim. Biliyorsunuz her yıl çağdaş Türk resminin ustalarını Beşiktaş Çağdaş’ta ağırlıyoruz. 2012’nin son konuğu Mustafa Ata’ydı. Büyük ustanın 4 yıllık sanat yolculuğunu h l kaçırma- dınız. Mustafa Ata Retrospektif Sergisi 30 Ocak 2013 tarihine kadar zi- yarete açık.

Sayfalarımızda tanışacağınız bir başka etkinliğimizin adı: Beşiktaş Reng renk Atlas İstanbul dergisiyle bu yıl başladığımız fotoğraf yarışma- sının sonuçlarını albüm bölümümüze taşıdık. Bize reng renk bir Beşiktaş gösteren fotoğrafçılarımıza sonsuz teşekkürler

Değerli dostlar, özel bir bölüm de Onat Kutlar için açmak istiyorum. Ne demişti usta? “Sinema bir şenliktir ”

zun zamandır Levent Kültür Merkezi Onat Kutlar Sinema Salonu’nu, ustanın dediği gibi “şenlikli” bir sinemaya dönüştürmek için çalışıyorduk.

Yeni Sinema Hareketi’yle yaptığımız işbirliği sonucunda “Her Cuma Yeni Sinema” başlığı altında söyleşili gösterimler yapmaya başladık. Her cuma salonumuz dolu Sadece Beşiktaşlı değil tüm İstanbul’dan sinemase- verler katılıyor etkinliğe Misafirlerimiz, vizyon imk nı bulamayan ödüllü filmleri izlemekle kalmıyor, filmin yönetmeni ve başrol oyuncularıyla da söyleşi yapma imk nı buluyorlar.

Yeni bir yıl, yeni umutlar, yeni projeler bizi bekliyor. Her zaman söylediğim gibi bu yıl da Beşiktaş’a ve sizlere hizmet etmek için sizlerden aldığımız güçle çalışacağız. Hem de sonuna kadar

Hepinize sağlıklı, mutlu bir yeni yıl dilerim.

(4)

İM İ AZ SA İBİ

NE İM E İ

A IN

A IN KU ULU

K

P O E NE MENİ

EDİ K

GENEL A IN NE MENİ

G SEL NE MEN

SO UMLU AZI İ LE İ M D

AZI İ LE İ

Ş KOO DİNA

SA FA APIM

KA KIDA BULUNANLA K

FO O AFLA

Ş K

APIM

Ş

BASKI

BASKI A İ İ

Kapak: Metin Ekinci BEŞİKTAŞ KENTLİSİ NİN DERGİSİ Kış

04 KIŞ

umhuriyet Kazanımları Başkan ın Beşiktaşlılara

Mesa ı

06

Bir Usta Kamil Masaracı K

e el e el e karşı K

Ustalara Say ı K

20

30

Galeri Selvin Eğitim

K Portre ahit Ar

er uma eni Sinema K

Portre elik Gülersoy

12

Beşiktaş en renk Bir Semt Abbasağa

38

44

34

(5)

74 64

68

Soğuk ünlerin sıcak Beşiktaş ı

rt

KIŞ 05 besiktasarti@besiktas.bel.tr

Havalar iyice soğudu... Beşiktaş’ta hayat, her kış mevsiminde olduğu gibi yine sanatla dopdolu... Beşiktaş sanatla ısınıyor. Modern zamanlar yaşıyoruz, yolu yapan, tünel açan, inanılmaz devasa cihazlar var... Ama unutmayın;

Cumhuriyet’in ilk yıllarında ulaşım ciddi bir sorundu. Anadolu’nun batısı ile doğusu arasında hiçbir bağlantı yoktu...

Bu sayımızda Atatürk’ün “Bütün vatan bir demir kitle haline gelecektir” parolasıyla yola çıkan Türkiye’nin batı ile doğuyu nasıl birleştirdiğinin öyküsünü bulacaksınız.

Başta söyledik. Beşiktaş sanatçıları bağrına basar, unutmaz onları... “ stalara Saygı” etkinliğinde Türk sinemasının unutulmaz oyuncusu Kemal Sunal’ı andık. Sunal’ın sanatçı dostları da geceye renk kattılar. Ve bir başka mizah ustasının, karikatürist Kamil Masaracı’nın konuğu olduk. Masaracı ile yapılan söyleşiyi okurken yeni kitabı “Kültürlü Hadiseler”den karikatürlere keyifle göz gezdireceksiniz.

Bilimi ve tarihi de unutmadık...

Ünlü matematikçimiz, Bebekli Cahit Arf’ın hayat öyküsü ve İstanbul’un tarihi yapılarına sahip çıkan Çelik Gülersoy’un başarıları yine sayfalarımızda olacak.

Beşiktaş Rengarenk Bu sloganla yola çıkan Beşiktaş Belediyesi Atlas İstanbul Dergisi ile ortaklaşa bir fotoğraf yarışması düzenledi. Fotoğraflardan derlediğimiz Beşiktaş albümü de sayfalarımızı süslüyor.

ehber saat esmin Ustası

Kadın Girişimci

aberler Fulya Sanat

Portre Eyüp ncü K

Kitap Bi ur Versene

Fotoröporta

Bir umhuriyet ğretmeni K

Tarih boyunca denizcilerin üssü olan Beşiktaş’a yakışan bir okulu tanıtacağız.

Ziya Kalkavan Anadolu Denizcilik Meslek Lisesi’nden ayrıntılar var bu sayımızda...

Tarih ve doğanın bütünleştiği bir semte götüreceğiz sizleri... Beşiktaş kentinin Abbasağa Mahallesi’nde yakın dönemin tarihinden izler bulacaksınız.

sta ressam Mustafa Ata’yla Beşiktaş Çağdaş’ta açtığı retrospektif sergi nedeniyle yapılan söyleşi 4 yıllık bir sanat yolculuğuna çıkaracak sizleri... Sanatla dopdolu olan kentimizin gözbebeği Fulya Sanat’ın yeni sezon programını sizler için öğrendik.

Levent Kültür Merkezi Onat Kutlar Sinema Salonu adına yakışır bir sinema merkezine dönüşüyor. Bu salonda başlayan “Her Cuma Yeni Sinema” etkinliğini sizlerle paylaşıyoruz.

Mutlu, sağlıklı bir 2013 geçirmenizi diliyoruz.

Hoşça kalın

80

(6)

06 KIŞ

C

umhuriyet’in ilk yıllarında ulaşım problemi Anadolu’nun batısı ile doğusunun birbirine bağlanmamış olmasıy- dı. Batı ve güneyde birçok demiryolu hattı yapılmış- ken, Doğu Anadolu bu imk ndan uzun süre mahrum kalmıştır. Cumhuriyet yönetiminin demiryolu politika- sı Anadolu’yu dört baştan demir ağlarla örmekti. Bu politika Cumhur reisi Mustafa Kemal’in şu sözlerinde en güzel ifadesini buldu: “Türkiye Hükümeti’nin tespit ettiği projeler d hilinde muayyen zamanlar zarfında vatanın bütün mıntıkaları çelik raylarla birbirine bağla- nacaktır. Bütün vatan bir demir kitle haline gelecektir.”

Üretim merkezlerini tüketim merkezlerine bağlayıp iktisadi bir denge kurmak, bunun yanında demiryollarının geçtiği bölgelerde sosyal hayat

Yazı İHSAN ÇALAPVERDİ Fotoğraf İHSAN ÇALAPVERDİ ARŞİVİ

Osmanlı döneminde, demiryolu hatları Avrupalı şirketlerin ekonomik çıkarlarına uygun olarak ağaç dalları şeklinde inşa edilmişti. Türkiye Cumhuriyeti ise demiryolu

hatlarını ağ biçimine dönüştürmeyi hedeflemiştir.

üzerinde de bir gelişme, ülke içerisindeki askeri nakliyatların da daha ça- buk bir şekilde yapılmasını sağlamaktı.

Cumhuriyet idaresi “bir karış fazla şimendifer” parolasıyla 1924 yılında, demiryolu inşaat atağını başlattı. Cumhuriyetin onuncu yılında tamamla- nan demiryolu hatları şunlardı: Ankara-Sivas, Kütahya-Balıkesir, Kayse- ri- lukışla, Samsun-Sivas, Samsun-Çarşamba ve Fevzipaşa-Diyarba- kır hattı. Demiryollarının döşenmesinde dikkati çeken önemli bir husus, hatların uzanış biçimleriydi. Osmanlı döneminde, demiryolu hatları Av- rupalı şirketlerin ekonomik çıkarlarına uygun olarak ağaç dalları şeklinde inşa edilmişti. Her ağaç dalı belli bir gücün ekonomik çıkar alanını oluş- turuyordu. Türkiye Cumhuriyeti ise demiryolu hatlarını ağ biçimine dö- nüştürmeyi hedefledi. 3.75 km. olarak devralınan demiryolları, 1933’te

Bir kar ş a a şime i er

mh ri et ka a m ar

(7)

KIŞ 07 .000 km.’nin üstüne çıkarılmıştır. Yine bu dönemde, yabancı şirketlerin

elinde bulunan hatların 1. 4 km.’lik kısmı da satın alınarak millileştiril- miştir.

Sivas Erzurum attı

Cumhuriyet’in demiryolu politikasının en önemli halkalarından birini teş- kil eden, Anadolu’nun tam ortasından geçeceği için istikbaldeki demir- yolu hatlarının belkemiği olarak nitelenen Ankara-Erzurum hattı inşasına uzunca bir süre başlanılamadı. Demiryolunu Erzurum’a ulaştırma hedefi, Cumhuriyet’in ilk yıllarında ülke yöneticilerinin her fırsatta dile getirdik- leri bir konuydu. 1927 yılında Sivas-Erzurum demiryolu inşaatı Belçikalı bir inşaat şirketine verildi. Ancak şirket, sermaye sıkıntısı çektiğinden inşaata başlayamadı. Belçikalı şirketle yapılan sözleşme feshedilerek, İsveçli şirketin yetkilileriyle görüşmelere başlandı. Görüşmeler olumlu neticelenince, Sivas-Erzurum inşaatı bu kez de İsveçli şirkete verildi.

