• Sonuç bulunamadı

Kıbrıs ta Kurulmak İstenen Federal Devletin Temel Unsurları, TASAM Stratejik Öngörü Stratejik Araştırmalar Dergisi, VI (2010) 15-16, ss

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Kıbrıs ta Kurulmak İstenen Federal Devletin Temel Unsurları, TASAM Stratejik Öngörü Stratejik Araştırmalar Dergisi, VI (2010) 15-16, ss"

Copied!
23
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

“Kıbrıs‟ta Kurulmak İstenen Federal Devletin Temel Unsurları”, TASAM Stratejik Öngörü Stratejik Araştırmalar Dergisi, VI (2010) 15-16, ss. 100-118.

KIBRIS’TA KURULMAK İSTENEN FEDERAL DEVLETİN TEMEL UNSURLARI

The Main Elements of the Federal State to be Established in Cyprus

Dr. Soyalp TAMÇELİK*

Özet

Bu araştırmada, Kıbrıs’ta kurulması düşünülen federal devletin temel unsurları ve özellikleri ele alınmıştır.

Bundan hareketle araştırmanın temel amacı, Kıbrıs’ta kurulmak istenen yeni devletin temel unsurlarını sınıflandırmak ve bunların neler olduğunu göstermektir.

Kıbrıs’ta kurulmak istenen devletin varlığı, birtakım unsurların bir araya gelmesiyle mümkün olacaktır.

Bunları iki kısımda toplamak mümkündür. Aslında Kıbrıs’ta kurulması düşünülen federal devlete ait unsurları,

‘maddî unsurlar’ ve ‘kurucu unsurlar’ olarak ikiye ayrılabilir.

Her şeyden önce federal devletin maddî unsurları, insan topluluğu ve coğrafik mekân, yani ülkeyken, bu devletin kurucu unsurları, egemenlik, yönetim şekli ve teşkilâtlanması, yani tüzel kişiliğidir.

Bu gerçekten hareketle araştırma, iki ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Kıbrıs’ta kurulmak istenen federal devletin ‘maddî unsurlarının’ neler olması gerek tiği belirtilmiştir. İk inci ve son bölümde ise k urulacak devletin ‘kurucu unsurları’ ve özellikleri irdelenmiştir.

Abstrac t

In this study the basic elements and features of the federal state that is considered to be established in Cyprus. The main purpose of the study is to classify and show the basic elements of the new state that is considered to be established in Cyprus.

The presence of the state that will be established in Cyprus will be possible by some factors coming together. These can be separated into two parts. The elements related with the federal state that is considered to be established in Cyprus can be separated in to two parts: ‘physical elements’ and ‘founder elements’.

First of all, the physical elements of the federal state are human community and geographical location (in other words country) and the founder elements are independence, management type and organization (in other words incorporated body).

From this point of view, the research consists of two main parts. In first part, the physical elements of the federal state that is considered to be established in Cyprus are examined. In second and last part, the founder elements of the state to be established and their features are examined .

(2)

Anahtar Kelimeler: Kıbrıs, Federasyon, Maddî unsurlar, Kurucu unsurlar, Siyasî eşitlik , Ortak katılım, Egemenlik , Ortak devlet.

Keywords: Cyprus, Federation, Physical elements, Founder elements, Political equity, Common participation, Sovereignty, Common state.

____________________________

Doktor, Ga zi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü - Ankara, soyalp@hotmail.co m

Giriş

Her şeyden önce Kıbrıs‟ta kurulmak istenen federal devletin varlığı, birtakım unsurların bir araya gelmesiyle mümkün olacaktır. Bu unsurları, iki kısımda toplamak mümkündür. Bir başka deyişle kurulacak federe devletin temel unsurları, „maddî unsurlar‟ ve „kurucu unsurlar‟

olarak ikiye ayrılabilir. Aslında federe devletin maddî unsurları, insan topluluğu ve ülkeyken, bu devletin kurucu unsurları, egemenlik ve tüzel kişiliktir. Buna göre federe devletin maddî ve kurucu unsurları şu şekilde ifade edilebilir:

1. Kıbrıs’ta Kurulması Düşünülen Federal Devletin Maddî Unsurları

1.1. Kurulması Düşünülen Fede ral Devlete Ait İnsan Topluluğu

Aslında insan topluluğu, devletin beşerî unsurudur1. Bu yönü ile Kıbrıs‟ta kurulmak istenen federal devletin insan unsuru, toplum veya halk gibi deyimlerin açıkça tanımlanmasına bağlıdır. Çünkü toplum ile halk arasında belirgin bir fark vardır. Toplum, bir milletin küçük bir parçasının, coğrafî, ekonomik veya tarihî nedenlerle ayrı bir devlet içinde yaşamak zorunda kalan insan topluluğudur. Diğer bir deyişle „toplum‟, bir milletin küçük bir parçasıdır. Bu sebeple KKTC Devleti Anayasası‟nın dibacesinde Kıbrıs Türk toplumu, “tarihî boyunca bağımsız yaşamış, hak ve özgürlükleri için savaşmış olan Büyük Türk Ulusunun ayrılmaz bir parçası”2 diye tanımlanmaktadır.

Kaldı ki insan topluluğu olmadan devletin varlığından da söz etmek mümkün değildir.

Fakat şu da bir gerçektir ki, devleti meydana getiren insan topluluğunun miktarı hakkında kesin bir şey söylemek de doğru değildir. Çünkü günümüzde birkaç bin kişiden meydana gelen küçük devletçiklere rastlamak mümkündür. Ancak çağımızda devletlerinin büyük bir kısmı, nüfusu milyonları aşmaktadır.

1 Göğer, 1971:137.

2 Kıbrıs So runu, 1975:9.

(3)

Aslında günümüzde devletin varlık nedenlerinden birisi, insan toplumunun devlet hâlinde teşkilâtlanma arzusundan ve yeteneğinden başka bir şey değildir3. Bu isteğin ve yeteneğin fiilî görünümü, insan toplumunun tam bağımsızlık bilincine ulaşması ve bağımsızlığın diğer insan toplumları karşısında korunmasıdır. Bundan hareketle devlet hâlinde teşkilâtlanma arzusu ve yeteneğine sahip olan ve diğer toplumlar karşısında bilinçli olarak bağımsızlığını koruyan insan topluluğuna „millet‟4 demek mümkündür. Millet, sosyal bir gerçek olduğu kadar hukukî bir vakıadır. Çünkü milletin meydana gelmesinde hangi tarihî, sosyolojik ve siyasî etkenlerin rol oynadığı açıkça bilinmese de birden çok etkenin milletin meydana gelişinde rol oynadığı açıktır.

Bu etkenlerden birkaç tanesinin örnek olarak verilmesi mümkündür. Irk birliği gibi tabiî etkenler, dil ve kültür birliği gibi manevî etkenler, ortak maddî çıkar ve teşkilâtlanma gibi iktisadî, hukukî ve siyasî etkenler, başlıca örneklerdir5. Bundan da anlaşılacağı üzere bir devletin güvenliği, vatandaşlarının güvenliğini sağlamaktan geçer. Aslında bir devletin bekası, ancak ve ancak vatandaşlarının hak ve özgürlüklerinin korunmasıyla mümkündür6. Zira insan haklarından mahrum olan, sahip olduğu temel hak ve özgürlükleri kullanamayan vatandaşlarla, herhangi bir devleti ayakta tutmak mümkün değildir.

Devletin ilahî bir varlık olmadığı, sadece bir hizmet organizasyonu olduğu, hatta bir devleti daha güçlü yapan şeyin, onun arkasındaki milletin güveni olduğu unutulmamalıdır.

Dolayısıyla bir devlete, milleti güvenmiyorsa, o devlet güçlü olması mümkün değildir7. Yani insanlar hayatlarında mutlu değillerse, haklarını ve özgürlüklerini en geniş ölçüde kullanamıyorlarsa, kurdukları devlet de güçlü olmaz. Bundan da anlaşılıyor ki devlet, vatandaşın sadece haklarına ve özgürlüklerine saygı duymamalıdır8. Çünkü saygı duymak, netice itibariyle nötr bir tutumdur. Devlete düşen, bundan bir adım daha ötesine geçmesidir. Çünkü devlet, kendi vatandaşlarının hak ve özgürlüklerinin koruyucusudur. Gerçekten de bunlardan tam olarak yararlanması için vatandaşına gerekli imkânları sağlamalıdır. Hatta bu konuda vatandaşlarına güvence vermek zorundadır.

Dolayısıyla ileriki zamanlarda Kıbrıs‟taki toplumların huzur ve barışı, onarılmaz yaraların alması istenmiyorsa veya mağduriyetin, husumetin ve düşmanlığın toplumda galebe çalması engellemek gerekiyorsa, iki topluma özgürlükçü bir sistemin yerleştirilmesi şarttır.

