• Sonuç bulunamadı

1 Ocak 2008’de ABD, Kanada ve Meksika’n

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "1 Ocak 2008’de ABD, Kanada ve Meksika’n"

Copied!
5
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1 Ocak 2008’de ABD, Kanada ve Meksika’nın oluşturduğu NAFTA yeni bir döneme giriyor. Son gümrük vergileri de kaldırılıyor ve Meksikalı ‘üreticiler’ kuzeyli meslektaşlarıyla tam bir serbest rekabet dönemine giriyorlar. Bu rekabet özellikle Meksika’nın geleneksel tarımla uğraşan çiftçilerinin ürettiği iki üründe; mısır ve kara fasulyede etkili olacak. Rekabetten etkilenecek üçüncü ürün ise üretimi uzun bir süredir endüstrileşmiş olan seker kamışı. Bazı gazeteciler bir süredir çiftçiler için öldürücü darbeden bahsediyorlar. Fakat sadece Meksikalı köylü sınıfını yok olmakla kalmaz, Meksika bu temel iki besin maddesinin üretimindeki tüm serbestisini de yitirebilir. Bir taraftan yüzlerce yıllık bir tarım kültürünün yok edilmesi gerçek bir etnik kıyım iken, diğer yandan, boyunduruk altına alma yolunda yeni bir adım oluşturuyor; yoksul bir ülkenin yasaması bundan böyle ambarların yeni efendilerinin ince hesaplarına bağlanmakta. O hâlde bu durum bazı açıklamaları gerekli kılıyor.

Tahıl ambarlarının yeni efendileri

Öncelikle, 1993’te ABD, Kanada ve Meksika tarafından ilan edilen NAFTA nedir? İki güçlü devlet, yurttaşlarının beslenmeden çok hayvan yemi olarak kullandığı, fakat Meksika’nın temel besin maddelerinden olan mısır gibi ürünleri üretmekte. Bu, Meksika’nın kutsal bitkisi mısır ile ilgili algılardaki farklılıklar dışında, asimetrik bir durumu da yansıtıyor. Meksikalıları besleyen mısırın kalitesi gitgide bozuluyor; öyle ki, 14 yıldan beri Amerika’da hayvan yemi olarak kullanılan iki numara sarı mısır tortilla yapımında daha fazla kullanılır hâle geldi. Bu asimetri resmi algıların yok olması ile daha da kötüleşmekte. Meksika’yı federal güçlere bağlayan bu ‘antlaşma’ ABD için onay verme ya da vermeme hakkını saklı tuttuğu basit bir uzlaşma, bir serbest ticaret anlaşması[2]. Meksika, Dünya Bankası’nın tavsiyelerine uyarak, uluslararası piyasaların kurallarına karışmadan, küçük üreticilere sağladığı kredi ve destekleri kaldırırken, ABD piyasaların bu kurallarına omuz silkerek, köylü statüsünde olmayan Pennsylvania’daki Amish toplumu hariç kendi çiftçilerini büyük oranlarda desteklemeye devam etti.

Meksika’da, iktisatçılar tarafından orta ya da küçük ölçekli tarım isletmecileri olarak adlandırılan tehlike altındaki köylüler ise direnişi örgütlemeye başladılar. 31 Aralık 2007’de, yeni kuralların yürürlüğe girmesinden bir gün önce, köylüler; Mexico City’nin, yarısı paten pistine dönüştürülen şehir meydanında, büyük bir kitle hâlinde bir araya geldiler.