Ancak bu şirketin de işi başaramayacağı anlaşıldığından, İsveçlilerle ya- pılan sözleşme de feshedildi. Yabancı şirketlerle bu işin halledilemeye- ceği görülünce, hükümet bu işi bizzat kendi üzerine aldı. Öncelikle hat- tın maliyeti ve hatla ilgili teknik hususlar tekrar gözden geçirildi. Yapılan incelemeler sonucunda, İnşaat mum Riyaseti’nin işin yapılabilmesi için tespit ettiği meblağ, 43 milyonu inşaat masrafı olmak üzere, toplam 53 milyon liraydı. Sivas-Erzurum hattı Cumhuriyet’in 10. yılına yetiştirilmek isteniyordu. Bunun için hattın yapımına birkaç yerden başlanacak, fen heyeti Avusturya’dan getirilecek mühendislerle takviye edilecek, amele tedariğinde sıkıntı çekilecek yerlerde daha fazla makine kullanılacaktı.

Ancak bu inşaata başlanamadı. Demiryolu yapımı konusunda karşıla- şılan mali güçlüklerin üstüne, 1929 ekonomik buhranı da eklenince, hat 1930’da Ankara’dan Sivas’a kadar ulaşabildi.

Sivas Erzurum attı Kanunu

Erzurum’a demiryolu hattının döşenmeye başlanması için, kanun teklifi 20 Mayıs 1933’te TBMM tarafından görüşülerek kabul edildi. Kanunla, Sivas’tan Erzurum’a demiryolu yapılması ve Divriği civarında münasip

imendi er za eri ürk işçisinin, ürk mühendisinin,

ürk sermayesinin za eridir

İsmet İnönü

Divriği, ürek Boğazı ndaki demirköprü dizisi

Ankara Erzincan hattının açılışı nedeniyle Ankara dan hareket eden şimendi er

(8)

08 KIŞ

bir noktada Malatya’ya doğru uzanacak bir iltisak hattının döşenmesi kararlaştırıldı. Bu iş için harcama bedeli olarak 80 milyon lira öngörül- müştü. Ancak hattın takip edeceği güzerg h hususunda Nafia Vek leti ile Genelkurmay Başkanlığı arasında fikir ayrılığı yaşandı. Nafia Vek leti mühendisleri, hattı Sivas-Zara istikametinden geçirmeyi düşünürken, Genelkurmay Başkanlığı hattın daha güneyden ve Divriği istikametinden geçmesini gerekli görüyordu. Ancak Nafia Vekili Hilmi ran ile Vek letin diğer görevlileri güzerg hın Divriği istikametinden geçirilmesi halinde, hattın yapımı için gereken meblağın daha da artacağını düşünüyordu.

Zira bu bölgedeki arazi çok daha arızalıydı. Yapılan tartışma- lar sonucunda güzerg h, Genelkurmay Başkanlığı’nın istediği şekilde belirlendi ve hattın o şekliyle ihaleye açılmasına karar verildi. Hat inşasının ihaleye çı- karılacak olması yerli şirketlerin yanında Fran- sız, Alman ve Amerikan şirketlerini de hareke- te geçirdi. Bu yabancı şirketler arasında Fo Brothers International Corporation ve Julius Berger gibi daha önce Türkiye’de iş yapmış olanlar da vardı. 12 Haziran 1933’te kapalı zarf usulüyle yapılan ihaleye şu şirketler ilgi göster- di: İnşaat İdarei Fenniyesi, Foks ve Hathas Şir- keti, Mühürdarz de Nuri (Demirağ) ve Ortakları Şirketi ile Abdurrahman Naci Şirketi. Foks Şirketi ile İnşaat İdarei Fenniyesi Şirketi eksiltmeye katıl- madı. Abdurrahman Naci Bey’in %8.80 müteahhit k rı istemesine karşılık, Mühürdarz de Nuri Bey %1. 0 müteahhit

k rı ile yetindi. Böylece iki teklif arasındaki devletin k rı 3.45 .000 lira olacağından ve Mühürdarz de Nuri Bey’in bu işi, teknik ve mali bakım- dan sonuna kadar başarabilecek kuvvette olduğuna kanaat getirildiği için ihalenin bu firmaya verilmesi konusunda Bakanlar Kurulu’ndan izin istendi.

29 Haziran 1933’te ihaleyi kazanan şirketle inşaat sözleşmesi imzalandı.

Nafia Vekili Hilmi Bey, aynı gün Başvekil İsmet Paşa’ya bir yazı gönde-

rerek, duygularını şu şekilde ifade etti. “Sivas-Erzurum ve Malatya-Divrik demiryolları inşaatının mukavelenamesini şimdi imza etmiş bulunuyo- rum. Bunu zati devletlerine arz ve iblağ ederken deruni bir haz ve inşirah duymakta olduğumu ifade etmek isterim.” Bu demiryolu ihalesi, Cumhu- riyet sonrası Türk demiryolu yapımı tarihinde bir milat olmuştur.

Proje bilgi ve teknik özelliklerinin yanı sıra ilk defa Türk yatırımcı ve mü- hendislerinden oluşan bir grupla gerçekleştirilmiş olması, Sivas-Erzu- rum hattının Cumhuriyet’in kuruluş yıllarındaki en önemli projelerden biri

olmasını sağladı. Hattın inşaatına 4 Eylül - 1933 yılında Sivas’tan başlandı, sonradan Malatya-Çetinkaya hattı eklenerek öngörülen tarihten 15 ay önce bitirildi. Hattın özellikle Divriği çevresindeki 100 kilometrelik bölümü arazi koşulları nedeniyle zorlukla tamamlandı. 1939 yı-

lında Erzurum İstasyonu’nun açılması nedeniyle hazırlanan kitapta “Bugün lokomotifler ile uzun trenlerimizin kolaylıkla geçmekte oldukları bazı yerlerden bundan birkaç sene evvel bir ameleyi geçirebilmek için aylarca çalışıp bir iz açmak icap etmişti. Atma Boğazı gibi iki tarafı şakuli denile- bilecek derecede dik yamaçlarla ihata edilmiş dar boğazlardan ilk geçen insanlar muhakkak istihşaf heyetlerimizdi.”

Nuri Demirağ, hattın zamanında bitirilmesi için hattı muhtelif kesimlere ayırarak farklı taşeronlara ihale etti. Malzeme taşınması ve iklim koşullarındaki karşılaşılan zorlukları asgariye indirerek hattın za- manında bitirilmesinde başarılı olan taşeronların isimleri tünellere verildi:

Ali Bey Tüneli, Yahya Bey Tüneli, Haşim Bey Tüneli, Osman Bey Tüneli, Yaşar Bey Tüneli ve benzeri. Yahya Bey Tüneli’nin öyküsü ise ilginçtir.

Yahya Bey Tüneli zeminin uygun olmaması nedeniyle zamanında ta- mamlanamadı ve Atatürk’e tüneli tamamlayacağına dair söz vermiş olan Yahya Bey, bu sözü tutamamış olmaktan dolayı gururu incinerek intihar etti. Yahya Bey, ismi ile adlandırılan tünelin önüne defnedildi.

ayları vidalayan tri onöz makinesi

(9)

KIŞ 09 550 kilometre uzunluğunda ve üzerinde 23 kilometreye varan tüneller

bulunan Sivas-Erzurum hattının, nerdeyse yalnız kazma kürekle ve ala- bildiğine zor koşullarda altı yıl gibi bir sürede bitirilmesi her türlü takdirin ötesinde bir olay olmuştur.

Sivas-Erzurum hattının boğazlar mıntıkasında inşaat malzemesinin ta- şınması başlı başına önemli bir olaydır. Çimento yüklü kamyonlar, Mun- zur dağlarının eteklerini sıralayan heyelanlı ve bilhassa çok virajlı, % 0 dik yamaçlara tırmandı. Aynı meyildeki diğer yamaçlardan indi. Sivas- Erzurum hattı, çok önmeli yarma ve imlaları, servis yolları, şoseler ve köprüleri, şehirlerde istasyonlar arasında irtibat yolları ve su tesisatı, de- mir ve betonarme tünelleri, her türden üretimiyle yıl gibi kısa bir zaman- da başarılmıştır.

İsmet İnönü’nün söylediği gibi “Şimendifer zaferi Türk işçisinin, Türk mü- hendisinin, Türk sermayesinin zaferidir”

Say ı ve şükran borcumuz

Erzurum İstasyonu’nun işletmeye açılması ile yeni demiryollarımızın uzunluğu 3189 kilometreye ve bu uğurda harcanan para toplamı 3 8 milyon liraya ulaştı.

Memleketimizde her sahada başarılarla geçen on altı senelik Cumhu- riyet devrinde gözünü açanlar, kalkınmak ve ilerlemek yolunda yapılan büyük hamleleri ve meydana getirilen kıymetli eserleri; bu arada demir- yollarının Erzurum’a varışını belki biraz da doğal buldu. Fakat saltanat devrini yaşamış, bu devrin yoklukları içinde yıpranmış, Savaş döne- minde Erzurum cephesine gitme görevi alarak haftalarca kar ve çamur içinde kalanlar, bütün kuvvetlerinin yollarda eriyip bittiğini gördü. Onlar için demiryolları ile Divriği, Erzincan, Erzurum’a gitmek daima hasretle, hüzünle beklenecek bir emeldi.

