• Sonuç bulunamadı

KADIN CİNAYETLERİ: KAVRAMSALLAŞTIRILMASI VE NAMUS CİNAYETLERİ ÖZELİNDE RASYONELLEŞTİRİLMESİ 1

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "KADIN CİNAYETLERİ: KAVRAMSALLAŞTIRILMASI VE NAMUS CİNAYETLERİ ÖZELİNDE RASYONELLEŞTİRİLMESİ 1"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SİBEL ELHAN

81

KADIN CİNAYETLERİ: KAVRAMSALLAŞTIRILMASI VE NAMUS CİNAYETLERİ ÖZELİNDE “RASYONELLEŞTİRİLMESİ”

1

FEMICIDES: THE CONCEPTUALIZATION AND “RATIONALIZATION”

AS A PART OF HONOR KILLINGS SİBEL ELHAN

Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi sibelelhan01@gmail.com ORCID: 0000-0001-5583-5708

Makale Türü/Article Types

Araştırma Makalesi/Research Article Geliş Tarihi/Received

18 Ocak 2022/18 January 2022 Kabul Tarihi/Accepted

10 Mart 2022 / 10 March 2022 Yayın Tarihi/Published 30 Mart 2022 / 30 March 2022

ÖZET

Şiddet sosyal yaşamın yer yerinde varlığını sürdürmektedir. Kimi zaman fiziksel kimi zaman da psikolojik açıdan bireye zarar veren şiddet, cinsiyet temelinde de kendini göstermekte ve kadına yönelik şiddet olarak karşımıza çıkmaktadır. Kadın cinayetleri, bu şiddetin geri dönülemez son noktasıdır. Ataerkil yapının dayatmasıyla ortaya çıkan toplumsal değerler bu cinayetlerin işlenmesinde etkili olmaktadır. Namus, kadın cinayetlerinde en çok ortaya sunulan sebeptir. Grup aidiyeti ve toplumsal kabul noktasında neredeyse bireyin varlığından üstün tutulan namus, kadın cinayetlerinin meşrulaştırılmasında da çok yerde kullanılmaktadır. Bu çalışmada, Rasyonelleştirme Teorisi çerçevesinde kadına cinayetleri incelenecek ve namus kavramının öldürme suçunu rasyonelleştirmedeki rolü üzerinde durulacaktır.

Anahtar Kelimeler: Kadın cinayetleri, Kadına yönelik şiddet, Namus, Rasyonelleştirme Teorisi ABSTRACT

Violence continues to exist everywhere in social life. Violence, which sometimes harms the individual physically and sometimes psychologically, also manifests itself on the basis of gender and appears as violence against women. Femicide is the irreversible end point of this violence. The social values that emerged with the imposition of the patriarchal structure are effective in committing these murders. Honor is the most common reason for femicides. Honor, which is almost superior to the existence of the individual in terms of group belonging and social acceptance, is also used in many places to legitimize femicide. In this study, murders against women will be examined within the framework of the Rationalization Theory and the role of the concept of honor in rationalizing the crime of murder will be emphasized.

Keywords: Femicide Violence against women, honor, Rationalization Theory, GİRİŞ

Türkiye’de 2021 yılında toplam 418 kadın, bir erkek tarafından öldürülmüştür (anitsayac.com). Suçlu bireyin kendini aklayacak onlarca sebebi vardır; kimi zaman da toplumca aklanmaktadır. Bireyi suçlu davranışa yönlendiren önemli etkenlerden biri şiddet eğilimidir. Şiddet, bireyin yalnızca fiziksel bütünlüğünün hedef alındığı fiil ya da baskıları ifade etmez. Şiddet fiziksel olabilmesinin yanı sıra cinsel, psikolojik ya da ekonomik yönden zarar görüp acı çekmesiyle sonuçlanacak her türlü tutum ve davranışı ifade etmektedir (evicisiddet.adalet.gov.tr). Sokakta, okulda, kamu kurum kuruluşlarında ya da aile içerisinde görülebilen şiddet kimi zaman görünür olabiliyorken kimi zaman da doğrudan gözlemlenememektedir. Kadına yönelik şiddet, cinsiyet kaynaklı şiddetin en yaygın olanıdır. Kadının yalnızca cinsiyetinden dolayı uğradığı ayrımcılığın sosyal yaşamdaki tezahürü “kadına yönelik şiddet” kavramıyla karşımıza çıkmaktadır. Birleşmiş Milletler (BM),

1Bu çalışma 24-27 Aralık 2021 tarihlerinde düzenlenmiş olan 1. Uluslararası Hitit Güvenlik Çalışmaları Kongresi’nde bildiri olarak sunulmuştur.

(2)

SİBEL ELHAN

82

kadına yönelik şiddeti, kadınlara fiziksel, cinsel ya da psikolojik olarak acı veren ya da verme ihtimali olan, cinsiyete dayalı her türlü zorlama, tehdit etme ve keyfi olarak kimi haklarından yoksun bırakma olarak tanımlamaktadır (www.who.int).

Şiddet eylemlerinin giderek daha yüksek oranda kadınlara yöneldiği sosyal yaşamda, şiddetin oranı da artmakta ve cinayet gibi geri dönülemez sonuçlar doğurmaktadır. Kadına yönelik şiddet ve bu şiddetin suçluları, yeni toplumsal hareketler ve kadına yönelik şiddete karşı çıkan örgütlerin faaliyetleri ile görünürlük kazanmıştır. Gazioğlu’nun (2013) aktardığına göre, 2011 yılında yayınlanan Kadına Yönelik Şiddet Raporu, ülkedeki siyasi, ekonomik ve toplumsal sorunların derinleşmesi, şiddetin meşrulaştırılması gibi nedenlerin cinayetlerin artmasına yol açtığını belirtmiştir.

