• Sonuç bulunamadı

ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ YAYINLARI TARİH VE KÜLTÜR BAĞLAMINDA MUŞ ULUSLARARASI SEMPOZYUMU BİLDİRİLERİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ YAYINLARI TARİH VE KÜLTÜR BAĞLAMINDA MUŞ ULUSLARARASI SEMPOZYUMU BİLDİRİLERİ"

Copied!
12
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ YAYINLARI

TARİH VE KÜLTÜR BAĞLAMINDA MUŞ ULUSLARARASI SEMPOZYUMU BİLDİRİLERİ

INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON MUŞ IN THE CONTEXT OF HISTORY AND CULTURE

10-12 Mayıs / May / 2018 / MUŞ

Yayına Hazırlayan Arzu GÜVENÇ SAYGIN

Murat SAYGIN Ankara-2019

(2)

Tarih ve Kültür Bağlamında Muş Uluslararası Sempozyumu (2018:Muş)

Tarih ve kültür bağlamında Muş uluslararası sempozyumu bildirileri; Muş, 10-12 Mayıs 2018 = International symposium on Muş in the context of history and culture; Muş, 10-12 May 2018/ yay.haz.: Arzu Güvenç Saygın, Murat Saygın.__ Ankara: AKDTYK Atatürk Araştırma Merkezi, 2019

XXVI,1068s.hrt.:tbl.:res.;24 cm.__(Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi yayını )

ISBN:978-975-17-4203-2

1. MUŞ (TÜRKİYE)__TARİHİ__KONGRELER,VB.

I.Saygın, Arzu Güvenç, yay.haz. II.Saygın, Murat, yay.haz. III. E.a. IV.E.a.: Muş Uluslararası Sempozyumu V.E.a.: International Symposium on Muş in the Context of History and Culture VI.Seri

956.634

İNCELEYENLER : Dr. Öğr. Üyesi Fadime TOSİK DİNÇ Dr. Öğr. Üyesi Atik ASLAN

KİTAP SATIŞ:

ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ

Mağaza : Bayındır 1 Sok. Nu: 24/6 Kızılay / ANKARA Tel : 009 (0312) 285 55 12

Belgegeçer : 009 (0312) 285 65 73 e-posta : bilgi@atam.gov.tr web : http://www.atam.gov.tr e-mağaza : e-magaza.atam.gov.tr

ISBN : 978-975-17-4203-2 İLESAM : 19.06.Y.0150-598

MİZANPAJ : Erdal Basım Yayın Dağıtım 0532 675 95 15

(3)

MUŞLU ÂLİMLER VE DEVLET ADAMLARI

Recep DİKİCİ

ÖZET

Tarihteki en önemli ilim ve kültür merkezlerinden biri de, Muş ilidir. Bu bölgedeki mevcut medreseler ile çeşitli bilim dallarında yetişen âlimler ve edipler, bu gerçeği açıkca göstermektedir. Bu yüzden bildiride Nadir Tabakât kitaplarından ve Türkiye İhtisas Kütüphânelerinden tesbit edebildiğimiz aralarında Muşlu (Molla) Ahmed Efendi, Muşlu Fehim Efendi, Muşlu Müştak Mustafa Efendi gibi âlimler ile Emin Paşa, ’Ali Yaver Paşa ve Mahmud Paşa gibi devlet adamlarının da bulunduğu Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi Muşlu âlimlerin ve devlet adamlarının hayatları ile bir çok ilim dallarına ndâir kütüphânelerde bulunan Arapça, Farsça ve Osmanlıca elyazması ve matbû eserlerini topluca sunmak, bilim dünyası için son derece faydalı olacaktır. Böylece Muş kültür tarihi ile ilgili ciddî bir boşluk doldurulacak ve araştırmacılara bu hususta yön verilecektir. Maalesef böyle önemli bir konu, günümüze kadar hiç ele alınmamıştır. Nitekim Kâtip Çelebi merhûmun “Keşfu’z-zunûn” adlı eserinin mukaddimesi’nde naklettiği “Kim bir mü’minin hayat tarihini yazarsa, onu yaşatmış gibi olur.”

meâlindeki hadîs-i şerîf ile “Bizim eserlerimiz, bizi tanıtan belgelerdir. Bunun için, bizden sonra eserlerimize bakınız.” meâlindeki beyit, bu mevzûnun ne derece büyük önem arz ettiğini göstermektedir.

Nitekim onların esasen fazilet ve kemallerine delalet edecek olan kitaplarının isimleri yazılarak, ilmî yükseklikleri ve insanlığa yaptıkları hizmetleri isbat edilmektedir. Bunun yanı sıra “Büyüklerini tanımayan bir millet, asla yükselemez.” veciz söz de, burada hatırlatılmalıdır.

Muş’nın kültür tarihini de gün yüzüne çıkarmak, şanlı milletimizin bu azîz değerlerine katkıda bulunmaktır.

Anahtar Kelimeler: Muş, Âlimler, Devlet Adamları, Kütüphâne, Eserler.

GİRİŞ

Tarih boyunca Muş ili, önemli bir ilim ve kültür merkezi olmuştur. Bu bölgede çok sayıda âlim ve devlet adamı yetişmiştir. Çalışmalarımız sırasında tesbit ettiğimiz aralarında

“Maksud Paşa Medresesi”, “Alaeddin Bey”, “Molla Halil Medresesi” ve “Hamidiye Medresesi”nin de bulunduğu “Muş Medreseleri”, bu ilmî ve kültürel faaliyetlere katkıda bulunmuştur. Aynı zamanda Osmanlıların son dönemlerinde Muş’ta 3 büyük camii, 10 mescid, 4 kilise, 6 medrese, rüştiye mektebi ile Müslüman ve Hristiyanlara mahsus birçok ibtidaîye mektepleri, 5 hanı, 4 hamam, 150 dükkân ve mağaza, 1 kıraathâne ve 30 çeşme vardı1. Mevzuya zemin teşkil etmesi bakımından Muş tarihini ana hatlarıyla anlatmak faydalı olacaktır.

Selçuklu Hakanı Sultan Tuğrul Bey, Malazgirt Kalesini kuşattıysa da alamadı. Tuğrul Beyin halefi ve yeğeni Sultan Alparslan, Bizans İmparatoru Romanos Diogenes’in emrindeki çok kalabalık Bizans ordusunu Malazgirt sahrasında 26 Ağustos 1071’de yenerek Anadolu’nun kapısını Türklere açtı ve bu zafer Türkler için tarihî bir dönüm noktası oldu.

Alparslan’ın yeğeni Kutalmışoğlu Süleyman Şah, yedi yıl içinde bütün Anadolu’yu fethetti.

1077’de Türkiye Selçukluları Devletini kurdu.

Yavuz Sultan Selim Han, 1514 Çaldıran Savaşında Şah İsmâil’i yendi ve Tebriz’e kadar bu bölgeyi Osmanlı Devletine yeniden kattı. Osmanlı devrinde Muş Sancağı, Van Beylerbeyliğinin (eyâletinin) 14 sancağından biri oldu. Malazgirt Sancağı ise, Erzurum Beylerbeyliğinin 12 sancağından biri oldu. Tanzimat’tan sonra Muş sancağı, Bitlis vilâyetinin 4 sancağından biri oldu. 5 kazası vardı.

1901’den itibaren Rusya’nın yardımı ve İngiltere’nin teşvikiyle Ermeni Taşnak Komitesi, Muş çevresinde Müslüman-Türk köylerini basarak çok büyük katliamlar yaptılar.

Osmanlı Devleti bu isyanları şiddetle bastırdı. Birinci Dünya Harbinde Rusların teşvik ve yardımı ile yine Ermeniler, Ermeni Devleti kurma hayâliyle büyük katliamlar yaptılar.

Müslümanlara âit binalar, ağaçlar, hattâ mukaddes kitabımız Kur’ân-ı kerîm dâhil her türlü

Prof. Dr., Selçuk Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, rdikici@selcuk.edu.tr.

1 Şemseddîn Sâmî, Kâmûsu’l-A’lâm, Mihran Matbaası, İstanbul, 1316, VI, 4478.

(4)

dinî eserleri yaktılar. 18 Şubat 1916’da Ruslar, Muş’u işgal etti. 26 Temmuz 1916’da Türkler Muş’u yeniden ele geçirmesine rağmen, takviye alan Rus birlikleri, 9 Ağustos 1916’da yeniden Muş’u işgal ettiler. Böylece 5 ay 6 gün ve 8 ay 23 gün olmak üzere toplam; 1 sene 1 ay 29 gün devam eden işgal esnasında Ruslar ve Ermeniler çok büyük katliamlar yaptılar.

Muş ve çevresini tamamen tahrip ettiler. Câmi, türbe, medrese, mezarlık ve nice târihî eserleri yakıp yıktılar. Mayıs 1917’de Türk ordusu Muş’u düşman (Rus) işgalinden kurtardı. Ruslar geri çekilirken Ermeniler de Ruslarla beraber geri çekildiler. Cumhuriyet devrinde bütün sancaklara (mutasarrıflıklara) vilâyet (il) denilince Muş da vilâyet merkezi oldu. 1929-1935 arasında Bitlis bu vilâyete bağlandı2.