Bu yönü ile Kıbrıs‟taki esas sorun, iki topluma ait özgürlüklerin sağlanması ve bunların korunması olduğu bir kez daha ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla Kıbrıs‟taki gerek vatandaşların,

3 Kapani, 1988:35.

4 Göğer, 1971:137.

5 Göğer, 1971:137; Kapani, 1988:35.

6 Liderin De mokrasi Anlayışı, 2000:186.

7 Liderin De mokrasi Anlayışı, 2000:164.

8 Yılma z, 1999:59.

(4)

gerekse toplumların hak ve hürriyetlerinin korunması, kurulacak federal devlet tarafından garanti altına alınmalıdır. Bir başka deyişle Federal Kıbrıs Devleti‟nin siyasî düzeni, hem vatandaşlık hem de toplum ekseni üzerinde kurgulanıyor olmasına dikkat edilmelidir. Yani bundan sonra sadece devletin güvenliğini değil, vatandaşın güvenliğini de ön plânda tutulmalıdır. Çünkü Federal Kıbrıs Devleti‟nin korunması ve yaşayabilir olması için bireyin, vatandaşın veya toplumların, siyasal ve kültürel kimliklerinin azamî olarak korunması esastır. Zira modern çağda, devleti korumanın yolu, vatandaşı korumaktan geçer9. Dolayısıyla Kıbrıs‟ta insan haklarından mahrum olan, sahip olduğu temel hak ve özgürlükleri kullanamayan vatandaşlarla, devleti ayakta tutmak mümkün değildir. Bu itibarla Kıbrıs‟ta devlet-toplum dengesini iyi kurmak gerekmektedir. Çünkü bu, kurulması oldukça hassas bir dengedir. Buna göre Kıbrıs‟ta etnik yapı dikkate alınarak siyasî yapılanmaya gidilmelidir. Adadaki halkların etnik, kültürel ve dinsel farklılıkları, kendi sınırları içerisinde bulundukları federe devlet tarafından dikkate alınmalıdır.

Böylece her halk, bulundukları sınırlarda kendilerini ifade etme özgürlüğüne sahip olacaktır.

Ancak bu konu, taraflar arasında ciddi bir tartışma konusudur.

Aslında bu anlaşmazlık ilk bakışta, sadece ada üzerinde yaşayanları ilgilendiren bir „iç meseleymiş‟ gibi görülebilir. Ancak Kıbrıs‟ta iki ayrı etnik gruptan oluşan bir topluluk vardır.

Türk ve Rum toplumları, sosyal ilişkilerinde gayet rahat ve anlayışlıdırlar. Bireyler arasında dostluklar ve beraberlikler kurulabilir. Hatta denilebilir ki genel olarak birbirleriyle iyi geçinebilirler. Fakat Çağlayangil‟in de ifade ettiği gibi sıra Kıbrıs‟ı idare etmeye gelince, işler birden değişir ve anlaşmazlıklar ortaya çıkar10. Çünkü her iki taraf da kendi örf, adet ve çıkarlarına göre davranmak ister. Bu yüzden toplumlar arasında tartışmalar hiçbir zaman eksik olmaz.

Aslında bu görüş farklılığının çeşitli nedenleri vardır. Bu nedenler arasında „demografik yapının‟ önemi büyüktür. Bir kere Rumların nüfusu Türklere göre çoktur. Dolayısıyla yönetimde ve belediye hizmetlerinde, son sözün kendilerinde olmasını bir hak olarak görmektedirler.

Türklerse nüfus itibarıyla azınlıkta olduklarını kabul etmekle beraber, toplum olarak Rumlara eşit olduklarını iddia etmektedirler. İşte tam bu sırada İngilizler adadan ayrılmaya karar verdiklerinde, adaya kimin sahip olacağı veya adayı kimin yöneteceği meselesi ortaya çıkmıştır.

Aslında Rumların bu konudaki iddiaları dikkat çekicidir. Çünkü Rumlara göre Türkler, adayı İngilizlere kiralamışlardır11. Hatta her türlü haklarından Lozan Antlaşması uyarınca

9 Yılma z, 1999:62 Yılma z, 1999:62

10 Çağ layangil, 1990:397.

11 Ta mçelik, 1997:22-25, 53-61.

(5)

vazgeçmişlerdir12. Bunun için Rumlar, sayılarının çokluğuna dayanarak, Türklerin Kıbrıs‟ta hiçbir hakkının olmadığını ve adanın yeni sahibinin kendilerinin olması gerektiğini ileri sürmektedirler. Gerçek şu ki, onların temel hedefi Enosis‟tir. Buna karşın Türkler, haklarından İngiltere lehine vazgeçtilerse de ada üzerinde yabancı egemenliğin sona ermesi hâlinde, tarihten gelen haklarının tekrardan kazanılacağını savunmaktadırlar. Aslında bu iki farklı istek veya iddia bile, adada yerli bir halkın veya bir ada milletinin olmadığını göster mektedir. Yani adada Anadolu‟dan gelme Türkler ile Yunanistan‟ın uzantısı olduklarını iddia eden Rumlar bulunmaktadırlar. Bu yüzden Türkler “Ya Taksim, Ya Ölüm”, Rumlar ise „Enosis‟ sloganlarıyla meydanları doldurmuşlardır.

Dolayısıyla toplumların ada üzerindeki hak ve mükellefiyetlerinin dağılımı, ancak mevcut şartların ve 1959-1960 anlaşmalarının öngördüğü dengeli bir şekilde yapılabilirdi. Böylece Kıbrıs, „Enosis‟ veya „Taksim‟ adına, kendi kendini imha etmekten kurtarılmış olacaktı13. Böylece her iki anavatanın Kıbrıs‟taki toplumlarla ilişkilerinde, eşitliğin ve dengenin sağlanması elde edilirken, iki toplumun siyasî açıdan eşit ortaklığı ve toplumlardan herhangi birinin diğeri üzerinde egemen olamayacağı şarta bağlanmış oldu. Aslında 1960 ortaklık Cumhuriyeti‟nin karşısındaki iç tehdidin sürekli oluşu, garanti sisteminin de „daimi‟14 olmasına neden olmuştur.

Zaten daha önceleri Garanti ve İttifak Anlaşmalarının yapılma sebebi de budur. Hatta Kıbrıs‟ın bir başka ülke ile kısmen veya tamamen birleşmesini ve her iki anavatanın birden üye olmadığı herhangi bir birliğe üye olmasını engelleyen kısıtlamalar da bu yüzden konulmuştur15. Aslında bu durumu bir başka şekilde ifade etmek gerekirse, 1959-60 Antlaşmalarıyla, Kıbrıs‟ta iki eşit siyasî taraf arasında ve „siyasî eşitlik‟16 temelinde bir „Kıbrıs Cumhuriyeti’nin‟ kurulduğunu söylemek mümkündür. Zaten Birleşmiş Milletler Anayasası‟nın 73. maddesi gereğince Kıbrıs lı Türklerin ayrı bir varlık olduğu kabul edilmiştir17. Kaldı ki, 1957-1960 yılları arasında bu temelden hareket edilerek, Kıbrıs‟ta iki topluma dayalı ortak bir Cumhuriyet kurulmuş ve bu devlet, Birleşmiş Milletlerce de kabul edilip tanınmıştır18. Fakat bu cumhuriyet, bağımsız

12 Çağ layangil, 1990:397.

13 Denktaş, 1996a :73.

14 “KKTC Cu mhurbaşkanı Rauf R. Denktaş‟ın Ru m Lideri Glafkos Klerides‟e Ya zdığı 22 Eylül 1996 Ta rih li Mektup”, KKTC Cu mhurbaşkanlığı Arşivi, Dosya: Mektuplar, Ta rih : 22 Eylü l 1996.

15 Bu can alıcı noktada, Londra‟da Türkiye, Yunanistan ve İngiltere‟nin Dışişleri Bakanla rı arasında yapılan hazırlık çalışmalarına ilişkin notlardan daha önemli bir kaynak düşünmek mü mkün değildir. Bunun için Londra‟da 12 Şubat 1959 tarih inde yapılan toplantının kayıtların ın 4. sayfasındaki son tamamlan mış paragrafa bakınız. Ayrıca karşılaştırmak için bkz... “KKTC Cu mhurbaşkanı Rauf R. Denktaş‟ın Ru m Lideri Glafkos Klerides‟e Yazd ığı 22 Ey lül 1996 Tarih li Mektup”, KKTC Cu mhurbaşkanlığı Arşivi, Dosya: Mektuplar, Tarih : 22 Eylü l 1996.

16 Ünal-Coşkun, 2001:42.

17 Erim, 1975:8; Kıbrıs Sorunu, 1975:9.

18 Mewhinney, 1966:76-87; Erim, 1975:15-42.

(6)

olmakla birlikte, bazı açılardan tam manasıyla „hükümran‟19 olmadığı da bir gerçektir. Mesela adadaki Türklerin „anavatan‟ gözüyle gördükleri Türkiye‟ye, Rumların „anavatan‟ olarak saydıkları Yunanistan‟a ve Kıbrıs‟ın 1923‟den beri hukuken sahibi hüviyetinde bulunan eski sömürgeci ülke İngiltere‟ye, kurulan bu yeni devlet üzerinde bazı haklar tanınmıştır. Her şeyden önce adada uluslararası anlaşmalar gereğince oluşturulmuş bulunan anayasal düzenin, toptan veya kısmen değiştirilmesi hâlinde, bu üç devletin birlikte veya ayrı ayrı müdahale etme hakları vardır. Yani yeni kurulan bu devletin hükümranlık hakları, bir manada ve belli bir ölçüde sınırlandırılmıştır20.

Görüldüğü gibi 1959 ve 1960 anlaşmalarına göre kurulan yeni „Kıbrıs Cumhuriyeti‟, Türklerle Rumlar arasındaki ortaklık anlaşmasına dayandırılmış ve oluşturulan yeni kurumların işleyişine bu hususlar yansıtılmıştır. Mesela Cumhurbaşkanı Rumlardan, yardımcısı ise Türklerden seçilmiştir. Ayrıca Cumhurbaşkanı yardımcısının, her kararı veto etme yetkisi vardır.