Demiryolu inşaatı bir se erberlik ibi

inşaattı

Fırat Nehri üzerindeki demiryolu viyadüğü

ürek ten havai hatla demiryolu inşaatına demir madeninin nakli

(10)

10 KIŞ

Bu emeli on altı senede gerçekleştiren Cumhuriyet’in banisi olan Atatürk’ü, demiryolu siyasetinin en büyük hamisi olan İsmet İnönü’yü, inşaat esnasında vefat eden vatandaşlarımızı, amelesinden ustasını, mühendisinden müteahhidini saygı ve şükranla anıyoruz. B

ürek İstasyonu yolcu binası ve demir cevheri deposu

Nuri Demirağ ın kızı Gülbahar Erdinç

“Sivas-Erzurum demiryolunun yapımında insanların çalıştır- ması çok enteresandır. Bize anlatırdı; o zamanın Anadolu in- sanı çok çalışmazdı. Aza kanaat ederdi. Babam Halep’ten, Şam’dan kumaşlar, incik boncuklar getirmiş. Onlara işletip, dokutturup sattırmıştır. Yani oradaki insanlar, almanın-sat- manın zevkine varabilsinler diye. İnsanları böyle çalışmaya alıştırarak o demiryollarını yapıyor. Demiryolu yapımında ora- nın insanını çalıştırıyor. Bize hep “insanların çalışması için bir hedefleri olması gerekir” derdi. Babam aynen, çalışan işçilerin başında olmak için çoğu zaman paltosunun üzerinde yatardı.

Günlerce yatak yüzü görmediği olmuştur”

ürek teki demir madeninde çalışan işçiler

ürek Divriği arasında açılan yarmalardan biri

(11)

KIŞ 11

“Tünellerin delinmelerini seyrettik. Demiryolu inşaatı bir seferberlik gibi inşaattı. Bir ucu Çetinkaya’da bir ucu Kemah’da durmak yok. Her tünelin, her köprünün, her menfezin taşeronları ayrı ayrı, kontrolörleri ayrı. Her ustanın başında bir kontrolör dikiliyor.

Tüneller dinamitle açılıyordu. Lağım delme ile ölçülerine göre matka- bınan taşa delik deliniyor derinliğine göre 50 cm., 1 m., 2 m., 2,5 m.

derinlikte lağımlar deliniyordu. O deliklere dinamitler doldurulup ateş- lenip patlatılıyordu.

Lağımcıların matkap denen yuvarlak aletleri vardı. Bunların ağzı çelik ve 3 cm. çapındaydı. Biri matkabı tutuyor, biri de elinde 5 kiloluk tok- makla matkaba vuruyor oda bir taraftan da matkabı döndürüyor vuru- yor. o şekilde akşama kadar 2 tane delik delerse iyi bir ustaya yetiyor.

Deliğin içinden posasını kaşıkla çekiyorlar, öğüterek deliyorlar. O işler zor iş idi, şimdi nerede?

Devlet Sivas-Erzurum hattı için Amerika’dan 300 tane Şevrole mar- ka kamyon almıştı. Erzurum’a gidene kadar arabaların kökü bitti. Dev- rilmeler, uçmalar, suya düşmeler çok oldu.

Tünelleri iki baştan delerek ortada birleştikleri zaman tünel aynaya vurdu diyerek ziyafet verirlerdi. Kimin matkabı önce karşı tarafa ge- çerse bahşiş alıyordu.

Yarmalarda işçiler bellerine iple, halatla bağlanıp, o uçurumların üze- rinde lağım vurup, yarmaları yardılar. Öyle kolaylıkla yarılmadı o yar- malar, tüneller...

Han ocağı diye bir taş ocağımız vardı. Sultan Murad’ın hanı var orda.

Mühendisler ilk demiryolu inşaatı açıldığı zaman ocağı kontrol ettiler.

İlk o ocağı açtılar; 400 ustası, taşçısı, amelesi çalışıyordu.”

emil Demirkale, inşaat ustası

yılında, Sivas Erzincan hattının açılışı sırasında Divriği İstasyonu nda kutlamalara katılan Nuri Demirağ Ortaokulu öğrencileri

(12)

“Kemal Sunal”

şak ar t Bir r ta

“ stalara Saygı” etkinliğinde

Yeşilçam’ın güldürü ustası Kemal Sunal sevenleriyle anıldı.

sta oyuncu hakkında Prof. Dr.

Şükran Esen ile söyleştik.

Yazı ve Söyleşi NESLİ YALÇIN Fotoğraf ERDEM AYDIN, ŞENOL KAŞIKÇI, CENGİZ KAHRAMAN ARŞİVİ

ta ara a

(13)

KIŞ 13

“Kemal Sunal”

B

eşiktaş Belediyesi tarafından hazırlanan “ stalara Saygı’’

toplantıları, sekizinci sezonuna Kemal Sunal’a Saygı ge- cesi ile başladı. Geçtiğimiz 7yedi sezon boyunca kültür ve sanat hayatımıza önemli etkilerde bulunmuş, düşün dün- yamıza ve gönüllerimize dokunmuş nice kimliğin konuk edildiği toplantılar, yeni sezonda da vefa duygusunun altını çizmeye devam ediyor.

1970’lerde Yeşilçam’da yıldızı parlayan, tiyatro ve sinemanın gülen, gül- düren ve düşündüren yüzü, büyük oyuncu Kemal Sunal ailesi, dostları ve sevenleriyle bir kez daha anıldı. 123. cüsü gerçekleştirilen “ stalara Saygı”

toplantılarını bugüne dek özenli ve başarılı şekilde hazırlayan gazeteci-ya- zar Faruk Şüyün, yine nitelikli bir etkinliğe imza attı.

2 Kasım 2012 Pazartesi akşamı, Akatlar Kültür Merkezi’nde gerçekleş- tirilen etkinlikte gecenin sunumunu, yılların duayeni Halit Kıvanç üstlendi.

Basının da büyük ilgi gösteren gecede Sunal ailesini çok sayıda ünlü sima ve yüzlerce seveni yalnız bırakmadı. Sunal’ın sanatçı dostları Ahmet Gül- han, Zeki Alasya, Hülya Koçyiğit, Şevket Altuğ, Cem Yılmaz ve Berna La- çin gibi önemli isimler söz aldı. Yavuz Bingöl, Sunal’ın çok sevdiği türküleri seslendirdi, Sezen Aksu da verdiği mini konserle izleyenleri mest etti.

Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal, gecenin açılış konuşmasında, “Bir devi bugün başka şekilde anıyoruz. Geriye dönük hiçbir şeyi düşünmeden Kemal Sunal’ı anıyoruz. Bu farklı bir olay. Farklılığı salondaki farkındalıktan ortaya çıkıyor. Onun için televizyon kanallarını açtığınız zaman aynı Kemal Sunal’ı görüyorsunuz. 30 yıl sonra da açtığınız zaman yine aynı Kemal Su- nal ilgi ile izlenecektir” dedi.

Duruşuyla eşinin sevenlerinin de takdirini kazanmış olan Gül Sunal, onun gidişiyle birlikte acı dolu 12 yıl geçtiğini ifade ederek, “Ama filmlerinin h l gösteriliyor olması Kemal’in şu anda 10 yaşında 8 yaşında hayranlarının olması mutluluk veriyor. Onun hiç unutulmayacağını gösteriyor. Bu gece Kemal’i anacağız dostlarıyla. nutmuş değiliz ama bir arada olup dertleşe- ceğiz. 12 yıl içinde her şeyini özledim. O benim rehberimdi. Ona sormak is- tiyorum ama yok” diye konuştu. zun evlilikleri boyunca bir kere dahi kavga edememiş olmalarını da esprili bir dille ifade eden Gül Sunal, geceye katılan dostlarına da teşekkür etmenin ona düşmeyeceğini yine şükran ve özlem dolu sözlerle belirtti.

Sunal’ın dostları onunla geçen yıllarından, anılarından bahsederek büyük ustanın perdeye yansımayan yönlerini de sevenleriyle paylaştılar.

ıpranan elbise

Eski dostu Zeki Alasya; pek fazla bilinmeyen yönleriyle ve farklı bir bakış açısıyla Sunal’ın kariyerini yorumladı. Sunal’ın ilk çıkışını gerçekleştirdiği filmlerde can verdiği karakterlerin uzunca bir süre üzerine yapıştığını, “Ona bir elbise giydirdiler, yıllar geçti, o elbise eskidi, soldu, küçük geldi ama ıs- rarla giydirmeye devam ettiler ” sözleriyle ifade etti. Daha sonra, Sunal’ın çok yönlü yeteneğini, farklı rollerde de kendini göstermek istediğini ancak buna fırsat bulamamasından dolayı ne kadar üzüldüğünü belirtti. Monoloğu sevmediğini dile getiren Alasya, “Keşke burada olsaydı da karşılıklı konuş- saydık. Arıyorum, büyük bir eksiklik... Kemal kimdi?’ diye sorarsanız baş- ka benzetmelerle söyleyeyim. Star futbolcular vardır. Ama bir tane Messi vardır, ya da Pele. Birbirinden önemli, kudretli, başarılı liderler vardır ama Atatürk bir tanedir. Önemli işler yapmış aktörler vardır, ben varım, Metin var, Ahmet var diğerleri ama Kemal Sunal bir tane. 12 sene mi oldu? İsterdim hep beraber yeni filmlerde, doğru dürüst ayağı sağlam yere basan filmlerde Kemal’le beraber oynasaydık. Sonra bazen şöyle bir çevreme bakıyorum diyorum ki iyi de olmuş galiba gittiği çünkü bugün bir film çevirse, bu işten iyi anladığını zanneden biri der ki Bizim tanıdığımız Şaban bu Şaban değildir Kınıyorum hepinizi ’. Sonra bir filmini yasaklarlar. sta; Türkiye bildiğin Tür- kiye değil artık. Sen orada kal seyret daha iyi” şeklinde konuştu.

Şevket Altuğ, hem ülkenin hem sektörün şartları yüzünden mesleğe sıkın- tılı başlayan bir kuşak olduklarını, süreç içerisinde yaşadıklarını “Önümüz- de fazla alternatif yoktu. Yani bir macera olarak başladık ve maceranın ilk yıllarında çok sıkıntı çektik. Şimdi gençler alınmasınlar, onlar daha şanslı, şanssa eğer. Mesleğe başlıyorlar gayet güzel, hemen bir diziye kapak atı- yorlar. Öyle götürüyorlar işi. Kemal de bu sıkıntıdan nasibini aldı. Çok sıkıntılı günler geçirdi. Ama önünde iki yol vardı. Ya direnecekti kalacaktı ya da bıra- kıp, gidecekti. Bir sürü arkadaşımız bu sıkıntıya dayanamadı bırakıp gittiler.

