• Sonuç bulunamadı

TARİHE YÖN VEREN GENÇLER

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "TARİHE YÖN VEREN GENÇLER"

Copied!
14
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ © Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2

TARİHE YÖN VEREN GENÇLER

-Büyük İskender, Hz. Ali, Fatih Sultan Mehmet, Deli Petro, Napolyon Bonapart-

Güray Kırpık*

ÖZ

Tarihte izler bırakmış gençler vardır. Bunlar arasında ilim, cesaret ve adaleti birleştirenlerin başarılı olduğu görülür. Pek çok bilinmeyen isimsiz genç kahraman yanı sıra yaptıkları ile ismi bilinen şahsiyetler bulunmaktadır. Gençler, böylece medeniyette önemli bir çığır açarak, dünyanın gidişinde önemli etkide bulunabilmenin gençlik ve dinamik- lik temelinde olduğunu göstermişlerdir.

ANAHTAR KELİMELER: Gençlik, Tarih, İskender, Hz. Ali, Fatih, Petro, Napolyon.

* Doç. Dr., Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi.

(2)

HISTORY-SHAPING YOUNG PEOPLE

-Alexander the Great, Hz. Ali, Sultan Mehmet the Conquerer, Peter the Great, Napoleon Bonapart-

Güray Kırpık

ABSTRACT

There was young people that have left their marks in history. Among these, knowledge, courage, and justice is seen to be successful that in- corporate. They gave direction to the history along the unknown young nameless hero. Thus, they have shown that a major break- through by opening in the civilization of the world can influence by the course of a young and dynamic foundations.

KEYWORDS: Youth, History, Alexander the Great, Hz. Ali, Mehmet the Conquerer, Peter the Great, Napoleon

Assoc. Prof. Dr., Gazi University, Faculty of Education

(3)

Büyük İskender Heykelinin Başı (İstanbul Arkeoloji Müzesi)

1. GİRİŞ

İnsan hayatının en hareketli ve sıradışı zamanı gençliktir. Devletlerin ve milletlerin tarihi konusunda sosyolojik tahliller yapan İbn Haldun bu konuda insan hayatı ile devlet hayatını birbirine benzetir. Böylece insa- nın 3 dönem olan hayatının en önemlisi birinci dönemi olan çocukluk ve gençlik dönemidir. Çünkü diğer dönemler birincinin terbiye hamuruna göre belirlenir. Yani olgunluk ve ihtiyarlık döneminin temelleri de bu birinci dönemde atılmıştır. İbn Haldun aynı şeyi devletlerin ömrü konu- sunda dile getirir. Asabi olan kazanacaktır (İbn Haldun, 1990/I: 472-474).

İbn Haldun’un asabî devlet teorisini “asabî gençlik” şeklinde kullana- cak olursak, bu hazariyetine (medeniyet değerlerine) sahip çıkmak, bilinçli olmak anlamlarına gelmektedir (Alatas, 2006: 125; Yaslıçimen, Sunar 2006:

152). Medeniyet değerleri noktasında “bilinçli gençlik” talim ve terbiye hayatının da vazgeçilmez bir hedefidir. İlmen, fikren ve amel/iş olarak doğru zamanda doğru bilgiye ve pratiğe ulaşan gençlik, beyin, fizik ve davranış bakımlarından erdemli bir uyum ortaya koyabilir.

Tarihte bu erdemli gençlik noktasında örnek oluşturan simalar bulun- maktadır. İbn Haldun’un tarifinde Hz. Muhammet (a.s.)’in ashabı içerisinde buna dair örnekler görülür. Aynı şekilde Hz. İsa’nın havarilerinin içinde, Hz. Yusuf’un ve Hz. Musa’nın dostlarının içinde gençlik ile ilgili gözde şah- siyetler bulunur. Dünya tarihine yön verenler arasında farklı milletlerden genç şahsiyetlerin ortaya çıktığı görülmektedir. Bu çalışmada gençlik yılla- rında gözde vazifeler üstlenerek, hayatlarını bu andan itibaren sıra dışı şe- kilde geçirmiş olan farklı tarihi dönemlerden ve örneklerden beş şahsiyetin ibretamiz hayat hikayeleri ele alınmıştır. Bu

şahsiyetler, kronolojik olarak ele alınış sıra- sıyla Büyük İskender, Hz. Ali, Fatih Sultan Mehmet, Napolyon Bonapart ve Deli Petro’dur.