Şimdi Muşlu âlim ve devlet adamlarını sırasıyla sunalım:

A) MUŞLU ÂLİMLER

1.Muhammed Mustafa Müştâk Efendi:

İsmi, Muhammed Mustafa Müştak Efendi’dir. Babası Seyyid Süleyman Efendi olup, anneleri tarafından soyu Seyyid Abdülkâdir Geylânî hazretlerine ulaşır. 1758 (h.1172) senesi Bitlis'te doğdu. Müştâk Efendi, tahsîlini Bitlis ve civârında yaptı. Amcası Hacı Mahmûd Hocadan okudu. Kur'ân-ı kerîmi ezberledi. Kırâat ilminde üstün bir dereceye yükseldi. Hattat olup, çok güzel yazı yazardı.

Önceleri Hakkârî beylerinden olan Müştak Kadîrî'nin idâresinde yirmi iki köy vardı.

Diğer amcası Hasan Şirvânî'nin sohbetlerinde kalp gözü açıldı. İlâhî aşka tutuldu. Beyliğini ve malını görmez oldu. Hocası Şirvânî'den hiç ayrılmadı. Onun ileri gelen talebelerinden oldu.

Yetişip kemâle geldi. İcâzet, diploma ile şereflendi. Her İslâm âlimi gibi hocasını çok sever ve;

"Pîrimiz, sultânımız Hâcı Hasan Şirvânî'dir.

Ahseni takvîme hayrân olmuşuz, hayrânıyız."

beytini çok okurdu.

Tasavvuf yolunun basamaklarından seyr ve sülûku tamamlayınca Bağdât'a gitti. Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin kabr-i şerîfini ziyâret etti. Bu ziyârette mânevî iltifâtlara kavuştu.

Müştâk Efendi, Bağdât'a gidişinin manevi bir dâvetle olduğunu bildirmektedir.

Bağdât şeyhinden bir nidâ işittim.

O yüksek şâh evliyâlar pâdişâhından

Hazret-i şeyh bana dedi ki: Gel ey Mustafa!

Müştâk Efendi Bağdât'ta, “Nakîb-ül-eşrâf”tan (Seyyid ve şerîflerin işleriyle ilgilenen makâm) icâzet aldı. Müştâk Kâdirî, Bağdât'tan Hindistan'a Serendib'e gitti. Orada Âdem aleyhisselâmın makâmını ziyâret etti. Sonra Hicaz'a gelerek, hac vazîfesini yerine getirdi ve Peygamber efendimizin mübârek kabr-i şerîfini ziyâret etti. Dîvân'ında bu ziyâreti esnâsındaki hudutsuz sevincini şöyle bildirdi:

"Ser-i Livây-i Enbiyâsın, hiç sana olmaz misâl, Şevkle Müştâk'ınım etmekteyim azmi Hicâz.

Saray-ı devletin dar-ül-emândır yâ Resûlallah."

2 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1965, III/1, 164; Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1983, VI, 128; VIII, 339; İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, Türkiye Yayınevi, İstanbul, 1971, II, 259; IV, 332-334, 428;

M. Salih San, Doğu Anadolu ve Muş’un İzahlı Kronoloji Tarihi, Türk Kültürü Enstitüsü, Ankara, 1982, s. 47 vd.; Besim Darkot, “Muş”, İslâm Ansiklopedisi, Millî Eğitim Basımevi, İstanbul, 1971, VIII, 744-746; R.

İzbırak, “Muş”, Türk Ansiklopedisi, M.E.B., İstanbul, 1968, XXIV, 511-12; Burhan Bozgeyik, Meşhurların Son Anları, İstanbul, 2104, s. 59; Komisyon, Yeni Rehber Ansiklopedisi, İstanbul, 1994, XV, 32; Millî Kütüphâne Genel Müdürlüğü, Selçuklu Tarihi, Alparslan ve Malazgirt Bibliyografyası, Millî Eğitim Basımevi, Ankara, 1971, s. 3 vd.

(5)

642

TARİH VE KÜLTÜR BAĞLAMINDA MUŞ ULUSLARARASI SEMPOZYUM BİLDİRİLERİ dinî eserleri yaktılar. 18 Şubat 1916’da Ruslar, Muş’u işgal etti. 26 Temmuz 1916’da Türkler Muş’u yeniden ele geçirmesine rağmen, takviye alan Rus birlikleri, 9 Ağustos 1916’da yeniden Muş’u işgal ettiler. Böylece 5 ay 6 gün ve 8 ay 23 gün olmak üzere toplam; 1 sene 1 ay 29 gün devam eden işgal esnasında Ruslar ve Ermeniler çok büyük katliamlar yaptılar.

Muş ve çevresini tamamen tahrip ettiler. Câmi, türbe, medrese, mezarlık ve nice târihî eserleri yakıp yıktılar. Mayıs 1917’de Türk ordusu Muş’u düşman (Rus) işgalinden kurtardı. Ruslar geri çekilirken Ermeniler de Ruslarla beraber geri çekildiler. Cumhuriyet devrinde bütün sancaklara (mutasarrıflıklara) vilâyet (il) denilince Muş da vilâyet merkezi oldu. 1929-1935 arasında Bitlis bu vilâyete bağlandı2.

Şimdi Muşlu âlim ve devlet adamlarını sırasıyla sunalım:

A) MUŞLU ÂLİMLER

1.Muhammed Mustafa Müştâk Efendi:

İsmi, Muhammed Mustafa Müştak Efendi’dir. Babası Seyyid Süleyman Efendi olup, anneleri tarafından soyu Seyyid Abdülkâdir Geylânî hazretlerine ulaşır. 1758 (h.1172) senesi Bitlis'te doğdu. Müştâk Efendi, tahsîlini Bitlis ve civârında yaptı. Amcası Hacı Mahmûd Hocadan okudu. Kur'ân-ı kerîmi ezberledi. Kırâat ilminde üstün bir dereceye yükseldi. Hattat olup, çok güzel yazı yazardı.

Önceleri Hakkârî beylerinden olan Müştak Kadîrî'nin idâresinde yirmi iki köy vardı.

Diğer amcası Hasan Şirvânî'nin sohbetlerinde kalp gözü açıldı. İlâhî aşka tutuldu. Beyliğini ve malını görmez oldu. Hocası Şirvânî'den hiç ayrılmadı. Onun ileri gelen talebelerinden oldu.

Yetişip kemâle geldi. İcâzet, diploma ile şereflendi. Her İslâm âlimi gibi hocasını çok sever ve;

"Pîrimiz, sultânımız Hâcı Hasan Şirvânî'dir.

Ahseni takvîme hayrân olmuşuz, hayrânıyız."

beytini çok okurdu.

Tasavvuf yolunun basamaklarından seyr ve sülûku tamamlayınca Bağdât'a gitti. Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin kabr-i şerîfini ziyâret etti. Bu ziyârette mânevî iltifâtlara kavuştu.

Müştâk Efendi, Bağdât'a gidişinin manevi bir dâvetle olduğunu bildirmektedir.

Bağdât şeyhinden bir nidâ işittim.

O yüksek şâh evliyâlar pâdişâhından

Hazret-i şeyh bana dedi ki: Gel ey Mustafa!

Müştâk Efendi Bağdât'ta, “Nakîb-ül-eşrâf”tan (Seyyid ve şerîflerin işleriyle ilgilenen makâm) icâzet aldı. Müştâk Kâdirî, Bağdât'tan Hindistan'a Serendib'e gitti. Orada Âdem aleyhisselâmın makâmını ziyâret etti. Sonra Hicaz'a gelerek, hac vazîfesini yerine getirdi ve Peygamber efendimizin mübârek kabr-i şerîfini ziyâret etti. Dîvân'ında bu ziyâreti esnâsındaki hudutsuz sevincini şöyle bildirdi:

"Ser-i Livây-i Enbiyâsın, hiç sana olmaz misâl, Şevkle Müştâk'ınım etmekteyim azmi Hicâz.

Saray-ı devletin dar-ül-emândır yâ Resûlallah."

2 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1965, III/1, 164; Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1983, VI, 128; VIII, 339; İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, Türkiye Yayınevi, İstanbul, 1971, II, 259; IV, 332-334, 428;

M. Salih San, Doğu Anadolu ve Muş’un İzahlı Kronoloji Tarihi, Türk Kültürü Enstitüsü, Ankara, 1982, s. 47 vd.; Besim Darkot, “Muş”, İslâm Ansiklopedisi, Millî Eğitim Basımevi, İstanbul, 1971, VIII, 744-746; R.

İzbırak, “Muş”, Türk Ansiklopedisi, M.E.B., İstanbul, 1968, XXIV, 511-12; Burhan Bozgeyik, Meşhurların Son Anları, İstanbul, 2104, s. 59; Komisyon, Yeni Rehber Ansiklopedisi, İstanbul, 1994, XV, 32; Millî Kütüphâne Genel Müdürlüğü, Selçuklu Tarihi, Alparslan ve Malazgirt Bibliyografyası, Millî Eğitim Basımevi, Ankara, 1971, s. 3 vd.

643

TARİH VE KÜLTÜR BAĞLAMINDA MUŞ ULUSLARARASI SEMPOZYUM BİLDİRİLERİ dinî eserleri yaktılar. 18 Şubat 1916’da Ruslar, Muş’u işgal etti. 26 Temmuz 1916’da Türkler

Muş’u yeniden ele geçirmesine rağmen, takviye alan Rus birlikleri, 9 Ağustos 1916’da yeniden Muş’u işgal ettiler. Böylece 5 ay 6 gün ve 8 ay 23 gün olmak üzere toplam; 1 sene 1 ay 29 gün devam eden işgal esnasında Ruslar ve Ermeniler çok büyük katliamlar yaptılar.