Kemal kaldı, direndi. Bir gün sohbet esnasında bana, Yahu Şevket, Allaha şükür bir sürü şey yaptık. Yaptığım işlerden de memnunum. Ama daha iyi iş- ler yapmak istiyorum. Daha kaliteli daha doğru işler yapmak istiyorum’ dedi.

Yapmaya başladı ancak ömrü vefa etmedi. Onun anısı önünde saygıyla eği- liyorum” sözleriyle özetledi.

üzü en zen in olan üyemiz

Yeşilçam’ın vefalı isimlerinin başlarında gelen Hülya Koçyiğit, büyük bir aile olduklarını ifade ederek, “Türk sineması bizim ailemiz ve Kemal Sunal da yüzü en zengin olan üyesi. O bir komik ama felsefesi olan bir komik. Bir kere muhalif Ona kolay kolay bir şeyi kabul ettiremezsiniz. Çünkü hayatı bir algı- layış biçimi var. Değerlerden yoksun olanları eleştirir. Gerçekten bir çok filmi hepimize dert olmuştur. Hayatı yalansız dolansız, başkalarını kandırmadan,

(14)

14 KIŞ

zarar vermeden yaşamayı öğretir. Çok kızdığı za- man da “eşşoğlueşşek” der Bugün artık bipliyo- ruz. Ezilen küçük insanları canlandırmıştır. Saflığı, iyi niyeti, sempatisi ve zek sıyla sonunda hep ka- zanan o olmuştur. Onun için halkla özdeşleşmiştir onun filmleri. Günümüz koşullarında biz h l onun filmlerini rahatlamak için veya sorunlardan kaçış için seyrediyoruz. Kemal Sunal filmleri çoğu za- man isyan etme noktasına gelen halkımızı güldür- müştür” dedi.

Bu ağabeyler bizi yaktı

Yakın kuşağın önemli mizah isimlerden olan Cem Yılmaz keyifli konuşmasında, Kemal Sunal ve onun filmlerinin kendi hayatındaki etkilerine, ba- kış açısının ve mizah anlayışının gelişimine olan katkılarına değindi. “Bu ağabeyler bizi yaktı. Bu ağabeylerimiz bizim hayatımızda öyle enteresan şeyler yaptılar ki, bir kere devamlı kaybedip tek- rar bulmaya çalıştığımız komedinin komedyenin itibarını bu kuşağa borçluyuz biz. Bu kuşak bizim mumla aradığımız şeyleri çok yakinen yaşamışlar”

diye konuşan Cem Yılmaz konuşmasının başla- rında yaptığı esprilerle gecenin de renkli dakika- larına imza attı.

İlerleyen saatlerde söz alan Berna Laçin, ilk sine- ma filmi deneyiminde bir baba ve kızı canlandığı 19 yaşındaki halini, heyecanını, Sunal’ın kendisine kattığı oyunculuk deneyimlerini, ona duyduğu hayranlık ve özlemi aktarırken duygusal anlar yaşattı.

Son ülen adam

Sunal Ailesi ve Nihat Özcan’ın birlikte hazırladığı “Son Gülen Adam” belgeselinden de bölüm- lerin gösterilmesi ile neşe ve öz- lemi biraya getiren duygusal anlar yaşandı.

Belgeselde söz alan Yıldız Ken- ter, “Kemal sahneye girince se- yirci kıpırdanıyor, gülüyordu.

Kemal’e bakıyordum, seyirciye bir şey yapmıyordu. Kemal, Kenter Tiyatrosu’nda bir şey keşfetti. Bende bir şey var. Ben seyircide bir şeyi tah- rik ediyorum’ dedi.

Yine aynı belgeselde söz alan Şener Şen, “Ben gittiğimde Kemal önemli bir oyuncuydu. Ben yardımcı rollerdeydim. Hep ona karşı rollerdeydim. İkimiz de herkesin beceremediği bir ilişki içindeydik. Profesyonelliği unutmaya çalışır, lise çağlarındaki gibi coşkuyla gülerdik. Bunu keyifle yapardık ve bu seyirciye de tesir ederdi. Kemal ile birlikteliğimizi özlüyorum” diye konuştu.

Perran Kutman da yakın dostu Kemal Sunal’la, yokluklar içinde geçen ama paha biçilmez güzellikteki anılarını, özlemle gülümseyerek aktardı.

Saime Anne

Geceye Sunal’ın annesi Saime Hanım da katılmıştı. Tüm geceyi, gurur ve hasretten dökülen gözyaşlarıyla izleyen anne Sunal’a, gecenin sonunda Kemal Sunal’ı yetiştirdiği için özel teşekkür edildi.

Geceye ilgi büyük olunca salona sığmayan pek çok izleyici ayakta kalırken, yine pek çok kişi de etkinliği merdivenlere ve sahnenin kenarlarına oturarak izleyebildi.

ma filmi deneyiminde bir baba ve kızı canlandığı 19 yaşındaki halini, heyecanını, Sunal’ın kendisine kattığı oyunculuk deneyimlerini, ona duyduğu hayranlık ve özlemi aktarırken duygusal anlar yaşattı.

Son ülen adam

Sunal Ailesi ve Nihat Özcan’ın birlikte hazırladığı “Son Gülen Adam” belgeselinden de bölüm lerin gösterilmesi ile neşe ve öz lemi biraya getiren duygusal anlar yaşandı.

Belgeselde söz alan Yıldız Ken ter, “Kemal sahneye girince se yirci kıpırdanıyor, gülüyordu.

Kemal’e bakıyordum, seyirciye bir şey yapmıyordu. Kemal, Kenter

(15)

KIŞ 15

(16)

16 KIŞ

Kimin içine böylesine dert olur da, zirvesinde olduğu mesleğin okuluna yıl- lar sonra öğrenci olarak dönebilir? Öğrendiği ve öğreteceği çok şey olan, bunu da hakkıyla yapması gerektiğine inanan Kemal Sunal sta sinema sanatçımızı akademik açıdan da ustalaştıran süreci, aynı zamanda tezini de yöneten hocası, Prof. Dr. Şükran Esen anlattı.

Gönülleri sinema perdesinin hayta öğrencisi olarak etheden Kemal Sunal ın, erçek öğrenciliği nasıl şekillendi

19 9’da kaydını yaptırmış ama hemen sonra tiyatro ağırlık kazanınca okulu bırakmış. Öğrenci affıyla tekrar kayıt yaptırarak 1995’te Marmara İletişim’de lisans eğitimini tamamladı. 1998 yılında da yüksek lisans mezunumuz oldu.

Kariyerinde isim yapmış kişiler arasından, akademik sürece dönüş yapan azla isim yok sanırız, Kemal Sunal ın bunu yap- masına ne sebep oldu

Tarık Akan, Kadir İnanır ve Çiğdem Tunç da Marmara İletişim mezunu.

Yeşilçam’dan, başkaca sinema eğitimi alma fırsatı bulan çok kişi yok sanı- rım. zun yıllar önce eğitimine ara verip, ünlü olduktan ve yaşı ilerledikten sonra, fakülteyi tamamlayan, yüksek lisans yapan ve doktoraya yönelen kişi olarak Kemal Sunal’ı görüyoruz. Kemal Sunal’ın duruşu ve geleceğe bakışı özeldi. İsteseydi zaten oyuncu yetiştirebilirdi. Ama o, eğitimini tamamlama isteğiyle gelmişti. Sonrasında birikimlerini öğrencilere aktarabilmek için akademisyenlik yolunda ilerleme kararı aldı. Talihsizlik yaşanmasaydı eğer doktorası için hazırlıklara başlayacaktı.

ürk Sinema arihi dersleri veriyorsunuz Anlattığınız kişile- rin, ilmlerin, olayların bir dönemine birebir şahitlik eden bir öğrenci ise sıralarınızda oturuyor Bundan bahsedebilir miyiz

Derslerde Türk Sineması ile ilgili, örneğin Ertem Eğilmez üzerine konuşur- ken nasıl film çektiği, film çekerken ne kadar otoriter olduğu gibi kitaplarda pek rastlanmayan detayları aktarabiliyordu. Yeri geldiğinde yapılan bu ekle- melerin derse farklı bir şekilde önemli katkıları olmaktaydı elbette.

e rek r k R tar

İnek aban,

(17)

KIŞ 17

ez hocası siz oldunuz Peki, süreç nasıl elişti

Ödevler sırasında, ondan filmleriyle ilgili bir çalışma yapmasını istedim. Derli toplu güzel bir çalışma sundu. Daha sonra ders sırasında bu filmlerin nasıl ve neden bu kadar ilgi gördüğü hakkında konuşmalarımız oldu. Sonrasında da bu soru, Kemal Sunal’ın kendi filmleri üzerine yüksek lisans tezi hazırla- masına yol açtı.

Buradaki en önemli şeyin kendine tarafsız bakıp bakamayacağı konusu ol- duğunu söyledim. Buna çaba göstereceğini söyledi ve tez süreci boyunca da bir başka güldürü ustasını incelemeye almış gibi davrandı.

Siz onu hem perdeden hem de akülte sıralarından izlediniz Sıralardaki sıradan Kemal Sunal nasıldı

Yaptığı çoğu tiplemeden farklı, hayatı çok ciddiye alan bir insandı. Ülkenin sorunlarıyla ilgilenen, özellikle yoksulluk, cahillik gibi kemikleşmiş sorunlar hakkında bir şeyler yapılması gerektiğine inanan, buna kafa yoran biriydi.