Öldürme suçunun cezası, Türk Ceza Kanunu’nun 81. maddesinde “Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.” şeklinde açıklanmıştır. Öldürme suçunun nitelikli hallerine bağlı olan cezalar ise yine aynı kanunun 82. maddesinde;

“(1)Kasten öldürme suçunun;

a) Tasarlayarak, b)Canavarca hisle veya eziyet çektirerek, c)Yangın, su baskını, tahrip, batırma veya bombalama ya da nükleer, biyolojik veya kimyasal silâh kullanmak suretiyle, d)Üstsoy veya altsoydan birine ya da eş veya kardeşe karşı, e)Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı, f)Gebe olduğu bilinen kadına karşı, g)Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle, h)Bir suçu gizlemek, delillerini ortadan kaldırmak veya işlenmesini kolaylaştırmak ya da yakalanmamak amacıyla, i)Bir suçu işleyememekten dolayı duyduğu infialle, j)Kan gütme saikiyle, k)Töre saikiyle, işlenmesi hâlinde, kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.” şeklinde açıklanır.

TCK’da ağır cezaları bulunmasına rağmen kadın cinayetleri, “adam öldürme suçu”ndan daha hafif cezalarla sonuçlanmaktadır. Kadın cinayeti hafifletici hiçbir sebep sunulamayacak bir öldürme suçudur; ancak en çok hafifletici sebep kullanılan konu da budur. 2013 yılında 14 yaşında bir kız çocuğu cinsel saldırıya uğramış ve hayatını kaybetmiştir. Diyarbakır’da yaşanan olayın ardından faile mahkemedeki “saygın tutumu” nedeniyle cezai indirim uygulanmıştır (Girit, 2015). Emine A. (25), 2018 yılında, boşanma aşamasında olduğu eşi Levent A. (33) tarafından silahla vurularak öldürülmüştür (www.haberturk.com). Levent A. “kasten öldürme”

suçundan yargılanmış, müebbet hapis cezası almıştır. Fail yargılama esnasında Emine A.’nın evinden “erkek sesi” geldiğini söylemiş; “Ben de o an kendimi kaybettim. Ne yaptığımı bilmiyordum. Tabancamı çıkarıp ateş ettim.” diyerek kendini savunmuştur. Bu savunmanın ardından fail müebbet hapis cezası üzerinden indirim almıştır (Sade, 2021).

Kadın cinayetlerinin azalması yalnızca gündemdeki yerinin azalması demektir; olması gereken bu cinayetlerin ortadan kaldırılmasıdır. Elif Gazioğlu’na (2011) göre, mevcut anlayışı tamamen yıkmak yerine yalnızca faili cezalandırmaya odaklanan, kadın cinayetlerinin sistematik değil de yalnızca ara sıra rastlanan bir durum olduğunu savunan zihniyet, şiddeti gerçekleştiren ve maruz kalanın cinsiyetine duyarsız olan zihniyettir. Bu noktada, faillere verilmesi hedeflenen hadım yasası, elektronik kelepçe gibi cezalandırma yolları, bu zihniyetin bir ürünü ve ataerkil sistemin devamı olarak yorumlanabilmektedir. Sancar (2016), erkeklere verilen ahlak koruma görevinin şiddeti meşrulaştıran önemli etkenlerden biri olduğunu belirtmiştir (Sancar, 2016 akt. Yazlı, 2019). Toplum ve bazen de devlet tarafından görmezden gelinen şiddet, yayılmaya ve daha çok zarar vermeye devam etmektedir.

Alt kültür teorilerinden olan Nötrleştirme Teorisi üzerine temellendirilen bu çalışmada, özellikle namus cinayeti faillerinin suç sonrası söylemlerine yer verilecektir. Faillerinin söylemlerinden yola çıkılarak, faillerin kendilerini ve eylemlerini savunurken kullandıkları yöntemler incelenecektir. Çalışmada kadın cinayetlerini, özellikle de namus cinayetlerini, Nötrleştirme Teorisi altında inceleyerek; faillerin suçlarını meşrulaştırdıklarını; bir şekilde akla yatkın hale getirerek bulanıklaştırdıklarını vurgulama hedefi güdülmüştür. Çalışmanın öncelikli amacı, cinayet suçunun ortaya çıkışında toplumsal belirlenmişliklerin etkisini ortaya çıkarmak ve failin bu belirlenmişlikler içindeki “haklı” davranışının herhangi bir öldürme suçundan farksız olduğunu vurgulamaktır.

Çalışmanın giriş ve sonuç kısımlarına ek olarak üç bölümden oluşması planlanmıştır. Birinci bölümde kadın cinayeti ve namus cinayetinin kavramsal tanımlarına yer verilecektir. “Namus”un günlük yaşamdaki yeri ve toplumsal değer sistemindeki önemine değinilecektir. İkinci bölümde Nötrleştirme Teorisi ve nötrleştirme teknikleri açıklanacaktır. Çalışmanın üçüncü bölümünde namus cinayeti suçlularıyla yapılmış görüşmelerden alıntılara yer verilecektir. Suçluların kendilerini savunurken kullandıkları yöntemler Nötrleştirme Teorisi ve

(3)

SİBEL ELHAN

83

bu teoriye bağlı olan tekniklerle birlikte yorumlanacaktır. Çalışma kadın cinayetlerinin ve toplumsal cinsiyetin yorumlanması, namus kavramına yönelik söylemlerin algıların şekillenmesindeki etkisi üzerine literatüre katkı sunmayı hedeflemektedir.

