• Sonuç bulunamadı

MENFİ TESPİT DAVASI (İİK.72)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "MENFİ TESPİT DAVASI (İİK.72)"

Copied!
23
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

MENFİ TESPİT DAVASI (İİK.72)

Genel Bilgi ;

1. Menfi tespit davası , borçlunun veya mirasçıların borcu henüz ödemeden önce borçlu olmadığının tespiti için açabileceği davadır.Kanun hükmünün başlığından anlaşılacağı üzere bu dava tespit davasıdır. Kişi menfi tespit davasını kazanırsa icra takibi iptal edilir .Ve borcu ödemekten kurtulur. Fakat bu davanın açılabilmesi için borçlunun gerçekte borçlu olmadığının tespitinde korunmaya değer bir hukuki yararın olması gerekmektedir.

İcra-İflas Kanunu 72.Madde 1.Fıkra : ‘

’Borçlu,icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu olmadığını ispat için menfi tesbit davası açabilir.’’

USUL VE ESASA İLİŞKİN ÖNEMLİ HUSUSLAR A-) Menfi tespit davasında taraf teşkili ;

Menfi tespit davasını açmada hukuki yararı olan borçlu olduğu için. menfi tespit davasında davacı tarafta borçlu bulunurken, davalı tarafta alacaklı bulunmaktadır.

Borçlu tarafından , kendisini böyle bir borç ile tehdit eden alacaklı veya onun külli veya cüz’i halefleri aleyhine açılabilir.

* Buna müteakip borçlunun mirasçıları tarafından menfi tespit davası açılabilir.Bu duruma emsal verecek olursak ; borçlunun hayatta iken aleyhine açılmış bir icra takibi olması ve icra takibi devam ederken borçlunun vefat ederek takibi mirasçılara yöneltilmesi durumunda ortaya çıkmaktadır.Lakin sağ iken borçlu tarafından kullanılmayan hakkın mirasçıları tarafından kullanılması şaibeli olduğundan bu durum tartışmaya açıktır. Ama kanaatimce mirasçılar tarafından açılan menfi tesbit davasında hukuki yarar olduğundan bu hakkı kullanabilmeleri olanağı vardır. Aşağıda belirtilen Yargıtay kararı mirasçıların zorunlu dava arkadaşlığı olarak davayı açabilme imkanı tanımıştır.

Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 2015/10279 Esas- 2015/13092- Karar Sayılı İlamı

‘’Dava, davacıların murisi Y.. B..'in keşidecisi olduğu 120.000,00-TL' lik bonoya dayalı icra takibi nedeniyle borçlu bulunmadığının tespiti istemine ilişkindir. İcra takibi murisin tüm mirasçıları aleyhine yapılmıştır. Murisin ölüm tarihine göre terekesi iştirak halinde olduğundan davanın tüm mirasçılar tarafından elbirliğiyle açılması ya da bir kısım davacıların açtığı bu davaya

diğer mirasçıların muvafakatlerinin sağlanması veya terekeye temsilci tayin ettirilerek tereke temsilcisi vasıtasıyla davanın yürütülmesi gerekmektedir. Bu yön dava şartı olup öncelikle ve re'sen gözetilmelidir.’’

Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 2014/6674 Esas – 2014/9144 Karar

Asıl dava ve birleşen davanın davacılarından olan B.. S.., murisi İbrahim Sarıer'in mirasçısı sıfatıyla her iki davayı açmış bulunmaktadır. Murisin ölüm tarihi itibariyle terekesi iştirak halinde olduğundan diğer tüm mirasçıların davaya dahil edilmesi ya da terekeye temsilci atanarak davanın yürütülmesi konusunda adı geçen davacıya uygun süre verilmesi, bu yöne ilişkin dava şartının tamamlanmasından sonra yargılamaya devam edilmesi gerekirken, mahkemece bu yönler üzerinde durulmadan ve dava şartı yerine getirilmeden yargılama yapılarak yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir.

(2)

2

Stj.Av.Burak BOYACI

* Menfi tespit davasında eğer davalı yargılama sırasında vefat ederse, yasal mirasçılarını davaya dahil etmek gerekir. Buradaki dava arkadaşlığı zorunlu dava arkadaşlığı olarak karşımıza çıkmaktadır.

* Başkasına ciro edilmiş kambiyo senetlerinde lehdar ve hamile karşı birlikte menfi tespit davası açılabileceği gibi,yalnız lehdara karşıda menfi tespit davası açılabilir. Fakat borçlu yalnız lehdar aleyhine açmış olduğu menfi tespit davasını daha sonra hamile teşmil edemez.

* Pratikte Menfi tespit davalarında keşideci/borçlu tarafından hem lehtar hem hamile karşı dava açılabileceği gibi sadece lehdara karşıda bu dava açılabilir. Davayı kazanan keşideci/borçlu dava konusu senet bedelini hamile ödemek zorunda kaldıktan sonra elindeki ilama dayanarak lehdar hakkında geri alma(istirdat) davası açarak ödediği parayı lehtardan alabilir.

* Keşideci/borçlunun kişisel def’i dayanarak menfi tespit davasını sadece lehdara karşı açabilir.Fakat bunu hamile yönlendirmek isterse cironun kötü niyetli yapıldığına dair elinde emareler bulunması lazımdır. Kısacası davacı/borçlunun kişisel def’i dayanarak hamili davada taraf olarak gösterebilmesi için senedin kötü niyetle ciro edildiğini ispat etmesi gerekir. .

Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 1991/1210 Esas & 1991/1303 Karar Sayılı İlamı

‘’Davaya dahil edilen A. iptali istenen bononun ciro suretiyle hamilidir.Öyleyse lehtar davalı D.A ile ciranta A. arasında mecburi dava arkadaşlığı yoktur.Bu sebeple ciranta A’nın davaya dahil edilmek suretiyle davalı olarak kabulü yanlıştır.’’

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/1383 Esas- 2019/676 Karar Bu durumda, davaya konu çekin davalı bankaca davalı şirketin kredi borcuna karşılık ödeme amaçlı temlik cirosuyla alındığı, çek metninde “bedeli teminattır”, “bedeli rehindir” ibaresi veya rehnetmeyi belirten diğer herhangi bir kaydın bulunmadığından, cironun, TTK'nın 684. maddesi anlamında devir cirosu niteliğinde olduğunun kabulü gerekir. Davacı, TTK'nın 818/1.e maddesi atfıyla, aynı Kanun'un 687. maddesi uyarınca, davalı bankanın, çekin bedelsiz olduğunu bilerek ve davacıya zarar vermek kastıyla çeki iktisap ettiğini ispat edememiştir. Davacı vekilinin istinaf nedenleri yerinde

görülmemiştir.

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12.Hukuk Dairesi 2018/1101 Esas – 2020/310 Karar

Menfi tespit davasında kural olarak ; hukuki ilişkinin varlığını ispat yükü kıymetli evrakta hak iddia eden davalı/alacaklıdır ve alacaklı hukuki ilişkinin (borcun) varlığını kanıtlamak durumundadır. Ancak borçlu bir hukuki ilişkinin varlığını kabul etmiş ancak, bu hukuki ilişkinin senette görülenden farklı bir ilişki olduğunu ileri sürmüşse bu kez hukuki ilişkinin kendisinin ileri sürdüğü ilişki olduğunu ispat külfeti davacı borçluya düşmektedir. Zira

;davacı borçlu senedin bir hukuki ilişkiye dayanmadığını değil,başka bir hukuki ilişkiye dayandığını ileri sürmekte temelde hukuki ilişkinin varlığını kabul etmektedir. Bedelsizlik iddiası ile keşideci davacı ve lehtar davalı arasındaki temel ilişki şahsi def’i olup iç ilişki yönünden ve ispat konusunda önem taşır.Senetten dolayı kendisine başvurulan kişi düzenleyen veya önceki hamillerden biriyle kendi arasında doğrudan doğruya var olan ilişkilere dayalı defileri hamile karşı ileri ancak hamilin senedi iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket etmesi halinde ileri sürebilecek olup davacı kötüniyeti tanık dahil her türlü delil ile ispat edebilir. Davacı dosya kapsamındaki delillerle davalı hamilin senedi iktisap ederken borçlunun zararına bilerek hareket ettiğini ispatlayamamıştır. Bu durumda mahkemece davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle istinaf sebepleri yerinde görülmeyen davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine

(3)

* Yukarıdaki bilgiler senetteki uyuşmazlığın kişisel def’ilerden kaynaklandığı ve hamile karşı bu def’ileri öne sürmek için senedin kötüniyetli ciro edildiğini ispat etmek gerekir. Şimdi ise senetten anlaşılan mutlak def’ileri kime nasıl ileri sürebileceğimizi açıklamakta fayda olacaktır.