Kemal Sunal ın da tezine vesile olan neden bu kadar sevilmiş olduğu sorusunun sizde bir yanıtı var mı

Kemal Sunal filmleri, sorunlar altında ezilen küçük insana umut veren filmler. Her filminde güçsüz, şaşkın görüntüsüyle, kötü ve güçlülerin zayıf noktasını bulup, farkında değilmişçesine onları cezalandırması, insanları rahatlatıp güldürüyor. Mimiklerini ve vücut dilini çok ustaca kullanıyor. Er- tem Eğilmez’in Arzu Film ekolünde olmak da önemli. Halkı iyi bilen bir ya- pımcı-yönetmendi Eğilmez. 1972’de Kemal Sunal’ı sinema dünyası adına keşfeden de oydu. Sunal’ın halk tarafından sevildiğini görünce, halka yakın konuları öneriyor. Senaryoyu Kemal Sunal da d hil bütün oyuncu grubu bir- likte, güle oynaya yazıyorlar.

Kemal Sunal çok iyi bir oyuncu, toplumu ve canlandıracağı karakteri çok iyi tanıdığı için role hemen ve gayet de başarılı girebiliyordu. Zeki Ökten anlatmıştı, çekime başlayacakları zaman Kemal Sunal etrafa şöyle bir

bakınıp, gidip en uygun yerde dururmuş. Kamerayı rahatlatır, nerede iyi Gol Kralı,

Salako,

öpçüler Kralı,

Davaro, Salako,

Davaro, öpçüler Kralı,

(18)

18 KIŞ

V ve Sinemada Kemal Sunal Güldürüsü , Om ayınları, İstanbul,

(19)

KIŞ 19 görüntü verecekse, konu neyi gerektiriyorsa ona göre kendini konumlan-

dırırmış. Yani işin tekniğine de algısına da çok h kim olduğunu görüyoruz.

Artık oyunculuğunu daha iyi gösterebileceği, eleştirelliğini daha fazla yan- sıtabileceği bir döneme gelmişti. “Propaganda”dan itibaren buna ağırlık kazandırmaya istekliydi. Fakat hem Sunal hem de sinemamız adına çok acıdır ki fırsat olmadı.

Ustalara Say ı Gecesi nin katılımcıları arasında siz de yer almıştınız em eceyi hem de Beşiktaş Belediye sinin üstlendiği benzer çalışmaları değerlendirebilir misiniz

Gece gayet güzeldi, çok kalabalıktı. Küçük bir salon olmamasına rağmen, içeriye girmek için sabırsızlanan ve zorlanan insanlar, salondaysa ayakta kalanlar vardı. Katılımın pek çok anlamda göz doldurduğu, anlamlı bir top- lantıydı.

Belediyelerin halkın zihnini açmaya, ufkunu genişletmeye yönelik pek çok etkinlik ve uygulamayı gerçekleştirme olanakları var. Beşiktaş Belediyesi de bu konuda önemli çalışmalar yapıyor. Zaten halkçı belediyelerin halkın etrafında herhangi bir yerde değil, tam olarak ve her anlamda yanında olma- sı gerekir. Beşiktaş Belediyesi bu anlamda da başarılı. B+

Kemal Sunal ın tez hocası Pro Dr ükran Esen

Umudumuz aban,

(20)

20 KIŞ

“Matematik hayatın içinde olmalı” diyen dünyaca ünlü matematikçimiz Cahit Arf, kaderin bir cilvesi olarak hayatımızın tam ortasında

Yazı CENGİZ ERDİL Fotoğraf FATMA ARF VE CENGİZ KAHRAMAN ARŞİVLERİ

T

ürk bilim dünyasının önemli köşe taşı sayılan Cahit Arf, bu dünyadan göçeli neredeyse 15 yıl oldu ama h l günde- lik hayatımızın bir parçası. Bakkalda, büfede, lokantada, dolmuşta, otobüste, neredeyse hayatın her alanında kar- şımıza çıkıyor. “Matematik hayatın içinde olmalı” diyen Arf, kaderin bir cilvesi olarak hayatımızın tam ortasında Çünkü 10 liralık banknotlarda Arf’ın resmi bulunuyor. 10 liranın arka yüzünü dikkatle incelerseniz, bir formül göreceksiniz. Bu formül Arf’a dünya bilim literatüründe yer sağlayan sayılar grubudur. Ve “Arf Değişmezi” adını taşır.

Zor yılların çocuğu ahit Ar

Türkiye’nin yetiştirdiği en büyük mate- matikçilerden biri olan Cahit Arf, 1910 yılında Selanik’te dünyaya geldi. Sela- nik o dönemde iç çatışmaların yaşandı- ğı, Osmanlı’nın kaybetmek üzere olduğu bir kentti. Zaten Arf’ın doğumundan iki yıl sonra Osmanlı askeri Selanik’i terke- decekti. Mustafa Kemal’in hemşehrisi ol-

makla her zaman gurur duyan Arf, “Annem, Zübeyde Hanım’ı tanırmış.

Selanik’ten, baba ocağından kopmak ailem için çok zor olmuş. Bu yüzden evini, yurdunu terkeden insanlara aynı kaderi paylaşma duygusuyla üzüle- rek baktım” diye anlatacaktı. Arf’ın ailesi Balkan Savaşı’nın korkunç göç dalgasıyla İzmir’e yerleşmek zorunda kaldı. Burada da işgalin sancılı yılla- rını yaşayan aile, büyük zaferle Selanik’te bıraktığı mutluluğu, yıllar sonra tadabildi. Artık okumak ve çalışmak zamanıydı. Cahit Arf’ın matematiğe karşı üstün yeteneğini keşfeden ailesi ve öğretmenleri, zaten yaşıtlarından iki sınıf üstünde eğitim alan Cahit’i, Maarif Vekaleti’nin açtığı sınava soktu.

Sınavı kazanan Cahit Arf, 192 yılında Fransa’da Paris St. Louis Lisesi’ne gönderildi. Cahit Arf, liseden sonra yine açılan bir sınavı üstün derece ile kazanıp bu kez Fransa Yük-

sek Öğretmen Okulu’na kaydını yaptırdı. (Röportaj yaptığım kızı Fatma Arf Oliver, Fransa Yüksek Öğ-

retmen Okulu cole Normale Superieure’ün çok itibarli bir okul oldugunu, Avrupa’da sadece öğret- men yetiştirmek için kurulan köklü bir eğitim yuvası

sayıldığını söyledi. Babasının okula giren ilk Türk öğrenci olduğunu da belirtti.)

gönderildi. Cahit Arf, liseden sonra yine açılan bir sınavı üstün derece ile kazanıp bu kez Fransa Yük

sek Öğretmen Okulu’na kaydını yaptırdı. (Röportaj yaptığım kızı Fatma Arf Oliver, Fransa Yüksek Öğ

retmen Okulu cole Normale Superieure’ün çok itibarli bir okul oldugunu, Avrupa’da sadece öğret men yetiştirmek için kurulan köklü bir eğitim yuvası

sayıldığını söyledi. Babasının okula giren ilk Türk öğrenci olduğunu da belirtti.)

Portre

a ar i a ar i i

bi im ha at a amak i i

(21)

KIŞ 21 Arf, 1955 yılında ordinaryüs profesör olurken, yurt dışındaki önemli teknik üniversitelerde konuk öğretim üyesi olarak görev alıyordu. Türkiye Bilim- sel Araştırmalar Kurumu TÜBİTAK’ın kuruluşunda yer aldı ve bir dönem başkanlığını yaptı.

OD yılları

Cahit Arf, Ortadoğu Teknik Üniversitesi’ne 19 7 yılında geçti ve 1980 yı- lında emekli olana kadar bu üniversitede görev yaptı. Üniversitenin ulusla- rarası alanda saygın bir bilim yuvası olmasında çok büyük emeği olan Arf, burada yüzlerce matematikçi yetiştirdi. Sadece kendi alanındakilerle de- ğil tüm mühendislik dallarındaki öğrencilerle de yakından ilgilendi. Olaylı yıllarda üniversitenin rektörlüğünü yapan, siyaset dünyamızda saygın ve renkli kişiliğiyle de yer alan Fizik Profesörü Erdal İnönü bakın Arf için ne yazmış: “ Cahit Arf’ın önemli özelliği, her şeyin aslını anlamaya çalışmak olmuştur. Birisi bir konuşma yaparken, anlamadığı yeri hemen sorardı.

Hiçbir şeyden çekinmezdi. Onun için önemli olan, anlamaktı. Bilime de- ğer veren bir insan olarak anlamak, araştırıcı zekasını kullanarak olayların nedenini anlamak...”

Ar Değişmezi

Sentetik geometri problemlerinin cetvel ve pergel yardımıyla çözülebilirliği konusundaki yaptığı çalışmalar, cisimlerin kuadratik formlarının sınıflandırıl- masında ortaya çıkan değişmezlere ilişkin “Arf Değişmezi” ve “Arf Halka- ları” artık matematik literatüründeydi. Öğrencilerine her zaman “Matematiği ezberlemeyin, kendiniz yapın ve anlayın” diyen Arf, öyle içine kapanık, dış dünya ile ilgilenmeyen biri değildi. Mühendisliğin günlük hayattan doğan problemlerine her zaman ilgi gösterirdi. Kadim dostu Prof. Mustafa İnan ile de böyle bir konuda işbirliği yapmıştı. (Ünlü romancımız Oğuz Atay, Musta- fa İnan’ı “Bir Bilim Adamının Romanı” adlı eserinde anlatır)

Arf, bu işbirliği ile İnan’ın köprülerde gözlemleyip araştırdığı bir sorunun matematiksel kesin çözümünü vermişti.

Ve ölüm

Cahit Arf, 2 Aralık 1997’de Bebek’teki evinde geçirdiği kalp krizi sonucu hayata gözlerini yumdu. Geride öğrencilerinin yanısıra matematik sevdalı- sı, bilim tutkunu binlerce sevenini bırakarak, ama asıl önemlisi sayıların ve denklemlerin de bir miras olduğunu kabul ettirerek bu dünyadan ayrıldı.

Cenaze törenine katılan Prof. Erdal İnönü şöyle diyecekti: “O, bilim adam- larının simgesiydi.” B+

Arf, 1932 yılında çocukluğu ve gençliğini geçirdiği Fransa’ya elveda dedi.