Bununla birlikte Türkler ve Rumlar, Cumhuriyet kurumlarında belli kotalarla temsil hakkını elde etmişler ve bu kotaların, adadaki nüfus oranını aynen yansıtmasını sağlamışlardır21. Zaten İngiliz hukukçular tarafından hazırlanan tasarılarda, adayı yönetmek için kurula n kurumlarda Rumlarla Türklerin katılımını bir azınlık-çoğunluk sistemi içinde değil, iki ayrı toplumun temsili biçiminde örgütlemişlerdir. Örneğin Winster tasarısında Yasama Meclisi ve Yürütme Konseyi‟nde Türk toplumunun temsili öngörülmüş ve Türk temsilcilerin kendi toplumlarınca seçileceği belirtilmiştir22. Daha sonraki Radcliffe tasarısında da aynı sistem geliştirilerek devam ettirilmiştir. Yani Yasama Meclisi‟nde, Türklerin „toplum‟ olarak temsil edilmeleri öngörülmüştür. Hükûmete bir Türk İşleri Bakanının bulunması, mahkemelerin Rum ve Türk hakimlerden oluşması kararlaştırılmıştır. Ayrıca Türk toplumuna ait işler için Yasama Meclisi‟nde ayrı bir oylama yöntemi sağlanmıştır. Bunun dışında Türk toplumuna karşı ayrımcı işlemleri önlemek için de bir Garantiler Mahkemesi kurulması düşünülmüştür. Böylelikle İngilizler, Türkler için etnik bir özerklik tanımışlardır23. Dolayısıyla daha sonraları kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti, „sui generes‟24, yani kendine mahsus bir cumhuriyet olacağı taa 1948‟lerden belli olmuştur.

Bu yüzden 1960‟ta tarafların müşterek rızası ile kurulmuş olan bu ortaklık cumhuriyetine, kendi kendini ortadan kaldırma veya bir ortağın arzusu hilafına yeni bir formasyona girme hakkı

19 Ertegün, 1984:3-9.

20 Ertegün, 1984:3-9; Sonyel, 1997:15-23.

21 Sonyel, 1997:15-23; Üna l-Coşkun, 2001:42.

22 Bilge, 1986:72.

23 Bilge, 1986:73.

24 Stanley, 1960:246-247; Alasya, 1964:118-119; Alasya, 1969:5.

(7)

tanınmamıştır25. Çünkü Gürel‟in de ifade ettiği gibi 1960 çözümü, uluslararası baskının bir sonucudur26. Yani bir başka deyişle bu çözüm, uluslararası alanda Kıbrıs‟la ilgilenen tarafların ortaya koyduğu bir çözümdür. Fakat şu da bir gerçektir ki, Kıbrıs Cumhuriyeti, Türkiye ve Yunanistan‟ın „Kıbrıslılara‟ bir ihsanıdır27. Çünkü her şeyden önce bu bağımsızlığın, iki önemli şartı vardır. Biri, her iki toplumun ideallerinden vazgeçmesi, diğeri ise iki toplumun ortaklığı ile yeni bir cumhuriyetin kurulmasıdır. Aslında kurulan devlet, ismi telaffuz edilmemiş bir federasyondur28. Çünkü Kıbrıs Anayasasına bakıldığı zaman, bunun iki toplumun eşitliği üzerine kurulmuş bir devlet olduğu görülmektedir. Böylece Christian Heinze‟nin de dediği gibi, 1959- 1960 anlaşmaları gereğince kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti, ne üniter devlet, ne ulus devlet, ne de Rum ve Türk devleti olabilmiştir29. Zira bu Cumhuriyet, adada 400 yıldan bu yana birlikte yaşamış ve aynı zamanda kendi millî ve dinî kimliklerini korumuş olan Kıbrıslı Türklerle Rumların „ortak katılımı‟30 üzerine kurulmuştur.

Bundan da anlaşılıyor ki, 1959 Anlaşmaları ile kurulan yeni devlet, adadaki Türk ve Rum toplumlarının siyasî ve idarî paylaşımını sağlarken31, aynı zamanda Türkiye ve Yunanistan‟a Kıbrıs üzerinde birbirini dengeleyen haklar da vermiştir32. Hâlbuki Kıbrıslı Rumların amacının bu olmadığı, 1963 olaylarında sonra belli olmuştur. Çünkü 1963 yılındaki Rum saldırılarının amacı, Enosis‟in gerçekleşmesi mümkün olmadığından, ilk etapta Kıbrıs‟ın iki toplumlu karakterini ortadan kaldırarak, onu, tamamen Kıbrıs Rum devletine dönüştürmek, Kıbrıs Türk toplumunu aşırı anayasal haklarından mahrum ederek ve onları azınlığa düşürdükten sonra, her ülkede olduğu gibi azınlıklara verilen haklarla sindirmektir33.

Dolayısıyla denilebilir ki, Rumların esas uğraşısı, adanın bir Rum Devleti hâline gelmesi ve Kıbrıslı Türklerin burada koruma altında alan bir azınlık olmasıdır. Kıbrıslı Türklerin ise karşı uğraşı, buna benzer herhangi bir girişimi engellemek ve onların görüşüne göre Zürih ve Londra Antlaşmalarının iki toplum arasında beliren ortaklık kavramını idame ettirmektir34. Dolayısıyla ihtilaf, bir prensip ihtilafı idi ve her iki taraf da uzlaşmaya varmaktansa tartışmaya devam etmeye ve gerekirse çatışmaya hazırdılar35.

25 “KKTC ve AB Üye liğ i”, Za man Ga zetesi, 24 Mart 1998, No :23558, s. 11.

26 Tavşanoğlu, 1998:13.

27 De lice ırmak, 1993:109.

28 Gülen, 1998:7.

29 Kıbrıs So runu ile İlgili Yen i Gö rüş Açıları, “Sorula r Cevaplar” , Ha rp Akade mile ri Ko mutanlığı Yay ınları, Harp Akademileri Basımevi, İstanbul, 2001, s. 58.

30 Emin , 2002:18.

31 Ha lley, 1985:8.

32 Denktaş, 1997:2.

33 İsma il, 1998a :284.

34 Clerides, 1990:105; Denktaş, 1996b:4; İs ma il, 1998b:301.

35 Clerides, 1990:105.

(8)

Oysa Cuellar‟ın da belirttiği gibi “Kıbrıs, hem Rum hem de Türk toplumlarının ortak vatanıdır”36. Bu yüzden adadaki toplumların arasındaki ilişkiler, azınlık-çoğunluk ilişkisi değil, Kıbrıs Devleti‟ndeki iki toplum arasındaki ilişkiler şeklinde olmalıdır. Çünkü Kıbrıs‟ta bir tek milletten oluşan nüfus yoktur. Dolayısıyla adada Türkler ve Rumlarından oluşan iki halkın bulunduğu gerçeği, her zaman için göz önünde bulundurulmalıdır. Buna göre Denktaş‟ın da ifade ettiği gibi Türk tarafının görüşü şu şekildedir:

1. Kıbrıs Türk halkı, federasyonun Türk asıllı ve ana dili Türkçe olan veya Türk kültürünü ve geleneklerini paylaşan ya da Müslüman olan bütün vatandaşları kapsa maktadır.

2. Kıbrıs Rum halkı, federasyonunun Rum asıllı ve ana dili Rumca olan veya Rum kültürünü ve geleneklerini paylaşan ya da Rum Ortodoks Kilisesi‟ne mensup olan bütün vatandaşları kapsamaktadır37.

Bundan da anlaşılıyor ki siyasî durum, eski Kıbrıs Cumhuriyeti topraklarında var olan iki devletin yasal statüsü dikkate alındığında, gelecekte tekrar birleşme, sadece iki politik sistem arasında, iki toplumlu ve iki bölgeli bir devletin oluşumu ile ilgili bir anlaşmayla mümkün olabilecektir38. Yeni bir federal sistemin böyle bir „anayasal bütünlüğü‟, her iki etnik grubun self-determinasyon hakkını inkâr etmeden, iki egemenliği yeni bir devlete dönüştürmenin temel önkoşulu olarak görülmektedir. Bundan hareketle Türk tarafı, tekrar birleşmeye doğru atılacak adımları, federal olmaktan çok konfederal bir sistemde olmasını arzu etmektedir. Onlara göre, ayrı iki politik varlığın, uzun bir geçiş süreci sırasında yeni, homojen, hukukî ve politik bir sistem yaratmaları için tek gerçekçi ve demokratik yol budur. Çünkü adada zaman geçtikçe zemin kazanan iki ayrı devlet fikrinin yerini, her iki tarafın da ayrı kimliklerini koruyarak ortak bir çatı altında ve yan yana yaşayabilecekleri bir çözüm şekline bırakması, hem Kıbrıs lı Türklerin, hem de Kıbrıslı Rumların yararına olacaktır. Aksi hâlde iki ayrı devlet olgusu sürüp gidecektir. Kıbrıs Rum yönetimi ise „tek devlet-iki toplum‟39 kavramından hareket etmekte ve buna uygun olarak adanın idaresini elinden kaçırmayı önleyen bir federasyon modeli

36 “BM Genel Sekreteri Pere z De Cuellar‟ın Güvenlik Konseyi‟ne Sunduğu ve New York Zirvesi‟nde Yaptığı Açılış Konuşmasını Da İçeren Raporun Tam Metni - 26 Şubat 1990”, KKTC Cu mhurbaşkanlığ ı Arşiv i, Dosya: BM‟n in Çözü m Önerileri, Tarih: 26 Şubat 1990.

37 “Ku zey Kıbrıs Türk Cu mhuriyeti Cu mhurbaşkanı Rauf Denktaş‟ın Ne w Yo rk Zirvesinde Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Perez De Cuellar‟a Verdiği Belge – 1981”, KKTC Cu mhurbaşkanlığ ı Arşivi, Dosya: BM‟ye Yapılan Önerileri, Tarih: 3 Temmu z 1981.

38 KKTC Dışişleri ve Savun ma Bakanlığ ı Tanıtma Dairesi Web Sitesi (www.trncin fo.co m), www.trnc info.co mProf. Dr. Peter Pernthaler: “Kıbrıs Sorununa Federal veya Konfederal Bir Çö zü m”, Innsbruck Üniversitesi/Avusturya (23.9.2004).