ABD ve Kanada hükümetleri kendi üreticilerini iki yoldan destekliyorlar. Birincisi Meksika ile tüm gümrük duvarlarının kaldırılmasını görüşerek, ikincisi de kendi çiftçilerini desteklemeye devam ederek. Bu sure zarfında, Meksika da kendi küçük üreticilerine verdiği son kredileri de ortadan kaldırdı ve ülkenin kuzeyinde yoğunlaşmış ‘rekabetçi’, endüstrileşmiş büyük üreticilerini desteklemeye başladı. Bu koşullarda, Meksikalı köylülerin Amerikalı, Kanadalı ve Meksikalı büyük üreticilerle yarışabilmesi imkânsız görünüyor. Doğrudan veya dolaylı olarak NAFTA, 750 bin orta ölçekli üreticiyi zora sokacak ve geleneksel geçimlik tarım yapan 3 bucuk milyon köylüyü de tamamen kendi kaderiyle başbaşa bırakacak şekilde 200 bin sanayileşmiş büyük üreticiyi destekliyor. Mesaj açık ve net: köylüleri yok olmaya ikna etmek. Antlaşmanın imzalanmasından 14 yıl sonra 6 milyon köylü toprağını terk etti. Zapatistalar, yok olmayı reddediyorlar ve kendilerini yeryüzünün renkleri olarak adlandırıyorlar.

MİLPA: BİR EKONOMİDEN ÇOK BİR HAYAT BİÇİMİ

Meksika’nın farklı bölgeleri ve etnisiteleri arasında ortak bir anlaşmadan söz edecek olursak bu milpa’nın merkezde yer aldığı bir hayat biçimidir. Yaz yağmurlarının baş lamasıyla birlikle mısır tohumlarının tek tek elle ekildiği küçük

tarlalara milpa denmektedir. Bitkinin tüm yaşam cevrimi yağmura bağlıdır. Yağış döneminin ardından, bölgeye göre değişen 100–120 gün içerisinde koçanlar olgunlaştıktan sonra ya bitkinin üzerinde kurumaya bırakılır ya da

toplanarak kaynatılır ve elote olarak tüketilir. Eğer bitkinin üzerinde ya da hırsızlıktan korumak için dev amforalara benzeyen ve cuescomate denilen topraktan yapılmış ambarların çatılarında güneşte kurumaya bırakılırsa, daha sonra mısır tanelerinden ayrılır ve biraz sıcak suda bekletildikten sonra masa ya da tortilla hamuru hazırlamak için mixtamal hâline getirilir. Milpa bir üretim biçiminden çok ailelerin bir arada gerçekleştirdiği zahmetli emek süreci ve mevsim süresince iki ya da üç kez kutlanan festivallerden oluşan bir takvime dayalı bir yaşam sanatıdır[3]. Yerine göre yerli mısır ya da melez mısır diye de adlandırılan milpa mısırı yüzden fazla çeşit ve on değişik renge sahiptir. Bazı köylüler milpa mısırından başka mısır yemeyi reddediyorlar; ‘yoksul olabiliriz, ama lezzetli mısır yiyoruz’ diyorlar. Milpa’nın bir başka özelliği su ya da gübreye ihtiyacının olmamasıdır. Agronomlara göre bir vadideki tarım alanları,

(2)

tarım endüstrisini ya da ülkenin en verimli alanlarına yayılmaya çalışan arsa spekülasyoncularını memnun etmeye çalışan mal sahiplerinin alçak ve düz ekilebilir arazilerini içeriyor. Milpa üreticilerinin sahip olduğu araziler ise, makineli tarıma ya da ziraat uzmanlarına ihtiyaç duymayan sarp bölgelerdeki ekilebilir alanlardan oluşmakta. Ne olduğunu görmek ve mevcut önemini kavramak yerine, iktisatçılar yoksulluğu nasıl tanımlıyorlarsa, agronomlar da milpa’yı ayni şekilde tanımlıyorlar. Milpa emeği döviz getiren bir faaliyetin aksine, bir hayatta kalma çabası. ‘Verimli’ olmadığı için köylülere milpa’yı terk etmeleri ve ithal edilmiş tortillaları satın alabilmek için şehirlerde çalışmaları tavsiye ediliyor [4]. Amerikalı tarımcılar sulak arazide hektar başına 8 ton mısır üretmekle övünürken, Meksikalı üreticiler ortalama iki buçuk ton üretiyorlar. Bazı köylüler hektar başına bir tondan daha azına razı olmak zorundalar ve onlar için bir hesaplama çok da bir şey ifade etmiyor.