1.KADIN CİNAYETLERİ VE NAMUS CİNAYETİ

Kadın cinayetleri, kadına yönelik şiddetin geri dönülemez sonuçlar ortaya çıkardığı en canice halidir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) İngilizce “femicide” olarak kavramlaştırılan kadın cinayetini, kadının “kadın olduğu için”

kasıtlı olarak öldürülmesi olarak tanımlamaktadır (apps.who.int). Buna göre, kadın cinayetleri genellikle erkekler tarafından işlenmesi, faillerin genelde eş veya eski eşler olması veya kadının fiziksel ya da ekonomik gücünün azlığı sebebiyle işlenmesi bakımından erkek cinayetlerinden farklılaşmaktadır (apps.who.int).

Kadın cinayetleri değerlendirmelerinde failin ve mağdurun toplumsal rollerine odaklanmak doğru olacaktır.

“Kadın cinayeti” terimi ilk olarak 1976’da Diana Russell tarafından kullanılmıştır (Widyono, 2008). Gazioğlu’na (2013) göre, bunun dışındaki değerlendirmeler, katilin ve maktulün cinsiyetine bakmaksızın sıradan bir öldürme suçu olarak değerlendirilecek ve kadınların bu sonu hak ettikleri sonucunu çıkaracaktır (Gazioğlu, 2013). Russell ve Radford, kadın cinayetini “kadının erkekler tarafından öldürülmesi” şeklinde tanımlayıp cinsiyeti ön plana çıkarmışlardır; Radford, cinsel şiddeti de özellikle vurgulamıştır (Widyono, 2008). Bütün cinayetleri “cinayet” olarak tanımlamak, olayın şiddet boyutunun görmezden gelinmesine sebep olmaktadır.

Bu yüzden “kadın cinayeti” kavramını kullanmak önemlidir (Marcuello-Servós, Corradi vd., 2016).

Kavramsallaştırma aşamasında cinsiyet vurgusu önemlidir; “kadın cinayetleri, kadınların toplumsal cinsiyet rollerine bağlantılı nedenlerle öldürülmeleridir” (Gazioğlu, 2011). Kadın cinayetlerinde belirleyici olan, erkekler tarafından kadınlara yönelik şiddet sonucu ortaya çıkan suçlar olmalarıdır. Kadınlar kadın oldukları için öldürülmektedir (Harmes ve Russel, 2001 akt. Russell, 2008). Radford (1992), kadın cinayetlerini kadınları kontrol etmenin bir aracı olarak yorumlamış ve bunun ataerkil sistemi koruduğuna dikkat çekmiştir (Güneş ve Yıldırım, 2019). Bravo’ya (2008) göre, kadın cinayetleri, cinsiyetler arası eşitsiz güç ilişkileri sonucu ortaya çıkmaktadır (Bravo, 2008 akt. Gazioğlu, 2011).

Modernleşme adımlarının hızla atılmasına rağmen ataerkil toplum yapısının itaati zorunlu kılan yapısı toplumsal yaşamda yerini korumaya devam etmektedir. Gündelik hayatımızı belirleyen yazısız kuralların bazıları kimi zaman suçlu ve mağdur ortaya çıkaracak kadar etkili olmaktadır. Nevin Yıldız Tahincioğlu (2011), Latince “yasa” anlamına gelen “nomos” kavramından türetilen namusun toplumda anayasa kadar etkili olduğuna dikkat çeker (Hamzaoğlu ve Konuralp, 2019). Namus kelimesinin kökünde sahip olmak, kural vurgusu vardır (Altunel, 2012). Toplum içerisinde grupların ya da bireylerin sosyal statüleri namus ile belirlenebilmektedir. Bu durumda, kadınların sınırları aşacak herhangi bir hareketi bir şekilde engellenmelidir, cezalandırılmalıdır; statü ancak bu şekilde korunabilmekte ya da eski haline getirilebilmektedir (Faqir, 2001). Türk Dil Kurumu namusu “bir toplum içinde ahlak kurallarına ve toplumsal değerlere bağlılık” olarak tanımlamaktadır (sozluk.gov.tr). Türk toplumsal yapısında namus; şeref, haysiyet, gurur, ar gibi kavramlarla bağdaştırılmıştır (Çetin, 2014). Temelde cinsel korunmayı gerektiren, bireyin cinsel davranışlarına yönelik kuralların bütüne namus denmektedir (Bilgili ve Vural, 2010).

Toplumsal cinsiyet rollerini belirleyen, örf adetlerimiz arasında en etkili olanlarından “namus”un yüceltilmesi, korunması, ait olması da yine cinsiyete göre değişiklik göstermektedir. Namus genellikle kadın ve kadın bedeniyle; korunması ve aidiyeti de erkeklerle özdeşleştirilmektedir. Bu durum, kurallara uyulmadığı takdirde şiddetin, ardından da cinayetlerin ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Namusa dayalı şiddet ve bunun sonucu ortaya çıkan öldürme suçu, ataerkil aile yapısının sürekliliği ile paralel olarak varlığını korumaya devam etmekte; namusu korumak aileyi korumak olarak nitelendirilmektedir (Gill, 2011 akt. Grzyb, 2016). Ataerkil düzene bağlı olarak ortaya çıkan sosyo-kültürel belirlenmişlikler eril şiddeti ön plana çıkarır ve savunur (Beynem Uran, 2021). Kadının namusunu aynı zamanda soyunun da devamı olarak yorumlayan eril zihniyet, kadın üzerindeki denetim yetkisini öldürme olarak kullandığında namus cinayeti ortaya çıkmaktadır (Hamzaoğlu ve Konuralp, 2019). Namus cinayeti, cinsiyete bağlı olarak, cinsel davranış normlarına uymayan kadına yönelik şiddetin öldürme suçuna dönüşmüş halidir. Ülkemizde olduğu gibi dünyanın bazı ülkelerinde de ailenin namusunu temizlemek için kadınlar öldürülmektedir ve bu durum namus-kadın ilişkisini tekrar göz önüne getirmektedir (Dinç ve Hotun Şahin, 2009). Faraç (2007) çalışmasında, aile büyüklerinin sözünün dinlenmemesi, bekar kadının izinsiz evlenmesi ya da bir ilişkisi olması, evli kadının boşanmak istemesi, evli bir kadının kaçmak istemesi, evli ya da bekar bir kadının kaçırılması gibi sebeplerin namus cinayetinin ortaya çıkmasında etkili olduğunu ortaya koymuştur (Dinç ve Hotun Şahin, 2009). 2011 yılında Kanada’da yaşanan bir olayda namusun aile kurumu üzerindeki etkisi açıkça görülmüştür. Haber başlığı “1000 kere doğsalar yine öldürürüm” şeklinde verilmiştir (İnci, 2013).