39 Türkmen, 2001:7; Tınç, 2001:18.

(9)

önermektedir40. Diğer bir deyişle, Türk önerileri konfederasyonla federasyon arasında zig zaglar çizerken, Rum önerileri federasyonla üniter devlet tipi arasında bir düzen öngörmektedir.

Hâlbuki her iki toplum, birbirinin kimlik ve bütünlüğünü kabul ederek, karşılıklı saygı, dostluk ve işbirliğine dayalı yeni bir ilişki için çaba harcaması gerekmektedir41. Bu amaçla, her iki toplum, buna ters düşecek her türlü davranışı değiştirmeyi kabul etmeli ve uzlaşılan çözüme yönelik uğraşlara ters düşecek herhangi bir davranışta bulunmama lıdır. Çünkü Kıbrıs‟ta kurulacak yeni devletin amacı, kendisini vücuda getiren insan toplumlarının manen ve madden refahını ve güvenliğini sağlamak olmalıdır. Ancak bu şekilde Kıbrıs‟taki “multietnik kültüre”42 dayalı yapı korunabilir.

1.2. Federal Devletin Ülke Coğrafyası

Bilindiği gibi ülke, belli bir coğrafî alandır43. Bundan hareketle yeryüzünün belli bir parçası ülkeyi meydana getirdiğinden, ülkenin sınırları da belli olmalıdır. Çünkü devleti meydana getiren unsurlardan biri de budur. Yani insan topluluğu, sınırları belli bir toprak parçası üzerinde oturması şarttır. Zira devlet, yetkilerini sınırları belli olan bir toprak parçası üzerinde kullanmak zorundadır.

Görüleceği gibi toprak parçası, yani diğer bir deyişle ülke, devletin bir unsurudur. Kaldı ki ülkesi olmayan bir devlet olamaz. Hatta federal devletin üyesi olan devletlerin bile bir ülkesi vardır. Dolayısıyla Kıbrıs‟ta beşerî unsuru teşkil eden ve birbirinden ayrı iki toplumun mevcudiyeti ve kaderlerini tayinde söz sahibi olması, Federal Kıbrıs Devleti‟ni basit bir devlet olarak, yani “Etat Unitaire”44 şeklinde mütalaa edilmesi mümkün değildir. Çünkü kurulmak istenen Federal Kıbrıs Cumhuriyeti, federatif bir devlet olacaktır. Aslında bu devletin, coğrafî esasa dayanması, tabiî yapısının bir gereğidir. Ancak burada önemli olan sorun, ik i toplumdan kurulu federal Kıbrıs Cumhuriyeti‟nin sınırlarının nasıl tayin edileceğidir. Çünkü Kıbrıs‟ta federal bir çözüm kabul edilmiş olmasına rağmen federasyonu meydana getiren devletlerin veya kantonların coğrafik sınırları, bugün dahi taraflar arasında ciddi bir tartışma konusudur45. Ancak bu ihtilâf, politik gerçeklere ve karşılıklı uzlaşmayla çözülebilir. Çünkü „bölgesel esasa‟

dayanmayan hiçbir federasyon yoktur46. O hâlde federasyon çözümünü kabul etmek, bu esası da kabul etmek demektir. Çünkü federasyon, federe devletlerin „toprak bütünlüğünün‟ tanınmasını

40 SİSA V, 1990:52.

41 Akpınar, 1992:2; BM Çözü m Plânın ın Ta m Metni, 1992:2.

42 Tatarlı, 2000:425.

43 Göğer, 1971:137.

44 Eroğlu, 1975:256.

45 Denktaş, 1996b :4.

46 Kıbrıs So runu, 1975:9.

(10)

da kapsamaktadır. Fakat her federasyonun coğrafî bölünüşü, farklı ölçülere göre olmaktadır. Bu açıdan federal devletlerin hiç biri, bir diğerine benzemez. Örneğin İsviçre ile eski Sovyet Rusya arasında hiçbir benzerlik yoktur. Bundan hareketle aynı federasyon içinde federe devletler açısından nüfusu oranının tek ölçü olarak kullanılmadığı görülmektedir. Dolayısıyla Kıbrıs‟ta bulunacak bir çözümde, Kıbrıs ortaklık devletinin, coğrafî olarak iki bölgeli olması şarttır. Aynı zamanda bağımsız ve toprak bütünlüğüne haiz olması beklenen federal Kıbrıs devleti, Türkiye, Yunanistan ve İngiltere arasında da aktedilen bir anlaşma ile garanti altına alınması gerekecektir.

Hâl böyle olunca federal Kıbrıs coğrafyasının, Doğu Akdeniz‟in barışçı ortamında, Yunanistan ve Türkiye ile özel dostluk bağlarını devam ettirmesi ve bu iki ülke arasında dengenin korunması beklenmektedir.

2. Kurulması Düşünülen Fede ral Kıbrıs Devleti’nin Kurucu Unsurları

2.1. Kıbrıs’ta Kurulması Düşünülen Federal Devletin Egemenliği

Egemenlik anlayışı, aslında soyut bir kavramdır. Bu yönü ile egemenlik unsuru, devlete hukuk âleminin en üstün varlığı olma niteliğini vermektedir. Yani devletin, kendi çevresindeki diğer otoritelerin hepsinden üstün olması ve rakipsiz bulunması anlamına gelmektedir47. Aslında bütün bunlar, egemenliğin devletin tüzel kişiliğine bağlı olmakla beraber, devletten ayrılmayan en yüksek hukukî iktidar ve kudrettir48. Fakat Kıbrıs‟taki egemenlik unsuru daha farklı bir şekilde ortaya çıkmıştır.

Özellikle 16 Ağustos 1960 tarihinde Kıbrıs Cumhuriyeti‟nin kurulduğu ilân edildikten sonra Kıbrıs Hükûmeti, „bağımsız ve egemen‟49 bir devlet olarak Birleşmiş Milletlere girmek için başvurmuş ve bir sonraki dönemde üç garantör devletin de onayı ile bu kuruluşa kabul edilmiştir.

Zaten K ıbrıs Cumhuriyeti, NATO içinde ortak çıkarların zedelenmeye başladığı bir sırada İngiltere, Türkiye ve Yunanistan‟ın el sıkışması sonucunda ortaya çıkan bir devlet olduğu unutulmamalıdır. Kaldı ki Kıbrıs‟taki halkların kendi eseri olmayan50 bu Cumhuriyetin yaşayabilmesi, uzun yıllar karşı karşıya getirilmiş olan Kıbrıslı Türklerle Rumların bu devleti çalıştırma konusunda ortak arzu göstermelerine, etnik aidiyetlerini kültürel bir kimlik olarak ikinci plâna atmalarına ve Kıbrıs vatandaşlığı olgusu ile yeni kimliğini ön plâna çıkarmalarına bağlıdır. Oysa devleti kuran anlaşmalar, Kıbrıs‟taki halkların değil, onların tarihî ve kültürel bağlarla bağlı olduğu üç devletin çıkarlarını en iyi biçimde koruya n hukuksal belgeler olarak

47 Göğer, 1971:138.

48 Göğer, 1971:138.

49 Sönme zoğlu, 2000:15.

50 Fırat, 1997:115.

(11)

hazırlanmışlardır. Dolayısıyla bu anlaşmalar, „ortaklık olgusundan‟ çok, „ayrılık ilkesine‟ göre inşa edilmişlerdir51. Ayrıca garantör devlet olma hakkını kazanmış olan bu üç devletin, adadaki her iki topluma karşı bakış açısı Türkler ve Rumlar ayrımı üzerine olduğu da bir gerçektir.

Aslında tüm bu olumsuz koşulları ortadan kaldırabilmenin tek yolu, Kıbrıs‟ta iki halkı temsil eden liderlerin ortak bilinç konusunda iyi niyetle çalışmalarıdır. Ancak uzun yıllar birbirlerine karşı çatışmayı sürdürmüş olan liderlerin, cumhuriyetin ilânından sonra da devletin yönetiminde bulunmaları, uzun zamandan beri savundukları Enosis ve Taksim tezlerini sık sık gündeme getirerek, bunlardan vazgeçmediklerini ve yüzlerini Kıbrıs adasından çok Yunanistan ile Türkiye‟ye çevirmeleri, taraflar arasında arzulanan işbirliğinin kurulamayacağı görülmüştür.

Özellikle Kıbrıs Türk liderliği, devletin işlemesini engelleyecek noktaya dek hukukî haklarını egemence ileri sürürken52, Kıbrıs Rum liderliği ise düzenin „demokratik olmayan ve çalışmayı imkânsızlaştıran‟ yönlerini değiştirmeyi53 sürekli olarak gündeme getirmeye çalışmıştır.

Dolayısıyla Kıbrıs‟ta 1960‟ta korulan egemen güç, toplumlararası çatışmalar sonucunda bütünlüğünü kaybetmiştir. Kaybedilen egemen gücü Rumlar, Kıbrıs Cumhuriyeti‟ni sürdürerek, Türkler ise yeni birtakım siyasal oluşumlarla idâme ettirmeye çalışmışlardır. Fakat 15 Temmuz 1974 Sampson‟un hükûmet darbesi ile Kıbrıs Cumhuriyeti‟nin yıkılarak, yerine Kıbrıs Elen Cumhuriyeti‟nin kurulduğunu belirtmiş olması, 1960 Anlaşmaları ile ortaya çıkan egemen güç ve bunu kullanma hukuku ortadan kalkmıştır.

İşte o tarihten günümüze kadar geçen süre, Kıbrıs‟ta yeniden birleştirilmiş egemen gücün ortaya çıkartılmasıyla ilgili yapılan bir yığın çalışmayla doludur.