2. BÜYÜK İSKENDER (D. M.Ö. 356-Öl.

M.Ö.323)

Büyük İskender’in babası Makedonya kralı II. Philippos ve annesi Epir kralı

(4)

Neoptolemus’un kızı Olympias'tır. Aslen Makedonyalı olan İskender, antigonit ırkından gelir. Henüz yirmi yaşına basmadan Makedonya kralı olan Büyük İskender, 13-14 yıl boyunca tek bir savaş bile yitirmeden güçlü krallıkları egemenliği altına almıştır. Tarihçi Taberi’nin belirttiğine göre İskender 13 veya 14 yıl iktidarda kalmış olmalıdır. Hükümdarlığa geçti- ğinde 21 veya 22 vefat ettiğinde ise 35 veya 36 yaşındadır (Taberî, 1991:

841). İskender zekâsı, bilgisi ve gücüyle dünya tarihinde ve medeniyetle- rin hayatında etkiler yapmıştır. M.Ö. 333'te İssus Savaşı'nda Pers Kralı Darius (Dârâ)'u yenmiş, bundan sonraki on yıl süresince Mısır'dan Hindis- tan'a kadar Pers yönetimi altındaki bütün toprakları ele geçirerek, Hindis- tan’a kadar gitmiştir. İskender tüm dünyayı Hellen uygarlığına ve Grek- çe’ye dayalı tek bir idarede birleştirmek girişiminde bulunmuştur. O, filo- zof Aristo'nun öğretisi ona Hellen kültürünü benimsemişti. Aristo'nun yol göstericiliğinde İlyada'yı inceleyen İskender, dedelerinin ve kendisinin kahraman Aşil'in soyundan geldiği düşüncesindeydi. Efsaneye göre, an- nesi Olympias’ın Arşil’in soyundan, babası Philippos’un ise Zeus’un oğlu Herkül soyundan geldiğine inanıyordu (Popovic, 2011: 6).

O’nun ölümü üzerine Avrupa’dan Çin’e kadar uzanan sahada kur- duğu imparatorluk parçalanmıştır (M.Ö. 323). İskender İmparatorlu- ğu’nun yerine kurulan krallıkları bir süre sonra (M.S.1.yy.) teker teker alan Roma, Hellenistik kültür yapısına mağlup olmuş başkenti değil bütün siyasetinde köklü değişikliklere gitmek zorunda kalmıştır. İsken- der genç, yakışıklı, güçlü ve cesur bir imparatordu. Gençliğinden dolayı kimi zaman aşırı atak ve tedbirsiz davranır, gereksiz tehlikelere gözünü kırpmadan atıldığı olurdu. Büyük bir önder olmasında genç ve atak ol- masının etkisi olmuştu. Rahatı ve lüksü küçümseyen onurlu bir insandı.

13-16 yaşları arasında gençliğinin en verimli zamanında devrin en bilge kişisi olan Aristo'dan ders aldı. Aristo ona felsefe, politika ve sanat eği- timi verdi, şiiri sevdirdi (Popovic, 2011: 9). İskender hükümdarlığı sıra- sında bilim ve kültürün gelişmesine katkıda bulundu.

İskender'in olumlu niteliklerinin yanı sıra, kusurları da vardı. Gençli- ğinden kaynaklanan heyecanla çabuk öfkelenir, kendisine karşı oluşacak tehditlere, ısrarla karşı koyardı. Eskiçağın klasik Doğu Akdeniz hüküm- darları gibi zafer üstüne zafer kazandıkça, kendisini bir Yunan tanrısı olarak görmeye başladı. Krallığının başkentini Bâbil olarak düşünüyor-

(5)

du. Ancak M.Ö.323 yılında erken bir yaşta hastalanarak, öldü. Sanskrit- çe’de bulunan yeni bazı belgelere göre o, zehirlenerek öldürülmüştür (Pal, 2013: 1). Büyük İskender'in savaşlarını gösteren kabartmalarla süslü olan “İskender Lahdi” Osmanlılar zamanında 1887 yılında bulunmuştur ve İstanbul Arkeoloji Müzesi'ne konulmuştur. Bununla ilgili Osmanlı Arşivi’nde de belgeler bulunmaktadır. Ayrıca bu lahdin Büyük İsken- der’e ait olmadığı Sidon’da bulunan Helenistik devlet kralı Abdalonymos’a ait olduğu hakkında bir tarih görüşü de bulunmaktadır.

Büyük İskender aldığı topraklarda kendi ismiyle anılan kentler kurmuş- tur. Bu kentler liman ve kavşak noktalarında kurulmuş, hellenistik kül- türün oluşmasını sağlamıştır. Nitekim Doğu Roma’nın oluşmasında Bü- yük İskender’in etkileri görülür (Üçyiğit, 1943-1986).