(4)

SİBEL ELHAN

84

“Namus cinayeti nedeniyle üç kızını ve eski karısını öldüren adamın mahkemede yaptığı açıklama Kanada'yı şoke etti… Kızlarını fuhuş nedeniyle öldürdüğünü belirten 58 yaşındaki Muhammed Shafia, "Kızlarımın aynı suçu işlemeleri halinde, 100 defa doğsalar, 100'ünde de öldürürüm" dedi… Kanada polisi, nehre uçan otomobilde ölü bulunan genç kadınların bir kazaya kurban gittiğini düşünüyordu. Ancak Afganistan kökenli Muhammed Shafia, ikinci eşi Tooba Yahya'ya kızlarını "ailesinin ismini kirlettiği" için öldürdüğünü söyledi.

Olayın ortaya çıkmasının ardından Kanada polisi 58 yaşındaki Afganlı adamı çocuklarını ve eski karısını öldürmekle suçladı.”

Namusa dayalı şiddet ve bunun sonucu ortaya çıkan öldürme suçu, ataerkil aile yapısının sürekliliği ile paralel olarak varlığını korumaya devam etmekte; namusu korumak aileyi korumak olarak nitelendirilmektedir.

BM Nüfus Fonu, 2005 yılında nicel bir çalışma yapmış ve çalışma sonucunda Türkiye’de Namus Cinayetlerinin Dinamikleri: Eylem Programı İçin Önerilen Sonuç Raporu’nu yayınlaşmıştır. İstanbul, Adana, Batman ve Şanlıurfa’da yürütülen çalışma sonucunda namusun kadın ve kadının davranışı, cinselliği ile birlikte açıklandığı görülmüştür. Çalışmada yer alan katılımcıların namusu bireylerin davranışlarını yönlendiren, düşüncelerini şekillendiren bir faktör olarak tanımladıkları da görülmüştür (Ünübol, Özbek vd., 2007).

2.NÖTRLEŞTİRME TEORİSİ

Sykes ve Matza, 1957 yılında “Techniques of Neutralization: A Theory of Delinquency” adlı çalışmayı yayımlamıştır. Çalışmada, failin işlediği suçu “rasyonelleştirmek” adına bazı savunma mekanizmaları geliştirdiği açıklanmıştır (Sykes ve Matza, 1957). Onlara göre suç öğrenilmekte ve bir kültüre dönüşmektedir (Günşen İçli, 2019). Alt Kültür Teorileri altında açıklanan bu teori, Nötrleştirme Teorisi olarak adlandırılır. Bu teoriye göre suçlular kurallara uymak ve uymamak arasında sürüklenirler (Neutralization Theory in Criminology: Definition & Challenges, 2016). “Drift” (serbest dolaşım) olarak adlandırılan bu süreçte, birey suç ve suç olmayan davranış arasında gidip gelir, karar verme sürecindedir (Günşen İçli, 2019). Teoride, fail suçunu kabul etse bile kendisini bu suçu işlemeye iten sebeplerin baskınlığını göz önüne çıkarmaktadır.

Önemli olan suçlunun içinde bulunduğu kültür ve değerler sistemidir. Birey, eyleminin suç olduğunu bildiği halde yapmaya devam etmektedir (Maruna ve Copes, 2005). Suçlu kendisiyle girdiği çatışma sonucunda suçu kabul edilebilir kılan sebep bularak kendini suçu işlemeye ikna etmektedir (Kaptein ve Van Helvoort, 2019).

Matza ve Sykes (1961), bireyi suça iten ve toplumsal değerlerle, geleneklerle birlikte var olan koşulları “yeraltı değerleri” olarak tanımlamaktadır (Laier ve Henry, 2004). Bu değerler çocukluktan itibaren öğrenilmekte, sosyal yaşamın içine katılımla birlikte pekiştirilmektedir. Suçlu davranış da toplumda bu şekilde ortaya çıkıp pekiştirilebilmektedir. Suçlu alt kültür, failin fiilini rasyonelleştirebileceği birçok olanak sunmaktadır (Bal, 2016). Suçlu alt kültürlere sahip toplumlarda bireylerin sapmış davranış göstermekte daha cesaretli davrandıklarını söylemek yanlış olmayacaktır. Çocuk suçluluğunun incelenmesinde sıklıkla karşımıza çıkan teorinin suçlu kültürü benimseyen bireylerin kolaylıkla suçlu davranışa yönelebileceklerini açıklamaktadır.

Matza ve Sykes’a göre “nötrleştirme”, “yaptığını onaylanacak hale getirme” demektir (Sykes ve Matza, 1957).