Muş ve çevresini tamamen tahrip ettiler. Câmi, türbe, medrese, mezarlık ve nice târihî eserleri yakıp yıktılar. Mayıs 1917’de Türk ordusu Muş’u düşman (Rus) işgalinden kurtardı. Ruslar geri çekilirken Ermeniler de Ruslarla beraber geri çekildiler. Cumhuriyet devrinde bütün sancaklara (mutasarrıflıklara) vilâyet (il) denilince Muş da vilâyet merkezi oldu. 1929-1935 arasında Bitlis bu vilâyete bağlandı2.

Şimdi Muşlu âlim ve devlet adamlarını sırasıyla sunalım:

A) MUŞLU ÂLİMLER

1.Muhammed Mustafa Müştâk Efendi:

İsmi, Muhammed Mustafa Müştak Efendi’dir. Babası Seyyid Süleyman Efendi olup, anneleri tarafından soyu Seyyid Abdülkâdir Geylânî hazretlerine ulaşır. 1758 (h.1172) senesi Bitlis'te doğdu. Müştâk Efendi, tahsîlini Bitlis ve civârında yaptı. Amcası Hacı Mahmûd Hocadan okudu. Kur'ân-ı kerîmi ezberledi. Kırâat ilminde üstün bir dereceye yükseldi. Hattat olup, çok güzel yazı yazardı.

Önceleri Hakkârî beylerinden olan Müştak Kadîrî'nin idâresinde yirmi iki köy vardı.

Diğer amcası Hasan Şirvânî'nin sohbetlerinde kalp gözü açıldı. İlâhî aşka tutuldu. Beyliğini ve malını görmez oldu. Hocası Şirvânî'den hiç ayrılmadı. Onun ileri gelen talebelerinden oldu.

Yetişip kemâle geldi. İcâzet, diploma ile şereflendi. Her İslâm âlimi gibi hocasını çok sever ve;

"Pîrimiz, sultânımız Hâcı Hasan Şirvânî'dir.

Ahseni takvîme hayrân olmuşuz, hayrânıyız."

beytini çok okurdu.

Tasavvuf yolunun basamaklarından seyr ve sülûku tamamlayınca Bağdât'a gitti. Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin kabr-i şerîfini ziyâret etti. Bu ziyârette mânevî iltifâtlara kavuştu.

Müştâk Efendi, Bağdât'a gidişinin manevi bir dâvetle olduğunu bildirmektedir.

Bağdât şeyhinden bir nidâ işittim.

O yüksek şâh evliyâlar pâdişâhından

Hazret-i şeyh bana dedi ki: Gel ey Mustafa!

Müştâk Efendi Bağdât'ta, “Nakîb-ül-eşrâf”tan (Seyyid ve şerîflerin işleriyle ilgilenen makâm) icâzet aldı. Müştâk Kâdirî, Bağdât'tan Hindistan'a Serendib'e gitti. Orada Âdem aleyhisselâmın makâmını ziyâret etti. Sonra Hicaz'a gelerek, hac vazîfesini yerine getirdi ve Peygamber efendimizin mübârek kabr-i şerîfini ziyâret etti. Dîvân'ında bu ziyâreti esnâsındaki hudutsuz sevincini şöyle bildirdi:

"Ser-i Livây-i Enbiyâsın, hiç sana olmaz misâl, Şevkle Müştâk'ınım etmekteyim azmi Hicâz.

Saray-ı devletin dar-ül-emândır yâ Resûlallah."

2 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1965, III/1, 164; Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1983, VI, 128; VIII, 339; İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, Türkiye Yayınevi, İstanbul, 1971, II, 259; IV, 332-334, 428;

M. Salih San, Doğu Anadolu ve Muş’un İzahlı Kronoloji Tarihi, Türk Kültürü Enstitüsü, Ankara, 1982, s. 47 vd.; Besim Darkot, “Muş”, İslâm Ansiklopedisi, Millî Eğitim Basımevi, İstanbul, 1971, VIII, 744-746; R.

İzbırak, “Muş”, Türk Ansiklopedisi, M.E.B., İstanbul, 1968, XXIV, 511-12; Burhan Bozgeyik, Meşhurların Son Anları, İstanbul, 2104, s. 59; Komisyon, Yeni Rehber Ansiklopedisi, İstanbul, 1994, XV, 32; Millî Kütüphâne Genel Müdürlüğü, Selçuklu Tarihi, Alparslan ve Malazgirt Bibliyografyası, Millî Eğitim Basımevi, Ankara, 1971, s. 3 vd.

Müştâk Kâdirî hazretleri, önce İstanbul'a sonra da Trabzon'a geldi. Halkın pek ziyâde hürmet ve saygısıyla karşılaştı. Sultan Üçüncü Selîm Hanın sadrâzamlarından Yûsuf Ziyâ Paşanın yanında orduyla birlikte gazâya katıldı. Kudüs ve Şam'a uğradı. Kudüs-i şerîfte şu güzel kıt'ayı terennüm eyledi:

Sahrâtullaha bi-ayn-ı ibret, Kim bakarsa olur ehl-i rikkat, Kara taş olsa çü kalb-i Müştâk, Nerm olur bu ne acâib hikmet!"

Müştâk Kâdirî hazretleri 1790-1814 senelerinde İstanbul'a geldi. İstanbul'da iken, Eyyûb Sultan'da Selâmi Efendi Dergâhında ikâmet etti. Müştâk Efendi Bitlis'e döndüklerinde İbrâhim-i Edhem ismini verdikleri bir oğlu oldu. Bu oğlu Edhem Baba adıyla meşhûr oldu.

Müttâk Efendi, iki kızından birini saraydan Ahmed Beye, diğerini Ahmed Muhlis Paşaya nikâhladı. İstanbul'da iken, âlimlerin meşhurlarından Hoca Neş'et Efendi ile görüştü.

Onunla Mesnevî ve hadîs-i şerîf üzerinde sohbette bulundu. Müştâk Efendi, Dîvân'ında bu konuda; "Hazret-i Neş'et gibi üstâda hemdem olmuşum." diye yazmaktadır.

Müştâk Efendi, Konya'ya hazret-i Mevlânâ'yı ziyârete gitti. Orada bereketlenmek için Mesnevî-i Şerîf okuttu. Konya eşrâfından çok yakınlık ve sevgi gördü. Müştâk Efendi, İstanbul'a oradan da Muş'a giderek insanlara ilim öğretmeye devâm etti. Ayrıca, Erzurum'a da uğradı. Orada bir çilehânesi vardı. Çok talebe yetiştirdi. Kendilerine icâzet, diploma verdiği talebelerinin en meşhûrları şunlardır: Oğlu Hacı İbrâhim Edhem Bâbâ Efendi, İstanbul'da Etyemez'de Gümüş Baba Dergâhı şeyhi Seyyid Sa'dullah Efendi, Erzurum'da İbrâhim-i Edhem Efendi, İstanbul Haseki'de Başmak Şerif Dergâhı şeyhi Musullu Baba Efendi, Mehmed Celâl Paşa, Ahmed Cemâl Paşa ve başkalarıdır.

Müştâk Efendi; uzun boylu, geniş göğüslü, nûrânî yüzlü, elâ gözlü, çekme burunlu, heybetli, sohbeti hoş, fakir ve fukâraya yardımı çok seven bir zâttı.

Müştâk Efendi, Hakkâri beylerinden olduğu halde dünya malı ve rütbelerinden yüz çevirmişti. Babalarından kendilerinin idâresine giren yirmi yedi köydeki ne kadar mal varlığı ve geliri varsa, hepsini terk etmişti. Mânevî saltanat ona, dünyanın yanında üstün ve kıymetli olmuştu. “Kâdirî” yolu önde gelenleri arasına girmişti.

Müştâk Efendi elini ne zaman cebine soksa avuç avuç altın çıkarırdı.

Müştâk Efendinin ömrü, insanlara hizmetle geçti. Muş'ta iken bozuk îtikâd sâhibi kimselerin hücûmuna uğradı. Evinde seccâdesi üzerinde ibâdetle meşgûl iken boğularak1831 (h.1247) senesinde şehîd edildi. Kabr-i şerîfi Muş Kabristanlığının orta yerinde olup, ziyâret yeridir.

Şehîd edildi. Seccâdesinin altından bir kâğıda yazılı şu na't-ı şerîf çıktı.

"Yâ Resûlallah! Ulüvv ü şân senin, Server-i kevneynsin, fermân senin, Dest-i hükmünde şehâ çevgân senin Top senin, cevlân senin, meydân senin, Söz senin, sohbet senin, devrân senin."

Müştâk Efendi, şehâdetini önceden dostlarına haber vermişti. Kendisi bu ilâhî takdîre boyun eğdi. Şehîd edildiğinde yetmiş beş yaşındaydı. Bir gün kırk kurban kestirip, etini fakir fukarâya dağıttırdı. Sonra da dergâhında el açıp; "Yâ Rabbî! Bu âciz kuluna şehîdlik rütbesini ihsân et. Ancak o zaman sevgili kulun Hasan'ına kavuşurum." diye duâ ve niyâzda bulundu.