3. HZ. ALİ (D. 599-Öl. 661)

Hz. Ali İslam tarihinde “haydâr-ı kerrâr”,* “sâhib-i zülfikar”, “Aliyyü’l- murtezâ”, “Ebu Hasan”, “Ebu Turâb”, “esedullah”, “şah-ı merdân”, “şîr- i yezdân”, “seyfullah”, “nur-ı nebî” lakaplarıyla anılmıştır (Şafak, 2011:

13-42). Ona “Ali” ismini veren Hz. Peygamberdir. Kureyş Kabilesi'nin Haşimoğulları (Beni Hâşim) oymağına mensuptur. Babası Ebû Talib, annesi Kureyş'ten Fâtıma binti Esed, dedesi Abdulmuttalib'tir.

Hz. Muhammet (a.s.)’ın amcası Ebu Tâlib’in oğlu küçük yaştaki Ali (r.a.) Hz. Peygamberin evinde büyümüştür ve ilk Müslümanlardan bir sahabedir. Hz. Peygamber’den bizzat ders almıştır. İslam tarihinde genç- liği ve civanmertliği ile nam salmış olan Hz. Ali Hülefa-yı Râşidîn’in dördüncüsüdür. Hicret sırasında Kureyş müşriklerinin öldürme kararı aldıkları İslam Peygamberinin yatağına yatmıştır. Ardından Kureyş’in emanet mallarını dağıttıktan sonra kendisi de hicret ederek Medine’ye gelmiştir. Hicretten sonra Bedir, Uhud, Hendek ve Hayber gazalarına katılan Hz. Ali, üstün cesaret ve şecaati ile sevilen bir kişiliğe sahip ol- muştur. Savaş öncesi birebir karşılaşmalarda kılıcını ilk çekenlerden olan Hz. Ali karşısına çıkan müşrikleri her defasında mağlup etmiştir. Hz.

Ali, Uhud Savaşı’nda altı yerinden yaralanmıştır. Hayber kalesinin fethi

* Haydâr-ı kerrâr: Döne döne saldıran, tekrar dönerek saldıran anlamına gelmektedir.

(6)

onun eliyle gerçekleşmiştir. Tebük Seferi’ne giderken İslam Peygamberi- nin yerine vekil olarak Medîne’de kalmıştır.

Hz. Ali ilk halife Hz. Ebubekir (r.a.) zamanında onun danışmanlığını yapmış, Hz. Ömer’in zamanında da danışmanlık, müftülük ve kadılık yapmıştır. O, Hz. Ömer’in devlet divanının üyesi olmuştur. Hz. Os- man’ın halifeliği döneminde de danışmanlık görevine devam etmiş, Hz.

Osman’ın şehit edilmesinin ardından İslam Devleti’nin halifesi olarak seçilmiştir. Hz. Osman zamanında başlayan ihtilaflar Hz. Ali zamanında da devam etti. Kendisine ihtilaflar hakkında “Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer zamanında ihtilaf yoktu ama Hz. Osman ve sizin halifeliğiniz zamanında ihti- laflar neden çoğaldı?” diye sorulunca; “Bunun hikmeti gayet açıktır. Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in yanında Hz. Osman ve benim gibiler vardı. Benim ya- nımdaysa sizin gibiler var.” demiştir (Mete, 2011: 15). Yöneticilere nasihat- ler içeren hutbeler irat etmiştir. Hutbeleri, çeşitli konuşmaları ve sözleri- nin rivayet halinde toplandığı “Nehcü’l-Belaga” adlı eserde ona atfedilen pek çok sözü bulmak mümkündür. (Ali bin Ebi Talib, 2004). O, kendi halifeliği döneminde âdil bir yönetim sergilemiştir. Halife olmasına rağmen son derece kanaatkar bir hayat yaşamıştır. Amr b. Kays anlatı- mında da görüldüğü üzere o bir adalet timsâlidir: “Müminlerin Emiri Hz. Ali’yi bir gün yamalı elbiseler içinde görüp, kendisine şöyle dediler.

Ey Resulullahın halifesi! Bu kadar hazine elindeyken neden yamalı elbise giyiyorsun? Bu sana yakışmaz.” Hz. Ali şöyle karşılık verdi: “Müslü- manların bize uyması, kalplerinde huşû’ ve ihlâs oluşması için böyle yamalı elbise giydik.” (Mete, 2011: 60).

İslam gençlik teşkilatının kurucusu olan Sühreverdî’ye göre (1973:

100-101), Hz. Ali (r.a.)’nin fütüvveti derecesinde hiç kimse olmamıştır, olmayacaktır. Yine O’nun ifadesine göre rivâyette denilmiştir ki:

“Emîrü’l-Mü’minîn Ali (r.a.)’nin hanesinde bir gün hiç iftar yapılmamıştı.