* Senetten anlaşılan mutlak def’iler ; hamilin iyi niyetli olup olmadığına bakılmaksızın her senet hamiline karşı ileri sürebilir bir durumdur. Aşağıda mutlak def’ilerden kaynaklanan uyuşmazlıklar gösterilmiştir;

- Senet üzerine yazılmış ödeme kaydı.

- Ciro zincirindeki kopukluklar

- Senedin sahteliğine ilişkin iddia

- Çekin ibraz süresinden sonra bankaya ibraz edilmesi

- Protestonun zamanında yapılmamış olması

- Senedin zamanaşımına uğraması

- Senedin yetkisiz temsilci tarafından veya yetki sınırı aşılarak senedi keşide etmesi

- Senedin düzenlenmesine neden olan asıl borç ilişkisinde; hata , hile , ikrah(rıza göstermeme) , gabin bulunduğu

* Kambiyo senetleri hatır veya teminat senedi olarak düzenlenmişse ciro yoluyla iyi niyetli hamillere teşmil edilmişse bu konuda davanın iyi niyetli hamillere karşı sürülemeyeceğini çünkü bu durumda uyuşmazlığın konusu nisbi def’i olup herkese karşı sürülemez. Fakat bazı Yargıtay içtihatlarında senet hamilinin lehdarın ; oğlu,ortağı,işçisi,yakın akrabası , olması halinde iyi niyet iddiasında bulunamayacağını yani kötüniyetli sayılacağı kabul etmiştir.

*Alacağın yer aldığı kambiyo senedi, lehdar tarafından tahsil

cirosu (TTK. 688) ile başkasına devredilmişse, böyle bir ciro ile senedin hâmili olan kişi, ciro edilen senedin sahibi haline gelmiş olmayıp, sadece ciro eden hak sahibinin temsilcisi durumunda olduğundan, temlik ya da rehin cirosundaki durumun aksine borçlu; tahsil cirosu ile senedi elinde bulunduran hâmile karşı sahip olduğu kişisel def ileri bu kişiye karşı ileri süremez. Bu hâmile karşı ancak, her senette ileri sürülebilen yukarıda örneklerini verdiğimiz senedin hükümsüzlüğüne ilişkin ve senet metninden anlaşılabilen def‟iler ile tahsil cirosunu yapmış olan cirantaya karşı sahip olduğu kişisel def‟ileri ileri sürebilir.

*Bir diğer önemli husus ise çeklerin bankaya rehin cirosu ile iktisabının mümkün olmayacağıdır. Menfi tespit davasında borçlu/davacı çekin lehdar tarafından bankaya rehin cirosu verildiğini ispat ederse bu durumda bankaya karşı davasını öne sürebilir.

Yargıtay 19.Hukuk Dairesi 2014/13511 Esas – 2014/17738 Karar

Dava, davacının keşidecisi davalı şirketin lehtarı, davalı bankanın hamili olduğu çekin bedelsiz olduğu iddiasıyla İİK'nın 72 nci maddesi hükmü uyarınca menfi tespit istemine ilişkindir. Dosya kapsamında bir örneği bulunan çekin incelenmesinde; davalı-lehtar tarafından diğer davalı bankaya temlik cirosuyla ciro edilerek verildiği, ciroda “ rehin cirosuna” ilişkin herhangi bir kaydın bulunmadığı görülmüştür. Bu durumda Mahkemece çekin rehin cirosuyla temlik edildiği yönündeki kabulü doğru değildir. Mahkemece somut olay bakımından delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir

(4)

4

Stj.Av.Burak BOYACI

* Bir diğer husus ise Menfi tespit davasının dava dilekçesinde davalı olarak gösterilmemiş olan üçüncü kişileri davaya dahil edilememesidir.

* Menfi tespit davalarında bir diğer hususa değinmek gerekirse ; Kambiyo Senedini(Bonoyu) tahsil cirosu ile elinde bulunduran hamile (Bankaya) karşı menfi tespit davası açılamaz .

B-) Yetkili Mahkeme ;

İcra iflas kanunun 72 .madde 6.fıkrasında belirtildiği üzere ;

’ Menfi tespit ve istirdat davaları , takibi yapan icra dairesinin bulunduğu yer mahkemesinde veya davalı(alacaklının) bulunduğu yerleşim yeri mahkemesinde bu dava açılabilir.,’’

Tekrar belirtmek gerekirse menfi tespit davalarında yetkili mahkeme için iki seçenek öngörülmüştür ;

1- İcra takibinin bulunduğu yer mahkemesinde ,

2- Davalı alacaklının bulunduğu yerleşim yeri mahkemesinde açılabilir .

Her ne kadar kanun maddesinde yetkili mahkemeyi açıkça belirtmiş olsa bile şu ayrıntıyı kaçırmamak gerekir icra takibinden önce açılan menfi tespit davasında HMK ‘ya göre yetkili mahkeme belirlenir.Burada bakacağımız kanun maddesi HMK. 6.madde olup

‘’Davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı yerdeki yerleşim yeri

mahkemesidir. *Davacı(Borçlu) menfi tespit davasını bu mahkemelerden hiçbirinde açmaz , yetkisiz bir mahkemede açarsa ise o zaman seçim hakkı davalıya (alacaklıya) geçer. Yani davalı ilk itirazda davanın kendi seçimine göre belirlediği mahkemelerinin yetkili olduğu bildirebilir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 1988/11-802 Esas -1989/7 Karar Sayılı İlamı Türk Hukuk sisteminde dava açıldıktan sonra bir kısım kişilerin davaya dahil olunarak haklarında hüküm tesisine elverişli bir uygulama mevcut değildir. Buna rağmen haklarında dava açılmayan Hatice Kesiciler ile Hikmet Katlan'ın sonradan davaya katılarak

haklarında hüküm verilmesi de doğru değildir. Kaldı ki bu kişilerin senetlerle ilgileri de bulunmamaktadır. Bu nedenle davaya katılan bu kişilerin vekillerinin de temyiz itirazlarının kabulü gerekmiştir.

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 1974/3764 Esas - 1974/3611 Karar Sayılı İlamı ;

‘’Ancak diğer davalı İş Bankasının tahsil cirosu ve vekil sıfatı ile senet elinde bulunduğuna ve tahsil cirosunu yapan Sabri de dava edilmiş olduğuna göre İş Bankası Her ne kadar sahtelik iddiası herkese karşı dermeyan edilebilir ise de İş Bankasının senedi elinde bulundurması yukarıda da değinildiği gibi vekalet sıfatına dayanmaktır. Bu sıfatı dolayısıyla asilden fazla bir yetkiyi ahiz olamaz. Bu bakımdan asil aleyhinde alınacak hüküm onun namına hareket eden vekili de bağlar.’’

(5)

*Menfi tespit davası hakkında uygulanan yetki kuralları kamu düzenine ilişkin değildir.

Menfi tespit davasına bakan mahkeme yetkisiz olduğunu kendiliğinden re’sen gözetip yetkisizlik kararı veremez .Mahkeme , yetkili olup olmadığını ancak davalının yetki itirazı üzerine inceleyebilir.

B b

* Ama unutmamak gerekir, yetki kuralları kamu düzenine ilişkin değildir. Bu nedenle taraflar HMK’ ya göre yetki sözleşmesi yapıp yetkili mahkemeyi tayin edebilirler.

C-) Görevli Mahkeme ; * Menfi tespit davası için ,hukuk mahkemeleri görevlidir.

İcra tetkik merci görevli değildir.Dava konusu uyuşmazlığa göre menfi tespit davası

;Genel mahkemelerde görülür. (Asliye Hukuk , Asliye Ticaret ve Tüketici mahkemeleri vb) görülür. Bu nedenle menfi tespit davasında görev tanımını belirlerken HMK ,TTK ve Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanuna bakmak gerekir.

aaa

*Aşağıda menfi tespit davalarında görevli mahkemenin belirlenmesi ile ilgili emsal Yargıtay içtihatları ve dipnotlar paylaşılmıştır.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu 117.Madde/1.Fıkra : ‘’İlk itirazların hepsi cevap dilekçesinde ileri sürülmek zorundadır. Aksi halde dinlenemez.’’

Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 2000/8900 Esas – 2001/330 – Karar Sayılı İlamı

Cevap süresi içerisinde yetki itirazında bulunulmadan mahkemenin res'en yetkisini incelemesi mümkün değildir. Bu durumda işin esasının incelenerek uygun sonuç dairesinde karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde hüküm tesisi doğru değildir.’’