Örneğin Gobi, konu üzerinde yaptığı incelemeler neticesinde Kıbrıs sorunu için gerçekçi, pragmatik ve yaşama şansına sahip olan bir çözüm şekli olarak “iki bağımsız cumhuriyetler topluluğu”54 formülünü önermiştir. Aslında Gobi‟nin, bu öneriyi yaparken, İngiliz Uluslar Topluluğu veya eski SSCB‟yi oluşturan devletlerin kurmuş olduğu Bağımsız Devletler Topluluğu örneklerinden esinlendiği tahmin edilmektedir.

Bu öneriyle egemen iki cumhuriyetin dış politikayı yürütülmesi, para birliğinin sağlanması, gümrüklerin koordinasyonu, sağlık ve çevreyle ilgili konularda işbirliğin oluşması için iki toplumun eşit bir şekilde temsil edileceği Ortaklık Konseyi’nin kurulması, hukuk ve üç özgürlükler konusunun ele alınması için de yine iki toplumun eşit sayıda temsil edileceği konseylerin oluşturulması öngörülmüştür55. Gobi‟nin düşüncesine göre ve izah ettiği nedenlerden

51 Fırat, 1997:115.

52 Ateş, 1989:52-54; Sön me zoğlu, 1997:110; Fırat, 1997:115-116.

53 Gönlübol, 1996:373.

54 Gobi, 1993:23; Ertekün, 1993:3.

55 Gobi, 1993:36; Ertekün, 1993:3.

(12)

dolayı böyle bir çözümün, gerek Türk, gerekse Rum toplumlarının ve hatta anavatanların çıkarlarına en uygun çözüm olduğunu belirtmektedir. Dolayısıyla Gobi‟nin görüşüne göre Türk toplumu “tanınarak ”56, bağımsızlığına, yasallığına, özgürlüğüne, ekonomik gelişmişliğine ve hepsinden önemlisi egemenliğine kavuşmuş olacaktır. Ancak Gobi‟nin “çok büyük”57 olarak tanımladığı bu avantajların bedeli, Türk tarafının „Gobi haritası‟ olarak bilinen ve daha sonra

„Gali haritası‟ olarak geliştirilen haritada öngörülen toprak tavizlerinde bulunması gerekecektir.

Fakat gerek Rum tarafında, gerekse ABD ve Avrupa güçleri arasında, “küçük bir adada iki devlet olmaz”58 görüşü yaygındır. Hakikaten onların dedikleri gibi Kıbrıs adası, içinde iki devlet barındıramayacak kadar küçük bir ada mıdır bilinmez, ama bugün dünya yüzündeki bağımsız devletlerin en az üçte birinin küçük denilebilecek devletlerden oluştuğu ortadadır. Bu devletlerin en küçükleri arasında Avrupa‟da Andora, Liechtenstein, Lüksemburg, Malta, Monako, San Marino ve Vatikan; Asya‟da Katar, Ürdün, Bahreyn, Maldivler ve Singapur; Afrika‟da Komorlar, Maritius, Sao Tome, Principe ve Seyşel adacıkları; Amerika‟da Antigua, Barbuda, Barbados, Dominik, Grenada Saint Kidds, Nevis, Saint Lucia ve son olarak da Saint Vincent ve Grenadinler devleti; Okyanusya‟da ise Batı Samoa, Kribati, Nauru, Tonga ve Tuvalu devletleri sayılabilir59. Bunlara ilâveten çok kısa süre önce bağımsız olmuş Doğu Timor, Mikronezya, Marşal ve Belau ada devletleri de eklenebilir. Aslında yukarıdaki bu devletlerin hemen hepsi, şu anki KKTC‟den ve Kıbrıs Rum yönetiminden de küçüktür ve bunların sayısı 29‟a ulaşmıştır.

Dahası bu küçük devletler, başta Batının önemli devletleri olmak üzere bütün dünya tarafından da tanınmakta ve 20 bin nüfuslu çok küçük adacıkların egemenlikleri dahi kabul edilmektedir.

Fakat Kıbrıs‟taki durum böyle değildir.

Özellikle BM tarafından son zamanlarda hazırlanan plânlarda, bir tane „Ortak Devlet‟, iki tane de „mütemmim-parça devletten‟60 müteşekkil bir yapı öngörülmektedir. Aynı zamanda bu iki siyasal kurum arasında “İsviçre Federal Hükûmeti ve kantonlarda”61 olduğu gibi bir ilişkisinin egemen olacağı belirtilmektedir. Buna uygun olarak üst çatıda, bağımsız, Türklerden ve Rumlardan oluşan iki eşit devletin ayrılmaz ortaklığında, tek bir uluslararası kişilik ve egemenliğe sahip, temsili demokrasi ile yönetilen, hukukun temel ilkelerine bağlı, politik eşitliğin bulunduğu ve iki bölgeli üniter bir ortaklık devleti söz konusu olacaktır62. Bundan da anlaşılıyor ki, bu ortak devlet, anayasada belirlenmiş yetkiler doğrultusunda gücünü uluslararası

56 Gobi, 1993:51; Ertekün, 1993:3.

57 Gobi, 1993:58; Ertekün, 1993:4.

58 Koryürek, 2001:19.

59 Koryürek, 2001:18-19.

60 İşte Belge, 2002:11.

61 İşte Belge, 2002:11.

62 İşte Belge, 2002:11; Annan Plan, 2002:17.

(13)

arenada ve AB‟de tek bir ses olarak egemence kullanacak ve eşit statüde olacaktır. Federe devletler ise anayasada ortak devlete bırakılmış yetkiler dışında kendi anayasal düzenlerini kurarak, kendi yapılarını oluşturacaklardır. Devletçikler kendi aralarında ve ortak devlet ile olan ilişkilerinde birlikte hareketleri konusunda, özellikle AB başta olmak üzere uluslararası politikanın oluşturulup, uygulanmasında kendi yetki alanları dahilinde hareket serbestîsi içinde olması ve bu konuda „Belçika‟nın63 egemenlik modeli örnek alınması uygun görülmüştür. Zaten gerek Gali, gerekse Annan plânında, Kıbrıs‟ın uluslararası bir tek yasal kimliği olması ve iki federe devletin statüsü konusunda, “tek bir egemen, bölünmez ve ortak bir federe devletin”64 kurulması öngörülmüştür. Aslında „bölünmez‟ demekle, hiçbir tarafın „ortak devletten‟

ayrılamayacağını veya adanın bütününü veya bir parçasını Yunanistan veya Türkiye ile birleştiremeyeceği kastedilmektedir. Aynı şekilde bu, herhangi bir taraf, „ortak olan federe devleti‟ veya diğer bir „federal devleti‟ kendi hâkimiyeti altına alamayacağı manasına da gelmektedir.

Dolayısıyla Kıbrıs, kendi anayasası altında, hukukun üstünlüğü, demokrasi, temsili cumhuriyet hükûmeti, siyasal eşitlik, iki bölgelilik ve federe devletlerin eşitliği statüsü üzerine kurulmuş olacaktır. Buna göre Merkezî Hükûmetin, egemen olarak anayasada belirtilen ve Kıbrıs‟ın uluslararası alanda ve Avrupa Birliği bünyesinde tek sesle konuşup hareket etmesini sağlayan, mükellefiyetiyle kendi siyasal bütünlüğünü ve sınırlarını güvenlik altına almış olacaktır. Bir başka deyişle kurulması düşünülen yeni federal devletin iki unsuru, eşit statüde olacak ve anayasanın çizdiği çerçevede, egemen olarak anayasanın Merkezî Hükûmete verdiği yetkilerin dışında kalan tüm yetkileri kullanacaktır.

Böylece Merkezî Devlet ile federe devletler, bir diğerinin yetk i ve fonksiyonlarına saygılı davranacak ve ihlâl etmeyeceklerdir. Bununla birlikte Merkezî Devlet ile federe devletlerin yasaları arasında, herhangi bir hiyerarşi de söz konusu olmayacaktır.

2.2. Federal Devletin Yönetim Şekli ve Teşkilâtlanması

Aslında bir siyasal yapıyı sadece resmî kurumlara veya kanunlara bakarak anlamak mümkün değildir. Resmî siyasal kurumların gerisindeki gayri resmî kuvvetleri, kurumları, kuruluşları, dinamikleri ve bunların işleyişini, birbirleriyle olan karşılıklı ilişkilerini tetkik etmeden65, siyasal hayatın gerçek oluşumu hakkında sağlam, geçerli ve bütünleyici yargılara ulaşmak güç, belki de imkânsız bir şeydir. Çünkü bir toplumda herkesin çok çeşitli istekleri,

63 Ulus, 2003:48.

64 “BM Genel Se kreteri Kofi Annan‟ın, 8 Kasım‟da Cenevre‟de Klerides ve Denktaş‟a Yaptığ ı Sö zlü Açıklamaların Tam Metni” , Kıbrıs Gazetesi, 8 Kasım 2000, No :1023, s. 1.

65 Dâver, 1972:vi.

(14)

arzuları ve ihtiyaçları vardır. Bütün bu arzuların istenilen ölçüde tatmini, aslında mümkün değildir. Bu yüzden bir kurumun veya yüksek bir otoritenin, bu konuda karar vermesi gerekmektedir. İşte Lasswell‟in deyişiyle, iktidar, “kimin, neyi, ne zaman ve nasıl aldığını”66 gösteren bir kurumdur. Bundan hareketle siyaset, bir paylaşma ve paylaştırma olayıdır. Ancak siyaseti ve iktidarı, sadece basit bir paylaştırma67 olarak görmek de yanıltıcı olabilir. İktidarın yüksek kurumları, sadece toplum değerlerini otoriter biçimde dağıtmakla kalmazlar, aynı zamanda yeni değerler de meydana getirirler. Örneğin yeni kamusal faaliyetlere girişen ve kamu hizmetleri kuran hükûmetler, aslında toplum ihtiyaçlarını karşılamak için „yeni değerler‟68 oluşturdukları söylenebilir. Çünkü devlet yönetimi deyimiyle, toplum hayatının düzenlenişi ve işleyişi69 ifade edilmek istenmektedir. Bundan hareketle devlet, toplum hayatını düzenlerken, ferdi göz önünde bulundurmak durumundadır. Özellikle günümüzdeki devlet yönetimleri, insanı daha mutlu kılmak için teşkilâtlandıkları bilinmektedir.

