Kürt illerinden Ankara Polatlı’daki tarlalara çalışmaya gelen 30 bine yakın tarım işçisi, susuzluğa, dışlanmaya, yoksulluğa ve kölelik koşullarına karşı dört gündür grev yapıyorlar. Kamyon kasalarında ölüm yolculuğu ile gelen işçiler, yaşadıkları zorluklara birde kaldıkları yerlerdeki sefaletin eklenmesine isyan ediyorlar.
Polatlı’nın çıkışındaki soğan ve şekerpancarı tarlalarının yanına dizilen çadırlar, adeta göçebelerin yaylaklarda kurduğu alanlara benziyor. Doğal afetler sonrası oluşturulmuş çadır kentlere benzer yerde, 30 bine yakın insan
yaşıyor. Ancak bu insanlar ne bir doğal afetle karşılaşmış, ne de göçebe oldukları için buraları tercih etmiş. çoğunluğu Siverek, Dörtyol, Mardin ve Diyarbakır’dan gelen aileler, karınlarını doyurabilmek için kilometrelerce yolu aşarak buradaki sefilliğe katlanıyorlar. Soğan ve şekerpancarı toplayan tarım işçilerine, Ankara’daki çavuşlar torba başına 2 milyon 270 bin lira, buradan toprak kiralayan köylülerinin ise torba başına 1 milyon 650 bin lira veriyor.
Ailelerin yerleştiği yer, tozdan geçilmediği için “Tozköy” olarak adlandırılıyor. çadırların etrafında yemek yapmak, bulaşık yıkamak için uğraşan kadınlar veya sohbet eden erkekler gibi çocukların da yüzleri hiç gülmüyor. “İliklerine kadar tozun işlediğini, boğazlarının ağrıdığını” anlatan işçiler, temiz suya da ulaşamadıklarını dile getiriyorlar. Tarım işçileri, Polatlı Organize Sanayi’den getirilen suyun kaynak suyu olduğunu, içme suyu olarak getirilen suyun ise tuzlu olduğunu, ama mecburen kullandıklarını ifade ediyorlar.
Grev başlattılar
Köyleri boşaltıldığı ya da toprakları olmadığı için bu işi yapmak zorunda kaldıklarını belirten tarım işçileri, yıllardır Ankara’da bu tarlalarda çalışıyorlar. Yıllardır koşullarında hiçbir değişim olmazken, son günlerde hareketli günler de yaşıyorlar. çünkü tarım işçileri, artık torba başına verilen paranın azlığına tepki gösteriyorlar. Ses çıkarmaya
başladıklarında da çadırlara getirilen suyun kesildiğini söylüyorlar. Tarım işçileri de bu sefilliğe karşı, dört gündür grev yaparak tarlada çalışmayı kestiklerini dile getiriyorlar. Su, temiz çevre gibi talepleri karşılanmadıkça
çalışmayacaklarını söyleyen tarım işçileri, torba başına 2 milyon liranın üzerinde ücret istiyorlar.
Tarım işçileri, yaşadıklarını tek kelimeyle özetliyor; rezillik. 60 yaşındaki Meryem Demir, bu rezillikten artık sıkıldığını, sorunlarına çözüm bulunmasını istediğini aktarıyor. Herkesin çocuğunun hasta olduğunu, bir kadının çocuğunun önceki gün yakındaki derede boğulduğunu, ancak cesedinin hâlâ çıkartılmadığını anlatan Demir, “Artık utansınlar, sorunlarımızı çözsünler. Sefillik, başka bir şey de ğil” diyor.
Halay bile çekmiyorlar
Derme çatma çadırı içinde görüştüğümüz Hafuna Altım ise bir ay önce ailesiyle Ankara’ya geldiklerini, ancak tam bir rezalet yaşadıklarını söylüyor. Saman üzerinde yaptığı ocakta nohut pişiren bir başka kadın ise öfkeyle, her tarafın akrep ve yılanla dolu olduğunu, hamile bir kadını akrep soktuğunu, sağlık güvenceleri olmadığı için ölümle burun buruna yaşadıklarını anlatıyor.
“çadırkentte”, tek oyuncakları toz ve taştan ibaret olan çocuklar ise bir başka. Bu sefillik içinde gazetecilerin fotoğraf makineleri ve kameralarıyla kendine oyun bulan çocuklar, boylarından büyük sözler söyleyerek, ailelerin yaşadığı drama sessiz kalmıyorlar.
Kürtlerin yaşadığı bir yerde eksik olmaması gereken halay ise “Bu üzüntüde halay mı çekilir” sözleriyle kendini sefilliğe karşı yenik bırakıyor.
29/08/2007 evrensel