1-) Asliye Hukuk Mahkemesinin Bakmakla Görevli Olduğu Davalar ; “Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir” (HMK 2/1)

2-) Tüketici Mahkemelerinin Bakmakla Görevli Olduğu Davalar : ‘’ 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 73. maddesi uyarınca “Tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara ilişkin davalarda tüketici mahkemeleri görevli olduğundan -5464 s. Banka Kredi Kartları K.‟nun 44/I. maddesi uyarınca- banka kredi kartı borcundan ve bireysel konut kredisinden kaynaklanan uyuşmazlıklarla Türk Telekom ile abonesi arasındaki uyuşmazlıklara -örneğin; olumsuz tespit ve geri alma davalarına- tüketici mahkemelerinde bakılır’’

* 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 73. maddesi uyarınca, tüketici mahkemelerinin görevli olabilmesi için; bu kanunda tanımı yapılan «satıcı» ve «tüketici» arasında bir m a l ve hizmet satışına ilişkin hukuki işlem bulunması gerekir.Bu nedenle, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan krediler, 6502 sayılı Kanunun 3/k maddesinin kapsamında olmadığından, bu krediden kaynaklanan uyuşmazlıklar, tüketici mahkemelerinde değil genel mahkemelerde görülür.

3-) Asliye Ticaret Mahkemelerinin Bakmakla Görevli Olduğu Davalar : Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir. (TTK 5/1)

* 6102 sayılı TTK’nın 4.maddesi uyarınca TTK’da öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları , ticari dava sayılacağından menfi tespit davalarında görevli mahkeme Asliye Ticaret Mahkemesidir.

(6)

6

Stj.Av.Burak BOYACI

* Yukarıda belirtilen Yargıtay kararında davacı bina yönetimi olup davalıdan kömür satın alarak aralarında bir hukuki ilişki doğmuştur. Davalı taraf bedel ödenmediğinden uyuşmazlığı icra takibine konu etmiş olup, davacı tarafça Asliye hukuk mahkemesinde menfi tespit davası açılmıştır.

2.

* Yukarıda belirtilen kararın kısa özeti ; Menfi tespit davalarında kambiyo senetlerinden doğan uyuşmazlıklarda taraflar tacir olmasalar dahi Asliye Ticaret Mahkemesi görevlidir.

3.

4. Kredi Kartı borcundan dolayı açılan menfi tespit davasında görevli mahkeme TÜKETİCİ MAHKEMESİDİR. Ancak genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlıklarda görevli mahkeme Genel Mahkemelerdir. Bu hususun dayanağı 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 3/K.hükmüdür

* Taraflar arasındaki uyuşmazlık kira ilişkisinden kaynaklanıyorsa görevli mahkeme Sulh Hukuk Mahkemesidir.(Dayanak yasal mevzuat HMK 4/1-a maddesi )

Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 2014/2924 Esas- 2014/21344 Karar

‘’Somut olay değerlendirildiğinde, tüketici toki evleri yönetimi davacı ile, satıcı davalı arasında mal satışından kaynaklanan bir uyuşmazlık bulunmaktadır. Hal böyle olunca, sözü edilen yasanın 23.maddesi gereğince davaya bakmaya Tüketici mahkemesi görevlidir.

Mahkemece görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir’’

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2014/1272 Esas – 2014/8663 Karar

6102 sayılı TTK’ nın 5. maddesi uyarınca, ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleri dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesinde görülür. Yine, asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanır. 6100 sayılı HMK’nın 1/1. maddesi gereğince de mahkemelerin görevi, kanunla düzenlenir ve göreve ilişkin kurallar, kamu düzenine ilişkindir.

Bu durumda, dava bonoya dayalı menfi tespit davası olup 6102 sayılı TTK'nın 4/1-a maddesi uyarınca, TTK'da öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları, ticari dava sayılacağından, mahkemece görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, işin esasına girilerek hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2004/19-550 Esas 2004/550 Karar

‘’Dava tarihinden sonra yürürlüğe giren 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 4822 sayılı Kanunla eklenen 10/A maddesinde, kredi kartı ile mal ve hizmet alımı sonucu nakdi krediye dönüşen veya kredi kartı ile nakit çekimi suretiyle kullanılan kredilerin tüketici kredisi hükümlerine tabi olduğu, aynı kanun ile değişik 23. maddesinde ise; Bu kanunun uygulanmasıyla ilgili olarak çıkacak her türlü uyuşmazlıklara Tüketici Mahkemelerinde bakılacağı hükme bağlandığından, davanın Asliye mahkemesinde görülmesine olanak bulunmamaktadır.’’

Yargıtay 6. Hukuk Dairesi 2013/4699 Esas – 2013/15850 Karar

‘’6100 Sayılı Yasanın 4/a maddesinde, kiralanan taşınmazların, 09/06/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'na göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dahil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davaların Sulh Hukuk Mahkemesinde görüleceği düzenlenmiştir. Somut olayda, taraflar arasındaki uyuşmazlık, kira ilişkisinden kaynaklandığına göre, görevli mahkeme Sulh Hukuk Mahkemesi'dir. Mahkemece görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yazılı şekilde işin esası incelenerek davanın esastan sonuçlandırılması doğru değildir.’’

(7)

* Aile hukukundan ( nafaka ödeme yükümlülüğünden ) bir borcun bulunmadığının tespitine ilişkin olumsuz tespit davası Aile Mahkemesinde görülür.

*Olumsuz tespit davasına konu olan ve borçlunun borçlu olmadığını iddia ettiği borç, işçi/işveren ilişkisi nedeniyle verilen senetlerden kaynaklandığı için iş mahkemesinin görevine girmekte ise, olumsuz tespit davasının iş mahkemesinde açılması gerekir.

Somut uyuşmazlıkta davacının dava dışı şirket yetkilisi olarak hem de şirkete kefil olarak davalı bankadan genel ticari kredi sözleşmesi çektiği anlaşıldığından dava tüketici kanunun kapsamına girmediğinden genel mahkemeler görevlidir.

İşveren işçi ilişkisine dayalı düzenlenen bononun iptaline ilişkin açılan menfi tespit davasında görevli mahkeme İş Mahkemesidir .

Taraflar arasında sözleşme yapılıp, kambiyo senedine bağladıkları ve iki tarafın tacir olmadığı gibi dava konusu ticari işletme ile ilgili olmasa dahi ASTM ‘nin görevli olduğu

Yargıtay 3.Hukuk Dairesi 2011/8079 Esas – 2011/11124 Karar

‘’Davada; borcun Türk Medeni Kanunu'nun 175 ve devamı maddelerinden kaynaklandığı, dolayısıyla Aile Hukukuna ilişkin bulunduğu anlaşılmaktadır. Borç, Aile Hukuku'ndan (nafaka yükümlülüğünden) doğduğuna göre, açılan bu davanın 4787 Sayılı Yasanın 4. maddesi gereğince, aile mahkemesinde bakılması gerekmektedir.’’

Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 2014/5637 Esas – 2014/9286 Karar

‘’Tarafların Cumhuriyet Savcılığında alınan beyanlarında dava konusu bononun davalıların işçi alacağına karşılık verildiği anlaşılmaktadır. Uyuşmazlığın, işçi işveren ilişkisi nedeniyle verilen bonodan kaynaklanmasına göre iş hukuku kuralları çerçevesinde çözümlenmesi gerektiğinden davaya bakmakla iş mahkemelerinin görevli olduğu gözetilmeden işin esasına girilerek yazılı şekilde hüküm kurulmasında isabet görülmemiştir.’’

Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 2014/758 Esas – 2014/5994 Karar

‘’Satıcı; kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye mal sunan gerçek veya tüzel kişileri kapsar. Tüketici ise, bir mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen kullanan veya yararlanan gerçek ya da tüzel kişiyi ifade eder şeklinde tanımlanmıştır. Bir hukuki işlemin 4077 sayılı yasa kapsamında kaldığının kabul edilmesi için yasanın amacı içerisinde yukarıda tanımları verilen taraflar arasında mal ve hizmet satışına ilişkin bir hukuki işlemin olması gerekir. Somut uyuşmazlıkta davacının dava dışı şirket yetkilisi olarak hem de şirkete kefil olarak davalı bankadan genel ticari kredi sözleşmesi çektiği anlaşıldığından, davacı yasanın 3. maddesinde belirtilen tüketici tanımına girmemektedir. Şu halde bu davaya bakmaya, genel mahkemeler görevlidir.’’

19. Hukuk Dairesi 2014/7783 Esas – 2014/10050 Karar

‘’Davacılardan M.. A.. ile davalı arasında işçi-işveren ilişkisi bulunmaktadır. Dava, bu ilişki içinde verilen bonodan kaynaklandığına göre, 4857 sayılı İş Kanunu ve 5221 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun ilk maddelerinde belirtildiği üzere davanın iş mahkemesinde görülmesi gerekir. Yerel mahkemece görev konusu üzerinde durulmaksızın işin esasının incelenmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Görev kamu düzeninden olup re'sen gözetilir. Bu durumda mahkemece görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, işin esasına girilerek karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.’’

Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 2014/7286 Esas- 2014/10026 Karar

‘’Dava tarihinde yürürlükte bulunan 6102 Sayılı TTKnun 4/1-a maddesine göre Tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın bu kanunda öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır.