Mezun olduktan sonra ilk görev yeri Galatasaray Lisesi matematik öğret- menliği idi. Bu sırada İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’nde de doçent adayı olarak çalışıyordu. Yine açılan bir sınavla Almanya’da Göttingen Üniversitesi’nde doktorasını yaptı.

Çocukluğu ve gençliği gerilimlere ve savaş yıllarına rastlayan Arf, bir bilim insanı olarak hayatı boyunca barış ve demokrasinin yanında durdu. “Sayı- lar insanlar için, bilim hayatı anlamak için” diyordu.

Almanya’daki öğrenimi sırasında ırkçılığı hortlatan Nazi rejiminin çirkin yüzünü gördü, Yahudi düşmanlığı insanlığın tarihine kara bir leke olarak geçiyordu. Arf, Almanya’daki günlerini kısa tutmaya kararlıydı ve daha çok çalıştı. Diplomasını alır almaz da yurda döndü.

Arf, İstanbul Üniversitesi’nde çalışmalarına gömülürken, Türkiye savaşın içinde değildi ama tüm sıkıntısını yaşıyordu. Karne günleriydi o günler...

Şeker, ekmek karneyle dağıtılıyordu. Ama Avrupa’yı bir uçtan bir uca sa- ran kan denizi yoktu. Gençler okuyor, büyükler çalışıyordu. Ve asıl önem- lisi, Türkiye’de bilim yapılıyordu. Türkiye, Almanya’daki Nazi zulmünden kaçan Alman ve Yahudi bilim insanlarına kapısını açmıştı. Pek çok öğren- ciyi yetiştiren bu bilim insanlarının Türkiye’nin kalkınmasında oynadıkları önemli rol, ilerleyen yıllarda anlaşılacaktı.

Cahit Arf da, sayıların, denklemlerin büyüsüne kaptırmıştı kendini. Araştırı- yor, hesaplıyor, gece gündüz çalışıyordu. Arf’ın ilk çalışması, 1940 yılında uluslararası matematik dergisi olan Crelle Journal’de yayınlandı. Ünlü Al- man matematikçi Hasse ile birlikte bulduğu formül matematik literatürüne

“Hasse-Arf Teoremi” olarak geçiyordu.

Ünlü mizah yazarımız Aziz Nesin’in oğlu olan Prof. Ali Nesin, Arf sonrası kuşağın önemli matematikçilerinden. Matematiği haya- tın ayrılmaz bir parçası olarak gören Nesin, İzmir’in Şirince köyü- ne bir kilometre uzaklıkta kurduğu Matematik Köyü’nde yüzler- ce öğrenci yetiştiriyor. Devletin hiçbir katkısı olmadan, yüzlerce matematik tutkunu, burada bilimin izini sürüyor.

Ali Nesin, Arf için şunları söylüyor: “Cahit Arf, Cumhuriyet’in ilk kuşağının en seçkin bilim insanıdır. Onu sadece bilim insanı ve sayıların peşinde koşan bir matematikçi olarak görmek yanlış olur. Her türlü ayrıcalığa karşı çıkan, barış ve demokrasiden yana tavır alan bir bilim insanıydı. 12 Eylül darbesine karşı çıkan ve dik duran az sayıdaki öğretim üyesinden biriydi. Dünya matematik literatüründe adı en fazla geçen bilim insanıdır. Sonraki yıllarda onun da yetiştirdiği matematikçiler pek çok işi başardılar ama kı- vılcımı ateşe dönüştüren oydu. O modern matematik alanında ilk Türk bilim insanıydı.”

Ali Nesin in ahit Ar ı

(22)

22 KIŞ

ahit Ar , kızı, damadı ve torunlarıyla,

Prof. Dr. Tosun Terzioğlu. Cahit Arf’ın biyografisini yazan bir bili- madamı. Bilimler Akademisi yayınlarından çıkan kitap “Anlamak Tutkunu Bir Matematikçi: Cahit Arf”adını taşıyor. Terzioğlu, Arf hakkında şu bilgileri veriyor:

Cahit Arf bir matematikçiydi. Belki çok fazla makale de yazmadı.

Çünkü, özellikle matematikte çok mükemmeliyetçiydi. Zor be- ğenirdi. Tam çözümler arardı ve bu nedenlerle her yaptığını ma- kale haline getirmeyi düşünmezdi. Başta cebirsel sayılar teorisi olmak üzere geometride, analizde, elastisite teorisinde eserler verdi. Yirminci yüzyılın dar alanlarda uzmanlaşma gerektirdiğini düşünürsek, bu kadar yaygın alanda çaba göstermiş olmasını da yadırgayabiliriz. Amerika, Almanya, Fransa, Rusya, İngiltere gibi bilim geleneği kökleşmiş ve güçlü, aktif matematikçi sayısı yüksek ülkelerden birinin bilim adamı da değildi. Yine de Arf’ın katkılarını zaman eleğinden geçirirsek, o sınavın sonucu olağa- nüstü gerçekten. 1941’de yayınlanmış makalesinde 90’lı yıllarda bile h l birçok atıf var. Adı klasik matematik kitaplarında yer alı- yor. Topolojide bir değişmeze “Arf İnvaryantı” deniliyor. Litera- türde “Arf Halkaları”, “Arf Kapanışı” gibi terimlerle karşılaşıyoruz.

Bir de bu yüzyılın büyük Alman matematikçilerinden olan Helmut Hasse’nin ismiyle birlikte anılan “Hasse-Arf” teoremi var. Bazı atıfları bulmamız için gayret göstermemiz gerekecek; çünkü ma-

kalenin yazarı “Arf”ı bir matematik sembolü, bir matematik no- tasyonu olarak kullanmış; bu harflerin bir Türk matematikçisinin soyadı olduğunu düşünmeden...O kadar iç içe geçmiş matema- tikle Cahit Arf ismi.

Ödülleri ve hele törenleri pek sevmezdi. Ama TÜBİTAK Bilim Ödülü’nün yanı sıra Karadeniz Teknik Üniversitesi’nden, Ortado- ğu Teknik Üniversitesi’nden, İstanbul Teknik Üniversitesi’nden onur doktorası aldı. Genç yaşta Mainz Akademisi Muhabir Üyeliği’ne seçildi. Türkiye Bilimler Akademisi’nin onur üyesi oldu.

Üniversitede rektörlük, dekanlık gibi idari görevler almaktan hep kaçındı. Araştırmacıların bu gibi görevlerden uzak durmaları ge- rektiği görüşündeydi. Ama uzun yıllar TÜBİTAK Bilim Kurulu başkanlığını özveriyle yürüttü.

Cahit Arf’ı ilk tanıyan bir kişi onun sadece matematiğe ilgi duyan bir insan olduğu izlenimi edinebilirdi. Matematik her şeyin üzerin- de ve ötesindeydi Cahit Bey için... Ancak onun TÜBİTAK’ın ku- rulmasında ve gelişmesinde gösterdiği çabayı ve özeni bilenler Cahit Arf’ın öyle içine kapanık, matematikle uğraşan dış dünyayla ilgilenmeyen bir kişi olmadığını anlamışlardır. Mühendisliğin gün- lük hayattan doğan problemlerine her zaman ilgi gösterirdi. Ama, bu probleme mutlaka matematiksel bir model bulmaya da çaba- lardı. Hele bir de pratikten gelen bir problemi matematik olarak çözüme kavuşturursa pek keyiflenirdi. Değerli bilim adamı yine o mitolojik kahramanlardan olan rahmetli Mustafa İnan ile böyle bir işbirliği yapmış ve İnan’ın köprülerde gözlemleyip araştırdığı bir sorunun matematiksel kesin çözümünü vermişti. Bu çalışmaları Cahit Arf’a İnönü Ödülü’nü kazandırmıştı.

Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde çalıştığı yıllarda yeni ve farklı bir üniversite modelinin ve kültürünün ortaya çıkması için çaba gösterdi. Akademik dünyanın yapay hiyerarşik ayrımlarıyla alay ederdi. Özellikle genç öğretim üyeleri ve öğrencilerle çok güzel, yararlı ve keyifli bir diyalog içindeydi. Üniversite içi çekişmeler- den ve politikadan özenle uzak durduğu halde ODTÜ sistemi tehlikeye düştüğünde duyarlı ve sorumlu bir bilim adamı olarak kendini bir mücadelenin içine atmaktan çekinmedi. Bu onurlu mücadelede bile matematiğin aksiyomatik yaklaşımını kimseye fark ettirmeden kullandı.

Anlamak tutkunu bir matematikçi

(23)

KIŞ 23 Fatma Arf Oliver, Cahit Arf’ın tek evladı. zun yıllardır ABD’de yaşıyor. Bu

ülkede ünlü bir uçak firmasında görev yapan Fatma Arf emekliliğin tadını çıkarıyor. Arf yaz aylarında Türkiye’ye geliyor ve Saroz Körfezi’nde tatilini geçiriyor. Çok sevdiği İstanbul’dan da elbette kopamıyor. Fatma Arf baba- sıyla ilgili sorularımızı yanıtladı.

ahit Ar nasıl bir babaydı Baba kız ilişkileri nasıldı

Cahit Arf, bir baba olarak, otorite yerine, yakın arkadaş olma prensibini kabullenmişti. Üç kişilik küçük ailemizde, bana çocuk yerine yetişkin bir birey gibi davranılırdı. Her birimizin görevleri vardı. Annem, Kandilli Kız Lisesi’nde tarih öğretmenliği dışında evi idare etmek ve dış dünya ile ilişki- lerin devamını sağlamakla görevliydi. Benim görevim okumaktı. Babamın işi ise İstanbul Üniversitesi ile matematik. Üçümüz de iyi kötü memnunduk durumumuzdan.

Belki kendisi otorite pozuna girmek istemiyordu ama, benim evde esen havadan anladığım, gerçek otoritenin babam olduğu idi. Her ço- cuk gibi babamın, yeryüzünde her şeyi bildiğine inanırdım. Evde, hiçbir açık baskı yoktu ama gayet tatlı, sevimli bir şekilde hissettirilirdi.