İşte Kıbrıs‟ta kurulacak yeni devletin siyasal kurumları, bir yandan ferdin, diğer yandan da toplumların refah, mutluluk ve güvenliklerini sağlar nitelikte olması gerekecektir. Bundan hareketle Kıbrıs‟taki federal devletin idarî şeması, statik ve dinamik elemanları, resmî ve gayri resmî yönleri, hukukî ve siyasî görünümleri, hemen hemen birbirini tamamlamak ve bütünler bir şekilde yapılandırılmalıdır. Bu yönü ile Kıbrıs‟taki federal devletin siyasal kurumları ve siyasetin statik ile dinamik, formel ile informel, resmi ile gayri resmî alanları, kısacası idarî sistemle ilgili teşkilâtlanması şu şekilde olmalıdır: Anayasa, devlet organları, merkezî ve yerel idareler, amme idaresi, devletin ekonomik ve sosyal görevleri, siyasal partiler, siyasal ve sosyal dernekler ve vatandaşın devlet ve hükûmet işlerine katılması şeklinde yapılandırılmalıdır.

Yukarıdan da anlaşılacağı üzere genel olarak siyasal kurum denildiği zaman, belirli bir konu etrafında toplanan ve sosyal faaliyetleri düzenleyen „hukukî normlar‟70 bütünü anlaşılmaktadır. Hâlbuki bu tür kurumlar, daha özgün olarak hukukî, siyasî ve sosyal olarak ayrılmaktadırlar. Özellikle siyasal kurumlar, siyasî partiler ve dernekler olarak da ifade edilebilirler. Siyasal kurumlar, siyasal yönetimin ve siyasal iktidarın kuruluşu, işleyişi ve bunlarla ilgili faaliyet ve kuralları anlatırlar71. İşte bu gibi noktaları kapsayan kuralların ve faaliyetlerin tümü, siyasal kurumları meydana getirirler. Bu kurumlar, hep birlikte siyasal rejimi, siyasal rejim de siyasal teşkilâtı ortaya çıkarırlar. Bu yüzden siyasal rejimin dayandığı kuralların,

66 Lasswell, 1936:128-129.

67 Mitchell, 1961:79-89.

68 Dâver, 1972:42.

69 Göğer, 1971:138.

70 Dâver, 1972:67.

71 Eisenmann, 1950:94.

(15)

yazılı ya da yazısız olması pek önemli değildir72. Gerçi modern toplumlarda siyasal, ekonomik ve sosyal içerikli bütün kurumların, aynı zamanda hukukî yönleri de vardır.

Aynı zamanda siyasal kurumlardaki siyasal iktidar, bir teşkilât tarafından kullanılmaktadır. Dolayısıyla bunun icrasının hukukî normlara uygun olması gerekir. Hukuk kaideleri, kurumların ve bunların faaliyetlerini düzenledikleri gibi kurumlar da bazı hâllerde, hukukî normlara (kurallara) vücut verirler73. Dolayısıyla Kıbrıs‟ta kurulacak federal devletin idarî teşkilâtı, devletin temel organları ve kuvvetleri birbirinden ayrılma prensibine dayanmalıdır. Çünkü her devlette olduğu gibi Kıbrıs‟taki iktidarın göreceği işler ve bu işlerin gerektirdiği faaliyetler, üç türde toplanabilir:

1. Genel kararların alınması (Yasama).

2. Genel kararların uygulanması (Yürütme).

3. Hukukî anlaşmazlıkların çözümü (Yargı).

Bundan hareketle federal devletin idarî teşkilâtı, bu faaliyetlere ve fonksiyonlara uygun olarak kuvvetlerin ve organların birbirinden ayrılması gerektiği bir gerçektir. Gerçi bugün kuvvetler ayrılığı, mutlak ve tam anlamıyla fonksiyonlar ve organlar ayrılığı anlamına gelmese de daha çok, kuvvetlerin işbirliğinden söz edilmektedir74. Gerçekten de iktidarın çeşitli fonksiyonları arasında tam bir ayrılıktan çok, birbirini tamamlama ve bütünleme vardır.

Dolayısıyla bu bütünlenme, Kıbrıs‟ta kurulmak istenen federal devlet için de geçerlidir.

Bundan hareketle Kıbrıs‟taki merkezî hükûmetin yasama, yürütme ve yargı erkleri tarafından kullanılacak yetkileri belirleyen temel bir yasaya75 sahip olması gerekecektir. Ancak merkezî hükûmetin işleyişinde, Kıbrıslı Rumların ve Türklerin siyasî eşitliğine saygı gösterilmesi şarttır. Aslında siyasî eşitlik, sayısal eşitliği76 gerekli kılmazken, Kıbrıslı Rumların ve Türklerin „ortak devlette‟ etkin katılımı ve temel çıkarlarının korunması sağla nmalıdır. Ayrıca her birisi kendi „temel yasasına‟ sahip iki federe devletin, merkezî otoritenin temel yasasını ihlâl etmeyecek şekilde büyük ölçüde kendi kendilerini yönetebilmelidir. Dolayısıyla kapsamlı anlaşmada, „merkezî otoritenin‟ sorumluluk alanına girmesi şart olan yetki ve işlevlerin haricindeki tüm konularda, federe devletler yetkili olmalı ve federe devletler birbirlerinin yönetimine müdahale edemeyecek yapıya kavuşturulmalıdırlar. Zaten her iki tarafın da egemen

72 Eisenmann, 1950:93-96.

73 Dâver, 1972:68.

74 Dâver, 1972:191.

75 “BM Genel Se kreteri Kofi Annan‟ın, 8 Kasım‟da Cenevre‟de Klerides ve Denktaş‟a Yaptığ ı Sö zlü Açıklamaların Tam Metni” , Kıbrıs Gazetesi, 8 Kasım 2000, No :1023, s. 1.

76 “BM Genel Se kreteri Kofi Annan‟ın, 8 Kasım‟da Cenevre‟de Klerides ve Denktaş‟a Yaptığ ı Sö zlü Açıklamaların Tam Metni” , Kıbrıs Gazetesi, 8 Kasım 2000, No :1023, s. 1.

(16)

olma, hemen herkesin birleştiği bir konudur. Dolayısıyla bu unsurları birbirine bağlamak suretiyle şöyle bir formül geliştirilebilir. Kıbrıs‟taki federal devlet, belli bir coğrafya üzerinde yerleşmiş, sınırlandırılmış ve zorlayıcı yetkiye sahip merkezî bir iktidar tarafından yönetilen, iki etnik topluluğun meydana getirdiği siyasal bir kuruluş olmalıdır.

Aslında Federal Kıbrıs Devleti‟nin bütün unsurlarını bir araya getirerek, ortaya konacak bir tanımlama, bu devletin „ne olacağını‟ ifade etmekte yetersizdir. Çünkü Kıbrıs‟ta kurulmak istenen yeni federal devlet, sadece ne bir ülkedir; ne bir insan topluluğudur; ne bir iktidardır; ne de bir siyasal ve hukukî düzendir. Hatta bu yeni devlet, bunların ne bir toplamı ne de bir sentezidir. Federal Kıbrıs Devleti, bunların dışında ve ötesinde, gözle görülemeyen, elle tutulamayan soyut bir kavramdır. Bazı realist sosyal bilimcilerin sık sık tekrarladıkları, “devleti şimdiye kadar gören olmamıştır”77 sözü, her şeyden önce bu gerçeği ifade için kullanılır.

Dolayısıyla Federal Kıbrıs Devleti‟ni, bu anlamda, sadece kavramsal geçerliliğe sahip bir düşünce ürünü olduğu söylenebilir. Burdeau‟nun deyimiyle devlet, insanlar onu düş ündükleri için vardır78. Bu yönü ile Federal Kıbrıs Devleti, tarihî açıdan, siyasal birleşmeyi ve bütünleşmeyi sağlayan bir „simge veya bir sembol‟79 olacaktır. Aslında Federal Kıbrıs Devleti, ister bir sembol, ister bir hukuk î fonksiyon, isterse sadece bir „mit‟ olarak kabul edilsin, bu soyutlamanın arkasında bazı somut ve kurucu unsurların bulunduğu da inkâr edilemez. Bunların en önemlisi, iktidar olgusu olacaktır ki, iktidarı kullananlar, Kıbrıs‟ta yaşayan bütün insanlar için bağlayıcı kararlar alırken, kurallar koyarken ve bunları gerektiğinde zora başvurarak uygularken, hep devlet adına hareket edeceklerdir. Dolayısıyla Kıbrıs‟ta belli bir toprak parçası üzerinde yaşayan iki unsurlu insan topluluğunun birbirleriyle anlaşarak koydukları ve müştereken ve münferiden uydukları kurallarla, siyaseten iki „toplum‟ hâline geldikleri ve bu insanların toplum aşamasında çıkıp bir „devlet‟ kurarak onun yurttaşları hâlini aldıkları görülecektir. Aslında Kıbrıs‟taki toplum kurallarının zorlayıcılığı, o toplumun üyesi olup olmamakla sınırlı kalırken, devletin yasaları, yurttaşların tümü ve her biri üzerinde „mutlakıyet‟80 taşıyacaktır. Zaten bu yasaların mutlakıyeti, demokratik ve siyasal yapıdaki „hukuk devletinin‟ çağdaşlığını yerine getirmesi beklenmektedir. Kaldı ki demokratik ve siyasal yapıdaki federal devletin mütegalibe bir devlet değil de „hukuk devleti‟ olması, devletin bizatihi getirdiği mutlakıyeti insanlıkla bağdaşır şekilde yumuşatacaktır. Fakat eninde sonunda, federal devletin varlığı ile her iki toplumun insanları arasındaki çatışma, az veya çok devam edecektir. Ancak bu çatışmayı azaltacak şey, Kıbrıs‟taki hukuk devletinin sosyal refah devleti olmasıdır. Çünkü gerek

77 Kapani, 1988:36.

78 Kapani, 1988:36.

79 Politikada ortaya çıkan simge veya semboller iç in bkz... Easton, 1968:111.

80 Soysal, 1997:136.

(17)

çağımızda kurulan devletlerin, gerekse Kıbrıs‟ta kurulmak istenen yeni devletin varlık sebebi, daha çok üstlendiği sosyal görevlere dayanmaktadır.