Somut olayda, dava konusu edilen bono, 6102 sayılı TTK'nun 776 vd. maddelerinde düzenlenmiş olduğundan davanın ticari dava olduğunun kabulü gerekir.’’

(8)

8

Stj.Av.Burak BOYACI

* Dipnot : Mahkeme görevsizlik konusunda dosya üzerinden karar verebilir. Bilakis duruşmada bu kararı vermesi gerekmez. Ama dosya üzerinden verilecek görevsizlik kararında dava dilekçesini davalıya tebliğ edilmesi şarttır

.(HMK 138/1)

Dava dilekçesinin davalıya tebliğ edilmeden görevsizlik kararı verilmesi Hukuki Dinlenilme Hakkının ihlal edilmesi sonucu doğurur

.(HMK 27/1)

* Yukarıda belirtilen kararın uyuşmazlık konusu; kaçak abonesiz tutulan tutanaklar hakkında görevli mahkemelerin genel mahkemeler olduğu eğer tutulan kaçak tutanak meskene (Ev,Konut, İşyeri) istinaden ise Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu diğer bir durumda düzenlenen kaçak tutanak tarımsal sulama ,ticarethaneye istinaden tutulmuş ise bu durumda Asliye Ticaret Mahkemesinin Görevli olduğu belirtilmiştir.

*Buna müteakip borçlu ile idare arasında eğer abone ilişkine dayalı bir borç söz konusu ise bu durumda görevli mahkeme Tüketici Mahkemeleridir.

* T

araflar arasında hukuki bağ haksız fiilden kaynaklanıyorsa bu durumda görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemeleridir

.

*

Aşağıda belirtilen uyuşmazlık konusu kararda, davanın tarafları davacısı takip dosyasında haciz ihbarnamelerinin gönderildiği üçüncü şahıs davalısı ise ,takip alacaklısıdır. Davanın tarafları arasında doğrudan bir hukuki ilişki bulunmadığı kuşkusuzdur. Takip dosyasında davalı – alacaklı ve dava dışı borçlu olan şirketler arasında ticari bir alacak ilişkisi bulunduğu anlaşılmaktadır.

Ancak , davaya konu edilen taraflar arasındaki bu alım satım ilişkisi değil, dava dışı takip borçlusu şirket ile davacı üçüncü kişi arasındaki hukuki ilişkide borçlu olunmadığının tespiti istenilen işlemdir.

Yargıtay 2011/19-104 Esas - 2011/239 Karar

‘’İşin esasına geçilmeden önce , aralarında abonelik sözleşmesi bulunan davacı idare ile davalı abone arasındaki kaçak elektrik bedeline ilişkin uyuşmazlığın sözleşmeye aykırılıktan mı yoksa haksız eylemden mi kaynaklandığını; buna göre 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun kapsamında olup olmadığı ve davaya bakma görevinin Tüketici Mahkemesine ait bulunup bulunmadığı ön sorun olarak değerlendirilmiş ve kaçak elektriğin kullanıldığı apart otelin

faaliyetinin ticari bir iş olması davacının tüketici olmaması nedeniyle genel mahkemenin görevli…’’

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2010/4-61 Esas – 2010/84 Karar

‘’Görülmekte olan davada davacı, kaybettiği kimlik belgesinin 3. kişiler tarafından kullanılarak, davalı bankadan kredi kartı temin edildiğini ve kredi kartı borcunun ödenmemesi üzerine de davalı banka tarafından hakkında takip yapıldığını belirterek, borçlu olmadığının tespitine, aylığından kesilen paranın iadesine karar verilmesini talep etmiştir. Bu haliyle, uyuşmazlığı doğuran asıl hukuki ilişki, haksız fiilden kaynaklanmaktadır.’’

Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2011/12679 Esas – 2011/1369 Karar

-Elektrik enerjisi satımına ilişkin abonelik sözleşmesinden doğan kaçak elektrik kullanım iddiasıyla açılan menfi tespit davasında uyuşmazlığın 4077 sayılı Yasa kapsamında kaldığı, abonelik sözleşmesinin bulunması nedeniyle kaçak elektrik kullanımından kaynaklanmış olsa da sonucun değişmeyeceği, uyuşmazlığın çözümünde tüketici mahkemelerinin görevli olacağı belirtilmiştir. ‘’

İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17 .Hukuk Dairesi 2017/760 Esas-2017/1449 Karar

‘’İİK'nın 89/3. maddesine dayalı olarak açılan özel menfi tespit davalarında davacı üçüncü kişi ile davalı-takip alacaklısı arasında doğrudan bir ilişki bulunmadığından, TTK'nın 4. maddesinde belirtilen mutlak ya da nispi ticari dava niteliğini haiz değildir. Bu durumda dava 6100 Sayılı HMK'nin 2. maddesi gereğince genel görevli Asliye Hukuk Mahkemesi'nin görev alanında kalmaktadır.’’

(9)

D-) Menfi Tespit Davasının Nispi Harca Tabi Olması :

5. Menfi tespit davası konusu belli bir değerle ilgili bulunduğundan , (borçlunun borçlu olmadığını iddia ettiği miktar üzerinden) nispi harca tabidir. Davacı hangi miktarda borçsuzluğun tespitini istiyorsa o miktar üzerinden harç yatırmak zorundadır.

Yukarıdaki bilgilerden çıkaracağımız sonuç ise , menfi tespit davasında borç miktarı tam olarak belirlenmeli ve harçlar kanuna göre dava harcı yatırılması gerekmektedir.

Fakat önemli bir hususa değinmek gerekirse, Bazı menfi tespit davaları KISMİ DAVA olarak açılabilir. Yargıyat’ın bu konuda çelişkili kararları olsa bile aşağıdaki emsaller konuya açıklık getirecektir.

Öncelikle Kısmi Dava ;’’

Talep konusun niteliği itibariyle bölünebilir olduğu durumlarda , sadece bir kısmı da dava yoluyla sürülebilir. (HMK 109/1 ) ‘’ , Kısmi dava açabilmesi için alacaklının bu davayı açmada korunmaya değer bir hukuki yararının bulunması şarttır.

Hukuki yarar; dava konusuna ilişkin dava şartlarından olup; dava açıldığı anda var olmalıdır. Mahkemece, esas hakkındaki incelemeye geçilmeden önce talep sahibinin bu hususta hukuki yararının bulunup bulunmadığına bakılmalı, hukuki yarar varsa talebin esasının incelenmesine geçilmelidir.

Menfi Tespit Davasının, Kısmi Dava Olarak Açılabileceğine İlişkin İçtihatlar

Yargıtay 19 . Hukuk Dairesi 1996/9552 –Esas , 1996/3052 Karar

‘’Menfi tespit davalarında , davacı dava dilekçesinde dava değerini göstermemiş ve maktu harç ile dava açmış ise de davanın hedeflediği borç tutarının dava değeri olarak kabulü ile davalı vekilleri için davalı yararına nispi vekalet ücret takdiri ve noksan alınan nispi harcın mahkemece ikmal ettirmesi gerekmektedir.’’

Yargıtay 3.Hukuk Dairesi 2017/11385 Esas- 2019/876 Karar

‘’Dava konusu olayda, mahkemece; karar tarihi itibariyle yürürlükte olan ancak 10.04.2015 tarihli 6444 sayılı Yargıtay Kanunu ile Hukuk Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 4. maddesi ile yürürlükten kaldırılan "Talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamaz." şeklindeki HMK 109/2 maddesi uyarınca kısmi dava açılamayacağı gerekçesine dayanılmış ise de, taraflar arasındaki uyuşmazlıkta alacağın tamamı ihtilaflı olup, davacının bedelin fazla hesaplandığını iddia ederek fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000,00 TL üzerinden davasını ikame ettiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla talep konusunun miktarı belirli olmayıp taraflar arasında tartışmalıdır.’’

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2015/754 Esas – 2015/19994 Karar Sayılı İlamı

‘’ Somut olayda, davacı davalı kurumun kaçak elektrik bedeli, gecikme zammı ve KDV ekleyerek 313.939.46 TL alacak talebinde bulunduğunu, talebin fahiş olduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakkı saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000.00 TL borçlu olmadığının tespitini isteyerek kısmi dava

açmış olup, bu davayı açmakta hukuki yararı olduğunun kabulü gerekir. ‘’

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2015/18013 Esas – 2017/4254 Karar Sayılı İlamı

Somut olayda, davacı, davalı kurumun endeks esaslı olmayan faturasına istinaden 19.084,50 TL alacak talebinde bulunduğunu, kıyaslama yoluyla belirlenen tüketim miktarının doğru olmadığını ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakkı saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000.00 TL borçlu olmadığının tespitini isteyerek kısmi dava açmış olup, bu davayı açmakta hukuki yararı olduğunun kabulü gerekir.