ORTALAMA MISIR ÜRETİMİ ABD: 8.4 ton/hektar KANADA: 7.2 ton/hektar MEKSİKA: 2.5 ton/hektar

Milpa susuz tarıma ve çok az gübre kullanımına izin veriyor ve arsa sahipleri ve ekonomistler tarafından verimsiz sayılıyor. Sadece yağmurla sulanıyor ve kârdan ziyade ailenin geçimini sağlıyor. Aslında, Fransız okurlar su argümana oldukça duyarlıdırlar; iyi şarap üreticisi hektar başına üretilen üzüm suyunun hektolitresini sınırlayan üreticidir, aşırı üretim toprağı yoksullaştırır ve şarabın kokusunu bozar. Milpa mısırının kokusu da yine, oranı koşullara göre değişen sınırlamalara bağlıdır.

“Pul koleksiyoncularını desteklemiyoruz”

İktisatçılar ‘başka bir cağın kalıntıları’ dedikleri şeye pek sıcak bakmazlar. Köyü modernize etmekten bahsediyorlar, fakat bu yalnızca tortillanın tadını yok etmek değil köylülerin topraklarını da ortadan kaldırmak anlamına geliyor. Otoyollar, ‘geniş alanlar’, golf sahaları ve tüm bütçelere hitap eden konut alanları ilerlemenin göstergeleri olarak sunuluyor ve Geo şirketinin gecekondu alanlarını iki milyon dolarlık villalardan oluşan sitelere dönüştürmesinden beri, arazilerin yeniden düzenleme uygulaması iki koldan gidiyor, önce yerinden etme daha sonra arazinin yeniden yapılandırılması. Bir zamanlar kendi topraklarında oldukları hâli sürdürüp sürdüremeyeceklerini görebilmek için köylülerin kendi yerlerinden yurtlarından edilmesi ve hepsi bir ortak özelliğe sahip, salt ithâl besinler yiyen ve bu nedenle de yıkıcı olamayacak yeni yerleşimcilerin ithâli… İktidarın gözünde bu onlar için büyük bir erdem;

üretmiyorlar ama tüketiyorlar ve tüketirlerken piyasa ve devlet tarafından dayatılan ekonomik ve gıda bağımlılığını gerektiren, her türlü büyük altyapı desteğini güvence altına alıyorlar.

Elbette bu bağımlılık 2008’e kilitlenmiş değil. 2007’de, Meksika kişi başına 700 dolarlık besin maddesi ithal etti. NAFTA’nın imzalanmasından beri her yüz Meksikalıdan beşinin işini geri dönülmez bir biçimde kaybedeceği, fakat on yeni iş yaratılacağı ileri sürülüyordu. Fakat yeni yılın ilk gününden itibaren maskeler düşecek ve bardağı taşıran son damla da bu olacak; boş vaatlerle kandırılan yoksullar piyasanın kurbanı olacaklar. Central Campesina Cardenista yöneticisi Max Correa; ‘NAFTA’nın tek getirdiği issizlik, yoksulluk, besin yönünden bağımlılık, göç ve temel

malların pahalılaşması oldu’ diyor[5]. Henüz her şey kaybedilmiş

değil. Dağınık durumda olan köylüler güçlerini henüz toparlayabilmiş değiller. Yirmi yıl önce, Meksika’ya yerleşmiş Amerikalı ekonomist David Barkin özel bir röportajda ‘sanki hükümet köylüyü bulmuş ve ş öyle demişti; ‘senin yasam

tarzına bir itirazımız yok, fakat bu kârlı değil ve öyle olsa bile ancak geçmişe dair bir hobi olarak değerlendirilebilir. Pul koleksiyonculuğuna karşı değiliz fakat hiçbir pul koleksiyoncusu bizim onların bu hobisini destekleyeceğimizi beklemesin. O zaman neden özel desteği hak ediyormuş gibi görünüyorsun? Bir pul koleksiyoncusu gibi kendi kendini finanse et,’ diyordu. Barkin’e göre yoksul köylü ve desteklenen endüstrileşmemiş tarımcı hükümetin sözünde

durmasını sağlamalıydı. Artık, özellikle de Oaxaca eyaletindeki birçok köyde yerel ekonomi tamamen geçici işçi olarak ABD’ye çalışmaya giden köylülerin gelirlerine dayanıyor. Fakat ailelerine döndüklerinde onlara bir de dil sorunu ekleniyor. Dilsel olarak oldukça zengin olan ülkede, bu köylülerin çocukları zapotec, mixtec, driki ya da zok