Bu yönü ile modern devlet sisteminin, başlıca üç ilke üzerinde inşa edildiği söylenebilir:

Bunlar, sırası ile egemenlik, eşitlik ve ülke bütünlüğüdür81.

Aslında insan ile devlet arasındaki çatışmayı asgariye indirdiğine inanan ve devlete yasallık veren bu sosyal devlet olgusunun, günün sonunda ve her şeye rağmen insan özgürlüğünü sosyal amaçlarla asgariye indirmeye yöneldiği 20. asrın son çeyreğinde Batı dünyasının saptadığı ve çıkış yolu aradığı bir sorundur. Bu soruna göre çare, devletin merkeziyetçiliğinin azaltılması ve yerel topluluklara kendi kendilerini ilgilendiren kararları kendi kendilerine alma ve uygulama imkânlarının artırılması olarak gösterilmektedir82. Bundan hareketle adadaki her iki tarafın prensip olarak iki yarı özerk toplum olarak yapılandığı, fazla güçlü olmayan bir merkezî hükûmet altında yaşadığı ve gevşek bir federasyon hâlinde birleşebileceği görüşü ağırlık kazanır.

Ancak her iki tarafta, merkezî hükûmetin ve iki toplumun yetkilerinin ne olacağı konusunda büyük anlaşmazlıklar vardır83. Çünkü Türk tarafı, eski Çekoslovakya örneğini vererek, ortaklığın, „Kuzey’deki Türk Devleti‟ ile „Güney’deki Rum Devleti‟ arasında kurulmasını84, yani iki devletten oluşmasını istemektedir. Ancak bunun için de öncelikle karşılıklı tanınma gerekmektedir. Dolayısıyla bu ortaklıkta, işbirliğini iki devletin eşit sayıdaki temsilcisinden oluşacak bir idareyle oluşturabileceği iddia edilmektedir.

Rum tarafı, „iki devlet‟ fikrine karşı çıkarak, federasyona „Kıbrıs Cumhuriyeti‟

anayasasında yapılacak değişikliklerle gidebileceğine inanmaktadır.

Ne var ki Federal Kıbrıs Devleti, karşılıklı „olmazlar‟85 sonucunda varılan „uzlaşma‟

şeklinde kurulacaktır. Bu yönüyle Federal Kıbrıs Cumhuriyeti, adeta karşılıklı „hayırların‟ ve

„olmazların‟86 orta yoludur. Dolayısıyla Kıbrıs, ayrılmaz87 bir ortaklık şeklinde kurulmuş olan,

„Federal Devlet Hükûmeti‟ ve birisi Kıbrıs Rum, ötekisi de Kıbrıs Türk olan, iki eşit „Federe Devlet‟ten meydana gelmiş bağımsız ve bağlantısız bir devlet olacaktır. Aslında federal devletin bu bağımsızlığı, şu 3 önemli özelliği beraberinde getirecektir. Bunlar:

1. Siyasî irade ve ifade özgürlüğü (Temsili demokrasi) 2. İktisadî yönden müteşebbis özgürlüğü (Liberalizasyon)

81 Gönlübol, 1993:49.

82 Akkurt, 1997:193.

83 Alpay, 1999:9.

84 İsma il, 1998b:433.

85 Denktaş, 2001:4.

86 Denktaş, 2001:4.

87 İşte Belge, 2002:11.

(18)

3. Kişi hak ve özgürlükler (İnsan hakları)88.

Zaten Kıbrıs‟ta kurulacak devletin yapısı, 2 esasa dayanacaktır. Buna göre her halükârda:

1. Adadaki toplumların güvenliği,

2. Toplumların kimliğinin korunması sağlanacaktır89.

Bu yönüyle Kıbrıs‟taki devlet şekli, basit yapıda olmalıdır. Çünkü asıl olan, adadaki toplumlar ve fertlerdir. Dolayısıyla her hâl ve şartta Kıbrıs‟taki federal devlet, „sosyal görevleri‟90 nedeniyle kabul edilebilir olması şarttır. Aslında bu görüşün dayandığı mantık, devleti en üstün ve en etkin siyasal kurum olmasıdır. Böylece Kıbrıs‟taki federal devletin etkinliği sağlanacaktır.

Sonuç

Ne var ki Kıbrıs‟ta kurulması tasarlanan federal devletin, yurttaşlarına yönelik sosyal görevleri nelerdir veya bu sosyal görevleri yerine getirebilmek için bu devletin, yurttaşlarında n aldıkları ile onlara verdikleri karşılaştırıldığında, bu muhasebeden devlet mi kârlı çıkacaktır, yoksa yurttaşlar mı kârlı çıkacaktır?

Aslında vatandaşlar kârlı çıkıyorsa, devlet kendisini sağlam bir mantığa dayamış demektir. Ancak devlet kârlı çıkıyorsa, ortada büyük bir sorun var demektir. Çünkü devletin bu muhasebede elde ettiği kâr, bünyesinde bulundurduğu sosyal sınıfın varlığına inkâr edilmez bir katkı sağlayacaktır. Dolayısıyla yeni düzendeki devlet-insan muhasebesinde devletin varlığından yurttaşı kârlı çıkarır bir şekilde, devletin işleyişini değiştirmek ve daha da önemlisi, devletin sosyal amaçlarının gerçekleştirirken, gereksiz bürokratik devlet yetkilerini halka devredip, halktan alınmış gereksiz yetkileri halka iade etmek gerekecektir. Dolayısıyla Kıbrıs‟taki federal devlet, sosyal amaçlar için güçlü olacak ve bu gücünün sınırı, sosyal amaçların bittiği yer de bitecektir. Bir başka deyişle devlet, halk için güçlü ve etkin olacaktır. Ancak federal devlet, gücünü fertlerin hürriyetini sıfıra indirmek için kullanamayacak ve sosyal amaçla dahi olsa fertleri ezmeyecektir91. Böylece Kıbrıs‟ta kurulacak bir devletin politik herhangi bir mevcudiyeti olabilmesi için şu dört92 unsur gerekecektir:

88 Azerbaycan Millî İstiklâ l Pa rtiyası Meclis Üyesi Prof. Dr. Na zım Mü zeffe rli ile 1 Te mmu z 1998 tarihinde

“Konservatizm ve Demokrasi Konferansı” sırasında yapılan mü lakattan alın mıştır.

89 Proposal for A Lasting Solution in Cyprus by President Rauf Denktaş, 31 August 1998, KKTC Cu mhurbaşkanlığ ı Arşivi, Dosya: Öneri Paketleri, Tarih: 31 Ağustos 1998; Moran, 1998:206.

90 Akkurt, 1997:193.

91 Denktaş, 1984:1.

92 Necatig il, 1996:3-4.

(19)

1. Federal Kıbrıs devletinde vatandaşlarının özgür ve siyasî bir topluluk olması,

2. Arazi açısından tanımlanmış sınırlardan oluşan ve kendi içinde egemen olan bölgelerin veya toprağın bulunması,

3. Yazılı bir anayasa tarafından onaylanmış bir hükûmetin ve onun gücü altında belli bir organizasyonun bulunması,

4. Kıbrıs‟taki yönetimin eş güdüm içinde çalışması mutlaka gereklidir.

Sonuç olarak denilebilir ki, Kıbrıs‟ta kurulmak istenen federal bir devletin, varlığını yalnızca adadaki iki toplumun birleşmesine borçlu tüzel bir kişilikse ve en önemli işi varlığını korumaksa, her parçayı bütüne uygun biçimde çalıştırmak ve kullanmak için evrensel ve zorlayıcı bir güce sahip olması gerekecektir.

(20)

KAYNAKÇA

 10 Aralık 2002 Tarihli Kıbrıs Sorununun Kapsamlı Çözümü İçin Anlaşma Temeli - Annan Plan for Cyprus Settlement - Full Text 10 December 2002, BM Çözüm Planı, 2002.

 Akkurt, Aydın (der.), Raif Denktaş Toplu Eserleri-1, Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1997.

 Akpınar, Mehmet Ali, “Birleşmiş Milletler Çözüm Plânının Tam Metnini Açıklıyoruz”, KKTC Başbakanlık Enformasyon Müdürlüğü Arşivi, Lefkoşa, 1992, No. 8, s. 2.

 Alasya, Halil F., “Makarios‟ Policy After The Founding of The Republic of Cyprus ”, Kıbrıs ve Türkler, Ankara, 1964, s. 108-123.

 ..., The Republic of Cyprus and The Events That Have Come to Pass – The Aim and The Attitude of The Greeks, Ayyıldız Matbaacısı, Ankara, 1969.

 Alpay, Şahin, “Kıbrıs‟ta Geç Olmayabilir”, Milliyet, 26 Ocak 1999, No:60223, s. 9.

 Ateş, Toktamış, Türk Dış Politikasında Sorunlar, Der Yayınları, İstanbul, 1989.