(10)

10

Stj.Av.Burak BOYACI

* Yukarıda belirtilen Yargıtay kararlarını incelediğimizde menfi tespit davasının kısmi dava olarak açılmasına imkan verildiğini görüyoruz. Bu kararların ortak gayesi ise ; dava konusu uyuşmazlığın ihtilaflı olması , davacının hukuki yararının bulunması ve talep konusu alacağının niteliği itibari ile bölünebilir olmasıdır.

• Menfi tespit davalarında inceleyeceğimiz bir diğer husus ise , hangi uyuşmazlıklarda kısmi menfi tespit davasının açılamayacağı hususudur. Öncelikle talep konusu borç belirli ve ihtilaflı olmadığı zaman kısmi menfi tespit davası açılamaz.Burada

irdeleyeceğimiz borç konusu tartışmaya mahal vermeyecek şekilde açık ve net olmalıdır.

Aşağıda belirtilen Yargıtay içtihatları bu savı destekler niteliktedir.

* Menfi Tespit Davasının Kısmi Dava Olarak Açılamayacağına İlişkin İçtihatlar

Yargıtay 19.Hukuk Dairesi 2017/1648 Esas – 2018/2994 Karar

‘’Kabul şekliyle de kısmi menfi tespit davası açılamaz. Bu durumda davacıya dava değeri tam olarak açıklattırılıp harcının tamamlattırılması gerekirken bu yön dikkate alınmadan yazılı şekilde işin esasının incelenmesi doğru görülmemiştir’’

Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 2016/7775 Esas – 2017/4600 Karar

‘’Dava icra takibine konu bonodan dolayı borçlu bulunmadığının tespiti istemine ilişkindir. Takip konusu bono 1.105.000,00 TL olmasına rağmen davacı tarafından 250.000,00 TL üzerinden harç yatırılmış, mahkemece harç tamamlattırılmadan yargılamaya devam olunmuştur. Menfi tespit davalarında kısmi dava açılamayacağından mahkemece dava konusu bono bedeli üzerinden harcın tamamlattırılması gerekirken yatırılan eksik harç üzerinden yargılamaya devam olunması doğru görülmemiş, mahkeme kararının bozulması gerekmiştir.’’

Yargıtay 19.Hukuk Dairesi 2017/1440 Esas- 2019/2507 Karar

‘’Dava dilekçesinde yapılan açıklamalarda davacının her iki takip dosyasına yönelik ne miktarda menfi tespit davası açtığı açıklanmamış, ancak 100.-TL üzerinden harç yatırılarak menfi tespit davası kısmi olarak açılmıştır. Menfi tespit davasının kısmi olarak açılması usulen mümkün değildir. Bu nedenle mahkemece öncelikle davacının dava konusu yaptığı her iki takip dosyasında kendisinden talep edilen alacak miktarlarından ne kadarı için menfi tespit davası açtığı açıklattırılmalı ve yapılan bu açıklamaya göre eksik harç tamamlattırılarak yargılamaya devam edilmelidir.’’

Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 2017/2989 Esas -2019/798 Karar

‘’Dava, icra takibinden dolayı borçlu bulunmadığının tespiti istemine ilişkindir. Davaya konu icra takibi toplamı 18.026,75 TL olup, davacı tarafından dava dilekçesinde dava değeri 17.000 TL olarak belirtilmiş ve bu miktar üzerinden harç yatırılmıştır. Menfi tespit davalarında kısmi dava açılamayacağı gibi davacının takibi dikkate alındığında 18.026,75 TL üzerinden eksik harcın tamamlattırılması için davacıya kesin süre verilip sonuca göre yargılamaya devam edilmesi gerekir iken eksik harç tamamlattırılmaksızın Harçlar Kanunu'nun 32. maddesine aykırı olarak yargılamaya devam olunarak karar verilmesi doğru görülmemiştir.’’

Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 2016/14070 Esas – 2017/7936 Karar

‘’Davacı, ... İcra Müdürlüğü'nün 2012/2887 ve 2012/2889 Esas nolu takip dosyalarından dolayı borçlu olmadığının tespiti talep etmiş ise de dava harcını her iki takip dosyası toplam değeri üzerinden yatırmak yerine 8.000 TL miktar üzerinden yatırmıştır. Menfi tespit davalarının kısmi dava olarak açılamayacağı da göz önüne alınarak mahkemece, HMK'nun 120. maddesi gereğince toplam dava değeri üzerinden harcı ikmal etmek üzere davacıya kesin mehil verilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik harçla işin esasına girilerek yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir’’

Yukarıda belirtilen Yargıtay kararlarını incelediğimizde dava konusu uyuşmazlılar kambiyo senedi ve kredi sözleşmeleri ile ilgili olup borç konusu ihtilaf açık belirlidir.

(11)

*** Her ne kadar menfi tespit davaları kural olarak nispi harca tabi olsa bile, hukuk istisnalar bilimi olup her genel kuralın mutlaka istisnası vardır. Menfi tespit davasının maktu harca tabi olduğu sadece bir durum vardır. Bu durum İcra-İflas Kanunu 89/3 .Maddesinde geçmektedir.

E-) İcra Takibinden Önce Açılan Menfi Tespit Davası ;

• İcra- İflas Kanunu 72.Maddesinde de belirtildiği üzere menfi tespit davası icra takibinden önce açılabilir. İcra takibinden önce açılan menfi tespit davasında yetkili mahkeme HMK’ya göre belirlenir ; (HMK . 6.Madde)

* İcra takibinden önce açılan menfi tespit davalarında yetkili mahkeme davalı alacaklının ikametgahının bulunduğu yer mahkemesi ,(Genel Yetki Kuralı)

* Dava konusu çek ise ,çekin keşide yeri ve ödeme yeri mahkemesi,

* Taraflar arasında sözleşme akdedilmişse sözleşmenin ifa edildiği yer mahkemesi , Yukarıda verilen uyuşmazlıklar uygulamada en çok karşılaştığımız örnekler olup , yetkili mahkemeyi belirlemede daha bir çok örnek verebiliriz.Burada önemli bir hususa değinmek gerekmektedir.Kanun hükmünde icra takibinden sonra açılan menfi tespit davasına ilişkin yetkili mahkeme belirlenmiştir. Ama icra takibinden önce açılan menfi tespit davası için kanununda açık bir ibare yoktur.

* Aklımıza şu soru gelmiş olabilir. Eğer davacı icra takibinden önce yetkisiz yerde menfi tespit davası açmış olur ve akabinde davalı da davacının açmış olduğu yerde icra takibine girişirse davacının açmış olduğu menfi tespit davası yer bakımından yetkili olur mu ?

* Öncelikle her dava konusu uyuşmazlık açıldığı tarihteki somut duruma göre sonuca bağlanır.

Yetkisiz bir mahkeme de açılan dava eğer karşı tarafça ilk itirazlarda karşı konulmazsa o mahkeme yer bakımından yetkili olur. Çünkü özel hukukta esas olan talep ile bağlılıktır. Bu hususla menfi tespit davasından sonra aynı yerde açılan icra takibinin yetkisiz mahkemeyi yetkili duruma getiremeyeceği sonucu ortaya çıkmaktadır.

1-) İcra takibinden önce açılan menfi tespit davasına bakan mahkeme talep üzerine alacağın yüzde on beşinden (%15) aşağı olmamak üzere göstereceği teminat mukabilinde (Likit Para Alacağı ,Banka Teminat Mektubu ) ,icra takibinin durdurulması hakkında ihtiyati tedbir kararı verebilir.(İİK 72/2 )

İkinci ihbarnameye süresi içinde itiraz etmeyen ve zimmetinde sayılan borcu icra dairesine ödemeyen veya yedinde sayılan malı icra dairesine teslim etmeyen üçüncü şahsa on beş gün içinde parayı icra dairesine ödemesi veya yedinde sayılan malı teslim etmesi yahut bu süre içinde menfi tespit davası açması, aksi takdirde zimmetinde sayılan borcu ödemeye veya yedinde sayılan malı teslime zorlanacağı bildirilir. Bu bildirimi alan üçüncü şahıs, icra takibinin yapıldığı veya yerleşim yerinin bulunduğu yer mahkemesinde süresi içinde menfi tespit davası açtığına dair belgeyi bildirimin yapıldığı tarihten itibaren yirmi gün içinde ilgili icra dairesine teslim ettiği takdirde, hakkında yürütülen cebri icra işlemleri menfi tespit davası sonunda verilen kararın kesinleşmesine kadar durur. Bu süre içinde 106 ncı maddede belirtilen süreler işlemez. Bu davada üçüncü şahıs, takip borçlusuna borçlu olmadığını veya malın takip borçlusuna ait olmadığını ispat etmeye mecburdur. Üçüncü şahıs açtığı bu davayı kaybederse,

mahkemece, dava konusu yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere bir tazminata mahkum edilir. Bu fıkraya göre açılacak menfi tespit davaları maktu harca tabidir.