Beni azarlamak da herhalde annemin görevlerine dahildi. Babamla sanki hep şakalaşıp, gülerdik gibi hatıralarım var.

Eve iş etiren babalardan mıydı

Aklımdaki Cahit Arf, Bebek sırtlarındaki eski ahşap evde, hep çalışma oda- sında, şimdi benim eşimle birlikte kullandığımız yazı masasının başında idi.

Evdeki odalar soba ile ısındığı için, soğuk aylarda oturma odasındaki ye- mek masasını kullanırdı ve etrafında daima bir pipo tütünü bulutu bulunur-

du. El yazısı çok zarif ve okunaklı idi. Müsvette bile olsa gayet düzgündü yazdıkları.

Çalışmasına, gereken tamiratlar icin seve seve ara verirdi. Evin elektrik, su tesisatı çok eski olduğundan, bu tamiratlar oldukça sık gerekirdi ve bu ko- nuda çok yetenekli idi. Fakat biraz inatçılık karışırdı işin içine. Mesela bir parça gerektiğinde nalbura gitmektense onu ev içerisinde bir yerden bulup çıkartmakta ısrar ederdi. Bu işlerden çok hoşlanırdı. Dolayısıyla annem ve benim için bu durum çok elverişli olurdu. “Babam her şeyi bilir”e, bir de “ba- bam her şeyi” tamir eder eklenmişti. Bu işlerden hoşlanmaktan çok, daha da önemlisi, “insanlar kendi işlerini kendileri yapmalı” prensibi vardı.

1980’deki ikinci emekliliğinden sonra, uzun süreler Seattle’da bizimle kaldı.

Ona kendi çalışmaları için bir köşe hazırlamıştık. Eşim ile ben babam bizim- le olduğu sıralarda, eski bir ahşap evin odalarını büyütmek, balkon ilave et- mek gibi projeler içindeydik. Bize heyecanla katılırdı. İşten döndüğüm anda hemen yaptıklarını gösterirdi. Dört torununun da onu hatırlıyor olması çok güzel. El yazısı k ğıtlarla örtülü bir yazı masası, tatlı bir pipo tütünü bulutu ve kırık ne varsa “Bunu yapsana” diye koştukları bir dede.

ahit Ar hayatımızın tam orta yerinde En çok kullanılan banknotlarda onun resmini örünce ne hissediyorsunuz

On liradaki resme gelince, kaç sene oldu? Bir yerden bir şey alınca veya taksilerde, geriye verdikleri para içerisinde 10 lira varsa hemen gösterip,

“Bu benim babam” demek fırsatını hiç kaçırmıyorum. Bir resme, bir bana bakıp gülümsüyorlar. Eşimin cüzdanında daima bir 10 lira vardır ve dünya- nın dört bir tarafına yaptığı gezilerde tanıştığı insanlara, 10 lirayı göstermeyi ihmal etmez. Sanırım o da babamı tanımaktan mutluluk duyuyor. Çocuklar da öyle.

ahit Ar , kızı Fatma Ar Oliver ile Bebek teki evinin çalışma odasında

ahit Ar ve eşi alide Ar ile Bebek teki evinin bahçesinde

B+

İnsanlar kendi işlerini kendi yapmalı

(24)

24 KIŞ

B

eşiktaş Belediyesi’nin yetkililerİ, Levent Kültür Merkezi Onat Kutlar Sinema Salonu’nun yeniden sinema işle- viyle Beşiktaş kentlilerine ve sinemaseverlere hizmet vermesi için neler yapabileceklerini tartışıyordu. 2009 yılının sonbaharıydı... zun süren tartışmaların ilk mey- vesi “Bir Belgesel, Bir Gazeteci, Çay ve Simit” oldu.

Belgesel Sinemacılar Birliği ve Türkiye Gazeteciler Birliği işbirliğiyle düzenlenen etkinlikte her hafta çarşamba günü Onat Kutlar Sinema Salonu’nda bir belgesel sinema örneği gösterilecek ardından söyleşi düzenlenecekti.

Atılan tohumlar kısa sürede tuttu. Salon her çarşamba dolmaya başladı.

Ama bu bir başlangıçtı. Bu sinema salonunun adına yakışır bir biçimde

Yazı GÖRKEM KIZILKAYAK Fotoğraf ŞENOL KAŞIKÇI, ALAATTİN TİMUR

Levent Kültür Merkezi Onat Kutlar Sinema Salonu adına yakışır bir sinema merkezine dönüşüyor. Bu dönüşümün hik yesini ve salonda başlayan

yeni etkinliği sizlerle paylaşıyoruz.

sinemanın tüm türlerine ev sahipliği yapması isteniyordu. İlk olarak 2010 yılında Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi ile iletişime geçildi. zun yıllardır düzenledikleri kısa film etkinliği “Hisar Kısa Film Seçkisi” bu alandaki en önemli etkinliklerden biriydi. İki kurum tecrübe- lerinden doğacak yeni bir projeyi Onat Kutlar Sinema Salonu gerçek- leştirmek istese de belediyenin yoğun etkinlik programı nedeniyle kısa film etkinliğine başlanamadı.

Bütün bunlar olurken “Bir Belgesel, Bir Gazeteci, Çay ve Simit” 3. sezo- nuna girdi. Onat Kutlar Sinema Salonu belgeselseverlerin ikinci adresi oldu. 3 sezonda 80’e yakın belgesel gösterildi. Belgesel yönetmenleri ve gazeteciler izleyicilerle buluşup belgesel sinema hakkında tartışma fırsatını yakaladı.

Yeniden sinema

Sinema

(25)

KIŞ 25

Yeni bir soluk!

Artık salona yeni bir soluk getirmenin zamanı gelmişti. 2012 yazında yine dördüncü katta toplanıldı. Belediyenin misafirleri “Yeni Sinema Hareketi”nin üyeleriydi. lusal ve uluslararası arenada birçok ödül kaza- nan yerli filmler Türkiye’de salon bulma sıkıntısı yaşıyordu. Bu sorunu çö- zecek bir etkinlik planlandı. Kısa sürede etkinliğin adı kondu: “Her Cuma Yeni Sinema”. İki aylık etkinlik program oluşturuldu. Gelenek bozulma- yacak her cuma bir sinema filmi gösterilecek ardından yönetmeni ve başrol oyuncularıyla söyleşi gerçekleştirilecekti. Söyleşili gösterimleri izleyen pazartesi, salı, çarşamba ve perşembe günlerinde, 14:00-1 :30 seanslarında filmler tekrarlanacaktı.

Düşünce aşamasından program oluşturma aşamasına kadar ince ele- nip sık dokunan etkinliğin tasarımları da etkili olmalıydı. Bir ustanın elin- den çıkmalıydı. Yeni Sinema Hareketi’nin kurumsal kimlik çalışmalarını da gerçekleştiren, Türkiye’nin önde gelen grafik sanatçılarından Bülent Erkmen’in tasarım ofisi, “Her Cuma Yeni Sinema” etkinliğinin basılı mal- zemelerini de gönüllü olarak tasarladı.

Ve motor!

Her şey hazırdı. Beşiktaş Belediyesi ve Yeni Sinema Hareketi, 5 Kasım 2012’de düzenledikleri bir basın toplantısıyla gazetecileri bilgilendirdi.

Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal yaptığı konuşmasında bu etkin- lik hakkındaki düşüncelerini şöyle aktardı:

“Bugün önemli bir başlangıcı paylaşıyoruz. lusal sinemamız artık Beşiktaş’ta. Sinemamızın son dönemlerde üretilen çağdaş ürünlerini artık Beşiktaş Levent Kültür Merkezi’nde seyirci ile buluşturacağız. Bu etkinliklerle Levent Kültür Merkezi Onat Kutlar Salonu yeniden bir sine- ma merkezi haline gelecek. Değerli sinema insanı ve hemşehrimiz Onat Kutlar’ın anısına da bu özenin yakışacağına inanıyorum.”

İlk gösterim tarihi 9 Kasım 2012’ydi. “Her Cuma Yeni Sinema” Serkan Acar’ın yönetmenliğini üstlendiği “Aşk ve Devrim” filmiyle başladı Salon doluydu. Serkan Acar ve başrol oyuncularından Deniz Denker’in katıldığı söyleşi büyük bir ilgiyle izlendi. “Aşk ve Devrim”i İlksen Başarır’ın iki filmi,

“Atlıkarınca” ve “Başka Dilde Aşk” izledi. İlksen Başarır ve oyuncu Mert Fırat senaryosunu beraber hazırladıkları iki filmin bilinmeyenlerini anlattı.

Onat Kutlar:

“Sinema bir şenliktir

Kasım de yapılan basın toplantısına Belediye Başkanı İsmail nal da katıldı

(26)

26 KIŞ

Etkinliğe gelen sinemaseverler de mutluydu. Erdem Er, “Film kadar ve hatta daha fazla gösterimin sonundaki konuşmaları önemsiyorum. Çok bilgilendirici oluyor. Sinema dünyasını anlamamıza çok yardımcı oluyor.

Bu bölüm çok önemsenmeli ve filme emeği geçen daha geniş bir kad- ro davet edilmeli” diyordu. Yeşim Narter ise “Bu etkinlik çok verimli ve faydalı. Bir bakış ve vizyon yaratıyor” dedikten sonra etkinliğin duyurul- masındaki eksikliklerden yakınıyordu: “Film sonrası konuk konuşmacı ile seyircilerin interaktif fikir paylaşımında bulunabilecekleri, sorularını sorabilecekleri bir ortamın yaratıldığını yeterince duyurulmadığını düşü- nüyorum. Örneğin ben film izlemeye geldim ancak film sonrası konuk konuşmacı ile soru-cevap ortamından film bitince haberdar oldum.”