Teoriye göre, bireyin sapmış ya da suçlu davranışını nötrleştirmek, rasyonelleştirmek için kullandığı beş yöntem vardır. Bu yöntemlerden en sık kullanılanı “sorumluluğun reddedilmesi”dir. Birey işlediği suçtan ziyade kendisini suça iten faktörlerin görünür olması için uğraş verir. Birey davranışından bir “kaza” olarak söz edebileceği gibi, yetiştiği mahalleyi, ailesini ya da arkadaş çevresini suçlamaktadır (Sykes ve Matza, 1957).

Bir diğer nötralizasyon tekniği ise “verilen zararın büyüklüğünün, ciddiliğinin kabul edilmemesi”dir. Birey işlediği suçun karşısındakine çok büyük zararlar vermediği noktasında kendini savunur. Burada odaklanılan yaralamalar ya da verilen zarardır (Sykes ve Matza, 1957). Yapılan hırsızlığın fail tarafından ödünç alma olarak nitelendirilmesi bu tekniğe verilebilecek örneklerden biridir. “Mağdurun varlığını kabul etmemek, inkar etmek”, suçlu bireye göre bir misilleme ya da cezalandırma şeklidir. Bu teknikte vurgulanan mağdurun suçlu davranışı “hak etmiş” olmasıdır (Schmallager, 2017). Burada suçlu, intikam alma amacındaki biri rolüne bürünür (Sykes ve Matza, 1957). “Kınayanların kınanması” tekniğinde, suçlu, oklarını dış dünyaya çevirir.

Kendisini kınayanları asıl suçlular ve sapkın kişiler olarak niteler. Başkalarına saldıran suçlu, kendi yanlışının gözden kaybolmasını amaçlar (Sykes ve Matza, 1957). Son nötrleştirme tekniği olan “yüksek sadakatlere itiraz”da, bireyi dizginleyen sosyal kontrol mekanizmaları ait olunan grup, çete ya da aile adına yok edilir (Sykes ve Matza, 1957). Birey, grup aidiyetine zarar vermemek adına yasa ihlallerini göze alıp suç işlemekte ve bu davranışını suç olarak nitelendirmemektedir.

3.NAMUS CİNAYETLERİNİN “RASYONELLEŞTİRİLMESİ”

Namus cinayetlerinde, bireyler namuslarına sahip çıkmak, aile şereflerini korumak, “adına leke sürdürmemek”

gibi birçok sebeple öldürme suçunu işlemektedir. Bütün bunlar, Matza ve Sykes’ın suçu rasyonelleştirme

(5)

SİBEL ELHAN

85

teknikleriyle kimi noktalarda özdeşleşmektedir. Ümit Sayar, 2015 yılında eşini öldüren erkeklerle bir çalışma yürütmüş ve öldürme sebepleri üzerine odaklanmıştır. Sayar’ın (2015) çalışmasında, namus gerekçesiyle suç işleyenlerin, suçun ortaya çıkmasında kadını sorumlu tuttukları belirtilmiştir (Sayar, 2015). Aldatma, kıskançlık, hakaret vb. durumlar sebep gösterilerek işlenen kadın cinayetlerinde faillerin ön plana çıkardığı konu eylemden ziyade cinayet mağduru kadının davranışları olmuştur.

Sayar’ın (2015) çalışmasında faillerin öldürme sebeplerini açıklarken kurduğu cümleler nötrleştirme tekniklerinin suçlu davranışın ortaya çıkmasında ve sonraki süreçteki etkisini gözler önüne sermektedir.

Çalışmanın bu bölümünde, Sayar’ın (2015) çalışmasındaki katılımcıların görüşlerine yer verilecek ve bu görüşler nötrleştirme teknikleri ile birlikte yorumlanacaktır.

Fail, suç sorumluluğunu üzerine almamakta ve kendisini suça iten davranış üzerinden açıklama yapmaktadır.

Sayar (2015) çalışmasında, namuslarını koruma gerekçesiyle cinayet işleyenlerin olaydan kadını sorumlu tuttukları sonucuna ulaşmıştır.

“Bana beni aldattığını itiraf etti. Tartışmaya başladık. İnsan 18 yıllık eşinin kendisini aldattığını öğrenince kendisini kaybediyor.” (katılımcı 7)

Bir başka cinayet faili, verdiği zararın büyüklüğünü kabul etmeyerek odağı başka noktalara yöneltmiştir.

Öldürme suçu işleyen fail, dikkatleri toplumsal değişimlere, yargı sistemine çekerek kendi suçunun görmezden gelmesini amaçlamaktadır.

“Ahlaksızlık aldı yürüdü. Namus davalarına bakın. Kadın evliyken kocasını aldatıyor. Başka erkekle görüşüyor.

Birlikte oluyor. Bu duruma devlet ses çıkarmıyor. Zina yeniden suç olmalı. Başka türlü bunların önüne geçemezsiniz. Hem erkek hem de kadın birbirine sadık olacak. Aldatanı devlet cezalandıracak.” (katılımcı 1)

“Cinayetin yarısı kadar aldatmaya da ceza olsa belki bunlar olmaz.” (katılımcı 13)

Yaygın kullanılan bir başka nötrleştirme tekniği de mağdurun zarar verilmeyi hak etmiş kişi olarak görülmesidir. Fail mağduru zarar verilmeyi hak eden kişi olarak yansıtmış, suçu bu tekniği kullanarak rasyonelleştirme amacı gütmüştür. Cezayı hak eden mağdur, suça maruz kalarak “hak ettiğini bulmuştur”.

