• Sonuç bulunamadı

Günümüzde Türkiye solunda birçok siyasi parti ve ak

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Günümüzde Türkiye solunda birçok siyasi parti ve ak"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Günümüzde Türkiye solunda birçok siyasi parti ve akım var, ama bunlar temelde üç ana siyasi doğrultunun çeşitlemeleri: Küreselcilik, ulusalcılık ve enternasyonalizm. Küreselcilik, sol liberalizmle hemen hemen özdeş. Tarihi, devlet ile sivil toplumun bir çatışması olarak okuyan bu yaklaşım, Türkiye’de sivil toplumun gelişmesinin devlet tarafından engellendiği kanısında olduğu için, bu ülkeye demokrasinin gelmesini dış dünyadaki gelişmelerden bekler. “Küreselleşme” olarak anılan ve ulus-devletleri zayıflattığı ileri sürülen süreç, bu yaklaşıma göre Türkiye gibi köhne baskı rejimlerine sahip ülkeleri dünyaya açarak buralara demokrasi getirecektir. “Küreselleşme”nin cisimleşmiş bir biçimi olarak görülen Avrupa Birliği ile bütünleşme, Türkiye’de demokratik bir rejimin güvencesi (“çıpası”) olarak görülür. Ülke içinde AB taraftarı güçler de bu yüzden demokrattır ve desteklenmelidir.

Soldaki milliyetçi akım kendini faşistlerden ayırmak için “ulusalcı” gibi ucube bir adı seçti. Ulusalcı doğrultunun hareket noktası “küreselleşme”nin amacının ulus-devletleri yıkmak olduğu. Türkiye de emperyalizmin bu saldırısıyla karşı karşıyadır. Kürt sorunu Türkiye’yi bölmek için kışkırtılıyor. Demokratik haklar adı altında ileri sürülen

liberalizm bunun kılıfıdır. Son dönemde ise ABD, AKP aracılığıyla Türkiye’ye “ılımlı İslam”ı bir model olarak biçti, Cumhuriyeti yıkmak istiyor. Oysa Türkiye Cumhuriyeti sadece kurulduğu dönemde değil, bütün tarihi boyunca ve bugün de insanlığın başına gelmiş en iyi, en ilerici şeydir. Bu cumhuriyeti korumak her ilericinin boynunun borcudur. Bugün başka siyasi güçler bu görevi yerine getirecek durumda olmadığından, cumhuriyeti “korumak ve kollamak”la görevli ordu desteklenmelidir. Yani burada “çıpa” orduya sadakattir.

Proleter enternasyonalizm

Türkiye solunun siyasi örgütleri de, düşünsel hayatı da büyük ölçüde bu iki akımın yarattığı kutuplaşma ekseninde hareket ediyor. Bu karşıtlığın her iki kutbunu da karşısına alan üçüncü doğrultu, şimdilik, sınıf mücadelesinin düşük olduğu bir dönemde sesini çok fazla duyuramıyor. Bu üçüncü doğrultu Marksist enternasyonalizmdir. Bu doğrultuya göre, “küreselleşme”nin milliyetçilik karşıtı retoriği büyük ölçüde sahtedir. “Küreselleşme”, kendisi dünya pazarında ulusların kıran kırana yarışıdır. Amacı da çeşitli ülkelerin işçi ve emekçilerini karşı karşıya getirerek haklar ve kazanımlar konusunda aşağıya doğru bir yarışı kızıştırmaktır. Yani bir sınıf saldırısıdır, milliyetçiliğin hayal ettiği gibi ulus-devleti ortadan kaldırmanın startejisi değildir. Marksist enternasyonalizm, kendisi bir emperyalist odak olan Avrupa Birliği ile bütünleşme yerine bütün uluslardan işçi ve emekçilerin birleşmesini savunur. Ezilen Kürt halkı ile dayanışma konusunda tavizsizdir. İşçi sınıfına “neoliberalizm” ve “küreselleşme” etiketleri altındaki bütün saldırılara karşıdır. Yani “çıpası” sınıf mücadelesidir. Liberal solun yücelttiği demokrasinin burjuvazinin bir hakimiyet biçimi olduğunu, daha derin bir demokrasiye ihtiyaç olduğunu ileri sürer ama aynı zamanda işçi ve emekçilerin çıkarları açısından bu demokrasinin, belirli mücadele mevzileri sağladığı ölçüde askeri diktatörlüğe ve faşizme karşı savunulması gerektiğini vurgular.