Duâsı kabûl edildi.

Cânânı buldu hasta gönül, cânı istemez, Bir hastadır ki çâre-i Lokmânı istemez.

Zencîr-i zülf ile Pâbend olan gönül, Bâğ-ı cinânda sünbül ü reyhânı istemez.

625

(6)

Ehl-i kemâle nazîm bildirdi kendini, Müştâk, eğerçi şöhret ile şânı istemez."

Müştâk Efendinin Fârisî dilinde çok kıymetli şiirleri vardır.

Eserlerinden bâzıları şunlardır: 1. Dîvân, 2. Âsâr-ı Müştâk Esrâr-ı Uşşâk, 3.

Mektûbât-ı Müştâk, 4. Bahârnâme.

Kerâmet ve Menkîbeleri:

Müştâk Kâdirî hazretlerinin Erzurum'da konağı ve meyve bahçeleri vardı. Müştâk Efendi burada dinlenirdi. Bir zaman Müştâk Kâdirî hazretleri İstanbul'a gittiler. O sırada Erzurum'daki evinin bahçesinde meyveler ve sebzeler yetişmiş, olgunlaşmıştı. Bahçıvan bunları toplarken; "Âh Müştâk Efendi hazretleri burada olsaydı tazece bunlardan ona takdim eder, o da bana bahşiş verirdi." diye gönlünden geçirdi. O sırada Müştak Efendi evden çıkıp yanına geldi ve bahçıvana selâm verdi. Oradaki çimenlerin üzerine oturdu. Bahçıvan ile konuşup hal hatır sordu. Bahçıvan bu hâle şaşırdı. Hemen meyvelerden toplayıp getirdi.

Müştâk Efendi de cebinden sedef çakısını çıkarıp, bir iki tane meyve soyup yedi. Koynundan bir avuç altın çıkarıp bahçıvana bahşiş verdi. Sonra da geldiği gibi eve girdi. Fakat çakısını unuttu. Bunu gören bahçıvan çakıyı alarak arkasından koştu ve evinin kapısını çaldı. Kapıya evin hanımı çıktı. Ona; "Efendi hazretleri az önce çakıyı bahçede unutmuşlar. Onu getirdim."

dedi. Evin hanımı ve hizmetçiler bu işe şaşıp; "Efendi hazretleri burada değil, İstanbul'da biliyorsun." dediler. Hanımı çakıya baktığında onun Müştâk Efendiye âid olduğunu anladı ve çakıyı alıp sakladı. Üç ay sonra Müştâk Efendi İstanbul'dan geri döndü. Durumu hanımı kendilerine anlattığında, Müştâk Efendi; "Bunlar olan şeylerdir. Bahçıvan bizi çağırmıştı. Biz de gönlü hoş olsun diyerek geliverdik. Sonra da gittik." buyurdu. Çakıyı ise bahçıvana hediye ettiler3.

2. Mehmed Hamdi Efendi:

Lakabı Hadimüddîn, künyesi Ebu’l-Vefâ’dır. Babası hattat Abdullah Efendi’dir. 1248 (1832) senesinde Muş kasabasının Suğla mahallesinde doğmuştur. Ailece şöhretleri, Arapzâde’dir.

İlk bilgileri Molla Halil Medresesi’nde okuduktan sonra Maksud Paşa Medresesi’ne girmiştir. Yirmi beş yaşında iken Hasan el-Ehvedî Efendi’den icazet almıştır. Bu arada İstanbul’a giderek Pîrhal Ahlatî Zaviyesi’nin tevliyet ve meşihat cihetlerinin beratlarını almıştır. Bu zaviyeyi kendi parası ile tamir etmiştir. Hamidiye ve Maksud Paşa Medreselerini yürütmüş ve bu arada pek çok talebe yetiştirmiştir. Hal tercümesinde ifade ettiğine göre, Türk talebeye Türkçe, Kürt talebeye Kürtçe, Arap talebeye Arapça verirdi.

Dört adet eserin telifine muvaffak olmuştur. Biri on yedi adet ilim ve fenni ihtiva eden Mecmeu’l-Ulûm, ikincisi yaradılışın başlangıcından sonuna kadar dünya ve ahiretin hal ve ahvalini bildiren Beyânu’l-Kevneyn, üçüncüsü Fâtiha ile Rahmân sûrelerinin önce toplu olarak, sonra da açıkça meziyetlerini beyan eden Fâtihatü’r-Rahmân, dördüncüsü ise Mercmeu’l-Ulûm’u Türkçe terceme ederek “Türkçe Mecmeu’l-Ulûm” adını verdiği eseridir.

Fetvâhane ve Maarif nezaretinden ruhsat alıp, bu kitapları bastırmaya izin almıştır. 1314’de basılmaya başlamıştır. Mecmeu’l-Ulûm adlı eserinin Türkçe Tercemesi, 1910 tarihlerinde oğlu Abdülhakîm Efendi tarafından Mercan’da Hulusi Êfendi Matbaasında bastırılmıştır.

3 Hüseyin Vassâf, Sefînetü’l-Evliyâ, I, 119; Risâle-i Müştâkiyye (Süleymâniye Kütüphânesi, Yazma Bağışlar Kısmı, No: 3220); Komisyon, İslâm Âlimleri Ansiklopedisi, İstanbul, Tarihsiz, XVIII, 166; Şemseddîn Sâmî, Kâmûsu’l-A’lâm, IV, 4480; Muş Valiliği, Muş İl Yıllığı 1967, Muş, 1968, s. 47-48.

(7)

644

TARİH VE KÜLTÜR BAĞLAMINDA MUŞ ULUSLARARASI SEMPOZYUM BİLDİRİLERİ

Ehl-i kemâle nazîm bildirdi kendini, Müştâk, eğerçi şöhret ile şânı istemez."

Müştâk Efendinin Fârisî dilinde çok kıymetli şiirleri vardır.

Eserlerinden bâzıları şunlardır: 1. Dîvân, 2. Âsâr-ı Müştâk Esrâr-ı Uşşâk, 3.

Mektûbât-ı Müştâk, 4. Bahârnâme.

Kerâmet ve Menkîbeleri:

Müştâk Kâdirî hazretlerinin Erzurum'da konağı ve meyve bahçeleri vardı. Müştâk Efendi burada dinlenirdi. Bir zaman Müştâk Kâdirî hazretleri İstanbul'a gittiler. O sırada Erzurum'daki evinin bahçesinde meyveler ve sebzeler yetişmiş, olgunlaşmıştı. Bahçıvan bunları toplarken; "Âh Müştâk Efendi hazretleri burada olsaydı tazece bunlardan ona takdim eder, o da bana bahşiş verirdi." diye gönlünden geçirdi. O sırada Müştak Efendi evden çıkıp yanına geldi ve bahçıvana selâm verdi. Oradaki çimenlerin üzerine oturdu. Bahçıvan ile konuşup hal hatır sordu. Bahçıvan bu hâle şaşırdı. Hemen meyvelerden toplayıp getirdi.

Müştâk Efendi de cebinden sedef çakısını çıkarıp, bir iki tane meyve soyup yedi. Koynundan bir avuç altın çıkarıp bahçıvana bahşiş verdi. Sonra da geldiği gibi eve girdi. Fakat çakısını unuttu. Bunu gören bahçıvan çakıyı alarak arkasından koştu ve evinin kapısını çaldı. Kapıya evin hanımı çıktı. Ona; "Efendi hazretleri az önce çakıyı bahçede unutmuşlar. Onu getirdim."

dedi. Evin hanımı ve hizmetçiler bu işe şaşıp; "Efendi hazretleri burada değil, İstanbul'da biliyorsun." dediler. Hanımı çakıya baktığında onun Müştâk Efendiye âid olduğunu anladı ve çakıyı alıp sakladı. Üç ay sonra Müştâk Efendi İstanbul'dan geri döndü. Durumu hanımı kendilerine anlattığında, Müştâk Efendi; "Bunlar olan şeylerdir. Bahçıvan bizi çağırmıştı. Biz de gönlü hoş olsun diyerek geliverdik. Sonra da gittik." buyurdu. Çakıyı ise bahçıvana hediye ettiler3.

2. Mehmed Hamdi Efendi:

Lakabı Hadimüddîn, künyesi Ebu’l-Vefâ’dır. Babası hattat Abdullah Efendi’dir. 1248 (1832) senesinde Muş kasabasının Suğla mahallesinde doğmuştur. Ailece şöhretleri, Arapzâde’dir.

İlk bilgileri Molla Halil Medresesi’nde okuduktan sonra Maksud Paşa Medresesi’ne girmiştir. Yirmi beş yaşında iken Hasan el-Ehvedî Efendi’den icazet almıştır. Bu arada İstanbul’a giderek Pîrhal Ahlatî Zaviyesi’nin tevliyet ve meşihat cihetlerinin beratlarını almıştır. Bu zaviyeyi kendi parası ile tamir etmiştir. Hamidiye ve Maksud Paşa Medreselerini yürütmüş ve bu arada pek çok talebe yetiştirmiştir. Hal tercümesinde ifade ettiğine göre, Türk talebeye Türkçe, Kürt talebeye Kürtçe, Arap talebeye Arapça verirdi.