“Kendini bilen kadın dayak yemez. Kendini bilmiyorsa bazen hak eder. (katılımcı13)”

“Ben eşimin çalışmasını istemiyordum çünkü çocuğa fazla zaman ayırmıyordu. Bu nedenle aramızda sözlü tartışmalar oluyordu.” (katılımcı 2)

“kadına dayak atılmasın ama hak edene atmışsa yapacak bir şey yok. Kendi kaprisi için dayak atana karşıyım elbette.” (katılımcı 12)

Kendisini suçlayanları suçlayan, kınayanları kınayan faile göre, kendisi olması gerekeni yapmıştır. Eylem burada suç değildir; namusunu, ailesini korumak için olması gerekendir. Bu noktada cezalandırılması gereken de fail değildir.

“Medyada kadın hep haklı gösteriliyor. Erkeğin gurur şerefi hiç anlatılmıyor. Ben eşimi aldatsaydım da eşim beni yaralasaydı o da haklı olurdu.” (katılımcı 2)

Ait olduğu grubun değerlerine sadık olması sebebiyle suç işleyenler «yalnızca kendimi düşünerek yapmadım»

sloganı ile hareket ederler (Matza ve Sykes, 1962; İçli, 2019). Sayar’ın (2015) çalışmasındaki failin “biz köy çocukları kıskanç oluruz. …”(katılımcı 15) cümlesi, içinde bulunulan grubun insan davranışı üzerindeki etkisine örnek olarak verilebilir.

Katılımcıların ifadeleri incelendiğinde, kadının davranışlarının erkeğin namusuna bir “leke sürdürecek” olması cezalandırılması gereken davranışları ortaya çıkarmaktadır (Sayar, 2015). Cezalandırmanın yöntemi de toplumsal değerler ve cinsiyet hiyerarşisi temelinde belirlenmektedir.

Öztürk ve Demirdağ (2013), yaptıkları çalışmada “namus” kavramının sadece kadınla açıklanmasına karşı çıkmışlardır. Namus cinayeti failleri ile yaptıkları görüşmelerde toplumun bireyler üzerindeki etkisine dikkat çekmişlerdir. Bu çalışmada yer alan bir namus cinayeti faili;

“Öldürdüğüm akrabam, aile şerefimizi beş paralık etmişti. Uyuşturucu kullanıyordu, hep paraya ihtiyacı vardı.

Tüm akraba ve tanıdıklarımıza musallat olmuştu. … Daha sonra kendisi gibi uyuşturucu kullananlardan oluşan bir çevre edindi ve arkadaşlarını eve getirmeye başladı. … Çevredeki insanlar bunu temizleseniz iyi

(6)

SİBEL ELHAN

86

olur, ileride başınıza bela olur gibi laflar etmeye başladılar… Amcam ve dayım beni ona karşı doldurdular…

Ya öleceksin ya da öldüreceksin. Ben öldürmesem de çevre onu bana yaptırır.” (Erkek, Lise, 28)

Aile şerefini korumak amacıyla suçu işlediğini açıklayan birey, kendi istekleri doğrultusunda hareket etmemiş;

kendisi dışındakileri de düşünmüştür. Fail suçunu bu yolla rasyonelleştirirken, ailesi ve yaşadığı çevre de kendisini onaylayarak suçun yok sayılmasına sebep olmaktadır. Aynı çalışmada yer alan başka bir katılımcı, suç işlemek zorunda bırakıldığını vurgulamaktadır.

“Ben onu öldürmedim, o kendisini öldürdü. Silahı sıkan öldürmüyor, o fesadı çıkaran, fesatçılığı yapan kendini öldürüyor… Ta Şanlıurfa’nın köyündeki amcakızı bile bu olayı duymuştu.” (Erkek, İlköğretim, 29)

En çok kullanılan nötrleştirme tekniklerinden biri olan mağdurun varlığını kabul etmeme, burada bireyin kendini savunma yöntemi haline gelmiştir. Birey kendisini suça itenin mağdur olduğunu vurgulamış ve suçunu meşrulaştırma amacı gütmüştür.

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME

Bireysel dönüşümün öncüsü çoğu zaman toplumsal dönüşüm olmaktadır. Bireyin “kutsallarını” belirlemesi, toplumsal kimliğini kabullenmesi toplum ve toplumsal değerler denetiminde gerçekleşmektedir. Toplumsal cinsiyet farklılıklarının belirginleşmesi ya da ortadan kaldırılması da yine toplumsal kabullere bağlıdır. Kadın ve erkek cinsiyeti arasındaki farklılığın biyolojik temelden çıkartılıp yaşamın her alanına yayıldığı noktada ortaya çıkan farklılaşma, beraberinde zayıf görmeyi ve bunun sonucunda da şiddeti getirmektedir. Kadına yönelik şiddet, toplumsal sistem ile birlikte varlığını sürdürmektedir.

Kadın cinayetlerinde hafifletici ya da haklı bulunan sebeplerin nötrleştirme teknikleriyle değerlendirilmesi mümkün olmaktadır. Başta namusu korumak olmak üzere, aileyi korumak, sinir hali gibi sebepler öldürme suçuna sebep olarak gösterilmektedir. Öldürülen kadınların failleri, kendilerini çeşitli yollarla aklama, haklı gösterme amacı güderler. Burada da cinayetlerin dayandığı toplumsal alt yapı ve toplumsal cinsiyet rolleri görünür hale gelmektedir. Nötrleştirme teknikleri ile kadın cinayetlerinin bireysel husumet olarak değerlendirilmesinden ziyade; toplumsal bir temele dayanan sistematik bir mekanizmanın ürünü olduğunu ortaya çıkarma amacı, bu çalışmanın yapılmasındaki asıl hareket noktasıdır.