(3)

dillerini ve İngilizceyi çok iyi konuşurlarken ulusal dillerini, yani İspanyolca’yı görmezden geliyorlar. 1994’te ABD’ye resmi ya da kaçak yollardan 26 bin göçmen girmişti. 2007’de bu rakam 600 bine çıktı. Günde ortalama bir Meksikalı sınırı geçmeye çalışırken yaşamını yitiriyor.

Genel bir kötülükten sağlıklı bir yerellik doğar mı?

Bazı iktisatçılar hububat fiyatlarındaki artışın Meksika’daki mısır üretimine yarayacağını, fakat bunun sadece hektar başına dört tondan fazla üretenler için geçerli olacağını söylüyorlar.

Meksikalı besin üreticileri uluslararası piyasaların şok dalgalarına açık hâldeler ve hükümet yerel tarımı koruyan tüm setleri yok etmek için elinden geleni yapıyor. Özellikle de milpa söz konusu olduğunda ithalatın önündeki engellerin kaldırılması ve ihracatın önünün kesilmesinden oluşan bir çifte adaletsizlik süreci işliyor[6]. Bundan en çok zararı küçük ve orta büyüklükteki üreticiler görüyor. Bazı yorumcular henüz değil, diye yanıtlayabilirler bu sözleri. Piyasadaki beklenmedik bir dalgalanma küçük ve orta ölçekli üreticilere belli bir süre daha hayatta kalma şansı verebilir. Olup biten ise şu: Yaklaşık on yıldır, uluslararası piyasalarda besin maddesi fiyatları nominal rakamlarla 60’lardan beri en düşük seviyesindeydi. Oysa her şey değişiyor. Besin fiyatları hızla yükseliyor. Bunun birçok nedeni var, fakat en çok bahsedileni bitkilerin siyah altına karşı yeşil altın olarak iktisadi değerini geri kazanması. Mısır, buğday, seker kamışı, manyok, yakıt hammaddesi bitkiler ve palmiyelerin üretildiği bölgeler sondaj kuleleri

olmaksızın hızla Ortadoğu’nun petrol bölgelerine güçlü alternatifler olarak öne çıkabilirler. Yirmi yıldan beri ‘Alkol çağına girdik’ diyor gururla biyoyakıtın öncüsü Brezilya hükümeti. Göreli olarak geç kalmış olan ABD, 2003 ve 2006 yılları arasında etanol üretimini iki kattan fazla artırdı. Gelecek yıllarda üretimini katlayarak yıllık 100 milyon ton eşiğini geçebilecek durumda. Mevcut durumda (yıllık 60 milyon ton etanol üretimi koşullarında) petrolün ikamesi olan bu maddenin üretilmesi için 100 bin kilometre kare alan gerekiyor. Bu bir kenarı 330 kilometre olan bir kare demek ve ABD toprakları toplamının yüzde 1,2’sini oluşturuyor. Bu alanın gelecek 10 yılda ikiye katlandığını düşünün. Tam bir Absurdistan’a dönüşürüz. Arazilerin bu iş için işgali, besin üreticilerinin etanol üreticilerine

dönüşmesi ve yakıt ve besin üreticileri arasında bir rekabetin başlaması, besin maddesi fiyatlarının petrol fiyatlarıyla ayni seviyeye gelmesi ve er geç yiyecek bir şeyin üretilmemesi, tüm bunlar, yoksul ülkelerin tarım arazisi olmaktan çıkarılmış alanlarının zenginler için panoramik projelere ve golf sahalarına dönüştürülecek olması anlamına geliyor. Hayatta kalanlar sınıfı hayatta kalabilecek mi?