Dört adet eserin telifine muvaffak olmuştur. Biri on yedi adet ilim ve fenni ihtiva eden Mecmeu’l-Ulûm, ikincisi yaradılışın başlangıcından sonuna kadar dünya ve ahiretin hal ve ahvalini bildiren Beyânu’l-Kevneyn, üçüncüsü Fâtiha ile Rahmân sûrelerinin önce toplu olarak, sonra da açıkça meziyetlerini beyan eden Fâtihatü’r-Rahmân, dördüncüsü ise Mercmeu’l-Ulûm’u Türkçe terceme ederek “Türkçe Mecmeu’l-Ulûm” adını verdiği eseridir.

Fetvâhane ve Maarif nezaretinden ruhsat alıp, bu kitapları bastırmaya izin almıştır. 1314’de basılmaya başlamıştır. Mecmeu’l-Ulûm adlı eserinin Türkçe Tercemesi, 1910 tarihlerinde oğlu Abdülhakîm Efendi tarafından Mercan’da Hulusi Êfendi Matbaasında bastırılmıştır.

3 Hüseyin Vassâf, Sefînetü’l-Evliyâ, I, 119; Risâle-i Müştâkiyye (Süleymâniye Kütüphânesi, Yazma Bağışlar Kısmı, No: 3220); Komisyon, İslâm Âlimleri Ansiklopedisi, İstanbul, Tarihsiz, XVIII, 166; Şemseddîn Sâmî, Kâmûsu’l-A’lâm, IV, 4480; Muş Valiliği, Muş İl Yıllığı 1967, Muş, 1968, s. 47-48.

645

TARİH VE KÜLTÜR BAĞLAMINDA MUŞ ULUSLARARASI SEMPOZYUM BİLDİRİLERİ

Ehl-i kemâle nazîm bildirdi kendini, Müştâk, eğerçi şöhret ile şânı istemez."

Müştâk Efendinin Fârisî dilinde çok kıymetli şiirleri vardır.

Eserlerinden bâzıları şunlardır: 1. Dîvân, 2. Âsâr-ı Müştâk Esrâr-ı Uşşâk, 3.

Mektûbât-ı Müştâk, 4. Bahârnâme.

Kerâmet ve Menkîbeleri:

Müştâk Kâdirî hazretlerinin Erzurum'da konağı ve meyve bahçeleri vardı. Müştâk Efendi burada dinlenirdi. Bir zaman Müştâk Kâdirî hazretleri İstanbul'a gittiler. O sırada Erzurum'daki evinin bahçesinde meyveler ve sebzeler yetişmiş, olgunlaşmıştı. Bahçıvan bunları toplarken; "Âh Müştâk Efendi hazretleri burada olsaydı tazece bunlardan ona takdim eder, o da bana bahşiş verirdi." diye gönlünden geçirdi. O sırada Müştak Efendi evden çıkıp yanına geldi ve bahçıvana selâm verdi. Oradaki çimenlerin üzerine oturdu. Bahçıvan ile konuşup hal hatır sordu. Bahçıvan bu hâle şaşırdı. Hemen meyvelerden toplayıp getirdi.

Müştâk Efendi de cebinden sedef çakısını çıkarıp, bir iki tane meyve soyup yedi. Koynundan bir avuç altın çıkarıp bahçıvana bahşiş verdi. Sonra da geldiği gibi eve girdi. Fakat çakısını unuttu. Bunu gören bahçıvan çakıyı alarak arkasından koştu ve evinin kapısını çaldı. Kapıya evin hanımı çıktı. Ona; "Efendi hazretleri az önce çakıyı bahçede unutmuşlar. Onu getirdim."

dedi. Evin hanımı ve hizmetçiler bu işe şaşıp; "Efendi hazretleri burada değil, İstanbul'da biliyorsun." dediler. Hanımı çakıya baktığında onun Müştâk Efendiye âid olduğunu anladı ve çakıyı alıp sakladı. Üç ay sonra Müştâk Efendi İstanbul'dan geri döndü. Durumu hanımı kendilerine anlattığında, Müştâk Efendi; "Bunlar olan şeylerdir. Bahçıvan bizi çağırmıştı. Biz de gönlü hoş olsun diyerek geliverdik. Sonra da gittik." buyurdu. Çakıyı ise bahçıvana hediye ettiler3.

2. Mehmed Hamdi Efendi:

Lakabı Hadimüddîn, künyesi Ebu’l-Vefâ’dır. Babası hattat Abdullah Efendi’dir. 1248 (1832) senesinde Muş kasabasının Suğla mahallesinde doğmuştur. Ailece şöhretleri, Arapzâde’dir.

İlk bilgileri Molla Halil Medresesi’nde okuduktan sonra Maksud Paşa Medresesi’ne girmiştir. Yirmi beş yaşında iken Hasan el-Ehvedî Efendi’den icazet almıştır. Bu arada İstanbul’a giderek Pîrhal Ahlatî Zaviyesi’nin tevliyet ve meşihat cihetlerinin beratlarını almıştır. Bu zaviyeyi kendi parası ile tamir etmiştir. Hamidiye ve Maksud Paşa Medreselerini yürütmüş ve bu arada pek çok talebe yetiştirmiştir. Hal tercümesinde ifade ettiğine göre, Türk talebeye Türkçe, Kürt talebeye Kürtçe, Arap talebeye Arapça verirdi.

Dört adet eserin telifine muvaffak olmuştur. Biri on yedi adet ilim ve fenni ihtiva eden Mecmeu’l-Ulûm, ikincisi yaradılışın başlangıcından sonuna kadar dünya ve ahiretin hal ve ahvalini bildiren Beyânu’l-Kevneyn, üçüncüsü Fâtiha ile Rahmân sûrelerinin önce toplu olarak, sonra da açıkça meziyetlerini beyan eden Fâtihatü’r-Rahmân, dördüncüsü ise Mercmeu’l-Ulûm’u Türkçe terceme ederek “Türkçe Mecmeu’l-Ulûm” adını verdiği eseridir.

Fetvâhane ve Maarif nezaretinden ruhsat alıp, bu kitapları bastırmaya izin almıştır. 1314’de basılmaya başlamıştır. Mecmeu’l-Ulûm adlı eserinin Türkçe Tercemesi, 1910 tarihlerinde oğlu Abdülhakîm Efendi tarafından Mercan’da Hulusi Êfendi Matbaasında bastırılmıştır.

3 Hüseyin Vassâf, Sefînetü’l-Evliyâ, I, 119; Risâle-i Müştâkiyye (Süleymâniye Kütüphânesi, Yazma Bağışlar Kısmı, No: 3220); Komisyon, İslâm Âlimleri Ansiklopedisi, İstanbul, Tarihsiz, XVIII, 166; Şemseddîn Sâmî, Kâmûsu’l-A’lâm, IV, 4480; Muş Valiliği, Muş İl Yıllığı 1967, Muş, 1968, s. 47-48.

Eserleri yazdığından dolayı kendisi Sahn ruûsuna nail olmuştur. 1316 (1900) tarihinde Muş Sancağı Müftüsü olmuştur. 1332 (1916) yılında vefat etmiştir 4.

3. Fehim Fehmi Efendi:

Fethullah Efendi’nin oğlu olup, 1292 tarihinde Muş’un Kale Mahallesinde doğmuştur.

Babasının son görevi Muş Belediye Reisliğidir. Fehim Fehmi Efendi, Muş’ta Alâeddin Bey Camiine bağlı Maksud Paşa Medresesi’ne dâhil olup, 15 sene zarfında icazetname almıştır.

Bu medresede tedrisle meşgul olup, 3 Mart 1326’da Malazgirt Kazası “Niyâbet Vekâleti”ne tayin olunmuştur. Yalnız Malazgirt’te Müderrislikten ayrılmamıştır5.

4. Molla Ahmet Efendi:

Molla Derviş Efendi’nin oğlu olup, 1261 senesinde Muş Sancağına bağlı Halat Karyesinde doğmuştur. Muş. Hınıs ve Bitlis Medreselerinde ders görürken babasının vefatı ile memleketine icazet almadan dönmüştür.

1328’de Genç Sancağına Merkez Müderrisi olarak tayin edilmiştir6. 5. İbrahim Ziya Efendi:

Bu zat, Malazgirt Müderrisi olarak görev yapmıştır7. 6. Molla Halil Efendi:

Molla Mevlüd Efendi’nin oğlu olup, 1290 yılında Muş’un Kale Mahallesinde doğmuştur. 5 yaşından itibaren medreselerde okumağa başlamış ve Hacı İlyas Sami Efendi’den icazet almıştır.

7 Haziran 1326 senesinde Bitlis Vilayeti İlmî Heyeti huzurunda imtihan olarak Muş müderrisliğine tayin olunmuştur8.

7. Halid Efendi:

Bu zat, 1292 tarihinde Varto’da doğmuştur. Halid Efendi, Varto Müfülüğü yapmıştır9. 8. Ömer Efendi:

Mehmet Şerif Efendi’nin oğlu olup, 1292 tarihinde Van’da doğmuştur. Bu âlim, Bulanık Müftülüğü yapmıştır10.

9. Osman Efendi:

Hatipzâde Süleyman Efendi’nin oğlu olup, 1302 yılında Bitlis’te doğmuştur. Malazgirt Müderrisi iken vefat etmiştir11.