Diğer bir rivâyette yedi gün yapılmamıştı. Hakk Teâlâ gayb âleminden üç arpa ekmeği gönderdi. Emîrü’l-Mü’minîn Ali (r.a.) birini Hasan’a birini Hüseyin’e ve kalan diğerini de ikiye bölerek yarısını Fatımatü’z-Zehrâ (r.a.)’ya verdi. Di- ğer yarım ekmeği de kendisi yiyecekti. Derviş kılığında biri kapıya geldi. Hz. Ali (r.a.) kendi nasibini dervişe verdi. Fatıma (r.a.) da O’na uydu. Hasan ve Hüse- yin de uydular. Ki onlar ailenin evladı idiler. Fütüvvet de o aileden miras kal- mıştır.” Tarîkat ve fütüvvet nübüvvet hanedanından Hz. Ali’ye kalmıştır.

(7)

Fatih Sultan Mehmet (Nakkaş Sinan Bey Tasviri)

Zîrâ, Peygamber (a.s.) tarîkat, şerîat, fütüvvet, kerâmet, cömertlik ve mürüvvetin şehristânıdır.* Emîrü’l-Mü’minîn Ali (r.a.), o ilim şehristanının kapısı idi. Bundan dolayıdır ki, Hz. Peygamber (s.a.v.) O’nun hakkında şöyle buyurmuştur: “Ene medînetü’l-ilm ve Ali bâbuha”.

Her kim ilim ve amel şehristanının kapısına ayak basarsa, yolu Emîrü’l- Mü’minîn Ali (r.a.)’den geçer. Gençler içinde “hizmet” makamını ilk bulan Ali’dir. O kimse ki, Şehristân’ın (Hz. Muhammet a.s.) kapısına ayak basmıştır (Sühreverdî, 1973: 101).

Fütüvvet (gençlik) ve ahîlik (kardeşlik, cömertlik) düşüncesini anlatan Sühreverdî’nin esasen Anadolu ahîliğinin oluştuğu dönemden önce ya- şamasına rağmen ahîliği fütüvvet bağlamında kullanan bir fikrî yaklaşım içinde olduğu görülmektedir. Anadolu insanının yeni doğan çocukların ebeveynine söylediği pek çok söz arasında “Allah fütüvvetini ve mürüvve- tini göstersin” tabiri bu noktada ilmî bir anlam kazanmaktadır.

Hz. Ali bir harici olan İbn Mülcem tarafından Ramazan ayının 17’nci günü namaza giderken şehit edilmiştir (Hasan, 1991/I: 349-350). Hz.

Ali’nin Necef’te olduğuna inanılan kabri vefatından 300 yıl sonra keşfe- dilmiştir. Ancak onun kabrinin başka yerlerde olması ile ilgili görüşler de bulunmaktadır.

4. FATİH SULTAN MEHMET (D.30 Mart 1432-Öl.3 Mayıs 1481)

O ilk tahta geçtiğinde oniki (12) yaşındaydı (1444). 1446’da tahttan babası için feragat etmiş, 1451 yılında babasının vefatı üzerine Osmanlı Devleti hükümdarı olmuştur. Taht- ta geçtiği sırada 20 yaşına basmıştır. Onun hocaları Molla Güranî ve Molla Hüsrev gibi devrinin önde gelen müderrisleridir. Siyaset ve yönetim becerisini geliştirmek üzere Ma- nisa Sancağı’na tayin edilerek gönderilen Mehmet, burada eğitim ve öğretimine de- vam etmiştir. Rumca, Sırpça, Latince, Arap-

* Şehristân: Surlarla çevrilmiş ilim şehri.

(8)

ça ve Farsça biliyordu. Osmanlı Devleti’ni büyük bir devlet haline getir- meyi başararak “Fâtih” sıfatıyla anılmıştır. O İstanbul’u fethederek baş- kent yapmış, sözlü hukuku yazıya geçirerek yazılı Osmanlı Kanunname- lerini oluşturmuştur. Fetihten önce Rumeli hisarını yaptırmış, ilk defa büyük surları yıkan şâhî topları kendi katkılarıyla döktürmüştür. İstan- bul’daki Rum Ortodoks patriğini tayin etmiş olan Fatih, Hristiyanlara, Yahudilere hür bir şekilde dinlerini yaşama hakkı vermiştir. Ermeni Kili- sesi’ni de hür bir kilise olarak tanımış, Ermenilere din ve geleneklerini hür bir şekilde yaşama hakkı vermiştir (Kazıcı, 1995/10: 295; 1997/11:

44-50).