Türkiye solunun hangi parti ve akımlarının yukarıdaki doğrultulardan hangisine sahip olduğunu bu yazıda

tartışmayacağız. Sadece şunu ekleyelim: Birçok parti ve akım, bu doğrultular arasında yalpalar, eklektik bir politikaya sahiptir. Kimi de yukarıdaki akımlardan birinin uydusu gibidir. Örneğin “yurtseverlik” veya “vatanseverlik” şiarlarını politikalarının ekseni haline getirenler, bir aşamada ulusalcı solun kuyruğuna takılmaya mahkûmdur.

Solda fikirler alanında verilen mücadelenin gerçekten bir şeyler öğrenilebilecek bir diyalog haline gelebilmesi için yukarıdaki ayrımların mutlaka hatırlanması gerekir. Eğer bu akımlardan birini, bütünüyle farklı (ve karşı) olduğu öteki akımlardan birinin fikirleriyle suçlayacak olursanız, en iyisinden tartışmadan hiçbir şey anlamamışsınız demektir. En kötüsünden, art niyetlisiniz, hedef şaşırtıyorsunuz, gölge boksu ve demagoji yapıyorsunuz demektir. Marksizm darbeye karşıdır!

Radikal İki’nin sadık okuyucuları, bu satırların yazarının 11 Mayıs tarihinde bu sayfalarda sol liberalizm ile bir tartışma başlattığını hatırlayacaklardır. Haftalarca süren bu tartışmada bize pek çok yazar cevap verdi. Bu cevaplara eleştirimizde söz konusu yazarların esas sorunları tartışmaktan kaçındığını ortaya koymaya çalıştık. Ama haklarını teslim etmek gerek: Bir teki bile bizi ulusalcılarla aynı yere koymaya kalkışmadı. Şimdi bu başarı kendisini Marksist olarak tanıtan bir yazara düştü. Radikal İki’de geçen hafta Can Irmak Özinanır imzasıyla yayınlanan bir yazı, “Hii! AKP’nin gerçek yüzü” gibi başarılı üslup denemeleri de kullanarak, bizi, tartışmayı AKP üzerinde yoğunlaştırmakla

(2)

darbe tehlikesini görmezlikten geldiğimiz, darbeciliğe karşı net tavır almadığımız için suçluyor. Böylece “istesek de, istemesek de darbecilerin değirmenine su” taşıyormuşuz. Özinanır, zaman zaman bu suyu taşıyan özneyi genel bir “sol” olarak anmakla bulandırıyor (yukarıda böyle bir genel “sol” olmadığını vurguladık), ama yazının sonlarında “27 Nisan muhtırasına karşı olmak ya da kapatma davasını komik bir girişim olarak görmek yetmez” diyerek bizi

kastettiğini açıklıyor. çünkü bu tartışmayı açan ilk yazımız şöyle bitiyor: “Bitirirken tartışmaları stereotiplere indirgemekten hoşlananlara hatırlatalım: Bu satırların yazarı, 28 Şubat 1997 ve 27 Nisan 2007 muhtıralarına şiddetle karşı çıkmış olan, bugün de AKP’ye karşı açılmış kapatma davasını Batıcı-laik kampın gülünç bir girişimi olarak gören biridir. ‘Ulusalcılar’ ile uğraşmak elbette kolaydır. Biz ise Radikal İki yazarlarını Marksizm ile tartışmaya çağırıyoruz.”