Medyanın öldürme suçunu aktarırken kullandığı eril dil de suçun yorumlanmasında etkili olmaktadır. Haber bültenlerinde öldürülen kadının kimliğinin açıkça belirtilip failin kimliğinin gizlenmesi, bir koruma işareti olarak algılanmaktadır. Suçun işlendiği saatin, suç mağduru kadının kıyafetinin, bulunduğu konumun özellikle belirtilmesi suçun geri planda kalmasına ve mağdurun ön plana çıkarılmasına sebep olmaktadır. “O saatte orada ne işi varmış?”, “Adam ne yapsın, namusunu korumuş” gibi söylemler, eylemi haklı gibi göstermektedir. Mağdurun suçu hak eden kişi olarak aktarılması, bireylerin bu durumu destekleyen söylem ve davranışları suça eğilimli bireylerin cesaretlenmesine sebep olmaktadır. Medyanın şiddet olaylarını sunuş şekli oldukça önemlidir. Olaylar özendirilmemeli, haberler aktarılırken cinsiyetler arasındaki güç dengesi korunmalıdır.

Öldürme suçu failleri, Türk Ceza Kanunu’nun 81. ve 82. maddelerine göre yargılanıp ceza almaktadırlar. Kimi faillerin yargılama esnasındaki giyimi, saygılı davranışı ya da sakin tutumu sebebiyle indirimli ceza aldıkları bilinmektedir. Özellikle kadın cinayetlerinde görülen bu ceza indirimleri, “yatar çıkarım” algısını güçlendirmekte ve bireyleri suça karşı cesaretlendirmektedir. Bireylerin sahip oldukları hakları bilmemeleri gibi, suç sonrası alacakları cezayı bilmemeleri de davranışın ortaya çıkmasında etkili olmaktadır. Suçların ve cezaların açıkça belirtilmesi caydırıcı nitelikte olabilmektedir.

Bizim toplumumuzda namusun kutsal olduğu, korunması gerektiği algısı vardır. Bu kutsal yapının korunmasının; kadının korunmasına, kadının davranışlarına bağlı olmasına yönelik üretilen söylemler herhangi bir aksamada şiddetin de kadına yönelmesine sebep olmaktadır. Namus cinayetlerinin normalleştirilmesinde de bu söylemlerin etkisi yadsınamaz.

Kadın cinayetleri giderek daha görünür hale gelmektedir. Burada etkili olan, ne yazık ki, kadına yönelen şiddetin toplumsal yapı içerisinde inşa edilmeye devam etmesidir. Ataerkil değerler, toplumsal cinsiyet farklılıkları arasındaki uçurumu giderek derinleştirmektedir. Namus söz konusu olduğunda hakim rolüne bürünen toplum, sorumluluğu erkeğe yüklemekte ve kadını mağdur etmektedir. Faili de, mağduru da, cezayı da belirleyen toplumdur. Dikkat çekilmesi gereken bir başka nokta da cinayet failine günlük yaşamında toplum tarafından herhangi bir yaptırım uygulanmamasıdır. Faillerin savunma söylemlerine toplumsal değerleri dahil etmeleri, onaylanma ihtimallerini arttırmaktadır.

(7)

SİBEL ELHAN

87

Kaynakça

Altunel, M. (2012). Namus!. Ankara Barosu Dergisi, (1), 215-217.

Bal, H. (2016). Suç sosyolojisi. (2. Basım). Sentez Yayıncılık.

Beynem Uran, A. (2021). Eleştirel söylem çözümlemesi bağlamında dijital haber sunumu: Kadın cinayetleri ve “femicide” olgusu: İngiltere ve Türkiye örneği. International Journal of Social and Humanities Sciences (IJSHS), 5(2), 91-112.

Bilgili, N. ve Vural, G. (2010). Kadına yönelik şiddetin en ağır biçimi: namus cinayetleri. Anadolu Hemşirelik ve Sağlık Bilimleri Dergisi, 14(1), 66-72.

Boyacıoğlu, A. (1998). Türkiye'de adam öldürme suçunda etkili olan bazı sosyal/kültürel özelliklere ilişkin sosyolojik bir araştırma. Polis Bilimleri Dergisi, 1(2), 73-84.

Bravo, S. R. (2008), “Femicide in Chile”, Strengthening Understanding of Femicide: Using Research to Galvanize Action and Accountability. Conference Papers on Femicide, April 14-16,

Washington DC, 95-102.

Çetin, İ. (2014). Gelenek ve modernite arasında Türkiye’de son dönem kadın cinayetleri. Sosyoloji Dergisi, 30, 41-63.

Dinç, H. ve Hotun Şahin, N. (2009). Bir kadın sağlığı sorunu: Töre ve namus cinayetleri. Florence Nightingale Journal of Nursing, 17(2), 123-132.

Faqir, F. (2001). Intrafamily femicide in defence of honour: The case of Jordan. Third World Quarterly, 22(1), 65–82.

Gazioğlu, E. (2013). Kadın Cinayetleri: Kavramsallaştırma ve Sorunlu Yaklaşımlar. Sosyal Politika Çalışmaları Dergisi, 7(30), 89-100.

Girit, S. (2015, Kasım 6). “Erkekliğime dokundu” savunması ve kadına şiddet davaları. BBC News Türkçe.

https://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/11/151106_turkiye_kadin_cinayetleri

Grzyb, M. A. (2016). An explanation of honour-related killings of women in Europe through Bourdieu’s concept of symbolic violence and masculine domination. Current Sociology, 64(7), 1036–

1053.

Güneş, G. ve Yıldırım, B. (2019). Cinsiyet temelli bir savaş: Kadın cinayetlerinin medyada temsili üzerine bir değerlendirme. Toplum ve Sosyal Hizmet, 30(3), 936-964.