Fatih Sultan Mehmet kendisini “Roma İmparatoru” olarak lakaplandıran ilk Osmanlı padişahıdır (Kazıcı, 1997/11: 54-55). Hz. Mu- hammed’in (a.s.) hadisi şerifinde müjdelediği İstanbul'un fethini gerçek- leştiren Fatih Sultan Mehmet, yüksek yeteneği ve dehasıyla dost ve düşmanlarına gücünü kabul ettirmiş tarihteki en önemli Türk hüküm- darlarından biridir. Ebu Eyyup el-Ensârî’nin kabrinin bulunması ve gü- nümüze kadar İstanbul’un tarihi kimliğinin oluşturulmasının temelinde II.Mehmet’in gençlik ruhu ve heyecanı bulunmaktadır (Kazıcı, 1997/11:

54-56). Sırbistan, Eflâk, Bosna-Hersek, Limni, Midilli, İmroz, Eğriboz, Taşoz, Semadirek, Trabzon ve Anadolu’nun tamamına yakını O’nun zamanında alınmış yerlerdendir. O toplamda onyedi devlet ve ikyüz küsür kale ve pek çok şehir fethetmiştir (Kazıcı, 1997/11: 91). Fetihlerinin gayesini;

İmtisâl-i câhidû fi’llâh oluptur niyetim

Dîn-i İslam’ın mücerred gayretidir gayretim (Tok, 2011)

***

Bizümle saltanat lâfın idermiş ol Karamânî

Hudâ fursat virürse ger kara yire karam anı (Fatih Dîvânı, 2012: 34) diyerek belirtmiştir. Bu ifadeler onun bir hırs için savaşmadığını, mazlum ve darda kalmış topluluklara yardım gayretinde olduğunu gös- termektedir.

Genç Fatih âlim, şair ve sanatkarları sık sık toplar ve onlarla sohbet etmekten çok hoşlanırdı. İlginç ve bilinmedik konular hakkında makale- ler yazdırır ve bunları incelerdi. İdarecilikte yapacağı işlerle ilgili olarak danışmayı elden bırakmaz, devlet icraatlarının ehemmiyetine göre dik-

(9)

Poltava Muharebesi Sırasında Deli Petro (1717’de Petro’nun kurduğu halı fabrikasında

yün ve ipek karışımı duvar halısı olarak hazırlanmıştır. Dokuma yılı 1722).

kati rikkat ile tamamlardı. Okumayı çok severdi. Farsça ve Arapça'ya çevrilmiş olan felsefi eserler okurdu. 1466 yılında Batlamyus’un “Hari- ta”sını yeniden tercüme ettirip, haritadaki adları Arap harfleriyle yaz- dırdı. Bilimsel sorunlarda, hangi din ve mezhebe mensup olursa olsun bilginleri korur onlara eserler yazdırırdı. Bilime büyük önem veren Fatih Sultan Mehmet yabancı ülkelerdeki büyük bilginleri İstanbul'a getirtirdi.

Nitekim Astronomi bilgini Ali Kuşçu kendi döneminde İstanbul'a geldi.

Ünlü Ressam Bellini'yi de İstanbul'a davet ederek kendi resmini yaptırdı.

Fatih Sultan Mehmet, açık görüşlü bir padişahtı. 1481 yılına kadar hükümdarlık yaptı ve bizzat 25 sefere katıldı. Azim ve irade sahibiydi.

Temkinli, verdiği kararları kesinlikle uygulayan bir kişiliği vardı. Devlet yönetiminde oldukça sertti. Genç yaşta büyük başarılara imza atmış olan bu Cihan hükümdarı Fatih Sultan Mehmet, yine çıktığı bir sefer sırasında nikris hastalığından dolayı 3 Mayıs 1481 günü, bugünkü Gebze Hünkar Çayırı’nda vefat etmiştir. Ancak O’nun zehirlenmesi ile ilgili iddialar hala kesin olarak bir cevap bulmamıştır. Fatih Camii'nin yanındaki kendi adıyla anılan türbesine defnedilmiştir.

5. DELİ PETRO (D. 10 Haziran 1672-Öl. 8 Şubat 1725) Bir akademisyen, bir kahraman Bir gemi kaptanı, bir marangoz O bütün ruhuyla, dehasıyla kuşatıyor

Kendi çağının yorulmak bilmeyen bir işçisi gibi Pushkin (Puşkin) Çar I. Aleksey’in ikinci eşi Natalya Narişkina’nın oğludur. 1682 yılında henüz on (10) yaşında bir genç iken tahta çıktı. Bu sırada sara- yın denetimi daha çok üvey ablası Sofia’nın elinde idi. 17 yaşına geldi- ğinde yönetimi tek başına devrala- rak çarlığını ilan eden Petro hareket- li yönetimi ve büyük reformları ile Rusların gözünde “büyük” Osmanlı Türklerinin dilinde “deli” sıfatını

(10)

almıştır. Ruslar içinde pek çoğu ona “büyük” lakabını vermiştir. Türk- çe’deki “deli” kelimesinin bir anlamı olan “gözü kara” onun cesur giri- şimleriyle de alakalıdır. Petro, Rusya’yı Avrupa’nın güçlü bir devleti yapmak istiyordu. Reformlarına donanma sahasında ve orduda başladı.