10. Yusuf Ziya Efendi:

Müderris Cafer Ağa’nın oğlu olup, 1270 (1854) tarihinde Muş Ovasının Marnik köyünde doğmuştur. 13 yaşından itibaren medresede ders görüp, 34 yaşında icazetname almıştır. İcazetinden sonra talebe okutmuş ve ilk olarak Malazgirt’te müderrisliğinde 10 talebeye icazetname verdi. 1318’de Malazgirt Niyâbet vekili oldu. Bir ay kadar hizmet görmüş ve 1324’den 1325’e kadar 4 ay niyabet vekâletinde bulundu. Ayrıca Nakşibendî Tarikatı halifelerindendi. Yusuf Ziya Efendi, Malazgirt Müderrisi olarak hizmet ifa ediyordu12.

4 Sadık Albayrak, Son Devir Uleması, III, 251-252; Hümeyra Zerdeci, Osmanlı Ulema Biyografilerinin Arşiv Kaynakları, Ankara, 2008, s. 204; Muş Valiliği, Muş İl Yıllığı 1967, s. 48; Komisyon, Yurt Ansiklopedisi, Anadolu Yayıncılık, İstanbul, 1983, VIII, 6043.

5 Sadık Albayrak, Son Devir Osmanlı Uleması, İstanbul, 1980, II, 38; Humeyra Zerdeci, Osmanlı Ulema Biyografilerinin Arşiv Kaynakları, s. 141.

6 Sadık Albayrak, Son Devir Osmanlı Uleması, I, 110.

7 Humeyra Zerdeci, Osmanlı Ulema Biyografilerinin Arşiv Kaynakları, s. 204.

8 Sadık Albayrak, Son Devir Osmanlı Uleması, s. 47-48; Humeyra Zerdeci, Osmanlı Ulema Biyografilerinin Arşiv Kaynakları, s. 204; Ali Rıza Kırboğa, Kâmûsu’l-Kütüb, Yeni Kitap Basımevi, Konya, 1974, s. 52.

9 Humeyra Zerdeci, Osmanlı Ulema Biyografilerinin Arşiv Kaynakları, s. 204.

10 Humeyra Zerdeci, Osmanlı Ulema Biyografilerinin Arşiv Kaynakları, s. 140.

11 Humeyra Zerdeci, Osmanlı Ulema Biyografilerinin Arşiv Kaynakları, s. 141.

12 Sadık Albayrak, Son Devir Osmanlı Uleması, V, 525; Humeyra Zerdeci, Osmanlı Ulema Biyografilerinin Arşiv Kaynakları, s. 141.

627

(8)

11. Hasan Kamil Efendi:

Bu âlimin doğum ve vefat tarihleri belli değildir. Hasan Kamil Efendi, Muş Müftüsü olarak görev yapmıştır13.

12. Yusuf Efendi:

Bu zat, Varto Müderrisi olarak görev yapmıştır14. 13. Şeyh İbrahim Efendi:

Bu zat, Malazgirt Müftüsü görevi yapmıştır15. 14. Molla Mehmet Efendi:

Din bilgini olan bu zat, Alaeddin ve Murad Paşa Medreselerinde öğrenim gördü. Hacı Tayyip Efendi ve Muhammed Hamdi Efendi’den ders aldı. Uzun süre Muş Müftülüğünde bulundu. 1952 yılında vefat etti.

Basılmamış eserleri olan Mehmet Efendi, 3.000 ciltlik bir kitaplık kurmuştur16. 15. Molla İbrahim Efendi:

Din bilgini olan bu zat, Muğakom köyünde doğdu. Murat Paşa ve Alaeddin Bey Medreselerinde öğrenim gördü. Muhammed Hamdi Efendi’den ders aldı. Bir süre Murad Paşa Medresesi’nde müderrislik yaptı. Sultan Abdülaziz tarafından ilim nişanıyla ödüllendirildi.

1953 yılında vefat etti

Arapça ve Farsça’dan çeviriler yaptı. Özel bir kitaplığı bulunmaktadır 17. 16. Yakup Efendi:

Bu zat, Malazgirt Müftüsü olarak görev yapmıştır18. 17. Mehmet Ali Ermiş:

1925 senesinde Muş’ta doğdu. İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdi. Öğrenimini yarıda bıraktı. Saat altı Tiyatrosu’nda sahneye çıktı (1950-1951). Tiyatro kapanınca gazeteciliğe başladı. Gün Yayınevini kurdu. Türk, Fransız ve Sovyet romanının ünlü eserlerini yayınladı. Bu zat, 1968 senesinde vefat etti19.

18. Tahsin Saraç:

Şâir ve çevirmen olan bu zat, Erzurum Öğretmen Okulu’nda ve Yükseköğrenimini Gazi Eğitim Enstitüsü Fransızca Bölümü’nde tamamladı (1952). Bir süre Hakkari’de öğretmenlik yaptı. Devletçe gönderildiği Paris Sorbonne Üniversitesi’nde Fransız Dili ve Uygarlığı, Ses Bilim ve Çağdaş Fransız Yazını dallarında öğrenim gördü (1953-1954, 1957, 1959). Yurda dönünce Gazi Eğitim Enstitüsü’nde Fransız Dili ve Edebiyatı öğretim görevlisi oldu. Bazı eserleri Fransızca ’ya çevirdi.

Başlıca eserleri: Ağustos Böceği ile Karınca (1964), Altın Bilezik (1964), Bir Ölümsüz Yalnızlık (1965), Güneş Kavgası (1968), Fransızca-Türkçe Büyük Sözlük (12976), Güvercin Kasapları (1978), Bir Sevgiyi Görüntüleme (1980)20.

19. Muharrem Ergin:

1924 yılında Bulanık İlçesinde doğmuştur. Ortaokulu Muş’ta, lise öğrenimini Bursa Lisesinde tamamlamış, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesini bitirmiş, 1967’de aynı fakültenin asistanlığına atanmıştır. Nihayet profesörlüğe olan bu zat, İstanbul Üniversitesi’nde Türkoloji hocalığı, Türk Dil Kurumu Yönetim Kurulu Üyeliği, Millî Eğitim Bakanlığı Tercüme Eserler Seçme Komisyonu Başkanlığı görevlerini yapmıştır. “Dilbilgisi”,

“Osmanlıca”, “Sözlük”, “Dede Korkut Hikâyeleri” gibi eserleri vardır21.

13 Humeyra Zerdeci, Osmanlı Ulema Biyografilerinin Arşiv Kaynakları, s. 336.

14 Humeyra Zerdeci, Osmanlı Ulema Biyografilerinin Arşiv Kaynakları, s. 204.

15 Humeyra Zerdeci, Osmanlı Ulema Biyografilerinin Arşiv Kaynakları, s. 335.

16 Komisyon, Yurt Ansiklopedisi, VIII, 6043.

17 Komisyon, Yurt Ansiklopedisi, VIII, 6043.

18 Humeyra Zerdeci, Osmanlı Ulema Biyografilerinin Arşiv Kaynakları, s. 339.

19 Komisyon, Yurt Ansiklopedisi, VIII, 6043.

20 Komisyon, Yurt Ansiklopedisi, VIII, 6043; Muş Valiliği, Muş İl Yıllığı 1967, Muş, 1968, s. 88.

21 Muş Valiliği, Muş İl Yıllığı 1967, s. 89.

(9)

646

TARİH VE KÜLTÜR BAĞLAMINDA MUŞ ULUSLARARASI SEMPOZYUM BİLDİRİLERİ 11. Hasan Kamil Efendi:

Bu âlimin doğum ve vefat tarihleri belli değildir. Hasan Kamil Efendi, Muş Müftüsü olarak görev yapmıştır13.

12. Yusuf Efendi:

Bu zat, Varto Müderrisi olarak görev yapmıştır14. 13. Şeyh İbrahim Efendi:

Bu zat, Malazgirt Müftüsü görevi yapmıştır15. 14. Molla Mehmet Efendi:

Din bilgini olan bu zat, Alaeddin ve Murad Paşa Medreselerinde öğrenim gördü. Hacı Tayyip Efendi ve Muhammed Hamdi Efendi’den ders aldı. Uzun süre Muş Müftülüğünde bulundu. 1952 yılında vefat etti.

Basılmamış eserleri olan Mehmet Efendi, 3.000 ciltlik bir kitaplık kurmuştur16. 15. Molla İbrahim Efendi:

Din bilgini olan bu zat, Muğakom köyünde doğdu. Murat Paşa ve Alaeddin Bey Medreselerinde öğrenim gördü. Muhammed Hamdi Efendi’den ders aldı. Bir süre Murad Paşa Medresesi’nde müderrislik yaptı. Sultan Abdülaziz tarafından ilim nişanıyla ödüllendirildi.

1953 yılında vefat etti

Arapça ve Farsça’dan çeviriler yaptı. Özel bir kitaplığı bulunmaktadır 17. 16. Yakup Efendi:

Bu zat, Malazgirt Müftüsü olarak görev yapmıştır18. 17. Mehmet Ali Ermiş:

1925 senesinde Muş’ta doğdu. İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdi. Öğrenimini yarıda bıraktı. Saat altı Tiyatrosu’nda sahneye çıktı (1950-1951). Tiyatro kapanınca gazeteciliğe başladı. Gün Yayınevini kurdu. Türk, Fransız ve Sovyet romanının ünlü eserlerini yayınladı. Bu zat, 1968 senesinde vefat etti19.