Su an Meksika’da yaşanan köylülüğün hayatta kalma mücadelesi sadece Meksika’ya özgü bir şey değil. John Berger şöyle yazmıştı;

‘Köylünün hayatı tam olarak bir hayatta kalma mücadelesidir. Bu durum belki de tüm köylülük için geçerli tek ortak payda. Araç gereçleri, kültürleri, toprakları ve zanaatları farklı olabilir fakat farklı iklimlere, farklı dinlere ve farklı geçmişlere sahip olsalar ve Java’da pirinç, İskandinavya’da arpa, Güney Amerika’da mısır üretseler de kapitalist, feodal ya da yapısını tam olarak tanımlanamayacağımız şirketler için çalışıyorlar ve köylülük her yerde tek bir hayatta kalanlar sınıfını oluşturuyor. Oysa 150 yıldan beri köylülüğün bu hayatta kalma gücü teorisyenleri ve politikacıları hep boşa çıkardı. Bugün hâlâ dünya nüfusunun yarıdan fazlasının köylülerden oluştuğu söylenebilir, fakat bu daha da önemli başka bir gerçeği gizliyor. Tarihte ilk defa bu hayatta kalanlar sınıfının hayatta kalamama ihtimali ortaya çıkmış durumda’.[7]

Kötü örnek: Avrupa köylülüğünün yok edilmesi

Avrupa’da, İkinci Dünya Savaşı’ndan beri, modernleşme ya da refah adına geçmişin köylü yaşam tarzı giderek zorlaştı. 30 altın yılın sonunda, Avrupa’nın, özellikle de Fransa’nın kentleşmesi ya da başka deyişle

köylüsüzleştirmesi bir etnik kıyımın özelliklerini gösteriyordu. Köy, bu etnik kıyımla birlikte Avrupa toplumundaki önemini yitirdi. Aslında Avrupa’da kırsalda yasayan tüm halk köylü sınıfını oluşturuyordu. Jean Chapelot ve Robert Fossier, Batı’nın tarihinin köyün ve ailenin tarihi olduğunda ısrarlılar [8]. Sekiz yüz yıllık bir geleneğe son verilmesi ve toprakların ‘modernizasyonu’ kapsamında köyler banliyölere ve şehirlerin hurdalıklarına dönüştürüldü. Köylüler de kendi temiz topraklarından ayrılıp ‘hiçbir yer’e sürüldüler.

(4)

sınıfının, yani köylülüğün olmadığı bir dünya sürdürülebilir mi? Bu gerçekten mümkün mü? Antropolojik Bir İmkânsızlık

Avrupa ve ABD [9], bu sorunun cevabını bilmiyorlar ve topu Güneyin hammadde bakımından zengin ve işgücü bakımından ucuz, aynı zamanda da mallarının alıcısı olan Güney ülkelerine atmış durumdalar. Nüfusunun yarısı hâlâ köylü olan Güney’e devredilen bu sorun artık son haddinde.

Köylülerle birlikte yok olan, yaratıcı ve doğrudan emek ile özgün kültürel kaynakları temel alan bir hayat biçimidir. Azla yetinerek iyi yaşama sanatı, ölçümde bolluk ve derin bir gerçeklik anlamıdır. En gaddarlardan en rasyonellere, Avrupalı, Amerikalı, Koreli ve şimdi de çinli politikacılar köylünün hayatta kalmasını imkânsız hâle getirmeye devam ediyorlar. ‘Köylüler Geri Dönüyor’da Silvia Perez-Vitoria tüm bu politikaların bütün bu laf kalabalığı içinde neden bu kadar gerçekçilikten uzak olduğunu ve ancak kuruntuları kadar yaşayacaklarını söylüyor:

“Hep ‘köylünün sonu’, ‘köylünün ölümü’ veya ‘terk edilen topraklardan söz ettiler. Köylüler ebetteki artık daha azlar, yok olmaya devam ediyorlar ve bazı coğrafyalarda tüm bir yaşam biçimi yenilgiye uğramış durumda. Fakat tüm ekonomik rasyonelliğe karşın, hâlâ varlar ve dünya nüfusunun yarısını oluşturuyorlar ve seslerini duyurmaya başladılar. Söyledikleri hepimizi ilgilendiriyor. Peki, ne diyorlar? Doğadan, topraktan, ağaçlardan, bitkilerden ve sudan bahsediyorlar. Emekle, teknikle ve ticaretle ilgili farklı bir ilişkiden bahsediyorlar.[10]”

Hayatta kalma ustaları yoksulluk söyleminin terimlerini yeni baştan yazabilecek kapasitedeler. Yeniden başlamaya hazır olmak için tüm söylediklerini dikkate almak zorundayız.