Denizciliği Ruslara sevdirmeye çalışan Petro, Hollanda ve Venedik’ten gemi yapım ustaları getirtti. Kendisi de kılık kıyafet değiştirerek uzun bir Avrupa seyahatine çıktı. Hollanda’daki gemi yapım atölyelerinde marangoz olarak çalıştı. İngiltere, Fransa, Hollanda ve Almanya’yı dolaş- tığı bu seyahat onun üzerinde büyük tesirler yaptı. Dönüşünde pek çok reformlara ve mimari yeniliklere girişti. Amsterdam ve Fransa’daki sa- nattan etkilenerek Petersbourg ismiyle anılan bir şehir inşa etti. Karade- niz’e açılma planları da durunca kendi adıyla anılan bu şehri Baltık De- nizi kıyısında kurdurarak, Atlas Okyanusu üzerinden denizlere açılmaya çalıştı. Şehir mimarisinde gotik tarz ve barok eserlerin pek çoğunu Petersbourg’ta inşa ettirdi. Bataklık bir yere özel kanallar açılarak sıfır- dan kurulan bu şehir Neva nehri’nin denizle birleştiği yerdeydi. Yeni çarlık başkenti olan şehrin kışlık Çar Sarayı günümüzde müze olan

“Hermitage” idi. Muntazam olarak planlanmış şehirde 30 metreden yük- sek yapı inşa edilmemişti.

Deli Petro 1724-1725 yıllarında sindirim ve kan dolaşımında meydana gelen rahatsızlıktan dolayı 52 yaşında iken ölmüştür. Yaklaşık 40 yıl çar- lık makamında kalmıştır. Bu süre zarfında Balkanlara yayılma, Karade- niz ve İstanbul’u alma, Anadolu’yu ele geçirme, Doğu Avrupa’ya hakim olma, Orta Asya’yı ele geçirme, İran ve Hindistan üzerinden sıcak deniz- lere inme, Baltık denizinden sıcak denizlere ulaşma projelerini uygulama düşüncesinde olmuş, bunlardan bir kısmını kendisi hayatta iken uygu- lamayı başarmıştır.

“Büyük” ve “Deli” adlarıyla gençliğinde lakaplanan Rus Çarı Petro’nun Karadeniz’e inme politikası 1711 yılındaki Prut savaşında durdurulunca, Orta Asya’ya yönelmiştir. Ancak ömrü buna vefa etme- miştir. Deli Petro Baltık Denizi ve İskandinav politikasında ise başarılı olmuştur. İsveç Kralı Demirbaş Şarl’ı mağlup ederek, esir aldı ve Bender kalesine hapsetti. Döneminin meşhur edip ve şairi Aleksandr Puşkin onun kuzey ve Avrupa politikasını şöyle özetler:

“Buradan gözdağı vereceğiz İsveçliye

(11)

Napolyon Bonaparte (Napolyon Milli Müzesi, L’ile,

Andrea Appiani)

Kibirli düşmanımızın korkulu rüyası şehir Burada kurulacak

Tabiatın takdiridir

Burayı yarıp pencere açmak Avrupa’ya”

(Armağan, 2006: 53)

6. NAPOLYON BONAPART (D. 15 Ağustos 1769-Öl. 5 Mayıs 1821) Gelmiş geçmiş en yetenekli askeri ve siyasi dehalardan biri olarak kabul edilen Na- polyon Bonapart Fransa’nın yetiştirdiği en büyük devlet adamı olarak tarihe adını yazdırmıştır. Yaşadığı dö- nemde Amerika bağımsızlığı- nı kazanmış (1775-1783) ve Fransız İnkılabı (1789-1815) gerçekleşmiştir. Bu şartlar altında Avrupa’yı strateji oyunu oynar gibi bir çırpıda fethetmiş, altmış kadar savaşta yer almış, bunlardan sadece üçünde savaş meydanından yenilgiyle ayrılmıştır (Bonaparte, 2004).

Korsika’da avukat Carlo Bonapart’ın ikinci çocuğu olarak doğmuş, kalabalık bir aile çevresinde bulunmuş ve fakirliği yaşamış bir kimsedir.