(12)

12

Stj.Av.Burak BOYACI

* Mahkemenin ihtiyati tedbir talebinin kabul etmesi için, borçlunun dava konusuna ilişkin hukuki yararı olması şarttır. Burada atıf yapacağımız konu ise ihtiyati tedbir için hem hukuki yarar hem de geçici hukuki korumaya ilişkin mevcut şartların oluşmasıdır.

* Yukarıda belirtilen kanun maddelerinde görüldüğü gibi menfi tespit davalarında ihtiyati tedbir kararının verilmesi için kanundaki belirtilen şartların oluşması lazımdır. İhtiyati tedbir geçici bir hukuki koruma olup bu kararlara karşı istinaf yolu açıktır. İhtiyati tedbirin kaldırılabilmesi için verilen ret kararının kesinleşmesi gerekmez. Kanun yoluna başvurulması tedbirin uygulamasını durdurmaz.

2-) Davacının menfi tespit davasında ihtiyati tedbir talebi sadece icra takibinin durdurulmasına ilişkin olmayıp , dava konusu senet hakkında icraya konulmaması konusunda ihtiyati tedbir talebinde bulunabilir. Yani ihtiyati tedbir talebi sadece icra takibinin durdurulmasına ilişkin değildir.

*

Hukuk Muhakemeleri Kanunu 389 .Madde 1.Fıkra – İhtiyati Tedbirin Şartları

Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkansız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu 390. Madde – İhtiyati Tedbir Talebi

(1) İhtiyati tedbir, dava açılmadan önce, esas hakkında görevli ve yetkili olan mahkemeden; dava açıldıktan sonra ise ancak asıl davanın görüldüğü mahkemeden talep edilir.

(2) Talep edenin haklarının derhal korunmasında zorunluluk bulunan hallerde, hakim karşı tarafı dinlemeden de tedbire karar verebilir.

(3) Tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu 392 . Madde – İhtiyati Tedbirde Teminat Gösterilmesi

İhtiyati tedbir talep eden, haksız çıktığı takdirde karşı tarafın ve üçüncü kişilerin bu yüzden uğrayacakları muhtemel zararlara karşılık teminat göstermek zorundadır. Talep, resmi belgeye, başkaca kesin bir delile dayanıyor yahut durum ve koşullar gerektiriyorsa, mahkeme gerekçesini açıkça belirtmek şartıyla teminat alınmamasına da karar verebilir. Adli yardımdan yararlanan kimsenin teminat göstermesi gerekmez.

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2013/35783 Esas – 2014/1747 Karar

Asliye Ticaret Mahkemesi'nin söz konusu tedbir kararı yukarıda belirtildiği üzere çeklerin ibrazı halinde çek bedelinin muhatap banka tarafından alacaklılara ödenmemesine yönelik olup, İİK'nun 72/2. maddesi uyarınca icra takibinin durdurulmasına ilişkin bulunmamaktadır. Tedbir kararında açıkça bu çeklere dayanılarak icra takibi yapılmamasına dair bir açıklama da bulunmadığına göre, bahse konu tedbir kararının icra takibine girişilmesine engel olmadığı düşünülmelidir

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2013/16508 Esas -2013/24835 Karar

1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/645 E sayılı 13.12.2010 tarihli tensip zaptının 4. bendinde takdiren % 15 teminatla vadesi gelmeyen senetlerin ödenmesinin dava sonuna kadar durdurulmasına şeklinde karar verildiği dikkate alındığında bu tedbir kararının sadece vadesi gelmeyen senetlerin ödenmesinin durdurulmasına şeklinde olduğundan takip konusu yapılan ve vadesi gelen bu senetler yönünden hüküm ifade etmez. Kaldı ki; tedbir kararında senetlerin ödenmesinin durdurulması yönünde karar verilmiş olup takibin durdurulmasına karar verilmesi doğru değildir.

Yukarıda ki kararda Vadesi gelmeyen senetlerin ödenmesinin durdurulması yönündeki tedbir kararı verilmiştir. Ancak senetlerin vadesi geldiğinde icra takibine konu edilebilecektir. Çünkü senetlerin ödenmesinin durdurulmasına ilişkin karar , icra takibinin durdurulması manasına gelmeyeceği ….

(13)

* İhtiyati tedbire ilişkin bir diğer husus ise, cirosu kabil olan kambiyo senetlerinde taraf olmayanlar hakkında(3.Kişiler) ihtiyati tedbir kararının verilemeyeceğidir. Kısaca özetlemek gerekirse keşideci ve lehdar arasında bir kambiyo ilişkisi kurulmuş bu kambiyo senedi ciro edilmişse keşidecinin kambiyo senedinin bedelsiz kaldığını öne sürerek ihtiyati tedbir olarak dava açmışsa bu tedbir kararı sadece lehdarı bağlar.

* Yukarıdaki kararda 3. Kişi çeki tahsil cirosu ile elinde bulundursaydı bu durumda çek için alınan ihtiyati tedbir kararı 3.kişiyi bağlayacaktır. Fakat çek tahsil cirosu ile ciro edilmemiş ise çekin 3.kişi tarafından kötüniyetle alındığını ispat etmek gerekecektir.Bu hususta ispat için delil ibraz edilmesi durumunda ihtiyati tedbir kararı verilecektir.

F-) İcra Takibinden Sonra Açılan Menfi Tespit Davası İhtiyati Tedbir;

• İcra takibinden önce açılan menfi tespit davası yasal mevzuatta belirtilmiştir. Görev ve yetkiye ilişkin hususlar yukarıda açıklanmış olup icra takibinden sonra açılan davalara ilişkin uygulama aynen geçerlidir

. (İİK 72.Madde : Menfi tespit ve istirdat davaları, takibi yapan icra dairesinin bulunduğu yer mahkemesinde açılabileceği gibi, davalının yerleşim yeri mahkemesinde de açılabilir. Davacı istirdat davasında yalnız paranın verilmesi lazım gelmediğini ispata mecburdur. )

* İcra takibinden sonra açılan menfi tespit davasında talep edilen ihtiyati tedbir kararı icra takibini durdurmaz. Ama alacağın %15 tutarında yatırılacak teminat mukabilinde sadece icra veznesindeki paranın alacaklıya ödenmemesine ilişkin karar verilebilir.

(İİK 72.Madde :

İcra takibinden sonra açılan menfi tespit davasında ihtiyati tedbir yolu ile takibin durdurulmasına karar verilemez. Ancak, borçlu gecikmeden doğan zararları karşılamak ve alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere göstereceği teminat karşılığında, mahkemeden ihtiyati tedbir yoluyla icra veznesindeki paranın alacaklıya verilmemesini isteyebilir. )

G-) Menfi Tespit Davalarında Zamanaşımı ve Hak Düşürücü Süre ;

* Kanun hükmünde menfi tespit davası için herhangi bir hak düşürücü süre ve zamanaşımı düzenlenmemiş olup kural olarak takip konusu borç ödeninceye kadar bu dava açılabilir.

Takip konusu borç icra tehdidi altında ödendiği zaman borçlu/davacının açacağı dava istirdat davası olup bu davada 1 yıllık hak düşürücü süreye tabidir. İcra iflas kanununda menfi tespit davaları için özel bir süre düzenlenmemiştir.

Yargıtay 19 .Hukuk Dairesi 2013/13953 Esas – 2013/18432 Karar

İhtiyati tedbir isteyen (davacı) vekili, avans olarak verilen çekin karşılığında mal teslim edilmemesi nedeniyle çekin bedelsiz kaldığı iddiasıyla açmış olduğu menfi tespit davasında çek bedelinin ödenmesinin dava sonuna kadar yasaklanmasına karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece, çekin cirosunun kabil olduğu, davanın tarafı olmayan üçüncü kişileri de bağlayacak şekilde çekin ibrazında ödenmemesi için tedbir kararı verilemeyeceği gerekçesiyle istemin reddine karar verilmiş, kararı ihtiyati tedbir isteyen (davacı) vekili temyiz etmiştir.

Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 2014/9698 Esas – 2014/14562 Karar

Davacılar, takip konusu senedin anlaşmaya aykırı doldurulduğunu ve bunun yanında da mirasbırakanın zaafiyetinden yararlanılarak düzenlendiğini birlikte ileri sürerek İİK'nun 72. maddesine dayalı olarak işbu davayı açmıştır. Hal böyle olunca İİK'nun 72. maddesine dayalı olarak açılan menfi tespit davasında, istirdat davası hükümleri ayrık olmak üzere zamanaşımı için herhangi bir düzenleme öngörülmemiştir. Mahkemece işin esası incelenerek bir karar vermek gerekirken, yazılı gerekçeyle davanın 1 yıllık zamanaşımı süresi içinde açılmadığından bahisle davanın reddi isabetsizdir

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2017/4023 Esas-2020/403 Karar İİK'nun 72. maddesine dayalı olarak açılan menfi tespit davası için herhangi bir zamanaşımı süresi öngörülmemiştir

(14)

14

Stj.Av.Burak BOYACI

* Yukarıdaki kararlarda belirtildiği gibi menfi tespit davalarında kural olarak zaman aşımı ve hak düşürücü süre öngörülmemiştir.Fakat menfi tespit davasında dayanılan temel ilişkinin ileri sürülmesinde maddi hukuk tarafından bir sınırlama getirilmişse burada zaman aşımı ve hak düşürücü süre nazara alınır.