Dipnotlar:

1 -Gustavo Esteva’dan özel ileti. Fransızca metinden Türkçe’ye çeviren: Mustafa Erdem Sakınç.

2- Başka bir ifadeyle, NAFTA, Meksika için bir serbest ticaret antlaşması iken, ABD için, federal hükümeti bağlamayan bir serbest antlaşmadır.

3- Gustavo Esteva, Fiesta.

4- Jean Robert, ‘Production’, Wolfgang Sachs, ed., The Development Dictionary. s.177-191.

5- Angelica Enciso’dan alıntı ‘Postraran al campo en 2008 alza internacional de granos y TLCAN’, La Jornada, 28 Aralık 2007, s.3.

6- Çifte adaletsizlik; 1. desteklenmeyen çiftçileri, desteklenen endüstriyel tarımla rekabet etmeye zorlamak 2. antlaşmanın diğer iki zengin ülkesi tarafından Meksika’nın tek taraflı olarak gümrük korumalarını kaldırmaya zorlanması şeklinde ortaya çıkıyor.

7- John Berger, ‘Epilogue Historique’, La Cocadrille, Editions du Champ Vallon, La Fontaine de Siloe, 1992 [Pig Earth, 1979], s.225.

8- Jean Chapelot et Robert Fossier, ; Le Village et la maison au moyen age.

9- Avrupa’nın aksine bir göçmen toprağı olan Kuzey Amerika’da, güçlü köyler veya gerçek bir köylü sınıfı var olmamıştır. Köylerin oluşumunda ilk kolonist kuşağın başlardaki uyarlanma süreci, bir araya gelme ihtiyacı ve ‘öncü ruh’ etkili olmuştur.

10- Les paysans sont de retour, Actes Sud, Arles, 2005, s.11.

(5)

Referanslar

Benzer Belgeler

Ekonomik Araştırmalar ve Proje Müdürlüğü 17 Şili’de yürütme organı başkan, 21 adet bakanlık ve başkana bağlı bakanlık düzeyindeki devlet

Tarihsel olarak, Meksika da, Türkiye de, eski büyük imparatorlukların halef devletleridir, Osmanlı İmparatorluğu ve daha sonra Birleşik Meksika Devletleri’nin (1823-1864)

5204 - Ürün etiketlerinin Norma Oficial Mexicana NOM-050-SCFI-2004 DE 28/IV/04’a uygun olarak İspanyolca dil seçeneğine de sahip olması ve standartta belirtilen

Bu nedenle Meksika, ülke içi ve dışı petrol taşımacılığında çevre koruması konusunda duyarlı hareket etmektedir. Bu çerçevede, petrol ve türevlerinin

Belirti : Yaprak alt yüzeyinde ince sarımsı leke yeşil lekeler, üst yüzeyde dışa doğru büyüyen ve daha sonra mantarlaşan kallus, gövde dibinde küçük beyaz

Meksika Kolleji ve Meksikalı Mi- marlar Cemiyeti, Meksika İhtilâlinin 50 inci yılını anmak maksadiyle ve aynı zamanda, evvelki bir serginin uyandırmış olduğu büyük alâkadan

Bu amaçla 27–28 Kasım 2010 ‘da Yeşil Gerze Platformu, Bartın Platformu, Yalova Çevre Platformu ve Erzin Çevre Platformu’nun Ça ğrıcıcığında, Ekoloji Kolektifi,

Meksika Körfezi’nde BP’ye ait petrol platformunda nisan ortasındaki patlamanın ardından başlayan sızıntının şimdiye kadar düşünülenden çok daha fazla olduğu