Eleştiriler Beşiktaş Belediyesi ve Yeni Sinema Hareketi tarafından de- ğerlendirilerek duyuruların etkin yapılması konusunda çalışmalar başla- tıldı. Bölgeye asılan afiş, bez afiş gibi klasik duyuru imk nlarıyla beraber, belediyenin twitter ve facebook hesapları da etkinliğin duyurulmasında kullanıldı. Beşiktaş’ta yaşayan sinemaseverlere kısa mesajla bilgilendir- me yapıldı.

Beşiktaş Belediyesi ve Yeni Sinema Hareketi, etkinliğin ikinci ayı daha dolmadan, her cuma dolu bir salona sinema filmi izlettirmenin mutlulu- ğunu yaşıyor ve sinemaseverleri her cuma 19:00’da başlayan söyleşili gösterimlere bekliyor. B+

Serkan Acar, Deniz Denker, aşmet opaloğlu

Mert Fırat, İlksan Başarır, amaç Okur

Esme Madra, Seren üce, Serkan Acar Nadir perli, amaç Okur

(27)

Ocak Kırık Midyeler Ocak Ze ir Ocak Mün erit Ocak İstanbul

ubat Nar ubat

Başka Semtin ocukları ubat Gişe Memuru

ubat Orada

Ocak ubat Pro ramı

(28)

“AŞK VE DEVRİM”

9 KASIM 2012 / 19:00 Sanat Yönetmeni: Adalı Aksoy, Görüntü Yönetmeni:

Feza Çaldıran, Kurgu: Ayhan Ergürsel, Müzik: Kemal Sahir Gürel, Yapımcılar: F.

Serkan Acar - Kadir Sözen, Senaryo: M. Serkan Turhan, Yönetmen: F. Serkan Acar, Oyuncular: Gün Koper, Deniz Denker, Ayberk Pekcan, Bedir Bedir, Serkan Tınmaz, Nefrin Tokyay, Derya Durmaz.

“Aşk ve Devrim” 20. yüzyılın önemli “milat”larından biriyle açılır. Kemal, yaşadığı öğren- ci evinin kendine özgü karmaşasında, küçücük bir radyodan “sos- yalizmin” yıkıldığı haberini dinleyen 20’li yaşların başındaki bir üni- versite öğrencisidir. Muhtemelen çok kısa bir süre önce edindiği ve ona uygun bir değerler sistemi geliştirmeye çalıştığı bir dünya görüşü, onun gözleri önünde ve o sistem içinde yaşayan insanlar tarafından yıkılmaktadır.

Hemen yanı başlarında yaşanan bu yıkıma rağmen Kemal’in de mensubu olduğu devrimci örgüt her türlü polis ve devlet baskısına inat üniversite ve işçi çevrelerinde büyük bir kararlılıkla mücade- lelerini sürdürmektedir. Siyasal mücadelesi kadar duygusal haya- tı da yoğundur Kemal’in. Kendisiyle aynı siyasetten olan yoldaşı Leyla’ya platonik bir aşkla bağlıdır. Kimi zaman devrimci görev- lerinin önüne geçen bir duygudur yaşadığı. En yakın arkadaşı ve yoldaşı Abidin’in polis tarafından işkence sonucu öldürülmesiyle Kemal, örgüt sorumlusu Pala tarafından silahlı kanada alınır. Artık illegal birisidir.

“ O UN UK”

7 Aralık 2012 / 19:00 Yürütücü Yapımcı: Özkan Yılmaz, Görüntü Yönetmeni:

Barış Özbiçer, Kurgu: Mary Stephen, Sanat Yönetmeni:

Meral Efe, Işık: Ersin Aldemir Ses: Mustafa Bölükbaşı Yönetmen Yardımcısı:

Ahmet Yılmaz, Yapımcı:

Sevil Demirci, Önder Çakar, Yazan ve Yöneten: Seren Yüce, Oyuncular: Erkan Can, Settar Tanrıöğen, Bartu Küçükçağlayan, Feridun Koç, Nihal Koldaş, Esme Madra, İlhan Hacıfazlıoğlu, Mehmet Ünal, Cem Zeynel Kılıç

Mertkan’ın hayatı basittir. Babasının inşaatlarının getir götür işle- rine bakar; arkadaşlarıyla alışveriş merkezlerinde sağı solu keser, arabayla turlar. Bu basitliğe bir anlam bulmak için pek de hevesli değildir. Ne zaman ki Gül ile tanışır, boşluğu ve basitliği değerlen- dirmek için bir fırsat çıkar karşısına. Ancak babası, Gül’ün köken- leri konusunda şüphecidir. Hayatta ayrımcılıkla karşılaştığı ilk anda ona teslim olan Mertkan, çoğunluğa uyar. Babasının kendisi için çizdiği yolda hayatına bir anlam bulur.

“GE ECEK UZUN SÜRER”

14 Aralık 2012 / 19:00 Kurgu: Ayhan Ergürsel, Thomas Balkenhol, Özcan Alper, mut Sakallıoğlu, Işık Şefi: Engin Altıntaş, Özgün Müzik: Mustafa Biber Sanat Yönetmeni: Tolunay Türköz, Ses: Mohammed Mokhtary, Yardımcı Yönetmen: Lusin Dink Görüntü Yönetmeni: Feza Çaldıran, Ortak Yapımcılar:

Guillaume de Seille, Titus Kreyenberg, Uygulayıcı Yapımcı: Cihan Aslı Filiz Yapımcılar: Ersin Çelik, Soner Alper, Senaryo ve Yönetmen: Özcan Alper, Oyuncular: Gaye Gürsel, Durukan Ordu, Sarkis Seropyan, Osman Karakoç, Güllü Özalp lusoy, Erdal Kırık

İstanbul’da bir üniversitede müzik araştırmaları yapan Sumru, ağıt derlemeleri ile ilgili yaptığı tez çalışması için birkaç aylığına ülkenin güneydoğusuna yolculuğa çıkar. Kısa süreliğine çıktığı bu yolcu- luk, hayatının en uzun yolculuğuna dönüşür. Sumru’nun yolu Diyar- bakır sokaklarında korsan DVD satan Ahmet’le, Diyarbakır’daki yıkık dökük kilisenin bekçisi olan Antranik amcayla ve bölgede sürmekte olan “adı konulmamış savaşa” tanıklık eden pek çok ka- rakterle kesişir.

Sumru, üç ay boyunca kaldığı Diyarbakır’da peşinde olduğu ağıtların hik yelerini ararken kendi ertelediği acısıyla da yüzleşir.

Hakk ri’deki boşaltılmış bir dağ köyüne doğru yola çıkarken, bu tehlikeli yolculuğa anlam veremeyen Ahmet’in “Neden bu köy, ora- da ne var?” sorularını yanıtsız bırakır.

“AT IKARINCA”

16 KASIM 2012 / 19:00 Yapım Koordinatörü:

Oğuz ydu, Müzik: Ahmet Kenan Bilgiç, Ses Mix:

Serdar Öngören, Kurgu:

Erkan Özekan , Sanat Yönetmeni: Gamze Kuş, Görüntü Yönetmeni:

Hayk Kirakosyan, R. G. C. , Yapımcı: Hazal Dut, Zeynep Günay Melemez, Yapımcı Firma: Kutu Film, Ortak Yapımcı: Most Production, Esi Gülce, Senaryo:

Mert Fırat, İlksen Başarır , Yönetmen: İlksen Başarır, Oyuncular: Mert Fırat, Nergis Öztürk, Zeynep Oral, Sercan Badur, Sema Çeyrekbaşı.

Erdem, Sevil ve çocukları Edip ve Sevgi’nin küçük bir kasabada süren yaşamları, Sevil’in annesinin felç geçirmesi sonucu İstanbul’a taşınmalarıyla değişime uğrar. Edip, yatılı okulda olduğu on yıl bo- yunca evden uzaklaşmıştır; Erdem’in ise iyi bir yazar olma hayalleri sürmektedir. Sevgi’nin ani tavır değişikliklerinden şüphelenen Se- vil, evin içerisinde yaşanan bazı olayları sorgulamaya girişir ve yıl- lardır kapalı kapılar ardında saklanan sırrı keşfeder. Erdem bir trafik kazasında yaşamını kaybedince, ölümü ailede yeni sırların ortaya çıkmasına neden olur. Küçük bir ailenin her üyesi hayatları boyun- ca tek başlarına taşımak zorunda kalacakları gerçeklerle baş başa kalır. Kendilerine bile itiraf edemedikleri bu sır nedir?

Referanslar

Benzer Belgeler

Finansal varlıklar dışındaki uzun vadeli varlıklar dahil olmak üzere tüm varlıkların kayıtlı değeri piyasa değerinin (geri kazanılacak tutar) altına düşmüş

Arazi ve manzara verilerine uygun tan- zim edilmiş bir kitle plastiğinin oluşu fuaye ile büyük oditoryum podyumunun müşterek kullanabilme imkânı, ciddî bir plan anlayışını

a) Yalnızca; işitme cihazı merkezlerinde, ısmarlama protez ve ortez merkezlerinde, optisyenlik müesseselerinde veya diş protez laboratuvarlarında satışı,

Hafta: Soğuk savaş dönemi ve dünyadaki siyasal gelişmeler, sosyal devlet ve refah toplumu anlayışı, Ulusal sinema kavramı, 3.. Hafta: Savaş sonrası

1 Okuma metinlerinde ayrıntılı kaynak belirtilmeyen bütün makaleler Geoffrey Nowell-Smith editörlüğünde hazırlanan Dünya Sinema Tarihi (Kabalcı yay, İstanbul, 2003,

Ama işte sessiz bir ölüm, onun küçük bir kavak ağacı gibi parlayan ince gövdesinin tepesindeki «ışık yuvasını ve o yuvadan ışık yavrulan almak için

Öğrenciler *Eğitim kadromuzun istekli, yeniliğe açık ve alanına hakim olması. *Okulumuzda disiplin olaylarının olmaması. Çalışanlar *Okul kültürüne sahip çıkan,

de satılmasına karar verilmiştir. Buna istinaden Şirket 29.05.2009 tarihinde Sermaye Piyasası Kuruluna başvuruda bulunmuştur. Sermaye Piyasası Kurulunun 03.09.2009