* Yukarıda belirtilen kararda, menfi tespit davasına konu olan temel ilişki abonelik ilişkisine dayalı fatura alacağıdır. Fatura alacağına dayalı zaman aşımı 10 yıllık süreye tabidir. Bu sebeple menfi tespit davasında temel ilişki maddi hukuk ile sınırlandırılmış olup davanın zaman aşımı nedeniyle reddi gerekmektedir. (

TBK MADDE 146 - Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir. )

* Zamanaşımına ve hak düşürücü süreye ilişkin vereceğimiz bir diğer örnek ; Şahsın hata,hile, tehdit sonucunda imzaladığı sözleşme veya senetten dolayı borçlu olmadığının tespitini isteyen kişinin hata ve hilenin öğrenildiği tarihten tehdidin ortadan katlığı tarihten itibaren hak düşürücü süre olan 1 yıllık süre içinde menfi tespit davası açması gerekmektedir.

* Uygulamada önem derecesi yüksek bir diğer uyuşmazlık ise İİK89.Madde(kendisine üçüncü haciz ihbarnamesi gönderilmesi hakkında) olup bu madde de üçüncü haciz

ihbarnamesinden sonra takip alacaklısına karşı borçlu olmadığının tespiti için 15 günlük sürede açacağı menfi tespit davasıdır. Bu süre hak düşürücü süre olup menfi tespit davasının istisnai bir özelliğini taşımaktadır.

H-) Menfi Tespit Davalarında Hukuki Yarar ;

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2018/716 Esas – 2018/389 Karar taraflar arasında abonelik sözleşmesi kurulduğu, sözleşme ilişkisinden doğan borcun 10 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu, borcun doğumundan itibaren 10 yıl geçtikten sonra icra takibine başlandığı ,alacağın zamanaşımına uğramış olduğu gerekçesi ile davacının borçlu olmadığının tespitine, ve Nitekim, ilk derece mahkemesince usul ve yasaya uygun bulunan davacının zaman aşımı def'i kabul edilerek borçlu olmadığının tespitine karar verilmiştir.

Türk Borçlar Kanunu 39.Madde – İrade Bozukluğunun Giderilmesi

- Yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır.

- Aldatma veya korkutmadan dolayı bağlayıcılığı olmayan bir sözleşmenin onanmış sayılması, tazminat hakkını ortadan kaldırmaz.

Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 2013/134 Esas – 2014/10569 Karar

Somut olaya gelince davacı, davalı yanın kendisini tehdit ederek dava konusu bonoyu aldığını iddia etmiş, mahkemece de dava konusu bononun davacıdan tehditle alındığı kabul edilmiştir. Ne var ki, anılan yasa hükmündeki hak düşürücü süre mahkemece gözetilmemiştir. Bu durumda mahkemece yapılacak iş, anılan yasa hükmü gözetilerek iş bu davanın hak düşürücü sürede açılıp açılmadığı üzerinde durularak bir hüküm vermekte ibarettir.

İcra İflas Kanunu 89.Madde 3.Fıkra

İkinci ihbarnameye süresi içinde itiraz etmeyen ve zimmetinde sayılan borcu icra dairesine ödemeyen veya yedinde sayılan malı icra dairesine teslim etmeyen üçüncü şahsa onbeş gün içinde parayı icra dairesine ödemesi veya yedinde sayılan malı teslim etmesi yahut bu süre içinde menfi tespit davası açması, aksi takdirde zimmetinde sayılan borcu ödemeye veya yedinde sayılan malı teslime zorlanacağı bildirilir.

(15)

H-) Menfi Tespit Davalarında Hukuki Yarar ;

* Öncelikle menfi tespit davasının takip hukukunda borca ve imzaya itiraz , itirazın iptali ve itirazın kaldırılması ile ilgili hukuki ilişkiyi açıklamakta fayda vardır ;

1-) Borçlunun ödeme emrine süresi içinde itiraz edip menfi tespit davası açmada hukuki yararı vardır.(Genel Kaide)

2-) Borçlunun ödeme emrine süresi içinde itiraz etmeyip borç kesinleştikten sonra dahi menfi tespit davasını açmakta hukuki yarar vardır.

3-) Borçlunun ödeme emrine süresi içinde itiraz edip, alacaklı tarafından icra hukuk mahkemelerinden itirazın kaldırılması talep edilmiş ve itiraz kaldırılmışsa bundan sonra borçlunun açacağı menfi tespit davasında dahi hukuki yarar vardır.

4-) Borçlunun itirazın iptali davasından önce açacağı menfi tespit davasında hukuki yarar vardır.

5-) Alacaklının kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla takip yapması halinde borçlunun şikayet ve itirazı kural olarak takibi durdurmadığı için borçlunun itiraz süresi içinde menfi tespit davası açmakta hukuki yararı bulunmaktadır.

6-) Alacaklının adi senet, kambiyo senedi veya İİK.nun 68. maddesinde sayılan belgelerden birine dayanarak ilamsız icra takibine geçmesi halinde borçlu borca itiraz edebilecek durumda ise menfi tespit davası açmakta hukuki yararı vardır.

7-) Alacaklı icra takibini durdurmasına rağmen bir hakkının veya hukuki durumun ciddi tehdit altında bulunduğunu ispat ederse menfi tespit davasını açmakta hukuki yararı bulunduğu kabul edilebilir. Bu durumda borçlunun kendisi için söz konusu olan tehlike ve belirsizliğin ortaya çıkaracağı zararın ancak menfi tespit davası ile giderilebileceğini kanıtlamalıdır

Misal; genel haciz yoluyla takibe itiraz eden borçlunun elektriği veya suyu takip konusu borcu ödemediği için kesilecekse borçlu menfi tespit davası açarak elektriğin veya suyun

kesilmemesi için ihtiyati tedbir talep ederek menfi tespit davası açmakta hukuki yararı bulunduğu kabul edilmelidir

Menfi Tespit Davalarında Hukuki Yarara İlişkin İstisnai Durumlar : 1-) Alacaklının borçluya gönderdiği ihtarda hiçbir belgeye dayanmadan alacak talebinde bulunmuşsa bu ihtar üzerine menfi tespit davası açmakta borçlunun hukuki yararı bulunmamaktadır. Zira borçlu alacaklının hiçbir belgeye dayanmadan ilamsız takibe itiraz etmek suretiyle takibi durdurmak

olanağına sahiptir.

2-) Genel haciz yoluyla başlatılan ilamsız takipte alacaklı herhangi bir belgeye dayanmamışsa borçlu ödeme emrine yapacağı itirazla takibi durdurabileceğinden ve takibin devamı için alacaklının itirazın kaldırılmasına veya itirazın iptali yoluna başvurması halinde kendisini savunabileceğinden borçlu bu durumda menfi tespit davası açmakta hukuki yararı bulunmamaktadır.

3-) Alacaklı ilamsız takibinde adi senede veya kambiyo senedine dayanmışsa borçlu takibin dayanağı olarak gösterilen senetteki imzaya itiraz edilebilecek durumda ise menfi tespit davası açmakta hukuki yararı bulunmamaktadır. Zira borçlu imzaya itiraz ederek ilamsız takibi durdurabilir. Alacaklının itirazın geçici kaldırılmasını talep etmesi durumunda ise kendisini savunabilir. İtirazın geçici kaldırılmasına karar verilmesi halinde ise İİK.nun 69. Maddesi uyarınca borçtan kurtulma davası açabilir.

4-) Bu durumda elinde takip dayanağı belgeyi hükümden düşürecek bir belgeye sahip olan borçlunun menfi tespit davası açmakta hukuki yararı bulunmamaktadır.

(16)

16

Stj.Av.Burak BOYACI

5-) Borçlunun hakkındaki takibin itiraz ederek durduktan bir gün sonra menfi tespit davası açmakta hukuki yararı bulunmamaktadır.

6-) Alacaklı ilamsız icra takibinde ödeme emrine itirazın tebliğinden itibaren 1 yıl içinde genel mahkemelerde itirazın iptali davası açabilir.(İİK.m.67) İtirazın iptali davası genel hükümlerine göre görülen bir dava olması nedeniyle borçlu takibe itirazında bildirdiği itiraz sebepleriyle bağlı olmadan bütün savunma sebeplerini davada ileri sürebilir. Bu nedenle itirazın iptali davası açıldıktan sonra takip konusu borçla ilgili olarak borçlunun menfi tespit davası açmakta hukuki yararı bulunmamaktadır. Zira menfi tespit davasında ileri sürülebileceği borçla ile ilgili iddiasını itirazın iptali davasında savunma sebebi yapabilir ve savunma ile ilgili tüm delillerini gösterebilir.