Topçu olarak askerliğe başlamış, orduda yeteneği keşfedilmiş, askerlik hayatında hızla yükselmiştir. Yirmidört yaşında Tuğgenerallik payesine yükselmiştir (1793). Genç yaşta Fransız ordusunun başında İtalya seferi- ne çıkarak büyük başarılara imza atmıştır. İtalyan, İngiliz ve Avusturya ordularına karşı zaferler elde etmiştir. 1798’de İngiltere’nin Hindistan yolunu kesmek üzere Mısır seferine çıkan Napolyon piramitler bölge- sindeki savaşla Mısır’ı almıştır. Bu sırada gelişen şartlarla Napolyon bir- denbire kendini devletin başında bulmuştur. Fransa’da meydana gelen darbe ile yönetim değişmiş, hükümetin başına da Napolyon getirilmiştir.

Ardından Napolyon Avrupa içlerinde hızla ilerlemeye başlamıştır (Bonaparte, 2004: 93-95). Çok kısa bir sürede Avrupa haritasını değiştirir.

(12)

Devlet işlerinde de çok başarılıdır. Reformlarla ülkesinin yapısını değiş- tirir ve kısa sürede Fransa halkının sevgilisi haline gelir. Ülkesinde Kato- likliği yeniden canlandıran Napolyon, Papa VII. Pius’un elinden taç gi- yerek ‘imparator’ ilan edilmiştir. Papa’dan üstün olduğunu düşündü- ğünden, tören sırasında imparatorluk tacını Papa’dan kendi elleriyle alıp, giymiştir. O, 1810-1812 yıllarında gücünün zirvesine ulaşmış bulu- nuyordu. Fransa’da ömür boyu konsüllük görevine getirilen Napol- yon’un bu başarılarının çoğu ömrünün gençlik döneminde görülmüştür.

Rusya üzerine yaptığı Moskova seferinde Leipzig’te, İngiltere’ye karşı gerçekleştirdiği Trafalgar deniz savaşında ve Waterloo muharebesinde yenilince talihi tersine dönmüş, ancak tarihte az rastlanan bir siyasi aktör olma gücü Fransa’da devam etmiştir (Bonaparte, 2004: 574).

Önce Elba adasına sürgünle gönderilmiş, ardından yönetimi tekrar ele geçirme girişiminde bulunmuş, ancak bu defa da başarılı olamayarak, Atlas Okyanusu’nda bir ada olan St. Helena’ya sürgün edilerek, gözaltı- na alınmıştır (Bonaparte, 2004: 577). Napolyon orada günlüklerini yaz- makla meşgul olmuş, 5 Mayıs 1821’de arsenikle zehirlenerek, resmi ka- yıtlara göre ise mide kanserinden ölmüştür (Bonaparte, 2004: 597).

1961’deki otopsi raporunda arsenikle öldürüldüğü kesinlik kazanmıştır.

Ölümünden yaklaşık 140 yıl sonra zehirlendiği anlaşılmıştır.

Napolyon cüsse bakımından küçük, hatta okul yıllarında arkadaşları- nın ona boyuyla ilgili şaka yaptığı biridir. Arkadaşlarından birisi ona

“Seni büyüyünce savaşa çağırsalar, bu boyla atına binene kadar savaş biter."

deyince, Napolyon arkadaşlarına bakar ve şöyle der: "Merak etmeyin, ben büyüyüp savaşa çağırdıklarında ben ata binmeyeceğim, ben atıma bindi- ğimde savaş başlayacak.” İspanya'yı aldıktan sonra İspanya kralı ona "Sen para için savaşıyorsun, biz ise şerefimiz için." diye haykırır. Napolyon cevap verir: "Herkes kendisinde olmayan şey için savaşır."

Vaktiyle Fransız hükümetinden biri Napolyon Bonapart'ı bir muha- rebe sırasında eleştirerek, parmağını harita üzerinde gezdirir: “Önce şu- rasını almalıydınız, sonra buradan geçerek ötesini zaptetmeliydiniz”, gibi fikir- ler yürütünce, Napolyon: “Evet, onlar parmakla alınabilseydi dediğin gibi yapardım” der. Ünlü sözü "para, para, para" yı “Bir savaş yapıp, kazanmak için ne gerekir?” sorusu üzerine söylemiştir. Bu sözü destekleyici bir şe-

(13)

kilde onun hatıralarında da devletin gücü, siyasi ve askeri başarı için hazine ve paradan sürekli bahsetmesi dikkat çekicidir.

7. SONUÇ

Genç nesillerin işbaşında bulunması milletlere bir hareket ve ivme ver- mektedir. İyi eğitilen genç nesillerin çoğunlukta olduğu toplumsal yapı- ların gelecekleri güvendedir. Medeniyetin gerçek sahibi de onlar olacak- tır. Tarih bunu göstermiştir. Sorunları çözülmüş bir gençlik, her zaman kendi çağında zirveyi en başarılı şekilde temsil edecektir. Yukarıda ele alınan beş şahsiyetin hayatında bunun birer örneği görülmektedir. İyi yetişmiş, donanımlı, inanmış, girişimci ve bu meziyetlerini cesaretle bir- leştirebilmiş bir gençliğin önünde engel yoktur.