Günşen İçli, T. (2019). Kriminoloji. (10. Basım). Seçkin Yayıncılık.

Hamzaoğlu, M. ve Konuralp, E. (2019). Geleneksel toplumlarda namus olgusu ve namus cinayeti: Türkiye örneği. İstanbul üniversitesi Kadın Araştırmaları Dergisi, 1(18), 51-65.

İnci, Ü, H. (2013). Basında yer alan namus cinayetlerinin sosyolojik analizi. Türk Kültür ve Sanat Araştırmaları Dergisi, 2(3), 282-296.

Kaptein, M., ve Van Helvoort, M. (2019). A Model of Neutralization Techniques. Deviant Behavior, 40(10), 1260-1285.

Lanier, M. M. ve Henry, S. (2004). Essential criminology. Colorado: Westview Press.

Marcuello-Servós, C., Corradi, C., Weil, S., ve Boira, S. (2016). Femicide: A social challenge. Current Sociology, 64(7), 967–974.

Neutralization Theory in Criminology: Definition & Challenges. (2016, July 16).

https://study.com/academy/lesson/neutralization-theory-in-criminology-definition- lesson.html.

Öztürk, M. ve Demirdağ, M. A. (2013). Namusunu kanla temizleyenler: Mardin Cezaevi’nde namus davası nedeniyle yatan mahkumlar üzerine bir araştırma. Sosyal Politika Çalışmaları Dergisi, 13(7),

117-135.

(8)

SİBEL ELHAN

88

Russell, D. E. H. (2008, Nisan). Femicide: Politicizing the killing of females. Strengthening Understanding of Femicide: Using research to galvanize action and accountability (ABD-Washington, 14-16 Nisan, 2008), 26-31. https://path.azureedge.net/media/documents/GVR_femicide_rpt.pdf Sade, G. (2021, Mart 9). Kadınlar hangi bahanelerle öldürülüyor? Katiller için nasıl ceza indirimi

uygulanıyor? Euronews. https://tr.euronews.com/2019/08/23/kadinlar-hangi-bahanelerle- olduruluyor-katiller- icin-nasil-ceza-indirimi-uygulaniyor

Sayar, Ü. (2015). Kadın cinayetleri: eşini öldüren erkekler üzerine bir araştırma [Yüksek lisans tezi, Hacettepe Üniversitesi].

http://www.openaccess.hacettepe.edu.tr:8080/xmlui/handle/11655/1368

Schmallager, F. (2017). Criminology today: An integrative introduction. (8. Baskı). Londra: Pearson Publishing.

Sykes, G. M. ve Matza, D. (1957). Techniques of Neutralization: A Theory of Delinquency. American Sociological Review, 22(6), 664-670.

Ünübol, M., Özbek, G., Özgön, S., Gülce, D. ve Demir, B. (2007). Namus adına cinayet: Türkiye’de namus cinayetlerinin incelenmesi. Türk Psikoloji Bülteni, 13(41), 69-83.

Yazlı, G. (2019). Kadın bakışından namusa atfedilen anlam ve sosyal kontrol inşası. [Yüksek lisans tezi, Hacettepe Üniversitesi].

http://www.openaccess.hacettepe.edu.tr:8080/xmlui/handle/11655/8965

Widyono, M. (2008, Nisan). Conceptualizing femicide. Strengthening Understanding of Femicide: Using research to galvanize action and accountability (ABD-Washington, 14-16 Nisan, 2008), 7-25.

https://path.azureedge.net/media/documents/GVR_femicide_rpt.pdf İnternet Kaynakları

http://anitsayac.com/?year=2021 Erişim tarihi: 10 Mart 2022.

https://evicisiddet.adalet.gov.tr/SIDDET_NEDIR.html Erişim tarihi: 1 Ocak 2022.

https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.5237.pdf Erişim tarihi: 4 Ocak 2022.

https://www.who.int/health-topics/violence-against-women#tab=tab_1 Erişim tarihi: 1 Ocak 2022.

https://apps.who.int/iris/bitstream/handle/10665/77421/WHO_RHR_12.38_eng.pdf Erişim tarihi: 03 Ocak 2022.

https://www.haberturk.com/bosanma-asamasinda-uzaklastirma-cinayeti-2201449 Erişim tarihi: 05 Mart 2022.

https://sozluk.gov.tr/ Erişim tarihi: 05 Mart 2022.

Referanslar

Benzer Belgeler

Kasser ve Ryan (1993, 1996) hangi tür yaşam amaçlarının öznel iyi oluşu artırdığını, hangilerinin azalttığını araştırdıkları çalışmada amaçları topluma

Egelioğlu ve arkadaşlarının (22) çalışmasında, çalışma- ya katılan birinci sınıftaki öğrencilerin memnuniyet ölçeği puan ortalamaları en düşük iken,

[r]

[r]

Bu boyut ile elde edilen kazanımlar; müşterinin ürün kalitesindeki algılamasının artışı, müşteri memnuniyetinin artması, rekabet üstünlüğü elde etme gibi

Bü­ tün bunlar bir değişim gerekçesi sayılır ama böyle bir girişim in ardında pek çok sorunu da berabe­ rinde getireceği kuşkusuzdur.. Önce çoğunluğun

fikan Tiirkiyede çatışmasına izin verilen ecnebi şirketlerin­ den Singer dikiş makinası kumpanyası Türkiye umumi ve­ kili haiz olduğu selahiyele binaen

Bizansta galib hükümdarın parlak zaferi ebedileştirilmek için bu taşın kai­ desine bir kitabe işlendi ve taş, o sebeble Gotlar abidesi adını aldı.. Bugün