 Azerbaycan Millî İstiklâl Partiyası Meclis Üyesi Prof. Dr. Nazım Müzefferli ile 1 Temmuz 1998 tarihinde “Konservatizm ve Demokrasi Konferansı” sırasında yapılan mülakattan alınmıştır.

 Bilge, Suat, Ankara, Atina, Lefkoşa Üçgeni, İmge Kitapevi, Ankara, 1986.

 “Birleşmiş Milletler Çözüm Plânının Tam Metnini Açıklıyoruz”, KKTC Dışişleri ve Savunma Bakanlığı Arşivi, Lefkoşa, 1992, No. 6, s. 2.

 “BM Genel Sekreteri Kofi Annan‟ın, 8 Kasım‟da Cenevre‟de Klerides ve Denktaş‟a Yaptığı Sözlü Açıklamaların Tam Metni”, Kıbrıs, 8 Kasım 2000, No. 1023, s. 1.

 “BM Genel Sekreteri Perez De Cuellar‟ın Güvenlik Konseyi‟ne Sunduğu ve New York Zirvesi‟nde Yaptığı Açılış Konuşmasını Da İçeren Raporun Tam Metni - 26 Şubat 1990”, KKTC Cumhurbaşkanlığı Arşivi, Dosya: BM‟nin Çözüm Önerileri, Tarih: 26 Şubat 1990.

 Clerides, Glafkos, Cyprus: My Depositin, Vol. I-IV., Alithia Publishing Co. Ltd., Nicosia, 1989-1991.

(21)

 Çağlayangil, İhsan Sabri, Anılarım, 3. Baskı, Yılmaz Yayınları, İstanbul, 1990.

 Dâver, Bülent, Siyaset Bilimine Giriş, 3. Baskı, Sevinç Matbaası, Ankara, 1972.

 Deliceırmak, Orbay (der.), Haklılık ve Kararlılık (Tepkiler Demeti), Lefkoşa, 1993.

 Denktaş, Raif, “Devlet”, Yön, 6 Mayıs 1984, No. 302, s. 1.

 Denktaş, Raif Rauf, “Kıbrıs Meselesi Nedir?”, Kıbrıs Mektubu, Cilt. 16, No. 3, (Mayıs-Haziran 2001), s. 4-7.

 ..., “Kıbrıs Meselesinde Son Durum”, Türkiye Diyanet Vakfı Haber Bülteni, Cilt. 1, No. 53, (Ağustos 1997), s. 26-27.

 ..., Kıbrıs Meselesinde Son Durum, Raif Denktaş Eğitim Vakfı Yayınları No:2, Lefkoşa, 1996a.

 ..., Kıbrıs Meselesinde Vizyon-1994, Raif Denktaş Eğitim Vakfı Yayınları No:1, Demokrat Matbaacılık, Lefkoşa, 1996b.

 Easton, David, The Political System, Alfred A. Knopf, New York, 1968.

 Eisenmann, Ch., “On The Matter and Methods of The Political Sciences”, Contemporary Political Science, UNESCO, 1950, s. 46-68.

 Emin, Sermet, “Kıbrıs‟ın Geleceği”, Kıbrıs Mektubu, Cilt. 15, No.4, (Temmuz-Ağustos 2002), s. 17-18.

 Erim, Nihat, “Kıbrıs‟ta Bağımsızlık ve Ötesi”, Günaydın, 20 Eylül 1975, No. 33684, s. 8.

 Eroğlu, Hamza, Kıbrıs Uyuşmazlığı ve Kıbrıs Barış Harekâtı, Emel Matbaacılık, Ankara, 1975.

 Ertegun, Necati Münir, The Cyprus Dispute and The Birth of The Turkish Republic of Northern Cyprus, Rustem Brother Press, Lefkoşa, 1984.

 Ertürk, Selâhattin, Diktacı Tutum ve Demokrasi, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1993.

 Fırat, Melek M., 1960-1971 Arası Türk Dış Politikası ve Kıbrıs Sorunu, Siyasal Kitapevi, Ankara, 1997.

 Gobi, Hugo, Rethinking Cyprus, Tel-Aviv University Press, Tel-Aviv, 1993.

 Göğer, Erdoğan, Hukuk Başlangıcı Dersleri, Şenyuva Matbaacılık, Ankara, 1971.

 Gönlübol, Mehmet, Uluslararası Politika İlkeler–Kavramlar–Kurumlar, 4. Baskı, Attila Kitabevi, Ankara, 1993.

 Gülen, Alâeddin, Belekte Kalanlar, (basıldığı yer ve matbaa belli değildir), 1998.

 Halley, Laurence, Ancient Affections Ethnic Groups and Foreign Policy, Published by Praeger Publishers, New York, 1985.

 İsmail, Sabahattin, 150 Soruda Kıbrıs Sorunu, Kastaş Yayınları, İstanbul, 1998a.

(22)

 ..., Kıbrıs Üzerine Bildiriler, Kıbrıs Araştırma ve Yayın Merkezi (CYREP) Yayınları, Lefkoşa, 1998b.

 “İşte Belge”, Kıbrıs, 13 Kasım 2002, No. 6081, s. 11.

 Kapani, Münci, Politika Bilimine Giriş, 4. Baskı, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 1988.

 Kıbrıs Sorunu, Türkiye Barolar Birliği Yayınları, Sevinç Matbaaları, Ankara, 1975.

 Kıbrıs Sorunu ile İlgili Yeni Görüş Açıları, Harp Akademileri Komutanlığı Yayınları, Harp Akademileri Basımevi, İstanbul, 2001.

 “KKTC Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş‟ın Rum Lideri Glafkos Klerides‟e Yazdığı 22 Eylül 1996 Tarihli Mektup”, KKTC Cumhurbaşkanlığı Arşivi, Dosya: Mektuplar, Tarih: 22 Eylül 1996.

 Prof. Dr. Peter Pentthaler: “Kıbrıs Sorununa Federal veya Konfederal Bir Çözüm”, Innsbruck Üniversitesi-Avusturya, KKTC Dışişleri ve Savunma Bakanlığı Tanıtım Dairesi Web Sitesi (www.trncinfo.com), 23 Eylül 2004, s. 1-5.

 “KKTC ve AB Üyeliği”, Zaman, 24 Mart 1998, No. 23558, s. 11.

 Koryürek, Tuğrul, “Bir Adada İki Devlet Meselesi”, Kıbrıs Mektubu, Cilt. 14, No. 1, (Ocak 2001), s. 18-19.

 Lasswell, Harold D., Politics: Who Gets, What, When, How?, Mc. Graw-Hill, New York, 1936, s. 23-45.

 Liderin Demokrasi Arayışı, 20 Mayıs Eğitim, Kültür ve Sosyal Dayanışma Vakfı Yayınları, Ankara, 2000.

 Mewhinney, Edward, Federal Constitution Making for A Multi-national World, Canada, 1966.

 Mitchell, William C., Politics As The Allocation of Values, A Critical Ethics, New York, 1961.

 Moran, Michael, Sovereignty Divided Essays on The International Dimensions of The Cyprus Problem, CYREP, Nicosia, 1998.

 Necatigil, Zaim, “Son 25 Yılda Kıbrıs ve Birleşmiş Milletler”, BM Örgütü’nün 40. Yıl Dönümü–24 Ekim 1985, BM Türk Derneği, Ankara, 1986, s. 48-69.

 “Proposal for A Lasting Solution in Cyprus by President Rauf Denktaş-31 August 1998”, KKTC Cumhurbaşkanlığı Arşivi, Dosya: Öneri Paketleri, Tarih: 31 Ağustos 1998.

 “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş‟ın New York Zirvesinde Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Perez De Cuellar‟a Verdiği Belge – 1981”, KKTC Cumhurbaşkanlığı Arşivi, Dosya: BM‟ye Yapılan Önerileri, Tarih: 3 Temmuz 1981.

 Kıbrıs Sorunu: Gelişmeler ve Görüşmeler, SİSAV Dışişleri ve Savunma Araştırma Grubu, SİSAV Yayınları, İstanbul, 1990.

Referanslar

Benzer Belgeler

Üçüncü bölümde ise, gemi inşa teknikleri ile Portekiz’in denizciliğe verdiği önem göz önünde bulundurularak Portekiz donanma gemileri, Hint Okyanusunda

Kıbrıs adasında iç güvenlikle ilgili hangi önerilerin sizin için Olmazsa Olmaz, Arzu Edilen, Kabul Edilebilir, Katlanılır veya Kabul Edilemez olduğunu

Türkiye'de kurulmak istenen termik santrallere tepki için 26 Eylülde Bülent Ortaçgil, Şevval Sam, Fut Saka ile Ezginin Günlü ğü, Moğollar ve Grup Gündoğarken gibi

Köyceğiz’in Beyobası belde sınırları içindeki Yuvarlakçay üzerine kurulmak istenen Hidro Elektrik Santrali (HES) nedeniyle Yuvarlakçay köylülerinin on bir

Toplantıyı engellemelerine rağmen Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü yetkililerinin ‘toplantı yapıldı’ diyerek tutanak tuttuğunu belirten Karabiga Çevre Platformu ve

Mersin Akkuyu'da kurulmak istenen ilk nükleer santralı 'çevreci' ilan eden DOKAY firmasının hangi tip santral için ÇED haz ırlıyorsa onu 'çevreci' ilan ettiği ortaya

yönetimine devredildiği iddiası üzerine, bilgi edinme hakkı kapsamında Mersin Valiliği’ne 18 Mart tarihinde iddialar ı soran Mersin NKP üyeleri, kendi kararıyla ilgili

Hatay'ın Erzin ilçesine bağlı Aşağı Burnaz Köyü ve Burnaz Sahili çevresine kurulmak istenilen 5 adet Termik santrala karşı tepkiler gün geçtikçe büyüyor.. Termik