KAYNAKÇA

Alatas, Syed Faris (2006). “İbn Haldun ve İslam Reformu: Bir Kavramsallaştırmaya Doğru”, İslam Araştırmaları Dergisi, İbn Haldun Özel Sayısı II, Sayı: 16, İstanbul: İSAM.

Ali bin Ebi Tâlib (2004). Nehcu’l-Belâga, Tahkîk: Dr. Muhammet Abduh, Kahire:

Daru’l-Hadis.

Armağan, Mustafa (2006). Petersbourg’da Osmanlı İzleri, İstanbul: Ufuk Kitap.

Bonaparte, Napoleon (2004). Memoirs of Napoleon Bonapart, London, (1836 complete book, in English 1891).

Fâtih Dîvânı (2012), Yay. Haz. Mumammet Nur Doğan, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları

Hasan İbrahim Hasan (1991), İslam Tarihi, C. I., İstanbul: Kayıhan Yayınları.

İbn Haldun (1990). Mukaddime I, İstanbul: M.E.B.

Kazıcı, Ziya (1995, 1997). İslam Tarihi, C. 10-11, İstanbul: Kayıhan Yayınları.

Mete, Mükerrem (2011). İlmin Kapısı Hz. Ali’den Yöneticilere, İstanbul.

(14)

Padişahın Portresi: Tesavir-i Ali Osman (2000). İstanbul Topkapı Sarayı Müzesi:

Türkiye İş Bankası Yayınları

Pal, Ranajit (2013). Sasigupta and the Poisoning of Alexander, Online Essay, (http://www.1stmuse.com/frames/sasigupta.html).

Popovic, John J. (1997). Alexander the Great, Edition 9.2. (Project).

Şafak, Yakup (2011). Mevlevî Gülbangleri, Konya: İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayını.

Şehâbeddin Sühreverdî (1973). Resâyil-i Cevânmerdân/Resailü’l-Fütüvve, Tashîh ve Mukaddime: Murtezâ Sarrâf, Hulâsâ: H. Corbin, Tahran.

Taberî (1991). Milletler ve Hükümdarlar Tarihi III, İstanbul: MEB.

Tok, Vedat Ali (2011). “İmtisâl-i câhidû fi’llâh oluptur niyetim Dîn-i İslam’ın mücerred gayretidir gayretim” Diyânet Dergisi, Sayı: 246.

Üçyiğit, Ekrem (1943-1986). “Roma İmparatorluğu Maddesi”, Türk Ansiklopedisi, İstanbul: M.E.B.

Yaslıçimen, Faruk; Sunar, Lütfi (2006). “Sosyal Bilimlerde Bir Yenilenme İmkânı Olarak İbn Haldun”, İslam Araştırmaları Dergisi, İbn Haldun Özel Sayısı II, Sayı: 16, İstanbul: İSAM.

Referanslar

Benzer Belgeler

Tiyatro dinsel ve aristokratik anlayış yerine toplumun kendi sorunlarını arama- ya yönelmiştir. Tiyatro mekânının düzen- lenmesinde reformcu olarak anılan Schinkel ve Semper

Işık haslık değeri 3 olan boyamalar; çivit otunun yaş olarak kullanılmasıyla sodyum hidroksit ile şartlanan ipek ve pamuk kumaşların boyanması, mayalama

Tuhfe-i Vâfî mesnevi nazım şekliyle yazılmış 19 beyitlik bir giriş bölümü, beyit sayıları 4 ile 12 arasında değişen 41 kıt’adan oluşan sözlük kısmı ve eserin

Çalışmada Sabit Açılı Eğilme Ölçeri kullanılarak farklı dikiş payları ve farklı dikiş sıklıklarındaki dikey dikişli kumaş şeritlerinin atkı ve çözgü

Kompost uygulamasının toprağın pH’sı, organik madde, toplam azot, bitkiye yarayışlı fosfor, demir, çinko ve mangan içeriği ile değişebilir potasyum ve

Uygulanan azot dozlarının bitki boyu, metrekarede başak sayısı, bin tane ağırlığı, biyolojik verim, hasat indeksi, ham protein oranı ve tane verimi üzerine etkisi

Okul öncesi öğretmenlerinin sanat ve estetik alanla ilgili yeterlik algılarının “çocuk çalışmalarını değerlendirmede sanat ve estetiğe önem verme” değişke- nine

Osmanlı tahtına 1451’de II.Mehmed (1451-1481) çıktığında, İmparatorluğun artık Anadolu ve Balkanlardaki Türk toprakları arasında kalmış ve sadece surları içinde