18. Tahsin Saraç:

Şâir ve çevirmen olan bu zat, Erzurum Öğretmen Okulu’nda ve Yükseköğrenimini Gazi Eğitim Enstitüsü Fransızca Bölümü’nde tamamladı (1952). Bir süre Hakkari’de öğretmenlik yaptı. Devletçe gönderildiği Paris Sorbonne Üniversitesi’nde Fransız Dili ve Uygarlığı, Ses Bilim ve Çağdaş Fransız Yazını dallarında öğrenim gördü (1953-1954, 1957, 1959). Yurda dönünce Gazi Eğitim Enstitüsü’nde Fransız Dili ve Edebiyatı öğretim görevlisi oldu. Bazı eserleri Fransızca ’ya çevirdi.

Başlıca eserleri: Ağustos Böceği ile Karınca (1964), Altın Bilezik (1964), Bir Ölümsüz Yalnızlık (1965), Güneş Kavgası (1968), Fransızca-Türkçe Büyük Sözlük (12976), Güvercin Kasapları (1978), Bir Sevgiyi Görüntüleme (1980)20.

19. Muharrem Ergin:

1924 yılında Bulanık İlçesinde doğmuştur. Ortaokulu Muş’ta, lise öğrenimini Bursa Lisesinde tamamlamış, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesini bitirmiş, 1967’de aynı fakültenin asistanlığına atanmıştır. Nihayet profesörlüğe olan bu zat, İstanbul Üniversitesi’nde Türkoloji hocalığı, Türk Dil Kurumu Yönetim Kurulu Üyeliği, Millî Eğitim Bakanlığı Tercüme Eserler Seçme Komisyonu Başkanlığı görevlerini yapmıştır. “Dilbilgisi”,

“Osmanlıca”, “Sözlük”, “Dede Korkut Hikâyeleri” gibi eserleri vardır21.

13 Humeyra Zerdeci, Osmanlı Ulema Biyografilerinin Arşiv Kaynakları, s. 336.

14 Humeyra Zerdeci, Osmanlı Ulema Biyografilerinin Arşiv Kaynakları, s. 204.

15 Humeyra Zerdeci, Osmanlı Ulema Biyografilerinin Arşiv Kaynakları, s. 335.

16 Komisyon, Yurt Ansiklopedisi, VIII, 6043.

17 Komisyon, Yurt Ansiklopedisi, VIII, 6043.

18 Humeyra Zerdeci, Osmanlı Ulema Biyografilerinin Arşiv Kaynakları, s. 339.

19 Komisyon, Yurt Ansiklopedisi, VIII, 6043.

20 Komisyon, Yurt Ansiklopedisi, VIII, 6043; Muş Valiliği, Muş İl Yıllığı 1967, Muş, 1968, s. 88.

21 Muş Valiliği, Muş İl Yıllığı 1967, s. 89.

647

TARİH VE KÜLTÜR BAĞLAMINDA MUŞ ULUSLARARASI SEMPOZYUM BİLDİRİLERİ 11. Hasan Kamil Efendi:

Bu âlimin doğum ve vefat tarihleri belli değildir. Hasan Kamil Efendi, Muş Müftüsü olarak görev yapmıştır13.

12. Yusuf Efendi:

Bu zat, Varto Müderrisi olarak görev yapmıştır14. 13. Şeyh İbrahim Efendi:

Bu zat, Malazgirt Müftüsü görevi yapmıştır15. 14. Molla Mehmet Efendi:

Din bilgini olan bu zat, Alaeddin ve Murad Paşa Medreselerinde öğrenim gördü. Hacı Tayyip Efendi ve Muhammed Hamdi Efendi’den ders aldı. Uzun süre Muş Müftülüğünde bulundu. 1952 yılında vefat etti.

Basılmamış eserleri olan Mehmet Efendi, 3.000 ciltlik bir kitaplık kurmuştur16. 15. Molla İbrahim Efendi:

Din bilgini olan bu zat, Muğakom köyünde doğdu. Murat Paşa ve Alaeddin Bey Medreselerinde öğrenim gördü. Muhammed Hamdi Efendi’den ders aldı. Bir süre Murad Paşa Medresesi’nde müderrislik yaptı. Sultan Abdülaziz tarafından ilim nişanıyla ödüllendirildi.

1953 yılında vefat etti

Arapça ve Farsça’dan çeviriler yaptı. Özel bir kitaplığı bulunmaktadır 17. 16. Yakup Efendi:

Bu zat, Malazgirt Müftüsü olarak görev yapmıştır18. 17. Mehmet Ali Ermiş:

1925 senesinde Muş’ta doğdu. İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdi. Öğrenimini yarıda bıraktı. Saat altı Tiyatrosu’nda sahneye çıktı (1950-1951). Tiyatro kapanınca gazeteciliğe başladı. Gün Yayınevini kurdu. Türk, Fransız ve Sovyet romanının ünlü eserlerini yayınladı. Bu zat, 1968 senesinde vefat etti19.

18. Tahsin Saraç:

Şâir ve çevirmen olan bu zat, Erzurum Öğretmen Okulu’nda ve Yükseköğrenimini Gazi Eğitim Enstitüsü Fransızca Bölümü’nde tamamladı (1952). Bir süre Hakkari’de öğretmenlik yaptı. Devletçe gönderildiği Paris Sorbonne Üniversitesi’nde Fransız Dili ve Uygarlığı, Ses Bilim ve Çağdaş Fransız Yazını dallarında öğrenim gördü (1953-1954, 1957, 1959). Yurda dönünce Gazi Eğitim Enstitüsü’nde Fransız Dili ve Edebiyatı öğretim görevlisi oldu. Bazı eserleri Fransızca ’ya çevirdi.

Başlıca eserleri: Ağustos Böceği ile Karınca (1964), Altın Bilezik (1964), Bir Ölümsüz Yalnızlık (1965), Güneş Kavgası (1968), Fransızca-Türkçe Büyük Sözlük (12976), Güvercin Kasapları (1978), Bir Sevgiyi Görüntüleme (1980)20.

19. Muharrem Ergin:

1924 yılında Bulanık İlçesinde doğmuştur. Ortaokulu Muş’ta, lise öğrenimini Bursa Lisesinde tamamlamış, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesini bitirmiş, 1967’de aynı fakültenin asistanlığına atanmıştır. Nihayet profesörlüğe olan bu zat, İstanbul Üniversitesi’nde Türkoloji hocalığı, Türk Dil Kurumu Yönetim Kurulu Üyeliği, Millî Eğitim Bakanlığı Tercüme Eserler Seçme Komisyonu Başkanlığı görevlerini yapmıştır. “Dilbilgisi”,

“Osmanlıca”, “Sözlük”, “Dede Korkut Hikâyeleri” gibi eserleri vardır21.

13 Humeyra Zerdeci, Osmanlı Ulema Biyografilerinin Arşiv Kaynakları, s. 336.

14 Humeyra Zerdeci, Osmanlı Ulema Biyografilerinin Arşiv Kaynakları, s. 204.

15 Humeyra Zerdeci, Osmanlı Ulema Biyografilerinin Arşiv Kaynakları, s. 335.

16 Komisyon, Yurt Ansiklopedisi, VIII, 6043.

17 Komisyon, Yurt Ansiklopedisi, VIII, 6043.

18 Humeyra Zerdeci, Osmanlı Ulema Biyografilerinin Arşiv Kaynakları, s. 339.

19 Komisyon, Yurt Ansiklopedisi, VIII, 6043.

20 Komisyon, Yurt Ansiklopedisi, VIII, 6043; Muş Valiliği, Muş İl Yıllığı 1967, Muş, 1968, s. 88.

21 Muş Valiliği, Muş İl Yıllığı 1967, s. 89.

B) MUŞLU DEVLET ADAMLARI 1. Abdülkerim Hilmi Efendi:

Babası Ali Ağa olup, 1290 tarihinde Muş’ta doğmuştur. Abdülkerim Hilmi Efendi, Muş Eytam Müdürü iken vefat etmiştir22.

2. Ali Rıza Efendi:

Babası İbrahim Efendi olup, 1300 tarihinde Muş’ta doğmuştur. Ali Rıza Efendi, Muş Mahkeme-i Şer’iyye 2. Kâtibi iken vefat etmiştir23.

3. Kadir Efendi:

Babası Mahmut Efendi olup, 1309 tarihinde Hacıoğlupazarcığı’nda doğmuştur. Muş Mahkeme-i Şer’iyye Ketebesinden iken vefat etmiştir24.

4. Ali Rıza Efendi:

Muhyiddin Efendi’nin oğlu olup, 1264 tarihinde Kalecik’te doğmuştur. Ali Rıza Efendi, Varto Nâibi olarak görev yapmıştır25.

5. Mehmed Reşid Efendi:

Babası Mehmed Efendi olup, 1279 tarihinde Muş’ta doğmuştur. Mehmet Reşîd Efendi, Muş Mahkeme-i Şer’iyye 2. Kâtibi iken vefat etmiştir26.

6. Mehmed Sufi Efendi:

Babası Tahir Efendi olup, 1299 tarihinde Muş’ta doğmuştur. Mehmed Sufi Efendi, Muş Mahkeme-i Şer’iyye Muhzırı iken vefat etmiştir27.