Görüldüğü gibi, biz aslında hiç gerekmediği halde uyarmışız, ama Özinanır yine de bizi ulusalcılar gibi darbe karşıtı olmamakla ya da yeterince olmamakla suçluyor. Söylediklerimiz kendisine yetmiyormuş. O zaman kendisine 1997 ve 1998 yılının Özgür Gündem geleneğindeki gazetelerdeki köşe yazılarımızı tavsiye etmek zorundayız. Refahyol gibi gerici bir koalisyona karşı yapılan 28 Şubat askeri müdahalesine nasıl yüklendiğimizi, bunu yapmayan solu da nasıl yerden yere vurduğumuzu belki görür de biraz mahcubiyet duyar. 27 Nisan 2007 muhtırasından aylarca önce bütün solu tekrar tekrar askeri müdahaleye karşı uyanık olmaya ve birleşmeye çağıran yazılarımıza ve siyasi

deklarasyonlarımıza bakar ve biraz utanır. 27 Nisan muhtırasına karşı darbeci generallerin yargılanması talebiyle düzenlenen ve 200’e yakın aydının katıldığı imza kampanyasını başlatan üç kişiden biri olduğumuzu internetten kolaylıkla öğrenir ve belki söyledikleri konusunda biraz tereddüt eder. Şu anda Mavi Defter sitesinde yer alan

yazımızda darbeciliğe göz kırpan sola karşı nasıl sert bir polemik yaptığımızı görürse, belki yavaş yavaş “darbecilerin değirmenine su” taşımadığımıza ikna olur.

Bu kişisel bir mesele değil. Solun karşısındaki hayati sorunlarla ilgili. Özinanır bizi “sekter”likle suçluyor: “AKP’nin yanına düşmeyeceğim derken sekterlik tuzağına düşmemek gerekir”. Tartışma tam da budur: Darbeciliğe karşı çıkmak için AKP’nin yanında yer almak gerekmez. Özinanır bizi darbelere karşı olmamakla suçlayarak bu tartışmayı karartıyor. Sol liberalizm darbeciliğe karşı AKP’yi desteklemeyi savunuyor. Biz ise AKP ve Batıcı-laik kampların her ikisinden de bağımsız bir Üçüncü Cephe’yi. Çünkü işçilerin, emekçilerin, ezilenlerin özgürlüğe ihtiyacı var ama aynı zamanda ekmeğe ihtiyacı var. Sınıf mücadelesinden söz etmek yetmiyor. Sınıf mücadelesini yapmak gerek! Bunun için ise Tuzla’ya gitmek yetmiyor. Burjuvazinin bütün kanatlarından bağımsız bir sınıf cephesi için mücadele etmek gerek.

Referanslar

Benzer Belgeler

Çalışmamızın amacı, kornp/et sol dal bloklu ve dilate kardiyomiyopati'li (KMP) hasta grubunda kardiyak resenkronizasyon tedavisinin sol atriyal SEK, sol atriyal

Bu çalışmada dev sol atriyumlu mitral kapak hastalığı olgularında sol atriyal plikasyon (SAP) uygulamasının özellikle sol ventrikül fonksiyonu ve

(LAST1) olarak; atrial ejeksiyon zamanı (AET), atrial preejeksiyon zamanı (APET) ve düzeltilmiş atrial pree- jeksiyon zamanı (APETc) ile atrial akım volümünün

protitler, enzimler, aşılar ve serumların genel özellikleri (tanım, fiziksel özellikler, tanıma reaksiyonları, elde edilişleri, miktar tayinleri etkileri)

1980 sonrası sosyal demokrasi anlayışını savunan SHP, CHP ve DSP gibi partilerin parti programlarında kamu yönetimine yönelik ekonomi, özelleştirme, yönetim, kamu

a- Genel Çalışma Grupları: Parti politikaları doğrultusunda parti meclisi üyelerinin ve partinin tüm asıl ve fahri üyelerinin yer alabildiği, parti üyesi olmayan uzman,

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Fatma Betül Sayan Kaya, kadın haklarının teminatı için İstanbul Sözleşmesi'ne ihtiyaç olmadığını, Türkiye'nin hukukuyla, iç

ilmesi Öğretim elemanları için resm davetiyenin gönderilmesi (isimler, tarihler, süre vb. vize verilmesi gerekli) ve ilgili başkonsolosluğa yazılı bildirilmesi – Proje