7-) Zamanaşımı def’ini ödeme emrine itiraz süresi içinde ileri süremeyen borçlunun bu hususa ilişkin açacağı menfi tespit davasında hukuki yarar yoktur.Yani kısacası ödeme emri kendisine tebliğ olan borçlu hukuki ilişkinin zamanaşımına uğradığını itiraz süresi içinde ileri sürmesi lazımdır.Eğer alacaklı tarafından icra hukuk mahkemelerinde itirazın kaldırılması yoluna gidip zamanaşımı icra tetik merci tarafından yerinde görülmezse borçlu bundan sonra menfi tespit davasında zamanaşımı def’ine ilişkin dava açabilir burada borçlunun hukuki yararı bulunmaktadır.

* Aklımıza şu soru gelmiş olabilir. Alacaklının menfi tespit davasından sonra itirazın iptali davasını açmakta hukuki yararı var mıdır ?

Alacaklının açacağı bu davada hukuki yarar vardır. İtiraz takip hukukuna ilişkin olduğu için alacaklı menfi tespit davasından sonra itirazın iptali davası açabilir.

Bu halde menfi tespit davası ile itirazın iptali davası arasında bağlantı bulunduğundan , bu iki dava birleştirilebilir.

* Birleştirilen davalarda tek vekalet ücreti ve tek icra inkar tazminatı hükmedilir.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu 166.Madde

(1) Aynı yargı çevresinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış davalar, aralarında bağlantı bulunması durumunda, davanın her aşamasında, talep üzerine veya kendiliğinden ilk davanın açıldığı mahkemede birleştirilebilir. Birleştirme kararı, ikinci davanın açıldığı mahkemece verilir ve bu karar, diğer mahkemeyi bağlar.

(2) Davalar, ayrı yargı çevrelerinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış ise bağlantı sebebiyle birleştirme ikinci davanın açıldığı mahkemeden talep edilebilir

.

Birinci davanın açıldığı mahkeme, talebin kabulü ile davaların birleştirilmesine ilişkin kararın kesinleşmesinden itibaren, bununla bağlıdır.

(3) Birleştirme kararı, derhâl ilk davanın açıldığı mahkemeye bildirilir.

(4) Davaların aynı veya birbirine benzer sebeplerden doğması ya da biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması durumunda, bağlantı var sayılır.

(5) İstinaf incelemesi ayrı dairelerde yapılması gereken davaların da bu madde hükmüne göre birleştirilmesine karar verilebilir. Bu hâlde istinaf incelemesi, birleştirilen davalarda uyuşmazlığı doğuran asıl hukuki ilişkiye ait kararı inceleyen bölge adliye mahkemesi dairesinde yapılır.

(17)

*İlamlı Takiplere İstinaden Menfi Tespit Davası Açılabilir.

* Borçlu ilamın ilamın verildiği tarihten önceki dönemde borcun ; itfa edilmiş,zamanaşımına uğramış olduğunu ileri sürerek olumsuz tespit davası açamaz.Çünkü bu iddiaları dava sırasında ileri sürmesi gerekmekteydi.

*

Buna karşın, ilama bağlanmış olan borç, ilamın verilmesinden sonraki bir tarihte sona ermiş, zamanaşımına uğramış veya borçluya mehil (süre) verilmiş olabilir. Buna rağmen alacaklı, bu ilama dayanarak borçlu hakkında ilamlı takibe girişmek isteyebilir. İşte bu durumdaki borçlu, alacaklıya karşı menfi tespit davası açmakta hukukî yarar sahibidir

* Alacak, icra takibinin kesinleşmesinden sonraki bir tarihte zamanaşımına uğramışsa, borçlu her zaman icra mahkemesinden «icranın geri bırakılması» kararı alabileceğinden bu konuda menfi tespit davası açmakta hukuki yararı yoktur Ancak,icra mahkemesi tarafından bu konudaki talebi kabul edilmeyen borçlu menfi tespit davası açabilir.

F-) Menfi Tespit Davalarında İspat Yükü ;

* Kural olarak menfi tespit davalarında ispat yükü alacaklıya düşer. Borçlu hukuki ilişkinin hiç doğmadığını ileri sürmekte ise ispat yükü davalıya düşer. Çünkü hukuki ilişkinin varlığını iddia eden davalı olduğu için MK m.6 gereğince bu iddiayı ispat yükü davalıya düşmektedir.

İspat Yükünün Davacıda Olduğu Durumlar ;

1-)

Senetsiz olarak yapılan ilamsız takipte borçlunun ödeme emrine itiraz etmemesi nedeniyle ilamsız icra takibinin kesinleşmesinden sonra menfi tespit davası açması halinde,ispat yükünün davacı borçluya ait olması gerekir.Çünkü borçlunun borçlu olduğunu ikrar ettiğine bir karinedir. (Baki Kuru Menfi Tespit Ve İstirdat Davası S.93)

2-)

Menfi tespit davasını açan borçlu davalının varlığını iddia ettiği hukuki ilişkinin hiç doğmadığını iddia etmeyip, bilakis bu ilişkinin doğduğunu bildirerek başka bir nedenle hukuki ilişkinin geçersiz olduğunu veya son bulduğunu ileri sürmekte ise, bu iddiayı ispat yükü davacıya düşer .

3-) Hukuki ilişkinin hata,hile veya ikrah nedeniyle batıl geçersiz olduğunu ileri sürerse ispat yükü davacıya düşer.

4-) Bir senedin karşılıksız olduğunu ispat yükü davacı borçluya düşer. Davacıların bononun açığa düzenlendiği ve anlaşmaya aykırı doldurulduğu yolundaki iddialarını HMK m. 201(Senede karşı tanık yasağı) maddesinde belirtilen delillerle ile kanıtlamaları gerekmektedir.

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12.Hukuk Dairesi 2018/1101 Esas – 2020/310 Karar Menfi tespit davasında kural olarak ; hukuki ilişkinin varlığını ispat yükü kıymetli evrakta hak iddia eden davalı/alacaklıdır ve alacaklı hukuki ilişkinin (borcun) varlığını kanıtlamak durumundadır. Ancak borçlu bir hukuki ilişkinin varlığını kabul etmiş ancak, bu hukuki ilişkinin senette görülenden farklı bir ilişki olduğunu ileri sürmüşse bu kez hukuki ilişkinin kendisinin ileri sürdüğü ilişki olduğunu ispat külfeti davacı borçluya düşmektedir. Zira ;davacı borçlu senedin bir hukuki ilişkiye dayanmadığını değil,başka bir hukuki ilişkiye dayandığını ileri sürmekte temelde hukuki ilişkinin varlığını kabul etmektedir

Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 2016/9322 Esas – 2017/317 Karar

Somut olayda her iki tarafta senet metninde nakden yazan ihdas nedenini talil etmişlerdir. Bu durumda ispat yükü davacı tarafta olup senedin anlaşmaya aykırı doldurulduğunu kanıtlamak ile yükümlüdür. Mahkemece, davacının bu yöndeki delilleri toplanıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken ispat yükünde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, mahkeme kararının bozulması gerekmiştir.

Referanslar

Benzer Belgeler

 Alacaklının kendisine arz edilen ifayı haklı bir sebep olmaksızın kabul etmemesi veya ifanın gerçekleşmesi için kendi yapması.. gerekenleri yapmaması durumu

ÖDEME VE ÖDEME İÇİN İBRAZ 1- Vade ve ödeme günü; her zaman güne denk gelmeyebilir.. vade – iş günü de

Geri ödeme süresi projenin yatırım sermayesinin geri ödenmesi sonrası elde edilecek kârı göz önüne almaz.. Bu rakip projelerden daha kârlı olanın reddedilmesine sebep

Şekil 6: Eksternal distraktör yerleştirilen bir hastanın ön-arka planda kranial 3-D-tomografi görüntüsü.. Şekil 7: Eksternal distraktör yerleştirilen bir hastanın

Aşağıdaki işlemlerde verilmeyen sayıları uygun işlemleri yaparak bulunuz. PİRAMİT

Sonuç olarak bu bilgiler ışığında böbrek nakilli hastaların nakil sonrası dönemde geçirecekleri operasyon ve özellikle perioperatif dönem anestezi yönetimi

MADDE 8- (1) Ödeme emrine itiraz edilmemesi veya itirazın hükümden düşürülmesine rağmen süresi içinde ödeme yapılmaması hâlinde, alacaklının yetkili icra dairesi

Bu çalışmada; başlangıçta belli sayıda taksit miktarını müşterinin belirlediği, daha sonraki taksit miktarlarının eşit olduğu bir borç ödeme modeli