7. Mirza Efendi:

Babası Zavar Ağa olup, 1305 tarihinde Muş’ta doğmuştur. Mirza Efendi, Muş Mahkeme-i Şer’iyye Muhzırı iken vefat etmiştir28.

8. Mehmet Arif Efendi:

Şeyh Abdülganî Efendi’nin oğlu olup, 1273 yılında Bitlis’te doğmuştur. Bu zat, Varto Eytam Müdürlüğü yapmıştır29.

9. Yusuf Efendi:

Babası İskender Efendi olup, 1298 tarihinde Muş’ta doğmuştur. Yusuf Efendi, Muş Mahkeme-i Şer’iyye Mukayyidi iken vefat etmiştir30.

10. Rüştü Efendi:

Mehmet Ağa’nın oğlu olup, 1298 tarihinde Varto’da doğmuştur. Rüştü Efendi, Varto Mahkeme-i Şer’iyye Muhzırı olarak görev yapmıştır31.

11. Mehmet Tevfik Efendi:

Yakup Efendi’nin oğlu olup, 1298’de Muş’ta doğmuştur. Bu zat, Bulanık Mahkeme-i Şer’iyye Mukayyedi olarak görev yapmıştır32.

12. Fehmi Efendi:

Bu zatın doğum ve vefat tarihleri bilinmemektedir. Muş’ta “müftü müsevvidliği”

görevi yapmıştır33.

13. Hacı İlyas Sami Efendi:

22 Humeyra Zerdeci, Osmanlı Ulema Bibliyografilerinin Arşiv Kaynakları, s. 139.

23 Humeyra Zerdeci, Osmanlı Ulema Biyografilerinin Arşiv Kaynakları, s. 133.

24 Humeyra Zerdeci, Osmanlı Ulema Biyografilerinin Arşiv Kaynakları, s. 140.

25 Humeyra Zerdeci, Osmanlı Ulema Biyografilerinin Arşiv Kaynakları, s. 83.

26 Humeyra Zerdeci, Osmanlı Ulema Biyografilerinin Arşiv Kaynakları, s. 138.

27 Humeyra Zerdeci, Osmanlı Ulema Biyografilerinin Arşiv Kaynakları, s. 140.

28 Humeyra Zerdeci, Osmanlı Ulema Biyografilerinin Arşiv Kaynakları, s. 140.

29 Humeyra Zerdeci, Osmanlı Ulema Biyografilerinin Arşiv Kaynakları, s. 138.

30 Humeyra Zerdeci, Osmanlı Ulema Biyografilerinin Arşiv Kaynakları, s. 139.

31 Humeyra Zerdeci, Osmanlı Ulema Biyografilerinin Arşiv Kaynakları, s. 139.

32 Humeyra Zerdeci, Osmanlı Ulema Biyografilerinin Arşiv Kaynakları, s. 140.

33 Humeyra Zerdeci, Osmanlı Ulema Biyografilerinin Arşiv Kaynakları, s. 138.

629

(10)

Devlet adamı olan bu zat, rüştiye ve idadi yede öğrenim gördü. Muhammed Hamdi Efendi’den ders aldı. 1908’de Osmanlı Mebusan Meclisi’ne seçildi. Meclis İngilizler tarafından basılıp dağıtılınca, Malta’ya sürüldü. Uzun bir sürgün yaşamından sonra yurda döndü ve Ankara’ya yerleşti. Soyadı Kanunu çıkınca, “Muşlu” soyadını aldı. Bir ara, Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkileri düzenleme amacıyla Rusya’ya gönderildi. Rusça, Arapça ve Farsça dillerini bilirdi. 1945 yılının Aralık ayında İstanbul’da ölmüştür. Basılmamış bazı eserlerinin olduğu söylenmektedir34.

14. Mehmet Nadir Efendi:

Hüseyin Hüsnü Ağa’nın oğlu olup, 1309 tarihinde Muş’ta doğmuştur. Bu zat, Varto Mahkeme-i Şer’iyye Mukayyedi olarak görev yapmıştır.35

15. Abdullah Hulusi Efendi:

Babası Ahmed Efendi olup, 1279 yılında Pazarcık’ta doğmuştur. 1921 tarihinde Muş Nâibi iken vefat etmiştir36.

16. Yusuf Efendi:

Babası Yakup Ağa olup, 1295’te Muş’ta doğmuştur. Malazgirt Eytam Müdürü iken vefat etmiştir37.

17. Sıdkı Efendi:

Bu zat, Bulanık Mahkeme-i Şer’iyye Muhzırı olarak görev yapmıştır38. 18. Abdülhamid Vehbi Efendi:

Babası Kasım Efendi olup, 1302 tarihinde Bitlis’te doğmuştur. Malazgirt Mahkem-i Şer’iyye Başkâtibi iken vefat etmiştir39.

19. Osman Nuri Efendi:

Ömer Ağa’nın oğlu olup, 1293 yılında Muş’ta doğmuştur. Muş Mahkeme-i Şer’iyye Ketebesinden iken vefat etmiştir40.

20. Muhyiddin Efendi:

Tahir Ağa’nın oğlu olup, 1303 tarihinde Muş’ta doğmuştur. Muhyiddin Efendi, Muş Mahkeme-i Şer’iyye Muhzırı iken vefat etmiştir41.

21. Ahmed Paşa:

Şeyh-i Ahlat ve Adicevaz beyi olup, 1242 (1826)’de mîrimîran rübesiyle Muş Mutasarrıfı oldu. Sonra bu senelerde (1820’ler) vefat etmiştir42.

22. Murad Paşa (Abdülcelizâde):

Muş haânednından olup, 1215 (1800) yurtluk suretiyle Muş mutasarrıfı oldu. 1222 (18078)’de madenleri işletmek üzere Rumeli pâyesiyle Diyarbakır valisi olup, Diyarbakır’a varışının ardından vefat etmiştir. Kardeşi İbrahim Bey, 1244 (1828)’de ordudan maaşı tasarruf edilip orada vefat etti. Oğlu Abdurrahman Paşa’dır43.

23. Ali Yâver Paşa:

Musulludur. Yükselerek mîrimîran oldu ve kaymakamlıklarda bulunup, 1278 (1861) Rumeli pâyesiyle Yemen mutasarrıfı oldu. Azilden sonra yine taşraya gönderilip 1284 (1868)’de Muş mutasarrıflığında vefat etti. İşbilirdi. Oğlu, İsmail Hakkı Paşa ile Ziver Paşa’dır44.

34 Komisyon, Yurt Ansiklopedisi, VIII, 6043; Muş Valiliği, Muş İl Yıllığı 1967, s. 48.

35 Humeyra Zerdeci, Osmanlı Ulema Biyografilerinin Arşiv Kaynakları, s. 139.

36 Humeyra Zerdeci, Osmanlı Ulema Biyografilerinin Arşiv Kaynakları, s. 121.

37 Humeyra Zerdeci, Osmanlı Ulema Biyografilerinin Arşiv Kaynakları, s. 140.

38Humeyra Zerdeci, Osmanlı Ulema Biyografilerinin Arşiv Kaynakları, s. 140.

39 Humeyra Zerdeci, Osmanlı Ulema Biyografilerinin Arşiv Kaynakları, s. 140.

40Humeyra Zerdeci, Osmanlı Ulema Biyografilerinin Arşiv Kaynakları, s. 141.

41 Humeyra Zerdeci, Osmanlı Ulema Biyografilerinin Arşiv Kaynakları, s. 141.

42 Mehmet Süreyyâ, Sicill-i Osmânî, İstanbul, 1316, I, 289.

43 Mehmet Süreyyâ, Sicill-i Osmânî, IV, 359.

44 Mehmet Süreyyâ, Sicill-i Osmânî, III, 571.

Referanslar

Benzer Belgeler

ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ BAŞKANLIĞI. (İlmi Toplantılara Bildiri İle Müracaat Eden Katılımcılar İçin

İbrahim ERDOĞAN Muş Alparslan Üniversitesi Rektör Yardımcısı - Eğitim Fakültesi Dekanı i.erdogan@alparslan.edu.tr Muş TÜRKİYE Prof. Hanife Nalan GENÇ Ondokuz

Basılacak bildiriler için son gönderim tarihi 1 Temmuz 2018 Sunulan bildirilerin elektronik ortamda yayımlanması

ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ BAŞKANLIĞI. (İlmi Toplantılara Bildiri İle Müracaat Eden Katılımcılar İçin

başlıklı bu bildiri metninin yeni bir araştırma olduğunu, daha önce hiçbir ilmî toplantıda sunulmadığını ve yayımlanmadığını, bildiri metninin tamamının ya da

başlıklı bu bildiri metninin yeni bir araştırma olduğunu, daha önce hiçbir ilmi toplantıda sunulmadığını ve yayımlanmadığını, Bildiri metninin tamamının ya

Açılış Konuşmaları Veysel Karani AKSUNGUR ESAV Erzurum Vakfı Genel Başkanı Prof.. Mehmet Ali BEYHAN Atatürk Araştırma Merkezi

başlıklı bu bildiri metninin yeni bir araştırma olduğunu, daha önce hiçbir ilmî toplantıda sunulmadığını ve yayımlanmadığını, Bildiri metninin tamamının ya da büyük